Dünyada Hiçbir Milletin Kadını, Milletini Kurtuluşa ve Zafere Götürmekte Anadolu Kadınından Daha Fazla Çalıştım Diyemez

 

Dünyada Hiçbir Milletin Kadını, Milletini Kurtuluşa ve Zafere Götürmekte Anadolu  Kadınından  Daha Fazla Çalıştım Diyemez


 Mustafa Kemal Atatürk kadınlara çok önem vermiştir. Çünkü bizim kadınlarımız Milli Mücadele yıllarında savaştan kaçmayan, onurlu, namuslu, çalışkan ve sorumluluk sahibi asil kadınlardır.  Dünyada hiçbir milletin kadını, milletini kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadınından daha fazla çalıştım diyemez.” der Atatürk. 


Kadınlarımız Kurtuluş Savaşı yıllarında erkeğinin yeri gelmiş yanında olmuş, yeri gelmiş önünde olmuş, yeri gelmiş arkasında olmuştur. Yeri gelmiş vatan uğrunda canını vermiştir. Asker Saime, Şerife Bacı, Nezahet Onbaşı ve daha sayamadığım nice Milli Mücadele kahramanları düşmanla savaşmış, düşmandan korkmamış ve vatanı için her ne pahasına olursa olsun cesaretini kaybetmemiştir. Bizim kadınlarımız çalışkan ve onurlu kadınlardır. Hazıra alışmayan, kendi el emeği ile alın teri ile savaşın kazanılmasında etkili olan kimselerdir. Yeri gelmiş cephaneye silah taşımış, yeri gelmiş askerlerimize casusluk yapmış, yeri gelmiş kendi elleriyle askerlere kazak, çorap örmüş, yemek yapmıştır. Çünkü onlar vatanını gerçek seven hakiki kahramanlardır. Bu kahramanlara minnet borçluyuz. Onlar olmasaydı bu kadar savaşın içinden kolay çıkılmayabilirdi. 


Bundan dolayı kadınlarımızın değerini bilmeliyiz, onların çalışmasına, ülkemizi daha iyi yerlere getirmesine yardımcı olmalıyız. Anadolu kadınları asil kadınlardır. Hiçbir zaman konforuna düşkün kadınlar olmamış aksine rahatlık onlara rahatsızlık vermiş, bağımsızlık yolunda, istiklal yolunda hayatı boyunca mücadele etmiştirler.

Günümüz Toplumundaki Dostluk ve Arkadaşlıklar Nasıldır? Tartışınız.

 

Günümüz Toplumundaki Dostluk ve Arkadaşlıklar Nasıldır? Tartışınız.


Her ne kadar eskisi kadar dostluk ve arkadaşlıklar yaygın olmasa da yine de devam eden iyi arkadaşlıkları ve dostlukları görmek mümkündür. Çünkü insan sosyal bir varlıktır. Sevgiye ve saygıya ihtiyacı olduğu için yeni arkadaşlıklar, yeni, dostluklar kurulmaya devam etmektedir. 


Günümüz toplumunda dostluk ve arkadaşlıklar içinde içten olanı, güvenilir olanı, doğal olanı vardır ama genel olarak baktığımızda dostluk ve arkadaşlık ilişkilerinin çıkar odaklı olduğunu görebiliriz. Çünkü insanlar teknolojinin de etkisi ile  eskisi gibi samimi değillerdir. Genelde kendi kabuğuna çekilmiş olan insanların sosyal bağları da yavaşlamaya başlamış bu da beraberinde dostlukların ve arkadaşlık ilişkilerinin yeteri kadar güçlenmemesine neden olmuştur. İnsanlar biz değil ben anlayışına doğru gittikleri için sosyal ilişkilerde de zayıflık kendini göstermeye başlamıştır. 


İnsanlar doğruluk, dürüst, güven gibi temel değerli unutmaya başlamıştır. Köyden kente göçlerin d etkisi ile insanlar birbirine yabancılaşmaya başlamış, birbirine güvenmemeye başlamış ve daha mesafeli ilişkiler ağı ortaya çıkmıştır. Günümüzde çıkarına uyulursa dost ve arkadaş, uyulmazsa hemen arkasını dönen, sizi yarı yolda bırakan dost ve arkadaş görünümlü insanların sayısı da bir hayli fazladır.

