En Sevdiğiniz Mevsim Hakkında Konuşunuz

 


En Sevdiğiniz Mevsim Hakkında Konuşunuz


Her mevsimin kendi özgü güzellikleri vardır. Yaşadığım ülke Türkiye2de dört mevsim aynı anda ve belirgin olarak yaşanır. Yani her mevsimin ayrı bir tadı vardır ve biz de bundan dolayı şanslıyız.


Sevgili Öğretmenim,

En sevdiğim mevsim yaz mevsimidir. Çünkü yaz mevsimi demek sıcaklık demek, güneş demek, denize girmek ve doya doya yüzmek ve havanın tadını çıkarmak demektir. Yaz mevsimini çok seviyorum çünkü kış mevsimindeki gibi kaba ve kalın kıyafetler giymek zorunda kalmıyoruz. Daha renkli kıyafetler giyerek kendimi daha mutlu hissediyorum. Yaz mevsiminde her yer sıcak oluyor ve sıcağa doyuyorum. Bahçemizde her renkten ve her türden meyve ve sebzeler oluyorum. Onların tadı da bir başka güzel oluyor. Onun için yaz mevsimini çok seviyorum. Dışarıdaki komşu çocukları ile, arkadaşlarım ile akşama kadar top oynuyoruz, saklambaç oynuyoruz, yakan top oynuyoruz. İnsanlar birbiri ile ile daha yakın oluyor ve daha bir sosyal oluyoruz. Okulumuz ile birlikte pikniğe gidiyoruz, öğretmenlerimiz ve arkadaşlarımızla güzel vakitler geçiriyoruz. Sabahları ormanda yürüyüşe çıkıyorum ve doğanın sessizliğini, kuşların cıvıltısını, suların o berrak sesini duymak beni çok mutlu ediyor.

 

Bol bol spor yapıyorum.  Bisiklet kullanıyorum ve yaz mevsiminin tadını gönlümce çıkarıyorum. Tatil yerlerine gidiyoruz. Uzaktaki akrabalarımız ziyarete gidiyoruz ve onlarla özlem gideriyoruz. Komşuların bahçesinden gelen yasemen kokuları, gül kokuları beni benden alıyor. En sevdiğim meyve olan karpuz, kavun ve kirazı doyasıya yiyorum. Akşamları balkonda ailem ile birlikte mangal yakıyoruz ve çok güzel anlar yaşanıyor. Tüm bunlardan dolayı en sevdiğim mevsim yaz mevsimidir. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkürler öğretmenim.

Teknoloji Bağımlılığı Konulu Konuşma

 

Teknoloji Bağımlılığı Konulu Konuşma


Teknoloji bağımlılığı insanları sosyal yaşamdan koparan, bireyin günlük sorumluluklarını aksatmasına neden olan bir bağımlılıktır. Teknoloji ve internetin bilinçli olmayan, kontrolsüz bir şekilde kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan davranışsal bağımlılıklar; oyun oynama bozukluğu, kumar oynama bozukluğu, sosyal medyanın ve akıllı telefonun aşırı kullanımı gibi bağımlılık yapıcı alt davranışlarla kendini gösteren bağımlılık türüne teknoloji bağımlılığı denir.

 

Sevgili Öğretmenim,

Teknoloji bağımlısı insanlar bir zaman sonra mutfağa bile gidemeyecek kadar kendini güçsüz hisseden, elindeki telefon ya da tablet alındığı zaman sinir krizleri geçiren, kendisine ve çevresine zarar veren kimselerdir. Teknoloji bağımlılığı; bireyi  gerçek yaşamdan koparır. Teknolojiyi faydamıza kullanmadığımız zaman o bizim için zarara dönüşebilir. Örneğin; internetten ödevlerimizi araştırabiliriz, eğitici videolar izleyebiliriz . Bu gayet güzel olur. İnternetten sadece oyun videoları izlersek, eğlence videoları izlersek, bizi ilgilendirmeyen, ahlaki olmayan içerikler izlersek kendimize en büyük kötülüğü etmiş oluruz. Onun için teknolojiyi yerinde ve zamanında, amacına uygun olarak kullanmak gerekir.

 

Sevgili öğretmenim teknoloji bağımlığının getirdiği sonuçlar şunlardır:

Birey depresyona girer, bireyin uyku kalitesi düşer, gün içindeki sorumluluklar zamanla ihmal edilmeye başlanır, akademik başarıda düşüş gözlenir, zaman kavramı yitirildiği için zaman boşa akıp gider ve giden zaman da pişman olunsa bile bir daha yerine gelmeyecektir. Kişide suçluluk duygusu oluşabilir. Birey  çok fazla teknoloji ile iç içe kaldığı zaman hem onun başından ayrılamaz, hem de kendini suçlu hissedebilir. Tıpkı kilolu olduğu halde zayıflamak isteyen ama inatla yemeye devam eden, aynı zamanda kendini de suçlamaya devam eden kimse gibi.

 

Çünkü hem yemeye devam edip hem de kendini suçlu hissetmek de kişinin bir süre sonra psikolojisinin bozulmasına neden olabilir. Teknoloji bağımlılığı da aynı yeme bozukluğu gibi kişide psikolojik sorunlara neden olabilir. Omurga ağrıları, baş ağrıları, gözlerde problem, sağlıksız beslenme, öfke kontrol bozukluğu, tahammülsüzlük, ani ruh hali değişimleri gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Bunun için her şeyde ölçülü olmalıyız ve güzel alışkanlıklar kazanmalı ve aşırı bağımlılığa teslim olmamalıyız.  Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Petey Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Petey Kitabında Geçen Özlü Sözler

Sevgi, inanç ve dostluk  ile ilgili yazılmış güzel bir kitaptır. Petey beyin felci ile dünyaya gelmiş bir çocuktur. Beyin felciyle doğup doktorların yanlış teşhisleri sonucu zihinsel engelli kabul edilir.  Petey; iki yaşındayken ailesi tarafından, akıl hastanesine gönderilmek üzere terk edilir.   Küçücük yaşında ailesi tarafından terk edilmiş olsa  hayata inatla bağlanmayı tercih eder Petey. Ailesi ona bakmamıştır, onu terk etmiştir ama  hayat insana bir kere verilen bir şeydir.  Ne hayata  olursa olsun bağlanmak, umudunu kaybetmemek gerekir. Bunun için de hayata sımsıkı tutunur Petey. Yeni evinde şartlar ne kadar ağır olursa olsun mutlu olmak için bir neden bulmakta hiç mi hiç zorlanmaz. Ve bu özelliğiyle etrafındaki herkesi kendine hayran bırakır. Bir solukta okuyup bitirebileceğiniz harika bir kitaptır.


