“Akıllı Söylemeden Düşünür, Akılsız Düşünmeden Söyler.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Akıllı Söylemeden Düşünür, Akılsız Düşünmeden Söyler.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 

Kendini bilen insan, nerede nasıl konuşacağının farkında olan, aklını iyi kullanan insandır. Akıllı kimse söyleyeceklerini  iyice  düşünen, tartan kimsedir. Akılsız kimseler ise  düşünmeden konuştukları için, kırıcı da olabilirler. Düşünmeden, sözümüzün karşımızdaki üzerindeki nasıl bir etki bırakacağını hesaplamadan konuşmamalıyız. İnsan olarak sosyal bir varlık olduğumuz için birlikte yaşadığımız insanlara karşı, çevremize karşı nazik olmalıyız.


Bir sorunla karşı karşıya kaldığımız zaman bu sorunu çözerken önce iyi düşünmeliyiz, sorunun muhatabı olan kişilerle insani bir şekilde iletişime geçmeliyiz. Hemen  düşünmeden ağzımıza geleni söylersek karşı taraftaki kişi ya da kişiler bize kırılabilirler. Onun için akıllı olmalıyız ve  söyleyeceğimiz sözleri akıl süzgecinden geçirerek konuşmaya başlamalıyız. Akılsız insan kimsenin duygularına önem vermeyen insandır. Söylediklerimle karşı tarafı kırdım mı, ya da karşı tarafın kalbinde bir incinmeye neden  oldum mu diye düşünmeyen ruhsuz ve ince düşünceden yoksun olan insanlardır. Oysa akıllı insan bir şeye hayır diyeceği zaman bile bunu güzel bir şekilde söyler ve bu kişiye karşı herhangi bir olumsuz duygu da olmaz.


 Düşünerek konuştuğumuz zaman hem sözcükleri tane tane konuşmuş oluruz ve hem de söylediklerimiz karşı taraftan daha iyi anlaşılır ve böylece patavatsızlık da yapılmamış olur. Düşünen insan aynı zamanda kendini kontrol edebilen insandır. Düşünmeden konuşan insan kendiniz eki zanneden boş konuşanın tekidir.

Duygu ve Düşüncelerinizi Yazıya Dökmeyi Seviyor Musunuz? Neden?

 Duygu ve Düşüncelerinizi Yazıya Dökmeyi Seviyor Musunuz? Neden?


Duygu ve düşüncelerimi yazıya dökmeyi seviyorum. Çünkü yazarak kendimi daha iyi ifade ediyorum. Yazarak ifade ettiğim şeyleri konuşurken de zorluk çekmeden ifade etmeyi başarabiliyorum. İnsan yazarak rahatlıyor ve duygu ve düşüncelerini kaleme aldığı zaman kendisini daha iyi anlatabiliyor ve her duygusunu yazıya dökebiliyor.


 Özellikle de konuşmaktan çekinen kimseler duygu ve düşüncelerini yazıya döktüğü zaman zamanla konuşmalarında da sıkıntı çekmeyecek ve kendilerini bir zaman sonra daha iyi ifade edeceklerdir.  Duygu ve düşünceleri yazıya aktarmak hem yaşadığımız anıların kalıcı olmasını sağlar. Örneğin; günlük tutuğumuz zaman gün içinde yaşadığımız önemli olayları yazarız. Bunu yıllarca yaptığımız zaman yetişkin bir insan olduğumuzda o günlüğü okuyup geçmişteki yaşadıklarımız aklımıza gelir ve tebessüm etmeye başlarız, yaşadığımız acı bir olay varsa o olayları hatırlayıp ne gibi şeyler başımızdan geçmiş giderek efkarlanırız.  Geçmişe özlem duyarız, o zamanlarda yaşadığımız her şeyi okuyarak unutmamış oluruz. Yazarak güzel bir şekilde konuşmayı da öğreniriz.


Hafızamız yazarak güçlenir ve hep genç kalır. Yazarak imla hatalarım daha az olur. Yazmak benim hayatımda da planlı ve programlı olmamızı sağlar.  İşte tüm bunlardan dolayı yazmayı çok seviyorum ve yazmak benim stresimi de azalttığı için buna devam edeceğim.

Yeni Yıl Sevinci İle İlgili Kompozisyon

 Yeni Yıl Sevinci İle İlgili Kompozisyon


Yıllar o kadar çabuk geçiyor ki bir uyanmışız hemen başka bir yıl gelmiş. Bu yılda benim için öyle geçti. Geride bıraktığımız yıllarda yaşanan  güzel günler oldu, iyi anılar oldu ve korona virüs gibi hayatımızı alt üst eden, sevdiklerimizi bizden alan bir virüs her ne kadar bize zarar verse de hayat her şeye rağmen devam etti ve bize yeni yılı hediye etti. Her yeni yılda bir yaş daha almanın heyecanı ile hem mutlu oluyorum hem de büyüdüğüm için sorumluluklarım daha da arttığı için biraz endişeleniyorum.


Tüm bunlara rağmen her arkadaşım gibi benim içimi de yeni yıl sevinci kapladı. Yeni yıl benim için yeni kararlar demek, hayata daha sıkı tutunmak ve amaçlarımın peşinde koşmaya devam ediyor olmaktır. Bu yıl bir yaş daha aldığım için artık ortaokul son sınıf öğrencisi oldum. Gelecek yıla ise liseye geçeceğim için mutluyum. Virüsten dolayı büyük annemi kaybettim geçen yılda. Bu durum bizi çok sarstı ve ailece çok üzüldük ama dedemi asla yalnız bırakmadık. O da artık bizimle yaşamaya başladı ve bundan sonra da yaşamaya devam edecek.


