Kompozisyon Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kompozisyon Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yüz Güzelliği Hamamdan Eve Huy Güzelliği Urum’dan Şam'a Atasözü İle Kompozisyon

Yüz Güzelliği Hamamdan Eve Huy Güzelliği Urum’dan Şam!a Atasözü İle Kompozisyon


İyi bir bakım ve temizlik yüz güzelliğini sağlayabilir fakat bu kalıcı değildir. Ayrıca bu güzelliği yalnız kişinin yakınındakiler görür. Oysa huy güzelliği ondan daha önemlidir. Huy güzelliğine sahip olan bir kimsenin şanı ve şöhreti her tarafa yayılır ve takdir edilir. Bunun için atalarımız Yüz güzelliği eve , huy güzelliği Urum’dan Şam’a sözünü söylemiştir. 


İnsanı insan yapan en önemli erdemlerden biri de huy güzelliği yani güzel ahlaktır. İnsan güzel huyu sayesinde çok sevilir, sayılır ve el üstünde tutulur. Çünkü huy güzelliği değişmez ve kalıcıdır. Oysa yüz güzelliği geçicidir. Ne kadar yüz güzeli olsanız da gün gelecek yaşlanacaksınız ve  fiziksel değişiklikler meydana gelecektir. Oysa yaptığınız iyilikler, güzel erdemler , iyilikler asla unutulmayacaktır. Yani iyi olan insanı herkes tanır ve o kişi saygın bir konuma ulaşır.


Örneğin; merhametli olmak, küçücük bir çocuğa sarılarak sevginizi hissettirmek, bir yaşlının koluna girip gideceği yere onu götürmek vb. İşte tüm bunların hepsi huy güzelliğidir ve asla değişmez. Onun için her daim huy güzeli olmalıyız, ahlak güzeli olmalıyız.

Medeniyetin Emir ve Talep Ettiğini Yapmak İnsan Olmak İçin Yeterlidir

 

Medeniyetin Emir ve Talep Ettiğini Yapmak İnsan Olmak İçin Yeterlidir


Medeniyetin emir ve talepleri demek toplumun ortak değerleri, ahlak kuralları, sosyal düzeni ve bilimsel ilerlemeleri demektir. Medeni bir toplumda yaşayan insanlardan beklenilen şey; doğru, dürüst ve güvenilir insan olmak, empati kurma becerisine sahip olmak, adalete önem vermek, birlik, beraberlik, yardımlaşma ve dayanışma içinde olmak, dünya barışına önem vermek, vatanını ve milletini seven, sorumluluk sahibi insanlar olmak, çalışkan olmak, bilim ve sanatla ilgilenmektir. Bunlar yapıldığı zaman kişi medeni olur ve içinde yaşadığı topluma ve dünyaya faydalı bir insan olur. 


Mustafa Kemal Atatürk’ün Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir demesi bu saydıklarımla ilgili şeylerdir. Yani evrensel insani sorumlulukları yerine getirmek ve insana yakışan erdemleri hayatta uygulayabilmek için insan olmak yeterlidir. İnsanlar yukarıda saydığım değerleri yerine getiriyorsa  zaten insan olmuş, iyi insan olmuş demektir. Unutmayalım ki gerçek insanlık medeniyetin bizden beklediği bu değerleri yerine getirmekle mümkün olur. Bunu yerine getirdiğimiz zaman insanlar arasında sevgi artar, saygı artar, medeni bir toplum düzeni, medeni bir dünya düzeni ortaya çıkar. 


Savaşlar yok olur, birlik, beraberlik ve dayanışma artar, insanlar bilim yolunda ilerlemeye devam eder, sanat anlayışı gelişir ve insanlık yaşamaya devam eder. Yani haksızlık karşısında susmamak gerekir bu adaletle ilgilidir. dürüst ve güvenilir olmak, kimsenin malına göz koymamak insan olmak için büyük bir erdemdir. Mesela Filistin zulme uğrarken buna ses çıkarmak ve İsrail’e gereken yaptırımları uygulamak bir insanlık örneğidir.  Zulme dur demek, zalime haddini bildirmek medeni insanların insan olduğunun kanıtıdır.

Sevgiden Acılar Tatlı Olur , Sevgiden Bakırlar Altın Olur, Sevgiden Tortullar Berrak Olur…

 


Sevgiden Acılar Tatlı Olur Sevgiden Bakırlar Altın Olur,  Sevgiden Tortullar Berrak Olur…

 

Mevlana sevgiden acılar tatlı olur, sevgiden bakırlar altın olur, sevgiden tortular berrak olur, sevgiden dertler şifa olur, sevgiden ölüler dirilir, sevgiden padişah köle olur, bu sevgi de bilginin sonucudur dizelerinden ve bu temada edindiğiniz bilgilerden yararlanarak insan sevgisi konulu metnimizi okuyabilirsiniz.


Sevgi insana sabır ve güç verir. Çünkü koşulsuz sevginin önünde hiç bir güç duramaz. Bunun için sevgiler acıdan tatlıya dönüşür.. Kişiye en büyük sıkıntılar bile hoş gelir çünkü sevgi vardır ortada. Ham işlenmemiş olan, değersiz görünen şeyler bile sevgiyle kıymet kazanır. Bulanıklıklar, anlaşmazlıklar sevgi sayesinde arınır. Sevgi insanın yaralarına merhem olur ve insanları birleştiren büyük bir hazineye dönüşür. Ruhen ölmüş insanlara sevgi ilaç gibi gelir, umudunu kaybetmiş insan yeniden hayata dört elle sarılmaya başlar.