Petey Kitabında geçen özlü sözler şunlardır:


Mevsimler değişir, yıllar geçer; Petey büyür,  geç olur, yetişkin olur ve en sonunda yaşlanır… Dostları istemeyerek de olsa onu birer birer terk eder. Petey de bir daha incinmemek için artık kimseyle arkadaşlık etmek istemez. Ta ki gönderildiği huzurevinde Trevor Ladd adındaki bir çocukla tanışana dek. Çok geçmeden ayrılmaz iki dost olan bu küçük çocuk ve yaşlı adamın birbirlerinden öğrenecekleri çok şey vardır.


Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

"Babam güzelliğin hep yüzeyde kaldığını ama çirkinliğin en derinlere kadar işlediğini söyler."

“Onu saracak bir annesi olsun, gözyaşlarını silsin, o öpünce tüm acıları geçsin istiyordu.”

İnsanlar dostlarını kaybedince var olma nedenlerini de yitiriyorlar.”

“Birçok insan bütün hayatı boyunca sevgiyi tatmadan yaşıyor.”

"Hayal etmek, eğlencenin yarısıdır."

“Tanrı'ya umut bağlayanlar güç tazeler, kartallar gibi kanat açıp yükselirler. Koşar ama zayıf düşmezler, yürür ama yorulmazlar."


“Herkesin hayattan beklentisi umut ve bir amaçtır.”     

“Hepimiz, doğduğumuz andan itibaren ölüyoruz. Yaşamak, o yüzden bu kadar önemli.”

“Biz insanlara yaşamak için neden veririz, ölmek için değil!”

“Belki insanlar aslında kötü niyetli değildir, sadece durumunu anlamadıkları için öyle davranıyorlardır, olamaz mı?”

“Eğer kendini yalnız hissedersen beni hatırla yeter; ben de seni düşünüyor olacağım. Eğer ben kendimi yalnız hissedersem, seni hatırlayacağım ve senin de beni düşündüğünü bileceğim.”


“Büyük vücutlar, eğer akılları küçükse, pek işe yaramazlar.”

"Yaşlılara bakmayı öğrenmek güzel bir şey.' "Bir gün onların yerinde biz olacağız."

“Sırf annemle babam daha iyi işlerde çalışsın diye iki, üç yılda bir taşınmak zorunda kalmak adil değil.”

''Belki de rüzgârı ve güneşi aslında hiç hissetmemişti.''

"Bir gün, bir yerde, daha iyi bir dünya olacak"

“Bazen bir şey insana o kadar acı verir ki yapamazsın, ne söz vermiş olursan ol.”

Vatansever Öğrencinin Sorumlulukları Nelerdir Konulu Konuşma

 

Vatansever Öğrencinin Sorumlulukları Nelerdir Konulu Konuşma


Vatansever öğrenci vatanı seven, onu gözü gibi koruyan ve yeri geldiği vatanı için hayatını feda etmeye hazır olan kimsedir.

Sevgili öğretmenim, değerli arkadaşlarım,

Vatansever bir öğrenci ilk olarak gerçek anlamda vatanını sevmeli ve bu sözde kalmamalıdır. Onun için de önce güzel ahlaklı, doğru, dürüst ve güvenilir bir insan olmalıdır. Daha sonra ev içindeki sorumluluklarını, okul içinde sorumluluklarını yerine getirmelidir. Derslerine çalışmalı, ilim ve fenni kendine rehber edinmelidir. Mustafa Kemal Atatürk gibi çalışkan, vatansever olmalıdır. Tarihteki büyük kişilikleri kendine örnek almalıdır. Çok çalışmalıdır, bıkmadan, yorulmadan vatanını geliştirmek için elinden gelen her türlü fedakarlığı yapmalıdır. 


En az iki yabancı dil öğrenir ve ülkesinin tarihini çok iyi bilir ve geçmişte yaşana hatalardan ders çıkarır ve bunun için daha çok çalışır ve daha çok bilim yolunda ilerler. Ana diline sahip çıkar ve ana dilini yabancı dillerin etkisinden korur ve Türkçe giderse Türkiye gider sözünden yola çıkarak ana diline sahip çıkar ve ülkesinin gitmemesi için var gücü ile mücadele eder. Araştırmacı ruha sahip olur ve isteyerek çalışır, öğrenir ve donanımlı olur. Azimli, sabırlı, kararlı ve tutarlı olur. Vatanını seven bir öğrenci sorgulama becerisine sahip olmalıdır. Empati kurma becerisine sahip olmalıdır, çevreye duyarlı olmalı, çevreyi kirletmemeli, ormanlarını korumalıdır. Vatanını seven bir öğrenci bu vatan için kan dökmüş, şehit olmuş vatan kahramanlarına ve Mustafa Kemal’e minnet duyar ve onları her zaman iyi anar. 


Sevgili Öğretmenim,


 Vatanı seven öğrenci ülkesinin askerine, devlet adamına, polisine saygı duyar ve onlara karşı gelmez. Vatanını seven insan kaba kuvvete başvurmaz ve her zaman nezaket sahibi insan olur. Çalışkan olur, üretken olur. Çok kitap okur ve okuduğu kitapları çevresindeki insanlara anlatarak onların da bilgilerinden faydalanmasını sağlar. Boş oturmaz ve bir işi bitirdiğinde hemen diğer işe başlar. Yeri gelir oynar, eğlenir ama her gün az da olsa çalışmasına, plan ve programına devam eder. Disiplinli bir hayatı kendine alışkanlık eder. Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözü vardır “ Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır.” diye. Vatanını seven öğrenci görevini en iyi şekilde yapan kimsedir.

