Ders Notları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ders Notları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İstiklal Marşının Özellikleri Nelerdir ?

İstiklal Marşının Özellikleri Nelerdir ?

İstiklal Marşının özellikleri şunlardır:
-  İstiklal şairi Mehmet Akif Ersoy'un yazdığı İstiklal Marşı 10 kıtada ve 41 beyitten meydana gelir .
- Şekil özellikleri açısından bakıldığında  nazım özelliklerini taşır .
- Lirik  ve epik tarzda yazılmış  bir marştır .
-  Ölçü olarak aruz  ölçüsü kullanılmıştır .
- Sadece son kıtası beş mısradan oluşur . Diğer kıtalara baktığımızda o kıtalarda dörder mısra görürüz .
-  Yalnız onuncu kıtasında  dördüncü dize serbesttir .
- Her kıtada yazılanlar konu ile ilişkili bir bütün ve anlam taşır .

- Duygulara yer verilmiş ve gerekli yerlerde tonlamalar yapılmıştır .
- Üstat Mehmet Akif Ersoy marşımızı yazarken fazlaca söz sanatlarından faydalanmıştır .
- İstiklal Marşı çok güzel ve Türk Milleti'nin  durumunu çok iyi analiz eden bir marştır . Bu yüzden her bir kıtası çok anlamlı ve çok değerlidir .
- Aruzla yazılan  İstiklal Marşı şiirinin tüm mısraları tam kafiye olacak şekilde yazılmıştır .
 Not:  İstiklal Marşı'nın bestecisi :  Osman Zeki Üngör ,
* İstiklal Marşının Biçimi : Manzume
* Şairi : Mehmet Akif Ersoy'dur. Mehmet Akif Ersoy'un mesleği ise Baytarlık yani Veteriner Hekim'dir .
* Milli Marş olarak kabul edildiği yıl : 12 Mart 1921 .

2015-2016 Eğitim-Öğretim Yılı Medya Okuryazarlığı Dersi 1. Dönem 1. Yazılı Soruları

  1. Medya araçlarını sıcak araçlar hayal kurmamızı
sağlayan ve  soğuk araçlar hayal kurmamıza engel olan araçlar olarak sınıflandıran bilim adamı kimdir?
  1. Alfred Nobel
  2. Marşal Makluhan
  3. Johannes Gütenberg
  4. Albert Einstein

“Görsel,işitsel, yazılı gibi çeşitli biçimlerdeki medya iletilerine erişebilmeyi ve erişilen bu iletilerin analiz edilip değerlendirilmesini ayrıca kişinin kendi medya iletisini oluşturabilme becerisi olarak tanımlanmaktadır.”

  1. Yukarıda tanımı verilen ifade aşağıdakilerden hangisidir
  1. Medya diyeti
  2. Medya alışkanlığı
  3. Medya okuryazarlığı
  4. Medya kitlesi

* Ekran başında saatlerce kalıyorsak
* Evde aile üyeleri ile konuşmalarımızın azalmaya
başladığını fark ediyorsak
* Başımız ağrıyor, gözümüz sulanıyor, belli konulara ve konuşmalara odaklanmada  zorluk çekiyorsak
* Okuldaki başarımızın düştüğünü gözlemliyorsak
  1. Medya kullanımı ile ilgili yukarıdaki faaliyetleri gerçekleştiriyorsak aşağıdakilerden hangisine ihtiyacımız var demektir.

  1. Medya kurgusuna
  2. Medya iletisine
  3. Medya bağımlılığına
  4. Medya diyetine
Yazılı sorularını indirmek için aşağıdaki "dosyayı indir" linkine tıklayın...

Masal

Yeri ve zamanı belli olmayan( uzak bir ülkede........., zamanın birinde..........) kahramanları olağanüstü ve hayal ürünü olan eserlere masal denir. Masalların Özellikleri:
1) Yeri ve zamanı belli değildir.
2)Kahramanları olağanüstüdür.
3)Konular hayal ürünüdür.
4)Eğitici özellik taşır.(çocukların evrensel değerleri öğrenmesinde çok faydalıdır.)
4)Konuları evrensel değerlerdir( iyilik-kötülük, doğruluk-yalancılık, sevgi- öfke).
4) Masalda her zaman iyiler kazanır.(Eğitici özellik taşıması)
5)Anonimdir.(Aslında masallar anonimdir fakat eğitici amaçlı olduğundan eğitimde nemli yeri olduğundan bir çok edebiyatçı tarafından farklı farklı masallar kaleme alınmış ve bir çok masal kitapları basılmıştır.)
Not: Anonim: Yazanı ve söyleyeni belli olmayan, halkı malı
6)Masallar herhangi bir millete ait değildir.
7)Masallar döşeme dediğimiz tekerlemeler ile başlar.
Örneğin:..................................................................................................................................................................................................
Evvel zaman iken, deve tellal iken, saksağan berber iken… Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken. İp koptu, beşik devrildi. Anam kaptı maşayı, babam kaptı meşeyi, döndürdüler dört köşeyi. Dar attım kendimi dışarı… Kaç kaçmaz mısın… Vardım bir pazara. Bir at aldım dorudur diye. Bineyim dedim, at bir tekme salladı bana geri dur diye… Padişahın topları ateşe başladı. Topladım gülleleri cebime koydum darıdır diye. Tozu dumana kattım, Edirne’ye yettim. Selimiye minarelerini belime soktum borudur diye. Yakaladılar beni tımarhaneye attılar delidir diye. Babamdan haber geldi, onun eski huyudur diye. Bereket inandılar, tutup beni saldılar. Neyse uzatmayalım, masala başlayalım…
Masal Kitapları......................................................................................................................................................................................
Bin Bir Gece Masalları
Andersen Masalları
Her Güne Bir Masal.........Emel İPEK
Kırmızı Başlıklı Kız
Pamuk Prenses
Külkedisi
Pinokyo
Anne Bana Masal Anlat.....Cahide GÜNAY


Divan Edebiyatı Nazım Şekilleri (Mesnevi,Müstezat,Rubai,Tuyuğ,Şarkı)

Mesnevi


 




  • Mesnevide beyit sayısı sınırsızdır.

  • Herhangi bir konu sınırlaması yoktur. En genel konular çoğunlukla  savaş, aşk,tarihi olaylar,dinî olaylar...

  • Mesneviler divan edebiyatında  roman ve hikaye türünün yerini tutuyordu.

  • Mesnevilerde her zaman  her beyit kendi arasında kafiyelidir.

  • Kafiye  düzeni  şöyledir; aa, bb,cc,dd,ee,…..

  • Bir yazarın  Beş mesnevisine Hamse denir..

  • Şehrengiz bir şehrin güzelliklerini anlatan mesnevilere denir.


Türk edebiyatındaki başlıca  ünlü mesneviler şunlardır:




  • Kutadgu Bilig............................. (İlk mesnevi - Öğüt)

  • Fuzuli- .........................................Leyla ile Mecnun (Aşk)

  • Şeyh Galip-................................ Hüsm ü Aşk (Aşk)

  • Şeyhi-............................................Harname (Eleştiri)

  • Ahmedi-........................................İskendername (Tarih)

  • Nabi- ............................................Hayrabat (Öğüt)

  • Süleyman Çelebi- .......................Vesiletü’n-Necat (Mevlid) (Dini)

  • Mevlana- .....................................Mesnevi (Öğüt)


Müstezat


 




  • Gazelden farklı gazel türünün  özel bir biçimine denir.

  • Şiirdeki uzun dizelere kısa bir dize eklenerek bir uzun bir kısa eklenerek yazılır.