 Sevgi en yüce kişiyi bile yani padişah gibi kişileri bile alçakgönüllü kılar ve padişahın bile o tepeden bakışları yok oluverir. Gerçek bilgelik insanın sevgiyi gerçek anlamda kavraması ile ortaya çıkar. Mevlana burada sevginin önemini anlatmıştır. Sevgi ile çözülemeyecek sorunlar yoktur ama sevgi de öğrenilir. Çünkü okumak, öğrenmek kişinin empati kurma becerisini geliştirir ve kişi sevmeyi de bir başkasından ve kitaplardan öğrenebilir. 


Sevgi bir çok aşılamaz sorunların üstesinden gelir. Sevgi insanın kalbini yumuşatır ve insanları birbirine daha çok yaklaştırır. En büyük akıllılık kibirli olmaktır. En büyük akıllık insanları

Atatürk’ün Okuma Sevgisini Yansıtan Anılardan Birini Arkadaşlarınızla Paylaşınız

 

Atatürk’ün Okuma Sevgisini Yansıtan Anılardan Birini Arkadaşlarınızla  Paylaşınız


Mustafa Kemal Atatürk savaşta, sofrada yemek yerken, boş zamanlarında her zaman okurmuş. En zor koşullarda bile okumayı ihmal etmemiş. Kendi kütüphanesi olan Çanakkale Köşkü’nde ve Selanik’te binlerce kitapları vardır. Falih Rıfkı’nın anlattığına göre; Mustafa Kemal bir gün Nutuk üzerinde çalışırken sabaha kadar uyumamış ve okumaya ve yazmaya devam etmiş. Benim en büyük mirasım fikirlerimdir diye okumanın ve yazmanın önemini vurgulamıştır. Cephede bile okumaya devam etmiş  savaş sadece silahla kazanılmaz. Bilgi, akıl ve sabır da ez az top kadar gereklidir. Okumak bana güç veriyor demiştir.


 Atatürk’ün yaverlerinden biri anlatır. Bir akşam Çankaya köşkünde sofrada yemek yiyorduk Mustafa Kemal Atatürk, elinde bir kitapla içeri girdi. Hepimiz ona merakla baktık. Masaya oturur oturmaz kitabın sayfalarını açtı, birkaç satır yüksek sesle okudu. Sonra başını kaldırarak: “Bakınız arkadaşlar, burada çok önemli bir fikir var. Siz ne düşünüyorsunuz” diye bize sordu? Biz de kitap hakkında fikrimizi tartışmaya başladık ve tartışma saatlerce sürdü ama Mustafa Kemal asla yorulmuyordu.


 En sonunda kitabı kapattı ve  gülümseyerek şöyle dedi: Okumak, öğrenmek bitmeyen bir ihtiyaçtır. İnsan ancak gerçek bilgiye gerçek özgürlüğüne kavuşur.” dedi. İşte bu anılardan Mustafa Kemal Atatürk’ün ne kadar okuma heveslisi olduğunu, eğitime önem verdiğini anlayabiliriz.

Kitap En İyi Arkadaştır

 

Kitap En İyi Arkadaştır


Kitap en iyi arkadaştır çünkü kitaplar insanlara faydalı bilgiler sunar. Okuduğumuz kitaplar sayesinde çok farklı bilgiler öğreniriz ve bu bilgileri hayatımızda uygularız. Yeri geldiğinde en yakın arkadaşlarımızla küseriz ve onunla bir zaman konuşmayız. Küs olduğumuz mutsuz oluruz. Oysa kitaplar bize hiçbir zaman küsmezler, onlar bizim her daim en yakın arkadaşımız, dostumuz olurlar. 


Okuduğumuz kitapların kahramanları ile arkadaşlık kurarız, kendimizi oradaki karakterlerin yerine koyarız ve farklı rollere bürünürüz. İnsan yalnız kaldığı zaman, mutlu olduğu zaman, başarılı olduğu zaman kitap okursa daha da mutlu olur. Hele hele bir de akşam yemeğinin ardından sevdiğimiz bir kitabı bir bardak sıcak çay ya da bir fincan kahve ile okursak o okuduğumuz kitap daha da lezzetli hale gelecektir. 


Kitaplar size asla sırt çevirmezler, size yanlış yapmazlar ve sizi asla yalnız bırakmazlar. Onun için her zaman kitaplarla iç içe olmalıyız. Onların dünyasında kendi yerimizi bulmalıyız ve böylece hayal gücümüzü geliştirmeli, kelime hazinemizi de çoğaltmalıyız. Çünkü kitap en iyi ve en vefalı arkadaş, sadık dosttur.

