10 Yıl Sonra Kendinizi Nerede Görüyorsunuz Konulu Kompozisyon

 10 Yıl Sonra Kendinizi Nerede Görüyorsunuz Konulu Kompozisyon




Zaman hızla akıp gidiyor ve zaman ayak uydurmak için de çalışmaya , üretmeye devam etmek zorundayız. Şu anda lise öğrencisi olduğum için on yıl sonramı hayal ettim. On yıl sonra kendimi üniversiteyi bitirmiş bir iç mimar olarak görevi başında bir kişi olarak görmek isterim. İç mimar olmayı ve evlerin içine şekil vermeyi, oralara düzen getirmeyi çok istiyorum.

 Müşterileri ile etkili bir şekilde iletişim kuran, yaratıcılık ve görsel farkındalık düzeyi gelişmiş, proje yönetim becerisine sahip olan, işine önem veren, işini detay odaklı yapan, estetik olarak göze hoş gelen,  güzel görünecek tasarımlar yaparak müşterilerini memnun eden, yetenekli bir iç mimar olarak görüyorum kendimi. Yani on yıl sonra bu işi yapan bir iç mimar olacağım. İşini iyi yapan, güvenilir ve dürüst, insanlar tarafından aranan bir kişi olarak görevinin başında olmaya devam edeceğim. İşimi zevkle yaptığım için , işime aşk ile baktığım sürekli şikayet eden, her şeyden çabuk sıkılan  bir insan olmayacağım.

 Disiplinli ve çalışkan olacağım. Mesleğimden kazandığım bir para ile kendime güzel bir araba almış olacağım. Arabamın rengi de  gri bir renk olacak. Arabamla işime gelip gideceğim. Sevdiğim bir insanla hayatımı birleştireceğim ve onun da bir işi olacak.  Çalışmayı seven, ailesi ile her zaman sıcak ilişkiler kuran, maddi durumu iyi olmayan öğrencilere elinden gelen desteği sağlayan, doğaya saygılı, canlılara zarar vermeyen iyi bir insan hayata devam ediyor olacağım.

“Büyük İşler, Önemli Atılımlar; Ancak Birlikte Çalışma İle Elde Edilebilir.” Özdeyişini "Tek Kanatla Kuş Uçmaz" Atasözü İle İlişkilendirerek Kompozisyon Yazınız.

 “Büyük İşler, Önemli Atılımlar; Ancak Birlikte Çalışma İle Elde Edebiliriz.” Özdeyişini  "Tek Kanatla Kuş Uçmaz" Atasözü İle İlişkilendirerek Kompozisyon Yazınız.




İnsan her işi kendi başına başaramaz. Başarabilmesi için mutlaka başka insanların da desteğine yardım duyar. Büyük işler, önemli atılımlar; ancak birlikte çalışma ile elde edilebilir diyor Mustafa Kemal. Özellikle de Kurtuluş Savaşı yıllarında vatanın kahraman evlatları birlik içinde, dayanışma içinde olmuştur. Belki yiyecek bir kuru ekmeği dahi olmayan, içecek bir damla suyu bile bulunmayan bu koca yürekli insanlar istiklal savaşında bir olup bütünleşmişlerdir. 

Nasıl ki tek kanatla kuş uçmaz ise tek bir kişinin fikirleri ile de vatan kurtulmaz. Vatanın kurtulması için milletin bağımsızlık yolunda çalışması gerekiyordu.  Vatan sevgisi  içinde olan kimseler bu kutsal dava uğruna bir oldular ve milletimiz Mustafa Kemal’in önderliğinde düşmanları topraklarından kovdu ve aziz milletimiz bağımsızlığına kavuştu.  Eğer ki birlik ve düzen olmasaydı, düzenli ordu kurulmasaydı ve herkes kendi kafasına göre  bir iş yapsaydı işler iyi gitmezdi ve vatan da çok büyük güçlükler ile karşı karşıya kalırdı. Vatan topraklarında bugün özgürce yaşayabiliyor, nefes alabiliyorsak bunu birlik içinde hareket eden ecdadımıza borçluyuz. Burada elbette Mustafa Kemal’in hakkını da vermek gerekir.

 Mustafa Kemal milletine önderlik etmiş, fikirleri ile onları etkilemiş ve dayanışma içinde hareket eden halk bağımsızlığını başka ülkelere teslim etmemiş ve milletimiz kimsenin uşağı olmamıştır. Bu vatan topraklarının kıymetini bilmek ve bu uğurda hep birlikte çalışmak, mücadele etmek hepimizin vazifesi olmalıdır.

Öğretmen Öğrenci İlişkileri Konusunda Düşündüklerinizi Anlatan Bir Kompozisyon Yazınız.

 Öğretmen Öğrenci İlişkileri Konusunda  Düşündüklerinizi Anlatan Bir Kompozisyon Yazınız.




Eğitimin ve öğretimin sağlıklı bir şekilde ilerlemesini sağlayan unsurlar öğretmen ve öğrenci arasındaki uyumdur. Elbette aralarında çatışma da olacak ve bu çatışmaların olması da doğaldır. Çatışmanın olduğu yerde problemlere çözüm getirilebilir yeter ki öğretmen ve öğrenci arasında sevgi olsun, saygısızlık olmasın. Öğretmen ve öğrenci arasındaki iletişim biçimi karşılıklı anlayış üzerine kurulmalıdır. Öğretmen öğrencilerine karşı kibar olmalı, onları anladığını güzel bir dille ifade etmeli ve öğrenciler arasında hiçbir şekilde ve hiçbir yönden ayrım yapmamalıdır. 