 Yeni yıl bana dedemle birlikte yaşama fırsatı verdi her ne kadar büyük annem aramızdan ayrılmış olsa da. Bu yılda ailemle birlikte geçecek inşallah. Yeni yılda babam ve annem akşam yemeği için kendilerine yer ayırtmışlar ve özel bir yerde yemek yiyecekler. Ben ise arkadaşlarımla buluşacağım ve onlarla güzel bir eğlence düzenleyeceğim. Aynı zamanda o gün benim doğum günüm olduğu için arkadaşlarım bana belli etmeseler de yeni yıl hazırlığı yanında bir de bana doğum günü sürprizi hazırlıyorlar. Aralarında konuşurken duydum ama belli etmiyorlar.


2023 yılı ülkemiz için, milletimiz için, sevdiklerim için ve benim için iyi bir yıl olarak geçer umarım. Herkesin yeni yılını kutlarım. Ülkemizin daha gelişmiş bir ülke olmasını, insanların daha mutlu olduğu bir ülke olmasını dilerim. Yeni yıl herkese şans, para, mutluluk, adalet duygusu, insan olma duygusu getirsin inşallah. Allah ülkemizi iç ve dış terör örgütlerinden korusun ve milletçe birlik olduğumuz bir yıl olsun umarım. İnsanların birbirini daha iyi anlayabildiği, ön yargının olmadığı, siyaset dilinin insanları ötekileştirmediği, insana insan olduğu için değer verildiği ve bunların daim olduğu bir yıl olsun.

 

“Aşağılık İnsanlara İyilik Etmek Denize Su Taşımaya Benzer.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Aşağılık İnsanlara İyilik Etmek Denize Su Taşımaya Benzer.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


İnsan olabilmek için sadece akıl gerekli olmaz. Aynı zamanda o aklı yerinde kullanmak da gereklidir. Aklını kullanmayan insanları kullanan kimseler onları aptal yerine koyarak güzel kalpli insanları sömürürler ve bundan da zevk alırlar. İyilik yapmak erdemli bir davranıştır. Özellikle de mağdur olan insanlara karşılıksız iyilik yapmak takdir edilmesi gereken bir davranıştır ama bu iyi niyet kullanılmadığı sürece geçerli olan bir şeydir.

 

Aşağılık insanlara iyilik etmek denize su taşımaya benzer sözü ile ilgili anlatılmak istenen şudur: Denizin zaten suyu çoktur ve onun suya gereksinimi yoktur. Oraya su taşımak boşuna zahmettir. Aşağılık insanlar da pişkin ve vurdumduymaz kimselerdir. Onlara ne kadar iyilik edersek edelim onlar kötülüklerine devam edecekler, kıskançlıklarına devam edecekler ve sizi kullanmaya devam edeceklerdir. Böyle insanlara iyilik yapmak boşa bir çabadır. Yani hak etmeyen kimselere iyilik edilmemelidir. Onlara değil yardım etmek yardım etmenin kıyısından dahi geçilmemelidir. Çünkü böylelerine ne yaparsanız yapın kıymetiniz olmaz üstelik sizin adınızı da ezik diye çıkarır ve ben istemedim ki o yaptı diyerek sizin onca vefanızı ve fedakarlığınızı nankörlük yaparak inkar eder.

 

 Onun için aşağılık insanlara ne için nefesimizi harcamayalım, zamanımızı onlar için feda etmeyelim ve kendimizi onlar için değersizleştirmeyelim ki bu hayat bizler için daha güzel olsun. Hak etmeyene de hak vermeye çalışmayalım.

 

“Oturan Aslandan, Gezen Tilki Yeğdir.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Oturan Aslandan, Gezen Tilki Yeğdir.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


Sürekli yan gelip yatmak, ana baba eline bakarak hayatını devam ettirmeye çalışmak, çalışmaktan üşenmek ve çalışacağım diye sürekli bahaneler üretip aylaklığa devam etmek tembellerin en önemli özelliğidir. Oysa çalışkan kişiyi yüceltir ve kişinin kendisini daha hissetmesini sağlar. İnsan yatarak hayatını geçirdiği zaman kendini hiçbir şekilde geliştiremez ve  başkalarına muhtaç olur. Onun için oturmaktansa çalışmak daha iyidir.


 Kimi insanlar vardır ki sağlığı yerindedir. İş yapabilecek durumda olan bu insanlar ne  kadar güçlü olursa olsunlar çalışmaktan kaçınırlar ve tembelliğe sığınırlar. Oysa böyle insanların aylaklık yapmaması gerekir. Çünkü atalarımız bununla ilgili “ Oturan aslandan, gezen tiki yeğdir.” demiştir. Yani atalarımız şunu söylemek istemiştir: Güçlü ama tembel birindense, güçsüz ama çalışkan biri yeğdir. Ne denli güçlü ve varlıklı olursak olalım, çalışmayı elden bırakmamalıyız. Hareket halinde olan, sabahın erken saatlerinde evine ekmek götürmek için,  geceden sabaha kadar daha iyi gelir elde etmek ve ailesine yetebilmek için çocuklarına, eşine faydalı olmak için iş arayan ve bulduğu her işi değerlendirmeye çalışan çalışkan insanlar çalışmayan ama güçlü olan kişiden her zaman daha iyidir ve daha üstündür.