Bir Dokun Bin Ah İşit Kâseifağfurdan

 


Bir Dokun Bin Ah İşit Kâseifağfurdan

 

“Bir dokun bin ah işit kâseifağfurdan” atasözü ile anlatılmak istenen şudur: Toplumda bazı kişiler vardır ki kendi dertlerini anlatmaya bayılırlar. Karşısındaki kişi nasılsın diye soruverse saatlerce konuşup soru soranı da bıktırırlar. Genelde geveze kişilerin ve kendine acındırmak isteyen  zavallıların başvurduğu bu yol hiç de hoş bir durum değildir.

 

Çünkü kişi kendini küçük düşürür ve onu dinleyen kişi de kişiye gereken değeri vermez. Herkesin bir sıkıntısı, bir derdi olduğu akıldan çıkmamalıdır. Anlatan değil daha çok dinleyen olmaya çalışılmalıdır. Elbette anlatan kişinin sıkıntıları büyük de olabilir ama bunu öyle ballandıra ballandıra anlatmaları, karşıdaki kişiye hiç konuşma fırsatı vermemeleri çirkin bir davranış olarak kabul edilir. Çünkü her insanın kendine göre özel durumları vardır.

 

 Kimi insanlar o kadar sabırlıdır ki dertleri bile olsa bunu başka insanlara anlatıp kafa ütülemek istemezler. Genel ve kısa konuşurlar ve başkalarının da dertleri olduğunu unutmazlar. Onun için de onları da dinlemeyi tercih ederler. Böyle olunca kişi daha saygın  bir yere sahip olur.

İyi Ki Varsın Cumhuriyet

 

İyi Ki Varsın Cumhuriyet

Türk Milletinin büyük lideri Mustafa Kemal Atatürk 29 Ekim 1923 tarihinde büyük bir işe, büyük bir yeniliğe adım atmış ve cumhuriyeti ilan etmiştir. Yüce Türk milletinin özgürlüğünün ve bağımsızlığının sembolü cumhuriyet olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Cumhuriyet halkın kendi kendisini yönetmesi, halkın yönetime ortak olmasıdır. 


Millet artık kendi geleceğini kendi belirlemeye başlamıştır. Çünkü cumhuriyette seçim vardır, özgür irade vardır, zorlama yoktur. Cumhuriyet yalnız bşr yönetim şekli olmayıp aynı zamanda eşitlik, adalet ve özgürlüğün de güvencesi olmuştur. Cumhuriyet  ile her birey eşit haklara sahip olmuştur. Halk kendi temsilcisini seçmiş ve düşüncelerini özgürce ifade etmeye başlamıştır. Bu da halkın kendi geleceğini kendi belirlemesini sağlamıştır.


Mustafa Kemal Atatürk cumhuriyet ile ilgili şu sözü söylemiştir: “Bütün dünya bilsin ki, benim için bir yandaşlık vardır: Cumhuriyet yandaşlığı, düşünsel ve toplumsal devrim yandaşlığı. Bu noktada yeni Türkiye topluluğunda, bir bireyi bunun dışında düşünmek istemiyorum.” demiştir. Bizler de gençler olarak cumhuriyeti korumalı ve ona sonsuza kadar sahip çıkmalıyız. Cumhuriyet bize Atamızın emanetidir.

Teknolojinin İnsan Hayatındaki Yeri

 

Teknolojinin İnsan Hayatındaki Yeri

 

Teknolojinin insan hayatındaki yeri son zamanlarda daha da çok artmıştır. Yapay zekanın hayatımıza girmesi ile, teknolojik ürünlerin daha da artması ile teknoloji hayatımızın en önemli parçası haline gelmeye başlamıştır. Cep telefonları, tabletler, elektrikli aletler ve daha çok sayıda teknolojik alet hayatımızı kolaylaştırmış, zamandan ve ekonomiden tasarruf sağlanmaya başlanmıştır. Teknoloji sayesinde bilgiye ulaşmak daha kolay hale gelmiştir.

 

 Örneğin;  Telefonlar, tabletler olmadan önce insanlar mektupla haberleşiyordu. Bu haberleşmede hemen sağlanmıyordu. Günleri hatta haftaları alabiliyordu. Oysa şimdi elinizdeki bir cep telefonu ile dünyanın bir ucundaki sevdiğiniz ile görüntülü konuşma yapabiliyorsunuz, ailece gruplar kurabiliyorsunuz ve daha çok sayıda telefonun faydasını görebiliyorsunuz. Eskiden elle yıkanan bulaşıklar şimdi bulaşık makinesi sayesinde daha hızlı ve daha az su ile yıkanarak ekonomiden de tasaarruf ediliyor. Bu ve bunun gibi çok sayıda örnekleri çoğaltabiliriz. Elbette teknoloji hayatımızda olmalıdır ama bunun da bir ölçüsü olmalıdır. Mesela bir cep telefonu çocuğun eline verilip saatlerce onda kalması sağlanmamalıdır.

 

Her şeyde ölçü olduğu gibi bunda da ölçü olmalıdır. Saatlerdir ekrana bağlılık olmamalıdır. Her işi de teknolojiye bırakmamak gerekir. Yoksa sosyal yaşamdan koparız ve bu defa hayat enerjimiz düşer. İnsanlarla iletişim halinde olmaya, yüz yüze iletişim kurmaya da devam etmeliyiz. Yani teknolojiyi doğru ve bilinçli bir şekilde kullanırsak bunun faydasını görebiliriz.