Ben Öğretmen Olsaydım Konulu Konuşma

 

Ben Öğretmen Olsaydım Konulu Konuşma


Öğretmen olmak, öğrencilerinin olması, özellikle de seni çok seven, sana bağlı olan ve seni görmediği zamanlarda özleyen öğrencilerinin olması çok güzel bir duygudur.

Sevgili öğretmenim, değerli arkadaşlarım


Ben öğretmen olsaydım öğrencilerimi çok severdim. Onlar arasında çalışkan ve tembel ayrımı yapmazdım ve her birinin seviyesine inip gözlerinin içine bakardım. Onları sevdiğimiz, onlara değer verdiğimi davranışlarımla belli ederdim. Çok hırçın olan öğrencilerime karşı ön yargılı olmazdım. Neden hırçın olduğunu psikolojik rehber öğretmeninin de desteği ile öğrenmeye çalışırdım. 


Çocukları aşırı ödevlere boğmazdım. Onların dersten zevk alması için farklı öğretim yöntem ve teknikleri kullanırdım. Onların dikkatini çekecek materyaller hazırlar ve onların dersten zevk almasını sağlardım. Öğretmenler Gününde kesinlikle hediye kabul etmediğimi onlara söylerdim. Böylece hiçbir öğrencim kendini hediye alma zorunluluğu içinde hissetmezdi ve böylece ben de vicdani olarak kendimi daha rahat ve daha mutlu hissederdim.

 

Sevgili Öğretmenim,

Ben öğretmen olsaydım öğrencilerime hiç bir şekilde şiddet uygulamazdım ve sorunları konuşarak çözmeye çalışırdım. Öğrencimin biricik ve değerli olduğunu ona her türlü hissettirirdim. Onları gezilere götürürdüm ve yaparak, yaşayarak öğrenmelerine katkıda bulunurdum. Onların güzel ahlaklı insanlar olması için elimden gelen her türlü örnek davranışı gösterirdim.


 Onların hayatında güzel bir anı olarak kalmak ve beni iyi olarak, iyi insan olarak hatırlamalarını isterdim. Onun içinde hiç birine ses tonumu yükseltmez ve onları korku kültürü ile yetiştirmezdim. Onlara sevgiyi, saygı, dürüst ve güvenilir insan olmayı öğretirdim. Hem akademik hayatları boyunca, hem de sosyal yaşamları boyunca başarılı olmaları için elimden gelen her türlü özveriyi gösterirdim. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Okuduğunuz Kitaplar Arasında Sizi En Çok Etkileyen Bir Kitabı Özetleyiniz ve Kitabın Sizi Etkileyen Yönlerini Anlatınız

 

Okuduğunuz Kitaplar Arasında Sizi En Çok Etkileyen Bir Kitabı Özetleyiniz ve Kitabın Sizi Etkileyen Yönlerini Anlatınız.


Bu zamana kadar okuduğum kitaplar arasında beni en çok etkileyen kitap Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi adlı eseri olmuştur. Beyaz Gemi kitabını bitirdikten sonra kendimi çok üzgün hissetmiştim ve gözlerimden yaşlar gelmişti. Bir çocuk ve dedesini anlatan, çocuğun halasını ve eniştesinin yaptığı rezillikleri anlatan harika bir kitaptı. Çocuğun anne ve babası çocuk bebekken ayrılmış ve köyden ayrılmışlardır. Çocuğa bakan ise dedesidir.  Dedesi çocuğa bir dürbün alır ve çocuk yüksek yerlere çıkar ve orada hayallere dalar.  Çocuğun babası gemide çalıştığı için çocuk babası ile ilgili hayallere kapılır. Dedesinin ona anlattığı masalları bir gün babasına anlatacağını umut eder. Mümin Dede ise  aşırı iyi bir insandır.


 Aşırı iyi olduğu için, aşırı fedakar olduğu için kötü niyetli insanlar onun iyi niyetini kullanmışlar ve ona karşı her türlü kötülüğü yapmışlardır. Hatta bu aşırı iyi niyetli insanlar için yazarımız şu sözü söylemiştir: Kendisini saydırmasını bilmeyeni saymazlar. diyerek bu kadar aşırı iyi niyetli olmanın bu dünyada işe yaramadığını anlatmak istemiştir Cengiz Aytmatov. Mümin Dedeye  kötülüğü yapanların en başında ise damadı Orozkul gelmektedir. Orozkul; eşi bebek dünyaya getirmediği için eşine her türlü işkenceyi yapan cani ve cahil bir adamdır. Kızının dayak yediğini gören dede ise kahrolmakta ve ama elinden bir şey gelmemektedir. Çünkü tüm güç Orozkul’un elindedir. Orozkul burada güçlü olan taraftır ve ormandaki hayvanlara da zarar vermektedir. Orozkul orman koruma memuru olduğu halde para karşılığında başkasına ağaç vermektedir. Yani dolandırıcı, beş para etmez adamın tekidir. Orozkul Mümin Dedeye  her türlü zor işleri yaptırır ve dedeye türlü kötülükler yaptırır ama zorla yaptırır bunu. Mesela ceylanların içinde Maral Ana adında efsanevi ceylan da vardır.


 Dede çocuğa bazı zamanlar  bu ceylanların hikayesini anlatır ve çocuk çok mutlu olur. Mümin Dede, bir gün Orozkul’un baskısı ve komşusu Seydahmet’in telkiniyle kutsal saydığı Maral Ana’yı vurur. Evlerine getirip kazana atarlar. Çocuk Maral Ana’nın kafasını ve kazanlarda pişen etleri görünce dedesinin bunu yaptığına inanamaz ve ondan soğur. Oysa Mümin Dede bu kötülüğü isteyerek yapmamıştır. Ona bu kötülüğü zalim damadı yaptırmıştır. Dedesini ilk kez sarhoş olarak görür. Ölü geyiğin yanında ölü gibi donmuş bir vaziyette duran dedesinden kaçarak uzaklaşır. Hayalinde olduğu gibi, balık olup yüzerek babasının gemisine gitmek için kendisini ırmağın sularına bırakır. Roman küçük bir çocuğun soğuk savaş yıllarındaki dramını anlatmaktadır. Okuduğum zaman çok etkilenmiştim ve halâ da etkisi altında kaldığım muhteşem bir kitaptır. Kitabın beni etkileyen yönleri ise çocuğun hayallerinin gerçekleşmemesi, çocuğun çocukça kendini nehre atıp orada kitabın sona ermesidir. Mümin Dede için çok üzüldüm. Çok fazla iyi insanlara neden bu kadar zalimlik yapılıyor diye kendi kendime sorguladım. Demek ki bu dünyada aşırı iyi insan olmamak gerekiyormuş. 


