Kısa Hikayeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kısa Hikayeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Hikâye Unsurlarını Kullanarak Defterinize Havaların Soğuması İle Kuşların Göç Etmesi İle İlgili Bir Hikâye Yazınız.

 Hikâye Unsurlarını Kullanarak Defterinize Kuşların Göç Etmesi İle İlgili Bir Hikâye Yazınız.


 Kişiler: Anne kuş, baba kuş ve yavruları

Konu: Kuşların göç etmesi

Olay: Havaların soğumasıyla kuşların sıcak memlekete gitme hazırlıkları ve yolda yaşadıkları ilginç olaylar

Yer: Orman

Zaman: Sonbahar

 

Aile Sevgisi ve Ailenin Yolda Karşılaştıkları İlginç Olaylar


Yaz mevsimi etkisini kaybetmiş, havalar da yavaş yavaş soğumaya başlamıştı. Erik ağaçları, kayısı ve kiraz ağaçları yapraklarını üstünden dökmeye hazırlanıyordu. Kolay değildi yaz boyunca meyve ve yaprağını sırtında taşıyabilmek. Biraz dinlenmek ağaçların da hakkıydı artık. Ne de olsa sonbahar geliyordu artık. Yağmurlu havalar başlamış , rüzgarlı hava kendini göstermişti.  Bizim kuş ailesinin de kendine yeni bir yer bulma zamanı gelmişti artık.


 Havalar soğuyunca duramazlardı artık buralarda. Sıcak memleketlere göç başlayacaktı. Kolay değildi göç etmek. Kaç aydır  burada, Türkiye’delerdi. Artık sıcak bir ülkeye göç etme zamanı gelmişti. Anne kuşun adı Boncuk, baba kuşun adı Venüs, yavru kuşların adı ise  Pırtık ve Bıcırık’tı.  Pırtık erkek olan yavru, Bıcırık da kız olan yavruydu. Baba Venüs’ün adını da annesi koymuştu yıllar  önce.


 Annesi, Venüs gezegenini çok sevdiği için ve o gezegenin akşam yıldızı olduğunu bildiği ve sevdiği için babanın adı da Venüs’tü. Anne kuş ve baba kuş akşam olunca gökyüzünde toplanma kararı aldılar. Bu akşam göç etme konusunu kararlaştıracaklardı. Bıcırık annesine dönerek : Anneciğim bu ülke çok güzel, keşke Türkiye’de hep kalsak dedi.


 Kardeşi Pıtırık ise ben farklı yerler de görmek istiyorum , buradan sıkıldım diyerek kardeşine tepki gösterdi.  İki yavru kuş kendi aralarında tartışırken anne ve babası onları yatıştırarak hadi bakalım yatma zamanı yarın konuşmaya devam edersiniz dedi. Yavru kuşlar uyuduğu zaman anne ve baba kuş aralarında sessizce konuşmaya başladı. Boncuk eşine dönerek : Bu yolculuk zorlu olacak hayatım , çok iyi dinlenmemiz gerek dedi.



 Kanatlarımızın ve gözlerimizin  iyi dinlenmesi gerek dedi. Venüs de elbette sevgili eşim çok iyi dinlenelim  ve gideceğimiz yere sağlıkla ulaşalım  umarım dedi. Daha sonra ikisi de yattı. Sabah uyandıklarında güneş çoktan doğmuştu. Bugün göç  vaktiydi. Sıcak ülkelere gitme zamanıydı. Aile hazırlığını yapıp yola koyuldu. Uçuyorlar, ara ara dinleniyorlar ve tekrar yola devam ediyorlardı. Kuzey Yarımküreden Güney yarımküreye uçma zamanıydı. Yine ara verme zamanıydı. Bıcırık ve Pıtırık ilk gördükleri denize girip su içmeye başladılar. Anne ve babası ise onları arkadan izliyordu. 


Kardeşler suyu içip dinlenmeye koyulmuştu. Beş dakikayı geçti ya da geçmedi  iki kardeş de halsiz olmaya başlamıştı. İkisinin de karınları ağrımaya başlamış ve yerlerinde duramayacak kadar kötü duruma gelmişlerdi. Boncuk ve Venüs yavrularının neden bu duruma düştüğünü anlamak için suyu kontrol etti. Suyu kokladıklarında denize zehirli bir kimyasal atığın karışmış olduğunu anladılar. Su çok kötü kokuyordu. 


Bu insanlar neden hiç bizi de düşünmüyor diye bağırdı Boncuk. Daha sonra   yavruları için ağlamaya başladı.  Baba Venüs hemen havalanarak az ilerideki ormana daldı. Ağzında getirdiği şifalı otları yavrularının ağzına koydu ve onlara bu otu yemelerini söyledi. İki yavru da otu yedikten birkaç  saat sonra kendilerine gelmişti. Boncuk ve Venüs yavrularına sarıldı ve bir daha bizden izinsiz her yerden su içmeyin, önce biz bir kontrol edelim dediler. Onlar da başlarını sallayarak tamam anneciğim, tamam babacığım dediler.



 Akşam olmuştu karınlarını doyurduktan sonra dinlenmek için uyuyacaklardı ki o da ne  havada akşam yıldızı yani Venüs gezegeni parlıyordu. Kardeşler babalarına bakarak babacığım bak sen çıktın, seni görüyoruz , akşam yıldızı diyerek babalarına güldüler. Babaları  da onlara güldü ve daha sonra hepsi uydu. Sabah olduğunda yollarına devam ettiler. Ormanlar bitmek bilmiyordu. Günlerce yol kat  ettiler. Son bir ormanı daha aştıklarında sıcak memlekete gelmiş olacaklardı ama bir sorun vardı.


 Geldikleri ormanda yangın vardı ve her yer duman olmuştu. Anne ve baba hemen kaygılanarak çocuklarının yanına koştu. Ormanda çıkan yangın birçok canlıyı telef etmiş, o güzelim ağaçlar yanmış ve canlılar acı içinde kıvranıyordu. Bizim kuş ailesi bu durumdan kurtulmak için bir süre ormandaki yangının az olduğu yere doğru uçmaya başladı.


 Duman kokusu ciğerlerine inerse hepsi de oracıkta ölebilirdi. Hemen hızlıca hareket edip yangından kurtulmayı başardılar. Oradaki insanlar yangını durdurmayı başarmışlar ve kalan canlıları da kurtarmışlar ama çok sayıda canlı da yaşamını yitirmişti. Bizim kuş ailesi son ormanı biraz olaylı da geçse sıcak memlekete gelmiş olmanın rahatlığı içinde hayatlarına mutlu bir şekilde devam ettiler ve sonsuza kadar birbirlerinden ayrılmadılar. Onları ayırmayan şey ise aile bağları, aile birliği ve her şeyden önce sevginin gücüydü.

Onbaşı, Rütbe, Tabya, Batarya, Dümen, Mazur, Büst, Mükafat Kelimelerinin İçinde Geçtiği Bir Hikaye Yazınız.

 Onbaşı, Rütbe, Tabya, Batarya, Dümen, Mazur, Büst, Mükafat Kelimelerinin İçinde Geçtiği Bir Hikaye Yazınız.



Kurtuluş Savaşı’nın en zor yıllarıydı. Halk bir yandan yoksulluk ile mücadele ederken diğer yandan düşmanla çarpışıyordu. Düşman acımasızdı. Köyleri yakıp yıkıyordu.  Savaş acımasız yüzünü göstermeye başlamıştı. Savaşın yıkıcı etkileri  Ali Bey’in evine de düşmüştü. Ali Bey kendi halinde çiftçilik ile uğraşan Aydın'da yaşayan köylü bir insandı. Köyünde yaşardı ve köyünü çok severdi hep. Emek insanıydı. Yeni evlenmişti henüz. Eşi de hamileydi ve Allah izin verirse bir bebekleri olacaktı. Savaş devam ederken durur muydu hiç Ali Bey. Önce vatanın kurtulması gerekirdi. Vatan deyince akan sular dururdu onun için. Hemen silahını aldığı gibi koştu askerlerin bulunduğu bölgeye. Varı  yoğu vatanıydı.