  • Uzun ve kısa dizeler gazelde olduğu gibi kendi aralarında uyaklanırlar.

  • Müstezattaki Kısa dizelere “ziyade” denir.


Rubai


 




  • Rübailerin kafiye şeması i aaxa şeklindedir ve rübailer tek dörtlükten oluşurlar.

  • Rübailer aruzun belli kalıplarıyla yazılırlar.

  • Rübailerde hayatın anlamını ve hayat felsefesini,dünyanın nimetlerinden yararlanmayı ve ölüm gibi farklı konular işlenmiştir.

  • İran edebiyatına ait bir türdür. Bu türün en büyük şairi ise hiç kuşkusuz ki  Ömer Hayyam’dır.

  • Türkçe rubailerde çok önemli yeri vardır. En güzel örneklerini Yahya Kemal vermiştir.


Tuyuğ


 




  • Türklerin Divan edebiyatına kazandırdığı bir nazımşeklidir.

  • Kafiye  düzeni rubainin kafiye düzeni gibidir.Tek dörtlüklerden oluşur.

  • Genellikle felsefi konular işlenmektedir.

  • Edebiyatta Kadı Burhanettin’in tuyuğları meşhurdur.


Şarkı


 




  • Genellikle Besteyle okunmak için yazılan ve dörtlüklerden oluşan nazım biçimidir.

  • Dörtlük sayısı genellikle  3ile 5 arasında değişir.

  • Birinci dörtlükte 2. ve 4. dizeler tekrarlanır, diğer dörtlüklerde 4.dizeler aynen tekrarlanır. Bu kısma  nakarat denir.

  • Türklerin divan edebiyatına kazandırdığı nazım biçimidir.

  • Aşk ,sevgi,mutluluk, günlük hayat gibi temaları işlenir.

Eski Türklerde Yazı, Dil ve Edebiyat



 


Göktürk Alfabesi( Orhon Alfabesi) :


1)      Türklerin ilk bilinen alfabesidir.

2)      38 Harften oluşur.

3)      Sağdan sola doğru yazılır.

4)      Göktürk Kitabeleri bu alfabe ile yazılmıştır.

Uygur Alfabesi


1)      Türklerin bilinen ikinci alfabesidir.

2)      Soğd alfabesinin ileri bir biçimidir.

3)      Sağdan sola doğru yazılır.

4)      Uygur Alfabesi 18 harften oluşmaktadır.

Eski Türkler'de edebiyat iki bölümden oluşur


a)      Yazılı Edebiyat

b)      Sözlü Edebiyat

 

Yazılı Edebiyat


Göktürk Kitabeleri:

1)      Türk milletinin milli kaynağıdır.

2)      Bilge Kağan (735), Kültigin (732), Tonyukuk (727)

3)      İlk Türkçe metindir.

4)      Vatan sevgisini ön plana çıkarır.

5)      Devlet ile milletin birbirine olan görevini belirtir.

6)      Syasi hayat hakkında bilgi verir.

7)      Türk kültürü hakkında bilgi verir.

8)      Sosyal devlet anlayışı hakkında bilgi verir.

 

Karabalgasun Yazıtları:

1)      Uygurlulara aittir.

2)      Mani dininin özelliklerini anlatan didaktik bir eserdir.

3)      Çince , Soğdca ve Türkçe yazılar bulunmaktadır.

Yenisey Yazıtları:

1)      Kırgızlara aittir.

2)      5. Yy’da yazıldığı sanılmaktadır. Ne zaman yazıldığı hakkında kesin bilgi yoktur.

 

Sözlü Edebiyat


Koşuk: Şölenlerde, eğlencelerde saz eşliğinde söylenen şiirlerdir. Halk edebiyatında koşmaya benzer.

Sav:  Atasözlerinin DİĞER ADIDIR.

Sagu: yuğ adı verilen ölüm törenlerinde önemli kişiler için söylnen şiirlerdir. Halk edebiyatındaki ağıt, divan edebiyatında ise mersiyenin karşılığıdır.

Destan: Toplumların, yaşayışı, adetleri, örf töreleri, yaşam biçimleri anlatan edebi ürünlerdir.

Türk Destanları:

Oğuz Kağan Destanı---Asya Hunları

Bozkurt Destanı---Göktürkler

Ergenekon Destanı-----Göktürkler

Türeyiş Destanı-----Uygurlar

Göç Destanı-----Uygurlar

Alp Er Tunga Destanı----İskitler (Sakalar)

Şu Destanı----İskitler (Sakalar)

Manas Destanı----Kırgızlar

Dede Korkut Hikayeleri ---Oğuzlar (Kıpçaklar)

 

 

 

Şiirde Gerçeklik ve Anlam

Şiirde Gerçeklik ve Anlam


 




  • Şiirdeki gerçeklik, genellikle somut bir anlayışla sınırlı değildir.

  • Bu Gerçeklik,kişinin   yalnızca yaşadıklarıyla değil; sezgileri,tasarıları , öngörüleri ve izlenimleriyle de alakalıdır.

  • Şair,şiirinin her okuyan tarafından  farklı farklı algılanmasını amaçlar. Her okuyan şiirden farklı farklı manalar kurar. Şair bu nedenledir ki kelimelere yeni yeni anlamlar yükleyerek şiir yazar

  • Şiirde varlığını hisseden okuyucu şiire yönelimi daha ayrı olur.


Modern şiirin özellikleri:



  • Daha çok toplumdan ziyade bireysel duyguların,sevgilerin, yalnızlıkların  ön plana çıkarıldığı bir şiir geleneğidir.

  • Şiirlerde  genellikle serbest nazım biçemi  kullanılmıştır.

  • Çağrışım yönünden sembollerle yüklü  zengin ifadeler vardır.

  • Genellikle somuttan çok soyuta, ruha  hitap eden şiirlerdir.

  • Şiirler,ölçü ve kafiye arayışı yoktur


 Şiirde Yorum



  • Okuyucun şiiri kendi geçmişine, birikimlerine,dünya algısına,özelliklerine,kültürüne,zevkine göre anlamlandırması ve yeni manalar çıkarılmasına yorum denir


  Güzel bir yorum için:




  • Öncelikle şiirin biçimsel özelliklerini,  şairin dil ve üslubunu, şiirin temasını belirlemek gerekir.

  • Şiirin hangi şartlarda  yazıldığı, dönemin genel özellikleri bilmek gerekir.

  • Şairin edebi kişiliğine ( zihniyetine) bakmalıyız.

  • Şairin hangi akımda, grupta olduğunu , Şiirin bağlı olduğu akımın  özelliklerini iyi bilmemiz gerekir.

  • Şiirin içinde tek bir mana aramak yerine şiirin birden çok anlam taşıdığını dizelerde farklı manalar olduğunu bilmemiz gerekir.

