Şiir Tahlilleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şiir Tahlilleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Otuz Beş Yaş Şiirinin İncelemesi

Otuz Beş Yaş Şiirinin İncelemesi
1.
İtalyan bir şair olan Dante 30 yaşındayken siyasete atılmış ve otuz beş yaşındayken siyasi rakipleri tarafından daimi sürgün ve yakalandığı taktirde yakılarak ölüme mahkum edilmiştir. İlahi komedya adlı eserindeki  "hayal yolunun ortasında kendimi karanlık bir ormanda buldum" ifadesi Cahit Sıtkı'nın Otuz Beş Yaş şiirine esin kaynağı olmuştur.
Şair otuz beş yaşın insan hayatında bir zirve olduğunu bu yaştan sonra yavaş yavaş inişin başladığını ve ölümün yaklaştığını düşünmektedir. Bu yaştan sonra delikanlı çağlardaki canlılığın, hareketliliğin cevherin azalacağını ve bir zaman sonra biteceğini ifade etmektedir.

2.
Gençlik yıllarında dinçliğini, yakışıklılığını, heybetini gösteren aynaların artık ona düşman gibi davrandığını söyleyen şair aynada gördüğü çizgili yüzün, gözler altındaki mor halkaların kendinin olduğuna inanamamaktadır. Burada şair adeta belli olan sonu kabullenememekle birlikte kaçınılmaz bir son olduğunu da anlamaktadır.

Yaşlanmaya başladığını artık iyiden iyiye kabullenmeye başlayan şair eski resimlerine baktıkça geçirdiği değişimi fark etmektedir. Yaşlılığın ve yaklaşan ölümün verdiği keder ve kaygı ile birlikte resimlerdeki gülüşlerin kendine ait olabileceğine inanamıyor şair.

4.
Yaşlanma ile gelen yalnızlık duygusu bu bölümde adeta şairi sarıyor. Yaşadığı ilk aşk bile o kadar eskide kalmış ki hatırlamak şöyle dursun hatıraları bile adeta bir yabancı gibi. Geçen uzun yıllar eşini, dostunu, arkadaşlarını bir bir yanından almış ve yalnız kalmış bir adam portresi çiziyor şair.

5.
Mavi renk coşkuyu, heyecanı, gençliğin verdiği duyguları ifade eder. Şair gökyüzünün başka rengi de varmış derken yaşlanınca insanın hayatın dertlerini, sıkıntılarını ve olumsuzluklarını daha iyi anlayabildiğini ifade etmiştir. Yani gençlikte ki gibi her şey gözümüze hoş görünmez suyun boğuculuğunu, taşın sertliğini daha iyi anlar insan.

Sonbahar nasıl ki kışın habercisi ise yaşlılıkta ölümün habercisidir. Şairin sonbaharı daha bir benimsemesinin anlamı aslında ölümü kabullenmesinin bir ifadesidir. Nerden çıktı bu cenaze ? gibi ifadeler şairin ölüm duygusu karşısında duyduğu korkunun bir yansıması. Adeta her ölüm şaire sıra sana geliyor demekte.

Şair bu bölümde ölümü artık tamamen kabulleniyor. Ölünce musallada duruşunu ve cemaatin karşısında ellerini bağlayıp saf tutuşunu adeta bir padişah karşısında el pençe divan duran insanların durumuna benzetiyor. Ve bu halin bir namazlık bir saltanat olduğunu ifade ediyor.

OTUZ BEŞ YAŞ ŞİİRİ

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?

Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.

Cahit Sıtkı Tarancı

Sisler Bulvarı Şiirinin İncelenmesi

Bu yazımızda usta şair Attila İlhan ' ın " Sisler Bulvarı " şiirini tahlil etmeye çalışacağız. Şiirin incelenmesinde bölüm bölüm tahlil yapılmaya çalışılacaktır.

