Şiir örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şiir örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Aşağıdaki Kutucuklara Şiirin Hangi Bölümünde Hangi Duyguların ve Düşüncelerin Anlatılmak İstendiğini Yazınız

 

Aşağıdaki Kutucuklara Şiirin Hangi Bölümünde Hangi Duyguların ve Düşüncelerin Anlatılmak İstendiğini Yazınız


 Yüksek Evde Oturanın Türküsü

Evleri yüksek kurdular
Önlerinde uzun balkon
Sular aşağıda kaldı
Aşağıda kaldı ağaçlar ( Burada anlatılmak istenen şudur: İnsanlar yüksek katlı binalarda oturmaya başladığı zaman  o binanın içine hapsoldular. Doğal güzellikten mahrum kalmaya başladılar. Sulara ve ağaçlara daha uzak oldular. Doğal güzellikten mahrum kaldılar.

 

Evleri yüksek kurdular
On bin basamak merdiven
Bakışlar uzakta kaldı
Uzakta kaldı dostluklar ( Evleri yüksek kurdukları için insanlar arasında eski dostluklar ve arkadaşlıklar azalmaya başlandı. Herkes kendi kabuğuna çekildi. Sosyallik azaldı. Bakışlar uzak kaldı ve samimiyet yok oldu. Bundan dolayı da insan ilişkileri iyice zayıflamaya başladı. Eski tat kalmadı.

 

Evleri yüksek kurdular
Cama betona boğdular
Usumuzdaydı unuttuk
Topraklar uzakta kaldı
Toprağa bağlı olanlar ( İnsanlar kendi elleri ile doğal alanları yok ettiler, ağaçları kestiler, su kaynaklarını yok ettiler ve onun yerine kocaman binalar yaptılar ve doğal güzelliği el birliği yok ettiler. Bundan dolayı insan toprağa hasret kaldı. insan topraktan uzaklaştı ce cam betonlara mahkum kaldı.

(Gülten Akın)

Akıp Giderken Zaman Şiiri


Akıp Giderken Zaman Şiiri

 

Sevgili çocuklar,
Bir yılın değerini
Sınıfta kalan öğrenciden
Daha iyi anlayan
Var mıdır şu dünyada?
(…)

Sormak gerek
Bir haftanın değerini;
Haftalık dergi çıkartana.


Bir günlük ömrü olan
Kelebeğe sorun,
Tek günlük yaşamın anlamını.
Bir dakikanın değerini,
Vapur kaçırmış
Yolcudan daha iyi
Bilen yoktur herhâlde?

Kim ne derse desin
Bir saniyenin değerini
Anlamak için
Trafik kazasından
Kıl payı kurtulmak gerek

Ne dersiniz;
Salisenin değerini
Olimpiyatlarda gümüş madalya
Kazanan atletten
Daha iyi bilen var mıdır?

Sevgili çocuklar
Zamanın yol haritasında
İnişler, çıkışlar, virajlar çoktur
Ama geriye dönüşler yoktur.
Çünkü tek yönlüdür burada trafiğin akışı


Mirasyedice avans çekilmez
Zamanın yarınında
Varsa gücün
Yararlanırsın baharından karından
Siz siz olun; kof düşüncelere,
Boş hayallere dalmayın,
Akıp giden zamanın dışında durup
Yaşananlara seyirci kalmayın. (Mehmet Güler)


 not: Zamanın kıymeti yaşanan durumlara göre ve kişiye göre değişir. Bunun için zamanı en iyi şekilde kullanmalıyız ve ileride pişman olmamak için her şeyi zamanında yapmaya çalışmalıyız ve gayret göstermeliyiz.

Mehlika Sultan Şiirinde Anlamını Bilmediğiniz Kelimelerin Anlamı

 

Mehlika Sultan Şiirinde Anlamını Bilmediğiniz Kelimelerin Anlamı


Mehlika Sultan

Mehlika Sultan’a aşık yedi genç
Gece şehrin kapısından çıktı.
Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Kara sevdalı birer aşıktı.

 

Bir hayalet gibi dünya güzeli
Girdiğinden beri rü'yalarına;
Hepsi meşhur, o muamma güzeli
Gittiler görmeye Kaf dağlarına.

Hepsi, sırtında aba, günlerce
Gittiler içleri hicranla dolu;
Her günün ufkunu sardıkça gece
Dediler: "Belki son akşamdır bu"

 

Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
Daima yollar uzar, kalp üzülür:
Ömrü oldukça yürür her yolcu,
Varmadan menzile bir yerde ölür.

Mehlika'nın kara sevdalıları

Vardılar çıkrığı yok bir kuyuya,

Mehlika'nın kara sevdalıları

Baktılar korkulu gözlerle suya.

 

Gördüler: "Aynada bir gizli cihan...
Ufku çepçevre ölüm servileri..."
Sandılar doğdu içinden bir an
O, uzun gözlü, uzun saçlı peri.

