Atatürk’ün Silah Arkadaşlarından Birini Seçiniz. Seçtiğiniz Kişi İle İlgili Bilgileri Düzenleyip Aşağıya Yazınız.

 Atatürk’ün Silah Arkadaşlarından Birini Seçiniz. Seçtiğiniz Kişi İle İlgili Bilgileri Düzenleyip Aşağıya Yazınız.


Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşı yıllarında büyük bir mücadele yürütmüştür. Liderliği, zekası, disiplinli olması, idealist olması onu büyük adam yapmıştır. Milli Mücadele yıllarında ona eşlik eden silah arkadaşları da en az Mustafa Kemal kadar değerlidir. Çünkü her biri vatanı için fedakarlık etmiş kahraman askerlerdir. Rauf Orbay,  Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy vb gibi silah arkadaşları vardır. 

 

En önemli arkadaşı ise İsmet İnönü'dür. Türkiye Cumhuriyeti2nde başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapmış olan İsmet İnönü Kurtuluş Savaşı’nın Batı Cephesi Komutanlığına atanmış ve burada hem Çerkez Ethem İsyanının bastırılmasında hem de 1. ve 2 İnönü Savaşları’nın yönetilmesinde görev almıştır. Savaşın sona ermesinin ardından hem Mudanya Ateşkes Antlaşması’nda hem de Lozan Barış Antlaşması’nda TBMM’yi temsil eden İsmet Bey, Türkiye Cumhuriyetinde hem başbakan hem de cumhurbaşkanlığı yapmıştır.  Asıl Mustafa İsmet’tir. Türk asker, siyasetçi ve devlet adamıdır.  Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci cumhurbaşkanıdır. Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi ve Filistin Cephesi’nde çarpışmıştır.

 

1920 yılında Anadolu'ya geçti. Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Vekili (Genelkurmay Başkanı) olarak I ve II. İnönü muharebelerini kazandı. Büyük Taarruz'a Batı Cephesi Komutanı sıfatıyla katıldı. Mudanya Mütarekesi’nde  ve Lozan Antlaşması’nda Türk heyetine başkanlık yaptı ve antlaşmaları imzaladı. Cumhuriyet’in ilanından sonra  Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk başbakanı oldu. 1934'te, İnönü muharebelerindeki başarılarından dolayı   İnönü soyadını “aldı.

 

Atatürk'ün  vefatından sonra11 Kasım 1938'de cumhurbaşkanı seçildi ve 1950 yılına kadar görevde kalmıştır. 1950-1960 yılları arasında muhalefette  kalmaya devam etmiştir.27 Mayıs Darbesi'nden sonra 1961'de yapılan seçimlerde birinci parti olarak çıktı. Ancak oy oranı tek başına iktidar olmaya yetmiyordu. İnönü, böylece Türkiye'nin ilk koalisyon hükûmetini  Adalet Partisi ile kurdu. 1965 yılında başbakanlığı bırakan İnönü, 1972 yılına kadar ana muhalefet liderliğini sürdürdü. 25 Aralık 1973 tarihinde solunum yetmezliği sebebiyle hayatını kaybetti. Kendisine Chp kurultayı tarafından Milli Şef unvanı verilmiştir.

Dünyamızda Önemli Bir Yer Kaplayan Buzullar Sizce İnsan Yaşamı İçin Neden Önemlidir?

 Dünyamızda Önemli Bir Yer Kaplayan Buzullar Sizce İnsan Yaşamı İçin Neden Önemlidir?


İnsanlar  var olduğundan beri çeşitli doğa felaketleri ile karşı karşıya gelmişlerdir. Aklını  ve bilgisini kullanarak bu felaketlerden kurtulmayı başarmıştır insanoğlu. Şu anda ise sorun büyük olduğu için bu sorunu ortadan kaldırmak da kolay olmayacaktır. Çünkü şu andaki en büyük problem küresel ısınma problemidir. Küresel ısınmanın temel sebebi insandır.


 İnsanın doğanın dilinden anlamamıştır. Hani bir söz vardır ya “Doğa ile savaş halindeyiz, kazanırsak kaybedeceğiz diye . Gerçekten de bugünkü küresel ısınma tam da bu sözü anlatmaktadır. Hızlı nüfus artışı, sanayileşme, aşrı fosil yakıt kullanımı gibi insan aktivitesi sonucu atmosfere aşırı sera gazları salanımı Küresel Isınmanın etkisini giderek artırmaktadır. Küresel Isınma buzulların erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesi, kuraklık, çölleşme, sel, heyelan, erozyon, kasırga gibi birçok felaketin meydana gelişini tetiklemektedir. 


Dünyamızda önemli bir yer kaplayan buzullar ortaya eridiği zaman büyük bir felaketle karşı karşıya kalacağız. Buzullarda meydana gelecek erime miktarına göre deniz seviyelerinde farklı yükselme görülecek ve felaketin derecesi de buna göre artacaktır. Bu deniz yükselmeleri, dünyada açlık, susuzluk ve salgın hastalıklar gibi çok büyük felaketlere neden olacaktır. Açlık ölümü getirir, susuzluk ölümü getirir, salgın hastalıklar ölümü getirir. Yani insan yaşamının sonu gelir.


 Kutuplar ve yüksek dağlardaki buzullar dünya iklim sisteminin, deniz seviyesi ve sıcaklığının, okyanus akıntılarının, tatlı su kaynaklarının ve tüm yaşam alanlarının korunması ve dengelenmesinde çok önemli rol oynamaktadır.   Bunun için insanlar el birliği ile doğayı kurtarma mücadelesine girmeli ve doğa ile savaş halinde olmamalıdır. Doğa yararına olan şeyler ile uğraşmalı ve kendi sonunu getirmemelidir.

Ne Tür Müzikler Dinliyorsunuz, Türkü Dinlemekten Hoşlanıyor Musunuz? Bildiğiniz Türküler Nelerdir?

