Makale Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Makale Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Verimli Ders Çalışma Yolları İle İlgili Makale

Verimli Ders Çalışma Yolları İle İlgili Makale

Verimi ders çalışmak için kişinin buna kendisini hazırlaması gerekir . Öncelikle iyi bir iradeye sahip olunması gerekir . Çoğu insan verimli bir şekilde çalışamamaktan şikayet etmekte , bir türlü düzen tutturamadığını söylemektedir . Oysa bu o kadar zor bir şey değildir . Yeter ki gerçekten isteyin ve yapacağınıza inanın .  Çalışma ortamınızı öncelikle düzenlemeniz gerekir . Ortamın aydınlık olması ve hava alması gerekir . Bunun için her gün çalışma odanızı havalandırın . Çalışma masanız boyunuza göre uygun seçilmeli , odada amacınızın dışında olan hiçbir araç olmamalıdır . Özellikle de dikkati dağıtan telefon, yastık, battaniye gibi şeyler olmamalıdır .

Amacınızı iyi bir şekilde belirlemelisiniz . Bunun için iyi bir plan ve program yapılmalıdır . Daha sonra bu plana göre kendinizi düzenlemeniz gerekir . Çalışmaya başladığınız andan itibaren zihninizin dağılmaması için , ders başında başka yerlere dalmamak için kendinizi toparlayın ve hayal kurmayı boş zamanlara bırakmayı tercih edin . Sıkıldığınızda pencereyi açın bir hava alın , evin içinde bir iki tur attıktan sonra tekrar çalışma masanıza dönün . Verimli çalışmak disiplinli çalışmak , düzen demektir . Bunun için en önce sabırlı olmanız gerekir . Sabrın olmadığı yerde , tezcanlılığın olduğu yerde hedeflerinize ulaşamazsınız ve işleriniz hep yarım kalır . Bunun için önce sabır gerekir . Çalışacağınız konuları günlere , haftalara bölün . Zaman kavramını çok önemseyin ve bu zamanın boş geçmesine izin vermeyin . Çok yoğun bir çalışma temposunun ardından kendinize zaman ayırın , bir spora gidin , bir müzik dalı ile ilgilenin  ya da haftada bir kendinize ödül olarak yemek ısmarlayın , arkadaşlarınızla buluşun vs. Yani sosyal hayatınız da ihmal etmeyin . Çünkü başarı bir bütündür . Tek bir etkinlikle hayat sıkıcı ve çekilmez olur . Çalıştığınız konuları yeri ve zamanı gelince tekrarlayın , önemli olan konuların altını renkli kalemle çizin ki akılda daha kalıcı olsun . Uykunuzu tam alın . Bir gün erken , bir gün geç kalkmayın , her zaman düzenli olun .


Herkesin çalışma saati değişebilir . Kimisi geceleri daha iyi çalışır , kimisi sabah erkenden kalkar daha iyi anlar . Ama günlük okula giden biriyseniz sabah erken kalkmanız daha doğru olacaktır . Çünkü geç yatınca uykusuz kalkmak ve yorun olmak gün boyu sizi kötü etkiler ve okulda da anlatılan derslerden bir verim alamazsınız . Verimli ders çalışmayı düzenli hale getirmek için inanmalısınız ve azimli olmalısınız . Gerisi kendiliğinden gelecektir zaten .

Cumhuriyet İle İlgili Yazı

CUMHURİYET
   Cumhuriyetin kelime anlamı olarak batı dillerindeki karşılığı halkın kendi kendisini yönetmesidir .  Cumhuriyet yönetiminde idare edenler ve idare edilenler en önemli iki unsurdur .

Cumhuriyet rejiminde başarılı olunabilmesi için en önemli esas dürüstlüktür yani yönetenler ve yönetilenler bir birlerine karşı dürüst davranmalıdır . Ayrıca cumhuriyet rejiminde demokrasi temel ilke olmak zorundadır .