Sadece çalışkan ve zeki olan öğrenciler üzerine odaklanmamalıdır öğretmen. Fazla konuşmayan, içine kapanık olan öğrencileri de diğerleri gibi önemsemeli ve her öğrenciyi bir birey olarak kabul edebilmelidir. Tembel öğrenci, çalışkan öğrenci, ailesi zengin öğrenci, ailesi fakir öğrenci, ya da babasının mesleği olan olmayan öğrenci şeklinde bir ayrıma kesinlikle gitmemelidir. Öğretmen öğrencilerini koşulsuz sevmeli ve elbette bu sevginin de bir ayarı olmalıdır. Çocuk sevmeyen bir insan öğretmen olduysa o insan o işi sadece maddi geliri için ya da zorunda olduğu için yapıyordur. İyi bir öğretmen önce çocuğu sevmeli, çocuklara karşı özel bir ilgi duymalıdır. Onların seviyesine inebilmeli, onlarla oynamalı, onlarla gülmeli, onlarla yeri geldiği zaman ağlayabilmelidir.

 Öğrenciler de kendileri için fedakarlık gösteren öğretmenlerinin değerini bilmeli ve öğretmenlerine karşı her zaman nazik olmalı, saygıda kusur edilmemelidir. Her iki tarafta birbirini sevdiği zaman, birbirinin dilinden anladığı zaman ortaya çok güzel eserler ortaya çıkar. Çıkan eser bir çocuğun güzel ahlaklı olması, vatanına milletine faydalı bir insan olması şeklinde ortaya çıkar. İşte bu da her iki taraf arasındaki sevginin ortaya çıkardığı güzel sonuçlar olur. 

Öğretmen tembel öğrenci deyip onu önemsemezse iş farklı boyutlara gelir. “Tembel öğrenciler arkaya oturtulur, dersten bırakılır, söz hakkı değil; düşük not verilir bu öğrencilere. Onları dinlemeye, anlamaya layık gören az insan vardır. Onlarda saklı hazineler aranmaz, aileleri aranır. “Gelin alın, işe yaramaz artık bu.” der gibi. Hayat o sıralarda öğretir aslında her şeyi… ama görene, ama bilene… Sonra, “Neden çoğaldı bu kötü insanlar.” Derler, yakınırlar… Ya tımarhaneye tıkarlar, ya hapishaneye. Batmış olana el uzatıp göklere çıkarmak yerine yerin dibine sokarlar. Böyle tüketirler bir nesli, böyle değersiz kılarlar insanı. İnsan ki “Eşref-i mahlukat” dediği Yaradan’ın. Yaradan en şerefli kılarken yaratılan onursuz kılar insanı, şerefsiz kılar. Yazacak çok şey var ve yazılmamış çok şey.

 Öğretmen işte burada çok hassas olmalı ve öğrenci tembel ise onunla daha fazla ilgilenmeli ve ondaki gizli hazineye ulaşmaya çalışmalıdır. Böylece sağlıklı nesille yetişir ve işini seven bireyler dünyaya da yön veriri ve dünyanın daha güzel bir yer olması için herkes birbiri ile yarışır halde araştırmaya, çalışmaya devam eder.

Sinan Canan Sözleri

 Sinan Canan Sözleri




Sinan Canan 1972 yılında Ankara’da doğdu. İlk, orta ve üniversite eğitimini Ankara’da tamamlayarak 1995 yılında Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü’nden mezun oldu. Kaos Teorisi, Karmaşıklık, Fraktal Geometri, Doğadaki biçimler, Öğrenme, Lisan ve afazi, Zihin ve Beyin gibi konularda ülke çapında genel dinleyiciye yönelik konferans ve programlar da düzenlemektedir. Sinan Canan çektiği videolar ile de insanlara faydalı olmaya devam etmekte ve zihnimizde yenilikler uyandırmaktadır. İşine devam eden ve işini en iyi şekilde yapmaya çalışan Sinan Canan sözleri şunlardır:


“Düşünememek", bir hastalıktan yahut eksiklikten kaynaklanabilir ama "düşünmemek" büyük bir suçtur.”

“Bilmiyorum diyebilen aynı zamanda "bilmek istiyorum" diyebilendir. "Biliyorum" dediğinizde artık öğrenecek bir şeyiniz de yok demektir.”

“Yaşamda fark yaratan insanlar; herkesin gördüğünü görüp, kimsenin düşünmediği gibi düşünebilen kimselerdir.”

“Sağlık, sadece hasta olmama hali değildir. Sağlık sürekli fit, ince, neşeli ve hareketli olmak değildir. Sağlık, güzel ve genç görünmek de değildir. Sağlık, bütüncül bir barış halidir.”


“Sevdiğiniz bir işle hayatınızı kazanırsanız, bir gün bile çalışmış olmazsınız.”

“Bir insanı mantık yoluyla ne kadar tartışılmaz derecede ikna ederseniz edin, o insanın duygusal devrelerinde gerekli değişiklikler oluşmadığı takdirde davranışlarının değişmesi çok zordur.”

“İnsan, karnı doyduğu zaman sorun çıkartan tek canlıdır.”

“Hayatımızda bir anlam bulmak, yaratmak zorundayız. Anlam, bu hayatın üzerine oturduğu ruhsal ve zihinsel çerçevedir. Anlamsız ve amaçsız hareket yoktur.”

“Mezarda fiziksel bedenin çürümesi gibi, hayatta aşırı konfor düşkünlüğü de zihnimizi ve yeteneklerimizi hızla çürütür.”