Giriş
     Attila İlhan bir röportajında Sisler Bulvarı şiirinde " Evazyon " yani kendinden kaçış temasının ağırlıklı olduğunu söylemiştir. Kendinden kaçış temasının şiirimize Sisler Bulvarı ile giren bir tema olduğunu da söylemiştir. Bu şiirinde ve Sisler Bulvarı kitabında yer alan diğer şiirlerinde de Attila İlhan "ben" kavramını ve bireyin kendinden, yaşadığı coğrafyadan kaçışını ön plana çıkarmıştır. Bu kaçış dönemin siyasi ve ideolojik ortamından da ileri gelmektedir.
    Şiirde sinematografik bir anlatım görülmektedir. Yani şair adeta bir film senaryosu havasında kurgulamıştır şiirini. Şiiri okurken adeta film gözlerimizin önünde canlanmaktadır.
    Attila İlhan kitabın sonunda "Meraklısı İçin Notlar" diye bir bölüm eklemiş ve bu bölümde kitaptaki şiirleri hangi duygularla yazdığını anlatmıştır. Sisler Bulvarı şiiri için de herkesin bu şiiri Paris'ta yazdığını sanmasına rağmen şiirin Laleli'de bir pansiyonda kaldığı zaman yazıldığını söylemiştir. Attila İlhan komitacılık yıllarında bıçak ağzında yaşadığını söyleyerek bu dönemin gerilimlerinin bu şiirlerde yansımalarının olduğunu belirtmiştir.

Sisler Bulvarı Şiirinin Tahlili
elinin arkasında güneş duruyordu
aylardan kasımdı üşüyorduk
ağacın biri bulvarda ölüyordu
şehrin camları kaygısız gülüyordu
her köşe başında öpüşüyorduk

Şiirin ilk bölümü mevsimin şair üzerindeki etkisi ve bu etkinin şairin çevresini algılayış biçimi ile başlamaktadır. Güneş olmasına rağmen üşüdüklerini hissetmektedir şair. Sonbaharın etkisi ile bulvardaki bir ağaç yapraklarını dökmekte ve kışa hazırlanmaktadır. Şair bu manzarayı ağacın ölmesi olarak düşünürken aynı zamanda ağacın ölmesi ile kendi ruhu arasında da bir bağlantı kurmuştur. Bu soğuğa rağmen şair sevgilisinin varlığı ile ısınmakta ve "her köşe başında öpüşüyorduk" sözü ile yaşadığı coşkunluğu ifade etmektedir. Şiirin bu bölümünde "camların kaygısızca gülmesi" güneş ışığının camdaki yansımasının bir tebessüm olarak algılanmasındandır.

sisler bulvarı'na akşam çökmüştü
omuzlarımıza çoktan çökmüştü
kesik birer kol gibi yalnızdık
dağlarda ateşler yanmıyordu
deniz fenerleri sönmüştü
birbirimizin gözlerini arıyorduk

güneşin batmas ile şair yalnızlık duygusunu derinlemesine hissetmektedir. Bu hissi sevgilisi yanında olmasına rağmen hissetmektedir. Şair karanlığın çöküşünü bir tehlike, bir yalnız kalma hali olarak algılamaktadır. Ancak kesik birer kol gibi yalnızdık demesi yalnızca kendini değil sevgilisini de yalnızlık duygusu içerisinde gördüğünün ifadesidir. Deniz fenerleri sönmüş, etrafta ateşler yok . bu ortamda şair bir ışık olarak sevgilisinin gözlerini görmektedir ve onu aramaktadır. Deiz feneri denizciler için bir rehber, bir kurtuluş müjdecisidir. Deniz fenerlerinin yanmadığını sözylemesi adeta şairin yalnızlığının çaresinin olmadığı anlamına gelmektedir.

sisler bulvarı'nda seni kaybettim
sokak lambaları öksürüyordu
yukarıda bulutlar yürüyordu
terkedilmiş bir çocuk gibiydim
dokunsanız ağlayacaktım
yenikapı'da bir tren vardı

şair yalnızlığın gitgide derinleşmesi ile sonunta sevgilisini tamamen kaybetmiştir. Bu ruh haline sokak lambalarını da ortak etmiş ve ayrılığın verdiği karamsarlıkla kesik kesik yanan sokak lambalarını öksüren hasta bir adama benzetmiştir. Şair bulutları da yürüyor olarak görerek adeta her şeyin kendini terk ettiğini düşünmektedir. Bu ruh hali o kadar derindir ki şair kendisini anne babası tarafından terkedilen bir çocuğun çaresizliği ve savunmasızlığı içerisinde görmektedir. Bu noktada "yenikapı'da bir tren vardı" sözü şairin bulunduğu yerden kaçma isteğinin ilk ışığı olarakkarşımıza çıkmaktadır.

sisler bulvarı'nda öleceğim
sol kasığımdan vuracaklar
bulvar durağında düşeceğim
gözlüklerim kırılacaklar
sen rüyasını göreceksin
çığlık çığlığa uyanacaksın
sabah kapını çalacaklar
elinden tutup getirecekler
beni görünce taş kesileceksin
ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!