 

Bu hazin yolcuların en küçüğü
Bir zaman baktı o viran kuyuya.
Ve neden sonra  gümüş bir yüzüğü
Parmağından sıyırıp attı suya.

 

Su çekilmiş gibi rü'ya oldu!..
Erdiler yolculuğun son demine;
Bir hayal alemi peyda oldu
Göçtüler hep o hayal alemine.

 

Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Seneler geçti, henüz gelmediler;
Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Oradan gelmeyecekmiş dediler!..  Yahya Kemal Beyatlı

 

Şiirde bilmediğim kelimeler ve anlamları şunlardır:

Kara Sevda: Aşık olmak, Mantıksızsa birine tutuku ile bağlanmak ve onu aşırı düşünmek ve sevmek, güçlü romantik duygular hissetmek şeklindeki durumdur.

Muamma: Gizli, örtülü, anlaşılması güç, bilinmez, anlaşılmaz anlamındadır.

Aba: eskiden potur, hırka gibi giyecek yapımında kullanılan, yünden, yün dövülerek yapılan kaba, kalın bir tür kumaş.

Hicran: 1) bir kimseden ya da bir yerden ayrılma, ayrılık, 2) ayrılığın yol açtığı onulmaz acı.

Menzil: bir yolculukta, belli bir yol alıştan sonra dinlenmek için durulan, daha önce belirlenmiş olan yer.

Hazin: İçe dokunan, üzüntü verici, acıklı, dokunaklı, üzücü.

Viran: (yapı, yer için) yıkılıp dökülmüş, bakımsız kalmış, yıkılmış, yıkık anlamlarına gelir.

Peyda: Açık, belli olan anlamlarına gelir.

Dem: Çağ

Refika Gürkan’ın Gazze’de Çocuk Olmak Şiiri

 Refika Gürkan’ın Gazze’de Çocuk Olmak Şiiri


Filistin’de yaşanan zulme ne yazık ki dünya çok sessiz ve kör. Dünyaca milyonlarca Müslüman yaşarken Filistin kan ağlıyor ve İsrail’in zulmüne sessiz kalıyor.  Bugün Türkiye Cumhuriyeti ve birkaç ülke dışında Gazze’de yaşananlara hiç kimse kulak asmıyor. Dünya ülkeleri bir an önce bu zulme, bu soykırıma dur demeli ve İsrail ve Amerika’ya gereken ceza verilmelidir.


Gazze'de Çocuk Olmak (Refika Gürkan)


Gazze’de çocuk olmak nedir, bilir misiniz?
Dağılan şarapnel parçaları arasında koşmak
ve ölümün kıyısında kan rengi bir hayatı kovalamak..

Gazze’de çocuk olmak nedir, bilir misiniz?
Oyuncak bir bebeğin hayali süsler düşlerimi
Hayatta hiç oyuncağım olmadı benim,
ama hep o hayalle savdım korku dolu gecelerimi.
Ansızın patlayan bir bomba sesiyle
Fırlarım yatağımı serdiğim kapı arkasından
Ayaz kesen bir korkudan buz tutmuş el ve ayaklarım..


Gökyüzünde karanlığın hükmünü bozan bir ışık kümesi
Aydınlatır camları kırık virane odamızı..

Çocuklar ışık oyunlarını çok sever, bilirsiniz
ama Gazze’li çocuklar değil..
Ölesiye korkar onlar, patlayan her ışıktan..

Ben de çocuğum..Gazzeliyim.. Korkuyorum..

Gerçek yıldızlar yüzünü gösteremez Gazze semalarında
İzin vermez ölüm yüklü bulutlar sevimli pırıltılara..

Çığlıklar yükselir Gazze’de,
Bu bulutlardan yağan ışıkların ardından..
Sanki bir ahtapotun kolları kuşatmış göklerimizi,
ve ölümün soğukluğu dolaşır peşin sıra evlerimizi..

Gazze’de çocuk olmak nedir, bilir misiniz?
Dağılan şarapnel parçaları arasında koşmak
ve ölümün kıyısında kan rengi bir hayata tutunmak..

Çocuğum deyip geçmeyin sakın! Ablayım ben de..
Kol kanat olurum, korkuyla çırpınan kardeşime..
Abla olmak zor.. çocuk olmak daha zor..
Hem abla hem çocuk olmaksa, inanın, çok daha zor..

Cansız bedenimin zaman zaman yorulduğunu
Anneme bile belli etmeyeceğim ya,
Bir de titremese ayaklarım soğuk ve açlıktan..

Gazze’de de çocukların acıktığını bilir misiniz?
Bilemediğinizse, günlerdir acıkınca uyuduğumuz..
Akşam bir parça ekmek verdi annem elimize,
dedim kendimce 'Ablayım ben, yemesem de olur'
Uzattım elimdekini, önce gözlerimin taa içine
sonra da ekmeğime bakan kardeşime..


