Kısa hikaye örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kısa hikaye örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Aşağıda Verilen Hikaye Ögelerini Kullanarak ve Ana Fikri Dikkate Alarak Bir Hikaye Yazınız. (6. sınıf ders kitabı)

 

Aşağıda Verilen Hikaye Ögelerini Kullanarak ve Ana Fikri Dikkate Alarak Bir Hikaye Yazınız. 6. sınıf Türkçe Ders  Kitabı

 

Olay: 6. sınıf öğrencilerinin şubeler arası yapılan bilgi yarışmasına katılması

Yer: Okul, okul bahçesi, sınıf

Zaman: Ders yılının sonları

Şahıs ve varlık kadrosu: Yiğit, Oğzu, Sevim, Ezgi, öğretmen, diğer öğrenciler

Ana fikir: Kendine güvenen, sorumluluklarını bilen ve olumlu düşünen insanlar başarılı olurlar.

 

İşbirliği ve Dayanışmanın Başarı Getirmesi

 Sabah olmuştu ve Sevim hemen kahvaltısını yaptıktan sonra okula gitti. Okul zili çaldığında öğretmen içeri geldi. Öğretmen şunu söyledi: Çocuklar biliyorsunuz okullar yakın bir zamanda kapanacak ve bunun için de şubeler arasında bir bilgi yarışması yapacağız ve buna da katılmak isteyen gönüllüleri katabiliriz dedi. Yiğit, Oğuz, Sevim ve Ezgi bu yarışmaya katılacaklarını ve gönüllü olduklarını söylediler.  Bilgi yarışmasında her türden sorular sorulacaktı ve bunun içinde katılacak olan çocukların genel kültürünün de iyi olması gerekirdi. Sevim arkadaşlarına dönüp benim genel kültürüm çok iyi değil, çok kitap okumadığım için  bilgi yarışmasında ya benim yüzümden elenirsek diye kaygılanmış ve üzülmüştü.  Kazanamayız kesin dedi ve kötümser konuştu. 


Yiğit ise umutsuz olma Sevim, bir an önce genel kültürünü artıracak kitaplar okumaya başla ve kendine güven dedi. Diğer arkadaşları  da Sevim’i motive ettiler ve kötümser olmaması gerektiği mesajını verdiler. Çocuklar büyük sorumluluk alarak her gün sınav tarihine kadar çalışmaya başladılar ve kendilerine olan güvenlerini asla kaybetmediler, umutlu oldular, çok yoruldular ve nihayet yarışma günü geldi. Bilgi yarışması başladı ve sorular art arda gelmeye başladı. Sevim ve arkadaşları diğer grubu bilgileri ile alt ediyor ve her soruya doğru cevap veriyorlardı. Diğer grup ise hiç çalışmamış gibiydiler ve çok başarısız olmuşlardı. Yarışmayı kazanan Sevim ve arkadaşları oldu. Öğretmen bu duruma çok mutlu oldu ve çocuklar okul bahçesine çağırarak onlara büyük bir pasta sürprizi yaptı.


 Sizin gibi sorumluluk sahibi, olumlu düşünen, işbirliği ve dayanışma ile çalışmaktan vazgeçmeyen başarılı öğrencilerimi tebrik ederim dedi ve hepsini tek tek tebrik etti.  Çocuklar da birbirine bakıp gülümsediler ve birbirine sarıldılar ve zafer bizim diye bağırıp kahkahalar atmaya başladılar.

Hatasız Kul Olmaz Sözü İle İlgili Hikaye

 

Hatasız Kul Olmaz Sözü İle İlgili Hikaye


Bugün hava çok soğuktu. Dün soğuk havada akşama kadar oynadığım için hasta olmuştum ve boğazımda keskin bir ağrı hissediyordum. Biryandan boğaz ağrısı, bir yandan öksürük başlamıştı. Akşama doğru ise ateşim otuz sekizlere yükselmişti. Okuluma gidemediğim için çok üzgündüm. Çünkü derslerimden geri kalıyordum ama arkadaşım Elif ödevlerimi bana getirir, tuttuğu notları da  bana veriri diye seviniyordum. Üç  gün kadar okula gidemedim ve evde hasta bir şekilde yatmaya, dinlenmeye devam ettim. 


Annem kemik suyu ile tarhana çorbası yaptı, çeşitli yeşil otlardan oluşan salata yaptı, güzel yemekler yaptı ve iyileştim ve kendime geldim. Ertesi sabah okuluma gittim.  Bu arada Elif’ten notları istediğim halde bana getirmemişti ve  beni bir gün olsun arayıp sormamıştı. Ona kırılmıştım ve çok da üzgündüm. En yakın arkadaşım dediğim kişi bana karşı çok acımasızca davranmıştı ve bencil olmuştu. O gün okulda onunla konuşmadım. Yüzüne bile bakmadım.  O ise benimle konuşmaya başlıyor ve özür dilemeye çalışıyordu ama yine de içimde ona karşı sevgi yoktu. Birkaç gün böyle devam etti ama o hatasını anlamıştı ve bu defa gerçekten samimi gelmeye başlamıştı. 


Ona döndüm ve neyse olur böyle şeyler hatasız kul olmaz, sen de bana karşı hatalı davrandın ama lütfen bir daha böyle yapma dedim. İnsan zor günde arkadaşına güvenmeyecekse hangi günde güvenecek dedim. O da hatasını anladı  ve barıştık. Ne de olsa hatasız kul olmazdı öyle değil mi?

Dostluk Konulu Hikaye Edici Bir Metin Yazınız.

 

Dostluk Konulu Hikaye Edici Bir Metin Yazınız.

 

Havalar soğumuş, sonbahar mevsimi gelmişti. Okullar açılmış, babam ve annem okul ihtiyaçlarımızı almak için bizi kırtasiyeye götürmüştü. Oradan her türlü kırtasiye ihtiyaçlarımızı almış, okul kıyafetlerimizi almış eve gelmiştik. Sivas’ın soğuğu bir başka soğuk olduğu için annem hemen doğalgazı açmış ve evde ısınmaya başlamıştık ki birazdan  kapı çaldı. Annem kapıyı açtığında kocaman bıyıkları olan, kıvırcık ve gür saçları olan babam yaşlarında genç bir amca evimize girdi. Annem ve babam aaa! hoş geldin Hasan seni görmek ne güzel  diyerek onu misafir odasında ağırlamaya başladılar. Hasan Amca babamların köyünden olan babamın  çocukluk arkadaşı olan ve aynı zamanda dostu olan kişiydi. Annem hemen Hasan Amca için yemek hazırladı, çay koydu ve onu en iyi şekilde ağırlamaya başladı.

 

 Babam eşin ve çocukların nerede, onlar niye gelmedi dediğinde Hasan Amca ben buraya gezmek için gelmedim k Uğur dedi ve başını yere eğerek çaresizce durdu. Çok üzülmüştüm onun o masum ve garip haline. Babam şaşırmıştı Hasan Amca neden gelmişti acaba diye düşünüyordum ki Hasan Amca konuşmaya başladı. Çalıştığım iş yerindeki patronum beni fazlalık olarak gördü ve işten çıkardı. Okullar açıldığı için zor durumdayım Uğur dedi. Çocuklara hiçbir şey alamadım ve bu çok zoruma gidiyor. Yardımına ihtiyacım var, bana yardım et, çalışır öderim kardeşim dedi. Çocuklar ve hanım evdeler dedi. Babam Hasan Amcanın bu durumuna çok üzüldü. O nasıl laf benim güzel kardeşim elbette yardım ederim. Sen benim en yakın dostum, çocukluk arkadaşım, köylümsün dedi ve Hasan Amcaya sarıldı. Hasan Amca o gün bizde kaldı ve ertesi günü ailesini de getirdi. Hep birlikte çocukları ile kırtasiye gittik ve onların da her türlü ihtiyaçlarını aldık.