Toplumda böyle insanlara hayranlıkla bakar. Her zaman çalışan insan, gezip ekmeğini arayan insan güçlü olduğu halde çalışmayan kimseden daha kârlıdır. Onun için de oturan aslandan gezen tiki daha yeğdir denilmiştir.

Yazma Alışkanlığının Sağladığı Faydaları Araştırınız.

 Yazma Alışkanlığının Sağladığı Faydaları Araştırınız.

 

İnsan, içindeki duygu ve düşünceleri kağıda aktarmak için yazmaya başlar. Müzik gibi yazmak da insan ruhunun gıdasıdır. İnsan yazarak kendini daha iyi ifade eder ve yazı sayesinde daha edebi bir dil kullanılır. Yazdığımız zaman içimizi dökmüş oluruz ve bundan dolayı bir rahatlama duyarız. Bizi derinden sarsan kötü ve üzücü olaylar, bizi çok mutlu eden haberleri yazdığımız zaman kendimiz iyi hissederiz ve yazı ile dertleşmeye başlarız ve yazma sonucunda da derdimizin bir nebze de olsa azaldığını hissederiz.


Yazma alışkanlığının sağladığı faydalar şunlardır: Hafızamızdaki bilgiler  kısa süreliğine unutulduğu zaman  o bilgileri tekrar hatırlamak isteriz. Bunun için de yazmak gerekir ve yazdığımız o bilgileri hatırladığımız için büyük bir kayıp yaşamamış oluruz. Yazarak gün içindeki stresimizi de atmış oluruz. Örneğin günlük tutarak gün içindeki önemli olayları yazarız ve böylece kendi yazma yeteneğimizi de geliştirmiş oluruz. Küçücük çocuklar günlük tutarak rahatladıklarını ve mutlu olduklarını söylemişlerdir. Böylece onlar da yazarak kendilerini daha iyi geliştirirler ve geleceğin aydınları, yazarları olurlar. İnsan yazarak öğrenir, yazarak daha az imla hatası yapar, yazarak daha disiplinli olur ve daha planlı olarak hayatına yön verir. Yazarak kendini mutlu eden insan sadece bununla kalmaz aynı zamanda toplum içinde de güzel bir dil kullanır ve diksiyonunu geliştirerek kulağa harika gelecek cümleler kullanır ve daha kibar olur.


İnsan beyni konfora alışkın değildir, konfora alıştığı zaman hemen çürümeye başlar. Oysa yazdığımız zaman hafızamız güçlenir, beynimiz aktif olur ve hayat ile bağımız kopmamış olur. Yaşımız kaç olursa olsun yazmaya, içimizi dökerek mutlu olmaya devam etmeliyiz. Düşünme yeteneğimizin gelişmesi için, hayal dünyamızın zengin olması için, kendi fikirlerimizi ortaya koymak için yazmalıyız ve kendimizi geliştirmeye yazarak devam etmeliyiz.

“Gökyüzü, Sadece Uçmaktan Korkanların Sınırıdır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon

“Gökyüzü, Sadece Uçmaktan Korkanların Sınırıdır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli şey ona akıl verilmiş olmasıdır. İnsan bu akıl sayesinde neleri yapıp neleri yapmayacağını kendisi belirler. Kendi isterse başarır, kendi istemezse başarmaz ve sınırlı bilgiye ulaşır, daha uzağına gidemez. Gökyüzü, sadece uçmaktan korkanların sınırıdır sözü ile anlatılmak istenen şudur: Uçmaktan korkan insana en büyük korku gökyüzü gelir ve oralarda hareket etmek gelir. Çünkü kişi kendi sınırını sadece gökyüzü ile sınırlandırmış ve onun ötesinde de farklı dünyalar farklı gizemler olduğunu aklına getirmemiştir.


 Yani kişi kendini yeniliklere kapatmıştır. Merak etmemiş, araştırmamış ve bildikleri ile yetinmeyi yeğlemiştir. Böyle olduğu zaman da bir şey öğrenemez ve bilimden, teknolojiden geri kalmaya başlar. Oysa gökyüzünün ötesinde de bir hayat olduğunu ve oralara gitmek için meraklı olmak gerektiğini, korkamamak gerektiğini ve bunun için de uygulamaya geçmek gerektiğini anlarsa işte o zaman başarmaya başlayacak ve merakını sınırlandırmayacak , daha yeni bilgiler öğrenecek, uzay ile ilgili hayatı öğrenecek, orada yaşam var mı yok mu diye onu araştıracak ve böylece zihnini yeni bir aleme açacaktır.


 Kendimizi belli kalıplara sokmamalıyız. Devamlı geliştirmeliyiz ve bilgiye aç olmalıyız, meraklı olmalıyız ve önümüze çıkan engelleri çabalayarak aşmalıyız. Yani hep daha çok çalışmalı, daha çok araştırmalıyız. Engeller aşmak için vardır. Bunu aşmak için de kendimize güvenmeli ve cesur olmalıyız. Yeri geldiği zaman risk almaktan kaçınmamalıyız ve kendimizi daracık bir dünya içine hapsetmemeliyiz. Yapamam değil uğraşırsam yapabilirim mantığı içinde olmamalıyız.