Gazze’de çocuk olmak nedir, bilir misiniz?
Açlıkla uykuya dalmak, uyanınca hala aç olduğunu hatırlamak..
ve açlığın sınırında, yalnızlığın kucağında yaşamla savaşmak..

Babamız gelecek diyor annem, kardeşim her sorduğunda
ve kaçırıyor endişeli gözlerini, devam ederken;
Babamız yiyecek dolu bir sepetle dönecek evimize..

Üç gün oldu babam evden gideli
Geri gelmeyecek bir babanın, beklemek yolunu..
nasıl bir duygudur, bilir misiniz?
Gazze’li çocuklara sorun, öğrenmek isterseniz..
Gelsin evimize babam yeter ki,
Hevesim yok yiyecek dolu sepetinde..
Görsün onu yanımızda, sadece gözlerimiz..

Gazze’de çocuk olmak nedir, bilir misiniz?
Sokaktan gelen siren sesleriyle uyanmak,
Uykusuz geçen gecenin sabahında..
ve mavisi griye çalmış bir gökyüzüne uyanmak her sabah..

Uyanmama korkusuyla
uyumama gayreti arasına sıkıştırılmış bir yaşamı
Mavi ve yeşilden mahrum bırakılmış bir dünyada,
Bir parça umutla besleyerek yaşamak.. ama inadına yaşamak..

Gazze’de çocuk olmak nedir, bilir misiniz?
Dağılan şarapnel parçaları arasında koşmak,
Avucumuzdan çalınan yarınlarımızı kovalamak..
ve bu kovalamaca içinde, ölümün kıyısında
Kan rengi bir hayata tutunmaya çalışmak..


Gazze’de çocuk olmak nedir, bilir misiniz?
Bilmedi ayaklarım benim, okul yolunu hiç..
Okul yolunda anılarım olmadı benim
Arkadaşlarla top sektirecek bahçemiz yoktu..
ve durmaksızın koşacak yemyeşil kırlarımız..

Ölümün soğuk yüzüyle, doğarken tanıştık biz..
Dost ve düşmanlığın ne demek olduğunu
İlk adımlarımızı atarken öğrendik hayata..

Korku nedir bilmedik biz, kan kokusuyla yaşamaktan..

Ağaçtaki son yaprağın hikayesini bilirsiniz..
Rüzgarın inadına nasıl da gayretle tutunur ağaca..
O son yaprak düşmeden gösteremez yüzünü
Kışın soğuk çıplaklığı kapıdan..


Gazze’de her çocuk bir son yaprağıdır mevsimin,
Savrulmaya inat tutunur vatanın toprağına..

Dağılan şarapnellerin arasında koşmak..
Ardı sıra yükselen siren sesleriyle yarışıp
Yıkık dökük binaların arasında kaybolmak..
Kan rengi de olsa hayata ölesiye tutunmak..

Bir sonraki sokakta ölümle yüzleşene dek,
Koşmak.. daha da hızla koşmak...

Gazze’de çocuk olmak nedir, gayrı siz bilirsiniz..

Nazım Hikmet’in Yaşamaya Dair Adlı Şiiri

 

 Nazım Hikmet’in Yaşamaya Dair Adlı Şiiri


Nâzım Hikmet, Türk şair ve yazardır. Şiirleri elliden fazla dile çevrilmiş ve eserleri birçok ödül almıştır. Türkiye'de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin en önemli isimlerindendir.  Yazdığı şiirler ile gönüllere taht kurmuştur. Nazım Hikmet’in Yaşamaya Dair Adlı Şiirinin sözleri aşağıdaki şekildedir:

 

Yaşamaya Dair 1 Şiiri

Yaşamak şakaya gelmez,

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın

                       bir sincap gibi mesela,

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,

                       yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani o derecede, öylesine ki,

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

yahut kocaman gözlüklerin,

                        beyaz gömleğinle bir laboratuvarda

                                    insanlar için ölebileceksin,

                        hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

                        hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

                        hem de en güzel en gerçek şeyin

                                      yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

           hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

           ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

                                      yaşamak yanı ağır bastığından.

                                                                                     1947  Nazım Hikmet

                Yaşamaya Dair 2 Şiiri

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,

yani, beyaz masadan,

              bir daha kalkmamak ihtimali de var.

Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini

biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,

hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,

yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz

                                en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,

                               diyelim ki, cephedeyiz.

Daha orda ilk hücumda, daha o gün

                           yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.

Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,

                        fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz

                        belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,

yaşımız da elliye yakın,

daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.

Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,

insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla

                                    yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım

          hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

                                                                      1948

3

Bu dünya soğuyacak,

yıldızların arasında bir yıldız,

                       hem de en ufacıklarından,

mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,

                       yani bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,

hatta bir buz yığını

yahut ölü bir bulut gibi de değil,

boş bir ceviz gibi yuvarlanacak

                       zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,

duyulacak mahzunluğu şimdiden.

Böylesine sevilecek bu dünya

"Yaşadım" diyebilmen için...