Ayrıca kitapta geçen şu özlü sözler de beni çok etkilemiştir:

“İnsandaki çocuk vicdanı, tohumdaki öz gibidir. Ve o öz olmadan tohum filizlenmez, gelişmez. Yeryüzünde bizi neler beklerse beklesin, insanoğlu doğdukça ve öldükçe, insanoğlu yaşadıkça, hak ve doğruluk denen şey de var olacaktır.”

“Oysa birçokları hastalıktan değil de, kendini büyük gösterme ihtirasından ölülerdi.”

“Kocası onu öldürürcesine dövüyordu da o yine affediyordu! Niçin affediyordu? Hiç affetmemek gerekirdi böylelerini.”

“Çocuk kalbinin, çocuk ruhunun bağdaşmadığı her şeyi reddettin. İşte beni teselli eden de budur. Bir şimşek gibi yaşadın sen. Bir defa çaktın ve söndün. Şimşeği çaktıran göktür. Ve gök ebedîdir.”

"Dedem diyor ki; atalarının adlarını, kim olduklarını unutanlar, kötülük yapmaktan utanmazlarmış. Çünkü o zaman insanın nasıl biri olduğunu ne çocukları bilirmiş, ne de çocuklarının çocukları."

“İyi yürekli bir insandı ve böyle olduğunu, ama değerinin bilinmediğini yüzüne bakar bakmaz anlardınız.”

“Ozanlar böyle övgü, böyle dalkavukluk yarışında bulunurlarsa, ozan, ozan olmaktan çıkar, şarkının, şiirin düşmanı hâline gelir.”

İçinde Ateş, Kamp, Kurt, Dağ Kelimeleri Geçen Hikaye

 

İçinde Ateş, Kamp, Kurt, Dağ Kelimeleri Geçen Hikaye


Sonbahar mevsimi gelmiş, havalar soğumaya başlamış, ağaçlar üzerindeki yapraklardan kurtulmaya çalışıyordu. Okulumuzun bahçesindeki kayısı ve elma ağaçları da  bu yıl çok yorulmuş, üzerindeki elma ve kaysılardan hepimiz yemiştik. Şimdi yaprakları sararmış, esen rüzgar yaprakları  hızlıca ağaçtan ayırıyordu. Öğretmenimiz,  haydi çocuklar zil çaldı artık sınıfa diye seslenince kendime geldim ve sınıfıma girdim. Öğretmenimiz sınıfa girince bize bir müjdesi olduğunu söyledi e şunları dedi: Çocuklar kış mevsimi gelmeden hafta sonu bir plan yapmayı düşündük. Hep birlikte ormana gidelim ve orada bir güzel eğlenelim, çam ağaçlarını görelim, kuş seslerini dinleyelim. Kar yağdığı zaman buralara gelmek zor olur dedi. Onun için iki günlüğüne oraya kamp kuralım ve ateş yakalım. Ateşi biz ağaçlardan uzak bir yere yakarız, siz de o oynarsınız, eğlenirsiniz. Siz hiçbir şey getirmeyeceksiniz.


 Sadece topunuzu, ipinizi getirin yeter. Yemekler bizden dedi. Hepimiz çok sevinmiştik. Hafta sonunu iple çekiyordum. Hemen okul çıkışı müjdeyi anneme de vardım. Annem de çok mutlu oldu. Ne güzel ormana varacaktım, Dağlara çıkacak ve oralardaki farklı bitkileri de görecektim. Günler geçti ve en sonunda hafta sonu geldi. Okulumuzun tuttuğu servis ile ormana doğru yol aldık. Orman yoluna girdiğimizde hep birlikte şarkılar, türküler söyledik ve çok mutlu olduk. Daha sonra kamp alanına indik. Dışarısı aşağı yerlere göre daha soğuktu.Öğretmenlerimiz hemen çadırları kurdu, ateşi yaktı ve hepimiz ısınmaya başladık. Daha sonra öğretmenlerimizin getirdiği etli etmek, kek, kurabiye, kuruyemişlerden ve meyvelerden güzelce yedik ve karnımız bir güzel doydu. Ormanı gezdik. Ağaçların görüntüsü, kuşların sesi ile tam bir huzura kavuştuk ki uzaklardan bir ses geldi ve hepimiz irkildik. Öğretmenimiz bu kurt sesi, sakin olun çocuklar araçlarımız hemen yanımızda korkacak bir durum yok dedi ama ben korkudan tir tir titriyordum.


 Öğretmenimiz merak etme Alper kurt bu kadar kalabalığın yanına gelmeye cesaret edemez dedi. İşte o zaman korkum az da olsa geçti ve başladık oyunla oynamaya, ormandan akan temiz suları kana kana içmeye…. Daha sonra akşam oldu ve hepimiz çadırda uyuduk. Sabah kuş sesleri ile uyandık. Dışarısı mis gibi kokuyordu. Her yer çam ağaçları ile kaplıydı. Gözümüz yeşile doymuştu. Öğretmenlerimiz kahvaltı hazırlamıştı ve kahvaltımızı yapıp daha sonra ormanı gezmeye başladık. Öğretmen bize farklı bitkileri, ağaçları tanıttı. Gezmekten çok yorulduk ve kamp alanımıza vardık. Orada diğer öğretmenlerimiz mangal yakmış ve etler pişmişti. Etlerin kokusu bizi mest etmişti. Hemen yemeğe oturduk ve etlerden yedik, ayran içtik ve çok güzel bir gün geçti. İkinci gecemizde kampta geçirdik ve sabah uyanır uyanmaz yola çıktık. Servis hepimiz evine bıraktı. Arkadaşlarımla ve öğretmenlerimle harika bir kamp geçirmiştik. Çok şükür ki kurt yanımıza bile gelmemişti.

