Özgürlük Konulu Bir Özlü Söz Bulunuz ve Bu Özlü Söz İle İlgili Kompozisyon Yazınız. “Özgürlüğü Olmayan Yaşam, Ruhu Olmayan Bir Vücut Gibidir.” (Halil Cibran) Konulusu İle İlgili Kompozisyon Örneği

 Özgürlük Konulu Bir Özlü Söz Bulunuz ve Bu Özlü Söz İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

“Özgürlüğü Olmayan Yaşam, Ruhu Olmayan Bir Vücut Gibidir.”  (Halil Cibran) Konulusu İle İlgili Kompozisyon Örneği

 

Hayatın tadını çıkarmak demek özgür olmak demektir. Özgür olmayan bir insan isterse altın kaplamalı saraylarda otursun, önüne en iyi yemekler, en iyi kuru yemişler ya da meyveler getirilsin bunların hiçbir değeri olmaz.  Ya da yatlarınız, katlarınız olsun, uçaklarınız, helikopterleriniz olsun vb. Düşüncelerinize gem vurulmuş, söyleyip isteyip söylemediklerinize müdahale edilmişse, kendiniz olamamışsınız demektir. Kendi kendinizi yeteri kadar tanıyamamış, hep birilerinin egemenliği altında yaşamış ve  siz olamamışsanız burada özgürlük kavramından da söz edemezsiniz.



 Özgür olunca hayattaki her şeyin tadı da başka olur ve anın bile kıymeti insana güzel duygular yaşatır. Özgür olmayan bir yaşam, ruhu olmayan bir vücut gibidir gerçekten de. Vücudunuz varsa, dışarıdan insan görünümlü bir organizmasınız ama ruhunuzda hiç bir esenlik yok, esneklik yok,  hiçbir fırtına, yaşama sevinci ve umut yok. Çünkü özgürlük yok, çünkü kendi iradeniz yok. Bunlar olmayınca ruh fakir kalır ve özgürlüğe özlem çeker. Özgürlüğe kavuşamayan ruhlar ise sadece yaşayan, kalbi atan bir canlıdan başkası olamaz. Özgürlük öyle kuvvetli bir erdemdir ki onun değerini özgürlüğünü kaybetme tehlikesi ile karşıya karşıya kalanlar anlar.


 Özgürlüğün olduğu ortamda düşünceler serbest bir şekilde dile getirilir. İnsanlar karşılıklı konuşur, dertleşir, birbirine tahammül eder, hoşgörülü olur. Özgürlük aslında bir iç boşaltma eylemi, ruhu açma, ruhu yaşama katma durumudur. İstediğini başkalarının yaşamına karışmadan dile getirme, hayatını dileğin gibi yaşama demektir. Özgür düşünce olduğu zaman da orda bilim ve teknoloji de gelişir. İnsanlar kendilerini geliştirmek için daha çok okur, araştırır ve öğrendiği bilgileri başkalarına da aktararak toplum da gelişmiş olur. Özgürlüğümüz yok ise hayata karşı bir anlam da yüklemeyiz ve hayatın ne neşesi olur, ne de hüznü. İnsan hep sabit kalır ve insan ruhu da hiçbir zaman mutluluğu,  coşkuyu yaşayamaz, karamsar bir hayat sürmeye devam eder.


 Özgürlüğün ne denli önemli olduğunu şu sözden de anlayabiliriz: “Allah seni özgür yaratmışken , başkasının kölesi olma.” Hz. Ali.  Ya da şu söz de özgürlük ile ilgili anlamlı bir sözdür: “ Unutma, özgürlük sana yüksek dağların havasını veriri.” İşte tüm bunlardan da anlaşılacağı gibi özgürlük ruhun gıdasıdır. Nasıl ki müzik ruha iyi geliyorsa, ruhumuzu hem hüzünlü, hem mutlu ediyorsa özgürlük te ruha aynı şekilde iyi gelir ve ruh doyuma ulaşır ve özgürlük sayesinde büyük hazlar edinilir.

“Dünyaya Bir Daha Gelsem; Ne Kadar Tank, Tüfek Ve Silah Varsa Hepsini Eritip Saz, Cümbüş ve Zurna Yapacağım.” (Aram Tigran) Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Dünyaya Bir Daha Gelsem; Ne Kadar Tank, Tüfek Ve Silah Varsa Hepsini Eritip Saz, Cümbüş ve Zurna Yapacağım.” (Aram Tigran) Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.



Savaş, acımasız olan korkunç yüzünü gösterdiği zaman insanların  nereye kaçacağını bilmediği, dehşet verici bir  karmaşadır. Savaş olunca ne fırtınalar eser dünyada. Nice canlar yok olur, nice küçücük bebekler, henüz çocukluk çağına, ergenlik çağına gelememiş yavrular yok olur, eli, kolu tutmayan, kendini savunmaktan aciz olan yaşlılar yok olur, engeller kalır, acılar var olur ve  savaşı yaşayan kişide acı hiçbir zaman unutulmaz, kayıplar asla unutulmaz ve korku asla yok olmaz. Değer mi insanlığı yok etmeye, değer mi canlara kıymaya ve değer mi insanın insana yaptığı işkenceye, zulme, insanlık dışı harekete? 


Ülkelerin yöneticileri kendi hırslarının peşinde koşmak için, bir başka ülkenin toprak bütünlüğünü parçalamak için insanlara kıyar. Silahlar, bombalar konuşur savaşta. İnsanın sesi duyulmaz artık o anda. Sadece acı ve çığlık sesleri duyarsınız arada  ama gelen bombaların o gür esi bu sesleri de yok eder bir zaman sonra ve geriye baktığımızda büyük bir enkaz kalır savaşa esir olan ülkede. Ne çığlıklar kalmıştır artı, ne de ağlamalar. Yok olmuştur çünkü o çığlıkların zavallı sahipleri,  zulme uğrayan insanları. 


Dünyaya bir daha gelsem ; ne kadar tank, tüfek ve silah varsa hepsini eritip saz, cümbüş, ve zurna yapacağım der Aram Tigran. Çünkü savaşın ne denli acılar bıraktığını, geride nelere yol açtığını iyi bilir sanatçı. Savaş varsa ne sanat kalır, ne eğlence. Savaş varsa  hayat o anda durur ve her yer kapkaranlık bir yere dönüşür. Felaket başlar o anda. Aram Tigran da savaşı sevmediği için, savaşta nice masum insanların yok olduğunu bildiği için dünyaya bir daha geldiğinde her şeyi müzik aletine dönüştüreceğini söyleyerek savaşa karşı olduğunu ve barışçıl bir dil kullandığını, insanlığın, insanın yaşaması gerektiğini anlatmak istemiştir bize. Tank, tüfek, silah acımasızdır ve bu aletlerde duygusallık yoktur. Onun için bırakalım bu savaş aletlerini ve konuşalım müzik aletlerini, sevgiyi, çocukların mutluluğunu ve insanlığı nasıl daha güzel hale getirebiliriz düşüncesini.