Yazımı Karıştırılan Sözcükler

 

 

 

 

Günlük konuşma dilimiz, şivelerimiz veya yanlış öğrenmelerimiz Türkçede birçok kelimenin yanlış kullanılmasına sebep olmuştur. Öyle ki bazı kelimelerin doğrusu bazen bize acayip gelebilir yanlışlar o kadar işlemiş ki dilimize. Şimdi Bazı örneklere bakalım;

 

YANLIŞ-DOĞRU

Ardarda---Art arda

Hiç bir--Hiçbir

Entellektüel--Entelektüel

Bir kaç--Birkaç

Bir az--Biraz

Fiat--Fiyat

Ön görmek--Öngörmek

Dolanbaç--Dolambaç

His etti--Hissetti

Asvalt--asfalt

Atmış--altmış

Yatgın--Yatkın

Traş--Tıraş

Çalışgan--Çalışkan

Stajer--Stajyer

Kıravat--Kravat

Hayal perest--hayalperest

Süpriz--Sürpriz

Hal Olmak--Hallolmak

Önsöz--Ön söz

Karma karışık--karmakarışık

Sağnak--sağanak

Göz yaşı--gözyaşı

İnsiyatif--inisiyatif

Bıroşür--broşür

Van Kedisi--Van kedisi

Baş köşe--başköşe

Terketmek--terk etme

 

Ki ve De’nin Yazımı


 

 

Dilin iletişimdeki rolü

 

            İnsanoğlunun var oluşundan bu yana bütün çabası, kendini mutlu ve başarılı kılmaya yönelmiştir. İnsanı mutlu ve başarılı kılma çabaları içinde en çok dikkati çeken sürekli ve semereli çalışma ise eğitimdir. Eğitim, insanı beden, zihin, ruh ve sosyal bakımdan olgunlaştırma sürecidir

Eğitim, insanın doğuştan getirdiği potansiyel güçlerini işe koşarak onu her bakımdan daha olumlu yaşama seviyesine kavuşturur. Sürdürülen bütün eğitim çabaları insan eliyle ve insana yönelik bir özellik sergiler.

Eğitim insanî, millî ve evrensel hedefleri gerçekleştirmek için birçok yola başvurur. Bu yolların en önemlilerinden birisi dildir. İnsanın her bakımdan olgunlaşmasını amaçlayan eğitimin birinci derecede kullandığı araç dildir.

Dil, insanı insan yapan niteliklerin başında gelir. Dilsiz insan köksüz ve susuz bir ağaca benzetilebilir. Çünkü insanoğlu bir iletişim aracı olan dile sahip olmasaydı bilgi ve kültür bakımından cılız ve bodur kalırdı. Dil geçmiş ile içinde bulunulan hal ve gelecek arasında bir köprüdür. Geçmişin bilgi ve birikimi geleceğe dille taşınır. İnsanoğlu bilgi ve kültür hazinesini dille korur ve yaşatır .

Her türlü yeni ve orijinal düşünce, kendini dille ifade etme imkânına kavuşur. Dil düşüncenin kalıbı olma yanında anlaşma, iletişim ve bildirişim sistemidir.

Dil, her türlü anlaşma, iletişim ve bildirişimde sıcak ve canlı ilişkilerin kurulmasına hizmet eder. Durum böyle olunca milletler, diğer bütün alanlardaki çabalarına ilâve olarak ana dili öğretimine de büyük önem vermiştir.

İnsanoğlunun ortak çabasının bir ürünü olan bugünkü medeniyetin temelinde dil vardır. Çünkü dil, tarihin akışı içinde ortaya çıkan çeşitli görüş, düşünüş ve kanaatlerin bir çağdan ötekine aktarılmasına, taşınmasına, böylece olay, eşya ve durumlar arasındaki ilişkiler manzumesinin meydana getirdiği sistemlerin fark edilmesine hizmet etmiştir.

Bilgi çağında bulunduğumuz bu aşamada, dilin bilgi edinme vasıtalarının en önemlisi olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Bilim, kültür ve sanatın gelişmesi insanın düşünme, düşündüklerini söz ve yazıyla ifade etme yeteneğine bağlıdır.

Dil ile düşünme arasında çok sıkı bir ilişki olduğu genel olarak kabul edilmektedir. İnsanların sağlıklı ve etkin düşünebilmesi dil yoluyla gelişip olgunlaşmaktadır. Hem düşünce dili, hem de dil düşünceyi etkilemekte ve birbirinin gelişmesine hizmet etmektedir.

Denilebilir ki dil düşüncenin elbisesidir. İnsanoğlu zihninde ham hâlde bulunan düşünceyi, dil sayesinde kalıba döker. Böylece düşünce, söz yahut yazıyla ifade edilme imkânına kavuşur.

Toplumların kalkınıp gelişmesi, teknolojide ilerlemesi, istenen refah seviyesine ulaşması bilim ve bilimsel araştırmalara bağlıdır. Bilimsel gelişme de sistemli ve etkili düşünmeye; etkili düşünme ise büyük ölçüde kavram bilgisine ve kavramlar arasındaki ilişkiyi sezmeye bağlıdır. Kavram edinmenin en etkili yolu da dil ile mümkün olmaktadır.

Dil, çeşitli düşünceleri, duyguları, inançları, tutumları, değer yargılarını ifade etmede ve öğretmede; görüp algılanan, yaşanan olaylarla ilgili kültür birikimini nakletmede; soru sormada, emir vermede, istekte bulunmada vb. kullandığımız çok önemli ve vazgeçemeyeceğimiz bir iletişim aracıdır. Bir dilin yapısı ve işleyiş kuralları yeterince bilinmeden o dille etkili ve sağlıklı iletişim kurulamaz. Bu yapı ve işleyiş kuralları dilin bütün unsurlarını kapsar. Yani; hem ses, hem şekil hem de cümle mimarîsinde bu işleyiş sistemi mevcuttur.

Bir an için  “iletişim”  aracı olan dilin mevcut olmadığını düşünelim. O takdirde aşamalı olarak ulaşılan bugünkü teknolojik birikim olabilir miydi? Günümüzde her yeni buluşun bir önceki keşfe dayalı olduğunu kim inkâr edebilir? Daha önceki buluşların, sonra gelen nesillere naklini sağlayan “dil” değil midir? O hâlde, ulaşılan bugünkü medeniyetin temelinde “dil”  vardır, görüşü kuru bir iddia değil bir geçeğin ifadesidir.

Yetişen nesillerin içinde bulunduğu toplumla kaynaşmaları, toplumun yapıcı ve seçkin bir üyesi olmaları, insanlarla doğru ve sağlıklı bir iletişim kurmalarına bağlıdır. Şayet birey, toplumla böyle bir ilişki kuramazsa; içinde yaşadığı toplumda kendisini mutlu kılacak bir yer elde edemez.

İnsanlar arasındaki duygu ve düşünce alış verişi dille mümkün olmaktadır. O hâlde insanlar arasında sağlıklı ve olumlu bir ilişkinin kurulabilmesi, yanlış anlama ve anlaşılmaların önüne geçilebilmesi; dilin açık, doğru ve kurallarına bağlı kalarak kullanılmasıyla mümkündür.

İnsan, sözel ve sözel olmayan iletişim şekilleri kullanır. Sözel iletişim konuşma ile gerçekleşir. Konuşmayı destekleyici olarak kullanılan jest ve mimikler yanında yazı ve resim gibi araçlar da sözel olmayan iletişim şekilleridir.

Eğitim görmüş kişilerden sade vatandaşlara, bu arada her kademedeki öğrencilere kadar birçok insanın yazma ve konuşmasında, Türk dilinin yapısına aykırı pek çok hataya rastlanmaktadır. Bu durum, iletişim açısından kişilerin anlama ve anlatımlarında bazı problemlerin varlığına işaret etmektedir.      

Bir temel eğitim kurumu olan ilköğretim okullarının amaçlarının gerçekleşmesi uğrunda büyük çabalar gösterilmektedir. Eğitimin amaçlarını gerçekleştirmek üzere devlet, bütçesine büyük kaynaklar aktarmakta, ana ve babalar da aile bütçesinden önemli harcamalar yapmaktadır. Bu çaba ve masraflar, yetişmekte olan çocuklarımızın yarınlara hazırlanması, yararlı bir yurttaş olması, kendileri ve içinde bulundukları toplumla uyumlu ve barışık yaşaması içindir. Her bakımdan yeterli ve nitelikli insan yetiştirmeyi hedefleyen eğitim ve öğretim çabalarının amacına ulaşması zorunludur.