 

Çocuklar çok uyumluydu ve Hasan Amca’nın eşi de çok kibar ve görgülü bir kadındı. Utanıyordu yardım almaktan ve devamlı gözleri yere bakıyordu. Bunun üzerine babam ona dönüp: Ne üzülüyorsun Ayşe Hanım, Dost dostun ekmeğini yer, dost kara günde belli olur.” hiç üzülme ve kaldır yerden gözlerini dedi. Daha sonra Ayşe Teyze  başını kaldırdı ve gözleri ile babama teşekkür ediyordu sanki. Annem sofrayı hazırladı ve ailece yemekler yendi, sohbetler edildi.  Daha sonraları da babam Hasan Amca’ya da bir iş buldu ve onlar da kendi ayakları üzerinde durmaya başladılar. Dost olmak, zor günde dostunun yanında olmak babama çok ama çok yakışmıştı.

Yükte Hafif Pahada Ağır Deyimi İle İlgili Hikaye

 

Yükte Hafif Pahada Ağır Deyimi İle İlgili Hikaye


Babalar günü yaklaşıyordu ve annemle babalar günü için ne yapacağımıza karar vermiştik. Babam annemin doğum gününü, evlenme yıl dönümlerini ve daha birçok şeyi asla unutmaz ve annemi her zaman mutlu etmeye çalışır, ona güzel hediyeler alırdı. Annem bana dönerek  kızım Ayça ben babanın kimi zaman doğum gününü unutuyorum dedi. Bu  defa unutmayacağım ve ona çok güzel bir doğum günü sürprizi hazırlayalım, deden ve babaanneni de çağıralım, birlikte güzel bir doğum günü partisi olsun ve baban çok mutlu olsun dedi. Ben de gülerek tabi ki anneciğim dedim. Babam ve annem birbirini çok seviyor, birbirine çok değer veriyordu. 


Yanımda bir gün olsun ağızlarından tek bir kötü kelime dahi duymamıştım. Onları çok seviyordum. Annemle  hemen  doğum günü hazırlıklarına başladık ve iki gün birçok hazırlık yaptık. Doğum günü pastasını annem babama kendi yaptı. Sarmalar, dolmalar, mantılar yapıldı ve dedemler de çağırıldı. Doğum gününden bir gün önce annemle alışveriş merkezine gitmiştik ve babamın çok beğendiği altın bir saat aldık. Babam bu saati görünce çok mutlu olacaktı. Çünkü bu saati alacak parası yoktu ve annem de bu ay ki maaşından kalanları biriktirmiş ve babama sürpriz yapacaktı. Akşam oldu babam işten geldi ve hep birlikte süprizzzz! diyerek babamın doğum gününü kutladık. 


Babam bugün 40 yaşına girmişti ve yanında ailesi vardı. Babama sarıldık ve gününü kutladık. Annem babama aldığı hediyeyi çıkardı. Babam hediyeyi görünce çok mutlu oldu ve şunu söyledi. Oooo Emelciğim yükte hafif ama pahada ağır bir hediye almışsın , çok incesin, çok teşekkür ederim sevgili karıcığım diyerek annemi yanaklarından öptü. Dedemler de babama sarıldık ve harika bir doğum günü akşamı oldu. Dedemler de babama çok güzel bir spor ayakkabısı almıştı. Babam onların da elinden öptü ve güzel günlerimiz böyle devam etti.

Empati İle İlgili Hikaye

 

Empati İle İlgili Hikaye


Bugün anneler günü olduğu için Elif çok heyecanlıydı. Çünkü annesi için özel bir gündü ve babası ile annesine hediye almak için alışveriş merkezine gideceklerdi. Erkenden kalktı ve annesine ,babam ile çarşıya gideceğim diyerek evden ayrıldı. Babası ile alışveriş merkezine giden Elif orada arkadaşı Ela’yı gördü ve onunla hemen muhabbete başladı. Şımarıkça tavırlar sergileyen Elif arkadaşının annesinin yakın zamanda trafik kazasında öldüğünü bildiği halde ona annesine hediye alacağını söyledi ve annesini çok ama çok sevdiğini söyledi. Elif’in bu duygusuzca ve empatiden yoksun davranışı Ela’nın zoruna gitmişti ve Ela çok üzülmüştü. Daha sonra Elif ile Ela vedalaştılar. 


Elif alışveriş merkezinden annesine güzel bir altın kolye ve küpe aldı. Babacığım annem çok mutlu olacak değil mi dedi. Babası ise evet kızım dedi. Daha sonra arabaya binip evlerine doğru yola koyuldular. Hava çok sıcak olduğu için babası arabanın klimasını açtı ve Elif ile konuşmaya başladı. Elif bugün alışveriş merkezinde arkadaşınla nasıl konuştuğuna hiç dikkat etmedin. Onun annesinin olmadığını bildiğin halde neden öyle şımarıkça davrandın , neden kendini onun yerine koymuyorsun . Düşünsene annen yok ve arkadaşın sana gelip annesine alacağı hediyeden ve daha birçok şeyden bahsediyor. Ne hissederdin dedi. Elif durdu ve düşünmeye başladı. 


Biraz sonra Elif’in gözlerinden yaş gelmişti. Ben bunu nasıl yaptım baba diyerek ağlamaya başladı ve Ela’nın yerinde hiç olmak istemediğini, ona karşı kaba ve duyarsız davrandığını kabul etti. Ela ne zorluklar çekiyordur, ne hissetmişti acaba diye düşündü ve yaptıklarına çok pişman oldu. Ertesi gün okulda Ela’dan özür diledi ve zaman içinde Ela ile çok yakın arkadaş oldu bir daha da böyle patavatsızlıklar yapmadı. Annesi ile Ela da samimi oldu ve annesi ve Elif her zorlukta Ela’nın yanında oldular.

Aşağıda Verilen Metni Dürüstlük Değerine Uygun Bir Biçimde Tamamlayınız (Yeşil Mantolu Kadın)

Aşağıda Verilen Metni Dürüstlük Değerine Uygun Bir Biçimde Tamamlayınız (Yeşil Mantolu Kadın)


Pelin para çekmek için bir bankaya gidiyor. Oh, hiç sıra yok! Bankamatiğin önünde elma yeşili tuhaf mantolu bir kadın var yalnızca. Kadın, kartını el çantasına yerleştirip yerini Pelin’e bırakıyor. Pelin, kartını yuvaya itiyor, şifresini yazıyor, 20 TL tuşuna basıyor, kartını geri alıyor ve para çıkmış mı diye bakmak için hafifçe eğiliyor. Bir de ne görsün? Orada zaten para var! Pelin paraları sayıyor, tam 100 TL. Bilgi fişini kontrol ediyor. Hata yok yalnızca 20 TL istemiş. Zaten para da o sırada makineden çıkıyor. Bir anda olanı biteni kavrıyor Pelin. Ondan önce bankamatikte işlem yapan yeşil mantolu kadın, kartını almış parasını unutmuş olmalı. Pelin çevresine bakınıyor. Sokağın sonunda elma yeşili koca mantoyu fark ediyor, kadın otobüse binmek üzere. Hiç kuşku yok, paranın sahibi o. Kadın tam otobüse binmek üzereyken Selin hızla koşmaya başlıyor ve kan ter içinde kalana koşuyor ve kadına arkasından sesleniyor ama kadın duymuyor. 


Selin daha çok bağırmaya başlıyor ve kadın ona dönüp bakıyor ve Selin durun otobüse binmeyin diyor ve kadın da binmiyor. Selin kadının yanına gidiyor ve merhaba teyzeciğim az önce bankadan para çekerken kartınızı adlınız ama paralarınız orada kaldı paralarını çektiğiniz halde almayı unuttunuz dedi. Kadın cebine baktı ve gerçekten de paralarını almamıştı. Selin hemen elindeki yüz TL’yi kadına uzattı ve işte paralarınız dedi. Kadın çok duygulanmıştı. Seni yetiştiren anne ve babanı tebrik ederim güzel kızım ne kadar dürüst bir kızmışsın sen çok teşekkür ederim dedi ve daha sonra yüz liranın yirmi lirasını Selin'e hediye olarak verdi. 


Selin ise hayır teşekkür ederim o sizindir siz kendi ihtiyaçlarınızı alın ve benim yaptığım da  olması gereken şeydi zaten dedi ve kadına sarılıp orada ayrıldı. Selin doğru ve dürüst bir insan olmanın verdiği mutluluk ve vicdan rahatlığı ile evinin yolunu tuttu.

