Aşık Veysel Şiirlerinden Seçmeler

 

Aşık Veysel Şiirlerinden Seçmeler

Aşık Veysel Şatıroğlu, 1894’te Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Aşık Veysel'in , ailesine, sülalesine yörede “Şatıroğulları” derler. Babası “Karaca” lakaplı, Ahmet adında bir çiftçidir. Aşık Veysel gözlerinin görmemeye başladığını şu şekilde anlatmıştır: “Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım...Çiçek zorlu geldi. Sol gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bu gündür dünya başıma zindan.”

 

1) Eğer Görse İdim Göz İle Seni 

Sen bir ceylan olsan ben de bir avcı

Avlasam çöllerde saz ile seni

Bulunmaz dermanı yoktur ilacı

Vursam yaralasam söz ile seni

 

Kurulma sevdiğim güzelim deyin

Bağlanma karayı alları geyin

Ben bir çoban olsam sen de bir koyun

Seslesem elime tuz ile seni

 

Koyun olsan otlatırdım yaylada

Tellerini yoldurmazdım hoyrada

Balık olsan takla dönsen deryada

Düşürsem toruma bez ile seni

 

Veysel der ismini koymam dilimden

Ayrı düştüm vatanımdan ilimden

Kuş olsan da kurtulmazdın elimden

Eğer görse idim göz ile seni.

 

 

2) Anlatamam Derdimi Dertsiz İnsana 

Anlatamam derdimi dertsiz insana

Derd çekmeyen dert kıymetin bilemez

Derdim bana derman imiş bilmedim

Hiçbir zaman gül dikensiz olamaz

 

Gülü yetiştirir dikenli çalı

Arı her çiçekten yapıyor balı

Kişi sabır ile bulur kemali

Sabretmeyen maksudunu bulamaz

 

Ah çeker aşıklar ağlar zarınan

Yüce dağlar şöhret bulmuş karınan

Çağlar deli gönül ırmaklarınan

Ağlar ağlar göz yaşların silemez

 

Veysel günler geçti yaş altmış oldu

Döküldü yaprağım güllerim soldu

Gemi yükün aldı gam ilen doldu

Harekete kimse mani olamaz

 

Bir Hayal Peşinde Dolandım Durdum

Bir hayal peşinde dolandım durdum

Asla terk etmezem sanma unuttum

Sönmez ümidlerden beklerim yardım

Bugün yarın dedim gönlüm avuttum

 

Gahi zengin oldum hülya yaşattım

Nerde güzel gördü isem laf attım

Sevda denizinde gönlüm aldattım

Arzularım suya düştü ne ettüm

 

Gahi fakir oldum hayli süründüm

Gahi mecnun oldum aba büründüm

Nerde güzel gördü isem yerindim

Ucu çıkmaz bir küçücük yol tuttum

 

Veysel bu sevdadan vazgeç dediler

Olup bitenleri yaz geç dediler

Sevdiğin kapıdan az geç dediler

Acı sözü sevdiğimden işittim

 

 3) Uzun İnce Bir Yoldayım

Uzun ince bir yoldayım

Gidiyorum gündüz gece

Bilmiyorum ne haldeyim

Gidiyorum gündüz gece

 

Dünyaya geldiğim anda

Yürüdüm aynı zamanda

İki kapılı bir handa

Gidiyorum gündüz gece

 

Uykuda dahi yürüyom

Kalmaya sebeb arıyom

Gidenleri hep görüyom

Gidiyorum gündüz gece

 

Kırkdokuz yıl bu yollarda

Ovada dağda çöllerde

Düşmüşüm gurbet ellerde

Gidiyorum gündüz gece

 

Şaşar Veysel işbu hale

Gah ağlayan gahi güle

Yetişmek için menzile

Gidiyorum gündüz gece

 

4) Güzelliğin 

Güzelliğin on para etmez

Bu bendeki aşk olmasa

Eğlenecek yer bulaman

Gönlümdeki köşk olmasa.

 

Kim okurdu kim yazardı

Bu düğümü kim çözerdi

Koyun kurt ile gezerdi

Fikir başka başk'olmasa.

 

Güzel yüzün görülmezdi

Bu aşk bende dirilmezdi

Güle kıymet verilmezdi

Aşık ve maşuk olmasa.