“Yeni bir insanla tanıştığınızda tedbir açısından bir çekingenlik yaşamanız doğaldır. Çünkü karşınızdaki insanın sizin için nasıl bir niyeti olduğunu bilemezsiniz. Bu durumda tetikte olmak için beyninizin amigdala bölgesi aktif hale geçer ve hafif bir gerginlik hissedebilirsiniz. Fakat az sonra, yeni tanıştığınız kişiyle yakaladığınız ortak bir sohbet konusu, birkaç espri ve hatta içten bir tokalaşma beyninizde oksitosin salgılanmasını arttırır. Oksitosin, öncelikle beyninize gidip amigdala bölgesini susturur ve amigdalanın beyne gönderdiği "sarı alarm" sinyallerinin kesilmesini sağlar. Ardından beynimizin ön bölgelerinde bulunan ödül merkezlerini etkileyerek başta dopamin olmak üzere birçok olumlu kimyasalın salgılanmasını tetikler. Yani karşıdaki insanlarla samimiyet gerektiren durumlarda beyinlerimiz, bu samimiyetten en fazla keyfi alacak şekilde kimyasal bir değişim geçirir.”

“İnsanın en çok zorlandığı konu belki de gerçekliğe dair dürüst bir duruş sergilemek olsa gerek.”


“Farklılıklar olmasa sadece hayat sıkıcı olmazdı; hayat diye bir şey muhtemelen var olamazdı.”

“Öğrenmeyi, okumayı, araştırmayı, sorgulamayı başkasına bırakmayıp entellektüel hayatımızın iplerini elimize alabilirsek, bizzat kendimizde yapabileceğimiz küçücük değişiklikler bile hayret verici sonuçlar doğurabilir.”

Atatürk’ün Milli Mücadele İle İlgili Sözleri

 Atatürk’ün Milli Mücadele İle İlgili Sözleri




Anadolu halkının en zor yıllarıdır milli mücadele yılları. Köyleri yakılmış, ocakları söndürülmüş aileler, umutlarına gem vurulan gençler, düşmanın zulmü ve daha neler neler. Tüm bunlara rağmen pes etmemiş büyük milletimiz. Atatürk liderliğinde ve vatan evlatlarının çalışması doğrultusunda kurtulmuştur bu vatan her türlü çileden, zorluklardan. Verilmemiştir bağımsızlık, kan akmış, gözyaşı akmış, ayrılıklar olmuş ama kurtarılmıştır bu aziz topraklar aziz milletin kahraman vatanseverleri sayesinde.

Atatürk’ün milli mücadele ile ilgili sözleri şunlardır:

“Geçirdiğimiz buhranlı günlerin şerefli kahramanlarını hep beraber kutlayalım. Onlar arasında muharebe meydanlarında düşman silâhıyla göğüsleri delinmiş bahtiyarlar olduğu gibi yangınlarda, ateşlerde yakılmış bedbaht çocuklar, kadınlar ve ihtiyarlar vardır. Onlar arasında namuslarına tecavüz edilmiş, ebediyen ağlamağa mahkûm genç kızlar da vardır. Onlar arasında yurtlarını kaybetmiş aileler, evlatlarını gömmüş analar vardır ve yine onlar arasında muharebedeki namus vazifesini şerefle yaparak bugün memleketlerine dönmüş gaziler vardır. Onlardan şehitlik şarabını içmiş olanların ruhlarına fatihalar sunalım.”

“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz. Onun için küçük, büyük her cüzütamı, bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük, büyük her cüzütam ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki cüzütamın çekilmeye mecbur olduğunu gören cüzütamlar, ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide nihayete kadar sebat ve mukavemete mecburdur.”

“Düşmanın mükemmel ve kuvvetli ordularını mağlup etmek için kendimizde bulduğumuz kuvvet ve kudret, dâvamızın meşruluğundandır. Gerçekten, biz millî hududumuz dahilinde hür ve müstakil yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz. Biz Avrupa'nın diğer milletlerinden esirgenmeyen, haklarımıza tecavüz edilmemesini istiyoruz.

“Millî mücadeleyi yapan, doğrudan doğruya milletin kendisidir, milletin evlâtlarıdır. Millet, analarıyla, babalarıyla, hemşireleriyle mücadeleyi kendisine ülkü edindi. Millî mücadelede şahsî hırs değil, millî ülkü, milli izzetinefis hakiki etken olmuştur.”

“Millî müdafaamızı; düşmanların bayrakları, babalarımızın ocakları üstünden çekilinceye kadar terk edemeyiz. İstanbul mabedleri etrafında düşman askerleri gezdikçe, öz vatan toprakları üstünden yabancı adamların ayakları çekilmedikçe biz mücadelemize devam etmeye mecburuz. Kendi hükûmetimizin idaresi altında bedbaht ve fakir yaşamak, yabancı esareti bahasına nail olacağımız huzur ve mutluluktan bin kere üstündür.”

“Millî dava ancak bu inan, bu irade ve azimle gerçekleştirilecektir. Yaşaması ve muzaffer olması gereken değersiz şahıslarımız değil, millî kurtuluşu temin edecek olan fikirlerdir.”

“Biz bir amaç takip ediyoruz. Bu amacımız öteden beri muhtelif vesilelerle ifade edilmiştir. Ben şimdi de onu tekrar ediyorum: Milletin, devletin bağımsızlığını muhafaza etmek. Bunun içinde namus ve şeref tamamen yer alacaktır. Müstakil olarak milletimizin muayyen hudutlar dâhilindeki tamamiyetini muhafaza etmektir. Bunun için muharebe ediyoruz. Efendiler; memleketimizin ellide biri değil, her tarafı tahrip edilse, her tarafı ateşler içinde bırakılsa, biz bu topraklar üstünde bir tepeye çıkacağız ve oradan savunma ile meşgul olacağız. Bundan dolayı iki karış yer işgal edilmiş, üç beş köy tahrip edilmiş diye burada feryada lüzum yoktur. Ben size açık söyleyeyim; efendiler bazı yerler işgal edilmiştir bunun üç misli daha işgal edilmiş olunabilir. Fakat bu işgal hiçbir vakitte bizim imanımızı sarsmayacaktır.”