Cumhuriyet milletin hukuka ve vatanına içten bir bağlılık duyması ile yaşatılabilir . Bu yüzden demokrasi Cumhuriyeti hayatta tutan ve ona adeta kan pompalayan temel bir direktir . Gerçek manade Cumhuriyet ülkesini ve değerlerini katı bir biçimde korumaya kararlıdır ama bunu yaparken de asla demokrasiden çıkma yoluna girmez . Bunun aksi bir durum olduğu zaman rejimin adı cumhuriyet olsa bile bu uygulama cumhuriyet olmaz .

   Cumhuriyet ve demokrasiyi benimsemiş devletlerde özgürlükler demokratik çerçeve içerisinde sınırlandırılmıştır . Çünkü demokrasi asla sınırsız özgürlük anlamına gelmemektedir . Hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmadığı rejimlere cumhuriyet denilmesi söz konusu olamaz . Demokrasiyi temel alan cumhuriyetlerde kanunlar ile kişilerin hakları ve özgürlükleri güvence altına alındığı gibi yine kanunlarla bu hak ve özgürlüklerin sınırları belirlenmiştir . Şimdi kısaca Atatürk'ün cumhuriyet ve demokrasi anlayışına değinelim .

Atatürk İstiklal Savaşı'nın ardından kurulan yeni Türk Devleti'ni Cumhuriyet rejimi üzerine tesis etmiş ve en kısa zamanda da demokrasiye dayalı bir yönetime geçileceğini işaret etmiştir . Atatürk cumhuriyet ve demokrasinin çok partili bir siyasal hayat ile gerçekleşebileceğini biliyordu .

   Atatürk Cumhuriyet ve demokrasi ile ilgili söylediği sözlerle İstiklal mücadelesi veren üçüncü dünya ülkelerine ilham olmuş o bu yönü ile bir asker ve siyasetçi olmanın ötesinde bir düşünür olarak hala birçok milleti etkilemektedir .

29 Ekim 1923'te ilan edilen cumhuriyetin temel taşlarından biri laiklik olmuştur . Bunun sebebi halkın dini duygularını kullanmaya çalışan art niyetli insanların ülkenin geleceğini tehlikeye düşürecek hain emeller kurmalarını engellemekti .
Cumhuriyet'in hak ve özgürlükler rejimi olduğunu bilen Atatürk , halkın hak ve özgürlüklerini isteyebilmesi için bilinçli olması gerektiğini yani kültür seviyesinin yüksek olması gerektiğini düşünüyordu . Bu yüzden bilime ve araştırmaya çok önem vermiştir .


Atatürk cumhuriyete sahip olmaktan çok ona layık olmak gerektiğini bunun da ancak eğitimle mümkün olabileceğini düşünüyordu . 

Harf İnkılabı mı? Dil Devrimi mi?

“ Türkçenin hiçbir kelimeye ihtiyacı olmadığını söyleyenlerin iddialarını tecrübe ettik.
Dili bir çıkmaza sokmuşuzdur. Maksatlarımızı anlatamaz olmuşuzdur.” M. K. Atatürk

Duyduğumuz zaman zihinlerimizde aynı tesiri yapan harf inkılabı ve dil devrimi ifadeleri aslında biri birinden farklı kavramları ifade etmektedir. Harf inkılabı,  Türkiye'de 1 Kasım 1928’de 1353 sayılı "Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında Kanun"un kabul edilmesi ve yeni alfabenin yerleştirilmesi sürecine genel olarak verilen isimdir. Harf inkılabı ile öğrenilmesi daha zor olan Arap alfabesi yerine Latin alfabesinin kullanılarak okur yazar oranının artırılması hedeflenmiştir. Ancak artık tartışmasız bir gerçeklik olarak görülmektedir ki bu durum bir gecede köklerinden koparılmış ve cahilleştirilmiş bir toplum oluşturmuştur. Adeta yüzlerce yaşlık bir insanın hafızasının silinmesi gibi millet yeni konuşmaya çalışan bir bebeğe dönüşmüştür. Amaç ne kadar ulvi olsa da herhangi bir ön hazırlık ve planlama olmadan tepeden inme bir şekilde gerçekleştirilen harf inkılabı ictimai anlamda bir deprem etkisi yapmıştır. Öncelikle geçmişe dönük olarak kaynaklar yeni dile çevirilerek halka sunulmadan bu işe girişilmesi bir anda hiçbir yazılı eseri olmayan bir millet durumuna düşmemize sebebiyet vermiştir. Bu durum o dönem Atatürk’ün en yakın çalışma arkadaşlarından K.Karabekir gibi şahsiyetler tarafından kültür kaynaklarımızın gömülmesi anlamına geldiği gerekçesiyle tepki görmüştür. Atatürk harf inkılabını kolaylık olması sebebiyle istemesine rağmen durumdan vazife çıkaran birçok kişi Latin harflerinin kabulünü İslam medeniyetinden bir kurtuluş aracı olarak görme yoluna girmiştir. Tiyatro araştırmacısı, çevirmen ve öğretim üyesi Melehat Özgü harf inkılabı ile ilgili olarak “ Bizi eski edebiyattan ancak Latin Alfabesi kurtarabilirdi. Harf devrimi işte bunun için gerekti.” demiştir. Harf inkılabı ortaya çıkış sebebini yitirerek zamanla Osmanlı kültürünü silme aracı haline getirilmiştir.