 

Senden aldım bu feryadı

Bu imiş dünyanın tadı

Anılmazdı Veysel adı

O sana aşık olmasa.

 

4) Kara Toprak

Dost dost diye nicesine sarıldım

Benim sadık yarim kara topraktır.

Beyhude dolandım, boşa yoruldum

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Nice güzellere bağlandım kaldım

Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum

Her türlü istediğim topraktan aldım

Benim sadık yarim kara topraktır

 

Koyun verdi, kuzu verdi, süt verdi

Yemek verdi, ekmek verdi, et verdi

Kazma ile dövmeyince kıt verdi

Benim sadık yarim kara topraktır

 

Adem'den bu deme neslim getirdi

Bana türlü türlü meyve bitirdi

Her gün beni tepesinde götürdü

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Karnın yardım kazmayınan, belinen

Yüzün yırttım tırnağınan, elinen

Yine beni karşıladı gülünen

Benim sadık yarim kara topraktır

 

İşkence yaptıkça bana gülerdi

Bunda yalan yoktur herkes de gördü

Bir çekirdek verdim, dört bostan verdi

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Havaya bakarsam hava alırım

Toprağa bakarsam dua alırım

Topraktan ayrılsam nerde kalırım

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Bir dileğin varsa iste Allah'tan

Almak için uzak gitme topraktan

Cömertlik toprağa verilmiş Hak'tan

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Hakikat istersen açık bir nokta

Allah kula yakın, kul da Allah'a

Hakkın gizli hazinesi toprakta

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Bütün kusurumu toprak gizliyor

Melhem çalıp yaralarım düzlüyor

Kolun açmış yollarımı gözlüyor

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Her kim ki olursa bu sırra mazhar

Dünyaya bırakır ölmez bir eser

Gün gelir Veysel'i bağrına basar

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

5) Çok Yalvardım Çok Yakardım 

Çok yalvardım çok yakardım

Uyanmadı kara bahtım

Şansım küsmüş etmez yardım

Uyanmadı kara bahtım

 

Uyur uyanmaz ikbalim

Nic olacak benim halim

Boynuna olsun vebalim

Uyanmadı kara bahtım

 

Kader kadere eş oldu

Ağladım gözüm yaş oldu

Uzun boylu savaş oldu

Uyanmadı kara bahtım

 

Tecellim bozuk temelden

Gitti gençlik çıktı elden

Aşka mahkumuz ezelden

Uyanmadı kara bahtım

 

Kısmet beni diyar diyar

Dolandırır bilmem ne var

Veysel oldu candan bizar

Uyanmadı kara bahtım

 

6) Beni Hor Görme Kardeşim 

Beni hor görme kardeşim
Sen altınsın ben tunç muyum
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün ben sac mıyım

Ne var ise sende bende
Aynı varlık her bedende
Yarın mezara girende
Sen toksun da ben aç mıyım

Kimi molla kimi derviş
Allah bize neler vermiş
Kimi arı çiçek dermiş
Sen balsın da ben cec miyim

Topraktandır cümle beden
Nefsini öldür ölmeden
Böyle emretmiş yaradan
Sen kalemsin ben uç muyum

Tabiata Veysel aşık
Topraktan olduk kardaşık
Aynı yolcuyuz yoldaşık
Sen yolcusun ben bac mıyım.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama  Enstitüsü Kitabında Geçen  Özlü Sözler

 

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama  Enstitüsü  kitabında Türkiye'nin modernizme geçiş sürecinin ve bu süreçte yaşanan toplumsal sorunların anlatıldığı bir eserdir. Romanda iki uygarlık arasında bocalayan toplumun hatalı tutumları ve davranışları alaycı bir şekilde eleştirilmektedir.


Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

“İnsanoğlu insanoğlunun cehennemidir. Bizi öldürecek belki yüzlerce hastalık, yüzlerce vaziyet vardır. Fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz.”

“İnsanların saadet anlayışları da gariptir. Kitaplara bakarsanız, kendilerini dinlerseniz , insanoğlunun esas vasfı akıldır. Onun sayesinde diğer hayvanlardan ayrılırlar. Beylik sözüyle, hayata hükmederler. Fakat kendi hayatlarına teker teker bakarsanız bu yapıcı unsurun zerre kadar müdahalesini göremezsiniz.”