“Subaylarımızın kahramanlıkları hakkında söyleyecek söz bulamam, yalnız ifadede isabet edebilmek için diyebilirim ki, bu muharebe subay muharebesi olmuştur. Bu sebeple subay arkadaşlarımın en ufak rütbelisinden en büyük rütbelisine kadar kıymet ve fedakârlıklarını bütün kalp ve vicdanımla ve takdirlerle yâd eylerim. Fertlerimizi methüsenadan çok yüksek görürüm. Zaten bu milletin evlâdı başka türlü tasavvur edilemez. Bu milletin evlâtlarının fedakârlıkları, kahramanlıkları için ölçü bulunamaz. Askerlerimiz hakkında yeni bir şey ilâve etmek isterim: Kahraman Türk askeri, Anadolu muharebelerinin mânasını anlamış, yeni bir ülkü ile muharebe etmiştir.

 

“Ağaç Düşse De Yakınına Yaslanır.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 “Ağaç Düşse De Yakınına Yaslanır.” Atasözü İle İlgili

 Kompozisyon




Hayat her zaman bize mutluluklar getirmez. Hayatın akışı içerisinde acı günlerimiz de olabilir, hayal kırıklıklarımız da olabilir, endişelerimiz de olabilir. Her açıdan iyi ve güçlü bir dönemde olduğumuz zamanlar vardır ve bu dönemlerde kendimizi daha iyi ve daha aktif hissederiz. İyi olduğumuz dönemlerde bir anda tersine de dönebilir. Mesela maddi açıdan çok iyi olduğumuz bir dönemde işten çıkarılmış olabiliriz, giriştiğimiz bir iş sonucunda elimizde avucumuzda ne varsa kaybedebiliriz, ya da kötü alışkanlıklardan dolayı sağlığımızı ve paramızı kaybedebiliriz. Bu durumu daha da örneklendirebiliriz. Düştüğümüz bu durumda ilk yaslanacağımız yer, ilk güvenebileceğimiz yer bizim en yakınlarımız, aile bireylerimiz, eşimiz dostumuz, akrabalarımızdır elbette. 

Zor ve sıkıntılı dönemlerde kişiye en büyük desteği yakınları verir. Örneğin küçük bir çekirdek aileyi örnek verelim. Anne, baba ve dört çocuktan oluşan bir ailedir bu ailemiz. Baba rahatsızlığından dolayı belli bir süre çalışamayacaktır ve çocuklar için de para gerekir. Ailenin çocuklarından iki tanesi üniversiteyi kazanmıştır ve bu gençler memleketinden ayrı bir üniversiteyi kazandığı için haliyle bunlara para lazım olacaktır, onlara moral verecek yakınlarının olması lazımdır. Bu gençlere dayısı, amcası, teyzesi ellerinden gelen maddi ve manevi yardımı yaparsa bu gençler gittiği yerde güzel bir şekilde eğitim hayatlarına devam ederler ve orada bir zorluk yaşamazlar. Bu zorlukların olmamasını sağlayan kişilerde o gençlerin aile yakınları olur. Eğer ki o gençler zor durumda kalsaydı yakınları da onlara bir kuruş bile yardım etmeselerdi işte bu çocuklar eğitim hayatlarını maddi nedenden dolayı yarıda bırakmak zorunda kalacakları ve yakınlarının onlara vurduğu darbe o gençlerde olumsuz bir etki yaratacaktır. Onun için ne olursa olsun zor zamanlarımızda h yakınlarımızın yanında olmalıyız, onların ağır yüklerini bir nebze de olsa hafifleten bizler olmalıyız.

 Zor zamanlar aile olmanın, akraba olmanın gerçek anlamda ortaya çıktığı zamanlardır. Bundan dolayı da atalarımız ağaç düşse de yakınına yaslanır diye yakınların zor gün dostları olduğunu dile getirmiştir. Yakınlarımız bize yardım ettiği zaman da bizler bunun hakkını göstermeliyiz ve vefalı birer bireyler olmalıyız.

“Bu Millet Kılı Kıpırdamadan Dava Uğruna Canını Vermeye Razı Olmasaydı Ben Hiçbir Şey Yapamazdım.”

 “Bu Millet Kılı Kıpırdamadan Dava Uğruna Canını Vermeye Razı Olmasaydı Ben Hiçbir Şey Yapamazdım.”




Milletimiz vatanı kurtarmak için hayatını tehlikeye atmaktan geri durmamıştır. Bu vatanı kurtarmak için Mustafa Kemal ve silah arkadaşları milletimize önderlik etmiştir, milletin fertlerine olayın özetini anlatmıştır ama vatan sadece bir kişi ya da iki kişi ile kurtarılmamıştır. Vatan milletimizin kahraman evlatları sayesinde, Atatürk ve silah arkadaşları sayesinde kurtarılmıştır.

 Mustafa Kemal’in de dediği gibi bu millet kılı kıpırdamadan dava uğruna canını vermeye razı olmasaydı ben hiçbir şey yapamazdım.” Der. Eğer ki millet Mustafa Kemal’in sözlerine kulak asmasaydı, bağımsızlık nedir, bağımsızlığın önemi nedir kavramlarının bilincinde olmasaydı ve kutsal davaya hayatını adamasaydı bu vatan şu anda var olmazdı. Şu anda başka devletlerin egemenliği altında yaşayan ve başka devletlere uşaklık eden insanlar olarak yaşardık ya da hiç hayatta bile olamazdık belki de. Millet; kurtuluşa  önder olan kişilerin sözüne kulak asamasaydı, bu vatanı kimse işgal edemez ve vatan her şekilde kurtulur diyerek oturduğu yerde bekleseydi  vatan çoktan işgal edilmiş olurdu. Bizim yüce milletimizi yerinde durmamıştır. 