Nazım Hikmet                            

 

Ahmet Arif’in Anadolu Şiiri

 

Ahmet Arif’in Anadolu Şiiri

Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun?



Utanırım,
Utanırım fukaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun?



Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun?



Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu'yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?

Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.



Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Her biri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?

Yusuf Hayaloğlu’nun “Ah Ulan Rıza” Şiiri

 

Yusuf Hayaloğlu’nun “Ah Ulan Rıza”  Şiiri

 

1953 Tunceli doğumludur. Zaza asıllı Türk şair ve söz yazarıdır.
 Hayaloğlu; akciğerindeki tümör nedeniyle uzun süredir kanser tedavisi gören Yusuf Hayaloğlu 56 yaşında hayata gözlerini yumdu.

 

Ah Ulan Rıza

Neden halâ gelmedi, yoksa
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.

 

Cebimde bir lira desen yok,
Madara olduk meyhaneye!
Ah eşşek kafam benim,
Nasıl da güvendim bu hergeleye!

 

Gelse, balığa çıkacaktık,
Ne çekersek kızartıp birayla yutacaktık.
Kafamız tam olunca, şarkılar döktürüp
Enteresan hayâllere dalacaktık.

 

Bu sandalı geçen hafta denk getirip
Çalıntıdan düşürdük.
Arkadaşlar ısrar etti,
Biz de, iyi olur, bize uyar diye düşündük.

Saat sekizde gelecekti,
Bana birkaç milyon borç verecekti.
Yoksa o nemrut karısı kaçtı da
Onun peşinden mi gitti?

Eğer öyleyse yandık,
Gudubet gene yaptı yapacağını!
Geçen sene de merdivenden itip
Kırmıştı Rıza'nın bacağını.

 

Abi, kadında boy şu kadar;
Kalça fırıldak, göz patlak, kafa çatlak!
Korkuyorum, bir gün ya kendini asacak,
Ya horlarken Rıza'yı boğacak!

Bak, şimdi acıdım, aşk olsun adama,
Ben olsam, vallahi baş edemem! ..
Hele beş tane velet var ki boy-boy,
Allah'tan düşmanıma dilemem!

 

Aslında iyi çocuktur Rıza, efendi huyludur,
Herkesin suyuna gider.
Yoksa, kalıba vursan hani,
Tek başına on tane adam eder!

Bir keresinde, hiç unutmam
Üç-beş zibidi haraca dadandı;
Rıza, sandalyeyi kaptığı gibi
Herifleri hastaneye kadar kovaladı!

 

Aynı mahallede büyüdük, aynı kızları sevdik,
Aynı kafadaydık.
Orta ikiden bıraktık, matematik ağır geliyordu,
Biz, başka havadaydık.

Aynı gömleği giyer, aynı sigaraya takılır,
Aynı takımı tutardık.
Fener'in her maçına iddialaşıp
Millete az mı yemek ısmarladık! ..

Bir tek askerde ayrıldık,
Bana Bornova düştü, ona Gelibolu.
Döner dönmez evlendirdiler,
En büyük salaklığı da bu oldu! ..

 

Bense hiç düşünmedim, zaten param yoktu.
Hep tek tabanca gezdim.
Benim beğendiğimi anam istemedi,
Onun gösterdiğini ben sevmedim.

Neyse, bunlar derin mevzu...
Anlaşıldı, bu herif artık gelmeyecek.
Ufaktan yol alayım
Anam evde yalnız, şimdi merağından ölecek! ..

Gittim, vurup kafayı yattım;
Rüyamda gördüm, gülümseyerek geldiğini.
Ne bilirdim, yolda kamyon çarpıp
Hastaneye kavuşmadan can verdiğini! ..

 

Vay be Rıza! ..
Sonunda sen de düşüp gittin Azrail'in peşine!
Dün, boşuna günahını almışım,
Ne olur, kızma bu kardeşine!

Öğlen kahvede söylediler, Rıza öldü, dediler
Ne kolay söylediler!
Sanki dev bir taş ocağını
Kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler!

Ah dostum... o kocaman gövdene
O beyaz kefeni nasıl kıyıp giydirdiler?
O zalim tabutun tahtalarını
Senin üstüne nasıl böyle çivilediler?

Yani sen şimdi gittin, yani yoksun,
Yani bir daha olmayacak mısın?
Yani bir daha borç vermeyecek,
Bir daha bira ısmarlamayacak mısın?

 

Peki, beni kim kızdıracak,
Kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak?
Peki, beni bu köhne dünyada
Senin anladığın kadar kim anlayacak?

Ulan Rıza... ne hayâllerimiz vardı oysa,
Ne acayip şeyler yapacaktık...
Totoyu bulunca dükkân açacak,
Adını Dostlar Meyhanesi koyacaktık.

 

Talih yüzümüze gülecekti be! ..
Karıyı boşayıp sıfır mersedes alacaktık.
Hafta sonu iki yavru kapıp
Boğaz yolunda o biçim fiyaka atacaktık!