Dücane Cündioğlu Sözleri

Dücane Cündioğlu Sözleri



21 Ocak 1962 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Felsefe alanında yazdığı eserler ile dikkatleri üzerine çeken bir kişidir. Dücane Cündioğlu  insanlara kitap okumanın  çok faydalı ve insanı ilerleten bir şey olduğunu söyler. Kişi kendisini geliştirmek istiyorsa çok okumalıdır ve  okuyarak sözcük hazinesini de geliştirmelidir.

 

“Kitap toplamak biraz da kitaplarla ilgili hikayeler toplamak demektir. Çünkü her kitabın bir hikayesi vardır, her bir kitapseverin de.”


“Sözcük hazinemiz ne kadar zenginse, düşüncelerimiz de o kadar zengindir.” Dücane Cündioğlu


“Yeryüzünde insanoğlunun sürekli ızdırap duygusu içinde yaşamasının bir tek nedeni var: mülkiyet. Burada mülkiyet kavramını her iki anlamıyla da kullandığımızı belirtelim: Birincisi, "sahip olmak", ikincisi ise "sahip olduğumuz(u zannettiğimiz) şeyleri sürekli kılmaya çalışmak." Acılarımız da buradan kaynaklanıyor: 1) Sahip olamazsak; 2)Sahip olduklarımızı koruyamaz da kaybedersek.


“Meselesi olmayanlar her şey olabilirler ama adam olamazlar, çünkü adam olmak mesele sahibi olmak demektir.”


“ Kendimin peşindeyim.”

“Şiddetli rüzgarlar büyük dağların sadece zirvelerini değil, eteklerini de savurur. Zirvesine bakmaktan, dağın eteklerinde olup bitenleri göremiyorsanız şayet, hiç öyle hayıflanmaya filan kalkmayın; tam aksine yaşam bilginizi zenginleştirmeye bakın!”

“ Düş ama, her defasında geri kalk.”


“ Düşmekten korkmamalısın. Korkacaksan, ayağa kalkamamaktan kork!”


“Değeri ve/veya anlamı şeylerden alamayız, bilakis anlamı ve değeri o şeylere biz veririz. Değer ya da anlam alınan değil, verilen bir şeydir. Çünkü bir şey iyi ya da kötü kılan o şeyin zatı, doğası, kendisi değildir.”


“ Değer, değerli olana dışarıdan gelir.”


“İnsan ifade özgürlüğü sayesinde değil, irade özgürlüğü sayesinde insandır.”  Dücane Cündioğlu

“Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi sevilmeye bırakmaktır.”


 “Kalbin dişisi, erkeği olmaz. İnsan, insanı insanda arar.”


“ Kötülük, düşünülerek yapılır, iyilik hissederek.”


“ Ne mutlu, insanım diyene!”


“Kınamamalı, insan bazen kendinden usanır.”


 Sevgi uzaklaştırmaz, yakınlaştırır.”


“ Sahip olmadığın şeyi terk edemezsin.”


“Ey talib! Putlarını terket, çünkü hepsi bir gün seni terkedecekler. Sen seni terketmeyecek olanı ara! Öfke içinde değil, şefkatle ve rahmetle... Sadece Kadir gecesinde, Beraat gecesinde değil, her gece... Kendini ara! Elinde kandille.”


“ Tutkun yoksa, yoksun!”


“Başkalarıyla arandaki mesafeyi boşver de bak bakalım kendinle arandaki mesafe nicedir?”

“Vazgeçmek mangal gibi değil, su gibi yürek ister.”


“Üzülme, âlem senin kusurlarınla tamamlanıyor.”


“Filozof bildikçe ölür, derviş öldükçe bilir.”  Dücane Cündioğlu



“Bil ki nezaket başkasını rahatsız etmemek değil, asıl başkası için rahatsızlık duymaktır. “Dücane Cündioğlu



“Toplumsal yaşamın en yıkıcı yanlarından biri, samimiyet ile riyakarlığı, zeka ile kurnazlığı, dürüstlük ile kabalığı ayırma güçlüğüdür.”


“Düşünceyi düşüncesizlikle yenemezsin, ilim gerek! Kanı kanla yıkayamazsın, irfan gerek! Umudu baskıyla yok edemezsin, adalet gerek!” 



“İnsanı hastalık değil hastalık korkusu çökertir; yaşlılık değil yaşlılık korkusu, ölüm değil ölüm korkusu, kısaca insanı hep insan çökertir. “ 





“Orucun Arapçası savm ve siyam'dır ve her iki kelimenin anlamı da 'tutmak'tır. Nefsi tutmaktır, tutulması gereken ne varsa, ondan: yiyecekten, içecekten, şehvetten, öfkeden, kinden, nefretten, hasedden, sevgisizlikten, hayvanlıktan... “ 


“Kötülük düşünülerek yapılır, iyilik hissedilerek. Dolayısıyla iyilik anidir, o, bir anda hissedilir, duyulur ve o an içinde harekete geçer. Kötülük ise böyle değildir; zaman ister, hesap ister, bir süreç içinde vuku bulmak ister. O halde iyilik bir anda, kötülük ise bir süreç içerisinde gerçekleşen eylemin adıdır.” 



“Abdal yaptığı kötülükten, yapmadığı iyilikten pişman olur, aptal'sa yaptığı iyilikten, yapmadığı kötülükten.” Dücane Cündioğlu



“Şiddetin zekası vardır, aklı ve vicdanı yoktur, o yüzden irfanı da yoktur. Savaş için belki zeka, ama barış için akıl gerekir.”  Dücane Cündioğlu



“İlim: bir annenin çocuğuna süt emzirdiğini söylemek İrfan: çocuğun emdiği 'şey'in (hakikatte) süt değil şefkat olduğunu söylemek.” Dücane Cündioğlu



“Şımardıysan, artık başka bir düşmana ihtiyacın kalmamış demektir.”  Dücane Cündioğlu


 


“Kusursuz Dost Arayan Dostsuz Kalır.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Kusursuz  Dost Arayan Dostsuz Kalır.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 

İnsan, insanla birlikte vakit geçirdiği zaman, dertleştiği zaman, mutluluklarını paylaştığı zaman daha mutlu olur ve kişi kendi ruhunu da bu sayede iyileştirmiş olur. Hayatta en çok gereksinim duyduğumuz fiziksel  ihtiyaçlarımızdır ama bunların dışında bizim ihtiyaç duyduğumuz sosyal gereksinimlerimiz de vardır.  İyi bir arkadaşa sahip olma, güvenilir kişiler ile  dost olma, iyi ve merhametli insanlarla olma gibi çok sayıda güzel özelliklere sahip insanlar olsun isteriz çevremizde. Bütün bunları istememize rağmen sevdiğimiz dostlarımızın da kusursuz olmasını isteriz. 