“Hızlı Sağanak Tez Geçer.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 “Hızlı Sağanak Tez Geçer.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon


Nasıl ki hızla yağan bir yağmur çabuk akıp giderse bir işi aceleye getiren, o işte hırs yapan insanların hevesi de çabuk söner. İnsanın işini azimle yapması, kendi ile yarışması güzel bir eylemdir. Çalışmak, bir yerlere gelmek kişiyi mutlu eder ve kişinin kendi yaşamına yön vermesi sağlar.


Bunlar güzel şeylerdir fakat bir işe çok aşırı hırs gösteren kişiler daha sonra bu hızlarını kaybederler. Sakin ve devamlı aynı hızla gitmek önemlidir. Elbette hırs insanoğlu için normal bir duygudur ama bu duyguyu birilerine inat olsun diye yapmak insanı yorar ve en sonunda kişi gücünü kaybeder ve bitkin düşer. Onun için bir işi yapacağımız zaman her zaman aynı hızda yapmalıyız, ani kararlar vermemeliyiz, ani öfke patlamaları yaşamamalıyız. Çünkü hızlı olan şey çabuk söner ve gerisinde pişmanlıklar olur.


Bundan dolayı her işimizi sakin bir şekilde adım adım ilerleyerek yapmalıyız. Bunu yapmadığımız zaman en çok üzülen ve en çok yorulan kişi yine biz oluruz. İşte bundan dolayı da atalarımız Hızlı sağanak tez geçer demiştir. Hızlı sağanak gibi değil yavaş yavaş yağan kar gibi olmalıyız. Yani yavaş ve sakince ilermemeliyiz.

Para Mutluluk Getirmez Konulu Münazara Örneği

 Para Mutluluk Getirmez Konulu Münazara Örneği


İnsanların gereksinimlerini karşılaması için paraya gereksinim vardır ama para tek başına kesinlikle mutluluk kaynağı, huzur kaynağı değildir. Elbette günlük ihtiyaçlarımızı karşılamak için paraya ihtiyaç duyarız. Mesela sabah kalktığında evde kahvaltılık hiçbir ürün kalmamış, yumurta yok, peynir yok, zeytin yok, ekmek yok vb. Bunlar olmadığı zaman kişi karnını doyuramaz ve aç kalır. Ya da kişinin yediği diğer şeyler ne ise kişi onları yemediği zaman aç kalır ve mutsuz olur. Bundan dolayı bu durumlarda para gereklidir. Bu çok ayrı bir durumdur.


Biz parayı yönettiğimiz sürece para gereklidir ama para bizi yönetmeye başladıysa, kişiliğimizi, elimizden aldıysa, para sayesinde her türlü kötülüğü, şımarıklığı, bencilliği yapmaya başladıysak ve sonumuzun ne olacağını kestirmeden bu hadsizliklere devam ettiğimiz sürece para mutluluk getirmez. Çünkü kazanma hırsı, para biriktirme hırsı kişiyi bir süre sonra ruh hastası yapmaya başlar, paraya bağımlı ama mutlu olmayan kimselere dönüşür insan. Kişinin paraya ne şekilde baktığı da aslında mutluluk açısından incelenebilir. Parayı araç mı yoksa amaç olarak görüyoruz işte bu soru çok önemlidir. Araç olarak gördüğümüz zaman fazla üzülmeyiz, bugün olmazsa yarın çalışırım kazanırım gereksinimlerimi gideririm deriz. Parayı amaç olarak görmeye başladıysak her şeyimiz para olduysa, gözümüzü mal hırsı bürüdüyse işte o zaman sıkıntılarda başlamış olur. Çünkü kişinin hayatı sadece madde olmuştur artık. Hiçbir gereksinimi yoktur ama sadece daha fazla para isteği kişiyi hayattan koparmaya ve bencil bir yaşama sürüklemeye başlar.


 İnsan ilk olarak şunların kıymetini bilmelidir. Sağlıklı ise, kimseye muhtaç değilse, sevdiği bir işte çalışıyorsa ve o işin karşılığı olarak belli bir ücret alıp o ücreti de sevdikleri ile harcıyorsa, kendine ve geleceğine yatırım yapıyorsa işte o zaman kişi mutlu olmalıdır ve durumuna şükretmelidir. Olaya başka açıdan bakacak olursak ise şunları söyleyebilirim: Kişi en iyi evlerde oturuyor, en iyi arabaya sahip, en iyi maaşı alıyor ve her şeyi alabilme imkanına sahip ama ruhu mutlu değil, hayattan zevk almıyor, hayallerine gem vurmuş. Ne de olsa her şeye sahip ama yaşama sevinci kalmamış işte burada para mutluluk getirir diyebilir miyiz? Elbette diyemeyiz. Çünkü insanın yaşam amacı para olmamalıdır. Yaşam amacımız para olduğu zaman paraya sahipsek hayat da bitmiştir bizim için ve bizi mutlu edecek bir şey kalmamıştır.