Kirli Bir Doğada Niçin Yaşamak İstemezsiniz Sorusuna Cevap Olacak Hikaye Edici Bir Metin Yazınız.

 

Kirli Bir Doğada Niçin Yaşamak İstemezsiniz Sorusuna Cevap Olacak Hikaye Edici  Bir Metin Yazınız.


Kızlderililerin çok güzel bir sözü vardır:   “Beyazlar hiçbir zaman toprağı, geyikleri ye da ayıları umursamadılar. Biz Kızılderililer bir hayvanı öldürdüğümüz zaman onu hiçbir şekilde ziyan etmiyor, bütün etini yiyoruz. Kökler diktiğimizde ve evler yaptığımızda küçük çukurlar açıyoruz. Çekirgeler için otları yaktığımızda hiçbir şeyi mahvetmiyoruz. Meşe meyvelerini ve fıstıkları ağacı sallayarak düşürüyoruz. Ağaçları baltalayıp devirmiyoruz. 


Yalnızca kurumuş ağaçları kullanıyoruz. Ama beyazlar toprağı deşiyor, ağaçları söküyor ve her şeyi öldürüyorlar. Ağaç diyor ki,” Yapma, acıyor. Canımı yakma.” Ama onlar onu baltalayıp kesiyorlar. Toprağın ruhu onlardan nefret ediyor. Onlar ağaçları parçalıyor ve en derinlere kadar oyuyorlar. Ağaçları testereyle kesiyorlar. Bu onların canını yakıyor. Kızılderililer asla bir şeyin canını yakmaz ama beyazlar her şeye zarar veriyorlar. Kayaları parçalıyor, sonra da onları yerlere saçıyorlar. Kaya diyor ki,” Yapma, canımı yakıyorsun.”Ama beyazlar hiç umursamıyorlar. Kızılderililer kayaları kullanırken yalnızca küçük ve yuvarlak olanları alırlar. Toprağın ruhu beyaz adamı nasıl sevebilir? Beyaz adamın ona dokunduğu her yer acıyor. Bu söz bize neden doğayı korumamız ve onu çok sevmemiz gerektiğini çok güzel bir şekilde anlatır.

Şimdi hikayeme geçiyorum.

 

Doğayla Savaş Halinde Olmayalım!

Akşam okuldan çıkıp eve geldiğimde saat yedi buçuk gibi akşam haberlerini izlemeye başladım. Ülkemizin bir şehrinde denizdeki balıkların ölerek kıyıya vurduğunu anlatıyordu. Binlerce balık ölmüştü ve deniz kıyısında görünen ölü balıklara çok üzülmüştüm. Daha sonra haberin devamını dinlediğimde denize zehirli kimyasalların karıştırıldığı anlatılıyordu. Binlerce balık ölüyodu. İki kuruşluk fayda için  bir daha telefi edilmeyecek zararlar açlıyordu doğanın başına. Bu çok canice bir durumdu. Canlar gidiyor ama bu kimsenin umrunda bile olmuyor diye düşünmeye başladım.

 

 Akşam balıkların o hali gözümden gitmedi ve gece rüyamda temiz bir doğa, yemyeşil ağaçlar, tek katlı evler ve deniz içinde yüzen balıklar gördüm. Cennette gibiydim sanki. Annemin haydi Aslı uyan demesi ile uyandım. Akşamki haberi hatırladım ve canım tekrar sıkıldı. Doğa ile bu savaşa son vermemiz gerektiğini düşündüm ve okula gidince bu konu hakkındaki düşüncelerimi Nazife Öğretmene söyledim. Ona bizler öğrenciler olarak basın yayını okula getirtelim ve doğayı nasıl daha iyi hale getirebiliriz diye projeler üretelim dedim. Bu düşüncemi öğretmen çok beğendi. Ertesi gün gazeteciler okulumuza geldiler. Onlar gelmeden  hemen  önce okulun çevresini de tertemiz yapmıştık. Her öğrenci sıra ile konuştu ve sıra bana geldiğini şunları söyledim: Haberlerde ölen balıkları gördüm ve doğayı nasıl bu hale getirdiğimizi düşündüm. Sadece balıklar değil diğer canlıların yaşam alanı da tehdit eden biz insanlarız dedim. Deniz kıyısı pislik içinde, şehirler pislik içinde, insanlar keşke daha bilinçli olsa diye veryansın ettim ve ağlamaya başladım.  Böyle giderse yaşayacak temiz alanımız olmayacak, salgın hastalıklar artacak, temiz havaya hasret kalacağız ve ama iş işten geçmiş olacak dedim.

 

Benim bu konuşmamdan sonra yetkililer okulumuzu aradılar ve doğayı korumak için artık daha dikkatli olacaklarını söylediler ama biz çocukla da bu bilinci  asla kaybetmeyecektik ve öyle de yaptık. Yaşadığım şehirde nerede bir çöp görsem onu çöp kutusuna attım, okulumun çevresini temiz tutmaya çalıştım ve doğa ile savaş değil barış içinde olursak daha mutlu olacağımızı ve daha temiz bir çevrede yaşayacağımızı anladım. Kirli doğa kirli dünya demekti. Hayatımın sonu demekti, hastalıklar, pislikler içinde nefes almak demekti. Bunun için doğaya savaşa hayır doğaya katkı sağlamaya evet dedim.

 

İçinde Ateş, Kamp, Kurt, Dağ Kelimeleri Geçen Hikaye

 

İçinde Ateş, Kamp, Kurt, Dağ Kelimeleri Geçen Hikaye


Sonbahar mevsimi gelmiş, havalar soğumaya başlamış, ağaçlar üzerindeki yapraklardan kurtulmaya çalışıyordu. Okulumuzun bahçesindeki kayısı ve elma ağaçları da  bu yıl çok yorulmuş, üzerindeki elma ve kaysılardan hepimiz yemiştik. Şimdi yaprakları sararmış, esen rüzgar yaprakları  hızlıca ağaçtan ayırıyordu. Öğretmenimiz,  haydi çocuklar zil çaldı artık sınıfa diye seslenince kendime geldim ve sınıfıma girdim. Öğretmenimiz sınıfa girince bize bir müjdesi olduğunu söyledi e şunları dedi: Çocuklar kış mevsimi gelmeden hafta sonu bir plan yapmayı düşündük. Hep birlikte ormana gidelim ve orada bir güzel eğlenelim, çam ağaçlarını görelim, kuş seslerini dinleyelim. Kar yağdığı zaman buralara gelmek zor olur dedi. Onun için iki günlüğüne oraya kamp kuralım ve ateş yakalım. Ateşi biz ağaçlardan uzak bir yere yakarız, siz de o oynarsınız, eğlenirsiniz. Siz hiçbir şey getirmeyeceksiniz.


 Sadece topunuzu, ipinizi getirin yeter. Yemekler bizden dedi. Hepimiz çok sevinmiştik. Hafta sonunu iple çekiyordum. Hemen okul çıkışı müjdeyi anneme de vardım. Annem de çok mutlu oldu. Ne güzel ormana varacaktım, Dağlara çıkacak ve oralardaki farklı bitkileri de görecektim. Günler geçti ve en sonunda hafta sonu geldi. Okulumuzun tuttuğu servis ile ormana doğru yol aldık. Orman yoluna girdiğimizde hep birlikte şarkılar, türküler söyledik ve çok mutlu olduk. Daha sonra kamp alanına indik. Dışarısı aşağı yerlere göre daha soğuktu.Öğretmenlerimiz hemen çadırları kurdu, ateşi yaktı ve hepimiz ısınmaya başladık. Daha sonra öğretmenlerimizin getirdiği etli etmek, kek, kurabiye, kuruyemişlerden ve meyvelerden güzelce yedik ve karnımız bir güzel doydu. Ormanı gezdik. Ağaçların görüntüsü, kuşların sesi ile tam bir huzura kavuştuk ki uzaklardan bir ses geldi ve hepimiz irkildik. Öğretmenimiz bu kurt sesi, sakin olun çocuklar araçlarımız hemen yanımızda korkacak bir durum yok dedi ama ben korkudan tir tir titriyordum.