En yakın arkadaşlarımızın kusursuz olmasını istediğimiz zaman ise arkadaşsız kalırız ve böyle olunca da yalnız kalırız. Sosyal çevremiz zamanla bizden uzaklaşmaya başlar.  Sevdiğimiz insanları olduğu hali  ile kabul etmeye bakmalıyız. Hiçbir insan mükemmel değildir. Biz hatasız kul ile dost olmak istiyoruz ama peki biz ne kadar hatasız bir insanız bir de bu açıdan bakıp kimsede fazla kusur aramaya çalışmamalıyız. Her insanın hayatta kusuru vardır ve bu olmalıdır da. Her insan kusursuz olsaydı hayatta öğrenilecek bir şey olmazdı, yaşanılacak deneyimler olmazdı ve hayatın bize bir öğretisi de olmazdı.


 Sevdiğimiz, bağlı olduğumuz insanları kusurları ile kabul etmeliyiz. Böyle yaptığımız zaman daha mutlu oluruz ve yalnız da kalmamış oluruz. Dostlarımızı her hali ile sevmeli ve onların bizden soğumaması için hatalar ile yaşamanın da normal olduğunu kabul etmeliyiz.

Ailede Mutluluk ve Huzur İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 Ailede Mutluluk ve Huzur İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 

Akşam olduğunda babanın işten gelmesi, annenin güzel yemekler  yapıp çocuklarını sofra başında toplaması, yemekte sakin ve güzel bir şekilde tatlı sohbetlerin olması, aile bireylerinin birbirine bakarken gözlerinin ışıldaması, sevginin, saygının asla eksilmemesi…. İşte aile denilince, aile huzuru ve aile mutluluğu denilince akla gelen şeyler yukarıda saydıklarımdır. Bir ailenin temeli iyi atıldığı zaman, aile bireyleri arasında sevgi ve saygı daim olduğu zaman işte o ailede mutluluk da hiç eksik olmaz.



Aileyi güzel yapan, ailenin mutlu olmasını sağlayan ise insanların birbirlerine karşı kullandığı kelimeler, duygu dolu sözler,  ön yargılı olunmaması, anlayışın var olması, hoşgörünün olması, sadakat, fedakarlık,  nezaket bildiren cümlelerdir. Mutlu aileler mutlu gelecekler de inşa etmektedir. Anne ve baba çocuklarını nasıl yetiştirirse o çocuklar da geleceğin iyi anne babası ya da tam tersi olacaktır. Burada en büyük görev anne ve babalara düşmektedir. Çocuklara olumlu yönde örnek olmak gerekir. Yardımsever olunmalı, paylaşımcı olunmalı, empati kurulabilmelidir.


 Ailede huzurun olmasının bir nedeni de aile içindeki her bireyin üzerine düşen sorumluluğu yapması, herkesin işi ile uğraşması ve işler bitirildiği zaman birlikte güzel ve eğlenceli anlar geçirilmesidir.  Mesela baba akşam işten geldiği zaman yemeğini yiyip dinlendikten sonra , anne ev işlerini bitip çocuklar da ödevlerini yaptığı zaman birlikte oturulup çok güzel bir zaman geçirilebilir. Ortak bir film açılıp izlenebilir, bir zeka oyunu açılıp birlikte oynanabilir, kitap okuma saatleri düzenlenebilir ve herkes, her gün bir saat kitap okuyup kendini geliştirir ve bunlar da ailenin mutluluğuna daha çok katkı sağlar. 


Aile içinde şiddetin olmaması, aile içinde huzur getirir. Gelecekte mutlu ailelerin olmasının nedeni bugün küçükten yetiştirdiğimiz çocuklarımızdır. Unutmayın ki “ Ağaç yaşken eğilir.” Çocuklar küçük yaşta ne görürse onlarda ileride kendi anne ve babası gibi olacaklardır. Onun için de anne ve  babalar çocuklarını yetiştirirken çok özenli olmalı, mutlu çocuklar, gülen gözle hayata bağlı olan, umutlu çocuklar yetiştirmeye çalışacaktır. İşte tüm bunlar olduğu zaman ailede mutluluk olur ve aileler de dağılmaz.

 

Jüpiter, Ispanak Çorbası, Tenis topu, Sabun, Balık, Makas, Mısır Tarlası, Çatı Katı ve Penguen Kelimelerinin Yer Aldığı Bir Hikâye Yazınız.

 Jüpiter,  Ispanak Çorbası,   Tenis topu,  Sabun,  Balık,  Makas,  Mısır Tarlası,  Çatı Katı ve Penguen Kelimelerinin Yer Aldığı Bir Hikâye Yazınız.


 

Okullar kapanmış, yaz tatili de başlamıştı. Okullar kapanır kapanmaz kendimi ilk bulduğum yer odamdı elbette. Odamda vakit geçirmeyi ve kitap okumayı çok seviyordum. Karnem de gayet güzel gelmişti. Bu tatilde iki gün sonra  yaşadığım şehir olan İstanbul’dan kısa süreliğine uzaklaşıp, halamların yaşadığı şehir olan  Bursa’ya gidecektik. Annem  bir hafta önceden hazırlığımız yapmış, valizler çoktan hazırlanmıştı. Valizde neler yoktu ki. Annem valize sabun koymuş,  kuzenimle oynayacağım tenis toplarımı koymuş,  kıyafetlerimizi koymuştu. Az sonra babam geldi ve akşam yemeğini yemeye koyulduk. 


Babam çarşıdan gelirken en sevdiğim balık olan palamuttan almıştı. Palamut balığını  çok seviyordum , lezzeti diğer balıklardan daha güzeldi. Annem balıkları temizleyip yarın akşama kızartmak için dolaba koydu. Daha sonra gündüzden hazırladığı yemekleri sofraya getirdi. Yemekte pirinç pilavı, kavurma ve ıspanak çorbası vardı. Yemeklerimizi bir güzel yedikten sonra sofrayı kardeşimle birlikte kaldırdık. Anne de bulaşıkları yıkadı. Daha sonra dişlerimizi fırçalayıp yataklarımıza gittik.  Kardeşim benden dört yaş küçüktü. Ben dokuz yaşındaydım.  Odama geçip sevdiğim ve merak ettiğim Bilim çocuk dergisini okumaya başladım. 


Dergide nelerden bahsetmiyordu ki. Bir gezegen olan Jüpiter hakkında çok sayıda bilgi edinmiştim.  Jüpiter gezegenlerin en büyüğüymüş mesela. Ayrıca Jüpiter’in diğer gezegenler gibi olmadığını da öğrendim o akşam. Jüpiter’i diğer gezegenlerden farklı kılan  katı olmayıp gaz bileşenlerinden oluşan bir gezegen olduğudur.  Ayrıca penguenler hakkında da ilginç bilgi edinmiştim.  Bir zamanlar insan boyu kadar penguenler yaşarmış, suyun altında çok hızlı olur ve kaymaya da bayılırlarmış. İnsanlardan korkmazlarmış ve daha çok sayıda bilgi edindim. Merak ettiklerimiz öğrendikten sonra uykum geldi ve yatağıma uzanıp uykuya daldım. Sabah güneşi odamı iyice aydınlatmıştı uyandığımda.


