“Mala Mülke Olma Mağrur, Deme Var Mı Ben Gibi? Bir Muhâlif Yel Eser , Savurur Harman Gibi.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Mala Mülke Olma Mağrur, Deme Var Mı Ben Gibi? Bir Muhâlif  Yel Eser , Savurur Harman Gibi!"  Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 

İnsan sevgisi ile, hoşgörü ile , şefkat ve merhameti ile bilinen Mevlana bu sözü ile de kibirli insanlara uyarı niteliğinde mesaj vermiştir. İnsan; doğrusu ile yanlışı ile olan bir bütündür. Her ne kadar insanı diğer canlılardan kılan üstün özellikleri olsa da o da nihayetinde bu dünyadan ebedi olarak  ayrılacaktır. Çünkü ölüm vardır, ölüm. Her insanın maddi durumu da farklı olabilir. Zaten Yüce Allah ilmi isteyene, malı istediğime veririm diyor. Önemli olan  zengin olan kimselerin  insan ilişkilerinde nasıl davrandığıdır. Malım , mülküm var diye gururlu olma, kibirli olma diyor Mevlana Celaleddin Rumi. Hep ben çok güzelim, ben çok zenginim, ben en iyisiyim hep ben ile başlayan cümleler kurmamak gerekir. 


 İnsan ben  çok varsılım, diğer insanlardan daha yüksekteyim, fakirler ile beni bir arada tutmayın ben seçilmişim gibi cahilce yanıltıcı cümleler kurmamalı, bunu kalbinden dahi geçirmemelidir. Yani ne oldum delisi olmamalı, ne olacağım düşüncesi  ile hareket etmelidir. Mütevazi olmalıdır insanoğlu. Zenginliğine güvenmemelidir. Allah katında zenginliğin hiçbir önemi yoktur önemli olan takva ve güzel ahlaktır. Mağrur olursan kimse seni sevmez, herkes senden uzaklaşır ve yalnızlığa terk edilirsin. Malın olabilir, çok zengin olabilirsin . Zengin olmak kötü değildir tam aksine güzeldir ama o zenginliği, o malı , mülkü hayır yolunda harcadığın zaman, kibirli olmadığın zaman, alçakgönüllü ve merhametli olduğun zaman işte o zaman zenginliğin anlam kazanır.





 Malı ile övünüp insanlara tepeden bakan nice kendini  bilmezler  bir anlık büyük kayıplar yaşayarak o yüksek tepelerden aşağılara doğru sürüklenip kaybolup gitmişlerdir. Onun için ne kadar zengin olursak olalım, ne kadar bilgili olursak olalım her zaman önce insan olarak kalalım ve insanca yaşamaya ve davranmaya devam edelim.

“Doğru Düşündüğüne İnanan, Yanlış Fikirlerle Savaşmak Zorunda Kalır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon

 “Doğru Düşündüğüne İnanan, Yanlış Fikirlerle Savaşmak Zorunda Kalır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon


Yaşamda her insanın yetişme tarzı, yetiştiği çevresi , aile yapısı vb.  farklıdır. İnsan başlı başına kendine özgü bir varlıktır. Her insanın kendine ait doğru ve yanlış düşünceleri vardır. Ama bazı insanlar sadece kendi düşündüklerinin doğru olduğunu savunurlar, başkalarının fikirlerini hiçe sayarlar. Dar bir düşünceye hapsederler kendilerini. Oysa insan sadece kendi düşündüklerinin doğru olmadığını bilmelidir. Bunu anlamak için de başkalarının da düşüncelerini anlamalıdır, kendi düşüncelerindeki yanlışları sorgulayabilmelidir. 


Sadece kendi düşündüklerinin gerçek olduğunu, doğru olduğunu kabul edenler asıl gerçeğe, asıl doğruya ulaşmada sıkıntı yaşarlar. İnsan kusursuz bir varlık değildir. Yanlışlarımızla, doğrularımızla eleştiriye açık olmalıyız, yanlışı da düşünebileceğimizi kabul etmeliyiz ve Akıl akıldan üstündür “.sözü ile hareket etmeliyiz. Doğru düşündüğüne inanan ve daha sonra yanlış fikirlerle savaşan bir kişiden örnek vermek istiyorum. Sınıfta bir arkadaşımız vardı. Sınıfın en çalışkan öğrencisiydi. Ona göre yalnız olmak , kimseyle samimi olmamak ve hiçbir insana güvenmemek onun için en doğru şeydi. Bu düşüncelerini bir ders sırasında öğretmene anlatmıştı. 


Benim düşüncelerim bu ve doğru olan da budur dedi. Öğretmen onun yanlış düşündüğünü söylese de o bu fikrinden vazgeçmedi. Kimseye yanaşmadı, kimse ile samimi olmadı. En sonunda sınıfta yalnız kalmaya başladı. Kimse onu önemsemiyor çalışkan olsa bile ona değer vermiyordu. O arkadaşımız bir zaman sonra sıkılmaya başladı ve hepimizle konuşmaya çalıştı, yaptıklarından pişman olduğunu yalnız kalma düşüncesinin insanı iyileştirmek yerine kötüleştirdiğini yaşayarak öğrendi. 


Bundan sonra başkalarının sözlerine de önem vereceğini, yanlış fikirleri ile uğraşmayacağını söyledi. Daha sonra diğer arkadaşlarımız ile birlikte olup onun yaptığı yanlışları ona güzel bir şekilde ifade ettik.  Her şeyi ben bilirim düşüncesi ile hareket etmemeliyiz. Mutlaka bizden daha iyi bilenler çıkacaktır ve bunun içinde başkalarının görüşlerine başvurmalı, ortak akla yeri geldiği zaman güvenmesini bilmeliyiz.





İçinde Sevgi, Saygı, Yardım Etmek, Cömertlik, Para, Güven, Anlayış Göstermek, Zorda Kalmak, İyilik, Sadakat Kelimelerini Kullanarak Atasözleri ve Deyimleri İçine Alan Dostluk İle İlgili Bir Hikaye Yazınız.

 İçinde Sevgi, Saygı,  Yardım Etmek, Cömertlik, Para, Güven, Anlayış Göstermek, Zorda Kalmak, İyilik, Sadakat Kelimelerini Kullanarak  Atasözleri ve Deyimleri İçine Alan Dostluk İle İlgili Bir Hikaye Yazınız.



Gökyüzü sabah uyandığımda kara bulutlar ile çevriliydi. Yağmur yağdı yağacaktı. Bu yağmurlar bizim gibi babası çiftçi olan çocuklar için çok önemlidir. Yağmur demek ekinlerin başağa geçmesi, bereket demektir. Babam işine çok önem verir, canla başla çalışırdı. Alın teri dökmek, ekmeğini helalinden kazanmak onun için olmazsa olmazlardandı. Yağmur yağmaya başladı şimdi. Bu yıl istenilen kadar yağmur yağmadığı içi bu yağmur tüm köy halkını sevinçten sokağa dökmüştü. Herkesin yüzünde güller açıyordu. Yağmur yağıyor yağıyor ama nedense bir türlü dinmek bilmiyordu.