“Hayat denen bir şey vardı. Paralı parasız insanlar yaşıyorlardı. Kızıyorlar, gülüyorlar, ağlıyorlar, alakadar oluyorlar, seviyorlar, ıstırap çekiyorlar fakat yaşıyorlardı."

"Fakir düşmüş bir ailede doğdum. Buna rağmen çocukluğum epeyce mesut geçti. Fakirlik, içimizde etrafımızda ahenk bulunmak şartıyla -ve şüphesiz muayyen bir derecesinde- zannedildiği kadar korkunç ve tahammülsüz bir şey değildir. Onun da kendine göre imtiyazları vardır. Benim çocukluğumun belli başlı imtiyazı hürriyetti."


“Her insan ne kadar müspet yaratılışta olursa olsun ölümden sonra tekrar dirilmeyi düşünür, özler. Bu hayat dediğimiz mihmetler silsilesin çok ileri zamana, müpheme atılmış bir mükafatı gibidir. En müsait ve daima kazanacak kağıtlarda oynanan bir oyun gibi, yeniden adeta baştan aşağı beğenmek, inkar ermek, değiştiğinden dolaylı sevinmek için kalmışa benzeyen küçük bir mazi şuurundan başka her şeyi, her tarafı değişmek, güzelleşmek şartıyla tekrar yaşamaya başlamak insanlığın elbette vazgeçemeyeceği bir hülyadır.”

“Eski bir şapkadan ve ayakkabıdan sahibinin bütün huyunu, alışkanlıklarını, hayatındaki aksaklıkları, hatta ıstıraplarının çeşidini görmek mümkündür.”

“İnsan insana, hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.”

“İyiliklerde kötülükler gibidirler beraber gelirler.”

“Bazen düşünürüm, ne kadar garip mahluklarız? Hepimiz ömrümüzün kısalığından şikayet ederiz; fakat gün denen şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız ?”

“Benim çocukluğumun belli başlı imtiyazı hürriyetti../ Bu kelimeyi bugün sadece siyasî manasında kullanıyoruz. Ne yazık ki!  Politikadaki hürriyet, bir yığın hürriyetsizliğin anahtarı veya ardına kadar açık duran kapısıdır.”


“Ben aşktan daima kaçtım. Hiç sevmedim. Belki bir eksiğim oldu. Fakat rahatım. Aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde... Fakat daima ödersiniz... Hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz...”

“Ona göre işlemeyen, kırılmış, bozulmuş bir saat hastalanmış bir insana benzerdi. Tabiatında mazurdu. Fakat ayarsız bir saatin hiçbir mazereti yoktu. O bir içtimaî cürüm, korkunç bir günahtı. İnsanları iğfal etmek, onlara vakitlerini israf ettirmek suretiyle hak yolundan ayırmak için şeytanın başvurduğu çarelerden biri de Nuri Efendi'ye göre, şüphesiz ayarsız saatlerdi.”

Franz Kafka’nın Dönüşüm Kitabından Alıntılar

 

Franz Kafka’nın Dönüşüm Kitabından Alıntılar


Dönüşüm modern insanın durumunu yansıtır, Modern hayat, iş, eğitim insanları robotlaştırır. Dönüşüm, otomat haline gelen bir insanın çevresine ve kendisine yabancılaşması ve böceğe dönüşmesi ile farkına vardığı varoluşunu ve özgürleşmesini anlatır.


Dönüşüm kitabında geçen alıntılar şunlardır:


“Hayat, dikkatimizin nereden başka yöne dağıldığına dair düşünmemize dahi izin vermeyen, daimi bir dikkat dağınıklığıdır.”

“Aklı takdir etmemek mümkün değil tabii, ama onun kendi çerçevesini hiçbir zaman aşamadığını, insanın yalnız kafa ihtiyaçlarına cevap verebildiğini de kabul etmek lazım; halbuki arzu, aklı da başla çeşit özentiler de içine alan bütün hayatın, yani bir insan hayatının en kudretli ifadesidir. Gerçi bu çoğu zaman hayatımıza beş para etmez bir şekil veriyor, fakat gene de unutmayalım ki hayat hayattır, karekökü almak değil. “

“Bugüne dek hiçbir haklı oluşumdan mutlu olmadım. Çünkü her haklı oluşumun özünde; acı, buruk ve kekremsi bir hüzün hikayem vardı. Haklı olduğum her konuda, haklı olmayıp, mutlu olmak isterdim. Çünkü mutlu olmak, haklı olmaktan her zaman daha güzeldi…Kuşkusuz böylece olduğu gibi pencereden baktığında hissettiği o özgür olma duygusunu anımsamak istiyordu.”