 Ne Tür Müzikler Dinliyorsunuz, Türkü Dinlemekten Hoşlanıyor Musunuz? Bildiğiniz Türküler Nelerdir?

 

Çok sayıda müzik türleri vardır. Bunlar şu şekildedir:

Klasik müzik, Caz müziği,  Rock müzik,  elektronik müzik,  hip hop, dini müzikler şeklinde devam eder. Herkesin müzik kulağı ve zevki farklıdır. Onun için saygı duymalıyız.

 Ben daha çok pop müzik, slow müzik,   Türk Sanat Müziği, halk türküleri dinliyorum. Genelde kulağıma hoş gelen ve mutlu eden, duygulandıran müzikleri dinliyorum. Halk türkülerini dinlemek ve söylemek beni çok mutlu ediyor. Türkü dinlemekten elbette büyük keyif alıyorum. 


Çünkü türküler insanların ortak duygu ve düşüncelerini dile getirir ve kişiyi hüzünlendirir, kişiye güzel ve anlamlı duygular kazandırır. Müzik hayatın anlamı, neşesidir. Hayatımın vazgeçilmezidir. Yemek içmek kadar müzik dinlemek de benim için büyük bir ihtiyaçtır. Günün yorgunluğunu bu sayede atarım.

 

Bildiğim ve dinlediğim türklüler şunlardır:

Kara Tren

Sivas Ellerinde Sazım Çalınır

Kadifeden Kesesi

Kara Toprak

Sarı Gelin

Mihriban

Gönül Gurbet Ele

Benden Selam Olsun Bolu Bey’ine

Telgrafın Telleri

Çökertme

Kağızman’a Ismarladım

Kırmızı gül demet demet

Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar

Tuna Nehri Akmam Diyor

Eklemedir Koca Konak

Gesi Bağları

Urfalıyam Dağlıyam

Çanakkale Türküsü

Allı Turnam

Sunam

 

 

 

Gelecek İle İlgili Ne Tür Hayaller Kuruyorsunuz? Anlatınız

 Gelecek İle İlgili Ne Tür Hayaller Kuruyorsunuz? Anlatınız


Gelecek ile ilgili hayallerim vardır. Bu hayallerin en başında ileride iyi bir futbolcu olmak istiyorum. Messi, gibi Ronaldo gibi bir futbolcu olmak istiyorum. Dünyaya adımı duyurmak ve başarılarımla var olmak istiyorum. İyi bir sporcu olmak, güzel ahlaklı bir sporcu olmak, merhametli ve insanlara yardım eden bir sporcu olmak istiyorum. 


Futboldan kazandığım paralar ile ülkeme  faydalı bir insan olmak istiyorum. Önce kocaman bir okul yaptırmak ve okulun her türlü ihtiyacını karşılamak istiyorum. Kimsesiz çocuklar için iyi bir bakım evi yaptırmak istiyorum ve oradaki çocukların mutlu olması için elimden geleni yapmak istiyorum. Vicdanlı ve güzel ahlaklı bir insan olmak istiyorum. Paranın beni değiştirmemesi için elimden gelen her türlü sağlam duruşu sergileyeceğimi düşünüyorum. İnsanlara tepeden bakmayacak biri olacağım. Kendi ailemi, kendi yuvamı kurmak ve iyi bir aile babası olmak istiyorum. 


Çocuklarına sahip çıkan ve onlar terk etmeyen bir baba olmak istiyorum. Afrika'daki aç çocuklar için yardım kampanyaları düzenlemek istiyorum. Hayranlarımla güzel fotoğraflar çektirmek istiyorum. Harika goller atarak kendimi kanıtlamak ve mutlu  olmak istiyorum. Ülkemizin gelişmesi için, ülkemi daha iyi yerlerde tanıtmak istiyorum. Ülkem için de elimden gelen her şeyi yapacağıma inanıyorum.

Sınıfta Sunmak Üzere Vatanını Seven Bir Öğrencinin Sorumlulukları Konulu Bir Konuşma Metni Yazınız.

 Sınıfta Sunmak Üzere Vatanını Seven Bir Öğrencinin Sorumlulukları Konulu Bir Konuşma Metni Yazınız.

 

Vatan;  üzerinde yaşayan her insan için kutsaldır. Vatan toprakları şehit kanları ile sulandığı için kıymetlidir. Bu vatan kolay kazanılmamıştır.

Sevgili öğretmenim, değerli arkadaşlar!

Bildiğiniz gibi Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu halkı hem yoksullukla mücadele ederken bir yandan da düşmanla mücadele etmekteydi. Yoksulluğun ne olduğunu en iyi onu yaşayan bilir. Yoksul olmayan, acı çekmemiş, zorluk çekmemiş kişi çekmiş olanların halinden kolay kolay anlamaz. İşte vatan toprakları da yoksulluk çekmiş koca yürekli kahraman vatan evlatlarının tırnağı ile kazıyarak düşmanlara teslim edilmemiştir.  Onlar savaş sırasında bir dilim ekmek dahi bulamazken bugün bizler istediğimi her şeyi yiyebiliyoruz, istediğimiz her şeye ulaşabiliyoruz ve nez yazık ki bunu abartıyoruz. Çünkü tüketim çılgını bir insana dönüştük çoğumuz.



İşte burada da vatanını gerçek anlamda seven bir öğrencinin vatanına karşı nasıl bir sorumluluğu olduğunu sizlere elimden geldiği kadar anlatmaya çalışacağım.