 

 Köylüler bu defa kaçacak delik arıyordu çünkü sel felaketi başlamıştı şimdi. Birden öyle şiddetli bir bastır ki durmak bilmeyen yağmur suları ne yazık ki tarlaları, bahçeleri, seraları heba etti. Bizim için bereket demek olan yağmur korkunç bir hal almıştı. Sel durmak bilmiyordu. Tarlalar su içinde kalmış ,dere yatakları yerinden çıkacak gibiydi. Köydeki köprü de bir anda yıkılınca artık yapacak bir şey kalmamıştı. Korkuyorduk. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Ektiğimiz ekinler boşa gitmişti, her yer harabeye dönmüştü. Bu yıl zor durumda kalacaktık anlaşılan. Annem ağlıyor, babam ise gözünden akan o bir damla yaşı bize göstermeden silmeye çalışıyordu ama yine de babam bize sevgi ile bakıyor ve üzülmeyin der gibi tebessüm etmeye çalışıyordu.





 

Sel dindikten sonra köylüler bir araya gelip kimin zarar gören tarlası, bahçesi varsa hemen oraya koşup yardım ediyordu. Ne güzeldi köyümüzün cömert insanları. Birbirlerine o kadar çok güveniyorlardı ki kimse kimseyi darda bırakmıyordu. En çok zararı bizim tarla görmüştü. Diğer tarlalar fazla zarara uğramamıştı. Muhtar Kasım Amca üzülmeyin Hasan Ali Bey yukarıda Allah var, biz varız hep birlik olunca her şey düzelir diye babamı teselli etti. Babamın en yakın dostuydu zaten muhtar amca. Bana da,  gel buraya aslan oğlum Mert bu da geçecek üzülme tamam mı dedi. Çok mutlu oldum muhtar amcanın bu sözlerine.


 

 O yıl köylüler bir araya gelip bize elinden gelen her türlü iyiliği ettiler. Bizi zorda bırakmadılar. Köylülerimiz olmasa çok maddi sıkıntılar çekecektik biliyorum. Atalarımız boşa dememişti:

 "Allah yardım ederse kuluna, her iş girer yoluna.”

 Gerçekten de işimizi yolunda gitti o zorlu senenin bize onca yaşattıklarına rağmen. Köylülerimiz bir araya gelip babama tomarla para verdiler. Kim maddi sıkıntı çekerse onun yanında olurdu köyümüzün cömert insanları.  Anlayışlı insanlardı zaten.

 

İnsanların bir arada olacağı, güven duygusunun olacağı, sadakatli kimselerin olduğu yerdi bizim küçük ama bir o kadar da şirin köyümüz. Köyde herkes birbiri ile iyi anlaştı o sel felaketinden sonra. Küsler barıştırıldı, dostluklar daim oldu. Dostluk olmalıydı bizim köyümüzün adı, dost köyü olmalıydı bence.




 

İstediğiniz Bir Kişiye Mektup Yazınız.

 İstediğiniz Bir Kişiye Mektup Yazınız.

 

Sevgili arkadaşım Şehmuz!


Sana Bu  Mektubu  Ağrı’nın Yakınca köyünden yazıyorum. Biliyorsun babam öğretmen olduğu için yıllardır köylerden köylere gidip ücretli öğretmenlik yaptı. Bu  yıl sınava girip sınavı kazandı ve kadrosu Ağrı’ya çıktı. Babam onuncu yılında şükürler olsun kadrosunu aldı.  Yıllar sonra kadro sevinci . Geçen yıl da Aksaray’daydık. Zaten seni ilk gördüğümde anlamıştım dost canlısı biri olduğunu. Seninle Aksaray’da çok güzel günlerimiz geçti. Seni çok özlüyorum Şehmuz. Nasılsın, iyi misin? Benden sonra yeni arkadaşların olmuştur mutlaka. Onları da benim gibi seviyor musun, onlarla da futbol oynuyor, misket oynuyor musun? Benim yerimi tutmaz ama onlar değil mi kardeşim?  Mehmet kardeşini unutursan darılırım.


Kıymetli kardeşim!


Burada sürekli kar yağıyor. Her yer bembeyaz kapla kaplı. Biz  köyde olduğumuz için ara sıra şehir merkezine gitmek zorundayız.  Çarşıdan almak için ihtiyaçlarımız oluyor. Bunun için ayda bir şehir merkezine gidiyoruz. Bu hafta  da kardeşim sürekli öksürdüğü için merkezdeki sağlık ocağına gidecektik. Babam kardeşimi kucakladığı gibi aldı kollarına ve yola koyulmak için çıktı. Ama ne yazık ki kar o kadar fazla yağmıştı ki yollar kapandı, ne at arabası, ne de başka arabalar bu havada yola çıkamazmış, çok tehlikeliymiş, don tehlikesi varmış. Ayrıca bu havayı, bu puslu ve soğuk havayı kurtlar çok severmiş. 


Babam bunu dedi ve çok korktum. Sen de korktun değil mi? Kurt ile ilgili masallar okurduk ya hatırladın mı? Kardeşim,  burada hava çok soğuk. Dışarıda on beş daika bekle, eve gir, kirpiğin, kaşın buz oluyor, dudağını bile hareket ettiremiyorsun. Bu mektubu sana şu anda köydeki küçük ama bir o kadar da sıcak evimizden  yazıyorum. Evde soba yanıyor. Annem şu anda sobaya odun ve kömür atıyor. Sobanın fırınında da patates közleniyor, gel de birlikte yiyelim.  Şehmuz arkadaşım, benim en kardeşim vardı ya Murat, hatırladın değil mi? İşte o sürekli öksürüyor ve  öksürmeye de devam ediyor. Şimdi kapı çalındı, kapıyı açıyorum ve açtım. Yaşlı bir amca girdi odaya. O emekli bir doktormuş. Doktor,  buralıymış Hemen kardeşimin ateşini ölçtü, genel durumuna bakıp ona bir ilaç verdi. Doktor Amca çok iyi kalpli biri.





 

 Onun sayesinde kardeşim bir haftanın sonunda gözlerini açabildi. Kendine geldiğinde ise ilk istediği yoğurt oldu. Bunu duyduğumuzda annemle birlikte sevinçten ağladık. Yoğurdu çok sever bizim ufaklık.  Buranın sütü, kaymağı, peyniri çok güzel Şehmuz. Her şey doğal burada. Ah yemeklerinin tadına bir baksan. Mis gibi.  Sadece biraz fazla soğuk  ama olsun buna da şükür. İnsanlarını bir tanısan arkadaşım. Öyle candan, öyle samimi insanlar ki. Eve her geleni Tanrı misafiri olarak kabul ediyorlar ve kimseyi aç göndermiyorlar. 


Buranın insanlarını çok sevdim. Mesela geçen gün bir yere misafirliğe gittik. Bize yemek koydular ve ben utandığım için yemedim ve zahmet etmişsiniz dedim. Köydeki ev sahibi yaşlı teyzenin bana dediği şu oldu: "Sen yemezsen bize zahmet olur oğlum." Hayatımda bu kadar güzel ve ince düşünceli bir cümleyi ilk kez duydum. Hemen yemeğe koyuldum ve güzelce karnımı doyurdum. Çok güzel kaz eti pişirmişlerdi. Oh mis gibiydi .Yanında da bol tereyağlı bulgur pilavı, salata ve ayran. Sen de yaz tatilinde bize gelince sana yaptırırım inşallah canım kardeşim.