Kadınından erkeğine, gencinden yaşlısına her bir ferdimiz cepheye koşmuş, vatan için, vatan evlatları için elinden gelen desteği asla esirgememiştir. Kutsal dava uğruna nice canlar hayatını kaybetmiş, nice kahraman vatan evlatları gazi olmuştur. Aç kalmış, susuz kalmış ama asla onursuz kalmamıştır bu milletin vatansever evlatları. Mustafa Kemal, silah arkadaşları ve millet güç birliği yapmış, vatana sahip çıkılmış ve vatanımızı Yüce Allah’ın da izni ile bağımsızlığına kavuşmuş düşman da yurdumuzdan gitmek zorunda kalmıştır.

Ağırbaşlılık İle İlgili Özlü Sözler

 Ağırbaşlılık İle İlgili Özlü Sözler




Ağırbaşlı insanlar davranışlarına dikkat eden, ölçülü olan kimselerdir. Kimse böyle kişilerin karakterini değiştiremez ve böyle kimseler başkalarının  elinde  deneme tahtası olmaz. Çünkü kimsenin kendilerini bozmasına izin vermez bu güçlü insanlar. olmaz. Toplum tarafından sevilen ve sayılan insanlardır böyleleri.


Ağırbaşlılık sözleri şunlardır:

“Ağırbaşlılık; huzursuz olup, bunu belli etmeme yeteneğidir.”  Earl Wilson

“Bir şey ne kadar olgunsa o kadar çok zamana ihtiyaç göstermiştir.” Arthur Schopenhauer

“Bence ağırbaşlılık, düşünmeden girişilen davranışlardan çok daha yarar sağlar insana.”  Stefan Zweig.

“İnsan bir ağırbaşlılık duygusuyla kendisi olana, başkalarının göremediği yarık biçimde karanlık bir öz halinde kalana kadar çekip küçülüyordu.” Virginia Woolf

“Konuşurken bağırıp çağırma. Lüzumsuz yere sesini yükseltme. Sakin ve ağırbaşlı ol.” Ebu Hanife

“Olgunluk, kendimizi yenmemizdir, bu zafere ulaşan kişi yenilgiye uğramaz.” A. j. Cronin


“Karşındaki adam sana ölçüsüz davranır, küstahlıkta bulunursa sen de nezih ve ağırbaşlı davran. “ İmam Gazali.

“Bu gözleri bir gören bir daha dünyada unutamaz onları. Düşlerde yitik bir şey, doğaüstü bir ağırbaşlılık vardı bu gözlerde.” Rainer Maria Rilke

“Susmak ağırbaşlılığı arttırır.”  Hz. Ali

“Dünya beş şeyi yaşamına uygulayabilmeye kusursuz erdem denir: Ağırbaşlılık, cömertlik, içtenlik, doğruluk, saygı.”  Konfüçyüs.

“Sözün kısası, insanlık tarihine birçok şey, hasta bir hayal gücünün uydurabileceği her şey yakıştırılabilir, aklı başındalık ve ağırbaşlılık hariç.” Dostoyevski.

“Ağırbaşlılık tutkuyu reddetmez, arındırarak yüceltir.” Victor Hugo

Atatürk’ün Millet Sevgisi İle İlgili Konuşma

 Atatürk’ün Millet Sevgisi İle İlgili Konuşma





Millet sevgisi insanın milletine olan bağlılığı, toprağına olan bağlılığı sayesinde olur.

Sevgili öğretmenim ve sevgili arkadaşlarım!

Mustafa Kemal hepimizin de bildiği gibi milletine olan düşkünlüğü ve sevgisi ile tanınan bir lider olarak hayat sürmüştür. O milletine her zaman güvenmiş, milletinin her ferdini önemsemiştir. Çocuğundan büyüğüne yetişkininden yaşlısına kadar hepsini çok sevmiş ve hepsinin mutlu olması için elinden gelen her türlü fedakarlığı yapmıştır. Milletini çok sevdiği için milletinin fertleri ile birlik içinde olup yurttan düşmanı kovmuştur. Milletine olan inancı ve güveni sayesinde güzel yarınlar inşa edilmiş, ülke bağımsızlığına kavuşmuş ve cumhuriyet ilan edilmiştir. O milletini hiçbir zaman küçümsememiştir. Milletini o kadar çok sevmiş ve bağımsızlığına düşkün bir millet olduğunu da şu şekilde ifade etmiştir: Bu millete çok şeyi öğretmeye çalıştım ama uşaklığı bir türlü öğretemedim.” Yani milletini her zaman birey olarak görmüş, efendi olarak görmüş hiçbir zaman hizmetçi olarak köle olarak görmemiştir. Çünkü milletini çok sevmiş ve arkasında milleti olduğunu her daim dile getirmiştir.

Sevgili arkadaşlar!

Mustafa Kemal milletinin kabiliyetli bir millet olduğunu, çalışkan bir millet olduğunu her zaman dile getirmiştir. Hasta yatağında bile milletinin ülkesinin sorunları ile ilgilenmiş ve onları canından çok sevmiştir. Milletine olan bağlılığı ile ilgili şu sözü çok anlamlıdır: “Türk milleti kahramanlıkta olduğu kadar, istidat ve liyakatte de bütün milletlerden üstündür. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve bağımsızlık fikrinin ölmez âbidesidir. Bu eseri meydana getiren bir milletin evlâdı, bir ordunun Başkumandanı olduğumdan daima mesut ve bahtiyarım.”

Atatürk’ün bu sözlerinden de anlaşıldığı gibi Atatürk her zaman millet sevdalısı olmuş, milleti ile çok çalışmıştır ve çalışmaktan da asla geri durmamıştır.