 Öğretmenimiz merak etme Alper kurt bu kadar kalabalığın yanına gelmeye cesaret edemez dedi. İşte o zaman korkum az da olsa geçti ve başladık oyunla oynamaya, ormandan akan temiz suları kana kana içmeye…. Daha sonra akşam oldu ve hepimiz çadırda uyuduk. Sabah kuş sesleri ile uyandık. Dışarısı mis gibi kokuyordu. Her yer çam ağaçları ile kaplıydı. Gözümüz yeşile doymuştu. Öğretmenlerimiz kahvaltı hazırlamıştı ve kahvaltımızı yapıp daha sonra ormanı gezmeye başladık. Öğretmen bize farklı bitkileri, ağaçları tanıttı. Gezmekten çok yorulduk ve kamp alanımıza vardık. Orada diğer öğretmenlerimiz mangal yakmış ve etler pişmişti. Etlerin kokusu bizi mest etmişti. Hemen yemeğe oturduk ve etlerden yedik, ayran içtik ve çok güzel bir gün geçti. İkinci gecemizde kampta geçirdik ve sabah uyanır uyanmaz yola çıktık. Servis hepimiz evine bıraktı. Arkadaşlarımla ve öğretmenlerimle harika bir kamp geçirmiştik. Çok şükür ki kurt yanımıza bile gelmemişti.

Dostluk, Vefa ve Başarı İle İlgili Kısa Hikaye

 

Dostluk, Vefa ve Başarı İle İlgili Kısa Hikaye


Seher ve Merve çok iyi arkadaşlardı. Birlikte liseyi bitirmişler, güzel geçirmişler ve çok sıkı dost olmuşlardı. İki de birbirine güvene , sadık arkadaşlardı. Aynı yıl Seher Öğretmenliği kazanmış, Merve ise o yıl herhangi bir şeyi kazanamamıştı ama dostların arasındaki ilişki telefonla devam ediyordu. Seher tatillere geldiği zaman Merve ile buluşuyor, Merve'nin anlamadığı ders konularında ona yardımcı oluyordu. Günler günleri kovaladı, aylar ayları kovaladı ve Merve tekrar sınava girdi ve o da öğretmenliği kazandı. Artık iki arkadaş da öğretmen adayıydı ama farklı şehirlerde okuyorlardı. Merve bir gece üniversitenin kampüsünde final sınavına  girmiş, çıkışta arkadaşının onu on kere aradığını görmüştü. 


Hemen telefona yöneldi ve Seher’i aradı. Seher ağlıyor, canı yanıyor ama bir şey söyleyemiyordu. Merve hemen ilk otobüsle arkadaşının evine gitti ve orada olayın ne olduğunu anladı. Seher'in annesi Macide Hanım ani bir kalp krizi ile hayatını kaybetmişti. Seher bu duruma fazla dayanamıyor bayılıp bayılıp gidiyordu. Merve onu hiç yalnız bırakmadı ve iki gün arkadaşının yanında kaldı. Daha sonra Seher'in olduğu üniversiteye nakil yaptırıp aynı üniversitede okumaya başladılar ve birbirlerine hem yoldaş, hem aile oldular. Merve zaten bebekken anne ve babasını kaybetmişti. Merve Seher’i hiç yalnız bırakmıyor, ablalarının gönderdiği paradan Seher için de harcıyor ve ona olan sevgisini her fırsatta dile getiriyordu. Çünkü Seher'in annesinin Merve'ye çok emeği geçmişti. Şimdi vefa zamanı Merve'deydi ve Merve çok da vefalı biri çıktı. 


Daha sonra iki arkadaş Kpss’ye hazırlandılar ve çok çalıştılar. Seher ilk yılında hemen atandı. Merve ondan geç başladığı için o da ertesi yıl atandı  ve aynı yerde göreve başladılar. İki dost  çok başarılı ve güzel ahlaklı, öğrencilerini seven öğretmenler oldular. Yaptığı proje  çalışmaları ile adlarından söz ettirdiler ve yılın başarılı ikilisi seçildiler. Dostlukları ise hiçbir zaman sona ermedi.

Cumhuriyet, Millet, Bağımsızlık, Cihan, Öğrenciler, Aslı, Hayal, Gerçek, Okul, Tören, Başarı, Sınıf, Milli Egemenlik Kelimelerinden Kısa Bir Hikaye Örneği

 

Cumhuriyet,  Millet, Bağımsızlık, Cihan,  Öğrenciler, Aslı, Hayal, Gerçek, Okul, Tören, Başarı, Sınıf, Milli Egemenlik Kelimelerinden Kısa Bir Hikaye Örneği


29 Ekim 1923’te ilan edilen cumhuriyetimiz milletimiz için büyük bir değer ve kazanım olduğu için bu yıl daha farklı bir coşku ile kutlanacaktı. Babamda cumhuriyet bayramı olacağı için, benim şiir okuyacağımı duyunca patronundan izin almış ve ve bizim törene katılacaktı. Bunu duyduğumda çok mutlu olmuştum. Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlanacak ve coşkulu bir cumhuriyet karşılaması yapılacaktı okulumuzda. Öğretmenimiz günler öncesinden hazırlamıştı hepimizi.  Sınıfımız Türk bayrakları ve Atatürk posterleri ile süslenmişti. 


Kızlar beyaz gömlek, kırmızı pantolon, erkekler ise kırmızı tişört beyaz  ve gömlek giyecek ve harika bir  gün geçirilecekti . Kolay ilan edilmemişti cumhuriyet. Milletimiz çok çok acılar çekmiş, çok kayıpları olmuş  ama yine de bağımsızlıklarından ödün vermemişti. Hayal olan cumhuriyet Mustafa Kemal’in dehası ile gerçeğe dönüşmüştü. Milletin egemenliği her şeyin üstünde olmuş, halkın iradesi cumhuriyet sayesinde ön plana çıkmıştı. Çok mutluydum şimdiden ve Mustafa Kemal’e olan hayranlığım bir kere daha artmıştı. Ben bunları düşünürken Cihan’ın bana seslenmesi ile kendime geldim. Haydi Aslı tören zamanı, hazır mısın şiirini okumaya dedi. Çok heyecanlıyım arkadaşım dedim. O da bugün cumhuriyetin 100. yılı bu heyecan ondan olsa gerek diyerek benim heyecanımı yatıştırmaya çalıştı. Diğer öğrenciler de okula doluşmuşlardı. 

Tören başlamıştı. Ben de cumhuriyet ile ilgili şiirimi okumaya başlamıştım. Şiiri okurken duygulanmış ve gözümden birkaç damla yaş gelmişti. O anda canım babamla göz göze geldik ve o da ağlıyordu. Çünkü şiirimin çok duygulu bir şiirdi. Babamın orada olması bana ayrı bir güven vermişti.

Şiirim şu şekildeydi:

Kim derdi yarılsın da nihayet yerin altı,
Bir anda dirilsin de şu milyonla karaltı.
Topraklaşan ellerde birer meşale yansın.
Kim der ki şu milyonla adam birden uyansın.
Kim derdi seher yıldızı doğsun da bir evden,
Kaçsın da cehennemler o bir dalma alevden,
Canlansın ışık selleri olsun da o damla
Beş devletin öldürdüğü devlet bir adamla.
Kim der ki en son rakamlar da delirsin.
On beş asır on beş yılın eb'adına girsin.
Dünyaları bir fert evet oynattı yerinden,
Sarsıldı demirler evet azmin demirinden.
Mazi yıkılıp gitti evet fesli, kafesli:
Lâkin bugünün ey granit bünyeli nesli,
Bir şey ele geçmez şerefin sade adından.
Sen arşı bırak, varsa haber ver kanadından.
Gökten ne çıkar? Gök ha büyükmüş ha değilmiş,
Sen alnını göster ne kadar yükselebilmiş.
Gökler çıkabildin, uçabildinse derindir,
Tarihi kendin yazıyorsan, tarih senin eserindir.
Bahsetme bugün sade dünün mucizesinden,
İnsan utanır sonra yarın kendi sesinden.
Asrın yaşamak hakkını vermez sana kimse;
Sen asrını üstünde izin varsa benimse;
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır. (Mithat Cemal Kuntay)

Şiirimi bitirdikten sonra herkes beni alkışladı ve arkadaşlarım Aslı, Aslı diye bağırdılar ve beni mutlu ettiler. Daha sonra öğretmenim harikaydın Aslı, muhteşem bir şekilde okudun şiirini. Bu başarından dolayı seni tebrik ederim güzel kızım aferin sana, tam bir cumhuriyet çocuğusun diyerek başımı okşadı ve ben de çok mutlu oldum. Böylece harika bir gün geçti.