 Oysa insan okumaya, keşfetmeye, yeni yolculuklara çıkmaya, kendini geliştirip kültürlü insan olmaya gönül verdiyse işte burada kendine yetecek kadar parası da varsa mutludur. Çünkü kişinin amacı sadece para değildir. Mutlu olmaktır ve bunun için de zihnini mutlaka bir işle meşgul etmesi gerektiğidir. İşte bunu yaptığımız zaman mutlu oluruz ve para bizim hayatımızda sadece araç olarak kalır amacımız sadece yorulmamak üzere çalışmaya devam etmek, yorulunca da ara vermek ve okumaktan, öğrenmekten asla vazgeçmemektir.


Yardımsever olmak, merhametli olmak, başkaları ile paylaşınca mutluluğun ne demek olduğuna şahit olmak. İşte bunlar bizi mutlu eder ve insan yapar. Bizi para mutlu etmez, bizi mutlu eden içsel yolculuğumuza başlamak ve ruhumuzu doldurmak için insan ilişkileri kurmak, insanlara yardım etmek ve bencil olmamaktır.

Kurtuluş Savaşı İle İlgili Hikaye Edici Metin Örneği Yazınız.

 Kurtuluş Savaşı İle İlgili Hikaye Edici Metin Örneği Yazınız.

 

Yüreği temiz, yüzü temiz Anadolu insanının çok olduğu , yardımseverliği ile bilinenlerin yurdu ana  vatan, kıymetli vatanımız yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Ayşe Gelin akşamdan mayaladığı ekmekleri sobada pişirmeye başlamış, çocukları ise sabahın erken saatleri olduğu için uyumaya devam ediyordu. Sobanın üzerine koyduğu su kaynamış, dağlardan topladığı dağ çayları ile mis gibi bir çay hazırlamıştı çocuklar için. İneğinden yaptığı çökelekler ile ile fırına koca bir tepsi börek atmıştı ve o börek de pişmek üzereydi ki kapı çaldı. Kapı öyle hızla çalıyordu ki Ayşe Gelin ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette kapıya doğru koştu.

 Gelen komşusu Hümeyra Teyzeydi. Hümeyra Teyze ağlıyor ve Ayşe gelin yurdumuza düşmanlar gelmiş, bugün de bizim köye geleceklermiş ve elimizde avucumuzda ne varsa bizden alacaklarmış dedi. Bunu duyan Ayşe Gelin hemen sert çıktı Hümeyra Hanıma. Ağlama ana bize yakışmaz, var gücümüzle mücadele edeceğiz hele gel de bir lokma ekmek ye, vatan için gerekirse canımızı feda ederiz diye Hümeyra Teyzeye moral verdi. O sırada çocuklar kalkmış ve altı ay önce dünyaya gelen Osman bebek de ağlayarak uyanmıştı, küçücük çocuğuna rağmen düşmanla savaşmaktan korkmayan yiğit gelindi Ayşe Gelin.

Ayşe Gelin kahvaltıyı hazırladı ve çocukların karnını doyurdu daha sonra ise Küçük Osman’ı emzirdi. Kocası Remzi Bey cepheye düşmanla savaşmak için gittiği için Ayşe gelin çocukları ile yapayalnız kalmıştı. Batı Cephesi’nde Yunanlar ile savaşılıyordu. Yunanlılar çok acımasız davranıyor, köyleri yakıp yıkıyordu ama Ayşe Gelinin köyü daha dağlık bir yerde olduğu için henüz bu köye gelememişlerdi. Ayşe Gelin kolundaki bir burma bileziği evinin yakınındaki bir yere kazarak sakladı ve çocuklarının hakkını düşmana vermeyecekti. Elindeki silahları devletine teslim etti ve düşmana vermeyeceğini söyledi. 

Köydeki herkese savaşmaya çağırdı ve düşmandan korkulmaması gerektiğini söyledi. Köylülerde ona inandı ve herkes birlik oldu ve düşman askerlerine pusu kuruldu ve köye gelen düşman askerlerine saldırı başladı ve askerler arkalarına bile bakmadan kaçıp gitti. Ayşe gelin ve köyün diğer gelinleri cepheye askerler için erzak yolladı ve askerlere her türlü yardım yapıldı. Köy düşman askerlerinden temizlendi ve Ayşe Gelin de Kurtuluş Savaşı başarı ile tamamlandıktan sonra Mustafa Kemal tarafından ona Anadolu’nun kahraman kadınları unvanı verdi.

10 Özdeyiş ve Kısaca Anlamları

 10 Özdeyiş ve Kısaca Anlamları


*Bana iyi analar veriniz, size iyi vatandaşlar vereyim. (N.Bonaparte):  İyi anne aileyi sağlam tutacak daldır. İyi bir anne, eğitimli ve güzel ahlaklı bir anne iyi çocuklar yetiştirerek o çocukları topluma kazandırır ve topluma büyük bir iyilik yapmış olur. O çocuklar da toplumu geliştirir ve insanlığa faydalı işler yapar.

*Bir ulusun büyüklüğü, nüfusun çokluğu ile değil, akıllı ve erdemli kişilerin sayısıyla ölçülür (Victor Hugo): Bir ulusu ulus yapan nüfusunun çok olması değil  o ulusta yer alan bilinçli, eğitimli, erdemli insanların çok olması o milleti kaliteli bir millet yapar. Çünkü ulusu ulus yapan şey kaliteli ve nitelikli insanlardır. Bir ulusun fertleri güzel ahlaktan yoksunsa, cahil kalmışsa ve cahilliğinde diretiyorsa o ulus geri kalmaya devam edecektir. Önemli olan akıllı ve olgun kimselerin olmasıdır.