Vatanını seven bir öğrenci ilk olarak vatanının özgür olarak kalmaya devam etmesi için derslerine çok iyi çalışır. Her öğrenci aynı seviyede olmayabilir ama her öğrenci çalışırsa çok iyi yerlere gelip vatanı da ileriye götürebilir. Bunun için bizler çok ama çalışmalıyız. Bilim ve ilimi kendimize rehber edinmeliyiz. Aile içinde üzerimize düşen sorumlulukları en iyi şekilde yerine getirmeliyiz. Mesela basit gibi görünen ama gerçekte sorumluluk bilincini bize kazandıran bir şeydir odamızı toplamak ve tertemiz hale getirmek. İşte bu da bir görevdir aslında. İhtiyacımız olmayan şeyleri almamak, okul eşyalarına zarar vermemek,  devlet malına el uzatmamak da vatana karşı sorumluluklarımızdandır.



Vatanına karşı sorumlu olan öğrenci disiplinli olmalı, sabırlı olmalıdır. Mustafa Kemal Atatürk yolundan gitmeli ve vatan için elinden geleni yapmalıdır. “Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır” der. Atatürk. İşte öğrenciler de kendi yaşlarına uygun şeyleri en güzel şekilde yaparak vatanı  sevdiklerini göstermelidir. Vatan sadece konuşmalarla sevilmez. Vatanını seven insan, vatanını seven öğrenci en iyi olmak için, en başarılı olmak için, en merhametli olmak için, en ahlaklı olmak için çalışmalıdır. İşte bunlar sorumluluktur. Bunlar yapıldığı zaman vatan gelişir, ilerler ve dünyanın gelişmiş ülkelerinden biri olmuş oluruz.

Mutluluk Üzerine Söylenmiş Özdeyişler Araştırınız.

 Mutluluk Üzerine Söylenmiş Özdeyişler Araştırınız.

Mutluluk kişinin olaylara yüklediği anlamla olur. Sen kendi içinde mutluluğu yakalayamazsan dışarıda bu mutluluğu sana kimse vermeyecektir. Onun için birey ilk olarak kendi ile barış halinde olmalı, kendini mutlu etmeli daha sonra da bu mutluluğu başkalarına yansıtabilmelidir.


Mutluluk ile ilgili özdeyişler şunlardır:

“Mutlu olmanın en garantili yolu bir başkasını mutlu etmektir.” Aldous Huxley.

“Mutluluk, bizi zorlayan kadere karşı kazanılan zaferlerin en büyüğüdür.” Albert Camus

“Asla mutluluğa giden yol yoktur. Çünkü mutluluğun kendisi yoldur.” Wayne Dyer

“Geldiğin yerin bulutunu yanında taşırsan, gittiğin yerin güneşini göremezsin.” Tayfun Topaloğlu

“Mutluluğun sırrı basittir. Yapmayı sevdiğiniz bir şey bulun. Tüm zihin gücünüzü ve enerjinizi bu sevginize yöneltin. Bolluk yaşamınıza akacak, tüm arzularınız yerine gelecektir.” Robin Sharma


“Mutluluk elindeyken hep yetersiz görünür; ama bir kez elinden kaçırırsan öğrenirsin ne kadar büyük ve kıymetli olduğunu.” Maksim Gorki

“Her zaman şimdide yaşamayı başarabilirsen, mutlu bir insan olursun. O zaman hayat bir bayram, bir şenlik olacak; çünkü hayat yaşamakta olduğumuz andan ibarettir ve sadece budur.” Paulo Coelho

“İnsanı mutsuz eden olaylar değil, olaylar hakkındaki görüşleridir.” Epiktetos

 “Mutluluğun sırrı özgürlüktür. Özgürlüğün sırrı ise cesarettir.” Tukidides

“Mutluluk sadece paylaşıldığında gerçek bir değer taşır.” Into the Wild

“Mutlu olmak için içinde bulunduğunuz andan daha iyi bir zaman olduğunu düşünmekten vazgeçin. Mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur. Pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte arar, bazıları da daha alçakta… Oysa mutluluk insanın boyu hizasındadır.” Konfüçyüs

“Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz, bir çocuğun gözlerinin içine bakın. Çünkü bir çocuğun bir yetişkine her zaman öğretebileceği üç şey vardır; 1.Nedensiz yere mutlu olmak… 2.Her zaman meşgul olabilecek bir uğraş bulmak… 3.Elde etmek istediği şey için var gücüyle savaşmak.” Paulo Coelho.

“Hayat, nefes aldığımız anların toplamından değil, nefesimizi kesen anların toplamından oluşur.” Alex Hitch Hitchens

“Bastığın yerin iki ayağının kapladığından daha büyük olamayacağını anlamak ne büyük bir mutluluktur.” Franz Kafka

“Mutluluk, elin erişebileceği çiçeklerden bir demet yapma sanatıdır.” Bob Goddard

“Bizde olmadığı halde başkalarına verebileceğimiz tek şey mutluluktur.” Albert Schweitzer

“Gerçek mutluluğun kendi içinizde yattığını fark edin. Huzur, mutluluk ve neşeyi… dış dünyada aramayı bırakın. Paylaşın. Gülümseyin. Kucaklaşın. Mutluluk, kendinize birkaç damla bulaştırmadan başkalarına dökebileceğiniz bir şey değildir.” Og Mandino.


“Hayata mutlu olmaya gelmediğini kabul ettiğinde, mutlu olmaya başlıyorsun.” Charles Bukowski

“Mutluluk karşımıza çıkmasını beklemekle değil, karşısına çıkmayı bilmekle sağlanır.” John Webster

“Bol bol tebessüm et, gülümse. Hem maliyeti sıfırdır, hem de değerine paha biçilemez.” H. Jackson Brown

“Mutluluk kendi ocağımızda yetişir, başkalarının bahçesinde değil.” Douglas W. Jerrold

Seyit Onbaşıyla Karşılaşma İmkanınız Olsaydı Ona Neler Söylemek İsterdiniz?

 Seyit Onbaşıyla Karşılaşma İmkanınız Olsaydı Ona Neler Söylemek İsterdiniz?