Şair bir önceki bölümde şehirden kaçmayı düşünmeye başlamıştır ancak bunun mümkün olmadığını kabullenmiştir. Bu yüzden o bulvarda ölmeyi istemektedir ve bu ölümün nasıl olacağının hayalini kurmaktadır. Ve sinematografik bir biçimde o an canlandırılmıştır. Şair aralarındaki aşka bağlı olarak ölümünün sevgili tarafından rüyasına gireceğini söylemiştir. Sevgilisinin haber edilip de kendisinin cansız bedenini görünce yaşadığı acının büyüklüğü sebebiyle ağlamaya bile güç bulamayacağını düşünmektedir.

sisler bulvarı'ndan geçtim sırılsıklamdı
ıslak kaldırımlar parlıyordu
durup dururken gözlerim dalıyordu
bir bardak şarabda kayboluyordum
gece bekçilerine saati soruyordum
evime gitmekten korkuyordum
sisler boğazıma sarılmışlardı

şair bir önceki bölümde ölümünü hayal etmişti. Ancak tekrar gerçek hayata dönen şair yaşadığı bunalımdan dolayı bir an  önce evine gitmek istemektedir. Ancak " sisler boğazıma sarılmıştı " sözü ile tehlikelerden korktuğunu anlatmaktadır. Sis bu şiirde belirsizliğin tehlikenin simgesi olmuştur. Belki takip edilme korkusu şairi aslında en güvenli yer olan evine gitmekten bile korkutmaktadır. Böylesi bir ruh hali içerisinde şair bir bardak şarabın her şeyi unutturacağını düşünmektedir.

bir gemi beni afrika'ya götürecek
ismi bilmiyorum ne olacak
kazablanka'da bir gün kalacağım
sisler bulvarını hatırlayacağım
kırmızı melek şarkısından bir satır
lodos'tan bir satır yağmur'dan iki
senin kirpiklerinden bir satır
simsiyah bir satır hatırlayacağım
seni hatırlatanın çenesini kıracağım
limanda vapur uğuldayacak

Bu bölümde şairin coğrafyadan kaçış isteği kendini iyiden iyiye belli etmektedir. Daha önce Yenikapı'daki bir tren kaçışın hayali olurken bu bölümde Afrika'ya giden bir vapur kaçışın hayali olmuştur. Şair her ne kadar kaçsa da bu kaçış sadece bedensel bir uzaklaşma olacaktır. Sisler Bulvarı ve sevgili şairin hayalinden bir türlü gitmeyecektir. Şair sevgilisini hatırlatan anılarla o kadar çevrelenmiştir ki bu sinirini "seni hatırlatanın çenesini kıracağım" sözüyle açığa vurmuştur.

sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
ağaçları yatıyordu yoksuldu
bütün yaprakları sararmıştı
bütün bir sonbahar ağlamıştı
ağlayan sanki istanbul'du
öl desen belki ölecektim
içimde biber gibi bir kahır
bütün şiirlerimi yakacaktım
yalnızlık bana dokunuyordu

Bu bölümde şair yeniden gerçek hayata dönüş yaşamaktadır. Şair Sisler Bulvarı bir gece haykırmıştı derken aslında kendi haykırışını ifade etmektedir.  "Bütün bir sonbahar ağlamıştı / ağlayan sanki İstanbul ' du " derken şairin yalnızlığına ve üzüntüsüne yaşadığı şehirdeyi her şeyin ortak olduğunu belki de ona acıdıklarını ifade etmektedir.

eğer sisler bulvarı olmasa
eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
sabah ezanında yağmur yağmasa
şüphesiz bir delilik yapardım
hiç kimse beni anlayamazdı
on beş sene hüküm giyerdim
dördüncü yılında kaçardım
belki kaçarken vururlardı

sisler Bulvarı şairin sevgilisini hatırlatan, her köşesi sevgilisi ile ilgili anılar barındıran çok önemli ve değerli bir yerdir. İşte bu sebeple şairin canını kıymasını engelleyen, onu kafasından türlü düşünceler geçtiği zaman bir liman gibi bağrına basan bir yerdir Sisler Bulvarı. Şairi bir delilik yapmaktan alıkoyan bir  husus da sabah ezanı ve yağan yağmurdur. Hem ezanın musikisi hem de yağmurun sesindeki dinginlik şairin ruhunu rahatlatmaktadır.