Kitap Okumanın Önemi

 

Kitap Okumanın Önemi


 Kitap okumak için ilk olarak okumaya meraklı ve istekli olmak gerekir. Yani içinde azim olmalı, kararlılık olmalıdır. Okuduğunuz her kitap size bir katkı olarak bir şekilde geri dönecektir. Çünkü okumak hayatımızı ,değiştirir, yaşadığımız olaylara daha farklı pencereden bakabilmeyi sunar bize. Kitap okumak insanın kelime hazinesini geliştirir, ana dilini daha doğru konuşmasını sağlar ve kitap okuyarak hayal gücümüz gelişir. 


Daha fazla sayıda kelime öğreniriz ve daha güzel konuşmaya, duygu ve düşüncelerimizi anlatmaya başlarız. Okuyarak ruhumuzu beslemiş oluruz. Okumayan bir toplum aydınlanamaz ve geri kalmaya devam eder. “Okuma ihtiyacı barut gibidir. Bir kere tutuşunca artık sönmez.” der Victor Hugo. Yani okumak insanı geliştirir, değiştirir, olgunlaştırır ve daha tevazu sahibi biri yapar. Elbette okuduklarımızı ve öğrendiklerimizi benimsemek şartıyla. Okumanın tadına bir kere vardıktan sonra bir daha elimizden kitabı bırakamayız.  Ayrıca kitap okumak insanı unutkanlıktan kurtarır. İnsana sabırlı olmayı öğretir ve odaklanmayı sağlar.


Toplum içinde konuşmaların daha güzel ve anlamlı olduğu için toplum tarafından gözde kişi olursun. Kişi kitap okuyarak zihnini geliştirir, empati kurma becerisine sahip olur, hayal gücü ve yaratıcılık gelişir, stres azalır ve hata sımsıkı sarılmaya başlarız, hayat boyu öğrenmeye devam ederiz ve öğrendiklerimizi başkalarına aktararak diğer insanların da bizden faydalanmasını sağlarız. Kitap okumak işte bu kadar önemlidir.

Eğer Peygamber Efendimiz Bizim Sıra Arkadaşımız Olsaydı Bize Nasıl Davranırdı?

 

Eğer Peygamber Efendimiz Bizim Sıra Arkadaşımız Olsaydı Bize Nasıl Davranırdı?

 

Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz Muhammed ile arkadaş olsaydım, o eşsiz Peygamber ile dost olabilseydim o bana asla kötü davranmazdım. Onunla sıra arkadaşı olmak benim için büyük bir ayrıcalık, büyük bir değer olurdum. Efendimiz ile sıra arkadaşı olsaydım efendimiz bana karşı nezaket sahibi olurdu. Dürüst ve güvenilir bir arkadaş olurdu. Şaka dahi olsa asla yalan söylemez her zaman doğruluktan, emin olmaktan yana olurdu. Bana karşı kaba davranışlarda bulunmaz ve beni asla incitmezdi. Ben konuştuğumda sözümü kesmez ve cümle bitene kadar sabırla beni dinler yani bana karşı sabırlı olurdu, güzel ahlaklı olurdu ve erdemli bir insan olurdu.

 

Sevgili Peygamber Efendimiz ile sıra arkadaşı olsaydım efendimiz bana evden getirdiği yemeklerinden ikram ederdi ve asla bencil davranmazdı. İyi şeyleri kendi yiyip kötü  yemediği şeyleri bana vermeye çalışmazdı. Kendi nefsi kadar benim nefsimi de düşünürdü  ve bana da kendi yediğinden ikram edecek kadar yüce bir kalbe sahip olurdu. Bana her zaman selam verirdi, tebessüm ederdi. Sırayı birlikte paylaşırdık ve devletin sırasını asla çizmedi.  Şefkatli ve yardımsever bir insan olurdu. Öğrenmeye meraklı bir sıra arkadaşı olduğu için ben de onu kendime örnek alırdım.

 

Sadece not alma değil anlama, uygulama ve öğrendiklerimizi güzel ahlaka dönüştüren erdemli sıra arkadaşı olurduk. Birbirimize sarılırdık, sevgimizi ifade ederdi ve içten gülümserdik. Alçakgönüllü olurdu ve kibirli davranmazdı. İşte böyle bir sıra arkadaşım olduğu için ben de çok mutlu olurdum ve  efendimiz ile arkadaşlık kurduğum için onur duyardım.

Okulda Kazandığınız Özellikler ve Beceriler Nelerdir?

 

Okulda Kazandığınız Özellikler ve Beceriler Nelerdir?

 

Okul eğitim ve öğretim yuvasıdır. Çocukların bir araya gelip sosyalleştiği, eğitim gördüğü  kıymetli bir hazinedir. Okulda kazanılan özellikler ve becerilere baktığımızda şunları söyleyebiliriz: Okulda akademik beceriler kazanır. Okuma yazma öğrenilir, analitik düşünme becerisi kazanılır, bilimsel araştırmalar yapılır, öğrenciler öğrenmeye güdülenir ve onların konuları merak etmesi  için öğretmenleri tarafından  konu ile ilgili dikkat çekici materyaller hazırlanır, matematiksel düşünme ve problem çözme sağlanır. Teknoloji kullanılarak çocukların güncelden haberli olması sağlanır.