Fedakarlık İle İlgili Hikaye Örneği (2)

 

Fedakarlık İle İlgili Hikaye Örneği (2)


Tam nöbeti bitmiş, eve gidip güzel bir şekilde dinlenecek, rahatça uykusunu alıp ertesi güne tekrar görevine başlayacaktı Aydın Bey. O bir doktordu.  Henüz on yıllık bir cerrahtı ama alanında mükemmel denecek kadar başarılı, aynı zamanda insancıl özelliklere sahip olan , yüreğinde şefkat ve merhamet olan bir doktordu. Askıdan ceketini alıp arabaya doğru yol alırken uzaktan gelen ambulansın siren ışıkları ile dikkati dağıldı. Araçta kanlar içinde kalmış, trafik kazası yapmış bir hasta vardı. O gece nöbette olması gereken doktorun işi çıkmıştı, başka doktorlar da vardı ama Aydın Bey gibi becerikli değillerdi.

 

Hastayı gören doktor çok üzülmüştü. Eve gitmek yerine hemen hastayı ameliyat odasına aldılar ve Aydın Bey ekip arkadaşlarının da yardımını alarak iki saat boyunca hasta ile ilgilendi. Hasta adam başından büyük bir darbe almış ve beyni açılacaktı. İyi bir beyin cerrahı olan Aydın Bey yoğun bir çalışmanın ardından terler içinde kalmış ama şükürler olsun ki yaralı adamı hayata geri döndürmüşlerdi.


 Büyük bir fedakarlık örneği göstermişti Aydın Bey. Nöbet saati bittiği halde, uykusuzluktan yorgun düştüğü halde evine gitmemiş, ona muhtaç olan bir canı, bir insanı tekrar yaşamına bağlamıştı. Koridora çıktığında dört yaşında lüle lüle sarı saçları ve mavi gözleri olan minik bir kız çocuğu Aydın Bey’e doğru koşarak babam yaşıyor mu Doktor amca diye bağırıyor, ağlıyor, hastaneyi birbirine katıyordu.


 Aydın Bey onu kucağına alıp sakinleştirdi ve annesine yönelerek eşiniz kurtuldu ama biraz yoğun bakımda tedavisi devam edecek diye müjdeli haberi verdi. Aile çok mutlu olmuştu ve küçük kız da doktor abisine teşekkür edip onu yanağından öpmüştü. Şimdi evine gidebilirdi Aydın Bey. Gerçekten yorucu ama başarılı bir gece geçmişti. İyi ki bir hayat daha kurtarabildim demişti. Fedakarlık örneği göstermiş, fazladan çalışmış ama bir hayat kurtulmuştu onun sayesinde. Doktor olmak aynı zamanda fedakar olmak, insan olmak demekti galiba.

Kısa bir not:  Doktorlar bu kadar fedakarlık yaparken onlara şiddet gösterenler de doktorların ne kadar fedakar insan olduklarını unutmasalar keşke.

Başkalarının Sözünü Takmamak İle İlgili Hikaye Yazınız

 

Başkalarının Sözünü Takmamak İle İlgili Hikaye Yazınız


Hava yağmurluydu bugün. Sonbahar mevsimi gelmiş, yapraklar dökülmeye başlamıştı. Okullar açıldığı için okula gitmeye devam ediyorduk. Bu hafta sınav haftasıydı ve matematikten yazılımız vardı. Geçen hafta öğretmenimiz beni tahtaya kaldırmış ve bir soru sormuştu bende  çok iyi çalışmadığım için o soruyu yapamamıştım ve sınıfta bazı arkadaşlarım zil çalınca benimle alay etmeye başladılar ve çok basit bir problemi bile çözemedin Mehmet dediler. Bana kıs kıs gülüyorlardı. 


Kendimi çok kötü hissettim ve o gün eve gittiğimde ağladım. Babam ve annem yanıma gelip neden ağladığımı sordular. Abim de yanıma geldi ve bana sarılarak aldırma oğlum ne aldırıyorsun başkasının sözlerine bir dahakine daha iyi çalışırsın soruları yaparsın dedi. Abim hemen eline kağıt ve kalem aldı ve matematik sınavına hazırladı. Çok iyi bir şekilde hazırlandım bu sınava. Arkadaşlarımın benimle alay etmesi umurumda değildi artık. Kendime güvenim gelmişti ve çoğu konuyu çok iyi biliyordum. Sınav zamanı geldi ve sınava girdim. Sınavım harika geçti ve matematik yazılısından doksan dört aldım. 


Benimle dalga geçenler ise elli beş, altmış aldılar. Onlara aldırmadan kendimle barışmıştım ve onların lafına kafayı takmadığım için, çalıştığım için başarılı olmuştum. Başkalarının sözüne ve davranışalrına bir daha takılmadım ve kendi yolumda yürümeye devam ettim.

Cumhuriyet 100 Yaşında Konulu Hikaye Örneği

Cumhuriyet 100 Yaşında Konulu Hikaye Örneği


Bir hafta önce başlamıştı hazırlıklar. Öğretmenimiz sınıfımızı süslemiş bizde ona yardım etmiştik. Türk bayrakları, Atatürk bayrakları, asker bayrakları ile donatmıştık sınıfın her yanını. Balonlar ve daha çeşit çeşit süslemeler….


Hepimiz çok heyecanlıydık çünkü yarın bizim cumhuriyetimiz koca bir asır oluyor 100 yaşına giriyordu. Dile kolay tam 100 yıl, nice anılar, hikayeler, emekler, ayrılıklar ve en sonunda halkın egemenliği, milletin iradesi. Okul çıkışı herkes evine dağıldı ve akşamdan erkenden kalktım. Sabah uyandığımda güneş bugün cumhuriyet için doğmuştu sanki. Öyle bir aydınlatmıştı ki odamı gözlerim kamaştı. E güneş biliyor bu koca dev eserin 100 yaşında olduğunu. Ondandır diye güldüm kendi kendi kendime. Babam niye gülüyorsun Akın dedi. Hiç dedim. Biliyorum bugün okul ile  bir kutlama yapacaksınız ondan değil mi dedim. Evet evet dedim . Daha sonra kahvaltımı yaptım ve doğru okula gittim. Okul çevresi velileri, öğretmenler ve öğrenciler ile dolmuştu. Annem ve babam da başka okulda öğretmen olduğu için onlarla büyük meydanda buluşacaktık. Okulda hemen sıra olduk, cumhuriyet temalı şiirler, okundu, kompozisyonlar okundu ve kısa gösterilersen sonra sıra halinde büyük meydana koştuk ve ora tıklım tıklım doluydu.


 Çocuklar, gençler, yaşlılar ellerinde Türk bayrakları ile doldurmuştu alanı. Herkesin gözünde umut, mutluluk ve heyecan vardı. Yaşlı nineler bile var. Koca Paşa , büyük Atatürk var ol, iyi ki bu dünyadan geldin geçtin diyerek Atatürk’e olan minnetlerini dile getiriyorlardı. Duygulandım ve gözümden birkaç damla yaş geldi. Daha sonra ülkemizin cumhurbaşkanı çıktı kürsüye cumhuriyetin anlam ve önemi ile ilgili kısa bir konuşma yaptı. Sonra başladı gösteriler, başladı cumhuriyet naraları ve başladı büyük bir demokrasi şöleni… Halk egemen, halk konuşan, halk sevinç çığlıklarını duyuran…. Annem ve babamı gördüm. Onlar da öğrencilerinin yanındaydılar. El salladım, gülümsedim, mutlu oldular. Sonra bir ses yükseldi meydandan. Hep birlikte cumhuriyet şiirini okumaya başladık:

Cumhuriyet hürriyet demek

Cumhuriyet özgürce yaşamak

Uygarlığa, çağdaşlığa

Durmadan, yılmadan, koşmak demek

Cumhuriyet mutluluk demek,

Cumhuriyet kol kola yürümek

Uygarlığa, çağdaşlığa durmadan, yılmadan koşmak demek....