 

*Bir mermer parçası için heykeltıraş ne ise, ruh içinde eğitim olur. (Cervantes):  Mermer parçası heykeltraş için çok değerlidir çünkü o mermer ile muhteşem sanat eserleri, muhteşem heykeller yapılacaktır. Eğitim de insan ruhu için çok gereklidir. Çünkü eğitimden yoksun insanlar yarım kalır ve içinde yaşadığı topluma zarar veriri. Oysa eğitimin olduğu yerde bilinçli insanlar, topluma faydalı insanlar olur.

*Bir kişiye yapılmış haksızlık, bütün topluma yöneltilmiş bir tehdittir.  (MontesQuieu):  Bir insana yapılmış haksızlık tüm insanlığa yapılmış gibidir. Onun için adaletsizlik karşısında sessiz kalınmamalıdır. Haksızlık karşısında sessiz kalırsak ve kurnazlık yaptığımızı düşünürsek çok büyük ateşe  atmış oluruz kendimizi. Çünkü sessiz kaldığımız her haksızlık bir gün bizi de vuracak ama o zaman iş işten geçmiş olacaktır.

*Bir şeyi bildiğin zaman, onu bildiğini göstermeye çalış. Bir şeyi bilmiyorsan, onu bilmediğini kabul et. İşte bu bilgidir. (Konfüçyus): Bilge insan bildikleri ile övünmez ve dışarıya şov yapmaz ama bildiklerini insanlara anlatmaya çalışır ve onları aydınlatmaya çalışır. Bir şeyi bilmiyorsa da biliyorum diye yalan söylemez ve olgun ve gerçekçi davranışlar sergiler.

*Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol. (Mevlana): Cahil insanların yanında susmak en güzelidir. Çünkü ona ne anlatırsanız anlatın o kendi bildiğini uygulamaya devam edecektir. En iyisi susun, böylece boş yere kendinizi yormamış olursunuz.

*Dedikodu, basit ruhlu insanların eğlencesidir. (Jorneille): Dedikodu işi olmayan kimselerin eğlencesidir. Böyle kimseler  de basit ruhlu insanlardır. Başkalarının hayatlarını konuşmakla günlerini heba ederler ve boşa giden bir ömür olur ve o ömre de yazık olur.


Düşünmek ve söylemek kolay, fakat yaşamak, hele başarı ile sonuçlandırmak çok zordur. (Ziya Gökalp): Bir işin en güzel yanı onu uygulamaya dökmek, başarı ile sonuçlandırmaktır. Boş davul da çok ses çıkarır ama bir kimseye faydası olmaz . Oysa söylediklerimizi yapmak dünyanın en zor işidir. Başarılı olanlar da düşündüklerini ve söylediklerini yapanlardır.

Fenalıkların ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır. (Eflatun):Suçlu olan kişinin  cezasız kalması suçsuz olan masumun hayatının işkenceye dönüşmesi demektir. Onun için hak edene hak ettiği ceza verilmelidir ki haksızlığa uğrayan kişinin de içi rahat etsin ve adalet yerini bulsun.

Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez. (Tolstoy) Herkes bir başkasının değişmesini ister  ama önce kendinden başlamasının farkında bile olmaz. İlk olarak kendimizi değiştirmeliyiz böylece her insan kendini değiştirirse dünya aha güzel bir yer olur.

 

 

Aile İçi Şiddet Konulu Kompozisyon Yazınız.

 Aile İçi Şiddet Konulu Kompozisyon Yazınız.


İnsana, insanlığa yakışmayan şiddet ne yazık ki güçlü olanın güçsüz olana uygulamaya devam ettiği insanlık dışı bir davranıştır. Özellikle de aile içindeki şiddet bir toplumun temelini kökünden sarsmaya başlar ve aile içindeki bireylerde tramvatik durumlar gözlemlenebilir. Şiddetin türleri de vardır: Fiziksel şiddet, duygusal şiddet, çocuğun ihmali ve istismarı, ekonomik şiddet. Fiziksel şiddet; Sarsma, tokatlama, vurma, saçından tutup yerlerde sürükleme, odun ile dövme şeklindedir. Duygusal şiddete örnekler ise şunlardır: Bağırma, başka insanların önünde küçük düşürme, fiziksel şiddet uygulamakla tehdit etme, kişinin hareket özgürlüğünü kısıtlama şeklinde çoğaltabiliriz. 

Ekonomik şiddet örnekleri ise şunlardır:  Kişilerin çalışma ve gelir sağlama özgürlüklerinin ellerinden alınması, gelir sağlamak üzere çalıştırılmaya zorlanması gibi eylemlerdir. Çocukların ruhsal ve bedensel bütünlüğünü bozucu davranışların tümüne çocuk istismarı adı verilir. Ayrıca ana ve babaların çocukların bakım, beslenme, barınma, ısınma, giyinme, sağlık ve eğitim ile ilgili gereksinimlerini karşılama gibi temel yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamamaları veya bu konularda hatalı tutum sergilemeleri de çocuk ihmali olarak kabul edilir. Gelgelelim şimdi aile içi şiddeti kimlerin uyguladığına.