Dil devrimi, -harf inkılabından çok sonra- Atatürk’ün vefatından sonra ortaya çıkmış bir kavramdır. Birçokları bunu Atatürk’e mal etmeye çalışsa da Atatürk’ün birçok konuşmasında ve Atatürk ile ilgili birçok hatırada Atatürk’ün böyle bir yola girmediğinin şüphesiz kanıtları vardır. Dil devrimi ifadesinden de anlaşılacağı üzerine geçmişe ait ne varsa yıkıp “Öztürkçe” bir dil oluşturma gayretinin ifadesidir. Dil devrimi bilimsellikten, dilin gerçeklerinden uzak, tamamen ideolojik amaçlarla ortaya atılarak Türkçeye başta Arapça olmak üzere doğu dillerinden girmiş bütün kelimelerin tasfiye edilmesi amacını taşıyordu. Güneş Dil Teorisi adıyla Atatürk’ün önüne gelen bu fikir kısa zaman sonra Atatürk tarafından sakıncaları görülerek terk edilmiştir. Atatürk’ün bu dil kıyımına ortak olmadığını F. R. Atay’ın şu hatırasından rahatlıkla anlayabiliriz. F. R. Atay meşhur “Çankaya” adlı kitabında M. Kemal’in kendisine “ Türkçenin hiçbir kelimeye ihtiyacı olmadığını söyleyenlerin iddialarını tecrübe ettik. Dili bir çıkmaza sokmuşuzdur. Maksatlarımızı anlatamaz olmuşuzdur.” dediğini yazar. Ancak Atatürk döneminde “Türkçeleşmiş Türkçedir.” anlayışı ile kapatılan mevzu Atatürk’ün milletin kültürüyle sorunları olanlar tarafından yeniden su yüzüne çıkarılarak kelimeler birer birer idam sehbasına çıkarılıp yerlerine dilin yapısı ile hiç alakası olmayan “uydurukça” kelimeler konulmuştur. Tabiî ki bu durumun sonucu Cumhuriyetten öncesini bırakın Cumhuriyet dönemi birçok metni anlayamayan bir neslin ortaya çıkışı olmuştur. (Ş. HATİP)

Atatürk ' ün Kitle İletişim Araçlarına Verdiği Önem

Atatürk’ün kitle iletişim araçlarına verdiği önem ile ile ilgili kısa bir yazı :
Atatürk Kurtuluş Savaşı döneminde kitle iletişim araçlarının önemini en iyi şekilde fark etmiş ve kitle iletişim araçlarından etkin bir biçimde istifade etmiş , vatanın kurtarılması için yapılması gereken faaliyetleri demeçler , yazmış olduğu mektuplar ve göndermiş olduğu mektuplarla halka duyurmayı başarmıştır . Bilhassa yapılan kongrelerde alınan kararların , o dönem kullanılan kitle iletişim araçları sayesinde halka duyurulması ile , milli mücadelenin halkın desteğini alması ve sistemli bir biçimde yapılmasını sağlamıştır . Milli mücadele taraftarı gazete ve dergilerin çıkarılması , hem hızlı hem de güvenilir bir iletişim sağlamak amacıyla Anadolu Ajansı ' nın kurulması , O dönemin kitle iletişim araçlarının etkisini ve gücünün başarılı bir biçimde kullanıldığının göstergesidir .