sisler bulvarı'ndan geçmediğim gün
sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
yağmurun altında yalnızım
ağzım elim yüzüm ıslanıyor
tren düdükleri iç içe giriyorlar
aklımı fikrimi çeliyorlar
aksaray'da ışıklar yanıyor
sisler bulvarı ayaklanıyor
artık kalbimi susturamıyorum

Şair son bölümde yine gerçek hayata dönüyor. Bu bölümde şiir boyunca neresi olduğu belli olmayan Sisler Bulvarı'nın Aksaray taraflarında bir yer olduğu hissedilmektedir. Sisler Bulvarı kaçışın, yalnızlığın, ölümün kısacası şairin yaşadığı tüm karmaşık duyguların birleşimi oluyor. Şair Sisler Bulvarı ile o kadar özdeşleşiyor ki oradan geçmediği günleri sisler bulvarı öksüz ben öksüz diye anlatıyor. Şiirin sonunda artık şair kalbimi susturamıyorum diyerek kavuşma isteğini adeta haykırıyor.

Ahmet Haşim’in “Merdiven” Şiiri ve Tahlili

MERDİVEN
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
    Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...

Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,
    Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
     Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
    Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
    Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

Kelimeler:
Sema: Gökyüzü
Arz: Yer, Toprak
Muttasıl: Aralıksız, Sürekli
Lisan: Dil.
Hafi: Gizli

Şiirde yaşamının büyük bir bölümünü tüketen veya sevgi, aşk gibi duyguları peşinden koşan bir kişinin güzel anlarını geride bıraktığı, adım adım ölüme yaklaştığı yada mutsuzluğa gark olduğu anlatılmaktadır.
Şiirde çizilen bir tablo vardır ve bu tablo içerisinde sözcüklerinin her birinin temsil ettiği bir anlam vardır.
Merdiven, yaşamı; Sema, ölümü yada öteki dünyayı; Yaprak yığınları, anıları; akşam, hayatın son demlerini ifade ediyor olabilir ya da sema özlemi çekilen hayali bir beldeye, merdiven oraya giden yola, ağlama oraya ulaşılamamasına karşılık geliyor olabilir.
Bir akşam üstü, güneş bütün bir şiir boyunca batmaktadır. Şiire hakim olan renkler sarı ve kırmızıdır.
Güzel günlerin geride kalmasıyla umutları tükenen, moral gücü kaybolan, yavaş yavaş sona yaklaştığını hisseden bir kişinin hüznü şiire hakimdir.
Şiirde doğa ile kişi arasında bir iletişim söz konusudur. Haşim, doğa ile insan ruhun birleştirerek kendi iç dünyasını görünür hale getirmekte, acı çeken, kanayan benliğine uygun bir dünya kurmaktadır.
Yeryüzüne eğilmiş, sürekli kanayan güller, acıların, hüznün, mutsuzlukların, geröek dünyadan kaynaklandığını ifade ediyor. Şiirde çizilen tablo, insanın ruhuna dolan gizli bir dildir ki, kişinin iç dünyasını ifade eder.
Akşam vakti güneş batımında doğaya bir hüzün hakimdir. Doğanın bu hüzünlü hali hayatının son demlerinde olan bir kişinin ruh haliyle örtüşmektedir.
Dil ve Üslup
Haşim’in üslubu doğanın, eşyanın dışına çıkma isteğini yansıtmaktadır. Bu yüzden, duygu ve düşüncelerini sembollerle ifade eder.
Haşim, merdiven adlı şiirde de akşam vaktini anlatmış, ve onu anlatmak için bazı renklerden, sembollerden yararlanmıştır.
Merdiven şiri Haşim’in olgunluk çağında sembolist anlayış ile yazmış olduğu bir şiirdir. “Piyale” adlı eserin içerisinde yer alır.

AHMET HAŞİM'İN HAYATI

Makber Şiirinin İncelenmesi

Makber Şiiri

Makber Abdülhak Hamit Tarhan'ın eşi Fatma Hanım'ın ölümünden sonra yazmış olduğu şiiridir. Ölümün insan üzerindeki etkilerinin tezahürü olan bu şiir sonraki dönemlerde ölüm kavramına bakışı yansıtan şiirlere ilham kaynağı olmuştur.