Ah ulan Rıza... bu mahallenin,
Nesini beğenmedin de öte yere taşındın?
Ara sıra gıcıklaşırdın ama inan ki,
Benim en kral arkadaşımdın! ..

 

Ah ulan Rıza... ben şimdi,
Bu koca deryada tek başıma ne halt ederim?
Senden ayrılacağımı sanma,
Bir kaç güne kalmaz, ben de gelirim! ..

Yusuf Hayaloğlu

Çanakkale Şehitlerine

 

Çanakkale Şehitlerine

 

Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılmış muhteşem bir şiirdir. Çanakkale Şehitlerine, Mehmet Âkif Ersoy'un Çanakkale Savaşı'nda hayatını kaybeden askerlere seslenme şeklinde yazdığı çok anlamlı ve duygu dolu  bir şiirdir. Türk edebiyatında vatanseverlik konusunda yazılmış en önemli edebî metinlerden biri kabul edilir.

 

Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsız[ca] tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde- gösterdiği vahşetle “bu: Bir Avrupalı!”
Dedirir- yırtıcı, his yoksulu sırtlan kümesi:


Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski dünyâ, yeni dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi.. mahşer mi, hakîkat mahşer.
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşında;
Avustralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!

 

Çehreler başka, lisânlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ..
Hani, tâûna da züldür bu rezil istîlâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıyla sefîl,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz..
Medeniyyet denilen kahbe, hakîkat, yüzsüz.
Sonra mel'ûndaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı.
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer..


Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak
Boşanır sırtlara, vâdîlere sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâ-merd eller,
Yıldırım yaylımı tûfânlar, alevden seller.
Veriyor yangını durmuş da açık sînelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler:
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?


Çünkü tesis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi ser-haddi;
"O benim sun'-i bedî'im, onu çiğnetme." dedi.
Âsım'ın nesli... diyordum ya.. nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.
Şühedâ göğdesi, bir baksana, dağlar, taşlar..
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,


Lekesiz, tertemiz alnından urulmuş yatıyor;
Bir hilâl uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhîdi..
Bedr'in arslanları ancak bu kadar şânlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe." desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb..
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.


"Bu, taşındır." diyerek Ka'be'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyla,
Kanayan lahdine çeksem bütün ecrâmıyla;
Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedâr[ın] gibi tâ fecre kadar bekletsem;


Gündüzün fecr ile âvîzeni leb-rîz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran..


Sen ki İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsrân,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın:
Sen ki rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
Sen ki a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât..
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber;
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

Aşık Veysel Şiirlerinden Seçmeler

 

Aşık Veysel Şiirlerinden Seçmeler

Aşık Veysel Şatıroğlu, 1894’te Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Aşık Veysel'in , ailesine, sülalesine yörede “Şatıroğulları” derler. Babası “Karaca” lakaplı, Ahmet adında bir çiftçidir. Aşık Veysel gözlerinin görmemeye başladığını şu şekilde anlatmıştır: “Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım...Çiçek zorlu geldi. Sol gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bu gündür dünya başıma zindan.”

 

1) Eğer Görse İdim Göz İle Seni 

Sen bir ceylan olsan ben de bir avcı

Avlasam çöllerde saz ile seni

Bulunmaz dermanı yoktur ilacı

Vursam yaralasam söz ile seni

 

Kurulma sevdiğim güzelim deyin

Bağlanma karayı alları geyin

Ben bir çoban olsam sen de bir koyun

Seslesem elime tuz ile seni

 

Koyun olsan otlatırdım yaylada

Tellerini yoldurmazdım hoyrada

Balık olsan takla dönsen deryada

Düşürsem toruma bez ile seni

 

Veysel der ismini koymam dilimden

Ayrı düştüm vatanımdan ilimden

Kuş olsan da kurtulmazdın elimden

Eğer görse idim göz ile seni.

 

 

2) Anlatamam Derdimi Dertsiz İnsana 

Anlatamam derdimi dertsiz insana

Derd çekmeyen dert kıymetin bilemez

Derdim bana derman imiş bilmedim

Hiçbir zaman gül dikensiz olamaz

 

Gülü yetiştirir dikenli çalı

Arı her çiçekten yapıyor balı

Kişi sabır ile bulur kemali

Sabretmeyen maksudunu bulamaz

 

Ah çeker aşıklar ağlar zarınan

Yüce dağlar şöhret bulmuş karınan

Çağlar deli gönül ırmaklarınan

Ağlar ağlar göz yaşların silemez

 

Veysel günler geçti yaş altmış oldu

Döküldü yaprağım güllerim soldu

Gemi yükün aldı gam ilen doldu

Harekete kimse mani olamaz

 

Bir Hayal Peşinde Dolandım Durdum

Bir hayal peşinde dolandım durdum

Asla terk etmezem sanma unuttum

Sönmez ümidlerden beklerim yardım

Bugün yarın dedim gönlüm avuttum

 