Anadil eğitimi ve öğretiminde izlenecek yol


Ana dil eğitiminde kullanılan yöntem ve teknikler

Mektup,Dilekçe,Telgraf

Mektup Nedir ?


Mektup : Başka bir yerde bulunan bir kişiye , bir kuruma ya da bir topluluğa maksadı bildirmek amacıyla yazılan yazıdır.

Mektuplar kullanılış amaçlarına göre iki ana gruba ayrılırlar :

1- Özel mektuplar

2- İş mektupları

1-Özel Mektuplar :


Yakınlara , arkadaş ve tanıdıklara yazılan  mektuplara özel  mektup  denir  .Çok çeşitlidir. Haberleşme , çağrı ( davet) , teşekkür , kutlama mektupları bunların başlıcalarıdır.  Bazı özel mektuplar ise anlatım güzelliği ve sanat değeri taşırlar . Özellikle ünlü kişilerin ( devlet adamları , sanatçılar ) yazdıkları mektuplara              edebi mektup diyoruz.

2- İş Mektupları :


Bir iş amacıyla kişi ya da kurumlara yazılan mektuplara iş mektubu denir.  “Dilekçeler , ısmarlama mektupları , resmi mektuplar” iş mektupları kapsamına giren mektuplardır.

Mektup Yazımında Uyulacak İşlem Basamakları:


•Mektup çizgisiz kağıda dolma kalemle yazılır.

•Mektubun sağ üst köşesine tarih ve mektubun yazıldığı yerin adı yazılır.

•Mektuba hitapla başlanır , hitaptan sonra virgül konur.


•Sağ alt köşeye isim yazılır , imza atılır.

•Mektubun giriş bölümünde mektubun yazılış nedeni belirtilir.

•Gelişme bölümünde düşünce ve duygular açıklanır.

•Sonuç bölümünde selam , sevgi ve saygılar iletilir.



Mektup zarfı yazımı:


•Zarfın sol üst köşesine mektubu gönderenin adı soyadı ve adresi yazılır.

•Mektup zarfının sağ alt köşesine mektubu alacak  kişinin adı soyadı ve adresi yazılır .

•Mektup zarfının sağ üst köşesine pul yapıştırılır.

•Mektubun yazıldığı kişiye ulaşabilmesi için adres bilgilerinin tam ve doğru olarak belirtilmesi gerekir.

 DİLEKÇE YAZIMINDA UYULACAK İŞLEM BASAMAKLARI :


•Sol üst köşeye dilekçenin yazıldığı kurum ya da kişinin bulunduğu şehrin adı yazılır ve virgül konur.

•Dilekçenin yazılma nedeni belirtilir.

•Sol alt köşeye adres yazılır.

•Sağ alt köşeye tarih ve isim yazılarak , imza atılır.


Telgraf yazımı:



•Beyaz dosya kağıdının üst kısmına telgrafı göndermek istediğimiz kişinin adı soyadı ve adresi yazılır.

•Kağıdın orta kısmına iletilmek istenen mesaj ya da haber yazılır.

•Kağıdın alt tarafına telgrafı gönderen kişinin adı soyadı ve adresi yazılır.




Diğer Akımlar

EKSPRESYONİZM (DIŞAVURUMCULUK)



  • Dışavurumculuk 20. yüzyılın başlarında Almanya’da Empresyonizme bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.

  • Dış dünyada ne varsa  bir kenara bırakılmalı , eserlerde insanın ruhu konu edilmelidir, fikrini savunurlar.

  • Dış dünyanın her şeyinden  kaçmak ve insanın saf halini, özünü, ruhsal durumlarını yansıtmak amaçtır.

Temsilcileri


Franz Kafka, James Joyce, T. S. Eliot

KÜBİZM



  • Empresyonist Akımına  tepki olarak doğmuştur.

  • Kübizmn Akımı Daha çok resim ve heykelde etkili olmuştur.

  • Düşünceler, fikirler  geometrik şekillerle ifade edilmiştir.

Temsilcileri


Picasso, Max Jacop, Apollinaire

FÜTÜRİZM (GELECEKÇİLİK)



  • Fütürizm Akımı 1909′ da İtalyan şair Marinetti tarafından kurulmuştur.

  • Geçmişten gelen alışıldık, geleneksel sanat değerlerini yok saymışlar, özgürce davranarak  yeni biçimlerle eserler vermişlerdir.

  • Hemen hemen sanatın bütün dallarında makineyi ve hızı yansıtmak is­terler.

Temsilcileri

Marinetti, Mayakovski

Türk edebiyatında: Nazım Hikmet (ilk dönemlerinde)

DADAİZM (KURALSIZLIK)



  • Dadaizm 1916′da Tristan Tzara tarafından kurulmuştur.

  • Her türlü kuralsızlığı kural edinen, her türlü ahlak, dil ve estetik ku­ralını yok etmeyi, yıkmayı amaçlayan bir akımdır.

  • Şiirlerini bir anlam kaygısı olmadan rasgele bir araya getirdikleri sözcüklerle yazmış­lardır.

Temsilcileri

Tristan Tzara, Andre Breton


Klasizm Akımı


Realizm Akımı


Romantizm Akımı


Hümanizm Akımı


Naturalizm Akımı


Parnasizm Akımı


Sembolizm Akımı


Empresyonizm Akımı


Egzistasyanizm Akımı


Sezgicilik

Empresyonizm (İzlenimcilik)



  • Empresyonizm (İzlenimcilik) Akımı 19. yüzyılın sonlarında Fransa’da ortaya çıkmıştır.

  • Empresyonist sanatçılar doğayı, olduğu gibi değil sanatçıda bıraktığı izlenimlerle anlatmaya çalışmışlardır

  • Şiirde kişiselliğe, öznelliğe önem verilir.

  • Empresyonist sanatçılar eserlerini oluştururken sanat için sanat anlayışıyla hareket etmişlerdir.

  • Sembolizmin bazı özelliklerini görmek mümkündür, fakat şairler  sembolizmden farklı olarak , biçime ve uyağa önem vermezler.

  • Empresyonizm de ; Sembolizmden farklı olarak izlenimler semboller,imgeler yapılmaz.

  • Empresyonizm de nesnelere değişik anlamlar yüklenir.

  • Sanatçılarda, sembolizm özellikleri ve empresyonizm özellikleri genellikle bir arada görülür.

Temsilcileri

Rimbaud, Verlaine, J. Joyce Rilke

Türk edebiyatında: Tamamıyla bu akıma bağlı sanatçı yoktur, Ahmet Haşim, Cenap Şahabettin ve A. Muhip Dıranas’ta etkileri görülür.




Klasizm Akımı


Realizm Akımı


Romantizm Akımı


Hümanizm Akımı


Naturalizm Akımı


Parnasizm Akımı


Sembolizm Akımı


Empresyonizm Akımı


Egzistasyanizm Akımı


Sezgicilik

Sembolizm (Simgecilik)

 Özellikleri:



  • Sembolizm Akımı realizme ve realizmin şiirdeki yansıması olan Parnasizme bir tepki olarak 19. yy’da yayılmaya başlamıştır.

  • Sembolist yazarlara göre  gerçeği olduğu gibi anlatmak imkânsızdır. Dış dünyadaki her şey  duyuların yanıltmasıyla ulaşır insana. O halde şu sonuca ulaşırız:  Her insan dış dünyayı farklı algılar. Dolayısıyla SEMBOLİST  şair şiirde izlenimlerini anlatmalıdır.

  • Sembolist yazarlar İzlenimlerini sembollerle anlatılır.