 

 Okulda; Yabancı dil dersleri verilir. Çocukların sosyal bağları güçlenir, empati kurma becerisi kazanılır, birlik, beraberlik ve dayanışma içinde hareket etme öğrenilir, ben değil biz anlayışı öğretilir. Sosyal beceriler güçlenerek çocuk kendini daha iyi ifade etmeye başlar, sorumluluk alınır, kurallara uyulur, toplumsal düzenin ne demek olduğunu anlaşılır, liderlik becerileri gelişir.  Yine baktığımızda okulda  çocuğun kişisel özelliklerinde de  önemli ölçüde değişiklikler meydana gelecektir. Özgüven sahibi olur, kendi öğrenme sorumluluğunu alır, sabırlı olur, çalışkan olur, disiplinli olur, kendine bir hedef koyar ve o hedefi gerçekleştirmeye çalışır ve bunun için çalışır, üretir, düşünür, merak eder. Çocuğun yaşam becerileri gelişir.

 

Yaratıcı düşünme ve eleştirel düşünmeye sahip olur. Hoşgörüye sahip olur ve ön yargıdan kurtulur. Farklılığın bir bütün olduğunun bilincinde olur. Bunun için de farklılıklara saygılı  ve hoşgörülü olur. Çevre bilincine sahip olur, toplumsal sorumluluk alır. Stresini okul sayesinde daha iyi yönetmeyi öğrenir. Kısacası okul hayata hazırlıktır, eğitimin, öğretimin sıcacık yuvasıdır. Okul çocukların bir araya geldiği, yaşama sevinci bulduğu ve hayatın daha coşkulu aktığı yerdir diyebiliriz.

Yeşil Vatan Geleceğimizdir Çünkü….

 

Yeşil Vatan Geleceğimizdir Çünkü….

 

Yeşil vatan geleceğimizdir çünkü vatanımız yeşil alanları ile, ormanları ile, toprağı ile havası ile güzeldir. Bizler toplum olarak içinde yaşadığımız bu güzel vatanın ormanlarını korumalıyız ve ormanlarımıza zarar veren bir kimse gördüğümüz zaman hemen onu gereken yerlere şikayet etmeliyiz. Yeşil vatan cennet vatandır, yeşil vatan temiz havadır, oksijendir, sağlıktır, mutluluktur, özgürlüktür, hayattır. Bunun için yeşil vatana sahip çıkalım ve onu koruyalım.

 

Yeşil vatan geleceğimizdir. Çünkü gelecek nesillerin de temiz havaya, suya, toprağa ihtiyacı vardır. Ormanlarımız yok edilirse, yakılırsa gelecek nesillere orman diye bir şey kalmaz. Bundan dolayı da gelecek nesiller sağlıklı olmaz ve kirli bir ortamda yaşar. Bu da beraberinde salgın hastalıkları getirir. İşte bunların olmaması için yeşil vatana iyi bakmak gerekir. Yeşil vatan geleceğimizdir çünkü bizler bu vatanda doğduk bu vatanda öleceğiz ve bu vatanda da sağlıklı yaşamak için yeşil vatana sahip olacağız. Onun için ormanlarımızdaki ağaçları kesmeyeceğiz, zeytinlikleri yok etmeyeceğiz, ağaçların kesilip yerlerine iş yerleri yapılmasına asla ve asla izin vermeyeceğiz.

 

Doğanın dengesini bozmayacağız, canlıların yaşam alanlarını hunharca yok  etmeyeceğiz. İşte bunları yaptığımız zaman yeşil vatan var olmaya devam edecek ve bizler de mutlu bir şekilde yaşamaya devam edeceğiz.

Kitap Okumak Hayatımızı Değiştirir Mi?

 

Kitap Okumak Hayatımızı Değiştirir Mi?

 

Kitap okumak hayatımızı değiştirir çünkü kitap bizi karanlıktan aydınlığa çıkarır ve cahil kalmaktan korur. İnsanlar kitap okuyarak kendilerini geliştirmiş olurlar. Empati duyguları daha iyi gelişir, olaylara tek bir açıdan değil farklı pencereden bakmayı öğrenir. Böylece kişinin kendine olan güveni artar, daha sosyal olur, daha girişken olur ve toplum içinde kendini daha ifade eder. Kitap okuyarak ana dilimizin inceliklerini ve güzelliklerini de daha iyi öğrenmiş oluruz. Unutkanlıktan kurtuluruz, ruh temizliği yapmış oluruz, başka yaşamları öğrenerek, başka hayatların içinde yaşıyor hissi ile farklı duygular hissederiz.

 

Kitap okumak hayatımızı değiştirir çünkü toplum içerisinde daha nezaketli bir insan oluruz. Kaba saba davranışlar içine girmeyiz. Sevgiyi, merhameti, yardımlaşma ve dayanışmayı öğreniriz kitaplar sayesinde. Kitap okumak insanın iç dünyasını zenginleştirir ve kişi çok sayıda hayal kurarak ve bu hayallerin gerçekleşmesi için çalışarak kendini geliştirmeye devam eder. Kitap okumak kişinin kendisine kaliteli zaman ayırdığının da göstergesidir. Okumayı boş zamanı doldurmak amacı ile değil gerçekten merak ederek yeni bir şeyler öğrenme amacı ile okumalıyız.