 

 Vatan elden giderse ne namus kalırdı ne  onur. Onun için çarpışacaktı düşman askerleri ile hem de yılmadan, korkmadan, usanmadan. Savaş başlamıştı. Düşman askerlerinin topu, silahı daha çoktu. Bizimkilerin ise çok az silahı vardı. Ama içlerindeki iman sevgisi , vatan sevgisi biter miydi hiç. Ali Bey hemen namluya sarıldı ve düşman askerlerini hedef aldı.. Kendilerini yok etmek isteyen üç düşman askerini  vurduktan sonra arkadaşlarının olduğu tabyaya geçti. Karadan saldıran düşman bu defa da denizden saldırmaya başlamıştı.  Vapurla gelmişti düşman askerleri. Dümenlerini bizim askerlerin olduğu yere doğru çevirmişti.

 

 Belli ki amaçları kötüydü ve bizi yok etmek istiyorlardı. Korkmadı Ali Bey ve diğer kahramanlar. Düşmanı hedef alarak ateş etmeye devam ettiler. Topçularımız düşman bataryalarına göz açtırmadı o gün. Düşman neye uğradığını şaşırmıştı.  Ali Bey ve askerler o gece sabaha kadar uyumadı. Düşman da uyumadı elbette. Ali Bey o kadar yorulmuştu ki en sonunda dayanamayarak sabaha doğru uyudu. Uyandığında silah sesleri çoktan başlamıştı. Hemen silahına sarıldı ama silahında mermi kalmamıştı. Onbaşı Mehmet Bey ona elindeki mermilerden iki tanesini verdi ve şunu söyledi. Sen bir çiftçiydin ve yaşamını çiftçilikle devam ettiriyordun.  

 

İşini gücünü bırakıp vatan için geldin dedi. Sen çok vatansever birisin Ali Bey senin de bir rütbe alman gerekir diyerek ona sen de Onbaşısın benim gözümde diyerek Ali Bey’i mutlu etti. Ali Bey ise Mehmet Onbaşı’ya beni mazur gören ama ben Onbaşılığı hak edecek bir şey yapmadım diyerek yüzünü yere eğdi.  O gün çatışmalar gece yarısına kadar devam etti. Çok yorulan Ali Bey’in hiç hali kalmamıştı. Tam uyumak üzereyken arkasından bir kurşunla vuruldu ve şehit oldu. Onu gören Onbaşı Mehmet Bey bu duruma çok üzüldü ve silahında ne kadar mermi varsa düşmanın üstüne indirdi. 





Bebeğini görmeden şehitlik mertebesine ulaşan Ali Bey’in Kurtuluş Savaşı sona erdikten sonra şehir meydanına bir büstü yapıldı ve o memleketinin (Sakarya) , vatanın insanları tarafından asla unutulmadı. Çünkü o vatan için şehit olmuş büyük bir kahramandı. Onca çarpışmadan sonra vatan kurtulmuş ve elbette ki  askerlerimizde vatanın kurtulması ile mükafatını almış, topraklarımız düşmana verilmemişti.

İçinde Çocuk, Kasaba, Büyükanne, Dede, Almanya, Anne, Baba, Ayrılık, Hüzün ve Geyikler Geçen Bir Hikaye Yazınız.

 İçinde Çocuk, Kasaba, Büyükanne, Dede, Almanya, Anne, Baba, Ayrılık, Hüzün ve Geyikler  Geçen Bir Hikaye Yazınız.


Güneş’in batmaya başlaması ile birlikte akşam oluyordu. Uzun bir yaz tatilinin ardından ülkemden, canım memleketim Türkiye’den yarın sabah dört uçağı ile ayrılmak zorunda kalacaktık. Şimdiden hüzünlenmeye başlamıştım. Dedeme, anneanneme çok alışmıştım üç haftalık tatil sürecinde. Dedemler Nevşehir’in Göreme kasabasında yaşamaktadır. Buradaki Peri Bacalarını görseniz, çok şaşırırsınız, kaldığımız yer turistlerin akın akın geldiği küçük ve şirin bir kasaba.  Bu arada kendimi tanıtayım.


 Benim adım Adnan. Bir de kardeşim var. Ben on iki yaşındayım, kardeşim ise dokuz yaşında. Onun adı da Menekşe. Babaannemin adı da Menekşe. Almanya’da doğup büyüdüğümüzü için ülkemize ancak yaz tatillerinde gelebiliyoruz. Babamın işi Almanya’da olduğu için  orada yaşıyoruz.  Babam kırk  iki, annem ise otuz sekiz yaşında.  Babam doktor, annem ise öğretmen. Babam çok yetenekli ve başarı bir doktor olduğu için biz doğmadan önce  Almanya’ya kariyer yapmak için gitmiş ve orada kendini geliştirerek Almanya'da yaşamaya devam etmiş. Orada annemle tanışıp evlenmiş. Annem doğma, büyüme Almanyalı ama  Türk bir ailenin çocuğu. Almanya’da bizim gibi çok sayıda Türk var.


  Yaşam şartları gereği Almanya’da yaşasak da ben oraya bir türlü alışamadım. Türkiye2ye geldiğim zaman buradan hiç gitmek istemiyorum. Buranın yemekleri çok güzel, insanları çok samimi ve candan. Almanya hiç de öyle değil. Oranın insanları bana soğuk geliyor. Burada amcalarım, halalarım var. Onlar çok iyi insanlar. Onlara da alışmıştım ama gidiyoruz ne yazık ki. Saat on bire çeyrek var. Artık uyumalıyım diyorum ve yatıyorum yatağıma. Yattığım yatağa bakıyorum, dışarıyı izliyorum son kez ve buralardan ayrılacağım için iki damla göz yaşı bırakıveriyor kendini yastığıma.


 Burada bir çok çocuk vardı. Hepsi ile iyi anlaşmıştım. Arkadaşlıklar kurmuştum kısa zamanda ama neyse yapacak bir şey yok artık. Tüm bunları düşünürken annemin seslenmesi ile uyandım. Hava henüz karanlıktı. Güneş bile doğmamıştı daha. Hadi Adnan, kalk oğlum uçağı kaçırmayalım dedi annem. Kardeşim ve babam da kalkmıştı. Dedem ve büyükannem ise çoktan kalmışlar. Büyük annem sobada pişirdiği sıcacık peynirli ve patatesli börekleri sofraya getirdi. Çocuklarım çok sever benim böreğimi diye gururlandı büyükannem. Çay ise sobanın üzerinde demlenmişti. Çayın kokusu, buharı içimi ısıtıyordu sanki. Böreklerin o enfes tadı beni benden alıyordu. Mis gibi olmuştu börekler. Ben hayatımda büyük annemin yaptığı böreğin tadını hiçbir yerde bulamam. Annem bile onunki gibi yapamaz. Onun bir değişik oluyor.






 Doğal ürünler ve le becerisi olsa gerek. Kahvaltılar yapıldı, çaylar içildi, valizler toplandı ve ayrılık vakti geldi çattı. Almanya yolculuğu başlasın bakalım dedik. Hemen arabaya giderek eşyaları yerleştirip arabaya bindik. Arabaya bindikten iki saniye sonra çizdiğim resim aklıma geldi. Resim alanında yetenekli olduğum için akşam yatmadan kocaman bir geyik resmi çizmiştim ve boyamasını da yaptıktan sonra yastığımızın altına koymuştum. O resmi almak için babama iki dakika dur dedim. Daha sonra eve koştum ve resmi aldım.