 Bugün Bursa’ya gitme zamanıydı. Kahvaltımızı yapıp hazırlıkları da tamamladığımıza göre yola çıkma anıydı artık. Hemen eşyaları arabaya yerleştirip yola koyulduk.  Yaklaşık üç buçuk saat sonra Bursa’ya gelmiştik. Ne güzel bir şehri Bursa. Halamların oturduğu yer ise Mudanya’ydı. Mudanya birçok dizinin çekildiği güzel bir ilçeydi aynı zamanda. Bu ilçenin gelir kaynağı zeytincilik. Eskiden balıkçılık da yapılırmış ama Marmara Denizi’nin  aşırı kirlenmesi sonucu balıkçılık  sektöründe büyük gerileme olmuştur. Bu durma üzülsem de yapacak bir şey yoktu. Daha sonra halamların evine vardık. Çok güzel bir  akşam yemeği hazırlamıştı halam. Yemekte neler yoktu neler….. 


Halam İnegöl köfte yapmış, İskender kebap,  yapmış,  etli kereviz ve Kemalpaşa tatlısı ve daha çok sayıda lezzetli yemekler, tatlılar yapmıştı. Oturup karnımızı bir güzel doyurduk. Daha sonra kuzenim Murat ile halamların mısır tarlasına gittik. Tarlada çok güzel oyunlar oynadık ve sıcaktan kapkara olduk. Topladığımız mısırları eve getirip çatı katına koyduk. Çünkü o mısırları giderken evimize götürecektim. Onun için de serin bir yere konması gerekiyordu.  Mısırların  püsküllerini makasla kestik ve güzel bir şekle soktuk.  Daha sonra Murat ile teniz topum ile bahçelerinde çok güzel tenis oynadık ve harika bir gün geçirdik. Bir haftalık tatilin soncunda güle eğlene evimize döndük. Tatilim çok güzel ve mutlu geçmişti.

 

Anne Sevgisi Konulu Kısa Bir Hikâye Yazınız.

 Anne Sevgisi Konulu Kısa Bir Hikâye  Yazınız.


 Arkadaşlarımla okuldan çıktıktan sonra eve doğru yürümeye başlamıştık. Yoğun geçen sınav haftasının ardından hafta sonuna girmiştik. İki gün tatilde dinlenmek bana ve arkadaşlarıma iyi gelecekti. Benim adım Aysima.  Yaşım  14. Ortaokul öğrencisiyim. Beş çocuklu bir ailenin ortanca kızıyım. İki abim bir  küçük kız kardeşim bir de iki yaşlarında erkek kardeşim var. Annem  ev hanımı babam ise öğretmen. Doğduğum ve aynı zamanda şu anda yaşamıma devam ettiğim şehir ise Gaziantep. Memleketimi çok seviyorum. 


Havasını, suyunu ve bir de yemeklerini elbette. Biz aslen Gaziantepli olduğumuz için canım annem buranın her yemeğini çok güzel yapar ve  yaptığı yemeklerin tadına da doyum olmaz.  Arkadaşlarımla evlerimize doğru yöneldik. Evimize doğru vardığımda evimizin önünde bir kalabalık vardı. Ne olduğunu anlayamadığım bu kalabalıktan çok korkmuştum. Komşularımız hep bizim oraya gelmişti. Koşarak panikle eve yöneldim. Babam evde, abilerim ve kardeşlerim ise odada ağlıyordu.  Ne oldu diye sorduğumda anneme yolda araba çarptığını söylediler.


 Trafik kurallarına uymayan bir sürücü anneme   çarpmış ve annem de ambulansla hemen hastaneye kaldırılmıştı. Canım annem diyerek ağlamaya başladım. Gözlerimden akan yaşlar bitmek bilmiyordu. Çünkü o bizim her şeyimizdi ve canımızın bir parçasıydı. Annemi yoğun bakıma almıştı doktorlar.  Babam bize bunları anlattıktan sonra bizi komşumuz Aykut Amcalara emanet edip arabası ile hastaneye gitti. Aykut Amcanın EŞİ Şule Teyze yanımızda kalacaktı. Dedemler de  yaşlı olduğu için , Antep'in bir köyünde ikamet ettikleri için onları endişelendirmemiş ve onlara henüz bir haber verilmemişti.  Sürekli ağlıyordum. Gece yatağıma gittiğimde ilk defa annemin evimizde olmadığını hissettim. Ne kötü ve ne acı bir duyguydu. 




Annesiz ev soğuk bir barakadan ibaretti. Onun sesi, onun kokusu, onun bana kızışı bile güzeldi. Hemen dua etmeye başladım. Allah’ım annemi bize bağışla diye çok dua ettim. En sonunda ağlamaktan yorulup uyuyakalmışım. Uyuduğumuz zaman gece Şule Teyze bizi yatağımıza yatırmış. Uyandığımda yatağımdaydım. Babam eve gelmişti. Bize koşarak sarıldı ve o müjdeli haberi verdi. Çok şükür ki bir tanecik annem yoğun bakımdan çıkarılmış, hayati tehlikeyi atlatmıştı.  O kadar mutlu olmuştuk ki bu defa da sevinçten ağlamaya başladık. Annem bir hafta hastanede kaldıktan sonra eve geldi.


 Ona sımsıkı sarıldım ve onu çok sevdiğimi  söyledim. O da bize sarıldı. Onun sevgisi dünyanın en güzel duygusuymuş meğer. Anneme çapan adam ise cezalandırıldı ve hak ettiği cezayı aldı.  O gün anneme sarılıp uydum ve ona sımsıkı sarıldım, bir daha gitme dercesine. Annem kısa zamanda iyileşti ve sevdiğim yemekleri yapmaya devam etti. Ben ve kardeşlerim ise ona daha çok bağlandık ve her işinde onun sağ kolu olduk. Kolay değildi anneyi kaybetme korkusunu yaşamıştık bir kere. Onu çok seviyorduk. Bir daha onu hiçbir işin de yalnız bırakmama kararı aldık.

 

Yüreklerde Mehmet Akif, Dillerde Hürriyet Konulu Kompozisyon Yazınız.

 Yüreklerde Mehmet Akif, Dillerde Hürriyet Konulu Kompozisyon Yazınız.

 

Milli marşımız olan, okuduğumuzda ve okunduğunda her zaman gözlerimizin dolmasına neden olan , her bir kıtasında bir anlam ve  mesaj olan İstiklal Marşı biz Türkiye Cumhuriyeti gençleri  için çok ama çok özeldir. Yüreklerimizde elbette Mehmet Akif Ersoy, dillerimizde her zaman hürriyetin sesleri olacaktır. Sevgili Mehmet Akif Ersoy yüreklerimize girmeyi o kadar hak etmiştir ki onun için ne kadar dua etsek onun için ne kadar  güzel sözler söylesek azdır bile. Çünkü Mehmet Akif Ersoy, çünkü vatan şairimiz  kişilikli, onurlu, vatanını ve milletini çok seven, kişiliği kendine has olan büyük bir yazar, büyük bir şair ve her şeyden önce inandığı yolda geçen , inanç adamıdır.


