aşk deneme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
aşk deneme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ak Alnından Öpüldün

Az var beklentisizliklerin ışık saçtığı umut trenimin ulaşmasına…
Kadere inanırsın! Her kelimesinde bir umut bir coşku gibi doyulmaz ve anlamlıdır sustuklarımız.Avuçlarımda bahar çiçeklerinin rengarenk ve yepyeni doğuşları,senin viladetinden daha kutsal sayılamaz.Diyorsun anlat beni bana…seni önce kendime anlatmalıyım, damarlarımın her noktasından akıp geçen ‘kan’a duyduğum sevginin sebebi hissetmektir olmayışının ardındaki varlığını ve uzaklarda bir parmak ucuyla gösterilen eşsizliğinin apaçık imasını.


Allah’ı tanımak ve sevmek,idraklerin en büyüğü…ve bilemezsin seni var ettiği ne büyük bir ipucu O’nun güzelliğinin…


Lale bahçelerinde…gül cennetlerinde… Sesinin olmadığı ama sevginin yankılandığı en güzel namelerde bir başkalık var artık.Duymuyor musun, küçücük bir bebeğin kalbindeki yerin kadar sağlam, tebessümünden sıcak bir çığlık bu…


Nerdesin… diyerek olmayanı arayan bir çocuk gibi…ve biliyor aslında kendisi de olmadığını aradığının…sessizce bekleyen dudaklarında ve gözlerinde düğümlenen ıssız ümitleri…senin avuçlarındaki bir kelebek…açmamalısın avuçlarını… bilsen de öleceğini…
Issızlığımda buldum…bir istiridyenin içindeydin.Beyaz ve ışık saçan…Engin sulardan gelmiştin benim adacığıma…Ve ne yazık ki kimse bilemeyecekti kimsesiz bu yerde senin değerini benden başka…


Ne güneşler gördüm batan akşam olunca…Kuşlar geçerdi kızıllığının tam ortasından,yanardı kanatları kimisinin…Dönerek suya cansız düşen kuşlar…Ruhlarıyla semaya yükselir alnındaki çizgi kadar kutsal ve anlaşılmaz bir yazı halinde onlar…
Daha önceleri bulutlar ülkesindeydi yüreğin biliyorum.Beyaz, yağmur yüklü kimi zaman,kimi zaman mavi bir gökyüzünü süsleyen papatyalar halinde…sevgi fallarında hep ‘seviyor’ çıkan…


Anlamsızlık taşıyan ben, ne kadar yokmuşum bilmeden evvel gözlerindeki ışığı. Kötü olan yok, silmelisin bize dair her şeyden ‘kötü’ kelimesini. Küçük bir kız düşer, anlarsın dizlerinden akıyordur şefkati…Sararsın Kahraman Bir Abi gibi…
Ne gidersin ne kalır…Yağmurlu bir sonbahar sabahında hep gelmeyenini tren garında bekleyen şairlerden farksızdım beklediğimde 29 harfi tuşlayan parmaklarımla seni…
ÖPÜLDÜN……
Canım Abime İthafen….


HİLAL SAYGI

Nasıl Böyle Rahatsın Ki

Her gün gördüğüm güllü çöreksin artık yitirdiğim değil yitirdiğinim şimdi...Hani sana hasrettim ya yüzüne ellerine ruhuna,dindirdim içimdeki seni.Bugün araba kullandın mesela sen bilmezdin artık öğrenmişsin saatini hangi koluna taktığına kadar gözlemliyorum 
artık...Her merdivenlerden inişimde seni göreceğimi bilerek katlanıyorum bu sokağa...


Geçenlerde yine aşağaya indim tam seni balkondan seyrettiğim her an beklediğim balkona çık bir göreyim dediğin kaldırıma dikildim...Artık ben bakınıyordum nerede acaba diye...İşte geldin sevgili yanında bir başkasıyla ellerinizde aldıklarınız !


Çoktan kapanmış o hiç açmadığın yaram ve o hiç sevmediğin zamanların.Bende inanmışım sana inandırmışsın işte.Bana doğru yürüdün her adımına baktım dikkatlice...Hani bir şarkı var ya ne de güzel yazmış yazan `Nasıl böyle rahatsınki ,sanki hiç birşey olmamış gibi` Baktın tam o kapkara dediğin gözlerime baktın baktın içine içine içime işledin...Ben yanındakine değil sana baktım sevgilim.Yüzüne ellerine adımlarına baktım...
Benden sonra hiç görmediğim yanlarına bakıp senden nefret ettim...


Tuba ALTINIŞIK

KATLİ CAİZDİR SATIRLARIMIN

 

 

Satırlarım intiharım... Satırlarım; aşkının uçurumlarına kadar gelip, kendimi sana bırakışlarım...

Düşün ki; milyon satır tükettim, yüreğimi ayaklarına kapaklanan gurur yitikliğimin gölgesinde! Düşün ki; milyon kelime kurban ettim, beş harfli sahtekâr adının puslu karanlığında! Düşün ki; milyon defa ambargo koydum bahar kokan satırlara ve milyon defa attım kendimi beş harfli adın kadar zehirli satırlara.

Katli caizdir varlığımın, bıraktığın yalnızlığın, hüzünbaz anıların ve sana dair her şeyin...

Satırlarıma davetsizce düşen gözyaşlarıma tezat, satırları soluklaştıran, harfleri oradan oraya kaçışmaya zorlayan sinsi bir gülümseme yerleşti dudaklarının kıvrımlarına, görebiliyorum! Eğik başıma inat, zafer kazanmış bir komutan edasıyla başın dik duruşunu hayal edebiliyorum.

Aşka inanmayan örümcek bağlamış kalbine acıyı anlatmak, bir ateiste Tanrı’yı anlatmaktan bile daha zor...

Sıradan bir acı değil, hayır! Senin gidişleri sıradan görmen kadar sıradan bir acı değil.

"Bu kez eğilmeyecek satırlarım üç kuruşluk aşkının karşısında. Bu kez, ucuzca gidişine pahalı duracak adam gibi kalışlarım" diye başlayan gururlu satırlar yazabilmek isterdim sana! Yerle bir olmuş gurur kırıntılarımı tekrar inşa edebilmek adına yaptığım hiçbir şeyin sonuç vermediğine şahit olurken, sek düş kırıklığı içiyorum doyasıya. Ve sinsi gülüşlerini görebiliyorum. Ama acele etme zafer çanlarını çalmak için. Uğurlara bin kere ölüp, sebepsiz uğurlanmak kadar acıtmıyor küçümseyişlerin.

Çok sevdiğim bir arkadaşımın da dediği gibi: "Döktüğüm her gözyaşının bin bir ahı var sana, utanmaz karakterine, yalnızca kendine gülen gamzene… Aşkı sevemeyişlerine hediyem olsun." diyebilmek isterdim sana.

Ama benim satırlarım sana değil bana ölüm, bana intihar.

Katli caizdir satırlarımın.

 

İLKNUR DİNÇEL