 Çizdiğim geyik resmi harika görünüyordu. Bir de koyunlar çizmiştim. resme. Yeşil otlak alanları, çok sayıda geyikler,  yiyecek yemler vb. Resmimi dedeme verdim ve saklamasını seneye geldiğimde bana göstermesini istedim ondan. Daha fazla dayanamadık ve hepimiz de ağlamaya başladık. Sonra arabaya doğru gidip  hava alanına yöneldik. Uçağa bindiğimde tekrar ağlamaya başladım. Neyse  ki bir poşete çok azcık ülkemin toprağından koymuştum. Oraları özledikçe koklayacaktım, toprağımı, giderecektim vatanıma özlemimi.

 

“Ağaca Çıkan Keçinin, Dala Bakan Oğlağı Olur.” Atasözü İle İlgili Hikaye Yazınız.

 “Ağaca Çıkan Keçinin, Dala Bakan Oğlağı  Olur.” Atasözü İle İlgili Hikaye Yazınız.


Valizimi günler öncesinden hazırlayıp heyecanla tatili beklemeye koyulmuştum. Dedem ve büyük annem Antalya’nın Manavgat İlçesi’nde yaşıyordu. Babamın işi Bolu’da olduğu için biz orada yaşıyorduk. Babam diş hekimi, annem ise ev hanımıydı. Ayrıca iki ablam ve bir de erkek kardeşim vardı. Benim adım Gülay. Ben 10 yaşındayım.  Bu hafta içi tatile gideceğimiz günü iple çekiyordum. Neyse ki o bir hafta da çabucak geçti ve akşam erkenden uyudum. Sabah kalktığımda hava çok serindi. 


Dışarıda yağmur yağıyordu. Yağmurlu havaları fazla sevmem ama güneş açıp ortaya gökkuşağı çıkınca da mutlu olurum. Ailece kahvaltıyı yapıp Antalya yoluna koyulduk. Kendi arabamızla yola çıkmıştık. Arabada uyuyakalmıştım. Çünkü arabada benim midem bulanırdı. Babam biraz daha ileride bir yerde durmuştu. Hemen uyanıp kendime geldim. Geldik mi diye sordum. Babam ise hayır daha yolumuz çok diye gülümsedi. Annem de ona bakıp güldü.


 Daha sonra bir yol kenarında küçük bir lokantada yemek molası verdik. Oturduğumuz masanın hemen yan tarafında da bir aile vardı. Anne, baba ve iki tane de çocuk vardı. Çocuklarından biri 9, diğeri ise on iki yaşlarındaydı. Garson onlara meyve suyu ikram ediyordu. İki kardeş öndeki benim arkadaki senin diye tartışmaya başladı.


Bu arada meyve suları da  yere döküldü.  Büyük olan kardeş küçük olana salak şey hep senin yüzünden oldu dedi. Küçük olan de asıl senin yüzünden eşek oğlu eşek diye birbiri ile tartışmaya başladı. Babaları ise kıs kıs gülüyordu ve o hakaretlerden mutlu olmuş gibi bakıyordu. Anneleri iki çocuğu ayırdı ve yerlerine oturmasını söyledi. 






Babam  ise o çocukların durumuna bakarak üzüldü ve şunu dedi: “ Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlu olur.” Demek ki evde bu sözler konuşuluyordu ki çocuklar  da böyle kötü kelimeler kullanıyordu. Üstelik babası da bu duruma hiç aldırış etmemiş , çocukların kötü konuşmaları onu mutlu bile etmişti. Baba evde böyle konuşuyorsa çocukların da konuşması normal dedi babam. Çocuklar babayı model almıştı anlaşılan. Daha sonra yemeğimiz yiyip oradan Antalya yoluna devam ettik.

 

İçinde Deyim Ve Atasözleri Olan Bir Hikaye Yazınız.

 İçinde Deyim Ve Atasözleri Olan Bir Hikaye Yazınız.


Güneşin insanı yakan o sıcak yüzü kendini yavaş yavaş bırakmış, akşam olmaya başlamıştı. Güneşin batış anında havanın çok daha güzel göründüğünü bilirsiniz. Hava hafif  hafif kızıllaşır ve kızıl rengin ve gökyüzünün mavisi ile olan renk cümbüşünü izlemek insanı farklı duygulara sürükler. Mutlu olur insan. Ben Güneşin batışını izlemeyi çok severim.  Günlerden bir gün yine Güneşin batışını izlerken abim sokağın bir ucundan göründü.  


Koşa koşa eve doğru geliyordu. Kan ter içinde kalmıştı. Futbol oynamayı çok seviyor ama terli terli de kendine dikkat etmiyordu. Eve gelir gelmez soğuk suyu kana kana içti. Annem, hasta olursun demesine aldırmadan dolaptan çıkardığı suyu bir içişte bitirdi. Daha sonra banyoya duş almaya gitmişti. Duşa gidene kadar teri çoktan soğumuştu bile.


Babamı geçen yıl ağır bir hastalıktan kaybettiğimiz için annem ve abimle bir başımıza kalmıştık. Kimsemiz kalmamıştı. Akrabalarımız da sahip çıkmıyordu bize. Allah’tan annemin mesleği vardı ve bizi de kimseye muhtaç etmemişti. Annem huzur evinde yaşlı teyzelerin bakımından sorumlu bir hizmetliydi. Maddi durumumuz çok iyi olmasa da ayağımız yorganımıza göre uzatıyorduk biz de.  Ben ise altıncı sınıfa gidiyorum. Adım Yasemen. 


Abimin adı Mithat, annemin adı ise Aybüke. Biz Muğla’da hayata tutunmaya çalışan üç kişilik bir aileyiz. Allah babamı bizden aldı ve cennette onu tekrar görecekmişiz , annem öyle söyledi. Neyse asıl konuya dönelim. Abimi anlatıyordum ya sizlere. Abim akşam ödevlerini yapar yapmaz yattı. Sabah güneşinin odamı aydınlatması ile uyandım. Abimin odasından ses geliyordu. Geceden beri onu öksürük tutmuş, onun için de sabaha kadar uyumadığını söyledi bana. Abim takır takır öksürüyordu. Sanki ciğerleri sökülürcesine. Annemi, beni dinlememişti.






 İşte şimdi boğazı ağrıyordu. Bana bakarak keşke sizi dinleseydim kardeşim dedi. Son pişmanlık fayda vermezdi artık. Hemen annemi çağırdım abime çok güzel bir limonlu, naneli çay yaptık. Abim daha sonra annemin yatığı enfes tarhana çorbasını kana içti ve yorganı da üstüne çekip uyudu. Bu defa uyandığında terlemişti, bu terlemesi onun için iyiydi. Bu defa hemen banyoya gidip duş aldı. Daha sonra tekrar yatağa gitti ve üç günün sonunda çok şükür iyileşti. Maçtan gelince de bir daha asla terliyken su içmedi.

Cumhuriyet Bayramı İle İlgili Hikaye Yazınız.

 

Cumhuriyet Bayramı İle İlgili Hikaye Yazınız.