Cumhuriyet’in İlk Sabahı Kitabında Geçen Alıntılar

 

Cumhuriyet’in İlk Sabahı Kitabında Geçen Alıntılar

 

Tarihçi İlber Ortaylı’nın yazdığı Cumhuriyet’in ilk sabahı adlı kitapta geçen alıntılar şunlardır:

"Mustafa Kemal Atatürk cephede bile kitap okuyacak kadar gerçek bir kitap tutkunudur. Binlerce kitap okumuştur. Okuduğu bilinen kitap sayısı 4.300'den çoktur."

"Atatürk Türkiye'si bozkırın ortasındaki bir ışıltıdır."

“Cumhuriyet'in ilk yıllarında halkın yüzde 85'i okuma yazma bilmiyordu.”

"27 Aralık 1919 günü Mustafa Kemal Paşa dan Ankara'ya geldiğinde çok varlıklı olmasa da belirli bir servet birikimine sahip, muhafazakâr görünümlü ancak dünya ile teması bulunan ve gayet örgütlü bir şehir ile karşılaşmıştı. Asıl önemlisi, stratejik önemi haiz demir yolu Ankara'ya kadar uzanmıştı. Ankara halkının Mustafa Kemal Paşa'ya ve teşebbüslerine desteği de açıktı. Bu yüzden Ankara, Millî Mücadele'nin merkezi haline geldi. Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşuyla da İstanbul hareketi Ankara'ya ve dolayısıyla Anadolu'ya entegre oldu. Ayrıca İstanbul'daki meclisin Ankara'ya taşınması bir meşruiyet esası olarak kullanıldı. İstanbul'daki hükümet artık işlevlerini yerine getirememesi sebebiyle millet adına bütün karar organlarının Ankara'da toplandığı vurgulandı. Ankara'nın Milli Mücadele'nin kazanılmasındaki rolü ise hiçbir zaman unutulmadı."


"29 Ağustos 1526 tarihindeki Mohaç zaferi Avrupa tarihinin değiştiği bir olay, Türklerin imparatorluğunun zirve noktası olarak kabul edilebilir. Yaklaşık 400 yıl sonra, 30 Ağustos 1922'deki Dumlupınar Başkumandanlık Meydan Muharebesi'nde kazanılan zaferse, Türklerin Küçük Asya'daki anavatanlarını savunmalarının zaferidir ve beklenen bir başarıdır. Hatta şunu da ifade edebiliriz; 26 Ağustos 1071 Türklerin Anadolu'ya giriş tarihidir; 26 Ağustos 1922 ise Anadolu'dan asla çıkmayacağımızın belgesidir."

“Nihayet 30 Ağustos’ta o büyük haberi aldık. … O günden sonra ordumuz işgal altındaki şehirlerimizi tek tek geri alarak İzmir’e doğru ilerledi. Arka arkaya haberler geliyordu. Uşak kurtuldu! Eskişehir kurtuldu! Balıkesir kurtuldu! Aydın kurtuldu! Manisa kurtuldu! İzmir kurtuldu! Bursa kurtuldu!”

“Ben evde ne istesem annem "Hele savaş bitsin" diyordu. Ben de yapacağım her şey için "Hele savaş bitsin" diyordum. Ama Mustafa Kemal öyle değildi, yapacakları için hiçbir zaman savaşın bitmesini beklemiyordu.”

"Vatanın kurtulması mı daha önemli, çocukların iyileşmesi mi, sen söyleyiver!" dedim. "İkisi de önemli," dedi annem. "Nasıl ki vatansız çocuk olmazsa, çocuksuz da vatan olmaz. İkisi de önemli, ikisine de sevin, sevinmek parayla mı?"

“Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.”

“Dünyaya gözlerimi bir savaşın ortasında açtım. Savaşın ortasının tam olarak neresi olduğunu bilmiyordum ama annem hep "Savaşın ortasında doğurdum ben seni," derdi. Ben de sanırdım ki annem de babamla savaşa gitmiş, cephede sağımızdan solumuzdan kurşunlar geçerken beni doğuruvermiş. Sonra babama "Oğlun doğdu İsmail Çavuş!" demişler. Babam sevinçten öyle bir çığlık atmış ki karşı tarafın as- kerleri korkup kaçmışlar. Sonra babam beni sevmiş, öpmüş. "Hadi siz eve dönün artık, benim biraz daha işim var," deyip, annemle beni memlekete göndermiş. Annem "Ben seni savaşın ortasında doğurdum," dedikçe, ben böyle hayal ederdim. Öyle olmadığını sonradan öğrendim.”