Makber Şiirindeki Bilinmeyen Kelimeler

Tebah : Yok olmak, yıkılmak
Haksar : Toz toprak içinde kalmış, perişan halli
Tarumar : Yıkık dökük
Baki : Ebedi
Enis-i Dil : Gönül dostu
Dil ruba : Gönül kapan, gönül alan
Bineva : Zavallı, çaresiz
Aşna : Tanıdık, dost, aşina
Reh-i Beka : Ebedi yol
Ketm etmek : Saklamak, gizlemek
Meyl-i İbtisam : Gülümsemeye istekli olmak
Dag-ı dil : Gönül yarası
Eyyam-ı hayat : Hayatın günleri (ömür)
Cay-ı dilber : Dilberin bulunduğu yer
Şiirin İncelenmesi
Şair kendinden önceki şiirlerde ölüme bakış açısını değiştirmiş ve ölümü sorgular tarzda ifadeler kullanmıştır. "Bi maksad ü bigünah gitti" derken eşinin günahsız ve amaçsız bir biçimde öldüğünü söyleyerek adeta ölümü sorgulamaktadır. "görsem seni karanlık yeridir/çünkü benim nurum gitti ey ilah" derken de yine isyanında devam ediyor ancak sonraki dizelerde ölümü kabulleniş ve af dileme başlıyor.
- Şiirin kafiye şeması baştan sona kadar aa-bb-aa-ca şeklindedir.
- Aruzun Mef’ûlü / Mefâ’ilün / Fâ’ulün kalıbı kullanılarak yazılmıştır.  Bu kalıp Hüsn-ü Aşk ve Leyla vü Mecnun gibi mesnevilerde kullanılmıştır.
 Makber
Gitti nazarımdan, ah gitti...
Bi maksad ü bi günah gitti.
Her fert cihanda birdir amma
Bir tane değildir, öyle, haşa.
Bir tane idi o mah, gitti.
Aylarca olup tebah gitti.
Görsem yeridir seni karanlık
Nurum benim ey ilah gitti.
Eyvah! Ne yer, ne yâr kaldı, 
Gönlüm dolu ah-u zâr kaldı. 
Şimdi buradaydı, gitti elden, 
Gitti ebede gelip ezelden.
Ben gittim, o haksar kaldı, 
Bir köşede tarumar kaldı, 
Baki o enis-i dilden, eyvah, 
Beyrut'ta bir mezar kaldı.
Bildir bana nerde, nerde Yarab, 
Kim attı beni bu derde Yarab? 
Nerde arayayım o dil rübayı, 
Kimden sorayım bi-nevayı?
Derler ki unut o aşnayı, 
Gitti tutarak reh-i bekayı, 
Sığsın mı hayale bu hakikat? 
Görsün mü gözüm bu macerayı?
Sür'atle nasıl da değişti halim, 
Almaz bunu havsalam, hayalim. 
Çık Fatıma! Lahdden kıyam et, 
Yadımdaki haline devam et.
Ketmetme bu razı, söyle bir söz, 
Ben isterim, ah, öyle bir söz. 
Güller gibi meyl-i ibtisam et, 
Dağ-ı dile çare bul, meram et.
Bir tatlı bakışla, bir gülüşle, 
Eyyamı hayatımı temam et, 
Makber mi nedir şu gördüğüm yer? 
Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber?
Abdulhak Hamit Tarhan

Şiir Tahlili Nasıl Yapılır ?

Farklı farklı şiir tahlili şekilleri olmakla beraber bir şiirin tahlilini üç aşamada gerçekleştirebiliriz :