Düzenli ve Sistemli Çalışmanın Ne Olduğunu, Bu Şekilde Çalışırsak Neler Başarabileceğimizi Başaran İnsanlardan Da Örnekler Vererek Anlatınız Konulu Konuşma

 

Düzenli ve Sistemli Çalışmanın Ne Olduğunu, Bu Şekilde Çalışırsak Neler Başarabileceğimizi , Başaran İnsanlardan Da Örnekler Vererek Anlatınız Konulu Konuşma


Düzenli ve sistemli  çalışma; planlı ve programlı çalışma demektir. Yani insanın kendine göre bir disiplini olmalı, aşırı konfor bir yaşamla başarı gelmeyecektir. Plan dahilinde hareket ettiğimiz zaman, sorumluluklarımızı yerine getirdiğimiz zaman başarı da bizimle birlikte gelecektir.

Sevgili Öğretmenim,

Düzenli ve sistemli bir şekilde çalıştığımız zaman ileride rahat bir hayatımız olur. Hele bir de sevdiğimiz mesleği yaparsak o zaman işler daha da güzel bir hâl alır. Düzenli ve sistemli çalıştığımız zaman amaçlarımıza ulaşırız, kendi ayaklarımız üzerinde dururuz ve kendi geçimimizi sağlayabiliriz. Kimseye muhtaç olmayız. Düzenli çalışanların en önemli özelliği her gün çalışmaları, başarıya inanmaları, azimli olmalarıdır. Başarı bir günde gelmez. Onun için ara ara çok çalışmak başarı getirmez. Başarının gelmesi için her gün çalışmak, işini sevmek ve işinle meşgul olmak gerekir.

 

Örneğin Nobel ödülü olan Aziz Sancar gençlik yıllarında günde on sekiz saat çalıştığını söylemiştir. Şu anda yaşı ilerlemesine rağmen on iki saat çalışmaktadır. İşte böyle insanlar başarıyı çalışmalarına, kendi iç disiplinlerine borçludur. Aynı zamanda kişinin  kendisine güvenmesi, inanması ve hayalleri doğrultusunda hareket etmesi gerekir. Bir diğer örnek ise Mustafa Kemal Atatürk’tür. O çok yönlü ve başarılı bir liderdir. Devlet adamlığının yanında başka bir çok  yönü olmuştur. Hem asker, hem öğretmen hem daha birçok şey… Kitap bile çıkaran Mustafa Kemal  bunu çok okumasına, çok çalışmasına ve disiplinli oluşuna borçludur.

 

 Düzenli bir şekilde çalıştığımız zaman hayatımızda düzene girer, kendimizi daha güçlü ve daha mutlu hissederiz. Manevi anlamda aldığımız doyum ise bizi daha da mutlu eder. Başarılı olduğumuz zaman hem kendimize, hem ailemize, hem yakın çevremize, hem de dünyaya faydamız olur. Tüm bunların olması için çalışmalı, okumalı, araştırmalıyız ve severek çalışmaktan da asla vazgeçmemeliyiz. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkürler öğretmenim.

“Af, İnsanlık Dilinin En Tatlı Kelimesidir.” Yukarıdaki Cümleden Yola Çıkarak “Affetmek” Konulu, Tiyatro Metninizi Öğretmeninizin Yönlendirmesiyle Grup Olarak Yazınız.

 

“Af, İnsanlık Dilinin En Tatlı Kelimesidir.” Yukarıdaki Cümleden Yola Çıkarak “Affetmek” Konulu, Tiyatro Metninizi Öğretmeninizin Yönlendirmesiyle Grup Olarak Yazınız.


Öğretmen sınıfa girdiğinde Hüseyin’in yine gelmemiş olduğunu gördü ve sinirlenmeye başladı. Hüseyin okula her gün geç kalan bir çocuktu. Tuncay, Yasemin, Özlem ve Hatice öğretmene daha şirin görünmek için galiba daha çok uyumak için bilerek geç kalıyor öğretmenim diyerek öğretmeni daha beter kışkırtmaya başladılar ama Nergis onlara katılmadı. Öğretmenim belki gerçekten geçerli bir nedeni vardır, ön yargılı olmayalım diyerek daha nazik davrandı. On dakika sonra kapı vuruldu ve gelen Hüseyin'di.


Öğretmen: Neden okula geç kaldın Hüseyin? dedi.

Tuncay: Neden olacak öğretmenim, keyif yapıyor Hüseyin

Yasemin: Oh be ne güzel, keşke biz de hep geç kalksak.

Özlem: Ezik misin, Hüseyin öğretmenimiz bir şey sordu.

Hüseyin: Öğretmenim geç kaldım,  kusura bakmayın, ailevi nedenler, nedenini burada açıklayamam.

Öğretmen: Madem bahanen ailevi nedenler, aç bakalım elini diye cetvelle Hüseyin'e hızlıca vurdu, diğer çocuklar da güldü ama Nergis gülmedi, hatta gözünden bir damla yaş geldi.

Nergis: Öğretmenim neden arkadaşımıza vurdunuz, bu çok yanlış dedi.

Öğretmen: Sen karışma işine bak Nergis dedi.



Hüseyin: Eline baktı, yüzü utançtan kıpkırmızı oldu, başını öne eğdi ve ders dinlemeye devam etti. Daha sonra zil çaldı ve herkes evine dağıldı.

Ertesi gün yine çocuklar okula geliyordu. Öğretmen de o sırada Hüseyinlerin evinin önünden geçerken Hüseyin'in babasını tekerlekli sandalyede hastaneye yetiştirmeye çalıştığını gördü ve görür görmez şok oldu, oraya çöktü ve kalbi acımaya, ağlamaya başladı. Hüseyin’e inanmamıştı ve onu arkadaşlarının önünde rencide etmiş, üstelik şiddet uygulamıştı. Canı yanıyordu, çok pişmandı.