Güzel kardeşim! Seni çok özlüyorum. Orada oynadığımız oyunlar aklımdan çıkmıyor. Yaptığımız yaramazlıkları da hatırladıkça tebessüm etmeye devam ediyorum. Ailen nasıl, ablan ve kardeşin nasıl iyiler mi?  Baban yeni bir iş bulabildi mi? Herhangi bir sıkıntı var  mı? Mutlaka yaz olur canım arkadaşım. Sen de bana yazmayı unutma, mektubuma  son verirken annenin ve babanın ellerinden öptüğümü onlara ilet. Sen de yaz. Beni merak içinde bırakma. Seni seven can kardeşin Mehmet Ali.



İğneyi Kendine Çuvaldızı Başkasına Batır Atasözü İle İlgili Hikaye Yazınız.

 İğneyi Kendine Çuvaldızı Başkasına Batır Atasözü İle İlgili Hikaye Yazınız.

 

Zeynep Hanım sabah erkenden kalktı. Çocuklarını okula, eşini de işe yolladıktan sonra ev işlerini yapmaya koyuldu. Mutfaktaki bulaşıkları güzelce makineye yerleştirdi, evleri elektrik süpürgesi le süpürdü , odaları düzenledi. Daha sonra Mevlana’nın hayatını anlatan bir kitabı eline aldı ve  kaldığı yerden okumaya devam ederken kapı çalındı. Gelen çok meraklı komşusu Gülfem Hanım’dı. İkisi bir araya gelince muhabbet başlardı. Zeynep Hanım hemen çay demledi, yanına önceden yapıp buzluğa attığı kurabiyelerden ve keklerden ısıttı. Şimdi muhabbet zamanıydı.

 

Gülfem Hanım diğer komşuları Elvin Hanım hakkında konuşmaya başladı. Elvin çok cimri bir kadın, kimseye bir şeyini vermiyor, bencilin teki dedi. O kimseyi sevmez, ayrıca da çok çirkin değil mi diyerek kahkahalar atarak gülmeye başladı. O kadın yanlarında olmadığı için arkasından bol bol attı Gülfem Hanım. Orada olmayan  Elvin Hanım, dışarda yalandan yüzüne gülen ve ona samimi gibi görünen Gülfem Hanımın bu söylediklerini duysa çok üzülecekti. Zeynep Hanım Gülfem Hanımı dinledikten sonra yine onu kırmamaya çalışarak sakin bir şekilde konuşmaya başladı. Bak Gülfem seninle iyi bir komşuyuz ama seni bir konu hakkında uyarmak isterim. Yanımızda olmayan bir kimsenin huylarından bahsediyorsun ve onu kötülüyorsun. Bu son derece çirkin bir davranış. O da gelse seni bana kesse sen üzülmez miydin dedi. Senin de hiç hatan yok mu, insanız, hepimizin iyi ve kötü yanları vardır. Neden iğneyi kendine batırıyorsun da çuvaldızı başkasına batırıyorsun. Neden önce değişime ve iyi olmaya kendinden başlamıyorsun dedi.

 

Sence burada onun hakkında konuşmamız da doğru bir davranış mı dedi? O buraya gelse ve biz onunla senin arkadan laf etseydik hoşuna gider miydi dedi. İşte ilk olarak iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batırmak yerine önce kendi hatalarımıza bakmalıyız , kendimizi düzeltmeli ve kendi yanlışlarımızın farkında olmalıyız dedi. Gülfem Hanım Zeynep Hanımın bu sözleri karşısında şaşırıp kaldı , aynı zaman da yanakları kızardı ve yaptığından çok pişman oldu. İşte arkadaşlar başkalarının kusurlarını bulmadan önce aynaya bakmalı ve ilk olarak kendimizden başlamalıyız. Kendi eksik yönlerimizi düzeltmeye çalışmalıyız, yani çuvaldızı kendimize batırmalı, iğneyi başkalarına batırmalıyız.





İftira İle İlgili Özlü Sözler

 İftira  İle İlgili Özlü Sözler


 

İnsanları karalamakla, onlara iftira atmakla en büyük ahmaklığı yapmış oluruz. İftira atmak kişinin acizliğinin ve korkaklığının göstergesidir. İnsanlara iftira atmak kadar kişiyi alçaltan başka bir durum yoktur.


Yalancıyla arkadaşlık etme, çünkü ona inanır aldanırsın. O serap gibi uzağı yakın, yakını da uzak gösterir. - Cafer-i Sâdık.


Kimse oruç tutmak zorunda değil; ama herkes kendini tutmak, öldürmemek, çalmamak ve iftira atmamak zorunda. İhsan Eliaçık

alancıyla arkadaşlık etme, çünkü ona inanır aldanırsın. O serap gibi uzağı yakın, yakını da uzak gösterir. Cafer-i Sâdık 


 Bir iftira başka iftiralar doğurur ve yerleştiği yerde ebediyen kalır. - William Shakespeare


  İftira eşek arısına benzer, onu ilk vuruşta öldüremeyecekseniz, hiç dokunmamak daha iyidir. - Bernard Shaw 


En'am Suresi, 21. ayet: Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Hiç şüphesiz o zalimler kurtuluşa eremezler.


  Birine çamur atmadan önce düşün ve sakın unutma; ilk önce senin ellerin kirlenecek. Leo Tolstoy 

 

 Bir müminde her haslet bulunabilir. Ancak hıyanet ve yalan bulunamaz. - Hadis-i Şerif 

 İftira erdemi bile sarartıp, soldurur. - William Shakespeare 

 Hiçbir şey iftira kadar yüksek bir hıza sahip değildir; bu kadar kolaylıkla söylenemez; bu kadar kolaylıkla inanılmaz ve bu kadar geniş alana yayılmaz.  Cicero 

 

İftira; birini suçlamak üzere ileri uzattığın elinin üç parmağının seni gösterdiğini unutma! - Nietzchse 


 İftira kötü köpek gibidir, kaçanın ardından ürür, pervasızlıkla yüzüne baktın mı sesini keser. - G. Csiky 

 

 Üç şey, yalan ve iftiranın en büyüklerindendir: Kişinin, kendi babasından başkasına nesep iddia etmesi Veya rüyasında görmediği bir şeyi kendi gözüne göstermesi (rüyasında görmediği bir şeyin kendisine rüyada gösterildiğini iddia etmesi); Yahut da Resululallah




 

 

Kibir İle İlgili Özlü Sözler

 Kibir İle İlgili Özlü Sözler


Kibirlenen insanlar yalnız kalır ve kimse tarafından sevilmez. Genelde bencil olan ve yalnız kalan bu kimseler öldükten sonra bile iyi olarak anılmazlar. Kimse kimseye üstünlük sağlamaya çalışmamalıdır. Allah’ın yarattığı her insan birdir ve kimsenin kimseden üstünlüğü yoktur.