  1. Şiirin Biçim Yönünden İncelenmesi
  2. Şiirin İçerik Yönünden İncelenmesi
  3. Şairin Hayatı, Edebi Kişiliği ve Eserleri Hakkında Bilgiler
Şimdi bu başlıkları detaylı olarak inceleyebiliriz :
  1. Şiirin Biçim Yönünden İncelenmesi :
Şiirin nazım biriminin belirlenmesi ( Beyit, bent, dörtlük vb. )
Şiirin hangi ölçü ile yazıldığının belirlenmesi
Örnek :
* Şiir aruz ölçüsünün Feûlün / Feûlün / Feûlün / Feûlün Kalıbıyla yazılmıştır gibi.
* Şiir hece ölçüsünün 6+5 11'li hece ölçüsüyle yazılmıştır gibi.
Şiirin kafiye ve rediflerinin belirlenmesi
Kafiye : Şiirde dize sonlarındaki ses benzerliklerine kafiye adı verilir. Tek ses benzerliği varsa yarım kafiye, iki ses benzerliği varsa tam kafiye, üç ve daha fazla ses benzerliği varsa zengin kafiye adı verilir. Örnek olarak bir beytin birinci dizesi "kol" ikinci dizesi "yol" diye bitiyorsa "-ol" sesleri benzer olduğu için tam kafiye vardır.
Redif : Dize sonlarında aynen tekrarı yapılan eş görevli ek ya da kelimelere redif denir. Rediflerde kelimenin kökündeki benzerlikler değil aldığı eklerdeki ya da tekrar edilen kelimelerdeki benzerlikler önemlidir. Örneğin bir beytin ilk dizesi "gel de gör", ikinci dizesi "gül de gör" diye bitiyorsa "gel ve gül" kelimelerinin sonundaki "-l" sesleri yarım kafiye, aynen tekrar edilen "de gör" kısmı ise redif olur.
- Şiirin kafiye şemasının belirlenmesi
Örnek :
Şiirin kafiye şeması : aaab, cccb, dddb, eeeb, fffb ..... gibi
- Şiirde geçen söz sanatlarının belirlenmesi ( istiare, teşbih, tevriye, tenasüb vb. )
  1. Şiirin İçerik Yönünden İncelenmesi :
- Anlamı bilinmeyen kelimeler ve kelime gruplarının ( atasözü ve deyimler gibi ) anlamlarının açıklanması
- Şiiri bölümler halinde açıklama ( örneğin beyit halindeyse birinci beytin açıklaması, ikinci beytin açıklaması gibi )
- Şiirin tema adı verilen ana duygusunun belirlenmesi ( şiirin teması ayrılıktır, özlemdir gibi. )
- Şiirin üslup adı verilen dil ve anlatım özelliklerinin belirtilmesi ( dili açık ve anlaşılır ya da ağdalı ve süslü gibi )
- Şiirin yaşandığı dönemin zihniyetini ve özelliklerini yansıtıp yansıtılmadığının belirtilmesi
- Şiirin hangi akım ya da gelenek içerisinde yazıldığının belirtilmesi
- Şiir hakkında düşüncelerin ve yorumların belirtilmesi
  1. Şairin Hayatı, Edebi Kişiliği ve Eserleri Hakkında Bilgiler :
- Şairin hayatındaki önemli ayrıntılar, edebi özellikleri ve eserleri hakkında bilgiler verilmesi ( biyografi )

Sessiz Gemi Şiirinin Tahlili

Bu yazımızda Türk edebiyatının en önemli şairlerinden Yahya Kemal Beyatlı'nın "Sessiz Gemi" adlı şiirini tahlil etmeye çalışacağız. Şiir önce içerik daha sonra biçim yönünden incelenecektir.

SESSİZ GEMİ
Artık demir alma günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

Bîçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Kelimeler ve Anlamları
Meçhul : Bilinmeyen
Biçare : Çaresiz
Matem : Yas
Nafile : Boşuna
Elem : Üzüntü