29 Ekim 1923 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün ilan ettiği cumhuriyet ülkemiz için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bizler Cumhuriyet Bayramını her yıl kutlarız. Halkın egemenliği, halkın iradesinin önemli olduğu böyle bir günü kutlamak ben ve arkadaşlarıma da çok iyi geliyordu. Benim adım Elif Naz. 12 Yaşındayım. Üç çocuklu bir ailenin en küçük kızıyım. Babam öğretmen, annem ise hemşire. Babamla aynı okulda olmadığımız için o benim Cumhuriyet Bayramı ile ilgili okuduğum şiiri bu yıl da izlemeye gelemeyecek. Öğretmen sınıfın en güzel şiir okuyanı olarak sınıfa oylama yaptırdı ve bu yıl da ben okuyacaktım bayram şiirini. Bu defa ailemden birinin gelmesini çok istiyordum tören alanına. Akşam şiiri iyice ezberledikten sonra, tekrarlar yaptıktan sonra yatmaya koyuldum. Bayramda giyeceğimiz özel kıyafetleri de annem gündüzden ütülemiş ve kaldırıp dolabıma asmıştım.


Cumhuriyet Bayramı’nda okuyacağım şiir şuydu:

 

CUMHURİYET

Al yıldızlı аl bаyrаklаr ,
Hеr yanda dalgalanıyor .
Süslеndi evler, sokaklar
Rеnk renk ışıklar yanıyоr .
Yirmi üç yıl önce bugün .
Cumhuriyet kurdu millet ,
Bizе büyük Atatürk'ün ,
Armağanı Cumhuriyet .
En birinci vazifemiz ,
Onun yolunda yürümek .
Canımız gibi koruruz ,
Cumhuriyet Türklük demek .
Sevinçle, sağlıkla geçsin .Sаbаhımız, аkşаmımız .
Kutlu оlsun hepimize ,
Cumhuriyet Bаyrаmımız.
(Vasfi Mahir KOCATÜRK)



Şiirimi son kez tekrarlayıp yatağıma yattım. Çok heyecanlandım. Acaba herkes beğenecek mi? Güzel okuyacak mıyım derken uymuşum zaten. Sabah erkenden kalkıp kahvaltımı ettikten sonra servis aracına binip tören alanına doğru gittik. Öğretmenlerimiz, okul müdürümüz, arkadaşlarımız çok hecanlıydı. Herkes güzel kıyafetler giymiş, özenli davranmıştı bu gün için. Öğretmenimiz bizi sıraya soktu. Türkçe Öğretmenimiz Esilya Hanım Cumhuriyet Bayramı ile ilgili hazırlık konuşması yaptı. Daha sonra cumhuriyetin önem ve anlamını hepimize tek tek anlattı. Daha sonra gösteriler başladı. Küçük öğrencilerin yaptığı görsel şovlar herkesi hem güldürmüş hem de mutlu etmişti. Daha sonra şiir okuma zamanı geldi. Öğretmenimiz benim adımı anarak beni kürsüye davet etti.






 Ben de heyecanlı heyecanlı oraya doğru gittim. Tam şiirimi okuyacakken karşıdan gelen annemi gördüm. Dedim ya annem hemşireydi, babam da farklı bir okulda öğretmenlik yapıyordu.. İkisi de gelmez diye umarken annem gelmişti. Çok mutlu olmuştum. Canım annem o kadar yoğun işinin arasında beni yalnız bırakamamıştı bu yıl. İyi ki varsın anneciğim diyordum içimden. Hemen o coşku ve duygusallıkla şiirimi gür ve etkin bir tonlama ile okudum. Okur okumaz sınıf arkadaşlarım da  beni alkışladı. Sevinçten yanaklarım kızarmıştı. Daha sonra Türk bayraklarını hep birlikte salladık ve cumhuriyet ile ilgili marşlar söylendi. Çok güzel bir gün olmuştu o gün benim için. Mustafa Kemal Atatürk ve Mehmetçiklerimize minnet duyuyordum. İyi ki demokrasi vardı, iyi ki cumhuriyet. Özgürce yaşıyorduk ülkemizde, kimseye boyun eğmeden, kimsenin egemenliği altında olmadın. Yaşasın Cumhuriyet, yaşasın demokrasi diyerek evlere ayrılmıştık o gün.

İçinde Sevgi, Saygı, Yardım Etmek, Cömertlik, Para, Güven, Anlayış Göstermek, Zorda Kalmak, İyilik, Sadakat Kelimelerini Kullanarak Atasözleri ve Deyimleri İçine Alan Dostluk İle İlgili Bir Hikaye Yazınız.

 İçinde Sevgi, Saygı,  Yardım Etmek, Cömertlik, Para, Güven, Anlayış Göstermek, Zorda Kalmak, İyilik, Sadakat Kelimelerini Kullanarak  Atasözleri ve Deyimleri İçine Alan Dostluk İle İlgili Bir Hikaye Yazınız.



Gökyüzü sabah uyandığımda kara bulutlar ile çevriliydi. Yağmur yağdı yağacaktı. Bu yağmurlar bizim gibi babası çiftçi olan çocuklar için çok önemlidir. Yağmur demek ekinlerin başağa geçmesi, bereket demektir. Babam işine çok önem verir, canla başla çalışırdı. Alın teri dökmek, ekmeğini helalinden kazanmak onun için olmazsa olmazlardandı. Yağmur yağmaya başladı şimdi. Bu yıl istenilen kadar yağmur yağmadığı içi bu yağmur tüm köy halkını sevinçten sokağa dökmüştü. Herkesin yüzünde güller açıyordu. Yağmur yağıyor yağıyor ama nedense bir türlü dinmek bilmiyordu.

 

 Köylüler bu defa kaçacak delik arıyordu çünkü sel felaketi başlamıştı şimdi. Birden öyle şiddetli bir bastır ki durmak bilmeyen yağmur suları ne yazık ki tarlaları, bahçeleri, seraları heba etti. Bizim için bereket demek olan yağmur korkunç bir hal almıştı. Sel durmak bilmiyordu. Tarlalar su içinde kalmış ,dere yatakları yerinden çıkacak gibiydi. Köydeki köprü de bir anda yıkılınca artık yapacak bir şey kalmamıştı. Korkuyorduk. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Ektiğimiz ekinler boşa gitmişti, her yer harabeye dönmüştü. Bu yıl zor durumda kalacaktık anlaşılan. Annem ağlıyor, babam ise gözünden akan o bir damla yaşı bize göstermeden silmeye çalışıyordu ama yine de babam bize sevgi ile bakıyor ve üzülmeyin der gibi tebessüm etmeye çalışıyordu.





 

Sel dindikten sonra köylüler bir araya gelip kimin zarar gören tarlası, bahçesi varsa hemen oraya koşup yardım ediyordu. Ne güzeldi köyümüzün cömert insanları. Birbirlerine o kadar çok güveniyorlardı ki kimse kimseyi darda bırakmıyordu. En çok zararı bizim tarla görmüştü. Diğer tarlalar fazla zarara uğramamıştı. Muhtar Kasım Amca üzülmeyin Hasan Ali Bey yukarıda Allah var, biz varız hep birlik olunca her şey düzelir diye babamı teselli etti. Babamın en yakın dostuydu zaten muhtar amca. Bana da,  gel buraya aslan oğlum Mert bu da geçecek üzülme tamam mı dedi. Çok mutlu oldum muhtar amcanın bu sözlerine.


 

 O yıl köylüler bir araya gelip bize elinden gelen her türlü iyiliği ettiler. Bizi zorda bırakmadılar. Köylülerimiz olmasa çok maddi sıkıntılar çekecektik biliyorum. Atalarımız boşa dememişti:

 "Allah yardım ederse kuluna, her iş girer yoluna.”

 Gerçekten de işimizi yolunda gitti o zorlu senenin bize onca yaşattıklarına rağmen. Köylülerimiz bir araya gelip babama tomarla para verdiler. Kim maddi sıkıntı çekerse onun yanında olurdu köyümüzün cömert insanları.  Anlayışlı insanlardı zaten.