Yüreklerimizin Akif için atmasının nedeni de elbette vatanımıza olan düşkünlüğümüz, içimizdeki vatan sevgisi ve vatan ateşinin hiç bitmeyecek olmasından kaynaklanır. Biz gençler olarak bu vatanın değerini biliyoruz ve bilmeye de devam edeceğiz. Onun için her birimiz vatan söz konusu olduğunda üzerimize düşen sorumlulukları eksiksiz yerine getirmek için çok çalışacağız, emek edeceğiz ve alın teri ile kazanılmış, vatan kahramanlarının kanı ile sulanmış bu toprakları  asla ve asla yabancı işgal kuvvetlerine teslim etmeyeceğiz. Düşman ister içten olsun ister dıştan bu vatan topraklarını gözümüz gibi korumaya devam edeceğiz. 


Hürriyet bir insanın hayatında sahip olması gereken en doğal hakkıdır. Hangi genç vatanından ayrı bir yerde yaşamak ister, hangi insan zorla başka bir ülkenin dilini konuşmak, dinini yaşamak ve geleneklerini yaşamak ister. Elbette hiç kimse istemez. Çünkü herkes doğup büyüdüğü vatan toprağında yaşamak, ana dilini konuşmak, dinini yaşamak ve kültürünü kendi gelenek ve göreneklerine göre de yaşatmak ister. Bu son derece normal ve olması gereken bir durumdur da zaten.


 Özgürlük olmadığı zaman, bir ülkenin egemenliği altında tutsak edildiğimiz zaman yaşayan cansız bir beden yığınından başka bir şey olmayız. Özgürlüğümüz olmadığı zaman, hürriyetimiz elden gittiği zaman yaşamanın bir anlamı  olmaz ki zaten .  Ha ölmüşüm ha yaşamışım benim için hiçbir anlamı olmaz ki.  Benim için anlamlı olan şey vatan yolunda, cephede düşmanla çarpışıp şehadet  şerbetini içmeye nail olmak, Allah yolunda, vatan ve namus için şehit olabilmektir. 


Büyük şair  ve vatansever olan Mehmet Akif  İstiklal savaşı, Kurtuluş Savaşı yıllarında vatanımızın nasıl bir  mücadelenin sonucunda kazanıldığına şahit olmuş, o yıllarda Anadolu insanının  ne durumlara düştüğünü, hangi zorluklar ile bu vatanı kurtardığını görmüş ve tüm bunlardan etkilenerek ve vatanına aşk ile bağlanarak gece gündüz demeden İstiklal Marşını yazmıştır. 


Bir insana para ile şiir yazılacak dendiği zaman o insanın amacı paraya sahip olmaksa  yazacağı şiirin pek güzel ve duygulu olacağını sanmıyorum. Sadece süslü sözcükler, duygusalmış gibi dörtlükler görürsünüz şiirde. Bir insan bir şiiri tek bir kuruş dahi almadan içinden geldiği gibi yazdıysa ve amacı para değil amacı vatan sevgisi ise işte o insanın yazdığı şiir de mükemmel olacaktır. O şiiri de yazan elbette ki gönüllerimizden yeri asla silinmeyecek olan büyük üstadımız değerli şairimiz  kıymetli Mehmet Akif Ersoy’umuzdur. Ersoy’umuz diyorum çünkü o bizim ecdadımızdır, çünkü o bizim milletimizin vatan evladı ve bizim milletimizin içi vatan sevgisi ile dolu olan şahsiyetidir. Bu bir övgü ya da bir iltifat asla değildir. Bunlar hepsi yürekten yazılmış cümleler ve gerçek olan durumlardır. 


Yazdığı İstiklal Marşı Türk Milletinin  o kadar hoşuna gitmiş ve milletimizi o kadar duygulandırmıştır ki bu şiir birinci seçilmiş ve günümüze kadar gelerek okullarımızda, iş yerlerimizde, törenlerimizde okunmaya devam etmekte ve her okunduğunda ise vatanımıza olan bağlığımız bir kat daha artmaktadır. İşte bunu sağlayan da Mehmet Akif Ersoy’dur. 


Tüm bunlardan yola çıkarak gelin hep birlik olup vatanımızı daha çok sevelim ve vatanımıza daha çok hizmet etmek için gece gündüz çalışalım ve hürriyetimizin elden gitmemesi için, onurumuzun elden gitmemesi için bu vatan topraklarını koruyup ilim ve fen yolunda dünyanın en gelişmiş ülkelerinden birine dönüşelim. İşte bunları yaptığımız zaman atalarımızın kemikleri sızlamaz, işte bunları yaptığımız zaman Mehmet Akif Ersoy yerinde rahat uyur ve milletimiz de her daim güçlü, bağımsız ve demokrasi ile bütün olan bir millet olur. Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti, yaşasın vatan sevgisi, hiç bitmesin bağımsızlık, sonsuz olsun özgürlük.

Hikâye Unsurlarını Kullanarak Defterinize Havaların Soğuması İle Kuşların Göç Etmesi İle İlgili Bir Hikâye Yazınız.

 Hikâye Unsurlarını Kullanarak Defterinize Kuşların Göç Etmesi İle İlgili Bir Hikâye Yazınız.


 Kişiler: Anne kuş, baba kuş ve yavruları

Konu: Kuşların göç etmesi

Olay: Havaların soğumasıyla kuşların sıcak memlekete gitme hazırlıkları ve yolda yaşadıkları ilginç olaylar

Yer: Orman

Zaman: Sonbahar

 

Aile Sevgisi ve Ailenin Yolda Karşılaştıkları İlginç Olaylar


Yaz mevsimi etkisini kaybetmiş, havalar da yavaş yavaş soğumaya başlamıştı. Erik ağaçları, kayısı ve kiraz ağaçları yapraklarını üstünden dökmeye hazırlanıyordu. Kolay değildi yaz boyunca meyve ve yaprağını sırtında taşıyabilmek. Biraz dinlenmek ağaçların da hakkıydı artık. Ne de olsa sonbahar geliyordu artık. Yağmurlu havalar başlamış , rüzgarlı hava kendini göstermişti.  Bizim kuş ailesinin de kendine yeni bir yer bulma zamanı gelmişti artık.


 Havalar soğuyunca duramazlardı artık buralarda. Sıcak memleketlere göç başlayacaktı. Kolay değildi göç etmek. Kaç aydır  burada, Türkiye’delerdi. Artık sıcak bir ülkeye göç etme zamanı gelmişti. Anne kuşun adı Boncuk, baba kuşun adı Venüs, yavru kuşların adı ise  Pırtık ve Bıcırık’tı.  Pırtık erkek olan yavru, Bıcırık da kız olan yavruydu. Baba Venüs’ün adını da annesi koymuştu yıllar  önce.