  1. İçerik Yönünden İncelenmesi
Sembolizm akımının edebiyatımızdaki önemli temsilcilerinden olan Yahya Kemal'in bu şiirinin ilk beyitinden itibaren sembolizm kendini hissettirir. İlk beyitte bir liman ve nereye gittiği belli olmayan bir gemi resmi çıkar karşımıza.
İkinci beyitte şair ilk beyitte çizdiği liman manzarasının detayları hakkında bilgi vermeye devam ediyor. Bu yolculuk öyle bir yolculuktur ki gemideki yolcuyu uğurlayan rıhtımdaki kalabalık sessiz bir veda içerisindedir. Gidenin arkasından onu uğurlamak maksatlı el sallayanlara rastlayamazsınız. Demek ki bu yolculuk hayra alamet değil. Yolcunun gidişi geride kalanları ümitlendirecek, heyecanlandıracak bir yolculuk değil.
Üçüncü beyitte artık aralarında olmayan yolcunun arkasından geride kalanların yaşadığı hüzün anlatılıyor. Şu ana kadar söylemedik ama bu yolculuk ebedi aleme yapılan yolculuk ve yolcu da dünyadaki ömrünü tamamlayan bir fani. Bu manzara karşısında geride kalanlar elbette ne kadar beklese de ellerinden bir şey gelmez. Gidenin dönmesi mümkün değildir. İşte bu yüzden nemli gözlerle günlerce çaresizlik içerisinde umutsuz bir bekleyiş başlar.
Dördüncü beyitte şair ölüm karşısında insanoğlunun acizliğini adeta haykırmaktadır. Yahya Kemal "hicranlı hayat" diyerek yaşamı üzülmek olarak tanımlamakta adeta. Ve bu hayatın doğası gereği doğumun aslında ölmek için olduğunu söylemekte. Bu ölümün de ölüm karşısında duyulan üzüntünün de ne ilk olduğunu ne de son olacağını ifade etmekte.
En sevdiğini kaybedenler ölüm karşısındaki çaresizliği iliklerine kadar hissetmişlerdir. Çok fazla tanımadığımız birinin ölümü bizi o kadar etkilemez ama ölen her gün beraber olduğumuz biri ise onu bir daha göremeyecek olmanın ve onu getirememenin çaresizliği tarif edilemez. Beyinci beyitte şair böyle bir çaresizliği dile getirmekte.
Son beyit şiirin bana göre en vurucu beyiti. Çünkü şair ölümü öyle bir ele alıyor ki geride kalanların ve çaresizliği isyan boyutuna varanların yüreğine adeta sus serpiyor. Bize boşuna kendinizi paralamayın gidenler gittiği yerde rahat diyor adeta. Şaire göre eğer öyle olmasaydı insan rahat olmadığı yerde durmaz geri gelirdi.
  1. Biçim Yönünden İncelenmesi
Ölçü : Şiir aruz ölçüsü ile yazılmıştır.
Nazım Birimi : Şiir beyitler halinde yazılmıştır.
Nazım Biçimi : Kasideye benzemekle beraber beyit sayısı yönünden kasideden ayrılır.
Kafiye ve Redifler :
................. za-man-dan
................. li-man-dan ( -man zengin kafiye; -dan ayrılma hal eki rediftir.)

................. y-ol
.................. k-ol ( -ol ekleri tam kafiyedir.

................. el-em-li
................. n-em-li ( -em tam kafiye ; -li isimden isim yapan ek rediftir. )

................. g-emi-dir bu
................. mat-emi-dir bu ( -emi zengin kafiye; -dir bu redif)

.................. b-ekler
.................. dönmeyec-ekler ( -ekler zengin kafiye )

.................. y-er-inden
.................. sef-er-inden ( -er tam kafiye ; -inden redif )

Söz Sanatları :
İstiare sanatı ağırlıklı olarak kullanılmıştır. Açık istiare sanatı ile benzetilenler söylenmiş benzeyen söylenmemiştir. "Gemi, rıhtım, yolcu, yolculuk, rıhtım" kelimelerinde açık istiare vardır.
Tema : Şiirin teması ölümdür.

Kaldırımlar Şiirinin İncelenmesi

Bu yazımızda Necip Fazıl Kısakürek ' in "Kaldırımlar" şiirini tahlil etmeye çalışacağız. Tahlil yapılırken önce şiir içerik olarak tahlil edilecek daha sonra da biçim olarak incelenecektir. İnşallah başarılı bir çalışma olur.

  1. Kaldırımlar Şiirinin İçerik Olarak Tahlili
Kelimeler ve Anlamları
Ama : gözleri görmeyen
Esrar : gizli
Tak : resmi törenlerde tören yapılacak caddeye kurulan süslü kemer
Çilekeş : hayatı sıkıntılarla geçmiş insan
Mil : çeşitli işlerde kullanılan uzun metal çubuk

Şiirin Tahlili

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Bu dörtlükte şair kaldırımlarındaki yolculuğun başlangıcını ifade etmektedir. Şair arkasına bakmadan yürürken karanlığın başladığı noktada kendini bekleyen bir hayalin var olduğu hissine kapılmaktadır. Bu hayalin ne olduğu bilinmiyor ancak insanların karanlık ve tenha bir yerde yürürken etrafındaki şekillere yüklediği bir anlam olabilir.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