“Senin anlamanı sağlayamam, kimsenin kafamda olanları anlamasını sağlayamam. Kendim bile anlamıyorum.”

“Gregor dışarıdakilerin ağlayıp sızlanarak onu rahatsız etmek yerine kendi haline bırakmalarının daha akıllıca olduğunu düşünüyordu. Fakat dışarıdakileri huzursuz eden ve bu şekilde davranmalarına neden olan şey, belirsizlikti.”

Gregor dışarıdakilerin ağlayıp sızlanarak onu rahatsız etmek yerine kendi haline bırakmalarının daha akıllıca olduğunu düşünüyordu. Fakat dışarıdakileri huzursuz eden ve bu şekilde davranmalarına neden olan şey, belirsizlikti.

“Birinin hayatının neresinde olduğumu çözemediğim zaman hiçbir yerinde olmamayı garantilerim çünkü belirsizlik, değersizliktir.”

“An gelir insan çalışamayacak durumda olur, fakat işte o an, o insanın geçmişteki başarılarını hatırlamak ve ileride engeller ortadan kalktığında daha bir gayretle, daha çok çalışacağını düşünmek için en uygun andır.”

“Beni üzecek gücü sana verdiğim için kendimden özür dilerim.”

“Anlık sorunlara o denli odaklanmışlardı ki, gözlerinin önündeki basit gerçekleri bile idrak edebilmekten aciz bir duruma gelmişlerdi.


“Gregor kafasını kanepenin kenarına kadar çıkarmış, kardeşini izliyordu. Acaba süte hiç dokunmadığını, bunun nedeninin de aç olmamasıyla değil de tadını beğenmemesiyle ilgili olduğunu anlayıp kendinisine sevdiği başka bir yiyecek getirecek miydi? Aslında kanepenin altından çıkıp kardeşinin ayaklarına kapanmak ve ondan yiyebileceği bir şeyler getirmesini istemek için inanılmaz bir arzu duyuyordu ancak o bunu kendiliğinden fark etmediği sürece, dikkatini bu noktaya çekmektense, açlıktan ölmeyi tercih ederdi.”

“Sürekli değişen, hiç kalıcı ve samimi olmayan insan ilişkileri. Şeytan görsün hepsinin yüzünü.”

“İnsanı büyüklüğe götürecek yol ancak onun küçüklüğünden geçer.”

 “Herkes beraberinde taşıdığı bir parmaklığın ardında yaşıyor.”

“Beni hayal kırıklığına uğratan, benden başkası değil.”

 “Odamda günlerce yalnızım, ziyanı yok. Dünyada da yıllarca yalnız değil miydim?”

Peyami Safa’nın Fatih Harbiye Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Peyami Safa’nın Fatih Harbiye Kitabında Geçen Özlü Sözler


 Eserde; karakterlerden Şinasi Şark hayatını temsil ederken, Macit Garp hayatını temsil eder ve iki zıt yaşamın izleri okuyucuya aktarılır. Peyami Safa bu romanında Tanzimat'tan kopup gelen Milli Mücadelede ve sonraki yıllarda alevlenen batılılaşma hareketlerinin Türk tipindeki ve cemiyetindeki etkilerini incelemektedir.

Kitapta geçen alıntılar şunlardır:

“Ah, insanlar niçin her şeyi anlamıyorlar? Beş dakika, on dakika, yarım saat kendilerini unutsalar, kendilerini karşılarındakinin yerine koysalar, tam onun gibi fakat hiç eksiksiz ve tam onun gibi duysalar, her şey ne kadar yerli yerinde olacak.”