Çanakkale Savaşı’nın kahraman evladı, Seyit Onbaşı ya da lakabı ile Koca Seyit  Çanakkale’de büyük bir başarıya imza atmıştır. Zaferin gerçekleşeceğine inanan bu koca yürekli Koca Seyit 215 kilo ağırlığında olan top mermilerini sırtlayarak top kundağına yerleştirdi. Seyit Ali, ilk iki atışta Ocean’a hafif bazı hasarlar verdiyse de, üçüncü atışında İngiliz zırhlısı Ocean’a ağır yara verdi. Atılan mermi geminin su kesiminin biraz altına isabet ederek geminin anında yan yatmasına neden oldu, daha sonra Nusret mayın gemisinin döktüğü mayınlardan birine çarptı. 


Ocean’ da bu yaradan kısa bir süre sonra alabora olarak battı. Bu yüzden komutan ona onbaşılık unvanını verdi. Çanakkale deyince aklımıza gelen kahramanlardandır.

Seyit Onbaşı ile karşılaşma ihtimalim olsaydı ona şu soruları sorardım:

* Çanakkale Savaşı başladığında ilk olarak neler hissettiniz?

* Böyle bir büyük savaşı onca zorluğa rağmen nasıl kazandınız?

* Gerçekten de inanç ve iman gücü başarıyı getirir mi?

* Savaş bittiğinde neden o top mermilerini kaldıramazdınız. Bunun altında yatan sebep nedir?

* Savaş sırasında şehit olmayı eminim düşünmüşsünüzdür, Ya istiklal ya ölüm düşüncesi  ile yola çıkmak nasıl bir duygudur?

* Ülkemiz hem yoksulluk hem de savaşla mücadele ederken sizi başarıya ulaştıran şey neydi, anlatabilir misiniz?

* Allah inancı,  Allah sevgisi, Peygamber sevgisi, vatan sevgisi, vatan aşkı mı size o kadar ağır top mermilerini kaldırttı. Bu konu hakkında biraz konuşabilir miyiz?

* Savaştan sonra Mustafa Kemal ile görüştünüz mü? Görüştüyseniz aranızda nasıl bir konuşma geçti bize de anlatabilir misiniz?

* Mustafa Kemal, vatanın kahraman askerleri ve vatanın kahraman kadınları ile bu ülkeyi savundunuz mu. O anlarda yaşadığınız düşünceleriniz ve yaşadığınız, hiç unutamayacağınız acı bir olay var mı? Varsa bizimle paylaşmak ister misiniz?


* Size verilen yardımları neden kabul etmediniz? Açıklayabilir misiniz?

* Mustafa Kemal size beni de kaldırabilir misin dediğinde ona hayır komutanım sizi kaldıramam demişsiniz. Bunu söylemenizin sebebi nedir?

Bayrak sevgisi, vatan sevgisi sizde ne gibi duygular hissettirmiş olabilir.

Savaş sırasında tek düşündüğünüz şey neydi?

Vatan kurtulduktan sonra neler hissettiniz?

Ailenize kavuşmak ve özgür bir vatana tekrar sahip olmak nasıl bir duygudur?

Yine savaş olsa yine aynı ağırlıktaki mermileri kaldırabilir misiniz* Kaldırabilirseniz sebebini bize açıklayabilir misiniz?

 

Oğuz Türklerinin Gelenek, Görenek ve Yaşamları Hakkında Güvenilir Kaynaklardan Araştırma Yapınız.

 Oğuz Türklerinin Gelenek, Görenek ve Yaşamları Hakkında Güvenilir Kaynaklardan Araştırma Yapınız.


Oğuzlar, Türkiye, Azerbaycan, İran, Irak ve Türkmenistan Türklerinin ataları olan Türk kavmidir. Yani Balkanlarda yaşayan Türklerin atası olarak bilinir. Göktürk kitâbelerine göre Oğuzlar (İslâm kaynaklarında Guz) dokuz boydan meydana gelmiş bir millettir. Bundan dolayı Tokuz (Dokuz) Oğuz diye de anılır. Oğuzlar göçebe bir hayat sürmüşlerdir.  İslamiyet'i kabul ettikten sonra yerleşik bir yaşam biçimine geçmeye başlamışlardır.

 

 Geçimlerini hayvancılıkla sağlamışlardır. Deve eti ve at eti de yemişlerdir. Oğuzlar sakallarını kesiyor, bıyık bırakıyor ve bütün Türkler gibi saçlarını uzatmışlardır. Yaşadıkları hayat tarzı ve zor doğa koşullarının etkisiyle oldukça sert mizaçlıydılar. Savaşçı olmak başlıca özelliklerinden  biriydi. Namuslu, dürüst ve konuk severlerdi. Büyüklerine son derece bağlı ve saygılıydılar. Konuştukları Türkçe Türk lehçelerinin en kibarı olarak söylenir. Oğuzlarda evlenecek gençler ok atar,  okun düştüğü yere de çadır kurarlardı. Oğuz Türklerinde başlık verme (kalın)  geleneği vardı. Başlık verme geleneği demek şu demektir:  Evlenecek olan kız ve erkek yüzük taktıktan sonra yani söz kestikten sonra erkek tarafı kız tarafına para, hediyeler ve daha çeşitli şeyler verirdi. Buna başlık  verme geleneği denilmektedir.

 

Milli yemekleri sulu mantıdır Sulu mantının onlardaki adı tutmaçtır. Oğuzlar Tanrı'ya inanmışlar, öldükten sonra yaşamın var olduğuna inanmışlar ve bunun için de ölen kişini değerli eşyalarını da aynında gömmüşlerdir. gömme işi bittikten sonra atlarını keserek yiyorlardı. Bu âdet bütün Türk kavimlerinde görülen yuğ aşı veya ölü aşı geleneğiydi. Oğuzlar yakın akrabaları da olsa hastalanan kimselerin yanına yaklaşmazlardı. 

Arkadaşlarınızla Yaşadığınız Anlaşmazlıkları Nasıl Çözüyorsunuz?