 Annesi, Venüs gezegenini çok sevdiği için ve o gezegenin akşam yıldızı olduğunu bildiği ve sevdiği için babanın adı da Venüs’tü. Anne kuş ve baba kuş akşam olunca gökyüzünde toplanma kararı aldılar. Bu akşam göç etme konusunu kararlaştıracaklardı. Bıcırık annesine dönerek : Anneciğim bu ülke çok güzel, keşke Türkiye’de hep kalsak dedi.


 Kardeşi Pıtırık ise ben farklı yerler de görmek istiyorum , buradan sıkıldım diyerek kardeşine tepki gösterdi.  İki yavru kuş kendi aralarında tartışırken anne ve babası onları yatıştırarak hadi bakalım yatma zamanı yarın konuşmaya devam edersiniz dedi. Yavru kuşlar uyuduğu zaman anne ve baba kuş aralarında sessizce konuşmaya başladı. Boncuk eşine dönerek : Bu yolculuk zorlu olacak hayatım , çok iyi dinlenmemiz gerek dedi.



 Kanatlarımızın ve gözlerimizin  iyi dinlenmesi gerek dedi. Venüs de elbette sevgili eşim çok iyi dinlenelim  ve gideceğimiz yere sağlıkla ulaşalım  umarım dedi. Daha sonra ikisi de yattı. Sabah uyandıklarında güneş çoktan doğmuştu. Bugün göç  vaktiydi. Sıcak ülkelere gitme zamanıydı. Aile hazırlığını yapıp yola koyuldu. Uçuyorlar, ara ara dinleniyorlar ve tekrar yola devam ediyorlardı. Kuzey Yarımküreden Güney yarımküreye uçma zamanıydı. Yine ara verme zamanıydı. Bıcırık ve Pıtırık ilk gördükleri denize girip su içmeye başladılar. Anne ve babası ise onları arkadan izliyordu. 


Kardeşler suyu içip dinlenmeye koyulmuştu. Beş dakikayı geçti ya da geçmedi  iki kardeş de halsiz olmaya başlamıştı. İkisinin de karınları ağrımaya başlamış ve yerlerinde duramayacak kadar kötü duruma gelmişlerdi. Boncuk ve Venüs yavrularının neden bu duruma düştüğünü anlamak için suyu kontrol etti. Suyu kokladıklarında denize zehirli bir kimyasal atığın karışmış olduğunu anladılar. Su çok kötü kokuyordu. 


Bu insanlar neden hiç bizi de düşünmüyor diye bağırdı Boncuk. Daha sonra   yavruları için ağlamaya başladı.  Baba Venüs hemen havalanarak az ilerideki ormana daldı. Ağzında getirdiği şifalı otları yavrularının ağzına koydu ve onlara bu otu yemelerini söyledi. İki yavru da otu yedikten birkaç  saat sonra kendilerine gelmişti. Boncuk ve Venüs yavrularına sarıldı ve bir daha bizden izinsiz her yerden su içmeyin, önce biz bir kontrol edelim dediler. Onlar da başlarını sallayarak tamam anneciğim, tamam babacığım dediler.



 Akşam olmuştu karınlarını doyurduktan sonra dinlenmek için uyuyacaklardı ki o da ne  havada akşam yıldızı yani Venüs gezegeni parlıyordu. Kardeşler babalarına bakarak babacığım bak sen çıktın, seni görüyoruz , akşam yıldızı diyerek babalarına güldüler. Babaları  da onlara güldü ve daha sonra hepsi uydu. Sabah olduğunda yollarına devam ettiler. Ormanlar bitmek bilmiyordu. Günlerce yol kat  ettiler. Son bir ormanı daha aştıklarında sıcak memlekete gelmiş olacaklardı ama bir sorun vardı.


 Geldikleri ormanda yangın vardı ve her yer duman olmuştu. Anne ve baba hemen kaygılanarak çocuklarının yanına koştu. Ormanda çıkan yangın birçok canlıyı telef etmiş, o güzelim ağaçlar yanmış ve canlılar acı içinde kıvranıyordu. Bizim kuş ailesi bu durumdan kurtulmak için bir süre ormandaki yangının az olduğu yere doğru uçmaya başladı.


 Duman kokusu ciğerlerine inerse hepsi de oracıkta ölebilirdi. Hemen hızlıca hareket edip yangından kurtulmayı başardılar. Oradaki insanlar yangını durdurmayı başarmışlar ve kalan canlıları da kurtarmışlar ama çok sayıda canlı da yaşamını yitirmişti. Bizim kuş ailesi son ormanı biraz olaylı da geçse sıcak memlekete gelmiş olmanın rahatlığı içinde hayatlarına mutlu bir şekilde devam ettiler ve sonsuza kadar birbirlerinden ayrılmadılar. Onları ayırmayan şey ise aile bağları, aile birliği ve her şeyden önce sevginin gücüydü.

Saban, Kesişmek, Gülistan, Bir Yana Bırakmak, Hırçın, Komik Kelimelerinin İçinde Olduğu Bir Hikâye Yazınız.

 Saban, Kesişmek, Gülistan, Bir Yana Bırakmak,  Hırçın, Komik Kelimelerinin İçinde Olduğu Bir Hikâye Yazınız.


 

Bu sabah erken kalkmıştım. Normal zamanlarda hafta sonu uykuyu daha fazla uyumak için can atardım ama her nedense bu sabah güneş doğmadan kalkmıştım. Rüyamda gördüğüm uzaylılar beni erken uyandırmış ve korku ile irkilmiştim. Daha sonra Güneş’in doğuşunu seyretmeye koyuldum. Nasıl bir güzellikti o. Bu güzelliği gördükten sonra aslında nasıl güzel bir anı kaçırdığımızın da farkına vardım. Annem sabah namazını kılmış, babam namazını kılmış içeri odada kuran okuyorlardı. Kardeşim Gülistan ise yatağında öyle güzel uyuyordu ki ona bakmaya doyamadım. 


Benim adım İhsan. Yaşım on iki, yaşadığım memleket Diyarbakır. Benim memleketim yazları çok sıcak olur. Memleketimin adını duyduğunuzda canınızın karpuz istediğini duyar gibi oldum. Bu arada  Babamın adı Mustafa, annemin adı ise Şükran. Biz dört kişilik bir aileyiz. Babamın mesleği çiftçilik, anneminki ise ev hanımlığı. Her neyse konuma devam edeyim. Annem ve babam  kuran okumasını bitirdikten sonra annem mutfağa gitti. Çay çoktan demlenmişti. Hep birlikte kahvaltımızı yaptık.  Babam çiftçi olduğu için tarlaya gidecek ve güneşin alnında akşama kadar tarlamızdaki işleri görecekti. Sabah babamla birlikte yola koyulduk ve tarlamıza vardık. 


Babam eline sabanı aldı ve tarlamızı bir güzel sürdü. Tarladaki ürünün güzel ve  kaliteli olması için ona iyi bakılması gerekirdi. Annem evde kalmış, Gülistan da bizimle birlikte geleceğim diye son dakika arkamızdan gelmişti.  Babam çalışırken ben de babama yardım ediyordum. Biz yorulduğumuz zaman Gülistan bize su veriyor ve elindeki beyaz ve temiz olan bir bezle de babamın alnının terlerini siliyordu.