“Babamın şehit olduğunu o gün tüm satıcı arkadaşlara söyledim. Kimse üzülmedi. Hepimiz şehit çocuğuyduk. Neredeyse hiçbir çocuğun babası yanında değildi, hepsi cephedeydi. Hakkı'nın babası gibi gazi olup dönenler de vardı. Ben de babamın geri dönmesini isterdim, varsın gazi olsun.”

“Birinci Dünya Savaşı esasında bir Avrupa savaşıdır. Ama ilk defadır ki cephe gerisindeki halk bu kadar büyük sıkıntılara uğramış, çektikleri bu sıkıntılar ve kıtlık dolayısı ile dünyayı değiştirecek olaylara katılmıştır. Harbin sonunda Avrupa ve dünya çok değişecekti; çünkü "Büyük Harb" imparatorlukların yıkımını beraberinde getirmişti. Birinci Dünya Savaşı, Türk halkı için de en acı hatıralarla doludur. Cephede şehitlerin yanı sıra cephe gerisinde yokluktan, hastalıktan ölümler ve yoksulluk, çaresizlik dolu bir hayat söz konusudur"

Çocuk: Şehit oldu, zaten biliyorum ben bunu ama size bir soruvereyim dedim, babamı cephede gördünüz mü? Başkomutan: Cephedeki tüm babaları gördüm ben. Senin baban bundan böyle Cumhuriyet’tir çocuk dedi.”

“Günümüzde Türkiye artık merhametli insanların olduğu kalabalık bir topluluğa sahip onurlu bir millettir.”

“Evet, 1919'da Türkiye yenikti, bitkindi ama işgalcilerin hesaba katmadıkları şuydu: toplumun yüksek ve hızla örgütlenme niteliği... Mustafa Kemal ve arkadaşları işte bu inancı sabırla, kararlılıkla, büyük bir yüreklilikle ateşlediler. Bundan sonrasında tüm ülke kurtuluş için savaşacak, kurtuluş için yaşayacak, kurtuluş için nefes alacaktı...”

“Bayrak bir milletin namusudur, ayaklar altına alınamaz, “

Bir Sihirli Lambam Olsaydı ve Üç Dilek Hakkım Olsaydı Ne Dilemek İsterdim?

 

Bir Sihirli Lambam Olsaydı ve Üç Dilek Hakkım Olsaydı Ne Dilemek İsterdim?


İnsanların kendine göre hayalleri umutları, hayat ile ile ilgili farklı beklentileri vardır. Mesela hayatında hiç çikolata yememiş bir çocuk çikolata yemeyi çok isteyebilir ve bunun için dua edebilir. Hiç uçağa binmemiş kişi uçağa binmeyi çok isteyebilir ve bu dileğinin gerçekleşmesi için dua edebilir.


Bir sihirli lambam olsaydı ve üç dilek hakkım olsaydı şunları dilerdim.

Dünyada savaşların yok olmasını isterdim. Çünkü savaşlar sonucunda çocuklar ölüyor, yaşlılar ölüyor, salgın hastalıklar artıyor, çevre kirleniyor ve birçok olumsuz olaylar beraberinde geliyor. Sihirli lambama dünyadaki tüm savaşları yok et derdim.

İkinci dilek hakkım ise şu olurdu: Ülkemizin her alanda gelişmiş bir ülke olmasını, kendi yerli uçaklarımızı üretmek isterdim. Amerika Birleşik Devletleri’nde uçak satın almak zorunda kalmazdık ve kendi milli sanayimiz daha gelişmiş olurdu ve hiçbir ülkeye muhtaç kalmazdık.


Üçüncü dilek hakkımda ise şunu isterdim: Her çocuğun ailesi yanında olsun, sıcak yuvası olsun, sıcak yemeği olsun ve hiçbir çocuk başka bir aileye muhtaç olmak zorunda kalmasın. Her çocuk karnı tok, mutlu, oyunlar oynayan, çocukluğunu yaşamaya doyan çocuklar olsun isterdim. Dikek haklarım bunlar olurdu.

Metnin Başlığı Olan Ya İstiklal Ya Ölüm İfadesiyle Ne Anlatılmaktadır?