Anadolu Ajansı ' nın kurulması ile Atatürk dönemin teknolojik gelişme ve değişimlerini yakından takip etmiş , “Telsiz Tesisi Hakkında Kanun” adli kanunun çıkarılmasının ardından iki yıl sonra , yurt genelinde bir telsiz şebekesi kurulmuştur. Atatürk gerçekleştirilen devrimleri ve baskı ve zorlama ile benimsetmek yolunu tercih etmek yerine halkı ikna etme ve kamuoyu oluşturma yolunu tercih etmiştir . Bu sebeple kitle iletişim araçları ülkenin  çağdaşlaşması yolunda önemli faydalar sağlamıştır . 1927 senesinde yayın hayatına başlayan radyoyu devletleştirme politikası güdülmüş , hükümetin sözcüsü görevinde olan gazeteler yayın hayatına başlamış, Atatürk ilke ve inkılaplarının yurt içinde ve yurt dışında tanınması amacıyla dergiler, kitaplar ve broşürler hazırlanarak bunların halka ulaştırılması sağlanmıştır.


Atatürk’ün Milli Mücadele yıllarından itibaren  basın-yayınla ilgili yapmış olduğu faaliyetler şunlardır :


İrade-i Milliye gazetesinin yayına başlaması (14 Eylül 1919)
Hakimiyet-i Milliye gazetesinin yayına başlaması (10 Ocak 1920)
Anadolu Ajansı’nın kurulması (6 Nisan 1920)
Ceride-i Resmiye gazetesinin yayına başlaması (7 Ekim 1920)
Telgraf ve Telefon Kanunu ' nun çıkarılması (04.02.1924)
Telsiz telgraf vericilerinin hizmete girmesi (1927)
İlk resmi radyo yayınının başlaması (6 Mayıs 1927)
Ankara Radyosu’nun yayına başlaması (1928)


Çağdaşlaşmanın Önemi

Çağ kelime anlamı olarak “devir, zaman” ve benzeri anlamlar taşımaktadır. Çağdaşlaşmak terimi ise bir devletin bir milletin çağın gereklerine ayak uydurabilmesi olarak tanımlanabilir.

     Çağdaşlaşmak deyince aklımıza ilk teknolojik ilerleme gelir. Ancak çağdaşlaşma çok daha geniş bir kavramdır. Çağdaşlaşma bilimsel ve teknik alanındaki gelişmeleri takip edebilmenin yanısıra eğitim, kültür, sanat, spor, sosyal hayat ve benzeri her alanda çağın yeniliklerine ve gerekliliklerine ayak uydurabilmektir. Çağdaşlaşmayı yakalayabilen toplumlar dünyada söz sahibi olabilirken çağın gerisinde kalan toplumlar ekonomik ve sosyal açıdan büyük buhranlar yaşamaktadır. Mesela Avrupa Fransız İhtilali, Sanayi Devrimi, Rönesans ve Reform hareketlerini gerçekleştirerek ekonomik, sosyal, siyasi ve dini alanda önemli atılımlar yapmıştır ve bugüne ulaşmayı başarabilmiştir. Aynı dönemde Osmanlı Devleti ise bu gelişmeleri takip edememesinin sonucunda sürekli gerilemiş ve Avrupa ile baş edemez hale gelmiştir.

     Osmanlı Devleti çağdaşlaşmayı gerçekleştiremediği için yıkılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk bu durumu iyi teşhis ettiği  için Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuclanip yeni Türk devletinin kurulması ile birlikte hemen hemen her alanda çağdaşlaşmamızı sağlayan atılımlar gerçekleştirmiştir. Siyasi alanda cumhuriyetin ilanı, sosyal alanda Kılık kıyafet devrimi, ölçü birimlerindeki değişiklik, eğitim alanında eğitim öğretimin birleştirilmesi ve daha yüzlerce inkılabın amacı yeni Türk Devleti'nin çağdaşlaşabilmesini sağlamak içindi.