  • Duru, saf,açık bir anlatımdan ziyade kapalı bir anlatım söz konusudur.

  • Semboılist şairler şiirlerde musiki ve ahenge çok önem verilir.

  • Sembolistler şiirde biçim kusursuzluğu ararlar.

  • Sembolizm özellikle şiirde sonra da tiyatro dalında  gelişmiştir.

Temsilcileri


Baudelaire, Rimbaud, Mallarme, Verlaine, Vallery

Türk edebiyatında: Ahmet Haşim, Cenap Şahabettin (Kısmen Etkilenenler: Cahit Sıtkı, A. Hamdi Tanpınar, N. Fazıl Kısakürek, Ahmet Muhip Dıranas)


Klasizm Akımı


Realizm Akımı


Romantizm Akımı


Hümanizm Akımı


Naturalizm Akımı


Parnasizm Akımı


Sembolizm Akımı


Empresyonizm Akımı


Egzistasyanizm Akımı


Sezgicilik

Parnasizm (Şiirde Gerçekçilik)

 Özellikleri



  • Parnasizm akımı 19. yy’da ortaya çıkmıştır.

  • Realist akımın şiirdeki  tezahürüdür; diğer bir ifadeyle duygu­sal, içe dönük olan romantik şiire bir  tepki olarak doğmuş, realist çizgide  şiir akımıdır.

  • Parnasizm sadece şiirde görülen bir akımdır.

  • Şair, şiirde kişiliğini gizlemiştir.

  •  Şair gözlemlerini olduğu gibi  nesnel bir şekilde okuyucuya yansıtmıştır.

  • Şiirlerde konu olarak  felsefi düşünceler ve  bilimsel görüşler işlenmiştir.

  • Parnasizmde  de “Sanat sanat içindir” felsefesiyle yazılan şiirlerde, “kuyum­cu titizliği” (kılı kırk yararcasına) görülür; natüralist şairler  sözcük seçimine, ölçü, kafiye ve redif gibi şiirin şekilsel unsurlarına büyük çok verilmiştir.

  • Parnasizmde biçim olarak En çok “sone”  kullanılmıştır.

  • Klasizmde olduğu gibi Eski Yunan ve Latin kültüründen tarihi’ olaylardan ve efsanelerden etkilenilmiştir.

  • Dil süsten mecazdan uzak , açık ve yalındır.

  • Şiirdeki betimlemelerle adeta resim çizilmiştir.

  • Sanat için sanat felsefesinden yola çıkıldığından şiirin güzelliği, topluma yararlılığına tercih edilmiştir.

  • Türk edebiyatında Servet-i Fünun şairleri parnasizmden  et­kilenmişlerdir.

Temsilcileri


Theophile, Gautier, Jose Maria de Heredia, Thedore, Banville, François, Coppe, Leconte de Lisle

Türk edebiyatında: Cenap Şahabettin (ilk temsilci), Tev­fik Fikret (en önemli temsilci), Yahya Kemal (kısmen)


Klasizm Akımı


Realizm Akımı


Romantizm Akımı


Hümanizm Akımı


Naturalizm Akımı


Parnasizm Akımı


Sembolizm Akımı


Empresyonizm Akımı


Egzistasyanizm Akımı


Sezgicilik

Natüralizm (Doğalcılık)

 Özellikleri



  • Naturealizm 19. yy’da realizmin gerçeklik için tek başına yeterli olamadığı düşün­cesiyle, realizm akımıyla aynı dönemde ortaya çıktı.

  • Natüralizm akımının  kurucusu Fransız yazar Emile Zola’dır.

  • Naturalizmde Realizmdeki gözlemciliğin yanında, determinist (gerekircilik) görüş ve bilimsel deneylerden yararlanmak önemli edilmiştir.

  •  Naturalizmin en önemli yuapıtı: Emil Zola yirmi ciltlik “Deneysel Roman”ını yazmış, bunda bir ailenin genetik tarihini anlat­mıştır.

  • Naturalist yazarlar “Sanat için sanat” anlayışını savunmuşlardır.

  • Naturalizmde Soyaçekim(Annenin kaderi kıza) ve içgüdülerin insan davranışındaki önemi vurgulanır.

  • Naturalist Eserlerin savunduğu bir “tez” vardır.

  • Naturalistler “Sanat, doğanın kopyasıdır.” düşüncesini savunurlar.

  • Naturalist Yazarlar eserlerde kişiliklerini gizler.

  • Eserlerin dili süsten uzak yalın ve doğaldır, eserlerde yer yer argoya yer verilir. Naturalist sanatçılar eser oluştururken ahlaki bir amaç gütmezler.

  • Naturalist yazarlar eserlerinde hayatın kötü yanlarını anlatmışlar ve bunu yaparkende  kişilerin çirkin özelliklerini belirgin olarak vurgulamışlardır.

  • Çevrenin insan kişiliğinin oluşumundaki etkisini önemli gördüklerinden sıkça çevre ve insan tasvirleri yapılmıştır.

  • Natüralizm, öykü , roman ve tiyatro türlerinde gelişmiştir.


Temsilcileri


Emile Zola, Goncourt Kardeşler, Alphonse Daudet, Guy de Maupassant, J. Steinbeck, Henrik İbsen

Türk edebiyatında: Nabizade Nazım (ilk izler), Hüseyin Rahmi Gürpınar (asıl temsilci)

 

Realizm Akımı...........................


Klasizim Akımı..........................


Romantizm Akımı......................



 

 

Romantizm (Çoşumculuk)

 Özellikleri



  • Romantizm akımı  Almanya’da 18. yüzyılda Klasisizme tepki olarak doğmuştur.

  • Romantizm Fransız İhtilalı’nın etkisiyle gelişim göstermiştir. 19.yy’dan sonra ise Fransa’da sistematik ilerleyerek sistemli  bir edebi akım haline gelmiştir.

  • Romantizmin genel kurallarını Fransız yazar Victor Hugo, “Cromwell” adlı eserinin önsözünde açıkça ifade etmiştir.

  • Romantik yazarlar eserlerinde hayal ve duyguya büyük önem verilmiştir.

  • Romantik sanatçılar eserlerinde  daha çok aşk, ölüm, doğa konuları işlenmiştir.

  • Konuların özünde  din duygusuna vardır.

  • Romantik sanatçılar “Toplum için sanat” anlayışını savunmuşlardır.Sanat topluma fayda vermeli.

  • Bireyin  değil toplumun düzeltilmesi amaçlanmış, kişiler değerlendirilirken  içinde bulundukları çevreyle birlikte dikkate alınmışlardır.

  • Romantizmde ,Klasisizmde ihmal edilen “doğa”ya önem verilmiştir.

  • Romantik sanatçılar eserlerinde doğa tasvirlerine çok yer verilmiştir.

  • Eserlerinde sanatlı ve süslü  bir dil kullanılmıştır.(Sık sık mecazi ifadelere yer verilmiştir)

  • Romantikler eserlerine kaynak olarak Yunan ve Latin edebiyatları yerine, milli hikâye ve efsaneler  almışlardır.

  • Sanatçı eserlerinde kendini gizlememiş, sanatçı kişiler arasında, konular arasında,görüşler arasında taraf tutmuş ve eserlerinde okura yol göstermiştir.

  • Eserlerde iyiler ya hep iyi, kötülerse ya hep kötüdür. Şahıslar tek yönlüdür.

  • Yazarlar her zaman , “iyi” den yana olmuşlardır.

  • Eserlerinde olaylar anlatırken, tesadüflere ve olağanüstülüklere sıkça başvurmuşlardır.

  • Roman türünde yaygınlaşmıştır.