 

Okuyarak öğrenerek gündemi takip etmeliyiz ve bilimsel gelişmelerden haberdar olmalıyız. Kitap okuyan insan kendini yontmuş olur ve kaba davranışlarına da çekidüzen vermiş olur. Kitap okumak hayatımızı değiştirir, daha bilinçli, daha eğitimli ve daha aydın ruhlu kimseler oluruz.

Güzel Yüzden Kırk Günde Usanılır Güzel Huydan Kırk Yılda Usanılmaz Kompozisyon

 

Güzel Yüzden Kırk Günde Usanılır, Güzel Huydan Kırk Yılda Usanılmaz Kompozisyon                                                                           

Güzellik ilk başta dikkat çeker ancak geçicidir. İyi huy ise kalıcıdır ve bir ömür boyu devam eder. İnsan güzel bir insan yerine huyu güzel olan insanlar birlikte olursa daha mutlu ve daha huzurlu olur. Bunun için atalarımız güzel yüzden kırk günde usanılır, güzel huydan kırk yılda usanılmaz demiştir.

Güzellik Allah vergisi bir durumdur. Kimi insanlar gerçekten çok güzeldir ve bakmaya doyulmaz. Çünkü doğal bir güzelliği ve albenisi vardır bu insanların. Güzele bakılır ama bu durum geçici olur. Çünkü güzellik kalıcı bir şey değildir. Kalıcı olsa Türkan Şoray eskisi gibi güzel olmaya devam ederdi. Ne yazık ki güzellik de gelip geçicidir. Oysa güzel ahlak, iyi huy ömür boyu devam eder ve kişinin çevre edinmesini, sevilmesini, sayılmasını sağlayan şey ise güzel huydur, erdemli insan olmak, merhametli insan olabilmektir. İşte buna doyum olmaz. Çünkü insanlar güzel huylu olun, konuşmasını bilen, insana yakışan davranışlar gösteren kişilere yönelirler ve böyle kimseleri daha çok severler ve böyle kimselerden bıkmazlar. Bu tip insanlar her zaman aranan kimseler olur.

 

Kimi insanlar vardır ve çok güzeldir, ahlakı da güzeldir fakat kimi insanlar da vardır çok güzeldir ama ağzından duyduğunuz kötü sözleri, tavırlarında gösterdiği kötü davranışları gördüğünüz zaman o kişiden hemen uzaklaşmak istersiniz ve böyle kimselerin güzelliği  sizi hiç etkilemez. Çünkü her insan güzel konuşan, nazik, ahlaklı ve saygıdeğer kimseleri severler. Hem güzel olup hem de güzel ahlaklı olmak ise o kişiyi daha çekici hale getirir.

İşçi Kırk Yılda Tüccar Kırk Günde Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

İşçi Kırk Yılda Tüccar Kırk Günde Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

Alın teriyle, beden gücüyle çalışan insan pek fazla birikim yapamaz veya zengin olamaz. Ancak büyük sermaye sahibi bir kimse parasını çalıştırarak kısa sürede zengin olabilirler. Bunun için atalarımız işçi kırk yılda, tüccar bir günde demiştir.

 

İşçiler alın teri ile çalışan, daha çok beden gücüne dayalı çalıştıkları için en çok hizmet eden kimselerdir. Gerçek anlamda işi yapan,  emek edenlerdir. Tüccarlar ise  sermaye sahibi olduğu için, daha uyanık olduğu için işçilerden daha çok kazanan kimselerdir. Çünkü önceden belli birikime sahip olan tüccarlar bu birikimlerini akıllarını da kullanarak doğru yolda harcarlar ve işçinin uzun yılla çalışıp kazandığı parayı onlar çok kısa sürede kazanabilirler. Ticaret yapan, aklını iyi kullanan, gözü açık kimselerdir tüccarlar. Bunun için de çok kazanırlar ve zengin olurlar. Her işten kâr etmeye çalışırlar. İşçinin kazandığı  akşam yer, tüccarın kazandığı dağları deler diye söylenen söz boşuna söylenmemiştir.

 

Emekle  yavaş yavaş kazanılan paranın, ticaret yaparak kısa sürede kazanılabileceğini anlatan bir atasözüdür. Bir işçi uzun yıllar çalışarak kazandığı parayı bir tüccar doğru hamleler ile kısa zamanda kazanabilir. Örneğin; Bir işçinin, bir memurun eve sahip olması için uzun yıllar çalışması gerekir. Oysa bir tüccar akıllı bir yatırımlar ev değil evler alır, arsalar alır. Yani ticareti yapan, reklamını iyi de yapan kişi kazanır. Emek, alın teri değerlidir elbette bunlar iyi şeylerdi rama ticaretin getirdiği hızlı kazanç kişiye fayda sağlar.

Türk Kültüründe Komşuluk Konulu Kompozisyon

 

Türk Kültüründe Komşuluk Konulu Kompozisyon


Türk kültüründe komşuluk geleneği sosyal yaşamın önemli bir kaynağıdır. Kültürümüzde komşu yeri geldiği zaman aile gibi görülür, yeri geldiği zaman en yakın dost, arkadaş gibi görülür.  Atalarımız “komşu komşunun külüne muhtaçtır, komşu hakkı Tanrı hakkı gibidir, komşu hakkı büyük, saymayan hödük, komşuda pişer, bize de düşer.” vb gibi çok sayıda sözler söylemiştir. Tüm bunlar komşuluğun bizdeki yerinin çok derin ve anlamlı olduğunu anlatır.