 Arkadaşlarınızla Yaşadığınız Anlaşmazlıkları Nasıl Çözüyorsunuz?

 

İnsan sosyal bir varlıktır. Bundan dolayı başka insanlara ihtiyaç duyar. Nasıl ki yetişkin bir insan yetişkin bir arkadaşa ihtiyaç duyup onunla konuşup, dertleşirse çocuklar da kendi yaşıtları ile birlikte olmak ister. Çocukları bir araya getiren en önemli şey ise elbette oyundur. Çünkü çocuklar oyun oynadığı zaman mutlu olur, kaynaşmaya başlar.

 

 Oyun oynarlar, ders yaparlar, etkinliklere katılırlar vb. Bunları yaparken her zaman her şey güzel bir şekilde mükemmel bir şekilde ilerlemeyebilir. Aramızda bazı sorunlar ortaya çıkabilir. Arkadaşlarımızla yaşadığımız anlaşmazlıkları şu şekilde gidermeye çalışırız: Öncelikle problemin ne olduğunu tanımlarız. Daha sonra o probleme yol açan davranışlarımızın neler olduğunu aramızda konuşmaya başlarız. Sonra herkes kendi fikrini sırası ile söyler. Bu arada birbirimizin sözünü kesmeden dinlemeye devam ederiz. Daha sonra herkes kendi kusurunu söyler ve o kusurları bir daha yapmamak için daha dikkatli olur  ve her şeyi kuralına göre yaparsak anlaşmazlıkları da ortadan kaldırırız. 

 

Haksız olan taraf haklı olan taraftan özür diler ve hatasını anlarsa sorunlar da daha kolay çözülür. Yeter ki anlaşmazlıkları kaldırmak için gönüllü  olalım. Yeter ki yıkıcı değil yapıcı olalım. Böyle olduğumuz zaman sorunlar da ortadan kalkmış olur ve günlük arkadaşlık ilişkilerimize devam ederiz.

Öğretmenlik Mesleği Toplum İçin Neden Önemlidir?

 Öğretmenlik Mesleği Toplum İçin  Neden Önemlidir?


Toplumların ruh ve karakterini şekillendirmede en önemli görev kıymetli öğretmenlere düşmektedir. Onlar ki bir toplumun geleceği, umudun, hayalin hayata geçirilmesinde öncü olan büyük üstadlarıdır. Toplum, öğretmenlerin eseri olduğu için öğretmenlik mesleği toplum içindeki her bireyin değer verdiği bir meslektir. Çünkü her şey öğretmenin elinden çıkar.


 Öğretmen bir heykeltraş gibi  çocuğa yön veriri, onun doğru adımlar atmasında ona yol gösterir ve elinden geçen her türlü fedakarlığı öğrencileri için seve seve yerine getirir. Toplum öğretmene önem veriri çünkü öğretmen bizleri aydınlatır, bizleri cahil olmaktan kurtarır. Bize sadece ders vermez aynı zamanda hayatı öğretir ve hayatın tehlikelerine karşı bizi korur, kollar. Güzel ahlakı ile, davranışları ile öğrencilerine örnek olur ve çocuklar da geleceğini sağlam temeller üzerine inşa ederler. İşte burada aktif olan en önemli kişi de öğretmendir. Nitelikli öğretmenler içinde yaşadığı toplumun can damarıdır, aydınlığıdır, geleceğidir. Her mesleğin kendine ait özellikleri ve yatırımları vardır. Öğretmenin yatırımı ise öğrencisidir. Yetiştirdiği çalışkan, ahlaklı öğrenciler içinde yaşadığı toplumun aydınları olacaktır.  Geleceğin öğretmenleri, doktorları, polisi, avukatı vb öğretmenin elinden çıkacaktır. Bunun için de öğretmenlik mesleği çok  önemli bir meslektir. 


Mesleğini hakkı ile yerine getiren her öğretmen bir aydındır ve içinde yaşadığı toplumun parlayan yıldızlarıdır. Mustafa Kemal Atatürk de öğretmenlik mesleğinin bir toplum için ne kadar değerli olduğunu şu sözle dile getirmiştir: “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır.” İşte bundan dolayı öğretmenlik mesleği toplumlar için değerli ve saygı duyulan bir meslektir.

Aile Büyüklerinize Sizi veya Kardeşleriniz Varsa Onları Yetiştirmek İçin Nelere Dikkat Ettiklerini Sorunuz.

 Aile Büyüklerinize Sizi veya Kardeşleriniz Varsa Onları Yetiştirmek İçin Nelere Dikkat Ettiklerini Sorunuz.


 

Aile bir toplumun temel yapı taşıdır. Aile demek bir toplumun bütünlüğü, neslin devamı demektir. Aile büyükleri ise bizleri büyütüp bugünlere getiren, iyi ve kötü günlerimizde yanımızda olan canlarımızdır. Aile büyüklerime beni ve kardeşlerimi yetiştirmek için nasıl bir yol izlediklerini sordum ve onlar da bana şu cevabı verdiler:

 

Öncelikle bizim temel gereksinimlerimizi karşılamışlar ve hasta olmamız içip ellerinden gelen her türlü fedakarlığı gece gündüz demeden yerine getirmişler. Önce temel gereksinimler sonra ise sosyal gereksinimleri yerine getirmeye çalışmışlar. Bizi çok sevmişler ve sevgi ile yetiştirmişlerdir. Başka çocuklar ile iletişim kurmamızda bize yardımcı olmuşlardır. İyi bir çocuk olmamızı, yalancı değil dürüst olmamız istemişler ve bunun için de kendileri bize her yönden örnek olmuşlardır. Aile içinde anne ve babamız birbirlerine karşı sevgi ve saygı ile dolu olduğu için bize de bunu yansıtmışlardır. İnsana insan olduğu için değer vermemiz gerektiğini, insanlar arasında ayrım yapmamız gerektiğini öğretmişler.