 

İnsanların bir arada olacağı, güven duygusunun olacağı, sadakatli kimselerin olduğu yerdi bizim küçük ama bir o kadar da şirin köyümüz. Köyde herkes birbiri ile iyi anlaştı o sel felaketinden sonra. Küsler barıştırıldı, dostluklar daim oldu. Dostluk olmalıydı bizim köyümüzün adı, dost köyü olmalıydı bence.




 

İğneyi Kendine Çuvaldızı Başkasına Batır Atasözü İle İlgili Hikaye Yazınız.

 İğneyi Kendine Çuvaldızı Başkasına Batır Atasözü İle İlgili Hikaye Yazınız.

 

Zeynep Hanım sabah erkenden kalktı. Çocuklarını okula, eşini de işe yolladıktan sonra ev işlerini yapmaya koyuldu. Mutfaktaki bulaşıkları güzelce makineye yerleştirdi, evleri elektrik süpürgesi le süpürdü , odaları düzenledi. Daha sonra Mevlana’nın hayatını anlatan bir kitabı eline aldı ve  kaldığı yerden okumaya devam ederken kapı çalındı. Gelen çok meraklı komşusu Gülfem Hanım’dı. İkisi bir araya gelince muhabbet başlardı. Zeynep Hanım hemen çay demledi, yanına önceden yapıp buzluğa attığı kurabiyelerden ve keklerden ısıttı. Şimdi muhabbet zamanıydı.

 

Gülfem Hanım diğer komşuları Elvin Hanım hakkında konuşmaya başladı. Elvin çok cimri bir kadın, kimseye bir şeyini vermiyor, bencilin teki dedi. O kimseyi sevmez, ayrıca da çok çirkin değil mi diyerek kahkahalar atarak gülmeye başladı. O kadın yanlarında olmadığı için arkasından bol bol attı Gülfem Hanım. Orada olmayan  Elvin Hanım, dışarda yalandan yüzüne gülen ve ona samimi gibi görünen Gülfem Hanımın bu söylediklerini duysa çok üzülecekti. Zeynep Hanım Gülfem Hanımı dinledikten sonra yine onu kırmamaya çalışarak sakin bir şekilde konuşmaya başladı. Bak Gülfem seninle iyi bir komşuyuz ama seni bir konu hakkında uyarmak isterim. Yanımızda olmayan bir kimsenin huylarından bahsediyorsun ve onu kötülüyorsun. Bu son derece çirkin bir davranış. O da gelse seni bana kesse sen üzülmez miydin dedi. Senin de hiç hatan yok mu, insanız, hepimizin iyi ve kötü yanları vardır. Neden iğneyi kendine batırıyorsun da çuvaldızı başkasına batırıyorsun. Neden önce değişime ve iyi olmaya kendinden başlamıyorsun dedi.

 

Sence burada onun hakkında konuşmamız da doğru bir davranış mı dedi? O buraya gelse ve biz onunla senin arkadan laf etseydik hoşuna gider miydi dedi. İşte ilk olarak iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batırmak yerine önce kendi hatalarımıza bakmalıyız , kendimizi düzeltmeli ve kendi yanlışlarımızın farkında olmalıyız dedi. Gülfem Hanım Zeynep Hanımın bu sözleri karşısında şaşırıp kaldı , aynı zaman da yanakları kızardı ve yaptığından çok pişman oldu. İşte arkadaşlar başkalarının kusurlarını bulmadan önce aynaya bakmalı ve ilk olarak kendimizden başlamalıyız. Kendi eksik yönlerimizi düzeltmeye çalışmalıyız, yani çuvaldızı kendimize batırmalı, iğneyi başkalarına batırmalıyız.





İçinde ; Yastık, Yağmur, Keman, Anahtar, Fare, Yarın Gökkuşağı Kelimelerinin Geçtiği Bir Hikaye Yazınız.

 İçinde ;   Yastık,  Yağmur, Keman, Anahtar,  Fare, Yarın Gökkuşağı Kelimelerinin Geçtiği Bir Hikaye Yazınız.


Sabah uyandığımda bu evdeki son gecemin de bitmiş olduğunu anladım. Ev eski ve rutubetli olduğu için babama sıkıntı çıkarıyordu. Babam astım olduğu için bu evde daha  durmak  imkansızdı. Küf ve havasızlık bizi iyice bunaltmıştı. Küflü evde kalmak akciğer kanserini de tetikliyormuş, geçen yıl öğretmenimiz Sabri  Bey anlatmıştı derste. Onun için yeni bir eve taşınacaktık. Hemen erkenden kalktım ve yatağımı, yorganımı, yastığımı yüklük yerine götürdüm. Okulların açılmasına henüz bir hafta vardı. Annem okullar açılmadan bir an önce yeni kiralık eve geçmemiz gerektiğini ve elimizi çabuk tutmamız gerektiğini söyledi. Yarına kadar işlerimiz bitirelim dedi.


 Bu arada   merrhaba akranlarım!


Ben Ecrin bu yıl altıncı sınıfa geçtim. Artık daha uzun boylu ve daha da büyük bir kız olmuştum. İki tane de kardeşim var. Kasım 7 yaşında, Oğuz ise henüz çok küçük ve iki yaşında. Babam sanayide eski arabaları tamir eden usta, annem ise benim güzeller güzeli annem ev hanımı ama evde dikiş nakış yaparak eve az da olsa kendi imkanı ile katkı sağlamaya çalışan koca yürekli bir devdir. Annem kahvaltıyı hazırlayıp bizi çağırdı. Kahvaltıda bizim Sivaslıların loluk dediği ıspanaklı börek ve peynirli börek vardı. O kadar güzel yapmıştı ki mis gibi kokuyordu. Sıcacık çayımız da hazır olmuş, bunların yanına da kendi yaptığı zeytinden ve pekmezden de koymuştu sofraya. Hep birlikte sofraya oturduk. Annem bugün hava soğuk , kalın giyinin çocuklar dedi. Perdeyi açıp dışarı izleyerek kahvaltı yapmaya başladık. O anda sağanak bir yağmur ve gök gürültüsü eşliğinde kahvaltı yapmaya devam ettik. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu  bugün. Bereket yağıyordu bugün, toprak ana yağmurla buluşunca  toprak daha da bir mutlu oluyor, üstündeki otların rengi de daha koyulaşıyordu sanki. Toprak ana doymuştu bugün yağmura. Yağmur yağdıktan sonra açan güneş sonrası gökyüzünde gökkuşağı belirdi. Aman Allah’ım ne muhteşem şeydi o renkler.  Mavi, yeşil, turuncu, lacivert, mor, kırmızı ve sarı renklerin cümbüşü vardı bugün. Hepsi birbirine karışmıştı adeta dans edercesine. Muhteşem bir manzaraydı ve herkesin görmesini isterdim  o anı. Hemen dışarı çıkıp altından geçeceğim diye koşarak evden çıktım.


 O renklerin uyumunu ve yağmur sonrası havanın sessizliğini dinleyerek kendimi doğanın içine bıraktım ve bir süre sessiz kalarak doğayı izledim. Annemin pencereden seslenişi ile kendime geldim.  Hadi Ecrin, daha çok işimiz var yavrum diye beni eve çağırdı. Hiç de iş göresim yoktu.


