Kırk Kere Söyledim Kitabında Geçen Anlamlı Sözler
Kitap çocuk yetiştirmenin ne kadar önemli olduğunu anlatan bir kitaptır. Çocuklara davranışları ile örnek olan kişiler anne baba ve öğretmendir. Daha sonra çevresidir. Çocuklara değer verilmeli ve onların da bir birey olduğu unutulmamalıdır. Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:
"Kırk kere uyarıldığı hâlde yine aynı şeyi yapmaya devam eden çocuk ne demek ister? "Bak anne, bak baba. Bir kere uyar “Bazı ebeveynler çocuğun kişisel, sosyal, kültürel özelliklerini ne olursa olsun, ergenliğe girdiği anda ilişkilerinin zaten bozulacağına baştan kendilerini şartlayarak yola çıkıyorlar. Böylece ebeveynler ergenlerin hormonlarının etkisiyle göstermeye başladıkları “isyanların” kendi şahıslarına, otoritelerine ve çocuk yetiştirme tarzlarına hakaret eder nitelikte olduğu yanılgısına kapılabiliyor. Ne de olsa “her zamanki kurallar” altında çocuk daha önce sorun çıkarmadı, öyle değil mi? Şimdi niye böyle? Esas isyanın kendilerine değil, bedenleri, zihinleri ve ruhlarındaki anlamlandıramadıkları değişime olduğunu bir türlü anlayamıyorlar. Daha önce hiç karşılaşılmayan eylem, duygu ve düşüncelerle ortaya çıktığında ve “ergen” denilerek sorunlu ilan edilen çocuk baskıyı da görünce farklı doyumlar, yeni onaylar aramaya başlıyor. Kolay değil.”dın ama yaptım. İkinci kez söyledin, yine yapmaya devam ettim. Üçüncü kez de aynı şey oldu. Peki, siz hangi akılla ilk üç denemede işe yaramayan bir şeyi otuz yedi kez daha söylüyorsunuz? Cümleyi değiştirin, üslubu değiştirin, tekniği değiştirin. Bir şeyleri değiştirin işte!"
“Çocuğunuz eşyaları kırıp dökebilir; koşarken, oynarken, tırmanırken, arkadaşlarıyla iletişim kurarken hata yapabilir. Çünkü öğrenmek için bu deneyime, bir üst seviyeye çıkmak için bu hatayı yapmaya ihtiyacı vardır. Diğer yandan örneğin anne-baba, çocuğa kendisine zarar verir endişesiyle makas vermezse, elini keser endişesiyle portakal soymasını engellerse bu durumda çocuğun hata yapmasının önüne geçilir ancak beceri gelişimi zayıf kalır, ileriki yaşantısında zorluk çeker.”
"Çocukları “büyüklerden” yadigar “Büyüğünü say, küçüğünü sev,” klişesiyle eğitmeye kalkmadan önce sevgisiz kalmış büyükleri ve etraflarındaki yetişkinler tarafından “sayılmamış”, görmezden gelinmiş küçükleri hatırlamak gerek.”
“Çocuk, tamdır. Yaşam bu tamlığı kusursuzluğa, kemale erdirme sürecidir. Çocuk gibi kalabilmek, çocuk gibi düşünebilmek, çocuk gibi yaşayabilmek, gülebilmek, hatta uyuyabilmek aslında hepimizin varmak istediği nokta, yani kamil insan olma çabamızın serüveni… Yapmamız gereken çocukların seviyesine inmek değil, o seviyede kalabilmek ve o seviyeyi koruyup geliştirme çabasını gösterebilmek. Şairin meramıyla çocuğu “göklerden gelen bir yadigar gibi” görerek ruhumuzu süslemek.”
“Biz "çocukla iletişim" deyince nedense çoğunlukla "Biz söyleyeceğiz, anlatacağız, çocuk dinleyecek; biz isteyeceğiz, çocuk yapacak" kabilinde bir iletişim şekli anlıyoruz.”
“Çocuk fikirlerine, bakış açısına, seçimlerine saygı duyulduğunda; yetişkinse karşılıksız sevildiğini hissettiğinde daha güçlü bir şekilde ayakta durabilir.”
“Toplumun beklentilerine göre davranan ailelerde çatışma kaçınılmazdır. Aile kendi içinde bir toplumdur, takımdır, ekiptir. Kararları kendi içinde alır.”
“Oysa çocuğun yerde, toprakta, suda oynaması bedava sağlık hizmeti gibidir. Stresi azaltma, mikroorganizmalarla tanışarak bağışıklığı güçlendirme, alerji riskini azaltma gibi faydalar uzmanların ortak kanısı. Ruh sağlığı açısından da son derece olumlu katkıları olan bir hareket çocukların yerde, toprakta, suda, çamurla oynaması.”
“Başkalarını dinleyebildiğimiz, hislerimizi, düşüncelerimizi onlarla paylaşabildiğimiz ve olup biteni anladığımız andan itibaren birey oluyoruz, insanlaşıyoruz.”
0 Comments:
Yorum Gönder
Deneme