 


Metnin Başlığı Olan Ya İstiklal Ya Ölüm İfadesiyle Ne Anlatılmaktadır?


Metnin başlığı olan Ya istiklal ya ölüm ifadesi ile ya bağımsız kalırız, hür oluruz ve kimse özgürlüğümüzü elimizden alamaz ya da ölür gideriz denmek istenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk bu sözü ile vatanının fedakar ve asil insanlarının özgürlüğüne düşkün bir millet olduğunu bir kere daha dile getirmiştir. Çünkü bizim milletimiz hayatı boyunca özgürlüğüne düşkündü. 


Özgür olmayan bir milletin yaşayan ölüden bir farkı kalmaz. Bütün mutluluğu heyecanı yok olur gider. Oysa bir millet kendi ana toprakları üzerinde özgürce durabiliyor, çalışabiliyor, istediğini yapabiliyorsa tüm bunlar özgürlüğüne, direnişine borçludur. İstiklalimiz olmazsa istikbalimiz de olmaz.  Başka milletlerin kölesi oluruz. Ana dilimizi, gelenek ve göreneklerimizi unuturuz. Kısacası milli benliğimiz ve kültürümüz yok olur. Böyle olduğumuz zaman da Türk Milleti diye bir millet kalmaz. 


Büyük Önder Mustafa Kemal de her zaman milletinin yanında olmuş, bağımsızlık içinde nice şehitlerimiz bu uğurda hayatını kaybetmiştir. Yeter ki özgürlük elden gitmesin, onur elden gitmesin, namus elden gitmesin. Bize düşen de çalışmak ve çok ama çok çalışmaktır.

Aşağıdaki Atasözlerinin Anlamını Açıklayınız

 

Aşağıdaki Atasözlerinin Anlamını Açıklayınız

 

Mum dibine ışık vermez: Yetki sahibi kişi kendi yakınlarına yardımcı olmaz.

Dikensiz gül olmaz: İnsan elde etmek istediği şeyler için sıkıntı çekmeyi göze almalıdır.

Acı patlıcanı kırağı çalmaz: Herkesi  endişelendiren, herkese zarar vereceği düşünülen bir duruma alışkın olan, benzer durumlarla daha önce sık karşılaşmış olmasından dolayı hayatın güçlükleri karşısında deneyim kazanmış bir kişi başına gelen bu olumsuzluklardan kolay kolay etkilenmez. Çünkü zaten daha önceden yaşayacağı  en kötü olayları yaşamıştır.


Besle kargayı oysun gözünü: Yaradılışları sebebiyle nankör olan çok sayıda insan vardır. Değer bilmeyen bu insanlar yapılan onca iyiliğe rağmen iyilik yapan kişiye ihanet edebilirler. Bu tür insanlar hiç de lâyık olmadıkları halde kendilerine karşı yapılan iyiliklere kötülükle de karşılık verebilirler. Böyle insanlara karşı çok dikkatli olmak gerekir.

Ne ekersen onu biçersin: Sen başkaları için iyi şeyler dile ve yap ki  başkaları da  senin için iyi şeyler dilesin, yapsın.

Leyleğin ömrü laklakla geçer: Hiçbir iş yapmayan, bir şey üretmeyip sadece tüketen, boş gezen kişi tüm zamanını anlamsız ve gereksiz konuşmalarla gevezelik yaparak geçirir.

Laf ile peynir gemisi yürümez: Sadece konuşarak, yaparım ederim diyerek bir yere varılmaz, işler sonucunda ulaştırılamaz.

Üzüm üzüme baka baka kararır: Uzun zaman bir arada bulunan kimseler birbirlerine kendi huylarını geçirirler.


Huylu huyundan vazgeçmez: Yılların birikimi olan özellikler zamanla kişilerle özdeşleşir. Ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın insanların huylarından vazgeçirmek mümkün değildir.

Acele işe şeytan karışır: Telaşla ve sabırsızlıkla başlanılan, düşünüp taşınmadan acele olarak yapılan işler olumlu sonuç vermez.

Ayağını yorganını göre uzat:  Tutumlu ol demek istenmiştir. Bütçene göre harcama yap, abartma. Gelirinden fazla gideri olan gün gelir zorda kalır. Bunun için gideri gelire göre ayarlamak gerekir.