 

Merhametli olmayı, empati kurmayı, çalışkan ve başarılı olmak için emek vermek gerektiğini öğretmişlerdir. Bir insanın yüzüne diyemeyiz bir şeyi arkasından konuşmamamız gerektiğini bize kendileri örnek olarak öğretmişlerdir. Yani dedikodudan, yalancılıktan ve  kötülükten bizi korumuşlardır ve kendileri de iyi insan olma eğilimi içinde yetiştirmeye devam etmiştir. Vatanını ve milletini seven çocuklar olarak bizi yetiştirmeye çalışmışlardır. Sorumluluklarını yerine getiren, çalışmayı seven ve iyi bir insan olan, güzel ahlaklı bir insan olan bireyler olmamızı istemişler ve bunun için de çabalamaya devam etmektedirler.

Gülseren Budayıcıoğlu’nun “Camdaki Kız” Kitabında Geçen Özlü Sözler

  Gülseren Budayıcıoğlu’nun “Camdaki Kız” Kitabında Geçen Özlü Sözler


Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:


“İnsanın kaderini değiştiren güzelliği değil, güzelliğin artırdığı beklentileridir. Hayattan ve insanlardan ne kadar çok şey beklersek, hayal kırıklıklarımız da o kadar çok ve derin oluyor. Güzellik bazen çok bencilleştiriyor insanları.”

“Oysa tesadüf deyip geçtiğimiz pek çok şey aslında tesadüf değildir. Hayat onu kendi ellerimizle buldurur bize.”

“Her yenilgi, insan hayatına yeni kapılar açar. Hayatı yaratıcı kılan da bunlardır zaten."

"İnsanların hüznü en çok gözlerinin içindedir."


“Adaleti hemen, o anda görmek istiyoruz ama hayat bizim kadar aceleci değil. O, neyi, ne zaman yapacağını çok daha iyi biliyor.”

“Duygularımız tıpkı virüs gibi salgın yapar. Eğer çevreye yaydığımız duygu şiddetse, o dönem şiddet kol gezer dünyada, sevgiyse yumuşacık sarar her birimizi.”

“Sanırım insandan başka hiçbir canlı utanmayı bilmiyor. İnsanların da hepsi değil, yalnızca bir kısmı, yani utanacak kadar insan kalanlar başarabiliyor bunu.”

“Kimi sevsek, kime sığınsak bırakıp gidiyor.”

“İnsanın içi karanlık olunca en pırıltılı ışıklar bile o karanlığı aydınlatamıyor.”

“Kapalı pencereler ardında gökyüzünü hayal etseniz de bir gün bile vazgeçmeyin bulutlara sarılmaktan.”

“İnsan hayatın dilini ilk yedi yaşına kadar büyüdüğü evde öğrenir. O artık kişinin anadilidir. Gerisi öğrenilse de pek fazla hükmü yoktur.”

“Biz hayatımızla ilgili planlar yaparken hayat genelde kendi yaptığı planlarla meşguldür.”

“İnsanların hüznü en çok gözlerinin içindedir.”

“İnsan baskı altındayken gerçeği göremez. Görse de görmek istemez…”

“Güçlü insan ne demek biliyor musunuz, gereğinde kendi duygularına dur diyebilmektir güç.”

“İnsan bazen gerçek gözüne sokulsa bile göremiyor.”

“Son yapılan araştırmalar ölümcül hastalıkların çoğunun sevgisizlikten kaynaklandığını gösteriyor. Sevgi bazen ölüme bile dur diyebiliyor demek ki.”


“İnsanları huysuz ve geçimsiz yapan da sevgisizliktir. Zaten o mutsuzluğuyla huysuzluğuyla barışıktır. Ancak bunu kendisi çok ister ve çok gayret ederse değiştirebilir.”

“Bir kadın değerini kendi vermeli. Bu işi erkeklere bırakmamalı. Çünkü o erkek bir gün çekip giderse kadının değerini de birlikte götürüverir.”

“Hayatımızı, hayatın içinde aldığımız kararları işte en çok çocukluk acılarımız şekillendirir. Bilinçdışı bir yandan o acılara çare ararken, bir yandan da o acıları bize tekrar tekrar yaşatmanın yıllarını arar. Acıların tiryakisi olur çıkarız.”

“Tesadüf dediğimiz hiçbir şey tesadüf değil aslında. Bilinçdışımız, bize onu arayıp bulduruyor. Ödülü de biz veriyoruz kendimize ,cezayı da.”

“Aslında doğruyu bulmak zor değil de bazen küçük ayrıntıları atlayıveriyoruz.”

“Dürüst olmak ne zaman utanmazlıkla ,ihanetle ,acımasızlıkla ,küstahlıkla ayni şey olmuş ?”

“Kötü değil ama insanlar gariptir, bazen iyilik yetmez insana. Sırf çok iyi olduğu için kaybeden çok insan tanıyorum. Haklı olmak, iyi olmak her zaman beraberinde kazanmayı getirmez. Bu dünyada haksız da olsa, kötü de olsa güçlü olan kazanıyor.”

“Bazı kadınlar kolay ele geçiremeyeceklerini sandıkları, davranışları önceden kestirilmeyen, güven vermeyen, ihanete ve karanlığa açık erkeklere ilgi duyarlar. Bu tür kadınların sorunları erkeklerle değil, bu karanlığı arzulayan kendi iç dünyalarıyla ilgilidir. Yani asıl sorun kendilerindedir.”

“Aslında yok sayılmak çocuklukta tehlikeli bir duygudur. Ebeveyni, özellikle annesi tarafından ihmal edilen, yeteri kadar özen ve şefkat gösterilmeyen çocuklara anne tarafından verilen mesaj tam da budur. “Sen yoksun!”