Öğretmen okula vardı ve Hüseyin yine geç kaldı. Kapı vuruldu, öğretmen gir dedi.

Öğretmen: Hüseyin gel dedi ve Hüseyin başını öne eğerek elini açtı ve öğretmenin eline vurmasını bekledi. Öğretmen elindeki cetveli ona verdi ve kendi elini uzattı ve ağlamaya başladı. Affet beni Hüseyin, ben bana yakışmayan davranışta bulundum. Çok özür dilerim, affet diye öğrencilerin içinde çocuktan özür diledi.

Hüseyin: Siz öğretmensiniz, kalkın lütfen yerden öğretmenim. Affedecek bir şey yoktur. Arkadaşlarım babamın engelli olması ile dalga geçmesin diye ailevi nedeni size söyleyemedim dedi. Onu her gün sağlık ocağına iğnesini vurdurmaya götürüyordum diyerek başını yere eğdi.


Özlem: Beni de affet Hüseyin.

Tuncay: Lütfen bizi affet arkadaşım, lütfen

Nergis: Ben sana inanmıştım Hüseyin ama arkadaşlarım adına ben de özür diliyorum, affet onları dedi.

Hüseyin: Affetmek ne ki arkadaşlar. Hepimiz insanız. İnsan bazen hata yapabilir. Öğretmenim siz de üzülmeyiniz, ben hepinizi çok seviyorum.

Öğretmen: Hüseyin’ e sarıldı ve gözünden akan yaşları silmeye çalıştı ama gözyaşı pınar gibi akmaya devam ediyordu.

Öğrenciler:  Hüseyin seni çok seviyoruz, biz bir daha böyle bir hata yapmayacağız,  bizi affettiğin için teşekkür ederiz.

Hüseyin:  Ben de sizi çok seviyorum arkadaşlarım, öğretmenim. üzülmeyin hadi ama diye konuşmayı bitirdi.

Kelebek Adlı Şiiri Hikaye Ya Da Fabl Türünde Kendi Duygu ve Düşüncelerinizi De Katarak Yeniden Yazınız.

  

Kelebek Adlı Şiiri Hikaye Ya Da Fabl Türünde Kendi Duygu ve Düşüncelerinizi De Katarak Yeniden Yazınız.


Kelebek adlı şiir şu şekildedir:

KELEBEK

Yel estikçe uçuşan
Yapraklara benziyor.
Durmadan, yorulmadan
Daldan dala geziyor.

Kanatları ipektir,
Bozulur dokununca.
Sanki canlı çiçektir
Açar bahar olunca.

Üstündeki renkleri
Seyretmeğe doyamam.
Yapamaz böylesini
Benim diyen her ressam.

Ben onu çok severim,
Koşup tutmak isterim.
Fakat kaçar yaramaz,
Uçmadan yaşayamaz. (Hasan Ali Yücel.)

Kelebek şiiri ile ilgili yazdığım hikaye şu şekildedir:


Kelebeğin Bir Günü

Sabah erkenden kozasından çıkmış olan şirin  kelebek dışarıdaki yelin etkisi ile uçmaya başladı. Minik kelebek rengarenkti. Yapraklara benziyor, hiç yorulmadan, bıkıp usanmadan geziyor, daldan dala konuyordu. Kanatları ipek kadar yumuşacıktı. Sanki o kanatlara dokunduğunuz zaman hemen bozulacak gibi bir hisse kapılırdınız. Canlı çiçek gibi bahar mevsiminde oradan oraya uçar, gezer, dolaşır ve yorgun düşerdi en sonunda minik kelebek. Üstündeki renkler insanı mutlu ederdi. 


O renkler bir başka coşku uyandırırdı bende. O rengi kimse yapamazdı. Çünkü onu en güzel şekilde Allah yaratmıştı ve Allah’ın yarattığı bu muhteşem rengi de kimse değiştirmezdi. Daldan dala konmaya devam eden, bir türlü yakalanamayan kelebek akşam olunca sığınırdı küçük yuvasına ve giderdi annesinin yanında. Sessizce geçer bir köşeye beklerdi sabah olmasını. Uyanıyım da tekrar konuyum dallara, oradan oraya uçmaya devam edeyim. 


Çocuklar peşimden koşsun, beni yakalamaya çalışsın, mutlu olsun,  ben de onlarla oynarım ve yine akşam olur, yine yatağıma gidip uyurum derdi Minik Kelebek. Öyle yapardı akşama kadar yorulur, gezer ve en sonunda anneciğinin kucağında uykuya dalardı. Anne kelebek ve baba kelebek ise o uyuduktan sonra bir çay demler, çayları içip kitap okumaya başlardı. Anne Kelebek Minik Kelebeğin üstünü açıldıysa örter ve daha sonra onlarda yatıp uyurdu.

 

Sizce Hayvanları Sevmek, Onlara Gönül Vermek Niçin Önemlidir?

 

Sizce Hayvanları Sevmek, Onlara Gönül Vermek Niçin Önemlidir?


Hayvanları sevmek bence insan olduğumuzun göstergesidir. Çünkü hayvanlar bizimle eşit yaratılmamış, onlara akıl verilmemiştir. Aklı olmadığı için kendilerini korumada yetersiz kalmışlar ve biz insanların  onları korumasına muhtaçtırlar. Hayvanlara gönül vermek gerekir. Çünkü onlardan öğreneceğimiz çok şey vardır. Mesela çevremde çocuklarını bırakıp giden anne ve babalar görüyorum. Yeni doğum yapmış bir köpek ya da kedi bile yavrularını bırakıp gitmezken aklı olan insanların küçücük yavrularını, bakıma muhtaç olan, kendilerini savunamayan bebeklerini nasıl duyarsızca terk ettiklerini gördüğüm zaman canım acıyor ve o çocuklar için çok üzülüyorum. 