“Kimi adam vardır ki sabahtan akşama kadar oturur ve düşünür. Onun bir hazine-i efkârı vardır, yani fikir cihetinden zengindir; kimi adam da vardır ki sabahtan akşama kadar ayak üstü çalışır, meselâ bir rençper, fakat yaptığı iş dört tuğlayı üst üste koymaktan ibarettir. Evvelki insan tembel görünür velâkin çalışkandır, diğer insan çalışkan görünür velâkin yaptığı iş sudandır. Zira birisi maneviyat ile zihin gayretiyle yapılan iştir; öbürü vücut ile bedenle yapılan iştir. Maneviyat daima daha âlidir, vücut sefildir. Yapılan işlerin farkı da bundandır.”


“Biraz temizce giyindin mi insanın arkasından fena fena bakıyorlar, kim bilir neler söylemiyorlar, insan yolda bile rahat yürüyemiyor.”

"Kendi kendini aldatmak, başkalarını kandırmak kadar basit değildir ve insan kendi içindeki adaletten ürkmeye başlar."

 “Samimi olamayız biz, hiç kimse tam bir suretle samimi olamaz en samimi insanlar kimlerdir biliyor musun? Vahşiler!”

“Büyük eserler, büyük ruhların enginliğinde yoğrulur ve doğar.”

“Ah efendim, bizi bizden daha iyi biliyorlar; Mesnevi’yi de, Rubaiyat’ı da, Gazali’yi de, Farabi’yi de bizden daha çok okuyorlar; bizi bizden daha çok takdir ediyorlar; bizim bizden daha büyük düşmanımız yoktur efendim, yoktur.”

“Acaba her oturan adam tembel, her konuşan adam çalışkan mi?”

“Şarkla Garbın mültekasında olan Türkiye, Garptan tesir almakta tereddüt etmemelidir. Ancak, bu tesir, bizim tarafımızdan yapılacak mukabil bir tesiri ihlâl etmeyecek derecede kalmalı, yani kültürümüzün güzel ve halis köklerine kadar nüfuz etmemelidir.”


“Ben sustuğum zaman bile sen beni anlamalısın, hâlbuki söylüyorum, söylüyorum, gene beni anlamıyorsun.”

"Maneviyat daima daha âlidir, vücut sefildir."

"Hıristiyan evlerinde köpek ve Müslüman evlerinde kedi bolluğu şundandı: Şarklılar kediye, garplılar köpeğe benziyorlar! Kedi yer, içer, yatar, uyur, doğurur; hayatı hep minder üstünde ve rüya içinde geçer; gözleri uyanıkken bile rüya görüyormuş gibidir; lâpacı tembel, ve hayalperest mahlûk, çalışmayı hiç sevmez. Köpek diri, çevik, atılgandır. İşe yarar; birçok işlere yarar. Uyurken bile uyanıktır. En küçük sesleri bile duyar, sıçrar, bağırır."

 “Hayatının bütün felaketleri, bazen bir torbayı bile yerinden kaldıramayacak kadar iradesiz olmasından geliyordu..”

Türkün Onuru Ve Gururu Ve Yeteneği Çok Yüksek Ve Büyüktür. Böyle Bir Ulus Tutsak Yaşamaktansa Yok Olsun, Daha İyi. “ Bu Nedenle Ya Bağımsızlık, Ya Ölüm

 

Türkün Onuru Ve Gururu Ve Yeteneği Çok Yüksek Ve Büyüktür. Böyle Bir Ulus Tutsak Yaşamaktansa Yok Olsun, Daha İyi. “ Bu Nedenle Ya Bağımsızlık, Ya Ölüm


Türk Milleti onurlu ve gururlu bir millettir. Başka bir milletin esareti altında yaşamaktansa ölmeyi tercih eder. Çünkü milletimiz bağımsızlığına düşkün bir millettir. Böyle milletin esir olması demek ölmesi demektir. Onun için ya bağımsızlık ya ölüm demiştir Mustafa Kemal Atatürk. Ülkemiz Kurtuluş Savaşı yıllarında büyük bir düşman işgali ile karşı karşıya kalmıştı. Vatan elden gidiyor, İstanbul Hükümeti se bu durumda pasif davranıyordu.