“Kibir insanı mutluluktan uzaklaştırır. “ Lamartine

“Mağrur muzafferi kendi saadeti yıkar.”  Friedrich Schiller

“Kibir edeni Allah alçaltır alçak gönüllü olanı yükseltir.”  Hz. Muhammed

“Bilgisiyle kibirlenmek cahilliğin ta kendisidir.” James Taylor

“Kibir aptallığın en açık belirtisidir. “ S. Shipman


“Nasıl önemli kişiler olduğumuzu sanırız içinde çalıştığımız çevreye kendi başımıza can kattığımızı düşünürüz yokluğumuzda hayat beslenme ve nefes duracak diye hayal ederiz ama ortaya çıkan boşluk fark edilmez bile hemen kapanır ve çoğu zaman daha iyinin olmasa da daha hoş bir şeyin alanı olur. “ Wolfgang Van Goethe

“Kibir ve inat bir kişinin kendini önce mükemmel görmesini sonra da sonunu oluşturur.” Tolstoy

“Bir insanda kendini yüksek görme hırs ve şehvet söz söylerken soğan gibi kokar.”  Mevlana

“Kibirli ve cimri adamın ne kadar vasıfları olursa olsun dikkate alınmaya değmez.” Kofüçyüs



“Kendisini bilen halkın övmesine aldanıp mağrur olmaz.” Şeyh Mağribi

“Gururumuz olmasaydı başkalarının gururundan şikâyet etmezdik.” La Rochefaucauld

“Mezarlıklar vazgeçilmez adamlarla doludur. “Charles De Gaulle

“Kibir ve öfke, insanın başına çok felaketler getirir.” Lokman Hekim




“Öyle horozlar vardır ki öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.” Ledric Dumont

“Bilgisizliğin en büyüğü kendini beğenmektir.” Hz. Ali

“Bir avuç toprak, Biraz da suyum ben, Neyimle övüneyim İşte buyum ben.” Yunus Emre

“Kibir, insanı yalnızlığa mahkum eder.” Hz. Ali




“Bütün bir şer bir evde gizlidir ve kibir onun anahtarıdır. “Hüseyin Razi

“Kibir bele bağlanmış bir taş gibidir. Onunla ne yüzülür ne de uçulur.” Hacı Bayram Veli

“Bir insan ne kadar mütevazı ise o kadar yücedir. Ne kadar kibirli ise o kadar alçaktır.” Ali Etnirî

“Kemikleri eti bağırsakları ve kan damarlarını kaplayan deri nasıl insan görünümünü katlanılabilir hale getiriyorsa ruhun acitasyonu ve ihtirası da kibirle kapatılmıştır. Kibir ruhu kaplayan deridir.” lrvin D. Yalom.



“Bizim yolumuz “civan-mert yolu”, Gönlünde “kin kibir” olan gelmesin.”Pir Sultan Abdal


“Kibir tamamen sona erdiğinde alçakgönüllülük başlar.”  Jiddu Krishnamurti

“Anlayış, bilgiçliğin kibiriyle değil, alçakgönüllülükle doğar.”  Susanna Tamaro

“Hiç kimse karşısında, aşağılık kompleksi ne kapılma. Kendini, hiç kimseden büyük görme. Unutma ki her insan, senin bir başka çeşidindir. Hiç kimsenin günahı ve masumiyeti, sana ait değildir.” William Saroyan

“Kibir, insanın düşüncesidir; söze dökülen onun pek küçük bir parçasıdır.” Montaigne



“Kibir ve peşin hüküm, ilmin iki düşmanıdır.” C.C.Golton

“Eğer fakirlik, hastalık ve ölüm olmasaydı insanoğlunun kibirden başı eğilmez olurdu. “ Hasan Basri

“Kibirli insanlar, başarıya sırtlarını dayadı mı öğle vakti üstüne bastığı gölgeyi bile küçük görür. “ William Shakespeare

“Bir küçük meyve için, dalı incitme gönül Başın olsa da yüksek, gözün enginde gerek, Kibirle yürüyerek yolu incitme gönül..” Yunus Emre






İçinde ; Yastık, Yağmur, Keman, Anahtar, Fare, Yarın Gökkuşağı Kelimelerinin Geçtiği Bir Hikaye Yazınız.

 İçinde ;   Yastık,  Yağmur, Keman, Anahtar,  Fare, Yarın Gökkuşağı Kelimelerinin Geçtiği Bir Hikaye Yazınız.


Sabah uyandığımda bu evdeki son gecemin de bitmiş olduğunu anladım. Ev eski ve rutubetli olduğu için babama sıkıntı çıkarıyordu. Babam astım olduğu için bu evde daha  durmak  imkansızdı. Küf ve havasızlık bizi iyice bunaltmıştı. Küflü evde kalmak akciğer kanserini de tetikliyormuş, geçen yıl öğretmenimiz Sabri  Bey anlatmıştı derste. Onun için yeni bir eve taşınacaktık. Hemen erkenden kalktım ve yatağımı, yorganımı, yastığımı yüklük yerine götürdüm. Okulların açılmasına henüz bir hafta vardı. Annem okullar açılmadan bir an önce yeni kiralık eve geçmemiz gerektiğini ve elimizi çabuk tutmamız gerektiğini söyledi. Yarına kadar işlerimiz bitirelim dedi.


 Bu arada   merrhaba akranlarım!


Ben Ecrin bu yıl altıncı sınıfa geçtim. Artık daha uzun boylu ve daha da büyük bir kız olmuştum. İki tane de kardeşim var. Kasım 7 yaşında, Oğuz ise henüz çok küçük ve iki yaşında. Babam sanayide eski arabaları tamir eden usta, annem ise benim güzeller güzeli annem ev hanımı ama evde dikiş nakış yaparak eve az da olsa kendi imkanı ile katkı sağlamaya çalışan koca yürekli bir devdir. Annem kahvaltıyı hazırlayıp bizi çağırdı. Kahvaltıda bizim Sivaslıların loluk dediği ıspanaklı börek ve peynirli börek vardı. O kadar güzel yapmıştı ki mis gibi kokuyordu. Sıcacık çayımız da hazır olmuş, bunların yanına da kendi yaptığı zeytinden ve pekmezden de koymuştu sofraya. Hep birlikte sofraya oturduk. Annem bugün hava soğuk , kalın giyinin çocuklar dedi. Perdeyi açıp dışarı izleyerek kahvaltı yapmaya başladık. O anda sağanak bir yağmur ve gök gürültüsü eşliğinde kahvaltı yapmaya devam ettik. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu  bugün. Bereket yağıyordu bugün, toprak ana yağmurla buluşunca  toprak daha da bir mutlu oluyor, üstündeki otların rengi de daha koyulaşıyordu sanki. Toprak ana doymuştu bugün yağmura. Yağmur yağdıktan sonra açan güneş sonrası gökyüzünde gökkuşağı belirdi. Aman Allah’ım ne muhteşem şeydi o renkler.  Mavi, yeşil, turuncu, lacivert, mor, kırmızı ve sarı renklerin cümbüşü vardı bugün. Hepsi birbirine karışmıştı adeta dans edercesine. Muhteşem bir manzaraydı ve herkesin görmesini isterdim  o anı. Hemen dışarı çıkıp altından geçeceğim diye koşarak evden çıktım.