 Bu babamın çok hoşuna gitmişti. Babam elindeki sabana bir kenara bırakıp Gülistan’ı kucağına alıp onu sevmeye başladı. Babam onu sevdikçe ben de Gülistana sarılmaya başladım.  Kardeşim çok komik ve tatlı bir kızdı. Onun yaşı henüz beşti. Gülistan ile ilgilenmeyi bırakıp işimize  devam ettik. Gülistan’da bir köşede uyuyakalmıştı. Biz ise işe devam ederken az sonra büyük bir ses duyduk. Bu korku ve acının sesiydi.






 Gülistan acı içinde kıvranıyor ve ağlıyordu. Babam koşarak onun yanına gitti. Yanına vardığımızda bir de ne görelim? Aman Allah’ım o da neydi öyle! Koca taşın altından çıkan bir akrep gülistanın üstündeydi. Anlaşılan kardeşimi sokmuştu bu kötü hayvan. Babam hemen kardeşimi kucağına alarak arabaya bindirdi ve doğru hastaneye yola koyulduk.


  Yolda Mehmet Amcanın arabası ile yolumuz kesişti ve babam onlarla fazla konuşmadan yoluna devam etti. Hastaneye gelmiştik. Babam canım kardeşimi hemen hastaneye getirdi. Doktor amcalar ve hemşire ablalar kardeşimle ilgilenmeye başladılar. Kardeşimi  o halde görünce dayanamayıp orada ağlamaya başladım. 





Babam elini omuzuma atarak bana sarıldı ve kardeşine bir  şey olmayacak oğlum korkma dedi. Az sonra kardeşim ile ilgili haber geldi. Allahtan kardeşimi sokan akrep zehirli değildi. Şükürler olsun benim tatlı mı tatlı hırçın mı hırçın canım kardeşim kurtulmuştu. Babamla tarlaya giderken bir daha onu yanımızda getirmedik, kardeşim sadece annem de geleceği zaman bizimle geldi ve böylece kötü bir anıyı bir daha yaşamadık.

“Bir Elinin Verdiğini, Diğer Elin Duymasın. ” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Bir Elinin Verdiğini, Diğer Elin  Duymasın. ” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 

Çalışmak, üretmek ve insanlığa katkı sağlamak  insanoğlu için gerekli bir iştir. İnsan işi olmadığı zaman boş kalır. Boş kalan insan ise bir süre sonra sıkılmaya başlar ve yaşam da çekilmez olur. Yaşamın çekilmez olmaması için kendimize hedefler koymalıyız ve o hedeflerin peşinde koşarak hem kendimizi mutlu etmeliyiz hem de içinde yaşadığımız çevreyi. İnsanın mutlu olmasının yolu dediğim gibi çalışmaktan geçer ama sadece çalışmak mutluluğu sağlamaz. Aynı zamanda paylaşmayı bilmek, yardımsever olmak, dayanışma içinde olmak, güzel bir kalbe sahip olmak, empati kurabilmek de mutluluğu sağlayan şeylerden biridir.


 Günlük hayatımızda hepimizin kendine göre bir bütçesi vardır. Kimi insanların ise maddi zorluklar yaşadığı doğrudur. İyi niyetli insanlar, maddi durumu kötü olan kimselere iyilik yapmak ister. Bu iyiliği ise birilerinin gözüne sokarak yapmak son derece çirkin bir davranış olur. Yaptığımız iyiliği kimseye haber vermeden yapmalıyız. Bir elin verdiğini diğer el görmemelidir. Günümüzde  insanlar en ufak bir iyilik yaptığı zaman bunu hemen instagrama, facebooka  atıyor ve yapılan iyiliğin de bu anlamda özverisi kalmıyor. İyilik yapıldığı zaman bunun reklamı olmaz. Reklamı yapılan iyilik de iyilik değildir zaten. 



Olgun insan, insan olma kabiliyeti taşıyan insan iyiliği asla birileri görsün diye yapmaz. Böylece iyilik yapılan kişinin de gururu kırılmamış olur ve kendini kötü hissetmemiş olur. İyilik yaparken de bunu nezaketli bir şekilde, karşımızdaki kişiyi önemseyerek ve ona değer vererek yapmalıyız. Böyle yaptığımız zaman hem vicdanımız rahat olur hem de karşıdaki kişinin onuru kırılmamış olur. Yapılan yardımlar da asla gösterişe çevrilmemelidir.

Çetin Altan Sözleri

 Çetin Altan Sözleri


Kıymetli yazarı Çetin Altan’ın sözleri hepimize yol gösteren sözlerdir. Bu sözlerin her birinde bir anlam ve mesaj vardır insanoğluna. Çetin Altan (22 Haziran 1927, İstanbul  22 Ekim 2015, İstanbul), Türk yazar, gazeteci, köşe yazarı, oyun yazarı, siyasetçidir.

 

“Türkiye , gerek tarih, gerek edebiyat açısından varmış olduğu boyutların lezzetine hiçbir zaman dönük duramamış toplumlardandır.”

 

“Kadınla erkek  arasında  ahengin en devamlısı  ve en tatlısı kafa, zevk ve seviye  beraberliğidir.”

“Politika demek, kazığı atarken söylediğin nutukları, kazığı yiyenlere alkışlatmak demektir. ”Çetin Altan

 

“Başarı, yalan söylemek zorunda kalmadan yaşayabilmektir.”   Çetin Altan

 

“Şarkı söyleyip türkü çığıranlarımızı sevelim arkadaşlar. Biz onları sevdiğimiz kadar büyürüz, anlaşıldı mı?”

 

“İnsanlar ikiye ayrılır: Mezarlıklara girecek olanlar ve insanlık birikiminin toplamı olan ansiklopedilere girecek olanlar. Şark toplumları ise, zengin olanlar ile zengin olmaya çalışanlardan ibarettir.” Çetin Altan.


“İnsanlar değerli olmayı unuttular, önemli olmaya çalışıyorlar.”  Çetin Altan


“Kişi kişiyle anlaşabildiği kadar birlik olur, anlaşamadığı halde onu ortak bir yaşama perçinlemeye kalkmak, sonunda olmadık depremler yaratır ve en azından, ne yapacağını bilmeyen, mutsuz kuşaklar çıkmaya başlar ortaya...”





“Elbette kişiler birbirlerini yeterince tanımadan evlenecekler. Yeterince tanımış olsalardı ,evlilik diye bir şey kalmazdı dünyada..."


Aslında mutluluk kişisel bir sorun değil, toplumsal bir sorun da değil, bir çağ sorunudur.”

Bize Hangi Vazife Verilirse Verilsin Onu Zamanında ve Eksiksiz Yapmanın Önemi İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 Bize Hangi Vazife Verilirse Verilsin Onu Zamanında ve Eksiksiz Yapmanın Önemi İle İlgili Kompozisyon Yazınız.