Gahi zengin oldum hülya yaşattım

Nerde güzel gördü isem laf attım

Sevda denizinde gönlüm aldattım

Arzularım suya düştü ne ettüm

 

Gahi fakir oldum hayli süründüm

Gahi mecnun oldum aba büründüm

Nerde güzel gördü isem yerindim

Ucu çıkmaz bir küçücük yol tuttum

 

Veysel bu sevdadan vazgeç dediler

Olup bitenleri yaz geç dediler

Sevdiğin kapıdan az geç dediler

Acı sözü sevdiğimden işittim

 

 3) Uzun İnce Bir Yoldayım

Uzun ince bir yoldayım

Gidiyorum gündüz gece

Bilmiyorum ne haldeyim

Gidiyorum gündüz gece

 

Dünyaya geldiğim anda

Yürüdüm aynı zamanda

İki kapılı bir handa

Gidiyorum gündüz gece

 

Uykuda dahi yürüyom

Kalmaya sebeb arıyom

Gidenleri hep görüyom

Gidiyorum gündüz gece

 

Kırkdokuz yıl bu yollarda

Ovada dağda çöllerde

Düşmüşüm gurbet ellerde

Gidiyorum gündüz gece

 

Şaşar Veysel işbu hale

Gah ağlayan gahi güle

Yetişmek için menzile

Gidiyorum gündüz gece

 

4) Güzelliğin 

Güzelliğin on para etmez

Bu bendeki aşk olmasa

Eğlenecek yer bulaman

Gönlümdeki köşk olmasa.

 

Kim okurdu kim yazardı

Bu düğümü kim çözerdi

Koyun kurt ile gezerdi

Fikir başka başk'olmasa.

 

Güzel yüzün görülmezdi

Bu aşk bende dirilmezdi

Güle kıymet verilmezdi

Aşık ve maşuk olmasa.

 

Senden aldım bu feryadı

Bu imiş dünyanın tadı

Anılmazdı Veysel adı

O sana aşık olmasa.

 

4) Kara Toprak

Dost dost diye nicesine sarıldım

Benim sadık yarim kara topraktır.

Beyhude dolandım, boşa yoruldum

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Nice güzellere bağlandım kaldım

Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum

Her türlü istediğim topraktan aldım

Benim sadık yarim kara topraktır

 

Koyun verdi, kuzu verdi, süt verdi

Yemek verdi, ekmek verdi, et verdi

Kazma ile dövmeyince kıt verdi

Benim sadık yarim kara topraktır

 

Adem'den bu deme neslim getirdi

Bana türlü türlü meyve bitirdi

Her gün beni tepesinde götürdü

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Karnın yardım kazmayınan, belinen

Yüzün yırttım tırnağınan, elinen

Yine beni karşıladı gülünen

Benim sadık yarim kara topraktır

 

İşkence yaptıkça bana gülerdi

Bunda yalan yoktur herkes de gördü

Bir çekirdek verdim, dört bostan verdi

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Havaya bakarsam hava alırım

Toprağa bakarsam dua alırım

Topraktan ayrılsam nerde kalırım

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Bir dileğin varsa iste Allah'tan

Almak için uzak gitme topraktan

Cömertlik toprağa verilmiş Hak'tan

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Hakikat istersen açık bir nokta

Allah kula yakın, kul da Allah'a

Hakkın gizli hazinesi toprakta

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Bütün kusurumu toprak gizliyor

Melhem çalıp yaralarım düzlüyor

Kolun açmış yollarımı gözlüyor

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Her kim ki olursa bu sırra mazhar

Dünyaya bırakır ölmez bir eser

Gün gelir Veysel'i bağrına basar

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

5) Çok Yalvardım Çok Yakardım 

Çok yalvardım çok yakardım

Uyanmadı kara bahtım

Şansım küsmüş etmez yardım

Uyanmadı kara bahtım

 

Uyur uyanmaz ikbalim

Nic olacak benim halim

Boynuna olsun vebalim

Uyanmadı kara bahtım

 

Kader kadere eş oldu

Ağladım gözüm yaş oldu

Uzun boylu savaş oldu

Uyanmadı kara bahtım

 

Tecellim bozuk temelden

Gitti gençlik çıktı elden

Aşka mahkumuz ezelden

Uyanmadı kara bahtım

 

Kısmet beni diyar diyar

Dolandırır bilmem ne var

Veysel oldu candan bizar

Uyanmadı kara bahtım

 

6) Beni Hor Görme Kardeşim 

Beni hor görme kardeşim
Sen altınsın ben tunç muyum
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün ben sac mıyım

Ne var ise sende bende
Aynı varlık her bedende
Yarın mezara girende
Sen toksun da ben aç mıyım

Kimi molla kimi derviş
Allah bize neler vermiş
Kimi arı çiçek dermiş
Sen balsın da ben cec miyim

Topraktandır cümle beden
Nefsini öldür ölmeden
Böyle emretmiş yaradan
Sen kalemsin ben uç muyum

Tabiata Veysel aşık
Topraktan olduk kardaşık
Aynı yolcuyuz yoldaşık
Sen yolcusun ben bac mıyım.