İşte böyle bir günde girdi 100 yaşına cumhuriyet.  Sonra yorulduk ama mutlu bir sonla bitti gün. Çünkü cumhuriyeti, o koca dev eseri 100 yaşına tek başına girdirmedik. Neşelendik, hüzünlendik, yeri geldi ağladık ve ama sen varsın diye bunlar hep. 


Yaşın devam etsin, sen hep var ol cumhuriyet. Hep beraber bir ses yükseldi meydandan Bize getirdiğin yenilikler için sana sonsuz teşekkürler Mustafa Kemal. Ruhlarınız şad, mekanınız cennet olsun vatan için çarpışmış, vatan için şehadet şerbetini içmiş Mehmetçikler… denildi ve kısa bir süre sessizlik oldu meydanda. İnsanlar duygulanmış, ağlıyordu. Ne ağlamak ama... Bu zafer ağlamasıydı, bu Mustafa Kemal'e olan özlem, minnet duygusuydu. Doğum günün kutlu olsun Türkiye Cumhuriyeti2nin gözbebeği olan Cumhuriyet.

Dostluğun Gücü İle İlgili Hikaye Yazınız.

 

Dostluğun Gücü İle İlgili Hikaye Yazınız.


Zeliha diğer arkadaşları atanıp öğretmen olduğu için mutlu olmuştu ama kendisi atanamayıp bu yıl da evde tekrardan Kpss’ye çalışacağı için mutsuzdu. Çünkü kendisi atanmış bir öğretmen olmak istiyor ve bir an önce öğrencilerine kavuşmak istiyordu. Çok üzülmüştü puanını görünce ama elden bir şey gelmiyordu. Zeliha’nın üniveristedeki en arkadaşı olan Nuray ise Zeliha’nın yaşadığı şehir olan Mersin’e atanmıştı ve atandığı okul da Zelihaların evine çok yakındı.

 

Zeliha bunu duyduğu zaman çok mutlu oldu ve Nuray ile her geçen gün daha samimi olmaya başladı. Nuray matematik ve Türkçe alanında çok başarılı biriydi. Sınavda bunları iyi yaptığı için kazanmıştı ama Zeliha bunlarda iyi olmadığı için düşük puan almıştı. Nuray Zeliha’nın bu durumuna seyirci kalmak istemiyordu. Ne de ol sa kendisi atanmıştı ve aylık maaşını da alıyordu. Mutluydu da yeni geldiği şehirde. Nuray can arkadaşının da kısa zamanda atanmasını istiyordu ve aklına bir fikir geldi ve onu hemen uygulamaya başladı. Nuray her gün okul çıkışı can dostu Zeliha’ya  fazla bilmediği dersleri anlatmaya başladı ve Zeliha ve Nuray her geçen gün daha da yakınlaştı ve dostlukları daha da pekişti. Sınav zamanı geldiğinde Zeliha denemelerden çok iyi yapıyor ve Türkçe ve Matematik alanında  çok iyi netlere ulaşıyordu.

 

Sınav zamanı geldi ve sınavdan 90 aldı ve o da kendi memleketi olan Mersin’e atandı ve hem de Nuray ile aynı okula atandı. Dostluğun gücü yardımlaşma ve dayanışmadan geçiyordu. Dostlukları baki kaldı, başarıları daim oldu ve okulun en başarılı öğretmenlerinden oldular her ikisi de. Tüm bunları sağlayan ise iyi niyet, gerçek dostluk ve dostluğun kudreti olmuştu.

 

 

 

Yaşadığınız Ya Da Tanık Olduğunuz Bir İyilik Öyküsünü Arkadaşlarınıza Anlatınız.

 Yaşadığınız Ya Da Tanık Olduğunuz Bir İyilik Öyküsünü Arkadaşlarınıza Anlatınız.

Yakın bir zamanda ülkemizde meydana gelmiş olan asrın felaketinde yaşanan depremde çok sayıda insanımız hayatını kaybetmişti. Çok sayıda canlarımız yaralı kalmış, çok sayıda canlarımız ise yapılan çürük binaların altında kalarak hayatlarını kaybetmişti. Ben bu deprem felaketinde olan bir iyilik öyküsünü anlatmak istiyorum. Bizim okulumuza depremden dolayı başka şehirlerden depremzede arkadaşlarımız gelmişti. Kahramanmaraş’tan, Hatay’dan, Malatya’dan ve diğer şehirlerden  çok sayıda depremzede insanlar gelmişti. 


Okulumuzdaki öğrenci sayısı da doğal olarak artmıştı. Annem ev hanımı olduğu için o depremzede kardeşlerimiz için şapka, çorap, eldiven örmüştü. Okulumuzda depremzede kardeşlerimiz için devlet tarafından he r gün yemek verilmeye başlandı. Öğrenci sayısı çok fazla olduğu için yemek dağıtımı esnasında öğretmenlerimiz zorlanıyordu ve çok sayıdaki öğrenciye hizmet edilirken karmaşa oluyordu. Bunun üzerine benim canım annem kendi de dahil olmak üzere mahalledeki diğer ev hanımlarından bir gurup oluşturarak her gün depremzede öğrencilerin yemeğini gönüllü olarak dağıtmaya başladı. Çocuklar ile tek tek ilgileniyorlar, onları bağrına basıp seviyorlardı. Bazen evlerinden yemekler yapıp çocuklara dağıttılar. Onlar ile oyunlar oynadılar, kitaplar okudular ve daha çok sayıda etkinlikler yaptılar. Depremzede çocuklar annemi ve diğer teyzeleri seviyor, onlara sarılıyor ve teşekkür ediyordu.


 Annem okul kapanana kadar orada gönüllü olarak arkadaşları ile birlikte çalışmaya devam edecek ve bundan büyük mutluluk duyuyor. Çünkü bir insana iyilik etmek, bir canı mutlu etmek annemi kat kat mutlu etmektedir. Çünkü o insanların enler yaşadığına hepimiz şahit olduk ve hepimizin canı yandı. Milletçe birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olarak bu zor günlerin üstesinden de geleceğiz inşallah. Annem ve annem gibi daha milyonlarca güzel kalpli , yüreği iyilik dolan annelere de selam olsun. İyilik insanı insan yapar. Çünkü iyiliğin olduğu yerde şefkat dolu yürekler, tebessüm eden güzel yüzler ve vicdanlı insanlar vardır.

Aç Gözlü Olmak Deyimi İle İlgili Hikaye Yazınız.

 Aç Gözlü Olmak Deyimi İle İlgili Hikaye Yazınız.


Babam ve amcalarım yazın tarlada çalışır ve sonbahara da doğru da ektiği ürünlerin hasadını almaya başlarlardı.  Tarlaya buğday ekilir, çavdar ekilir, patates, nohut, fasulye gibi çok sayıda ürün ekilir ve bunlar satılır ve daha sonra elde edilen para paylaşılırdı. Yaşadığımız şehir olan Ankara’nın toprakları bereketli topraklardı. Biz Ankara’da yaşayan insanlarız ve memleketimizi de çok severiz. Benim adım Kübra. Kardeşimin adı Elif. Toplam iki kardeşiz.


 Babam çiftçi annem ise ev hanımıdır ama ev hanımından daha çok çalışıyor. Hem tarlada hem evde iki işi yürütmek kolay değil elbette. Ben on dört yaşındayım. Kardeşim ise on yaşındadır. Tarlamız çok büyüktür. Çok sayıda toprak kalmış dedemden ve bu toprağı daha verimli hale getirmek için de babalarım ve amcalarım var gücü ile çalışır. Bu yıl da yine öyle olacaktı ama Ahmet Amcam bu yıl biraz değişmişti. 