     Çağdaş toplumlar devamlı yeniliklere ve gelişmelere açık olurlar. Araştırma ve geliştirme faaliyetlerine önem verirler. Hem kendi ülkelerindeki gelişmeleri destekler hem de başka ülkelerde meydana gelen yenilik ve gelişmeleri takip ederler. Bunları başarabilen ülkeler geleceğe güvenle ve sağlam adımlarla ilerler. Çağdaşlaşmanın önemini kavrayamayan toplumlar ise sürekli geriler ve ekonomik, siyasi, sosyal her alanda zayıflar. Atatürk Türk milletine daima ilerlemeyi ve çağdaşlaşmayı hedef olarak göstermiştir. Bunu sağlamak için de bilimi rehber olarak göstermiştir.

Türkiye'yi Bekleyen İç ve Dış Tehlikeler

     Türkiye bulunduğu coğrafya gereği  strateji açıdan son derece önemli bir ülkedir. Dünya üzerinde üç kıtanın merkezinde bulunan ve bu kıtaları birbirine bağlayan başka bir ülke yoktur. Bu durum ülkemizin önemli bir ulaşım yolu olmasını sağlamaktadır. Böylesi bir ülkenin bu avantajı sebebiyle dış güçler tarafından ele geçirilmek istenmesi ya da en azından kontrol altında tutulmaya çalışılması kaçınılmaz bir sonuçtur.

     Türkiye önemli bir petrol rezervine sahip olmamasına rağmen bu rezervlere sahip ülkelere komşu olması sebebiyle petrolün taşınması için bir köprü vazifesi görmektedir. Bu durum da yine aynı şekilde ülkemiz üzerindeki dış mihrakların emellerini tetiklemektedir.

     Türkiye dış tehlikelere terih boyunca hep açık bir ülke olmuştur. Anadolu'yu yurt edindiğimizde beri moğollar olsun bizans olsun yakın zamanda da İngiltere, Fransa, Rusya gibi devletler olsun sürekli ülkemiz üzerinde egemenlik kurma çabası içerisinde olmuştur. Yani aktörler değişse bile ülkemiz üzerinde amaçları olanlar hep var olmuştur.

      Ülkemiz dış tehtitler kadar zaman zaman iç tehtitlere de maruz kalmaktadır. 1980'li yıllarda başlayan terör olayları ve ülkemiz içerisindeki destekçileri en önemli iç tehtitlerden biridir. Ülkemizin farklı ırk ve inançlara sahip birçok halkı toplaması bu durumu ülkeyi bölmek isteyenler için fırsat olmaktadır.

     Ülkemizin gençlerine düşen görev iç ve dış düşmanlara karşı uyanık olmak, ülkemizin gelişmesi ve güçlenmesi için ellerinden gelen çabayı göstermektir.