 

 Ev taşımak dünyanın en çileli işi bence. Çok sıkıcı ve karmaşık bir iş. Bitmek bilmeyen poşetleri doldurmak, mutfaktaki tencereleri, bardakları kırmadan kutulara yerleştirebilmek, annemin misafir takımlarını dikkatlice  kutusuna koymak ve daha bir sürü ince ayrıntı. Sabır gerektiren bir iş bu taşınma işi gerçekten.  Merdivenleri salına salına dördüncü kata çıktım. Annem  hazırlığa başlamıştı çoktan. Ben de ona yardıma koyuldum hemen. Akşama kadar yoğun bir şekilde çalıştık. Sıra kendi eşyalarıma gelmişti. Onları da kutularına yerleştirecektim. Hemen kemanımı kutusuna koymak için odama gittim. Benim narin kemanım çalınmayı bekler gibi nazlı nazlı bakıyordu bana. Onu güzel bir şekilde alıp kutusuna koydum . Çok seviyordum keman çalmayı. Huzur veriyordu bana. Küçüklükten keman yeteneğim olduğu için özel bir kursa göndermişti beni babam. Orada iyi bir şekilde keman çalmayı öğrenmiştim. Sonra başka işlere koyuldum. Daha sonra annemin yaptığı kek dilimi ve çay molası ile kırk dakika kadar ara verdik. Annemin yaptığı fındıklı ve üzümlü kekin tadı da tarif edilemeyecek kadar lezzetliydi. Annem kek ustasıdır zaten. Mis gibi kekler yapar ve komşular da annemin kekini çok severdi. Artık yeni komşularımıza yapar .

 

 

Aradan sonra geceye kadar çalıştık. Allah’ım bu ne bitmek bilmeyen bir çileydi. Ölüm çıktı çalışmaktan, hemen dişlerimi fırçalayıp, banyomu yapıp sıcak yatağıma koştum. Yattığım anda  uyumuştum  zaten, Sabah güneşinin gözüme vurması ile uyandım.  Hava şansımıza bugün açıktı, yağmur yoktu ama dünkü gökkuşağının hep kalmasını isterdim yukarılarda ama o bugün yoktu. Neyse konuya devam edeyim. Babam büyük bir kamyon getirtmişti. Hemen arkadaşlarının da yardımı ile eşyalar kamyona konuldu. Artık eski ev ile vedalaşma zamanıydı. Annem eski evi tertemiz edip anahtarını ev sahibine teslim ettikten sonra herkesle vedalaştı. Ağlayan komşularımız bile oldu bizim için. Biz de ağladık . Çünkü beş yıldır bu evde oturmuştuk. Anılarımız, eğlenceli hallerimiz, kötü günlerimizle koca bir beş yıl geçmişti burada. 


 

Apartmanın merdivenlerinden inerken bir şey gözüme çarptı. O da bir küçük fare hızla bir delikten içeri girdi ve gözlerden kayboldu. Biz gideceğiz ya herhalde bize veda etmek için çıkmıştı son kez dışarı.  Zavallı hayvanlar yiyecek bir şey arıyorlar. Onların doğası da bu ne yapsınlar. Ama annelerin en korkunç rüyalarıdır fare görmek. Ben de önceden korkardım ama artık korkmuyorum farelerden. İzlediğim bir kanalda bir adamın her türlü böceği yediğini gördükten sonra hayvanlardan dada böceklerden de korkmamaya başladım açıkçası. Babamın seslenmesi ile hızlı adımlarla aşağıya indim. Hepimiz de kamyona bindik ve artık veda zamanıydı. Komşulara el sallayarak Sivas’ın başka bir mahallesine taşındık. Yeni ev, yeni arkadaşlar beni bekliyordu. Umarım iyi insanlar bizi bekler ve yaşam güzel bir şekilde devam eder benim ve ailem için.




 

Torba, Bakkal, İş Hanı, Sevimli, Merkez Kelimelerini Kullanarak Hikaye Edici Bir Metin Yazınız.

 Torba,  Bakkal, İş Hanı, Sevimli, Merkez Kelimelerini Kullanarak Hikaye  Edici  Bir Metin Yazınız.


Dedem yıllardan beri erken kalktığı için emekli olduğunun erkesi günü de yine erken kalkmıştı.  Uyu artık dinlenme zamanı desek de o bize çalışmanın ona daha iyi geldiğini söyler hep. Bugün de kahvaltısını yaptı ve çarşıdaki esnafla arkadaşlarına veda etmek için  merkeze geçti. Yolda araba ile giderken çalıştığı iş hanına bakıyor, iş hanının çevresindeki çiçeklere bakıyor ve sonra onları bir daha göremeyecekmiş gibi iç çekiyordu.

Hasta olduğu için doktor artık dinlenmesi gerektiğini, evde kendine ufak işler bulmasını söylemişti .. Babam dedemi  merkezde  indirdi  ve beni de okuluma bıraktı. Okula geldiğimde arkadaşlarım sınıfa çoktan girmişti. O arada küçük bir kedinin okula girdiğini gördüm. Sevimli mi sevimli bu kedi meğer öğretmenimiz Asya Hanım’ın kedisiymiş. Bakıcısı izne ayrıldığı için kediyi bugün okula getirmiş. Kedi gri tüyde renkli gözde tatlı bir şeydi. Adı da Şerlok’muş. Öğretmen derse girdi. Bugünkü dersimizi serbest etkinliklerdi.  Herkes   istediği  bir şey yapabilir dedi. Ben ise dedemi  çizdim  resmime. Çünkü onu seviyordum. Hemen kara kalem ile dedemi çizdim. Resim yeteneğim olduğu için güzel eserler ortaya çıkarabiliyordum.  Öğretmen de elinde bir kitap aldı ve sessizce okumaya başladı. O arada kapı çalındı. Öğretmen gelen kişiyi içeri davet etti. Aaaaaa! Çok aşırmıştım.

 

O da kim? Gelen benim sevgili dedemdi. Pala bıyıkları ile , gür saçları ve iri gözleri yaşlı olmasına rağmen canlılığını koruyordu. Yakışıklı adamdı benim dedem. Eeee  babaannem de onun için aşık olmuştu  ya zamanında dedeme.. Annem böyle anlattıydı geçenlerde. Neyse asıl olaya geçelim hemen. Dedem sınıfa elinde büyük bir torba ile girdi. Öğretmen ne olduğunu anlayamadı  başta . Dedem ona niçin geldiğini anlayınca olay açığa çıktı. Dedem; benim merhametli, çocukları mutlu etmeyi çok seven palabıyıklı canım dedem,  çarşıda indiği zaman orada oyuncak satan bir küçük bakkala uğramış. . Oraya girmiş ve sınıftaki tüm arkadaşlarıma oyuncak almıştı. Ayrıca kek, meyve suyu, kuru yemişler, şekerlemeler getirdi. Sınıfça çok mutlu olduk o gün. Okul müdürü ve öğretmenlerimiz de dedeme çok teşekkür etti.

 

 Çok mutlu bir gün geçirmiştim bugün. Eve geldiğimde dedemin niçin böyle bir şey yaptığını öğrendim. Emekli olduğu için , ilk emekli parası ile çocukları mutlu etmek istemiş. Çünkü yıllar önce de ilk kazandığı parayla okuldaki çocuklara ayakkabı  ve kırtasiye malzemeleri almış. Tüm bunları kendisi söyledi. İyi ki benim dedemsin, dedim, sarıldım boynuna. Şu an 28 yaşındayım ve bu olayın üzerinden 20 yıl geçmiş. Ben de okuyup öğretmen oldum ve dedemin izinden gitmeye çalışıyorum.




 

Gözü Dönmek İle İlgili Hikaye Yazınız.

Gözü Dönmek İle İlgili Hikaye Yazınız.


Okul çıkışı annem eve gelmememizi bizi halamlarda beklediğini söyledi. Halam bugün bizi akşam yemeğine davet etmişti. Kardeşim Kemal ve ben çok mutluyduk. Kemal ana okuluna yeni başladı , ben ise üçüncü sınıfa gidiyorum. Okuldan çıktıktan sonra eğlene eğlene halamın evine doğru yürürken ilginç ve aynı zamanda acı bir olaya tanık oldum. İki tane dördüncü sınıf öğrencisi abiler yoldaki yavru bir köpeğe kötü davranıyorlardı. 