 

“En Kudretli İnsan Kendini İdare Edebilen İnsandır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon

 “En Kudretli İnsan Kendini İdare Edebilen İnsandır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon


Kendini idare edebilen insan kendi sorumluluklarının, kendi öz disiplinin farkında olan insandır. İşlerini başkalarına yaptırmayan , kendi sorumluluklarını üzerine alabilen ve bunun için de çaba gösteren ve bu  çabayı da hayat boyu sürdüren insandır. Hayatına disiplini sokmuş ve disiplinin kendi özgürleştirdiğini söyleyen insan en kudretli insandır diyebiliriz. Kişinin başkalarına muhtaç olmadan kendi ayakları üzerinde durabilmesi, kendi kendine yetebilmesi onu güçlü kılar. Kişi hem maddi açıdan kendine yetebilmeli hem de manevi dünyasında kendine yetebilmeli ve bunun için de hareket geçmelidir. 

Birey maddi açıdan iyi bir durumda değilse başkalarının eline bakar ve sürekli kimden ne gelecek mantığı ile bir hayat sürer ve böylece kendini başkalarına kölelik ederken bulur ve köle olmaya da gönüllü olmuştur böyle kimseler. Oysa kendi alın teri ile çalışan, kendi emeğinin ekmeğini yiyen insan en kudretli insandır. İnsan maddi ve manevi açıdan kendi kendine yetmediği zaman başkalarının boyunduruğu altına girmeye başlar ve kendi iradesi ile değil başkalarının iradesi ile hareket etmeye başlar. Birey başkalarına bağlı olmak istemiyorsa kısacası asalak bir yaşam sürmek istiyorsa, hayatta dimdik kendi kendime de yetebilirim ve bunun için de çalışıyorum, vazifemi yapabiliyorum diyorsa işte böyle kimseler kendini geliştirmiş, gerçekleştirmiş ve kudretinin farkında olmuş kimselerdir.

 Kendinin farkında olan insanlar çok büyük kazançlarda da kendini kaybetmiş ve mantığı ile hareket eder, duygularına yenik düşmez. Ya da bir işte başarısız olup yoksulluğa düştüğü zaman hayattan ümidini kesmez ve çalışmaya devam eder ki kudretimi kaybetmeyip diye düşünür.

 Kişinin kendi kudretinin farkında olması demek aynı zaman öfkesine hakim olmak da demektir. Kişi bir ortama girdiği zaman herkes sinirden küplere binmiş olsa bile o kendine hakim olabiliyorsa, iletişim dilini etkin kullanabiliyor ve şiddete başvurmadan sorunların üstesinden gelmeyi başarıyorsa işte böyle insanlar güçlü insanlar, kimseye eyvallahı olmayan insanlardır. Hem bedenen, hem ruhen kendini iyi hisseder ve bu da kişinin kendine olan güvenini daha da artılara çıkarır.

“Atatürk’ün Bugünün Küçükleri Yarının Büyükleridir.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Atatürk’ün Bugünün Küçükleri Yarının Büyükleridir.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.




Çocuklarımız, geleceğimize yön veren, yolumuzu yol eden, hayatımıza neşe katan ve umutlarımız olan çocuklarımız bizler için çok değerli varlıklardır. Onlar mutlu olduğu zaman biz de mutlu oluruz, onlar üzüldüğü zaman biz de üzülürüz. Çünkü onlarla hayat bir başka güzel onlarla hayat bir başka umut vericidir. Bugünün küçükleri olan çocuklar hep küçük olarak kalmayacaktır. Onlarda hayatın normal akışı içinde büyümeye yetişkin bir birey olma yolunda ilerlemeye devam edecektir. Onun için  çocukların eğitimine çok önem vermek gerekir. 

Onları küçük yaşlardayken iyi eğitmeliyiz, güzel ahlaklı olarak yetiştirmeliyiz, vatanını ve milletini seven çalışkan bireyler olmasına katkıda bulunmalıyız. Bugün iyi yetiştirmediğimiz çocuk,  merhamet duygusunu  hissettirmediğimiz çocuk, paylaşmayı öğretmediğimiz çocuk yarınların bencil bireylerine dönüşecek ve insan olma noktasında eksiklikler oluşacaktır. Onun için çocuklara değer vermek, onlara şekil vermek gerekir. Bunu yapacak olan da önce aile sonra ise değerli öğretmenlerdir. Onları bir birey olarak görmeliyiz, onların görüşlerine, duygu ve düşüncelerine önem vermeliyiz. Kendilerini ifade etmelerine olanak tanımalıyız. Yanlış bir davranış yaptığında onların kişiliğini hedef almamalıyız, sadece yanlış olan davranışlarını söylemeli ve onları sevdiğimizi söylemeliyiz.

 Onları cumhuriyet sevdalısı, demokrasi gönüllüsü  çocuklar olarak yetiştirmeliyiz. İşte o zaman bugünün küçükleri yarınların umutları, yarınların iyi insanları olarak hayatına devam edecek ve içinde yaşadığı dünyaya faydalı bir güzel insan olma yolunda eğilim gösterecektir. Yeter ki çocukları koşulsuz sevelim ve onların çocukluğunu özgürce yaşamasına ve bu özgürlüğünü başkalarına zarar vermeden yaşamasına izin verelim.

Ben Cumhuriyet Sevdalısıyım Çünkü Konulu Kompozisyon Yazınız.

 "Ben Cumhuriyet Sevdalısıyım"; Çünkü Konulu Kompozisyon Yazınız.




Türkiye Cumhuriyeti bugünlere kolay gelmemiştir. Devletin adının cumhuriyet olması için nice destanlar yazılmış, nice kanlar dökülmüş, nice yiğitler şehadet şerbetini içmiştir. Kolay değildir yeni bir düzene geçmek, yılarca aynı yönetim sisteminde durup yeniliği bir anda kabul etmek elbette millet için kolay olmadı. Onun için Mustafa Kemal adım adım gitti yoluna.