 Mustafa Kemal ise  bu durumu sindiremiyordu. Çünkü onun yüreğinde bağımsızlık aşkı, vatan aşkı, millet aşkı vardı. Bunun için de bir an önce harekete geçti ve Samsun'a çıkarak Kurtuluş Savaşı'nı başlattı büyük insan Gazi Mustafa Kemal. Halkın desteğini de alan Mustafa Kemal'i artık hiçbir kuvvet durdurmazdı. Onun için bağımsızlık milletimizin yaşama nedeniydi, ana damarıydı. Anadolu halkı bir yandan yoksulluk içinde bir yandan da düşmanla çarpışma halindeydi ama ama he şeye rağmen milletimizin iman ve inanç gücü, Mustafa Kemal'in önderliğinde ülkemizi yeniden diriliş ve yeniden yükselişe geçirdi ve başka bir milletin esareti altına girmedik. 


Böylece diğer esir milletlere de örnek bir mille tolduk. Bundan dolayı da Mustafa Kemal "Türk Onuru Ve Gururu Ve Yeteneği Çok Yüksek Ve Büyüktür. Böyle Bir Ulus Tutsak Yaşamaktansa Yok Olsun, Daha İyi. “ Bu Nedenle Ya Bağımsızlık, Ya Ölüm."  demiştir.

Aile İlişkilerinde Aile Bireylerinin Sorumlulukları Nelerdir Konulu Kompozisyon

 

Aile İlişkilerinde Aile Bireylerinin Sorumlulukları Nelerdir Konulu Kompozisyon


 Toplumun temel yapı taşı olan aile en önemli kurumlardan biridir. Aile içinde sevgi, saygı, sadakat, güven ve samimiyet olduğu zaman ailedeki kişiler de birbirini çok sever ve birbirini incitmekten kaçınır. Her ne kadar bunların olması aileyi güçlü kılsa da aile içindeki sorumluluklar da paylaşılabilmelidir. Herkes üzerine düşen sorumlulukları hakkı ile yerine getirmelidir. Baba işte çalışıyorsa, evine ekmek getiriyorsa anne de ev hanımı ise eşine güzel bir yemek hazırlamalı, eşinin kıyafetlerini yıkamalı, evi düzenlemeli ve evde huzur sağlanmalıdır. Çocuklar derslerine iyi çalışmalı, ödevlerini zamanında yapmalı, odalarını düzenli tutmalı ve ev işlerinde yeri geldiği zaman baba ve çocuklar da anneye yardım etmelidir.

 

Anne ve baba ikisi de dışarıda çalışıyorsa sorumluklar paylaşılmalı ve tek bir kişinin üzerine sorumluluk yüklenmemelidir. Aile içinde kimse kimseye şiddet uygulamamalıdır. Hele hele çocukların önünde tartışma yapılmamalı ve çocuklara da asla zorbalık yapılmamalıdır. Bunlar da aile bireylerinin sorumlukları arasındadır. Aynı zaman da çocuklar da anne ve babalarından onların gücünü aşacak abartılı isteklerde bulunmamalıdır. Aile içinde hoşgörü daim olmalı, çok fazla konuşup kimse kimseyi sıkmamalıdır. Herkes gücü neye yetiyorsa onu en iyi şekilde yapmaya çalışmalıdır. Örneğin çocuklar yemek yapamayabilir ama sofrayı kaldırmak çok zor bir şey değildir. Ya da yere dökülen kırıntıları toplamak zor bir şey değildir.


Anne ve baba çocuklara davranışları ile örnek olmalı, onlara ibadetlerin nasıl yapıldığını öğretmeli, Allah sevgisini, Peygamber sevgisini küçük yaşta öğretmelidir. Çocuklara güzel ahlaklı olmanın nasıl bir şey olduğu davranışlar ile gösterilmelidir. Yalan söylememek, dürüst ve güvenilir insan olmak aile içindeki he bireyin temel özelliği olmalıdır. Aile çocuklarına gelenek ve göreneklerini, kültürünü öğretmeli,, ana dilini doğru bir şekilde kullandırmaya özen göstermelidir. Yeri geldiği zaman birlikte yemek yenmeli, birlikte bulaşık yıkanmalı ve daha birçok ortak etkinlikler yapılmalıdır. Aile içinde kitap okuma saatleri, çay saatleri yapılmalı ve aile sıcaklığını alan çocuklar mutlu bir şekilde yaşatılmalıdır ve diğer ailelere de örnek olunmalıdır.