Hayatta çalışmak kadar, bir amaç uğrunda hayatını sürdürmek ve amaç için hayatının sonuna kadar mücadele etmekten,  onurlu ve daha güzel başka bir eylem yoktur.  Belli bir olgunluk çağına geldiğimiz zaman bize verilen görev ne olursa, onu en iyi şekilde yapmak için üzerimize düşen ne varsa en iyi şekilde yapmaya çalışmalıyız.  Şimdi yaşımız küçük olabilir ama küçük olmamız bizim bir şey yapmayacağımız anlamına gelmez. “Ağaç yaşken eğilir.” der atalarımız. Asıl her şeyin temeli küçük yaşlarda atılır. 



Küçük yaşta edindiğimiz disiplin ve sorumluluklar bizim gelecekte büyük adam olmamızı, iyi insan olmamızı sağlar. İyi adamdan kastım nitelikli insan, yardımsever ve merhametli insan olmaktır. İşte bunları küçük yaşta yapmaya başladığımız zaman bu sorumluluk hayat boyu devam eder. İnsanın her zaman öz disiplini olmalıdır. Öz disiplini olan birey kendisine saygılı olur ve içinde yaşadığı topluma da saygılı olur. Vatanını ve milletini sever. Vatanını çok seven birey de  çok çalışır ve vazifesini güzel biçimde yerine getirmek için elinden gelen her türlü  gayreti gösterir. 


Örneğin; vazifesini  yerine getiren bir öğrenciysek iyi bir öğrenci olmalıyız, kastım sadece ders çalışmak değildir elbette. Bunun için de yalan söylememek, adil olmak, dürüst olmak gibi temel değerlere sahip olmaktır.  Arkadaşlık ilişkilerinde paylaşmayı bilmek, empati kurmayı , eleştirmeyi ve sorgulamayı bilmektir. İşimiz öğretmenlikse amacımız öğretmenliği en iyi şekilde yapmak olmalı, terziyse diktiğimi elbiseler en kusursuz şekilde olmalı, sanatçıysak vatana, millete örnek sanatçı olmalıyız gerekir. 


Ya da avukatsak dürüst ve güvenilir bir avukat, hakim ya da savcı olmalıyız . Bunların hangisi olursak olalım üzerimize düşen vazifeyi en iyi şekilde yapmalıyız. Bunu yaptığımız zaman güvenilir ve toplum tarafından da takdir edilen bir kişiye dönüşürüz. Hayatımız boyunca  sorumluluklarımızı yerine getirmiş biri olmanın sevinci ve vicdan rahatlığı içinde yaşamış oluruz ve geriye baktığımızda acı bir pişmanlık ve özgüvensizlik de yaşamamış oluruz.

“Üveye Etme Özünde Bulursun, Geline Etme Kızında Bulursun.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Üveye Etme Özünde Bulursun, Geline Etme Kızında Bulursun.” Atasözü  İle İlgili Kompozisyon Yazınız.



Daha çok kayınvalideler için söylenmiş bir atasözü olsa da kayın babaları da içine alan bir atasözüdür. İnsan üvey çocuğunu da kendi çocuğu gibi benimsemeli ve ona da sahip çıkmalıdır. İnsan olmanın özü iyi bir anne ve baba iyi baba olmaktan geçer. Annelik üveylik ya da öz çocuk olma durumlarına göre değişen bir şey değildir.  İnsanın içinde sevgi varsa, merhamet varsa o kimse üvey çocuğuna da iyi davranır, öz çocuğuna da aynı şekilde davranır. Çocuklar arasında üvey çocuğum, öz çocuğum diye ayrım yapılmamalıdır. 




Herkes bir ana kuzusu ve ana kıymetlisidir. Bir anne üvey çocuğuna eziyet ettiği zaman, onu dışlayıp ona imkanları varken , iyi imkanlar sunmadığı zaman böyle anneler iyi bir insan değildir ve  üvey çocuğa ettiği kötülüğün bedeli kendi öz çocuklarından çıkar. Çünkü kimsenin ahı kimsede kalmaz. Bir kayınvalide gelinini kızı gibi görmüyorsa, onu bağrına basıp sevmiyorsa, ona her türlü işkenceyi ve kötülüğü ediyorsa o kayınvalidenin kızına da gittiği yerde kötü davranılabilir. Gelinin ahı da kayınvalidesinin kızından çıkar yani. Tabi burada şunu da unutmamak gerekir. Üvey çocuk ve gelin de anne dedikleri kişiye iyi davranmalı ve ona karşı saygıda kusur etmemelidir. 


Bize iyi niyeti le her zaman yardım eden, arkamızda destek olan annelerimizin kıymetini bilmeli ve onları bağrımıza basmalıyız. Kötülükten ve kinden değil sevgiden ve saygıdan yana , paylaşımdan ve dayanışmadan yana olmalıyız.

“Hayırlı Komşu, Hayırsız Akrabadan İyidir.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Hayırlı Komşu, Hayırsız Akrabadan İyidir.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


İnsan ailesi ile, akrabaları ile bir bütündür.  Akrabalarımız iyi olduğu zaman biz de kendimizi daha mutlu ve hayata  karşı daha güçlü hissederiz.  Kimi zaman akrabalar insanın hiç tanımadığı bir kişiden bile daha kötü olabilir. Başarımızı kıskananlar, mutlu olmamızı istemezler, kendilerinde olmayan güzel bir özelliğin bizde olduğunu görünce sinirden kafayı yiyenler, hasetlik krizi ile sabaha kadar uyuyamayanlar  vb. Evet gerçekten kimi akrabalar çok kötüdür ve akraba demeye bin şahit ister. 


Biz onları aile gibi görürken onlar bize sinsice yaklaşıp her şeyimizi öğrenir ve alacağı bilgileri aldıktan sonra karın ağrıları da başlar. İşte bu tip akrabalardan uzak durmak gerekir. Hayırlı komşu, hayırsız akrabadan iyidir atalarımız.  Evimize yakın olan, bizim iyi ve kötü günümüzde yanımızda olan, biz başarılı olduğumuz zaman tebrik etmesini  bilen ve bize hasetlik beslemeyen iyi komşular akrabadan bin kat daha iyidir.  Siz belki o akrabalar için elinizden gelen her türlü iyiliği gösterdiğiniz halde onlar size hep kötü duygular beslemiştir. 



Oysa iyi komşu öyle değildir. İyi komşu içinde kötülük beslemez, zor zamanlarımızda da , güzel günlerimizde de yanımızda olur ve bize akrabada daha iyi olarak aile gibi olurlar. İşte böyle komşuların de kıymetini bilmek gerekir. Güvenilir ve iyi niyetli komşular aileden bile yakın olur yeri geldiği zaman. İnsan kendisine değer veren böyle kimselere iyi davranmalı ve iyi  ve hayırlı  komşularının zor zamanlarında yanında olmalıdır.