Normal zamanlarda da malını başkaları ile paylaşmasını bilmeyen amcam daha açgözlü birine dönüşmeye başlamıştı. Kimseye bir şeyini vermiyor, paylaşmayı sevmiyor ve açgözlülüğü ile mutlu olmaya çalışıyordu. Sadece kendi karısı ve çocukları dışında insanlara yardım etmek ona göre enayilikti. Melih Amcam tam bir cimri ve gözü doymayan kişiydi. Yıl sonu geldi, hasat zamanı geldi ve paylaşımlar yapıldı. Herkes kendi payını alacakken amcam ben hepinizden daha çok emek ettim, en çok para bu yıl bana verilecek  diye itiraz etti. Babam ve diğer amcalarım ise bu duruma şaşırıp kaldılar. Oysa onların da bir geçimi vardı. Hepsi de eşit çalışmışlardı ve alın teri dökmüşlerdi. 


Herkesin geçindirdiği bir ailesi vardı. Gözü doymayan amcam ise yalandan kendini haklı çıkarmaya çalışarak bizim hakkımıza göz koymaya başlamıştı. Amcam  yaş olarak en büyükleri olduğu için babam ve diğer amcalarım da bu duruma ses çıkarmadılar ve amcama gelirden biraz daha fazla verdiler. Amcam hayır bu yetmez daha fazlasını isterim diyerek açgözlülüğüne devam ederek insanları sinir etmeye başladı. Bunu ise kimse kabul etmedi. Bunun üzerine amcam bir daha sizinle çalışmayacağım, tarlalar bölün diye sert çıktı. Babam ve diğer amcalarım da bunu seve seve kabul etti.


 En verimli topraklar ona bırakıldı ve gözü doysun diye de kimse bu durumdan şikayetti olmadı. Babam ve diğer amcalarım ise kendilerine bırakılan toprakları yıllarca çalışarak daha verimli hale getirdiler. Açgözlü amcam ise birlik ve dayanışma ruhundan eksik olduğu için, kendi başlına çalışark çok da iyi şey yapmadı. Aç gözlülüğü yüzünden yalnız kaldı ve kimse onunla bir daha çok yakınlık ve ortaklık kurmadı. Aç gözlü olanlar hep yalnız kalırdı ve mutsuz olurdu zaten.

Konusu Dini Bayramlar Olan Bir Hikaye Örneği

 Konusu Dini Bayramlar Olan Bir Hikaye Örneği

İşte Geldi Ramazan Bayramı


Otuz günlük orucun ardından yarın otuz gün önceki halimize geri dönecektik. Yani yemeye, içmeye devam edecektik. Annem, babam ve ben bu yıl ki Ramazan Ayımızı oruç tutarak geçirmiştik. Çok güzel bir ay olmuştu. Oruç tutmak hem nefsimizi köreltmiş, hem kilo verdirmiş, hem de ailece sağlıklı bir görünüme kavuşmuştuk. Yarın ise bayramdı. O kadar mutluydum ki bayramda teyzelerim, halalarım, dayılarım ve amcalarım ile birlikte olmak beni çok mutlu ediyordu. Akrabalarımız ile aynı şehirde yaşamak harika bir duyguydu. Sadece bir tane teyzem yurt dışında yaşıyordu. O da yaz tatilinde gelecekti. Akşam duşumu alıp huzurla yatağıma gittim. Kardeşim Ayşe henüz küçük olduğu için o erkenden uyumuştu. o yedi yaşındadır. Ben ise on üç yaşındayım. Adım Elif. Ailemin ilk göz ağrısıyım. Yaşadığımız şehir ise Ankara.  Kardeşimin adı Rüya. O şimdi derin uykusunda ne rüyalar görüyordur kim bilir. 


Neyse ben de hemen dişlerimi fırçalayıp yatağıma geçtim. Babam bu yıl bana bayram kıyafetleri almamıştı. Bu yıl ev yaptırdığımız için maddi bakımdan sıkıntılar yaşadığımız için istediğim elbise ve ayakkabı alınmamıştı ama olsun ailemle birlikte bayrama girmek benim için en büyük hediyeydi. Bunları düşünürken yatağıma doğru yürüdüm ve yatar yatmaz uyumuşum. Sabah kalktığımda saat altı buçuğu gösteriyordu. Gözlerimi kamaştırarak yerimden kalktım. O da ne yatağımın orda bir şey vardı. Yatağımın ucunda bir şey gözüme ilişti. Hemen yerimden kalktım ve orada koca bir paket ve o paketin içinde kırmızı elbise ve kırmızı ayakkabılar vardı. Babam ve annem bana maddi zorluk çekmelerine rağmen sürpriz yapmıştı. Hemen hediyeleri aldım ve elbiseyi giydim ve koşarak onlara sarıldım , ellerini öptüm ve bayramlarını kutladım. Daha sonra annem hepimize çikolata ikram etti. Bu bayram çok güzel geçiyordu. Kardeşim de saat dokuz gibi uyandı. Babam ve annem ona da pembe bir elbise almıştı, pembe de ayakkabı almıştı. O da çok mutlu oldu.


 Ailece kahvaltı yaptık. Sonra bayramlaşmak için büyüklerimizi ziyaret ettik. Akrabalarımızı ziyaret ettik. Büyükler bana harçlık verdi, şeker ve rengarenk çikolatalar ikram etti. Baklavalar, sarmalar, dolmalar, çeşit çeşit hoşaflar ikram edildi her gittiğimiz yerde. Küs olan kuzenlerim büyüklerin araya girmesi ile barıştırıldı. Çok güzel bir bayram geçirdik o gün. Sadece dedem ve baba annemi geçen yıl  korona virüsten kaybettiğimiz için kaybettiğimiz için onların vefatını hatırlamak üzdü bizi. Onlar için bir sürü dualar edildi, Kuran-ı Kerimden sureler okundu. Ne güzeldi Ramazan Bayramı, ne güzel bir dindi İslam dini. İnsan vefat edilince bile asla unutulmuyor, bu özel ve dini günlerde birlik, beraberlik, dayanışma ve sevgi ruhu daha da artıyordu hepimizde.

Kurtuluş Savaşı İle İlgili Hikaye Edici Metin Örneği Yazınız.

 Kurtuluş Savaşı İle İlgili Hikaye Edici Metin Örneği Yazınız.

 

Yüreği temiz, yüzü temiz Anadolu insanının çok olduğu , yardımseverliği ile bilinenlerin yurdu ana  vatan, kıymetli vatanımız yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Ayşe Gelin akşamdan mayaladığı ekmekleri sobada pişirmeye başlamış, çocukları ise sabahın erken saatleri olduğu için uyumaya devam ediyordu. Sobanın üzerine koyduğu su kaynamış, dağlardan topladığı dağ çayları ile mis gibi bir çay hazırlamıştı çocuklar için. İneğinden yaptığı çökelekler ile ile fırına koca bir tepsi börek atmıştı ve o börek de pişmek üzereydi ki kapı çaldı. Kapı öyle hızla çalıyordu ki Ayşe Gelin ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette kapıya doğru koştu.

 Gelen komşusu Hümeyra Teyzeydi. Hümeyra Teyze ağlıyor ve Ayşe gelin yurdumuza düşmanlar gelmiş, bugün de bizim köye geleceklermiş ve elimizde avucumuzda ne varsa bizden alacaklarmış dedi. Bunu duyan Ayşe Gelin hemen sert çıktı Hümeyra Hanıma. Ağlama ana bize yakışmaz, var gücümüzle mücadele edeceğiz hele gel de bir lokma ekmek ye, vatan için gerekirse canımızı feda ederiz diye Hümeyra Teyzeye moral verdi. O sırada çocuklar kalkmış ve altı ay önce dünyaya gelen Osman bebek de ağlayarak uyanmıştı, küçücük çocuğuna rağmen düşmanla savaşmaktan korkmayan yiğit gelindi Ayşe Gelin.