Temsilcileri


Victor Hugo, J.J. Rouesseau, Voltaire, Goethe, Schiller, Lamartine, Shelley, Chateaubriand, Alfred de Musset, Alexandre Dumas, Puşkin

Türk edebiyatında: Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Abdülhak Hamit Tarhan, Recaizade Mahmut Ekrem (şiirleriyle)


Klasizm Akımı


Realizm Akımı


Romantizm Akımı


Hümanizm Akımı


Naturalizm Akımı


Parnasizm Akımı


Sembolizm Akımı


Empresyonizm Akımı


Egzistasyanizm Akımı


Sezgicilik

Klasizim (Kuralcılık)

Özellikleri:



  • Klasizim 17. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmıştır.

  • Akımın kuramcısı Boillea'dır.

  • Bu akımda Eski Yunan ve Latin kaynakları esas alınmıştır.

  • İnsan aklına ve mantığına çok önem verilmiştir.

  • İnsan doğasına uyan , gerçeğe, akla, mantığa uygun konular seçilmiştir.

  • Eserler yazılırken doğa örnek alınmıştır.

  • Konudan ziyade konunun işleniş biçimine önem verilmiştir.

  • Seçkin ve olgun kişiler(krallar,soylular) anlatılırken  iç dünyalarıyla konu edilmiştir.

  • Eserlerinde erdeme, ahlaka büyük önem verilmiştir.Ahlak dışı şeyleri esere almamışlar.

  • Yazarlar, eserlerine kendi kişiliklerini yansıtmamışlardır.

  • Soylu kişilerin konuşma dili esas alınmıştır.

  • Özellikle tiyatrolarda kaba sözlere yer verilmemiştir.

  • Mükemmeliyetçiliklerinden dolayı biçimce kusursuz eserler ortaya koymaya çalışmışlardır.

  • Sade, süssüz ve açık bir anlatım esas alınmıştır.

  • Bu akım sanatçıları dini konulara yer vermemştir.

  • Klasisizm akımının ana türleri trajedi ve komedidir.

Temsilcileri


Descartes, La Bruyere, Pascal, Corneille, Racine, La Fontaine, Madam de La Fayette, Moliere

Türk edebiyatında: Şinasi ve Ahmet Vefik Paşa


Klasizm Akımı


Realizm Akımı


Romantizm Akımı


Hümanizm Akımı


Naturalizm Akımı


Parnasizm Akımı


Sembolizm Akımı


Empresyonizm Akımı


Egzistasyanizm Akımı


Sezgicilik

İkinci Yeni Hareketi

 

Türk şiirinde 1950 yılından sonra Orhan Veli tarafından oluşturulan Garip Akımına ayrıca da 1940 neslinin toplumsal gerçekçi şairlerine bir tepki olarak doğan, değişik çağrışım, imge ve soyutlamalarla yeni bir söyleyişi amaçlayarak oluşturulan şiir akımıdır. Garip akımı sanatçılarına tepki olarak 20. yüzyılın ikinci yarısı doğmuştur. Özellikle şiirde anlamdan ziyade ses güzelliğine önem veren ikinci yeniciler, Batı'da gerçeküstücülerin kullandıkları bilinçaltını harekete geçirme yöntemini kullanırlar. Sözcükler arasındaki anlamsal bağlaları kopararak yeni yeni imgeler yaratma yolunu seçerler. İkinci Yeni akımının en önemli, ön plana çıkan ismi Cemal Süreya'dır.

Edebiyatımızda İkinci Yeni adını ilk kez MUZAFFER ERDOST kullandı.

İkinci yeni şairleri; şiirde öykü öğesini kaldırarak imgeye, hayal gücüne ve duyguya,hisse ağırlık verdiler.

Şiirlerinde daha çok bireyin toplumdaki yalnızlığı, çektiği sıkıntıları, kişinin çevreye uyumsuzlukları gibi konulara ağırlık verdiler.Dönemin siyasi baskısından kaçmakla ve biçimcilikle eleştirildiler.

Belli başlı isimleri:


CEMAL SÜREYA

EDİP CANSEVER

TURGUT UYAR

ECE AYHAN (İKİNCİ YENİNİN KEŞİŞİ DERLER)

OKTAY RİFAT

METİN ELOĞLU

TURGAY GÖNENÇ

SEZAİ KARAKOÇ

ÖZDEMİR İNCE

ÜLKÜ TAMER

AHMET OKTAY


KEMAL ÖZER



İkinci yeni şiirde görülen özellikleri şöyle sıralayabiliriz:


İkinci yeniciler, çok hayalcidirler.

Günlük dile, konuşma diline sırt çevirmişlerdir. Sürrealist akımın getirdiği serbest çağrışıma dayanan şiirleri kopuk kopuktur. Tesadüfen bağlantısı bulunmayan kelime veya cümlelerin alt alta sıralanmasıyla şiirin oluşturulduğu görüşünü savunurlar.

Genelde cümle yapıları bozuktur. Bir umursamamazlık, boşvermişlik durumu hakimdir.

 

Edebiyat Tarihi


 

Yorum: Edebiyat tarihi bir milletin edebi eserlerde yaşayan tarihidir. Bizde XIX. yüzyılın sonuna kadar edebiyat tarihi sayılacak eser yoktur. Bu alandaki ihtiyaç şairler tezkiresi adlı eserlerle karşılanır. Tezkirecilik edebiyatımıza İran Edebiyatından gelmiş bulunmaktadır.

Edebiyatımızda ilk edebiyat tarihi Tanzimat şairlerinden Ziya Paşa tarafından kaleme alınmıştır.(Harabat Mukaddimesi) İlk edebiyat tarihi adını taşıyan eser Abdulhalim Menduh’un “Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye”sidir. Edebiyat Tarihçiliğimizi ortaçağ anlayışından kurtarıp modern çağ anlayışına kavuşturan Ziya Gökalp’tır. Türk uygarlığının asırlar boyunca geçirdiği dini, hukuki, ahlakî, ekonomik, politik ve kültürel süreçleri edebiyat tarihine başarıyla uygulamıştır. 

 

Edebiyat tarihi, bir milletin yüzyıllar boyunca meydana getirdiği edebi eserlerle onları yaratanlara ‘’tarihi gelişimi içinde inceleyen bir bilim koludur.’’ Bu inceleme işi estetik, psikolojik, jenetik vb. metotlardan yararlanılarak yapılır.

Türk edebiyatında XIX. yüzyılın sonuna kadar bugünkü anlamda edebiyat tarihi sayılabilecek eserler yoktu. Edebiyat tarihi ihtiyacını ‘’tezkire-i şuara –şairler tezkiresi’’ adı verilen eserler karşılardı. Bu eserlerde, belli bir dönemde yaşamış olan şairlerin hayat hikâyeleri anlatılır, eserlerinin değerleri üzerinde durulur ve divanlarından seçilmiş olan şiirleri yer alırdı.

Tezkirecilik bir tür olarak İran edebiyatından gelmiş bulunmaktadır. İlk tezkire XV. Yüzyılda Çağatay lehçesiyle Ali Şir Nevâi’nin düzenlediği Mecâlis ün Nefâis adlı tezkiredir. Anadolu Türkleri edebiyatında tezkirecilik XVI. Yüzyılda başlar. İlk eser, Edirneli Sehi Bey’in “Heş Behişt” idir.