Oysa hayvanlar bunu yapmıyor. Kuluçkadan yeni çıkan civcivlerin annesine bakın. Nasıl da canını dişine takıyor da koruyor o küçücük civcivleri.. Bununla  hayvanlar  nasıl iyi anne olacaklarını gösteriyorlar akıllı dediğimiz insanlara. İşte hayvanları örnek almalıdır bazı kimseler. Hayvanlara gönül verilmelidir çünkü onlar sevildiğini hissettikleri zaman, kendilerine zarar vermeyeceğimizi anladıkları zaman bize can yoldaşı, arkadaş oluyorlar. Onların sadece ve sadece sevilmeye, korunmaya ve merhamete ihtiyacı vardır. Bunu yapmak da çok zor olmasa gerek diye düşünüyorum. 


Hayvanlara gönül vermeliyiz çünkü onlar doğal yaşamın dengesini devam ettirmeden büyük rol oynarlar ve hepimize fayda sağlarlar. Bunun için hayvanları çok sevmeliyiz, onlara azla zarar vermemeliyiz. Hayvanları sevmek çocuklara çok iyi gelir.  Evinde bir hayvanı olan çocukta hayvan sevgisinden dolayı şu beceriler gelişir. Çocukların kendine olan güveni artar, kendi kararlarını kendi verebilir, sosyal hayatına olumlu etki eder, çocukta empati kurma becerisi gelişir, aile ilişkileri daha güçlü hale gelir, çocuk daha dışa dönük olur.

Dostluk, Vefa ve Başarı İle İlgili Kısa Hikaye

 

Dostluk, Vefa ve Başarı İle İlgili Kısa Hikaye


Seher ve Merve çok iyi arkadaşlardı. Birlikte liseyi bitirmişler, güzel geçirmişler ve çok sıkı dost olmuşlardı. İki de birbirine güvene , sadık arkadaşlardı. Aynı yıl Seher Öğretmenliği kazanmış, Merve ise o yıl herhangi bir şeyi kazanamamıştı ama dostların arasındaki ilişki telefonla devam ediyordu. Seher tatillere geldiği zaman Merve ile buluşuyor, Merve'nin anlamadığı ders konularında ona yardımcı oluyordu. Günler günleri kovaladı, aylar ayları kovaladı ve Merve tekrar sınava girdi ve o da öğretmenliği kazandı. Artık iki arkadaş da öğretmen adayıydı ama farklı şehirlerde okuyorlardı. Merve bir gece üniversitenin kampüsünde final sınavına  girmiş, çıkışta arkadaşının onu on kere aradığını görmüştü. 


Hemen telefona yöneldi ve Seher’i aradı. Seher ağlıyor, canı yanıyor ama bir şey söyleyemiyordu. Merve hemen ilk otobüsle arkadaşının evine gitti ve orada olayın ne olduğunu anladı. Seher'in annesi Macide Hanım ani bir kalp krizi ile hayatını kaybetmişti. Seher bu duruma fazla dayanamıyor bayılıp bayılıp gidiyordu. Merve onu hiç yalnız bırakmadı ve iki gün arkadaşının yanında kaldı. Daha sonra Seher'in olduğu üniversiteye nakil yaptırıp aynı üniversitede okumaya başladılar ve birbirlerine hem yoldaş, hem aile oldular. Merve zaten bebekken anne ve babasını kaybetmişti. Merve Seher’i hiç yalnız bırakmıyor, ablalarının gönderdiği paradan Seher için de harcıyor ve ona olan sevgisini her fırsatta dile getiriyordu. Çünkü Seher'in annesinin Merve'ye çok emeği geçmişti. Şimdi vefa zamanı Merve'deydi ve Merve çok da vefalı biri çıktı. 


Daha sonra iki arkadaş Kpss’ye hazırlandılar ve çok çalıştılar. Seher ilk yılında hemen atandı. Merve ondan geç başladığı için o da ertesi yıl atandı  ve aynı yerde göreve başladılar. İki dost  çok başarılı ve güzel ahlaklı, öğrencilerini seven öğretmenler oldular. Yaptığı proje  çalışmaları ile adlarından söz ettirdiler ve yılın başarılı ikilisi seçildiler. Dostlukları ise hiçbir zaman sona ermedi.

Çevrenizdeki İnsanların En Çok Tercih Ettiği İçeceklerle İlgili Aldığınız Notlardan Yola Çıkarak Konuşma Yapınız

 

Çevrenizdeki İnsanların En Çok Tercih Ettiği İçeceklerle İlgili Aldığınız Notlardan Yola Çıkarak Konuşma Yapınız


Çevremdeki insanların en çok tercih ettiği içeceklerin başında çay ve kahve  gelir. Yemeklerin yanında ise ayran gelir. Diğer içeceklerde içilir ama yaygın olarak içilen içecekler çay ve ayrandır.

Sevgili Öğretmenim,


Küçüklüğümüzden beri çay içmeye bayılırız. Sabah kahvaltısı bizde çaysız geçmez. O çay illaki demlenecek, buram buram kokusu evi saracak ve hepimizin içini sıcacık edecektir. Onun için çay benim ve çevremdekilerin vazgeçilmezidir. Sadece kahvaltıda değil kahvaltıdan iki saat sonra da çay içeriz. Akşam yemeğinden sonra da içeriz. Yani sürekli çayla bir bağımız vardır. Yemeklerin yanında ise özellikle de etli yemeklerin yanında ayran olmazsa olmazlarımızdandır. Gerçi etin yanında yoğurt yemeyin, ayran içmeyin bir kaç saat sonra yiyin için diyor sağlıkçılar fakat bizim kültürümüzde etin yanında ayran içilir ve çok da lezzetli olur. Yine en önemli içeceklerimizden bir de kahvedir. Bir fincan kahvenin kırk hatırı var diye boşa dememişler. Çünkü kahve de sıcaklıktır, samimiyettir, dostluktur.

 

Bu içecekler bizim milli içeceğimiz haline gelmiştir. Çay deyince, ayran deyince sadece yemek aklımıza gelmemelidir. Aynı zamanda birlik, beraberlik, misafirperverlik, sohbet de aklımıza gelmelidir. Çünkü bu içecekler eş ve dostlarla daha güzel içilir ve ortam daha şenlikli hale dönüşür. Hem konuşuruz, hem gülüşürüz, hem dertleşiriz ama çayı içmeye devam ederiz, ayranı içmeye devam ederiz. Çünkü bunlar bizde bağımlılık yapmıştır. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için çok teşekkür derim öğretmenim.