Ayşe Gelin kahvaltıyı hazırladı ve çocukların karnını doyurdu daha sonra ise Küçük Osman’ı emzirdi. Kocası Remzi Bey cepheye düşmanla savaşmak için gittiği için Ayşe gelin çocukları ile yapayalnız kalmıştı. Batı Cephesi’nde Yunanlar ile savaşılıyordu. Yunanlılar çok acımasız davranıyor, köyleri yakıp yıkıyordu ama Ayşe Gelinin köyü daha dağlık bir yerde olduğu için henüz bu köye gelememişlerdi. Ayşe Gelin kolundaki bir burma bileziği evinin yakınındaki bir yere kazarak sakladı ve çocuklarının hakkını düşmana vermeyecekti. Elindeki silahları devletine teslim etti ve düşmana vermeyeceğini söyledi. 

Köydeki herkese savaşmaya çağırdı ve düşmandan korkulmaması gerektiğini söyledi. Köylülerde ona inandı ve herkes birlik oldu ve düşman askerlerine pusu kuruldu ve köye gelen düşman askerlerine saldırı başladı ve askerler arkalarına bile bakmadan kaçıp gitti. Ayşe gelin ve köyün diğer gelinleri cepheye askerler için erzak yolladı ve askerlere her türlü yardım yapıldı. Köy düşman askerlerinden temizlendi ve Ayşe Gelin de Kurtuluş Savaşı başarı ile tamamlandıktan sonra Mustafa Kemal tarafından ona Anadolu’nun kahraman kadınları unvanı verdi.

“Denize Düşen Yılana Sarılır.” Atasözü İle İlgili Hikaye

 “Denize Düşen Yılana Sarılır.” Atasözü İle İlgili Hikaye


Hava kararıyordu. Akşam olmak üzereydi. Babam henüz işten gelmemişti. Annem yemeği hazırlıyor, ben de ödevlerimi yapıyordum. Abim ise üniversiteyi kazandığı için İstanbul’da okuyordu. Biz ise ailece Zonguldak’ta yaşıyorduk. Babam maden işçisi olduğu için gece gündüz demeden çalışıyor ve alın teri ile ekmeğini kazanıyordu. Büyük adamdı benim babam. Kimseye boyun eğmeyen, kul hakkı yemeyen biriydi. Babam her ne kadar çalışsa da abim Fuat tıp fakültesi okuduğu için ona yeterli para gönderemiyor ve bunun için de çok üzülüyordu. Yemeklerin kokusu burnuma gelirken zil çaldı. Hemen kapıya koştum ve gelen babamdı. Babamın boynuna sarıldım ve  yüzündeki, ellerindeki kömür karasını öptüm ve canım babam benim diyerek ona sevgimi gösterdim. O da bırak beni Erdem elimi, yüzümü yıkayım da öyle öpersin dese de ben onu öpmeye doymadım.

 O kömür karası olan yüz bir işçinin alın teri, nuru, göz yaşıydı bence. Ben de gelecek yıl üniversite sınavına girecektim ve benim yaşım da 17di. Abim Fuat ise birinci sınıf öğrenciydi. Hep birlikte akşam yemeğine oturduğumuz sırada babamın telefonu çaldı. Arayan abimdi. Üniversite kitaplarından bazılarını alamazsa öğretmenler onu bir daha derse almayacaklardı. O kitaplarının her birinin tanesi de altı yüz Türk Lirası ediyordu. Babam  bunu duyunca üzüldü ve kara kara düşünmeye başladı. Kim yardım edecekti ki bize. Kimsemiz yoktu babamızdan başka. Amcamız vardı ama o da çok kibirli ve cimri bir insandı. Kimseye kuruşunu dahi vermez, insanlara ardım etmekten nefret ederdi. Babam ondan da isteyemezdi para ama amcamdan başka borç para isteyecek hiç kimsesi de yoktu. Karmakarışık duygular içindeydi babam.

 Üzülüyordu çocuğuna yeteri kadar para gönderemediği için. Ne yapıp ne edip bu parayı bulacak ve amcamın karşısına çıkacaktı. Çünkü abimin geleceği söz konusuydu. Abim sınavlarında kalırsa okuyamaz ve bunun sonucunda doktor olamaz ve bütün emekler çöpe giderdi. Babam paltosunu aldığı gibi abisinin evine gitti. Beni de  yanına almıştı. Amcamlara vardığımızda onlar da çay içiyordu. Babam biraz sohbetten sonra sonra asıl konuya geldi ve  derdini açıkladı. Bu durum amcamın hiç hoşuna gitmedi  ama tamam sana borç para veririm ama geri kuruşuna kadar isterim dedi. Babam da onuru kırılmasına rağmen olur abi elbette öderim diye karşılık verdi. Böylece babam denize düştüğü için kötü olan amcama, yani yılana sarıldı ve abimin derslerinden geri kalmaması için her türlü zorluğa göğüs gerdi canım babam. Abisine el açtı ve bu zor durumda ona sığındı .

 

İçinde Atatürk ve Cumhuriyet Kelimeleri Olan Bir Hikaye Yazınız

  İçinde Atatürk ve Cumhuriyet Kelimeleri Olan Bir Hikaye Yazınız.

 


Kurtuluş Savaşı başlamış, Anadolu’nun kahraman kadınları da bu savaşa katılmak için canla başla çalışıyordu. Kimi evinde ekmek yapıyor, kimi askerlere çorap ve kazak örüyor, kimi de askerlere sıcak çorba yapıp bunları çocukları ile cepheye yollamaya çalışıyordu. Bu çalışanlardan biri de Anadolu’nun ücra bir köşesinde hayatını sürdürmeye çalışan, babası ile birlikte yaşayan, eşini Çanakkale Cephesi’nde kaybetmiş olan Halime Anaydı. Halime Ana üç çocuğu ile birlikte kalmış, babasına bakıyor bir yandan da ülkesinin kurtulması için elinden gelen her türlü işi ediyordu.

 Vatanını seviyordu, vatan aşkı ile yanıyordu Halime Ananın içi. Savaşlar devam ediyor, düşman askerleri ve bizim kahraman Mehmetçiklerimiz Mustafa Kemal önderliğinde cepheden cepheye koşuyor, aç kalıyor, susuz kalıyor ama vatansız kalmıyordu. Günler geçti, aylar geçti, yıllar geçti ve Allah’a şükürler olsun ki vatan düşman işgalinden kurtuldu. Halime Ananın iki çocuğu da bu savaşta şehit olmuş, vatan sevgisi için Hakk’a yürümüşlerdi. Bağımsızlık elden gitmemiş, ülke huzura kavuşmuştu. O sıralarda Mustafa Kemal Halime Ananın yaşadığı köyü de ziyaret etmiş ve onun iki çocuğunun şehit olduğunu duyunca Halime Ananın elini öpmüştü. Halime Ana da Mustafa Kemal’e kendi elleri ile yaptığı ayrandan ikram etmişti. Mustafa Kemal onunla sohbet etmiş ve bağımsızlık ilan edildi ve artık ülke yönetiminde de yenilikler gerekecek demişti.

Halime Ana da o yeniliklerin ne olduğunu sormuş Mustafa Kemal zamanı gelince Cumhuriyeti ilan edeceğiz, halk yönetime egemen olacak diyerek Halime Anaya cumhuriyet yönetimi hakkında bilgi vermişti. Halime Ana da buna mutlu olmuş ve yürü be Mustafa Kemal’im arkanda Anadolu'nun yiğit kadınları var diyerek onu desteklemişti. Ülke kurtulduktan sonra zamanı gelince cumhuriyet ilan edildi. Mustafa Kemal Halime Anayı unutmamıştı. Onu da Ankara’ya getirterek ona çocukları şehit oldu diye ve askerlere savaş yıllarında yemek yolladı diye şeref madalyası verdi. Halime Ana  Mustafa Kemal’e dönerek bu ödülü çocuklarım adına , ülkem adına alıyorum, yaşasın vatanımız, yaşasın bağımsızlık ve cumhuriyet diyerek gözleri doldu. Bağımsız olmuştu vatan toprakları, halk egemen olmuştu yönetime ve cumhuriyet vardı artık ülkede.