Türkiye'nin Jeopolitik Önemi

Jeopolitik bir ülkenin coğrafi konumunun ona sağladığı avantajlara denir. Türkiye'de bulunduğu konum itibariyle dünyanın en eski uygarlık merkezlerinin göbeğinde yer alır. Bu konumu Türkiye'nin bölge siyasetinde sürekli aktif rol almasını sağlamaktadır. Türkiye'nin konumu itibariyle Türkiye nedir? Sorusunun birçok tanımını yapılabilir. Bu tanımlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz.
  • Türkiye hukuken bir Avrupa, kültürel olarak bir Asya ülkesidir. Türkiye geçmişten gelen bir doğu kültürü temsilcisi iken Cumhuriyet dönemi ile birlikte batıya yönelerek bir sentez oluşturmuştur.
  • Türkiye batısında Hıristiyan doğusunda Müslüman ülkelerin merkezinde yer alan konumu ve ülke içerisinde birçok dine ve inanca sahip vatandaşı barındırmasıyla her dönem medeniyetler ittifakı ya da medeniyetler çatışması gibi tezlerin baş aktörü olmuştur.
  • Türkiye Ortadoğu'nun petrol kaynaklarının hemen yakınında olması ve bu petrollerin Avrupa'ya taşınmasını sağlaması bakımından bir enerji koridoru konumundadır.
  • Türkiye demokrasi rejimini benimseyen bir ülke olarak Ortadoğu'nun Müslüman ülkelerine örneklik yapan bir modeldir.
  • Türkiye mirasçısı olduğu, çok büyük bir alanda egemenlik kuran Osmanlı Devleti'nden kopan -başta Müslüman ve Türk olmak üzere-  devletlerin abisi durumundadır.
Türkiye farklı bakış açılarıyla değerlendirildiğinde daha birçok şekilde tanımlanabilecek bir ülkedir. Bu gibi özellikleri Türkiye'ye birçok meselede birinci dereceden söz sahibi ülke olma avantajı sağlamaktadır. Türkiye'nin yaşlanan Avrupa kıtasında genç nüfusuyla iş gücü anlamında Avrupa'nın dinamik bir ülkesidir. Genç nüfusa sahip olan Türkiye'nin bu konudaki en önemli sorunu eğitim gibi görülmekte. Genç bir nüfusa sahip olmasına rağmen kalifiye eleman yetiştirmekte zorlanmaktadır. Bu durum da var olan potansiyelin şu an için uyur vaziyette olduğunu göstermektedir.
Türkiye bu şekilde önemli ve dünyanın göz hapsi altında olduğu bu ülkede var olabilmek için birçok alanda çok güçlü olmak durumundadır. Bu alanların başında ordu gelmektedir. Tehditler karşısında caydırıcı güce sahip bir ordu büyük avantaj sağlayacaktır. İkinci bir önemli nokta ise ekonomidir. İstikrarlı ve büyüyen bir ülke dünyada saygın bir konum ve yatırımcı için önemli bir parametredir.
Kendi içinde yaşadığı sorunlardan biran önce kurtulmayı başarabilen Türkiye gemlerini attıktan sonra günümüzde kutuplaşmaların iki blokla sınırlı kalmadığı dünyada bölge için önemli bir güç merkezi olacaktır.
Neticede jeopolitik konun bir ülkeye çok önemli avantajlar sağlamaktadır. 

Gençliğe Hitabenin Düşündürdükleri

     Atatürk Nutku mecliste 6 gün boyunca 36 saati geçen bir sürede okumuştur. 20 Ekim 1927 günü Nutuk'u bitiren Atatürk anlatıklarının ardından gençlere seslenerek Gençliğe Hitabeyi okumuştur.

     Gençlik bir milletin geleceği demektir. Bugünün çocukları ve gençleri yıllar sonrasının yöneticileri, memurları, amirleri vs.dir. bu yüzden tüm milletler gençlerin eğitimine ve yetiştirilmesine önem vermek zorundadır. Özellikle günümüzde tüm dünyanın giderek yaşlanması gençliğin önemini daha da artırmaktadır. Bu gerçeği yaşadığı dönemde çok iyi bir biçimde gören Mustafa Kemal her fırsatta gençliğe olan güvenini dile getirmiştir.

     Gençliğe hitabede Mustafa Kemal Türk gencine ülkenin mevcut hali ve geleceği ile ilgili bir resim çizmiş ve gençliğe hem öğütler hem de ödevler vermiştir. Atatürk'ün gençlerden istediği ilk şey Türk istiklal ve Cumhuriyetini sonsuza kadar korumalarıdır. Daha sonra Atatürk Cumhuriyeti koruma esnasında gençlerin karşılarına çıkabilecek sorunlardan bahsetmiştir. Bu sorunlar iç kaynaklı olabileceği gibi dış kaynaklı da olabilecektir. Ülke harap ve bitap bir hale düşmüş olabilecektir.

     Atatürk ülke ne kadar  müşgül duruma düşerse düşsün gençlerin kendilerine verilen bu kutsal görevi yapacaklarını söylemektedir. Ve son söz olarak da bu zor şartlarda ihtiyaç duyulan gücün damarlarında dolaşan asil Türk kanı olduğunu söylemektedir.