 O renklerin uyumunu ve yağmur sonrası havanın sessizliğini dinleyerek kendimi doğanın içine bıraktım ve bir süre sessiz kalarak doğayı izledim. Annemin pencereden seslenişi ile kendime geldim.  Hadi Ecrin, daha çok işimiz var yavrum diye beni eve çağırdı. Hiç de iş göresim yoktu.


 

 Ev taşımak dünyanın en çileli işi bence. Çok sıkıcı ve karmaşık bir iş. Bitmek bilmeyen poşetleri doldurmak, mutfaktaki tencereleri, bardakları kırmadan kutulara yerleştirebilmek, annemin misafir takımlarını dikkatlice  kutusuna koymak ve daha bir sürü ince ayrıntı. Sabır gerektiren bir iş bu taşınma işi gerçekten.  Merdivenleri salına salına dördüncü kata çıktım. Annem  hazırlığa başlamıştı çoktan. Ben de ona yardıma koyuldum hemen. Akşama kadar yoğun bir şekilde çalıştık. Sıra kendi eşyalarıma gelmişti. Onları da kutularına yerleştirecektim. Hemen kemanımı kutusuna koymak için odama gittim. Benim narin kemanım çalınmayı bekler gibi nazlı nazlı bakıyordu bana. Onu güzel bir şekilde alıp kutusuna koydum . Çok seviyordum keman çalmayı. Huzur veriyordu bana. Küçüklükten keman yeteneğim olduğu için özel bir kursa göndermişti beni babam. Orada iyi bir şekilde keman çalmayı öğrenmiştim. Sonra başka işlere koyuldum. Daha sonra annemin yaptığı kek dilimi ve çay molası ile kırk dakika kadar ara verdik. Annemin yaptığı fındıklı ve üzümlü kekin tadı da tarif edilemeyecek kadar lezzetliydi. Annem kek ustasıdır zaten. Mis gibi kekler yapar ve komşular da annemin kekini çok severdi. Artık yeni komşularımıza yapar .

 

 

Aradan sonra geceye kadar çalıştık. Allah’ım bu ne bitmek bilmeyen bir çileydi. Ölüm çıktı çalışmaktan, hemen dişlerimi fırçalayıp, banyomu yapıp sıcak yatağıma koştum. Yattığım anda  uyumuştum  zaten, Sabah güneşinin gözüme vurması ile uyandım.  Hava şansımıza bugün açıktı, yağmur yoktu ama dünkü gökkuşağının hep kalmasını isterdim yukarılarda ama o bugün yoktu. Neyse konuya devam edeyim. Babam büyük bir kamyon getirtmişti. Hemen arkadaşlarının da yardımı ile eşyalar kamyona konuldu. Artık eski ev ile vedalaşma zamanıydı. Annem eski evi tertemiz edip anahtarını ev sahibine teslim ettikten sonra herkesle vedalaştı. Ağlayan komşularımız bile oldu bizim için. Biz de ağladık . Çünkü beş yıldır bu evde oturmuştuk. Anılarımız, eğlenceli hallerimiz, kötü günlerimizle koca bir beş yıl geçmişti burada. 


 

Apartmanın merdivenlerinden inerken bir şey gözüme çarptı. O da bir küçük fare hızla bir delikten içeri girdi ve gözlerden kayboldu. Biz gideceğiz ya herhalde bize veda etmek için çıkmıştı son kez dışarı.  Zavallı hayvanlar yiyecek bir şey arıyorlar. Onların doğası da bu ne yapsınlar. Ama annelerin en korkunç rüyalarıdır fare görmek. Ben de önceden korkardım ama artık korkmuyorum farelerden. İzlediğim bir kanalda bir adamın her türlü böceği yediğini gördükten sonra hayvanlardan dada böceklerden de korkmamaya başladım açıkçası. Babamın seslenmesi ile hızlı adımlarla aşağıya indim. Hepimiz de kamyona bindik ve artık veda zamanıydı. Komşulara el sallayarak Sivas’ın başka bir mahallesine taşındık. Yeni ev, yeni arkadaşlar beni bekliyordu. Umarım iyi insanlar bizi bekler ve yaşam güzel bir şekilde devam eder benim ve ailem için.




 

Torba, Bakkal, İş Hanı, Sevimli, Merkez Kelimelerini Kullanarak Hikaye Edici Bir Metin Yazınız.

 Torba,  Bakkal, İş Hanı, Sevimli, Merkez Kelimelerini Kullanarak Hikaye  Edici  Bir Metin Yazınız.


Dedem yıllardan beri erken kalktığı için emekli olduğunun erkesi günü de yine erken kalkmıştı.  Uyu artık dinlenme zamanı desek de o bize çalışmanın ona daha iyi geldiğini söyler hep. Bugün de kahvaltısını yaptı ve çarşıdaki esnafla arkadaşlarına veda etmek için  merkeze geçti. Yolda araba ile giderken çalıştığı iş hanına bakıyor, iş hanının çevresindeki çiçeklere bakıyor ve sonra onları bir daha göremeyecekmiş gibi iç çekiyordu.

Hasta olduğu için doktor artık dinlenmesi gerektiğini, evde kendine ufak işler bulmasını söylemişti .. Babam dedemi  merkezde  indirdi  ve beni de okuluma bıraktı. Okula geldiğimde arkadaşlarım sınıfa çoktan girmişti. O arada küçük bir kedinin okula girdiğini gördüm. Sevimli mi sevimli bu kedi meğer öğretmenimiz Asya Hanım’ın kedisiymiş. Bakıcısı izne ayrıldığı için kediyi bugün okula getirmiş. Kedi gri tüyde renkli gözde tatlı bir şeydi. Adı da Şerlok’muş. Öğretmen derse girdi. Bugünkü dersimizi serbest etkinliklerdi.  Herkes   istediği  bir şey yapabilir dedi. Ben ise dedemi  çizdim  resmime. Çünkü onu seviyordum. Hemen kara kalem ile dedemi çizdim. Resim yeteneğim olduğu için güzel eserler ortaya çıkarabiliyordum.  Öğretmen de elinde bir kitap aldı ve sessizce okumaya başladı. O arada kapı çalındı. Öğretmen gelen kişiyi içeri davet etti. Aaaaaa! Çok aşırmıştım.

 

O da kim? Gelen benim sevgili dedemdi. Pala bıyıkları ile , gür saçları ve iri gözleri yaşlı olmasına rağmen canlılığını koruyordu. Yakışıklı adamdı benim dedem. Eeee  babaannem de onun için aşık olmuştu  ya zamanında dedeme.. Annem böyle anlattıydı geçenlerde. Neyse asıl olaya geçelim hemen. Dedem sınıfa elinde büyük bir torba ile girdi. Öğretmen ne olduğunu anlayamadı  başta . Dedem ona niçin geldiğini anlayınca olay açığa çıktı. Dedem; benim merhametli, çocukları mutlu etmeyi çok seven palabıyıklı canım dedem,  çarşıda indiği zaman orada oyuncak satan bir küçük bakkala uğramış. . Oraya girmiş ve sınıftaki tüm arkadaşlarıma oyuncak almıştı. Ayrıca kek, meyve suyu, kuru yemişler, şekerlemeler getirdi. Sınıfça çok mutlu olduk o gün. Okul müdürü ve öğretmenlerimiz de dedeme çok teşekkür etti.