23 Nisan Şiir Örnekleri

 

23 Nisan Şiir Örnekleri


23 Nisan ile ilgili şiir örnekleri şu şekildedir:


23 Nisan

Biz dünyaya gelmeden
Her yeri düşman almış.
Atatürk düşmanları,
Yurdumuzdan çıkarmış
23 Nisan günü
Meclis kuruldu diye,
Büyük bayram verilmiş
Çocuklara hediye.
Gülelim eğlenelim
Kutlayalım bayramı
Verelim hep el ele
Yükseltelim vatanı.

Melahat UĞURKAN

 

23 Nisan

Bugün sen de bayrağım,
Daha şanlı dalgalan.
Bugün büyük bayramım
Bugün 23 Nisan.
Bugün başta talihim
Ve milletim uyandı
Ankara’nın bağrında
Bir sönmez ateş yandı.
Aydınlattı yurdumu
Dağıldı alev alev
Bugün kalktı ayağa
Uyuklayan koca dev.
Bugün bana Ata’mdan
En büyük bir armağan.
Bugün büyük bayramım
Bugün 23 Nisan…

İsmail Hakkı TALAS


23 Nisan

23 Nisan…
Yurdu koruyan,
Yarını kuran,
Sen ol çocuğum.
Eskiyi unut,
Yeni yolu tut,
Türklüğe umut,
Sen ol çocuğum.
Bizi kurtaran,
Öndere inan,
Sözünü tutan,
Sen ol çocuğum.
Küçüksün bugün,
Yarın büyürsün
Her işte üstün
Sen ol çocuğum.
Çalışıp öğren,
Her şeyi bilen
Yurduna güven
Sen ol çocuğum.

Hasan Ali YÜCEL

 


23 Nisan

Nasıl bayram etmez, sevinmez insan,
23 Nisan bu, 23 Nisan.
Türklük gerilemiş çaresiz kalmış,
Götürmüşken üç kıtaya şeref, şan.

Kalmış bir sultanın keyfine işler.
Nice yıllar olmuş Türkler perişan.
Gittikçe kuvvetsiz, çaresiz kalmış,
Dört yandan üstüne saldırmış düşman.

Milleti yüzüstü bırakıp kaçmış,
Canının derdine düşmüş de Sultan…
Ansızın işlerin başına geçmiş,
Milletin bağrından kopan kahraman…

Başlamış bir ölüm-dirim kavgası,
Sultana isyan bu, cihana isyan
Millet öyle büyük, baş öyle büyük,
Bakmış, parmağını ısırmış cihan…

Ana toprak için al bayrak için,
Tepe tepe gövde, dere dere kan…
Türk hak edince egemenliği,
Açılmış önünde bir şanlı meydan…

Kimsenin keyfine boyun eğmek yok,
Toplandığı tarih: 23 Nisan
Milletin adına Millet Meclisi,
Milletin isteği olsun her zaman…

Behçet Kemal Çağlar

Ömer Hayyam Şiirleri

 

Ömer Hayyam Şiirleri

Ömer Hayyam, 1048 yılında,  Nişabur’da dünyaya gelmiştir. Rubaileri ile ünlü bir insandır. Ömer Hayyam  matematikçi, tarihçi, şair, filozf, astronomdur. Ömer Hayyam şiirlerine örnekler şunlardır:

 1) Zaman

Çayda akan su gibi , çölde esen yel gibi
İşte bir günü daha kayboldu ömrümün.
Ben ben oldukça iki günün gamını bir çekmem.
Biri geçip giden gün biri gelecek gün.

 

2) Hoca Olmak Yetmez

Adil davranmadıktan sonra
Hacı, hoca olmuşsun kaç para?
Hırka, tesbih, post, seccade güzel ama;
Tanrı kanar mı bunlara?

 

3)  Özgürlük

Özgürlük yoluna girmezsen,
Bu yolda koşmazsan var gücünle,
Yıkamazsan yüzünü yüreğinin kanında,
Yarın avucunu yalarsın.

Adam dediğin kendini yok bilmedimi,
Cayır cayır yanmadımı yürek dediğin,
Hadi öyleyse uğurlar olsun.

 

4) Birgün Öleceksin

 Hala korkular, renkler ardinda misin?
Cirkinle güzel secmek kaydinda misin?
Oldun diyelim Zemzem, ya da ab-i hayat
Birgün öleceksin yar, farkinda misin?

 

5) Felek ne cömert aşağılık insanlara
Han, hamam, dolap, değirmen, hep onlara
Kendini satmayan adama ekmek yok
Sen gel de yuf çekme böylesi dünyaya !

 

6) Pergel

 Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:

İki başımız var, bir tek bedenimiz.
Ne kadar dönersem döneyim çevrende:
Er geç baş başa verecek değil miyiz?