Evrendeki Tüm Kötülüklerin Yok Edilemese De Yapılan İyiliklerin Karşılıksız Kalmayacağını Anlatan Metninizi Aşağıdaki Atasözlerini De Kullanarak Yazınız.

 

Evrendeki Tüm Kötülüklerin Yok Edilemese De Yapılan İyiliklerin Karşılıksız Kalmayacağını Anlatan Metninizi Aşağıdaki Atasözlerini De Kullanarak Yazınız.


 Konu ile İlgili Atasözleri:

1) İyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik er kişinin kârı

2) İyilik et denize at, balık bilmezse Halik bilir.


Dünya var oldukça iyilik de kötülük de olmaya devam edecektir. Çünkü her insan iyi ya da her insan kötü olamaz ama dünyada kötülükler ne yazık ki daha çoktur. Kötü insanların yüzünden mazlum insanlar en büyük yarayı almakta ve en büyük zarar uğramaktadır. Her kötülüğe rağmen iyi olarak kalmak ise büyük bir erdemdir. Onun için ne olursa olsun iyilik yapmaktan vazgeçmemeleridir insanoğlu. Yapılan iyiliği karşılık beklemeden yapmalıyız. Karşılık olarak beklemek tefeciliktir zaten. Biz farkında olmayarak yapılan iyiliğin karşılığı zaman içinde oluyor ve biz bunun o anda farkına varamıyoruz dama daha sonraları fark ediyoruz. İyi olmak, merhametli olmak, ön yargılı olmamak gerekir.

 

Nerede yardıma muhtaç bir insan, bir hayvan, ya da bir bitki varsa orada olmalıyız ve o canlılara yardım etmeliyiz. İyiliği karşılıklı olarak her insan yapar. Çünkü karşılıklı çıkar ilgisi vardır. Olgun insan ise iyiliği karşılık beklemeden yapar. Bunun için de atalarımız iyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik ise er yani yiğit olan kişinin kârıdır. İyiliği karşılık beklemeden yapmak kişinin kendine verdiği değer ile ilgilidir. Kim derse desin, kim nasıl olursa olsun ama ben böyleyim diyebilmektir iyilik yapmak. Ya da her kötülüğün farkında olup yine de iyilik yapmayı tercih edendir iyi insan. Atalarımızın bu konu ile ilgili iyilik yap denize at balık bilmezse Halik bilir demiş.

 

Yaptığımızı iyilikleri insanoğlu bilmeyebilir. Çünkü çiğ süt emmiştir insanoğlu. Her iyiliği yapabildiği kim her kötülüğü de yapabilecek potansiyele sahip ilginç varlıklarız. Biz iyiliğimizi yapalım gerisini Allah’a bırakalım. Çünkü evrenin yaratıcı Yüce Allah hiçbir iyiliği, hiçbir iyi niyeti karşılıksız bırakmayacaktır. Bu size çok farklı şekillerde gelecek ve hiç beklemediğiniz anda mucizelerle karşılaşacaksınız hayatınızda. Yeter ki iyiliğinizi kalbinize bir nakış gibi işleyin kimde kalbinizi, iyi niyetinizi yok edemesin.

Kitap Okumanın Hayatımızdaki Yeri İle İlgili Konuşma

 

Kitap Okumanın Hayatımızdaki Yeri İle İlgili Konuşma

 

Okumak bir sanattır. Çünkü insan okuyarak her türlü inceliği öğrenir ve daha nezaket sahibi olur, empati kurabilme becerisi daha çok gelişir, sorgulama becerisi daha çok gelişir. Bunun için okumak belli bir yaşta değil hayatın sonuna kadar devam etmelidir.

Sevgili Öğretmenim,

 

Okumanın günlük yaşantımıza katkısı inanılmaz derecede fazladır. Bir kere insan okuyarak ana dilini daha iyi anlar, aha iyi konuşur. Böylece başka insanlarla daha iyi iletişim kura ve fazla iletişim sorunu yaşamaz. Okuyan insanın zihni boş kalmadığı için kafayı basit olaylara takmak zorunda kalmaz ve kişi kendini devamlı geliştirme gereksinimi duyar ve bunun için de daha çok okumaya, daha farklı kitaplar araştırmaya ve incelemeye devam eder. 


Okumak insanı daha iyi insan, daha erdemli insan yapar. Yeter ki okuduklarımızı hayata geçirelim ve öğrendiklerimiz sadece kitapta kalmasın. Kitap okuyan insanın hafızası gelişir ve daha az unutkanlık olur. Kelime dağarcığı gelişir ve daha zengin bir kelime hazinesine sahip olur. Kendini toplum içinde iyi ifade eder. İki lafı bir araya getirme derdi olmaz. Çünkü okumak insanın kendisini etkili bir şekilde ifade etmesine yardımcı olur. Daha sosyal insan oluruz ve okuduklarımızı  yakınlarımızla paylaşarak onlara da kitap okumayı sevdirebiliriz. Daha mantıklı kararlar alırız. Okuyarak en yakın arkadaşımızı da bulmuş oluruz. O da kitapla olur. Çünkü kitaplar size ihanet etmez, size sadık dostlardır.

 

Sevgili Öğretmenim, 


 Bunun için günlük yaşantımızda kitaplara daha da sıkı sarılmalıyız. Kitap okuyarak belki ileride iyi bir yazar olabiliriz ve biz de topluma faydalı bir insan oluruz. Okumaktan ve öğrenmekten pes etmemek gerekir. Okuduğumuz kitaplar bizi geçmiş yüzyıllara götürür ve kitabın yazarı ile konuşuyormuş, onunla dertleşiyormuş hissine kapılırız ve bu da bize muhteşem duygular hissettirir. Okumak, öğrenmek, gelişmeye açık olmak bizim zihnimizi daha taze tutar, daha az stresli oluruz ve daha mutlu bir yaşamımız olur. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkürler öğretmenim.