Zavallı köpek kendi halinde yoluna devam etmek istiyordu. Kahverengi kulakları, siyah gözleri ile yalvarırcasına bizden yardım istiyordu. Abi dediğim o kötü kişiler köpeğe sopa ile vurmaya başladılar. Köpeği bir tülü bırakmıyorlardı. Anlaşılan hayvanlara şiddet etmeyi seven bu iki cani iyi bir aile ortamında büyümemişti. Hayvan sevgisi olan kişi bu acı şeyi, insanı üzen sorunlu davranışı asla yapmazdı. Hemen atıldım ve bağırdım.


 Ne yapıyorsunuz abilerim? Onlarda bana gülerek oyun oynuyoruz Yusuf sen de gel diye  dalga geçtiler. Yaptıkları normal bir davranışmış gibi anormal hareketler yapan iki arkadaş beni iyice  sinirlendirmeye başladı.  Birisi köpeğe tekmeler savuruyor, diğeri ise sopayı gözüne doğru yaklaştırıp bu ezik davranışlarından mutlu oluyor, ikisi de ağzından salyalar akarak bağırmaya, eğlendiğini zannetmeye devam ediyorlardı.






Artık dayanamıyordum, gözüm dönmüştü, sinirlerim alt üst olmuştu. İçim yanıyordu ya. Bir insan n savunmasız bir canlıya  nasıl eziyet eder ve  bundan zevk alır? İnsanlığa sığar mıydı hiç bu? İnsanın insan olarak kalması daha iyi değil miydi?  Hemen koşarak o iki kişinin arasına hızla daldım ve küçük boyuma bakmadan  ve korkmadan ellerindeki sopayı hızla aldım. Hadi bakalım şimdi de yapın yapacağınızı? 


Şimdi de ben size vurayım mı derken o anda halamın eşi Müjdat Amcam da araba ile oradan geçmesin mi?  Hemen yanıma geldi ve bana bana ne olup bittiğini sordu . Ben de enişteme hepsini tek tek anlattı. Eniştem haklı olduğumu ve zavallı hayvanı koruduğum için bana teşekkür etti. O iki yaramaz ise korkarak arkalarına bakmadan kaçtı. Eniştem beni tutmasaydı onlara ne yapacağımı bilirdim ama neyse. Gözüm dönmüştü kızgınlık anımda neler yapardım onu bile bilmiyordum. Bir canlıya yapılan her türlü şiddet karşısında beni görebilirsiniz. Can yakmak kolaydır önemli onları korumak. İşte budur insanlık.

Köpek İle İlgili Hikaye Yazınız.

 Köpek İle İlgili Hikaye Yazınız.


Sabah uyandığımda canım çok sıkkındı. Virüs bir türlü bitmediği için arkadaşlarımla da doya doya sarılıp güzel oyunlar oynayamıyordum. Her ne kadar haftanın iki günü okula gitsek de maskeli olduğumuz için arkadaşlarla vakit geçirmek eski günler gibi tat vermiyordu bana.   Sivas’ta virüs biraz daha düşük olduğu için okullarımız tekrar açılmıştı ama  yine de mutlu değildim. Annem:  Enis uyandın mı oğlum? Niçin üzgün duruyorsun dedi. Ben de omuz silktim ve yok bir şey anne dedim.  Annem hadi oğlum bakkaldan ekmek al dedi. Bana 5 TL verdi. Ben de yola koyuldum. Mart ayı girdiği için dışarısı  karla karışık yağmur yağıyordu. Bir yandan da durmadan rüzgar esiyordu.  Sivas’ın soğuğunu orada yaşayanlar çok iyi bilir. Ben de bu soğuğu yaşayanlardan olduğum için dışarısı tam da donacak havaydı.


Koşarak bakkala gittim. Aldığım ekmekleri eve doğru götürmeye başlamıştım ki yol kenarında üşümekten ve açlıktan ölmek üzere olan bir köpek yavrusu gördüm. Yanında ise anne köpek vardı. Anne köpek,  yavru köpeğini dünyaya getirirken hayatını oracıkta kaybedivermişti. Yavru köpek benden hem korkuyor hem de kaçmak istercesine yalvaran gözlerle masumca yüzüme bakıyordu. Üstü sırılsıklam olmuştu zavallı yavrucağın. İçim acımıştı onun bu haline. Annesini, anne kokusunu arıyordu sanki. Ayrılmıyordu ölen annesinin yanında. Allah'ım dedim kendi kendime. Ne garip bir görüntüydü bu. Hayvanlar da tıpkı biz insanlar gibi AYNI  duygulara sahipti. Anne özlemi  anne kokusu ve yaşanana acı kayıp. Dayanamayarak ağlamaya başlamıştım ki yanımda bir araba durdu.


 Başımı kaldırıp baktığımda gelen kişinin babam olduğunu gördüm. Babam arabadan  indi. Soğuktan, açlıktan ve  ayrılık acısından sırılsıklam  olmuş köpeğe acı ile bakarak oğlum bu köpek de nerden çıktı dedi bana. Babacığım annesi hayatını kaybetmişti, o da burada korku ile yatıyordu dedim. Babam hemen arabanın arkasından bir havlu getirdi. Hayatını kaybeden köpek için ise belediyeyi aradı ve köpeği buradan almalarını rica etti. Biz ise daha sonra yavru köpeğe bakmaya başladık.


Yavru köpeği o havlu ile bir güzel kuruladık. Ona sarıldım ve üzülmemesi gerektiğini ona sahip çıkacağımı fısıldadım kulağına. Babamla birlikte minik yavruyu alıp eve doğru gittik. Annem bana seslendi: Oğlum nerden kaldın? Altı üstü iki ekmek alacaktın dedi. Ben de olan bitenleri anlattım. Babam arabanın arkasında duran yavru köpeği getirdi ve şunu dedi anneme: “ Merve Hanım senin oğlun çok iyi bir çocuk , işten gelirken bir yavru köpekle onu baş başa gördüm. Köpeğin annesi hayatını kaybetmiş, bizim bu merhametli oğlumuzda o yavrucak için oturmuş oracıkta ağlıyordu” dedi. Biz de köpekçiği alıp eve getirdik”. dedi.   Annem olan biteni dinlediğinde onun da gözünden iki damla yaş  geldiğini gördüm. Hadi ama anneciğim artık üzülme dedim. 



Biz ona bakacağız ve o çok güzel bir köpek olacak dedim. Bizim minik yavru günden güne büyümeye başladı. Adını ne mi koyduk diyeceksiniz? Minik yavrucağın adını “Yumak” koydum. Yumak çok tatlıydı. Bana her gün şirinlikler yapıyordu. Çok bağlanmıştım Yumak adlı köpeğime. O bizim evin neşe kaynağı olmuştu. Günden güne serpildi ve kocaman bir dişi köpek olmuştu Yumakçık. 





Kahverengi kulakları, siyah gözleri ile tam bir güzel kız olmuştu benim kuzucuğum. Beyaz patileri ile herkesin de ilgisini çekiyordu. Günler böyle geçip gitti. Yumak’tan sonra bir de kedi sahiplendik ve onun adını da Toto koyduk. Kedim ve Yumak adlı fıstığım çok iyi arkadaş oldular. Bir hayvana sahip olmak ve onu büyütmek ne kadar güzel bir duyguydu. Hele hele annesini kaybetmiş bir hayvana sahip çıkmak ve onu büyütmek bana nasip olduğu için harika duygular içindeydim.

 

Misafirperverlik İle İlgili Hikaye Yazınız.