Şimdi yüzyıllara göre önemli tezkirelerden bazı isimler sıralayalım:

XVI. yüzyıl:  

1 ─  Latifi Tezkiresi ……….. ……. ….Kastamonulu Lâtifi

2 ─ Ahdi Tezkiresi…………. ……. ….Bağdatlı Ahdî

 

XVII. yüzyıl :

1 ─  Zübde – tül Eş’ar …….. ………...Kafzâde Hizi

 

XVIII.  yüzyıl :

1 ─ Safai Tezkiresi ………. ………… Safai

2 ─ Şeyhi Tezkiresi………. …… ….. Şeyhi

 

XIX. yüzyıl:

1 ─ Şefkati Tezkiresi …. …. .. . . . …. Bağdatlı Şefkati

 

Edebiyatımızda ilk ”edebiyat tarihi” denemesi Tanzimat şairlerinden Ziya Paşa’nın manzum olarak yazdığı  “Harabat Mukaddimesi” dir. Mukaddime-i Harabat.

Ziya paşa, (1874) yıllarında, Arap, Acem, Çağatay ve Osmanlı şairlerinin şiirlerinden beğendiklerini bir araya toplayıp bir antoloji meydana getirmiş ve bu antolojinin başına da “Harabat Mukaddimesi” adlı manzum bir önsöz koymuştur ki, şair bu önsözde Divan şiirimizi bazı dönemlere ayırmış ve eserlerini aldığı şairler hakkında görüşlerini ileri sürmüştür. Bu mukaddime uzun bir mesnevi olup şu sırayı takip eder:

1 – Tevhid-i Bari ve Münacat.

2 - Na’t-ı Nebevi.

3 – Sebeb-i Tertib-i Harabat.

4 – Ahval-i Eş’ar-ı Türkî.

5 - Meşrut ve Ahval-i Şâiri.

6  -  Ahval-i Şuara-yı İran.

7 – Ahval-i Şuara-yı Arap.

8 – Tahdis-i nimet ve İhtar ü Ma’zeret.

Bizde, “Edebiyat Tarihi” adını taşıyan ilk eser, Abdülhalim Menduh’un 1905’te yayınladığı “Tarihi Edebiyatı Osmaniye” adlı eseridir.

Fuat Köprülü’ye gelinceye kadar bir hayli edebiyat tarihi yazılmıştır. Ancak batı metodu ile ilk edebiyat tarihi eserlerini veren, Fuat Köprülü olmuştur.

Ziya Gökalp’ın: Türk tarihi gibi Türk uygarlık tarihinin de bir bütün olarak incelenmesi gerektiği görüşünden hareket ederek, Türk edebiyat tarihini batı yöntemiyle araştıran ilk bilgin oldu. Türk uygarlığının tarih boyu yaşadığı dil, hukuk, din, iktisat, musiki, sanat, etnoloji, politika, tarih, edebi eleştiri, kültür ve her türlü bireysel ve toplumsal yönlerini bir bir gözden geçirmekle kalmadı, bulduğu sonuçları edebiyat tarihine başarıyla uyguladı. Edebiyat tarihçiliğimizi ortaçağ anlayışından kurtarıp, modern çağ anlayışına kavuşturdu. Türkiye’de Türkoloji araştırmalarının yorulmaz öncüsü, edebiyat tarihimizi şuarâ tezkireciliği anlayışından kurtaran, Batı’nın Türkologlarının yanlışlarını binlerce yerli ve yabancı belgenin ışığı altında, başlangıçtan zamanımıza değin gelen Türk uygarlık tarihini bir sanatçı sezişi ve heyecanıyla aydınlığa çıkaran odur.

Köprülü edebiyat tarihi konusundaki düşüncesini şöyle açıklar:

Edebiyat tarihi umumiyetle tarihin daha sarih bir ifade ile medeniyet tarihinin çok mühim bir kısmıdır.  Bir milletin uzun asırlar esnasında geçirdiği fikri ve irsi tekâmülü gösteren bütün fikir mahsullerini tetkik ederek onun manevi hayatını şe’niyette (gerçekte) olduğu gibi yahut ona en yakın bir şekilde yaşatmaya çalışan bir tarih şubesidir.
Yrd.Doç.Dr. Mehrali Calp......





 

FECR-İ ATİ EDEBİYATI

1901’de Servet-i Fünun dergisinin kapatılmasıyla dağılan topluluk II. Meşrutiyet’in ilanından sonra 1908 yılında “Ahmet Haşim, Emin Bülent, Ali Canip, Yakup Kadri, Hamdullah Süphi, Fuat Köprülü, Celal Sahir” gibi bir kısım genç sanatçılar bir araya gelerek bir edebiyat grubu oluşturdular. Gruplarına “Fecr-i Ati” adını verdiler.
1909’da ilk toplantılarını yaparak bildiri yayınladılar. “Fecr-i Ati Encümen-i Edebisi” adıyla edebiyatımızda edebi bildiri yayınlayan ilk grup olarak tarihe geçmişlerdir.

 

 

FECR-İ ATİ GRUBUNUN SANAT GÖRÜŞLERİ


-“ Sanat, şahsi ve muhteremdir.” görüşünü savunmuşlardır. Sanata ve edebiyata hizmet etmek amacıyla eserler yazmıştır.
-Sanatı ve edebiyatı boş vakitlerin verdiği sıkıntıyı giderecek bir araç olarak görmediler. Sanatın, toplumun eğitimine katkı sağladığına inandılar.
-Fransız edebiyatını örnek aldılar. Daha çok Fransız Sembolistlerden etkilendiler.
-Edebiyatın önemini halka anlatmak için çaba gösterdiler.
-Şiirlerini aruz ölçüsüyle yazdılar, serbest müstezatı geliştirerek kullandılar.
-Eserlerinde genellikle aşk ve doğa temasını ele aldılar. Romantik bir aşkı dile getirdiler, gerçekten uzak bir doğa betimlemeleri yaptılar.

-Eserlerinde ağır ve süslü bir dil kullandılar. Servet-i Fünuncularda olduğu gibi Arapça, Farsça kelime ve tamlamalara sıkça yer vermişlerdir.

-Servet-i Fünun Edebiyatına bir tepki olarak ortaya çıkmalarına rağmen edebiyata bir yenilik getirmemişlerdir. Yazdıkları eserlerle Servet-i Fünun Edebiyatını devamı niteliğinde olduğunu göstermişlerdir.

-1912’de dağılan topluluğun birçoğu Milli Edebiyat akımı içinde yer almış, bazıları da edebiyat yaşantılarına bağımsız olarak devam etmişlerdir.

FECR-İ ATİ EDEBİYATINDA ŞİİR


-Şiirde, Sembolizm ve Empresyonizm akımları etkili olmuştur.
-Şiirde daha çok aşk ve doğa temaları işlenmiştir. Duygusal söyleyiş ağır basmıştır.
-Şiirde ölçü aruz ölçüsüdür.
-Şiir dili Arapça-Farsça sözcük ve tamlamalarla doludur.
-Ahmet Haşim, Fecr-i Ati şiirinin en önemli şairidir.

FECR-İ ATİ GRUBU SANATÇILARI


AHMET HAŞİM (1884-1933)
-Fecr-i Ati topluluğunun en büyük şairidir. Bağdat’ta doğdu.
-Şiirlerinde psikolojik durumunun yansımaları görülür.
-küçük yaşta annesini kaybetmiş, bu durum onu karamsarlığa, yalnızlığa, sıkıntılara itmiştir.
-“Sanat sanat içindir.” görüşüyle şiirler yazmıştır.
-Sembolizmin edebiyatımızdaki en önemli temsilcisidir.
-Nesneleri değil, nesnelerin kendinde bıraktığı izlenimleri anlatması onu Empresyonizme (İzlenimcilik) yaklaştırır

-Şiirde anlamın kapalı olmasını, her okuyucunun şiiri farklı biçimde yorumlamayabilmelidir. Şiir asla düzyazıya çevrilemez.