 

7) Aşk

Ezeli sırları ne sen bilirsin ne de ben
Bu muammayı ne sen okuyabilirsin ne de ben
Perde ardında sen ben dedikodusu var amma...
Perde kalktı mı ne sen kalırsın ne de ben.

Kudüs İle İlgili Şiir Örnekleri

 

Kudüs İle İlgili Şiir Örnekleri


Bugün dünya İsrail ve Filistin savaşına seyirci olmakta, Filistin halkının yanında kimse olmamaktadır. Bundan tüm Müslüman ülkeleri sorumludur ve suçludur. Kudüs ile ilgili şiir örnekleri şunlardır:

Kudüs ile ilgili şiir örnekleri şunlardır:


1)MESCİD-İ  AKSA

 Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde

Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu

Varıp eşiğine alnımı koydum

Sanki bir yeraltı nehr çağlıyordu

Gözlerim yollarda bekler dururum

Nerde kardeşlerin diyordu bir ses

İlk Kıblesi benim ulu Nebi’nin

Unuttu mu bunu acaba herkes

Burak dolanırdı yörelerimde

Miraca yol veren hız üssü idim

Kutsallığım belli şehir ismimden

Her yana nur saçan bir kürsü idim

Hani o günler ki binlerce mü’min

Tek yürek halinde bana koşardı

Hemşehrim nebiler hatırı için

Cevaba erişen dualar vardı

Şimdi kimsecikler varmaz yanıma

Mü’minden yoksunum tek ve tenhayım

Rüzgarlar silemez gözyaşlarımı

Çöllerde kayıp bir yetim vâhayım

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde

Götür Müslümana selâm diyordu

Dayanamıyorum bu ayrılığa

Kucaklasın beni İslam diyordu. (Mehmet Akif İnan)


 

2) ANNELER VE KUDÜSLER

 

Tûr Dağı’nı yaşa

Ki bilesin nerde Kudüs

Ben Kudüs’ü kol saati gibi taşıyorum

Ayarlanmadan Kudüs’e

Boşuna vakit geçirirsin

Buz tutar

Gözün görmez olur

Gel

Anne ol

Çünkü anne

Bir çocuktan bir Kudüs yapar

Adam baba olunca

İçinde bir Kudüs canlanır

Yürü kardeşim

Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin. (Nuri Pakdil)


 

3)KUDÜS’ÇE

Ana Kudüs, ata Kudüs.

Yar Kudüs, ar Kudüs.

Âh Kudüs, vah Kudüs.

Gel Kudüs, el Kudüs.

El Kudüs, yel Kudüs.

Elin Kudüs, adın Kudüs, yadın Kudüs.

Dert Kudüs, dertdaş Kudüs.

Üz Kudüs, üzgün Kudüs, üzen Kudüs, üzülen Kudüs.

Yar Kudüs, yara Kudüs, yaran Kudüs, yaralı Kudüs, yaralanan

Kudüs, yaralayan Kudüs.

Üs Kudüs, düŞ Kudüs, düş Kudüs, düşen Kudüs, düşüren Kudüs,

düşünen Kudüs.

Üs Kudüs, üşü Kudüs, üşüyen Kudüs.

Yel Kudüs, yol Kudüs, ol Kudüs.

Yel Kudüs, sel Kudüs, sil Kudüs, bil Kudüs.

Başı duman derdi yaman Kudüs,

Gam Kudüs, gel Kudüs, gül Kudüs.

Diş Kudüs, deş Kudüs, daş Kudüs, aş Kudüs.

Sen Kudüs, san Kudüs, şan Kudüs.

Sen Kudüs, ben Kudüs, biz Kudüs.

İz Kudüs, üz Kudüs, yüz Kudüs.

Sez Kudüs, az Kudüs, yaz Kudüs.

Diz Kudüs, dik Kudüs, dimdik Kudüs.

Ağlayan Kudüs, ağlatan Kudüs, aklayan Kudüs, aklatan Kudüs.

Ağ Kudüs, çağ Kudüs, çığ Kudüs.

Çağı Kudüs, çağın Kudüs, çağır Kudüs.

An Kudüs, Anka Kudüs, Anka-ra Kudüs.

Kudüs, Kudüs’tan, Kudüs’tanbul.

Kudüs, küdes, kodes.

As Kudüs, yas Kudüs.

Kudüs, kadeş, kardeş.

Dem Kudüs, hemdem Kudüs, gamdem Kudüs, her dem Kudüs.

Sor Kudüs, ser Kudüs, sır Kudüs.

Kar Kudüs, karda Kudüs, kardaş Kudüs.

Sırdaş Kudüs, derttaş Kudüs, yoldaş Kudüs, hâldaş Kudüs.

On Kudüs, an Kudüs, en Kudüs.

Öz Kudüs, göz Kudüs, söz Kudüs.

Bak Kudüs, çak Kudüs, yak Kudüs.

Ak Kudüs, ok Kudüs, çok Kudüs.

İz Kudüs, biz Kudüs, bir Kudüs. (Fahri Tuna)