Bu dörtlükte şair gökler karanlık olması ve kül rengi bulutlar diyerek içerisindeki bunalımı ve karamsırlığı yansıtmaktadır. Aynı zamanda yürüdüğü ortamında bir resmini çizmektedir. Yıldırımın evlerin bacasını kollaması havaın yağmurun yağmasına yakın bir anda olduğunu göstermektedir. Böyle bir ortamda şair herkesin evlerinde olduğunu yalnızca kaldırımların ve kendisinin sokaklarda olduğunu söylüyor. Kaldırımlara serseri diyerek şair aynı zamanda kendi ile de bir ilişkilendirme ve benzetme kuruyor.
İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Bu bölümde şair yalnızlığın verdiği korkuya kapılmaya başlamaktadır. Hani insanların korktukça kendi kendine ürettiği ürkütücü düşünceler vardır ya aynı şey şairde de yaşanmaya başlamıştır. Bunun sonucu olarak da şair perdeleri çekili evleri gözlerine mil çekilmiş gözleri görmeyen insanlara benzetmektedir. Adeta her sokakta da kendini bekleyen ve zarar vermek isteyen devlerin varlığı vehmine kapılmaya başlamıştır.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bu dörtlükte kaldırımları şair bir anneye benzetmektedir. Anne şefkatin ve merhametin sembolüdür. Yalnızlara sahip çıkan, onları kabullenebilen tek yerdir kaldırımlar. Böyle bir kabullenmeyi de şair ancak annelik olarak görebilmektedir. Şairin kaldırımları içinde yaşayan bir insan olarak görmesi kaldırımların yalnızlığı ve tenhalığı ile kendi iç dünyası arasında kurduğu özdeşlikten ileri gelmektedir.  Gündüzleri binlerce insanın üzerinde yürümesine rağmen hiç dikkat edilmeyen kaldırımlar el ayak çekilince kendilerini belli ederler ve adeta şaire bir şeyler anlatmaya başlarlar.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Şair yalnızlığını kabullenmiştir. Belki bu bir umudun bitmesi neticesidir belki de yalnızlığa olan sevginin sonucudur. Artık şair kaldırımları bir anne olarak görmekte ve kendini buraya ait hissetmektedir. Öyle bir aidiyet duygusudur ki ölümün bile bile kendisini burada bulmasını beklemektedir. Bu yüzden şair kandini en yakın hissettiği hatta kendisiyle özdeşleştirdiği kaldırımları kimse ile paylaşmak istememektedir. Bu yüzden de sabahın hiç gelmemesi için adeta dua etmektedir.


Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Şair bu dörtlükte kaldırımlardaki yolculuğundan duyduğu mutluluğu ve huzuru dile getirmekte, hatta bu mutluluğu sinematografik bir şekilde canlandırmaktadır. Dikkat edilirse önceki dörtlüklerdeki vehim ve umutsuzluklar artık huzura doğru yerini bırakmaktadır. Şair bu yrüyüşün devamını istemektedir. Hatta böyle bir yaşamı zafer olarak görmekte ve önünde gölgelerin oluşturduğu silüetleri de zaferinin bitmeyen kemerleri olarak tarif etmektedir.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Bu dörtlükte şair mutluluğun yavaş yavaş bitmek üzere olduğunu farketmiştir. Sabahın yaklaşması şair için bir umut değil tam tersine bir korkudur. Çünkü şair yalnızlığını seviyordur ve bu yalnızlığı en iyi karanlıklarda yaşamaktadır. Bu yüzden şair karanlıkları kendisini gizleyen, dış dünyadan ve diğer insanlardan saklayan bir yorgan olarak, sığınılacak bir yer olarak görmektedir.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...

Şair kaldırımlardaki yolculuğun sabah ile sona ereceğini hissetmekte ve durum onun için bir ölüm demektir. Bu sebeple şair kendisini karasevdalısı olarak tanımladığı kaldırımlarda yaşamının son bulmasını arzulamaktadır.

  1. Şiirin Biçim Olarak İncelenmesi
Ölçü ve Kafiye Düzeni

Şiirde hecenin 14'lü ölçüsü kullanılmıştır. Kafiye düzeni olarak çaprak kafiye vardır. Şiirin kafiye şeması şu şekildedir : a-b-a-b , c-d-c-d ......

Kafiye ve redifler :

............ ortasında
............ yüyorum
............. noktasında
............. göyorum
( ortasında ve noktasında kelimelerinde "ta" tam kafiye "sında" rediftir.  2. Ve 4. Mısrada "rü" tam kafiye, "yorum rediftir. )

Söz Sanatları
Serseri kaldırımlar - teşhis
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler - teşhis
Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler - teşhis

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.  - Tekrir

Kaldırımlar şiirindeki tamlamalar ve çeşitleri