 Önce bağımsızlık dedi. Ülke bağımsız olmadan nasıl cumhuriyet kurulurdu onun için de önce düşman vatandan kovuldu, milletin her bir kahramanı bu vatan toprakları için yılmadan, yenilmeden savaştı ve sonuç bağımsızlık oldu, sonuç hürriyet oldu. Artık sistemde değişiklikler gerekiyordu, bir kişinin iradesine bırakılamazdı ülkenin kaderi. Onun için Gazi Paşa 29 Ekim 1923’te ilan etti Cumhuriyeti. Cumhuriyet özgürlüktü, cumhuriyet egemenlikti. Ben cumhuriyet sevdalısıyım çünkü cumhuriyette benim de söz hakkım var, azınlığın da hakları var. Ben cumhuriyet sevdalısıyım çünkü  cumhuriyet demek halkın egemenliği, milletimin iradesi demek. İnsan hakları  demek, seçimle başa gelip seçimle baştan indirmek demek. Ben cumhuriyet sevdalısıyım çünkü cumhuriyet hoşgörü demek, farklılıklara saygı duymak demek. Cumhuriyet aydınlık demek, bilim yolunda koşmak,  özgürce çalışmak demektir.  temelleri demek. Ben cumhuriyet gönül vermiş bir gencim çünkü bu millet cumhuriyet sayesinde güç kazanır, cumhuriyet sayesinde gelişir ve yeni aydınlık yollara çıkar.

 Cumhuriyet gönül verdim çünkü haklarım ve özgürlüklerim güvence altına alınmıştır.  Ben cumhuriyet sevdalısıyım çünkü cumhuriyet milletime  özgür ve bağımsız yaşama hakkı sağlamıştır. Atatürk'ün bu sözünden de dolayı Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslarıyla, Türk milletini emin ve sağlam bir istikbal yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle, büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur.” Ben cumhuriyet sevdalısıyım işte. Özgür düşünceye sahip olduğum, düşüncemde bana dayatma yapılmadığı için, haksız yere hapishanelere atılmadığım sevdalısıyım cumhuriyetin, vazgeçilmezimdir cumhuriyetim.

Öğretmene Verilen Değer İle İlgili Kısa Hikaye Örneği

 Öğretmene Verilen Değer İle İlgili Kısa Hikaye Örneği




Emrah Öğretmen çalıştığı köy okulunda işini hakkı ile yapan, her bir velinin sorununu tek tek dinleyen, öğrencilerin sorunlarını çözmek için canını dişine takan genç bir okul müdürüydü. Sarı saçları, mavi gözleri ile hem yakışıklı hem de güzel kalpli olan Emrah Öğretmen köylünün gözdesi, en değerlisiydi. Evli ve iki çocuk babası olan öğretmenimizin eşi Selma Hanım da sınıf öğretmeni olarak aynı okulda görev yapıyordu. Sivas’ın güzel ve şirin bir köyünde öğretmenlik yapıyordu bu güzel insanlar. 

Selma Öğretmen ise simsiyah saçları olan, yemyeşil gözleri olan uzun boylu güzel yüzlü ve güzel kalpli bir öğretmendi. Karı koca köylünün hem ahlaken çok beğendiği, hem de görevlerini hakkı ile yerine getiren öğretmenleri olduğu için çok kıymetlilerdi. İkisi de çok çalışıyor  yeri geldiğinde yoksul öğrenciler için kendi ceplerinden masraf etmekten asla çekinmiyorlardı. Çünkü bu ikili öğretmenliğe gönül vermiş, içinde çocuk sevgisi bitmez tükenmez bir hazineydiler. Köyden biri hastalansa hemen Emrah Öğretmenin arabası ile şehir merkezindeki hastaneye götürülür, köyden birinin şehir merkezinde acil bir işi çıksa hemen Emrah Öğretmen ve eşi bir çözüm yolu bulurdu.

 Biri altı biri sekiz yaşında iki tane de çocukları vardır. Büyük olan çocuğun adı Aynur küçük olan çocuğun adı ise Asumandı. İki tane şirin mi şirin güzel kızlardı çocukları da. Bir gün Selma Öğretmen dersteyken nöbetçi öğretmenlerden Tayfur Bey Selma Hanımın sınıf kapısını çaldı ve Selma Hanım’a öğretmenler odasına gelmesini rica etti. Selma Hanım hemen öğretmenler rodasına gittiğinde eşi Emrah Bey yerde bayılmış olarak duruyor, yanın da diğer öğretmen hanımlar ve öğretmen beyler onu ayıltmaya çalışıyordu. 

O gün Emrah Öğretmen Tayfur Bey’in arabası ile Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Hastanesi’ne getirildi. Hemen hastaneye yatırılan başından emar (mr) çekilen Emrah Bey için durum ciddiydi. Doktor Hanım Emrah Bey’e durumunu güzelce anlatmış ve beyninde tümör olduğunu söylemişti. Bu olayı duyan öğretmen üzülmüş, tüm köy halkı çok ama çok üzülmüş ve en çok üzülen de elbette Emrah Bey’in biricik eşi Selma Hanım olmuştu. Köylüsü için elinden gelen her türlü fedakarlığı yapmış olan Emrah Öğretmen için köylü boş kalır mıydı hiç. Emrah Öğretmeni mutlu etmek için her gün evine doğal gıdalardan yapılmış yemekler gönderiliyor, hoş muhabbetler ediliyor ve öğretmeni mutlu etmek için köy halkı elinden geleni fazlası ile yapıyordu. Bu arada öğretmen işine devam ediyor ve köy halkı da ona moral vermek için çok mücadele ediyordu. 