 

 Çok mutlu bir gün geçirmiştim bugün. Eve geldiğimde dedemin niçin böyle bir şey yaptığını öğrendim. Emekli olduğu için , ilk emekli parası ile çocukları mutlu etmek istemiş. Çünkü yıllar önce de ilk kazandığı parayla okuldaki çocuklara ayakkabı  ve kırtasiye malzemeleri almış. Tüm bunları kendisi söyledi. İyi ki benim dedemsin, dedim, sarıldım boynuna. Şu an 28 yaşındayım ve bu olayın üzerinden 20 yıl geçmiş. Ben de okuyup öğretmen oldum ve dedemin izinden gitmeye çalışıyorum.




 

Gözü Dönmek İle İlgili Hikaye Yazınız.

Gözü Dönmek İle İlgili Hikaye Yazınız.


Okul çıkışı annem eve gelmememizi bizi halamlarda beklediğini söyledi. Halam bugün bizi akşam yemeğine davet etmişti. Kardeşim Kemal ve ben çok mutluyduk. Kemal ana okuluna yeni başladı , ben ise üçüncü sınıfa gidiyorum. Okuldan çıktıktan sonra eğlene eğlene halamın evine doğru yürürken ilginç ve aynı zamanda acı bir olaya tanık oldum. İki tane dördüncü sınıf öğrencisi abiler yoldaki yavru bir köpeğe kötü davranıyorlardı. 


Zavallı köpek kendi halinde yoluna devam etmek istiyordu. Kahverengi kulakları, siyah gözleri ile yalvarırcasına bizden yardım istiyordu. Abi dediğim o kötü kişiler köpeğe sopa ile vurmaya başladılar. Köpeği bir tülü bırakmıyorlardı. Anlaşılan hayvanlara şiddet etmeyi seven bu iki cani iyi bir aile ortamında büyümemişti. Hayvan sevgisi olan kişi bu acı şeyi, insanı üzen sorunlu davranışı asla yapmazdı. Hemen atıldım ve bağırdım.


 Ne yapıyorsunuz abilerim? Onlarda bana gülerek oyun oynuyoruz Yusuf sen de gel diye  dalga geçtiler. Yaptıkları normal bir davranışmış gibi anormal hareketler yapan iki arkadaş beni iyice  sinirlendirmeye başladı.  Birisi köpeğe tekmeler savuruyor, diğeri ise sopayı gözüne doğru yaklaştırıp bu ezik davranışlarından mutlu oluyor, ikisi de ağzından salyalar akarak bağırmaya, eğlendiğini zannetmeye devam ediyorlardı.






Artık dayanamıyordum, gözüm dönmüştü, sinirlerim alt üst olmuştu. İçim yanıyordu ya. Bir insan n savunmasız bir canlıya  nasıl eziyet eder ve  bundan zevk alır? İnsanlığa sığar mıydı hiç bu? İnsanın insan olarak kalması daha iyi değil miydi?  Hemen koşarak o iki kişinin arasına hızla daldım ve küçük boyuma bakmadan  ve korkmadan ellerindeki sopayı hızla aldım. Hadi bakalım şimdi de yapın yapacağınızı? 


Şimdi de ben size vurayım mı derken o anda halamın eşi Müjdat Amcam da araba ile oradan geçmesin mi?  Hemen yanıma geldi ve bana bana ne olup bittiğini sordu . Ben de enişteme hepsini tek tek anlattı. Eniştem haklı olduğumu ve zavallı hayvanı koruduğum için bana teşekkür etti. O iki yaramaz ise korkarak arkalarına bakmadan kaçtı. Eniştem beni tutmasaydı onlara ne yapacağımı bilirdim ama neyse. Gözüm dönmüştü kızgınlık anımda neler yapardım onu bile bilmiyordum. Bir canlıya yapılan her türlü şiddet karşısında beni görebilirsiniz. Can yakmak kolaydır önemli onları korumak. İşte budur insanlık.

Kayıp Silgi İle İlgili Bir Hikaye Yazınız.

Kayıp Silgi İle İlgili Bir Hikaye Yazınız.

Okullar açıldığı için artık sıkıcı günler geride kalmıştı. Hasretle beklediğimiz sınıfımıza, arkadaşlarımıza sonunda kavuşmuştuk. Ailem kırtasiye ihtiyaçlarımı aldığı için çok şükür ki derslerimde araç gereç eksiğim yoktu. Ben üçüncü sınıfa gidiyorum ve adım Miray. Sınıf arkadaşlarımın çoğu da kırtasiye malzemelerini almıştı fakat elbette maddi durumu olmayan arkadaşlarımız her şeyi alamamıştı.

 

Yine günlerden okul zamanıydı. Kahvaltımı yapıp okula gittim. Güzide Öğretmen saçlarını lüle lüle yapmış  ve tüm ihtişamı ile sınıfa girmişti. Çok güzeldi bugün de yine. Dersimiz Türkçeydi. Öğretmen bir okuma parçasını bize yazdırmaya başlamıştı. Yazarken bir kelimeyi yanlış yazan Tuğçe yanlış yazdığı yeri silmek için çantasında silgisine baktı. Çantasında silgisini bulamayınca ağlamaya başladı. Öğretmenimiz olanları anlayınca onu ağlamaması için teselli etti. Ben sana daha güzelini alırım üzülme güzel yavrum dedi. Arkadaşımız ise o silginin onun için çok kıymetli olduğunu ve geçen yıl kaybettiği dedesinin ona hediye aldığını söyledi.



 

 Çok güzel bir silgiydi onun silgisi. Kocamandı ve içinde dört çeşit renk vardı . Sınıftaki en güzel silgi Tuğçe'nindi. Dedesinin armağanı olduğu için başka silgi almamıştı, dedem bitene kadar bu silgiyi kullan başka silgi alma kızım diye tembih etmişti önceki yıl. O da onun için silgisini çok seviyordu. Tuğçe üzülmeye devam etti ve teneffüste bir köşede sessizce ağlamaya başladı. Silgi değildi onu üzen aslında. Dedesini kaybetmiş olmasıydı. Dedesinin eli değmişti o küçücük rengarenk silgiye.  Sanki dede kokuyordu silgide. Dedesinin o merhametli bakışları, yavrum diye onun başını okşayışı, onu sarması ve ona harçlık vermesi vb...   Tuğçe’nin asıl derdi buydu işte. Çok seviyordu dedesini ve onu kalp krizinden dolayı kaybettiği için çok üzülüyordu. Onun bu durumuna çok üzüldüm .