Baba anneye şiddet uyguladığı zaman, nadiren de olsa anne babaya şiddet uyguladığı zaman bu ailede yetişen çocuklar da o kişileri örnek alarak hayata devam edeceklerdir. Aile içi şiddet daha çok erkeğin kadına uyguladığı bir şiddettir. Çocuklara uygulanan şiddet ise en ağır olanıdır. Öğretmenlerine, çevresine şiddete maruz kaldığını söyleyemeyen o masum canlar şiddet gördüğünü resimlere çizebilirler, konuşmalarında yakalanabilir, ya da en ufak bir şeyden hemen korkarak titremeye başlayabilir. Bunu durum onların  onların şiddete maruz kaldığını gösterir. 

Erkeğin kadına uyguladığı şiddetin de temeline inmek gerekir. Bu aile babası denilen kişi neden şiddete meyilli, şiddete başvurmasının nedeni nedir, onun çocukluğu nasıl geçmiştir, çocukluğunda ne gibi olaylar yaşanmıştır, onu yetiştiren anne ve babalar ona erkeksin, istediğini yaparsın, güçlüsün gibi saçma sapan cahil konuşmalar yaparak onu bu hale gelmesine neden olmuş mudur? vb. daha çok sorular sorabiliriz. Aile içi şiddet olduğu zaman o evde huzur denen kavram da olmaz. Anne korku içinde olur, çocuklar korku içinde olur ve ev tam bir gerilim evine dönüşür. Şiddete maruz kalan çocuklarda, şiddete maruz kalan kadınlarda çeşitli psikolojik rahatsızlıklar başlar. 

Aile içi şiddetten dolayı çok sayıda insan hayatını kaybetmiş, kimisi yaralanmış, kimisi ise engelli olmuştur ne yazık ki. Bunu yapan kişi de insanlıktan, sevgiden nasibini almamıştır. Aile içi şiddetin nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: Toplumların sahip oldukları iletişim becerilerinin yetersizliği, duygu ve düşüncelerin kışkırtıcı biçimlerde ifade edilmesi alışkanlığı, bilinçsizce yapılan iftiralar, hatalı namus ve ahlak anlayışları da şiddetin sosyal nedenleri arasında sayılabilir. Fakirlik, hayat karşısında şanssız olmak, beklentilerin ve kazanılmış niteliklerin yoksunluğu gibi sosyoekonomik baskı unsurları, kötü alışkanlıklar, yanlış gelenek ve görenekler, inançlar aile içi şiddetin sebepleri arasında yer alır. 

İşte bunların neden olduğunu bilmek ve ona göre çalışmalar yapılması gerekir. Toplum şiddet konusunda bilinçlendirilmeli ve şiddetin her türlüsüne hayır denmelidir. Şiddete maruz kalan kimselere psikolojik destek verilmeli ve onların tekrar topluma katılması sağlanmalıdır.

“Niyeti Kötü Olanın Attığı Ok Kendine Döner.” Sözü İle İlgili Kompozisyon

 “Niyeti Kötü Olanın Attığı Ok Kendine Döner.” Sözü İle İlgili Kompozisyon


Niyeti iyi olan, kalbi pak olan insanlar kötü niyetli insanların kötülüklerine maruz kaldığı zaman çok üzülürler ve büyük bir yıkıma uğrarlar. İyilik ettiği kişilere insan gözü ile bakan, onlara değer veren ve onlara zor gününde yardım eden bu güzel insanlar sinsi insanların kötülükleri karşısında  kendi köşelerine çekilirler ve insanlara olan güvenini kaybederler.

 Niyeti kötü olanın attığı ok kendine  döner der Hz. Ali. Niyeti kötü olan insan iyi niyetli insanı üzer ama yaptığı kötülüğün kendisine döneceğini düşünmez ta ki attığı ok kendine saplanıncaya kadar. Yani kötü niyetli insanların yaptığı her kötülük kendilerine zarar verir ve böyle kimseler kendileri kaybeden taraf olur, saygınlığını kaybeden kimseler olur. Bir daha da böyle kimselere asla güven olmaz. İyi niyetli insanlar bu kötü ve sisi kimselerden kötülük görseler de iyiliğe devam ederler. Bunu yaptıkları zaman da iyi niyetleri kullanılmaya devam eder ve kötüler onların üzerinden geçinmeye devam eder. İşte burada iyi niyetli olan kimsenin gözü açması ve bir an önce kendine gelmesi istenir. Kötülük gördüğümüz, güvenimizi kaybettiğimiz insanlara bir daha güvenmemeliyiz.

 Denenmişi denemek olmamalıdır. Çünkü onlardan yine aynı kötülük gelir ve huylu huyundan , art niyetli art niyetinden vazgeçmez. Allah iyi niyetli insanların yanındadır ve onların hakkını kötü olana vermez. Kötü olan ise ettiğini biçer ve yaptığı kötülüklerde kendi boğulur.

Yeryüzünde Öğretmenlikten Daha Onurlu Bir Şey Tanımıyorum Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 Yeryüzünde Öğretmenlikten Daha Onurlu Bir Şey Tanımıyorum Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


Öğretmenlik mesleği gönüllük gerektiren, içinde çocuk sevgisi ve çocuğa şefkat gösterme yetisi olan, içi sevgi dolu olan kimselerin yapabileceği bir meslektir. Öğretmenlik mesleğini sevmeyen bir kişi o meslekte  mutlu olmaz. Çünkü önce bu mesleğe gönül vermiş olmak gerekir ve bu mesleğin gerekliliklerini de yerine getirmek gerekir. Bir çocuğa bir harf öğretmek, o çocuğun dönem içinde büyümesini, gelişmesini izlemek ve çocuktaki güzel davranışlara şahit olmak öğretmenler için mutluluk verici bir şeydir.