Kırk Kere Söyledim Kitabında Geçen Anlamlı Sözler

 Kırk Kere Söyledim Kitabında Geçen Anlamlı Sözler


Kitap çocuk yetiştirmenin ne kadar önemli olduğunu anlatan bir kitaptır. Çocuklara davranışları ile örnek olan kişiler anne baba ve öğretmendir. Daha sonra çevresidir. Çocuklara değer verilmeli ve onların da bir birey olduğu unutulmamalıdır. Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:


"Kırk kere uyarıldığı hâlde yine aynı şeyi yapmaya devam eden çocuk ne demek ister? "Bak anne, bak baba. Bir kere uyar “Bazı ebeveynler çocuğun kişisel, sosyal, kültürel özelliklerini ne olursa olsun, ergenliğe girdiği anda ilişkilerinin zaten bozulacağına baştan kendilerini şartlayarak yola çıkıyorlar. Böylece ebeveynler ergenlerin hormonlarının etkisiyle göstermeye başladıkları “isyanların” kendi şahıslarına, otoritelerine ve çocuk yetiştirme tarzlarına hakaret eder nitelikte olduğu yanılgısına kapılabiliyor. Ne de olsa “her zamanki kurallar” altında çocuk daha önce sorun çıkarmadı, öyle değil mi? Şimdi niye böyle? Esas isyanın kendilerine değil, bedenleri, zihinleri ve ruhlarındaki anlamlandıramadıkları değişime olduğunu bir türlü anlayamıyorlar. Daha önce hiç karşılaşılmayan eylem, duygu ve düşüncelerle ortaya çıktığında ve “ergen” denilerek sorunlu ilan edilen çocuk baskıyı da görünce farklı doyumlar, yeni onaylar aramaya başlıyor. Kolay değil.”dın ama yaptım. İkinci kez söyledin, yine yapmaya devam ettim. Üçüncü kez de aynı şey oldu. Peki, siz hangi akılla ilk üç denemede işe yaramayan bir şeyi otuz yedi kez daha söylüyorsunuz? Cümleyi değiştirin, üslubu değiştirin, tekniği değiştirin. Bir şeyleri değiştirin işte!"




“Çocuğunuz eşyaları kırıp dökebilir; koşarken, oynarken, tırmanırken, arkadaşlarıyla iletişim kurarken hata yapabilir. Çünkü öğrenmek için bu deneyime, bir üst seviyeye çıkmak için bu hatayı yapmaya ihtiyacı vardır. Diğer yandan örneğin anne-baba, çocuğa kendisine zarar verir endişesiyle makas vermezse, elini keser endişesiyle portakal soymasını engellerse bu durumda çocuğun hata yapmasının önüne geçilir ancak beceri gelişimi zayıf kalır, ileriki yaşantısında zorluk çeker.”

"Çocukları “büyüklerden” yadigar “Büyüğünü say, küçüğünü sev,” klişesiyle eğitmeye kalkmadan önce sevgisiz kalmış büyükleri ve etraflarındaki yetişkinler tarafından “sayılmamış”, görmezden gelinmiş küçükleri hatırlamak gerek.”

“Çocuk, tamdır. Yaşam bu tamlığı kusursuzluğa, kemale erdirme sürecidir. Çocuk gibi kalabilmek, çocuk gibi düşünebilmek, çocuk gibi yaşayabilmek, gülebilmek, hatta uyuyabilmek aslında hepimizin varmak istediği nokta, yani kamil insan olma çabamızın serüveni… Yapmamız gereken çocukların seviyesine inmek değil, o seviyede kalabilmek ve o seviyeyi koruyup geliştirme çabasını gösterebilmek. Şairin meramıyla çocuğu “göklerden gelen bir yadigar gibi” görerek ruhumuzu süslemek.”


“Biz "çocukla iletişim" deyince nedense çoğunlukla "Biz söyleyeceğiz, anlatacağız, çocuk dinleyecek; biz isteyeceğiz, çocuk yapacak" kabilinde bir iletişim şekli anlıyoruz.”

“Çocuk fikirlerine, bakış açısına, seçimlerine saygı duyulduğunda; yetişkinse karşılıksız sevildiğini hissettiğinde daha güçlü bir şekilde ayakta durabilir.”

“Toplumun beklentilerine göre davranan ailelerde çatışma kaçınılmazdır. Aile kendi içinde bir toplumdur, takımdır, ekiptir. Kararları kendi içinde alır.”

“Oysa çocuğun yerde, toprakta, suda oynaması bedava sağlık hizmeti gibidir. Stresi azaltma, mikroorganizmalarla tanışarak bağışıklığı güçlendirme, alerji riskini azaltma gibi faydalar uzmanların ortak kanısı. Ruh sağlığı açısından da son derece olumlu katkıları olan bir hareket çocukların yerde, toprakta, suda, çamurla oynaması.”

 “Daha fazla aile bireyinin sohbetine maruz kalmak çocuğun kelime ve deneyim dağarcığını geliştirir. Bu tutum çocuğun toprağa daha fazla, daha sağlam kökle tutunan ağaçlar gibi güçlenmesine, özgüveninin artmasına vesile olur. Elbette geniş aile üyelerinin de bu bilinçte olması koşuluyla…”

“Başkalarını dinleyebildiğimiz, hislerimizi, düşüncelerimizi onlarla paylaşabildiğimiz ve olup biteni anladığımız andan itibaren birey oluyoruz, insanlaşıyoruz.”




“Düşüncelerinizi Kontrol Etmek Zorunda Değilsiniz. Sadece Seni Kontrol Etmelerine İzin Vermeyi Bırakmalısın.” Kompozisyon

“Düşüncelerinizi Kontrol Etmek Zorunda Değilsiniz. Sadece Seni Kontrol Etmelerine İzin Vermeyi Bırakmalısın.” Kompozisyon 


Gün içinde yaşadığımız onca problem vardır. İster çok mutlu olalım, ister çok üzgün olalım. Böyle anlarımızda bile aklımızdan binlerce düşünce geçer.   Yaşadığımız problemler takıntılı bir kişiliğe sahipsek bizi yönetmeye başlar ve beynimizi sabahtan akşama kadar aynı problemle  meşgul eder ve en sonunda kendimizi hasta ederiz. Düşüncelerinizi  kontrol etmek zorunda değilsiniz. Sadece seni kontrol etmelerine izin vermeyi bırakmalısın der  Dan Millman.