 

Daha sonra lavaboya doğru koştum. Giderken yerde gözüme bir şey ilişti. O kocaman , rengarenk silgi yerdeydi. Aman Allah'ım! Bir silgi buldum diye bu kadar mutlu olacağımı deseler kesinlikle inanmazdım. Amaç birini mutlu etmek olunca hele hele o kişi arkadaşınsa iş başka oluyormuş.  Önce şaşırdım ve sonra sakinleşip silgiyi alarak koşar adımlarla sınıfa koştum. Silgisini, en kıymetlisini verecektim ona. Belki dedesini geri getirmezdi bu silgi ama onu hatırlayacak bir şeyinin olması onu tekrar mutlu edebilirdi. Heyecanla içeri girdim ve gülümseyerek yanına koştum. O da bana baktı ve elimdekini görür görmez çok mutlu oldu. Kayıp silgi bulunmuştu.

 Arkadaşım bana çok teşekkür etti. Mutluluktan, gözleri doldu ve bana sımsıkı sarıldı. Biliyor musun? Miray bu bana dedemi hatırlatıyor, onunla parkta oynayışımı, beni kovalayıp güldürmesini, bana çeşitli oyuncaklar alıp beni mutlu edişini dedim. Anlamıştım zaten demedim. Sadece içten bir şekilde gülümsedim ve haklıymışım dedim kendi kendime. O mutlu olunca  ben de çok mutlu oldum. Dedem hayatta olduğu için bir kez daha şükrettim ve arkadaşımın silgisini bulduğum için o gün çok güzel bir şekilde uyudum.

 

 

Hata Yapmamak İçin Derse Katılmak İstemeyen Bir Arkadaşınız Olduğunu Hayal Ediniz. Arkadaşınızı Derse Katılmak Üzere İkna Edecek Bir Konuşma Hazırlayınız.

 Hata Yapmamak İçin  Derse Katılmak İstemeyen  Bir Arkadaşınız Olduğunu Hayal Ediniz. Arkadaşınızı Derse Katılmak Üzere  İkna Edecek Bir Konuşma Hazırlayınız.


İnsan kusursuz bir varlık değerlidir. İnsanın zaman zaman doğruları, yeri geldiğinde de yanlışları olacaktır. Hata yapmak kadar normal bir şey yoktur. İnsan hata yapa yapa deneyim sahibi olur, yaptığı yanlıştan ders alarak geleceğe daha temkinli yaklaşır ve yeni adımlar atar.

 

Sevgili arkadaşım Rümeysa!


Yaşadığın kimi olaylar, içinde yaşadığın çevre, insanların yaklaşımı  belki sana hata yapmaman gerektiği düşüncesini empoze etmiş olabilir. Hata yapıp da hata yapmamanı isteyen kimi çok bilmişler  de olabilir. Ama bu doğru değildir. Sana hata yapmaman gerekir diyen kişi ya da kişilerin bile mutlaka hataları vardır. Onun için kendini garip hissetmene, kötü hissetmene neden olacak bu düşüncelerden uzak durmanı dilerim.


Neden hata yapmayalım ki Rümeysa?  Hep doğruları yaparsak hayattan  nasıl zevk alacağız. Bazen hatalar yapacağız ve onlarla yüzleşeceğiz ki bir dahaki yaşadığımız olayda daha akıllıca davranışlar sergileyelim. Hata yapmak her zaman olmadığı sürece bazen fayda bile sağlar insana. Düşün mesela; yeni doğmuş bir bebek yürümeye ilk başladığında yere sürekli düşe düşe yürümeyi öğreniyor. Neden peki diye sor kendine.


 Çünkü bebeğin henüz olgunlaşma düzeyi gelişmediği ve herhangi bir çevre baskısı da yaşamadığı için bebek bebekliğini yapıyor. Yani doğal olanı yapmaya devam ediyor. Hata yapa yapa en sonunda yürümeyi öğreniyor. İşte sen de kendine bu bebekten pay biçebilirsin. İnsanların  senin hakkında ne dedikleri, sana güldükleri, seninle alay  edecekleri düşüncesini bir kenara bırak ve ben değerliyim de.

 

Geç aynanın karşısına ve kendimi seviyorum, doğrularım ve yanlışlarımla ben bütünüm de. İşte böyle yaptığın zaman kendine daha çok güvenecek ve topluluk içinde konuşurken hata yapsan bile daha sonraları bu yaptığına gülüp geçeceksin. Ama neyi öğreneceksin. 


Daha iyi kendimi nasıl ifade edebilirim, nerede heyecanlanmışım, nerede dilim sürçmüş, ses tonumu nasıl kullanmışım, kelimeleri telafuz ederken nerede yanlış kelimeler ya da cümleler kullanmışım, nerede mantık hatası yapmışım vb. diye çok sayıda deneyimlere sahip olacaksın. Bir daha ki konuşmanda daha dikkatli ve daha güzel sonuçlar ortaya çıkacaktır emin.


Kıymetli arkadaşım senin  topluluk önünde konuşmanı ve seni dinlemeyi o kadar çok isterim.  Çünkü başarılı ve kendini çok güzel ifade eden birisin normalde. Baş başa kaldığımızda nasıl da güzel konuşuyorsun, bunu herkesin önünde de yapabilirsin ,inan bana zor değil kardeşim.

 

Değerli arkadaşım; hata yapmak insana ayrıca şunları da öğretir:

İnsan hata yapa yapa doğruya ulaşır, yaptığımız hataların beklenmedik olumlu sonuçlarını görebiliriz, kim olduğumuzu görürüz, hata yapmak önceliklerimizi anlamamızı sağlar, hata yapmak, amaçlarımıza ulaşmak için bizi özgür kılar ve en azından geçmişte güleceğimiz güzel anılar yaşamış oluruz.





İyimser Uçak Yapar, Kötümser İse Paraşüt Sözünde Ne Anlıyorsunuz?

 İyimser Uçak Yapar, Kötümser  İse Paraşüt Sözünde Ne Anlıyorsunuz?


 Öncelikle iyimser ve kötümser kavramlarının ne olduğunu tanımlayalım.

İyimser demek; Her şeyi iyi yönlerinden gören, iyi yönlerinden bakan, geleceğe umutla bakabilen anlamına gelir.


Kötümser ise;  Dünyada iyi şeylerden çok kötü şeyler olduğuna inan, her şeyin sonunu gören ya da belli bir işin kötü sonla biteceğini gören kimsedir.


Hayatın akışına baktığımızda ise hayatta hem güzel günler olur, hem kötü günler olur. İyimser insanlar her şeye olumlu bakmak gerektiğini düşünür, bir şeyin olumsuz yanları olabileceği de aklına gelmez. Yani burada biraz polyannacılık vardır. Kötü şeylerden bile iyi anlamlar çıkarabilirler. Oysa kötümser kimseler hayatın her zaman iyimserlikle gitmeyeceğini söylerler. Bu da gerekli aslında. Bazen kötümser olmak gerekir. Çünkü kötümser yaşanılan olaylara  kötümser olarak bakan kimseler de aslında bize  olabilecek tehlikeleri söyleyen kimselerdir.