-Hayale önem veren sanatçı, toplumsal sorunlara hiç yer vermemiştir.
-Kızıl gün batımları, sararmış yapraklar, ay ışığı altındaki doğa, loş karanlıklar… onun başlıca şiir temalarıdır.
-Sembolist şiirin esas öğesi olan “Sembol” şiirinde pek yoktur.
-Şiirlerini arzu ölçüsüyle yazmıştır.
-Şiirde muskiye önem verir. Şiirin “ sözden çok musikiye yakın bir dil” olduğunu söyler.

-Şiir dışında fıkra, gezi türünde de eserleri vardır. Düzyazı dili sade ve konuşma havasındadır.

-“Bize Göre, Gurabahane-i Laklakan” adlı eserlerindeki kimi yazılar, edebiyatımızın ilk deneme örnekleri sayılır.

ÖLÇME- DEĞERLENDİRME


Aşağıdaki cümlelerin karşısına yargılar doğru ise (D), yanlış ise (Y) yazınız?
Türk edebiyatının ilk edebi beyannamesi Fecr-i Ati Topluluğuna aittir. ( )
Fecr-i Ati Topluluğu sanatçıları Tanzimat dönemi Edebiyatından etkilenmişlerdir. ( )
Fecr-i Ati topluluğu sanatçılarından bazıları daha sonra Milli Edebiyat hareketine katılmışlardır. ( )
Aşağıdaki cümlede boş bırakılan noktalı yere uygun ifadeyi yazınız.
Fecr-i Ati Topluluğu slogan olarak “Sanat, şahsi ve muhteremdir.” sözünü kullanmışlardır.()

Aşağıdakilerden hangisi Fecr-i Ati Beyannamesinde adı bulunan sanatçılardan biri değildir?
Ahmet HAŞİM B) Mehmet FUAT
C) Celal SAHİR D) Şahabettin SÜLEYMAN
E) Yahya Kemal BEYATLI

CEVAP: E

“1909’DA Fecr-i Ati Topluluğuna katıldı. Bu topluluğun dağılmasından sonra da şiirler yazmayı sürdürdü. Şiirlerinin hepsi de aruzla yazılmıştır. Aşk ve doğa temalarını işlediği, sembolizm akımı anlayışına uygun olarak yazdığı şiirlerinde hayale ve müziğe büyük önem verdi. Güçlü şiirleri yanında değişik konuları yoğun bir dille anlatan fıkraları da vardır.”
Burada sözü edilen sanatçı aşağıdakilerden hangisidir?
Ahmet Haşim B. Cenap Şahabettin
C. Süleyman Nazif D. Faruk Nafiz Çamlıbel
E. Yahya Kemal Beyatlı
CEVAP:A

Eleştiri

Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle değerlendirerek onun anlaşılmasını sağlamaktır.
Yunancadan gelen kritik veya Arapça tenkit kavramlarıyla da karşılanır.
En önemli görevi eseri derinlemesine tahlil ederek okuyucuya yol göstermektir.
Bir kitap okunmadan ya da bir film izlenmeden önce onunla ilgili eleştiriler okunduğu için eleştirmene büyük bir sorumluluk yüklenmektedir.
Bu sebeple eleştirmen değerlendirmelerini yaparken olabildiğince tarafsız olmalıdır.

ELEŞTİRİ TÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ


-Makale gibi giriş, gelişme , sonuç bölümlerinden oluşur.
-Yazar , ele aldığı konuyu değerlendirir ve bir sonuca ulaşır.
-Açık bir anlatımı vardır.Sanatlı ifadelerden,mecaz ve yan anlamdan kaçınılır.
-Yazar tarafsız olmalıdır.

KONULARINA GÖRE ELEŞTİRİLER


Okura dönük eleştiri: Bir eserin ya da edebi türün okuyucu tarafından nasıl okunması ve yorumlanması gerektiğini bildiren eleştirilerdir.Yazar , okuyucuya tavsiyelerde bulunur.
Topluma dönük eleştiri:Toplumun geneline yapılabileceği gibi toplum içindeki belirli tiplerle ilgili de yapılabilir.

Sanatçıya dönük eleştiri:Sanatçının kişiliği ve kişiliğinin esere yansımasını konu alan eleştirilerdir.Bu eleştirilerde yazar sanatçıyı değişik ölçülere göre değerlendirebilir ya da onu diğer sanatçılarla karşılaştırabilir.
Esere dönük eleştiriler:Bir esere dönük eleştirilerdir.Eseri konusu, anlatım biçimi , üslubu ve kullanılan simgeler…gibi eserin türüne göre değişen ölçülere göre yapılan değerlendirmelerdir.

ELEŞTİRMENİN TAVRINA VE TUTUMUNA GÖRE ELEŞTİRİLER


Öznel eleştiri(izlenimsel):Eleştirmenin kendi zevk ve ölçülerine göre yaptığı eleştiri türüdür.Okuyucuya ve sanatçıya dönük eleştiriler bu gruba girer.İlkelerini Fransız Anatole France belirlemiştir.

Nesnel eleştiri(bilimsel):Topluma ve esere dönük eleştiriler bu guptadır.

ELEŞTİRİNİN TARİHİ GELİŞİMİ


-Halk edebiyatında taşlama , Divan edebiyatında hicviye türleri eleştirinin bizdeki ilk örnekleridir.
-Tanzimatla birlikte ise Batılı anlamda örnekler verilmeye başlanmıştır.
-Özellikle Tanzimatçılar Divan edebiyatını aralıksız eleştirmişlerdir.Bu, türün gelişmesine büyük katkı sağlamıştır.
-Tanzimat döneminde;Şinasi, Namık Kemal,Recaizade M.Ekrem,A.Hamit Tarhan,S.Sezai,Beşir Fuat, Nabizade Nazım,Mizancı Murat
-Servet-i Fünun döneminde;C.Şehabettin,H. Ziya, Mehmet Rauf,H.Cahit Yalçın
-Cumhuriyet döneminde Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’le başlar.
-İsmail Habip Sevük Ve Ahmet Hamdi Tanpınar eleştiriyi edebiyat tarihi içinde ele alırlar.

Çağdaş eleştirmenler ;Mehmet Kaplan, Tahir Alangu,Memet Fuat,Nihat Sami Banarlı,Cemil Meriç,Kenan Akyüz,Berna Moran,Attila Özkırımlı, Fuat Köprülü

İYİ BİR ELEŞTİRMENİN ÖZELLİKLERİ


-Geçmişin ve çağın sanat olaylarını iyi bilmeli
-Geniş bir bilgi ve kültür birikimi olmalı
-Dünya edebiyatı, sanatı ve kültürüyle ilgili genel bilgilere sahip olmalı
-Eleştirdiği eseri, konuyu veya olayı bütün olarak kavramalı

Sinemalarda gösterime giren film yönetmenin önemli yapımlarından biri.Filmde bu zamana kadar pek kimsenin işlemeye cesaret edemediği konular tüm açıklığıyla işlenmiş.Yönetmen , filminin sadece kuru bir söylevden ibaret olmasını istemediği için de içerisine bir aşk hikayesi koymuş.Bu hikaye,filmin hemen başında başlayıp ana konunun içerisine ustaca yedirilmiş bir olay örgüsüne sahip.
Bu parça aşağıdaki eleştiri türlerinden hangisinden alınmıştır?

A)Çağdaş eleştiri

B)Topluma dönük eleştiri

C)Sanatçıya dönük eleştiri

D)Esere dönük eleştiri

E)Okura dönük eleştiri