 

 Komşuluk güven, samimiyet, sadakat gerektirir. Kültürümüzde kökleri derin olan komşuluk ilişkileri ne yazık ki eskisi değerini kaybetmeye başladı. Çünkü insanların birbirine olan güveni azalmaya başladı. Komşu dediğin kişi  kimi zaman çok kötü biri olabiliyor ve size ve ailenize zarar verebiliyor. Eskiden olsa anahtarımızı, emanet edeceğimiz komşular günümüzde ne yazık ki kalmamaya başladı. Bu da komşuluk kültürüne zarar vermeye başladı. İşte bunların olmaması için de komşularımızı iyice tanıdıktan sonra onlarla samimi olmalı ya da uzak durulmalıdır.


Elbette komşularımızla aramızı iyi tutmalıyız ama ilişkilerde ölçüyü de kaçırmamalıyız. Çünkü sürekli komşunun evine girip çıkmak, sürekli görüşmek bir zaman sonra aradaki ilişkiyi bozar ve dost olduğunuz komşunuzla bir anda düşman olabilirsiniz. Onun için komşun iyi bile olsa ile bilgiler kesinlikle hiç kimseye anlatılmamalıdır. Çünkü insanoğlu çiğ süt emmiştir. Çok güvenip anlattığınız komşunuz gün gelir size ihanet edebilir ve sırrınızı açığa çıkarabilir. İyi olun ama mesafeli olun, ölçülü olun, arada sırada gidin gelin. Böylece ilişkilerin daha uzun ömürlü olacağı kanısındayım. 

Müzik Duygularımızın En Açık Dilidir

 

Müzik Duygularımızın En Açık Dilidir


Müzik duygu ve düşüncelerin dışa vurumunu sağlar. Müzik sayesinde duygularımızı daha rahat ifade edebiliriz ve  bu sayede daha çok rahatlarız ve kendimizi ifade etme şeklimiz müzik sayesinde daha güzel olabilir. Mesela özlediğimiz bir yakınımıza karşı duygularımızı gidermek için türküler dinleyebiliriz, çok mutluysak ve her şey yolundaysa hareketli pop müzikle dinler, oynar, güler ve eğleniriz. Bunu da jest ve mimiklerimizle, kıvrak hareketlerimizle belli ederiz. Bu sayede hayat da da coşkulu hale gelir ve sıkıcı olmaktan çıkabilir. 


Müzik evrensel ve sınırsız bir iletişim aracıdır. Sevincin, heyecanın, öfkenin, kırgınlığın veya aşkın sözsüz ifadesidir müzik. Müzik farklı dilleri ve kültürleri aşarak insanları ortak bir duygu etrafında birleştirir.  Mesela çocukluğumuzda dinlediğimiz bir şarkıyı yetişkinlik zamanlarında duyunca eskiye özlem duyarız ve daha farklı duygulara sahip oluruz.  Duygular dile geldiği zaman insanlar arasındaki iletişim de artmaya başlar. 


Müzik insanlığı birleştirir ve sevgi kazanır, aşk kazanır, paylaşma, yardımlaşma ve dayanışmalar artar. Tüm bunları sağlayan da müziğin o büyüleyici gücü, evrenselliği ve birleştiriciliği sayesinde gerçekleşmiş olur.

Bam Telimiz (Kemal Sunal ve Barış Manço)

 

Bam Telimiz

Bu kadar zaman geçti. Barış Manço’nun yüreğindeki o barış şarkıları hala bitmiyor. Kemal Sunal’ın filmlerinden hiçbir kanal vazgeçemiyor. Zeki Müren dahil nice kayıplar verdiğimiz halde Manço ve Sunal  hepsinden farklı biçimde yaşatılıyor. Demek ki tam bam telimizden yakalamışlar bizi. Acaba neden? Nedeni basit. Öyle bir pisliğe saplanmışız ki. Barış Manço’nun şarkılarında şimdi artık ruhumuzu galiba yıkamaktayız. Gelenek, görenek, hatır, gönül, sevgi, saygı, sadakat hepsi var o şarkılarda.  Bayram, mendil, şeker, pide, simit, atasözü, vecize, bir fincan kahve ve bir yastıkta 40 yıl hepsi var. Yani bütün kaybettiklerimiz. Bunları derinden hissetmek tekrar ümit veriyor bana. İşte 3 Şubat'taki anma gecesi için gençliğin şimdiden kuyruğa girmesi ulusal bir benlik arayışıdır. Eğlenmek varken niye Barış Manço’ya akıyor bu gençlik niye bu kara sevda. Bizi silip süpüren o duygusuzluk selini elbette ki Barış Manço tek başına göğüsleyemezdi ama gençlik ona sırt veriyor. Sıradan bir nostalji değil bu iyi düşünün. Altında büyük anlam yatıyor.