 Öğretmenlik onur verici bir meslektir çünkü öğretmen olan kişi yetiştirdiği fidanların ileride nerelere geldiğine şahit olur ve yetiştirdiği fidanları ile yani aydın öğrencileri ile gurur duyar ve bunun için de çok mutlu olur. Topluma aydın insanlar, vicdanlı insanlar ve güzel ahlaklı insanlar kazandırmak öğretmen için olmazsa olmazlardandır. Bunu yapan öğretmen onurlu bir iş yapmış olur aynı zamanda. Öğrencileri için gece gündüz demeden çalışan ve onlar için en iyisini nasıl yapabilirim çabası gösteren değerli öğretmenlerimizin kıymeti bilinmeli ve onlara hak ettikleri değer verilmelidir. Onlara yapılacak olan en ufak bir saygısızlık topluma yapılmış sayılır aslında.

Çünkü toplumu yetiştiren, toplumun gelişmiş bir toplum olmasına katkı sağlayan değerler öğretmenlerdir. Bugün bir çok bilim insanımız dünya çapında güzel işlere imza atıyorsa bu onların eğiticileri yani öğretmenleri sayesindedir. Çünkü öğretmenleri onların bugünlere gelmesinde emek etmiş, fedakarlık göstermiştir. Öğretmenlik insanı gururlandıran, mutlu eden bir meslektir. Şimdiden mesleğini onuru ile yapan tüm değerli öğretmenlerin öğretmenler günü kutlu olsun. Çünkü bu hayattaki en onurlu iş öğretmenliktir.

“Denize Düşen Yılana Sarılır.” Atasözü İle İlgili Hikaye

 “Denize Düşen Yılana Sarılır.” Atasözü İle İlgili Hikaye


Hava kararıyordu. Akşam olmak üzereydi. Babam henüz işten gelmemişti. Annem yemeği hazırlıyor, ben de ödevlerimi yapıyordum. Abim ise üniversiteyi kazandığı için İstanbul’da okuyordu. Biz ise ailece Zonguldak’ta yaşıyorduk. Babam maden işçisi olduğu için gece gündüz demeden çalışıyor ve alın teri ile ekmeğini kazanıyordu. Büyük adamdı benim babam. Kimseye boyun eğmeyen, kul hakkı yemeyen biriydi. Babam her ne kadar çalışsa da abim Fuat tıp fakültesi okuduğu için ona yeterli para gönderemiyor ve bunun için de çok üzülüyordu. Yemeklerin kokusu burnuma gelirken zil çaldı. Hemen kapıya koştum ve gelen babamdı. Babamın boynuna sarıldım ve  yüzündeki, ellerindeki kömür karasını öptüm ve canım babam benim diyerek ona sevgimi gösterdim. O da bırak beni Erdem elimi, yüzümü yıkayım da öyle öpersin dese de ben onu öpmeye doymadım.

 O kömür karası olan yüz bir işçinin alın teri, nuru, göz yaşıydı bence. Ben de gelecek yıl üniversite sınavına girecektim ve benim yaşım da 17di. Abim Fuat ise birinci sınıf öğrenciydi. Hep birlikte akşam yemeğine oturduğumuz sırada babamın telefonu çaldı. Arayan abimdi. Üniversite kitaplarından bazılarını alamazsa öğretmenler onu bir daha derse almayacaklardı. O kitaplarının her birinin tanesi de altı yüz Türk Lirası ediyordu. Babam  bunu duyunca üzüldü ve kara kara düşünmeye başladı. Kim yardım edecekti ki bize. Kimsemiz yoktu babamızdan başka. Amcamız vardı ama o da çok kibirli ve cimri bir insandı. Kimseye kuruşunu dahi vermez, insanlara ardım etmekten nefret ederdi. Babam ondan da isteyemezdi para ama amcamdan başka borç para isteyecek hiç kimsesi de yoktu. Karmakarışık duygular içindeydi babam.

 Üzülüyordu çocuğuna yeteri kadar para gönderemediği için. Ne yapıp ne edip bu parayı bulacak ve amcamın karşısına çıkacaktı. Çünkü abimin geleceği söz konusuydu. Abim sınavlarında kalırsa okuyamaz ve bunun sonucunda doktor olamaz ve bütün emekler çöpe giderdi. Babam paltosunu aldığı gibi abisinin evine gitti. Beni de  yanına almıştı. Amcamlara vardığımızda onlar da çay içiyordu. Babam biraz sohbetten sonra sonra asıl konuya geldi ve  derdini açıkladı. Bu durum amcamın hiç hoşuna gitmedi  ama tamam sana borç para veririm ama geri kuruşuna kadar isterim dedi. Babam da onuru kırılmasına rağmen olur abi elbette öderim diye karşılık verdi. Böylece babam denize düştüğü için kötü olan amcama, yani yılana sarıldı ve abimin derslerinden geri kalmaması için her türlü zorluğa göğüs gerdi canım babam. Abisine el açtı ve bu zor durumda ona sığındı .