Misafirperverlik İle İlgili Hikaye Yazınız.

Üniversite sınavına hazırlanan ablam son günlerde daha çok çalışmaya başlamış ve sınavı kazanmak için elinden gelen her türlü fedakarlığı gösteriyordu. Üç yıldır çalışıyor ama istediği bölümün puanını bir türlü alamıyordu. Bu yıl kazanmak ve istediği bölüm olan  matematik öğretmenliğini kazanmak için can atıyordu. Çünkü öğretmenliği ve çocuklarla uğraşmayı çok severdi. Derken günler yavaş yavaş bitmeye başladı ve ablamın sınava gireceği gün geldi çattı.  Sahre ablam sınava gireceği gün o kadar heyecanlıydı ki bir an önce kahvaltıyı yapıp sınava yetişelim  baba diyordu.


 Kahvaltı bitti ve onlar sınav yerine gittiler. Biz de daha sonra annemle birlikte onların gittiği sınav yerine vardık. Babam orada ablamı bekliyordu. Bana döndü ve şunu söyledi: Çınar sende  de böyle heyecanlar yaşayacağız inşallah  oğlum dedi ve ben de gülümsedim.

Sınav saati sona erdi ve ablam sınavdan çıktı. Yüzündeki rahatlık çok güzeldi, resmen güller açıyordu yüzünde. İki hafta sonra sınav açıklandı ve  sınavdan istediği puanı aldı ve tercihini yaptı. Tercihinin sonucunda Cumhuriyet üniversitesi matematik öğretmenliği bölümünü kazanmıştı. Biz ise  İzmir’de  oturuyorduk.  Daha önce Sivas’a hiç gitmemiştik  fakat babamın  tanıdığı Sivaslı bir arkadaşı vardı. Askerlik arkadaşıydı Nazım Amca. Babam onu aradı ve ablamı oraya kaydettireceğini, bizi misafir olarak kabul edip edemeyeceğini sordu.

 

Nazım  Amca seve seve misafir kabul edeceğini ve bizler için elinden gelen her türlü yardımı yapacağını söyledi. Ertesi sabah erkenden yola çıktık ve Sivas’a vardık. Şirin bir şehirdi Sivas. Yolculuğumuz yorucu fakat zevkli geçti. Akşama doğru Nazım amcaların evine vardık. Bizi karısı ve çocukları ile güler yüzle karşıladılar. O kadar tatlı ve kibar bir eşi vardı ki anneme, babama, ablama ve bana çok iyi davrandı. Biz rahat edelim diye elinden gelen her şeyi yapıyor, bize hizmet ediyordu. Sivas’ın yöresel yemeklerinden hazırlamıştı. Sivas köftesi, içli köfte, ayran çorbası, Sivas katmeri, hıngel, madımak kavurması gibi yemekler hazırlanmıştı. Tatlılardan ise hurma tatlısı ve kadayıf yapmıştı.

Neşe içinde oturup o mis gibi yemekleri yedik. Nazım amcanın eşi  Gül Hanım çok misafirperver bir hanımdı. Çok güzel ahlaklı ve erdemli insanlardı. Çok sevmiştik bu aileyi. Onların da bizim yaşlarımızda iki çocuğu vardı. Çok güzel bir akşam geçirdik orda. Daha sonra sabah erkenden ablamın kayıt işlemlerini yaptırdık. İşlerimiz bittikten sonra Nazım Amca ve ailesi ile vedalaşıp İzmir’in yollarına koyulduk. Yol boyunca Nazım amca ve ailesinin  ne kadar iyi insanlar olduğunu, çok misafirperver kimseler olduğunu konuştuk durduk.



Dürüstlük İle İlgili Hikaye Yazınız.

 Dürüstlük İle İlgili Hikaye Yazınız.

 

Orhan Bey her zaman  olduğu gibi bugün de işine gitmek için erkenden kalktı.  Elini yüzünü yıkadıktan sonra değerli ve biricik eşi Sema’nın hazırladığı kahvaltıya oturdu. Sema Hanım  Orhan Bey için her zaman erkenden kalkar, onu işe asla aç göndermezdi. Çünkü bu iki yeni evli olan güzel insan da birbirini çok seviyordu. Severek evlenmişlerdi. Onlarınki büyük bir aşk evliliği olmuştu Orhan Bey ve Semra Hanım İzmir'in güzel ilçelerinden Bornova'da yaşayan bir çiftti. Henüz yeni evlendikleri için bebekleri yoktu. Ama zamanı gelince bebeklerinin olacağına inanan bu çift çok dürüst ve iyi kimselerdi.

 

Orhan Bey özel bir  bankada  güvenlik görevlisi olarak çalışmaktaydı. İşini her zaman en iyi şekilde yapmaya çalışır ve her zaman dürüstlükten yana olurdu. Yine bir akşam vakti görev sırasında bankayı soyguncular bastı.  Yüzleri simsiyah çorap ile kapanmış olan soyguncular Orhan Bey ile  antlaşma yapmak istediler önce. Eğer bankaya girişlerine izin verilirse Orhan Bey’e de yüklü miktarda para vereceklerini, onun yurt dışında rahat bir yaşam sağlaması için ellerinden gelen her türlü sahte evrakları hazırlayacaklarını söylediler. Yüzleri  kapalı olan bu caniler para için her yolu deneyen insan müsveddesinden başka bir şey değildiler.

 

Orhan Bey ilk defa bir soygunla karşılaşıyordu. Belki o soygunculara izin  vermiş olsaydı gerçekten de çok rahat ve zengin bir yaşamı olacaktı fakat bu ne kadar doğru olabilirdi. Elbette çok yanlıştı. Çünkü  her zaman dürüstlükten yana olmuş, işinden asla taviz vermemiş ve hep dürüstlüğü kendine ilke edinmişti. Dürüstlüğün olmadığı yerde, haram paranın olduğu hayat güzel geçer miydi, ya da gece yatağa yattığında vicdanı onu susturur muydu hiç. Elbette o da vicdanı ve güzel ahlakı ile olması gerekeni yapacaktı ve yaptı da. Orhan Bey soyguncuların isteğini sert bir şekilde reddetti.  Soyguncular o zaman bunu sen hak ettin diyerek onu öldürmek istediler. Kafasına tabanca ile hızla vurup Orhan Bey’i yere serdiler. Bankadan geçen birkaç kişi olayı görmüştü ve hemen polis çağırmıştı. Paraları alıp kaçmaya hazırlanan soyguncular polisler tarafından kıskıvrak bir şekilde yakalandı.  Yerde baygın olan Orhan Bey hemen hastaneye götürüldü. Eşi Sema hanım da koşarak hastaneye geldi ve Orhan Beyin elini bırakmadı. Kafasında şişlikler ve yüzünde  morluklar oluşmuştu Orhan Bey'in.

 

Kısa bir tedaviden sonra Orhan Bey şükürler olsun ki kendine geldi.  Allah'ın da izni ile bu soygunculardan kurtulmuş ve yaşamını tehlikeye atan ciddi bir durum  yaşanmamıştı. Çalıştığı  banka tarafından   iki maaş ona ödül olarak verildi. Dürüst olmanın faydasını Orhan Bey bu şekilde gördü. Dürüst olmak her zaman en insani ve en kazançlı olanıydı çünkü. Dürüstlüğü ile iki maaş fazla kazanan Orhan Bey  maaşının birine eşine güzel bir tek taş yüzük hediye almıştı. Zaman su gib akıp gitti ve bu güzel ailenin bir kız ve bir de erkek çocuğu oldu. Onlara da her zaman dürüstlüğü öğreten Orhan Bey güzel yaşamına ailesi ile birlikte devam etti.