 

Kimi insanlar aşırı hassastır ve başkalarını memnun etmek için kendilerini mahvederler. Başka insanlar için her türlü fedakarlığı yapan iyi niyetli insanlar bir kötülük gördüğü zaman da çok üzülürler ve kendilerini harap ederler. Kimi insanlar ise kötümserdir ve kötülükle beslendikleri için onların takıntıları da kötülük olur. Böyle olduğu zaman da düşünceler insanları etkisi altına alır ve sabahtan akşama kadar aynı şeyler konuşulur, aynı şeyler düşünülür ve bir ömür de boşa harcanmış olur. Bunun için düşüncelerimizin bizi kontrol almasına kesinlikle izin vermemeliyiz.

 

Aklımda kaldığı kadarı ile  bir Japon atasözü şöyle der: Kendinle o kadar çok meşgul ol ki başkalarını düşünmeye ve başkaları hakkında konuşmaya vaktin olmasın.” Kendimizle ilgilenmeliyiz, kendi geleceğimizi düşünmeli, umutlarımızın ve hayallerimizin peşinden koşmalıyız. Çalışarak zihnimizi meşgul etmeliyiz. Bizi kontrol alan kötü düşüncelere de kesinlikle esir olmamalıyız.

Hüzün Yanığı Kitabında Geçen Özlü Sözler

 Hüzün Yanığı Kitabında Geçen Özlü Sözler


“Acı varsa bile sevmenin, affetmenin ne demek olduğunu en iyi bilen kadın yüreğidir . Öyle bir yürek ki her hayal kırıklığında ,her yol ayrımında acıyla başa çıkmak için savaşır. Yanan bir ormanın külleri arasında bile hâlâ elindeki fidanı ekmeye çalışır.”

“Şiirler yazardım gözyaşlarımla ,her damlası seni özleyerek. Sen de kim bilir kimi düşünerek okudun ucu yanık kağıdı...”

“Bencillik kendi hatanızın bedelini bir başkasına fatura etmeye başladığınız anda kendini gösterir.”

“Her zaman evlatlar üzülmesin diye anneler babalar yalan söylemez. Bazen de evlatlar anne babasını üzmemek içi yalan söylemeye mecbur hisseder.”


“Bir kadının mutsuz olduğunu gelecek hakkındaki konuşmalarından, bir erkeğin mutsuz olduğunu ise sürekli geçmişten bahsetmesinden anlarsın”

“Kalbimizde çiçek demetlerinden çok cenaze çelenkleri vardır”

“İnsanlar, insanlar neden bu kadar zalim ? Yaşamak neden bu kadar zor ve neden bu kadar güzel ve vazgeçilmez Peki insanların birbirlerini anlamamak için bu büyük çabası neden ?”

Ömrümü tanımlayacak en uygun sözcük Beklemek Bekledim inanmak için sevmek için sevilmek için sıranın bana gelmesini sürekli bekleyip durdum.”

“Kalpteki gerçek, dışarıdaki gerçeğe uymuyorsa ya kalp kirlidir ya da dışarısı.”

“Herkes gibi biri olmayı değil hiç kimseye benzememeyi istiyordum Herkes tutku ve arzu peşinde alsınlar tepe tepe kullansınlar Benim aradığım başka bir şey özümde olan ama içimde olmayanı keşfetmek adı aşk yada başka bir şey adı neyse o.”

“Gidiyorlar   Sevdikleriniz Aileniz Dostlarınız ve Aşkınız Alıştıklarınız Alışamadıklarınız Bekledikleriniz bulamadıklarınız tek tek gidiyor öylece kalakalıyorsunuz.”


“İyi kötü ne kadar duygu varsa insana ait hepsi ruhumu terk etti Sonsuz hüzün toprağında sadece nefes alan bir ölüyüm artık Tüm mevsimler bana sonbahar.”

“Zamanın küflü sandığında saklanırmış anılar, ansızın saplanırmış kalbe yaşananlar. Her bir anımız gözlerimde şerit şerit resimleniyor. Ne çok isterdim o günlere dönmeyi, değiştirebilmeyi isterdim bu masalın sonunu yahut hiç yaşamamış olmak isterdim o günleri. Hiç bitmeyen telaşelerin bitti mi şimdi, değdi mi heba ettiğine yürekleri? Söylesene, hayalimi sildi mi gözlerin, sen de saklıyor musun beni?”

"Bir güz yanığıyım ben. Güz yanığı nedir bilir misin? İçinde cehennem yangınlarıyla kavrulurken yüzünün bir ölü soğukluğu ile buz kesmesidir. Ne ismim bilinir ne cismim. Hiçbir kitabın yazmadığı bir aşka düştüm."

“Gelsen de özür dilesen de nafile. Unutma, ölülerden özür dilenmez!”

“Bir adamın gözlerinden akan bir damla yaş bin acı, bin ah taşır. Yüreğine akıtır erkekler kederli yaşlarını o yüzdendir ki bir adamın gözünden akıyorsa yaş yüreği taşıyamıyordur artık kendini, acısını, kırgınlığını...”


“Kalakalmak, sevgiliniz gittiğinde çaresizce elinizin bağrınızda kalmasıdır. İnsan değer verdiğini bağrına basmıştır, bağrınıza bastığınız bağrınıza basa basa gittiğinde bağırmak ayıptır. Kalakalmak size ondan kalan bir ayrılık hediyesidir.”

“Yürekler birbirine uzaksa yol yakındır ayrılıklara.”