 

 Beri tarafta Kemal Sunal vazgeçilmezliği ile beni bir kere daha ümitlendirdi. Yardımlaşmayı ve paylaşmayı, sonuna kadar dayanışmayı simgeleyen yürek ve vefa sergileyen, insaniyet aşılayan, hoşgörü dağıtan, vicdan ve izan sahibi saf ve temiz bir Anadolu çocuğu kibirle gurur arasındaki farkı ve maddiyatla maneviyat arasındaki uçurumu bütün filmlerinde işlemiş, kin ve husumete asla cevap vermemiş, derleyici, toplayıcı, barıştırıcı, en mühimi de  ibret verici bir delikanlı. Yani toplumda artık bulamadıklarımızı  dönüp dolaşıp yine onda arıyoruz. Bence aramaya devam edelim. Aramak yarı yarıya bulmak demektir. Anneler, babalar çocuklarına yine şabanı seyrediyorsun kaçıncı bu diye takılıyorlar ya kulak asmayın. çünkü göz ucuyla kendileri seyrediyorlar. Çünkü kendileri de arayış içindeler. Şaban her gece her evde yaşıyor. 

 

Bazen bir  aşk için servet yapıyor, bazen arkadaş uğruna canını tehlikeye atıyor. Bazen fedakar bir öğretmen, bazen affına sığınan muzip bir öğrenci, bazen de disiplinli bir polistir. Neleri kaybettiğinizi hatırlarsanız şimdi yüreğimizde gittikçe büyüyen Barış Manço ve Kemal Sunal özlemini çok iyi kavrarsınız. Evet muhtaç olduğumuz o güzellikleri barış şarkılarında ve Şaban filmlerinde aramaya devam….

Çok Söyleme Arsız Edersin Aç Bırakma Hırsız Edersin

 

Çok Söyleme Arsız Edersin Aç Bırakma Hırsız Edersin


Bir işi yapan kişiye çok fazla karışmak o kişiyi öfkelendirir ve o kişin yaptığı işten usanmasına neden olur. Hatta işin iyi sonuçlanmamasına sebep olur. Çalışan kişiye çok fazla müdahale edilmemelidir. Yaptığı işin karşılığını alamayan insan da mutlu ve huzurlu olmayacağı için zamanla zararlı olmaya başlar. Bunun için de atalarımız çok söyleme arsız edersin, aç bırakma hırsız edersin demiştir.


 Bu atasözünü günlük hayatımızda çocuklarımız üzerinde de uyguladığımız zamanlar olur. Örneğin; ders çalışmaya çalışan çocuğa sürekli çalış dediğimiz zaman, sürekli onun işine karıştığımız zaman çocukla yüz göz olmaya başlarız ve çocuğun dersten soğumasına hatta nefret etmesine bile neden olabiliriz. Bir zaman sonra çocuk çalışmayı da bırakır ve işler daha da kötüye gider. 


Onun için çocuklara fazla müdahale etmemek gerekir. Çocukları aç bırakmamalıyız, onları istediği kimi gereksinimlerinden mahrum bırakmamalıyız. Yoksa çocuklar daha kötü yollara başvurabilirler ve bu da onların hırsız olmasına neden olabilir. Bu durum sadece çocuklar için değil herkes için geçerlidir. Her şeyi ölçülü yapmak en mantıklı olanıdır diye düşünüyorum.

Elinizde Sihirli Bir Değnek Olsaydı Dünyada Neleri Değiştirmek İsterdiniz?

 

Elinizde Sihirli Bir Değnek Olsaydı Dünyada Neleri Değiştirmek İsterdiniz?


Elimde sihirli bir değnek olsaydı ilk olarak dünya çocuklarının sevgi ve barış içinde yaşamasını sağlar ve bundan dolayı da ilk olarak dünyadaki savaşları durdururdum ve savaşı çıkaranlara hak ettikleri cezayı verirdim. Savaş olmadığı için her çocuk çocukluğunu yaşamaya devam eder, hiç kimse memleketinden ayrı kalmak zorunda kalmaz ve her insan özgür olur, eşit olarak yaşamaya devam ederdi. Kimsenin kimseye muhtaç olmamasını sağlardım.


 Herkesin maddi durumu iyi olsun ama çalışanın, alın teri dökenin daha çok olsun. Bunun için de adaleti sağlardım. Hak eden hak ettiğini alırdı hak etmeyen kişilerin ise daha bilinçli ve çalışkan olmaları için elimden gelen her türlü sihri yapardım. Elimde sihirli değnek olsaydı kocaman bir uçan halı yapardım ve dünya çocukları ile o halının üzerinde uçardık. Gökyüzünde kuşlar gibi özgür olurduk. Bağırırdık, şarkılar söylerdik, şiirler okurduk ve çılgın anlar yaşanırdı. Elimde sihirli bir değnek olsaydı yaşlılara her türlü hizmet verilmesini sağlardım ve onların aileleri ile yaşamasını sağlardım. 


İnsanların sevgi dolu olmasını, kıskançlığın son bulmasını sağlardım. Dünyada ve ülkemde adaletin daim olmasını sağlardım. Güzel ahlaklı bireylerin artmasını sağlardım. Başarılı, insanlar olsun, mutlu insanlar olsun ve dünyamız sevdi dolu bir dünya olsun isterdim ve daha çok sayıda şey isterdim.