Emrah Öğretmen için hayat devam ediyor ve köy halkının onu ne kadar çok sevdiğine şahit oluyor ve hem gururlanıyor hem de üzülüyordu. Ne güzel insanlara hizmet etmişim diye de mutlu oluyordu. Günlerden bir gün yine Emrah Öğretmen kontrol için hastaneye gittiğinde beynindeki zararlı olan tümör iyi hale gelmiş ve Emrah Bey yaşam savaşını kazanmıştı. Tüm bunlar eşinin, köylüsünün ona olan sevgisi, ona verdiği değer sayesinde olmuştu. Sevgi ve değer bazen en kötü hastalıklara bile çare olurdu. Hele de bir sevilecek kişi, emek edilecek kişi, değer verilecek kişi aydın bir öğretmense  iş başka bir hale gelirdi.

“Çok Havlayan Köpek Isırmaz.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 “Çok Havlayan Köpek Isırmaz.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon



Yaşadığımız çevrede her insan iyi ya da her insan kötüdür diye bir değerlendirme yapamayız. İnsanları aşırı iyi ya da aşırı kötü diye nitelendirmek de yanlıştır ama kötü insanlara karşı da daha uyanık olmaz gerekir. Kimi insanlar vardır ki bunlar yakanıza yapıştı mı bu tip kimselerden kolay kolay yakayı kurtaramazsınız. Sizi tehdit eder, sizden intikam alacağını söyler ve ha bire konuşmaya, bağırmaya devam eder.

 Bağırarak karşısındaki kişiyi egemenliği altına alacağını zanneder ve onu sindirdiğini düşünür. Böyle bağırıp çağıran insanlardan korkmamak gerekir. Çok havlayan köpek ısırmaz atasözü ile de atalarımız şunu anlatmak istemiştir: Köpeğin havlayanından korkmamak gerekir. Korkulması gereken ise köpeğin havlamayanıdır. Havlamayan köpek yanınıza sessizce yaklaşır ve sizi parçalamaya kalkışır. İşte sessiz gibi görünen, sinsi kimseler de böyledir.  Çok konuşan kişilerden değil, sessiz olanlardan çekinmeli,, böyle kimseler karşı önlem alınmalıdır. Böyle sessiz ve sinsi kimselerin nerede, ne zaman ne yapacağını kestiremezsiniz. Sinsi kimseler işlerini sessizce yaparlar ve bu durum karşısında neye uğradığını şaşırabilirsiniz.

 Sessiz olan insanları da bu çok iyi biri bundan bir kötülük gelmez diye ona yüzde yüz güvenilmemelidir. Bu durum elbette her sessiz insan için geçerli değildir ama atalarımız bu durumu yıllar içinde tecrübe ettiği için Çok havlayan köpek ısırmaz demiştir.

 

 

Peygamber Efendimize Mektup

 Peygamber Efendimize Mektup




Alemlere rahmet olarak gönderilmiş olup insanlığa hoşgörüyü yayan, hiç kimsenin kimseden üstün olmadığını asıl üstünlüğün takvada olduğunu söyleyen sevgili efendim Hz Muhammed Mustafa.

Sen ki sabrınla bizlere örnek bir hayat bırakmış olan, sen ki azminle dinini yaymak için gece gündüz çalışan ve   her türlü çileyi kabul eden ve bu kutsal davaya hayatını adayan Peygamber!

Gül kokulu efendim, gül kokulu Muhammed’im. Seni görmesek de seni tanımaktan çok memnun olduk. Seni görmesek de sana olan inancımız,  sana olan sevgimiz günden güne daha da artmış durumda. Hayatımızın her alanında senin sünnetini uygulamak için, senin güzel ahlakınla şereflenmek için mücadele etmeye çalışacağız. Bizler günahları olan ümmetiniz. Senin gibi elbette olamayız ama sana layık olmak için elimden gelen her şeyi yapmaya çalışacağım efendim.

Sen ki dedikoduyu sevmeyen, yalanı sevmeyen, kaş göz işaretleri ile insanları küçük duruma düşürmeyi sevmeyen, dürüstlükten , haktan ve adaletten yana olan, bir kişinin kusuru olduğu zaman o kusuru başkalarının yanında açmayan hoşgörülerin efendisi, mazlumların, yetimlerin ve öksüzlerin efendisi. Kimsesizlerin efendisi, insanlığın önderi, ümmetinin baş tacı Peygamberim!

Seni o kadar çok seviyoruz ve seni o kadar çok özlüyoruz ki bunu senin için atan kalplerimiz en iyi bilir. Sen affetmeyi seversin, sen merhametlisin, sen ümmetim ümmetim deyip gece gündüz dua etmiş bir Peygambersin. En büyük günahları işleyen bir insan tövbe ettikten sonra ona sırtını çevirmeyen merhametli bir Peygambersin. Sen ki Fatimatüz Zehra’nın kıymetli babası, Hatice Annemizin eşi olan nurlu bir Peygamber!  Nur yüzlü Peygamber, güzel kalpli ve güzel yüzlü Muhammed’im.

Yüce Allah tarafından Peygamberliğe layık görülen ve Allah’ın ayetlerini insanlığa yaymak için hayatını  bu kutsal dava için harcayan büyük Peygamber, Allah’ın elçisi, yüreklerin efendisi!

Bu dünya gelip geçicidir, Önemli olan ebedi kalacağımız ahiret alemidir. Bizler de vefat ettikten sonra biz bu aciz ümmetine de mahşer gününde şefaat eyle Ey Muhammed’im. Ey Peygamberim. Yetimlerin ve öksüzlerin babası, dedesi. Çocuk sevgisi yüreğine işlemiş büyük Peygamber. Bizlere bıraktığın sözlerin hayatımızın her alanına yansıyacaktır inşallah. Öfkeden, intikamdan, kötü hırstan ve nefsimizin düşmanlığından korunmak için seni örnek alacağız inşallah. Seni özlemle, minnetle anıyoruz. İyi ki bu dünyaya Bir Muhammed gelmiş, iyi ki sen bizim önderimiz olmuşsun  Sevgili Muhammed’im.