 İyimser insanlar uçak yapar ve bu son derece de müthiş  iştir ama uçak havada bir sorun çıkarsa bu sorunun çözümünü o anda bulamazlar. Çünkü onlar sadece uçmaya hedeflenmişlerdir. Oysa kötümser insanlar uçak yapmaya karşı değildir, uçakta olabilecek tehlikelerin de göz ardı edilmemesi gerektiğini söylerler. Kötümser insanalar ayrıntıya ve gelebilecek tehlikeye karşı uyarmaktadır aslında bizi.


Yani önlem almak isterler ve bunun için de paraşüt yaparlar. Oldu ki uçak havada büyük bir sorun çıkardı  ve o anda hemen neye ihtiyaç vardır? Elbette paraşüte. Çünkü paraşütle hayatımız kurtarırız. Çünkü o anda gerekli olan şey odur. İşte kötümser insanlar bir olayın sadece olumlu yanlarını değil olumsuz yanlarını da düşünürler. Kötümserlik ve iyimserlik ile ilgili yaşadığım bir olayı anlatmak isterim.


Geçenlerde komşumuzun küçük kızı benim küçük oğlanla benim evde oynamak istedi. Normal zamanlar da bu kız çocuğu gelir oğlumla güzel vakitler geçirirdi. Kız çocuğu eve girdiği zaman yaramazlık yapıp oğlumla yine oynamaya başladı. Kayınvalidem ise beni önceden bu konuda uyarmış ve şunu söylemişti: Başkasının çocuğunu evine alma kızım, ne olur olmaz, başına bir şey gelir senden bilirler dedi. Ben de anne kadar kötü niyetlisin , yazık gelsin oynasın çocuk değil mi diye iyimser havalardan geçiyordum. 


Neyse çocuklar oyun oynarken o küçük kızı defalarca uyarmama rağmen yatak odamdaki oynayan dolabın yanına gitmişti. Bir anlık gözümden kaçma ile gerçekleşen bu küçük kazada aynalı dolabım büyük aynasının yere düşme sesi ile irkildim ve hemen oraya koştum. Oğlum az kalsın dolabın altına kalıyordu ve sonuçlar çok kötü olabilirdi. O gün kayınvalidemin dediği aklıma geldi ve keşke onu dinleseydim dedim. Demek ki bazen kötümser düşünmek gerekiyor ve sonunu düşünmediğin bir işin sorumluluğunu üstlenmemen gerekiyor. O günden sonra daha dikkatli oldum ve akıllandım.





 Sevgili  arkadaşlar! Adı üstünde kötümser insan deniliyor. Kötü denilmiyor. Çünkü kötü kavramı farklıdır, kötümser kavramı farklıdır. Kötümserlik iyi bir şeydir aslında ve hayatta bazen kötümser de olmak gerekir. Ama her zaman kötümser olmak ya da her zaman iyimser olmak mantıklı bir davranış biçimi değildir. Yerine, zamanına ve olayın akışına göre bu durum belirlenir.

Barış İle İlgili Hikaye

 Barış İle İlgili Hikaye

 

 Bu yıl babamın mesleğinden dolayı tayin istemek zorunda kalmıştık. Önceleri Malatya’da okurken şimdi babamın ataması Niğde’ye çıkmıştı. Niğde’de yeni bir hayat beni bekliyordu. Bu arada ben Yekta  ortaokula gidiyorum. Annem ,babam ve ben olmak üzere küçük bir çekirdek ailemiz var. Annem öğretmen, babam ise  binbaşı olarak askeriyede görev yapıyor. Asker  oğlu olmak zor biraz. Çünkü babam disiplinli ve kuralcı biri ama ben yine de onun halini seviyorum.


 Yeni bir okul, yeni sınıf ve yeni arkadaşlar beni bekliyordu.  Günlerce  çabuk bitiyordu. Derken okullar açıldı ve yeni sınıfa başladım. Yedinci sınıf öğrenciyim. Sınıfa ilk girdiğimde sınıftaki arkadaşlarımın meraklı bakışları arasında kaldım. Yüzüm pembeleşmiş,  utanıyordum.  Daha sonra sınıfımızdan Esilya adındaki bir arkadaşım bana hoş geldin Yekta dedi, daha sonra bazıları da hoş geldin dedikten sonra  sınıftaki kimi arkadaşlarımla kaynaşmaya başladım. Zaman içinde yeni ortamına, yeni sınıfıma alışıyordum. Günler böyle geçiyordu.

 

 Öğretmenlerimiz de gayet anlaşılır ve iyi kimselerdi. Yine bir sabah okula gittiğimde sınıftaki iki arkadaşım tekme tokat kavgaya girişmişlerdi.  Aytaç ve  Mert birbirlerine argo kelimeler kullanıyor, sınıftaki kız arkadaşlarım da bu sözlerden rahatsız oluyordu. Kavganın hemen ortasına girdim ve hemen diğer arkadaşlarımın yardımı ile kavgayı ayırdık.  İki arkadaş birbirine düşman olmuşlardı. 


Sanki aralarında kan davası vardı. Neymiş efendim biri maçta biri diğerinden fazla gol atmış, diğeri de de hayır ben fazla attım , seninki gol değildi derken saçma sapan bir şey yüzünden kavgaya tutuşmuştu. Aslında bu ikisi sınıfın en iyi futbol oynayan çocuklarıymış, birbirlerini de severlermiş ama bu defa daha barışmamam demişler ikisi de. Bu durum beni ve diğer sınıf arkadaşlarımı rahatsız etmeye başladı. Hiç aynı ortam içinde küslük olur muymuş?

 

Asker çocuğu olduğum için biraz da sert görünümlü olduğum ikisi ile sert bir şekilde konuştum. Sizin bu yaptığınızı  çocuklar bile yapmaz. Ne gerek var şimdi dargınlığa. İnsanca geçinmek varken dedim. İnsanlar ne zorluklar çekiyor, hiç top oynamayan,   engelli olduğu için oynayamayan topa hasret çocuklar  var, hatta hayatta hiç topu bile olmayan, top nedir bilmeyen çocuklar var. Sizse gereksiz bir şey yüzünden kin güdüyorsunuz dedim. İkisi de benden bu tepkiyi beklemiyordu ve ikisi de susuyordu. Galiba dediklerimden etkilenmiş olacaklar ki ikisi de başını yere eğip sustu.



 Daha sonra sınıfça onlar yanımızda olmadığı zaman,  ikisine de güzel bir futbol topu aldık ve  onlardan barışmalarını istedik. Önce buna fazla yaklaşmadılar ama onlardan başka iyi top oynayan yoktu. Mecbur birbirleri ile barışacaklardı. Çünkü seviyordu ikisi de top oynamayı, ve dişli bir rakiple oynamayı. Hemen birbirine sarılıp, tokalaşıp birbirinden özür dilediler.


 Sınıftaki küslük havası dağılmış, şamata başlamıştı. Herkes barış içinde yaşasa, küslük olmasa yaşamın tadı, anın kıymeti daha güzel olmaz mıydı? Barış içinde oynayalım, küsmeyelim, ufak şeyler yüzünden birbirimize zarar vermeyelim. Çünkü yaşam  küsecek kadar, kendini üzecek kadar ve boş yere zaman harcayacak kadar uzun bir  süre değildir.