aruz vezni etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
aruz vezni etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ARUZ VEZNİ (ÖLÇÜSÜ)

İslâm dininin kabulünden sonra, bize Acemler kanalı ile gelen ve aslında Arap vezni [ölçüsü] olan aruz, uzun yüzyıllar içinde şairlerimiz tarafından kullanıla kullanılan âdeta millileşmiş ve Arap, Acem aruzları yanında bir de Türk aruzu meydana gelmiştir. Türkçe`nin bu ölçü ile anlaşması ilkin kolay olmamıştır. Dilimizin, sadeliğini kaybetmesinde, yabancı kelime ve tamlamalarla dolmasında bu veznin de önemli rolü olmuştur. Türkçe kelimeleri aruz kalıplarına uyduramayan birçok şairler, Arapca’dan ve Acemce’den geniş ölçüde faydalanmışlar ve yabancı bir takım kelimelerin dilimize yerleşip kalmasına sebep olmuşlardır. Daha sonraları kuvvetli sanatkârlar yetişmiş ve büyük bir rahatlık içersinde aruzla şiirler söylemişlerdir. Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Yahya Kemal gibi şairler son devir şairleri içinde aruzu Türkçe’ye uydurmakta en fazla başarı göstermiş olanlardır.
Aruz mısralardaki hecelerin “açık ve kapalı” oluşları esasına dayanan bir ölçüdür.
Sonunda ünsüz [sessiz] harf bulunan hecelere kapalı, sonunda ünlü [sesli] harf bulunan hecelere de açık hece diyoruz. Yine şayet bir hecenin sonunda ünlü harf bulunmasına rağmen, o ünlü harfi normalden uzun söylüyorsak bu heceler de kapalı kabul edilmektedir.
Güzel kelimesi, iki heceli bir kelimedir. Birinci hece ünlü ile bittiği için açık, ikinci hece, son harfi ünsüz olduğu için kapalıdır. Sa-â-det kelimesinde, birinci hece, sonunda ünlü harf bulunduğundan açıktır. İkinci heceyi teşkil eden (â) sesi ünlü olmasına rağmen kapalı bir hece olur; çünkü buradaki (â),  Türkçemizde normal kısalıkta olan (a) değildir. Onu hiç bir zorlama göstermeden, kendiliğimizden uzun okuyoruz. Bu çeşit uzun ünlülere, yabancı kelimelerde sık sık rastlanır. Kelimenin üçüncü hecesi olan (det) ise sonunda ünsüz bulunduğu için kapalı hece oluyor. Dün-yâ kelimesinin birinci hecesi ünsüz bir harfle bittiğinden kapalıdır. İkinci hecenin sonundaki ünlü harf de yukardaki (â) gibi uzundur. O halde ikinci hece de kapalı bir hece oluyor.

ARUZDA HECELER : 

A . Yarım Heceler:

1 ― Kısa bir ünlü: a…
2 ― Bir ünsüz harfle başlayıp bir kısa ünlü ile biten heceler : Şu – su – bu …
Kısa heceler ki, yarım hece olarak sayılır, ünlü harfle bittiği için bu tür hecelere “açık” hece de
denir. ( . ) ile gösterilmek adet haline gelmiştir. Meselâ aşağıdaki kelimelerin heceleri hep yarımdır ve ( . ) ile gösterilmek gerekir:
A-NA-DO-LU     HA-Nİ   Yİ-NE   BU-RA-DA
.    .      .     .        .    .      .    .        .     .     .
B ― Tam Heceler:

Tam heceler, kulakta ses bakımından daha sert ve devamlı bir ses halinde kendilerini duyururlar. Bunları ikiye ayırmak mümkündür: a) Tok heceler, b)Uzun heceler.

a) Tok heceler:
Bu heceler kısa bir ünlü ile kurulur ve bir ünsüzle sona erer :
1 ― Bir kısa ünlü ve bir ünsüz: Al, ot
2 ― Bir ünsüz, bir kısa ünlü ve bir ünsüz: Kır, sal.

b) Uzun heceler:
Uzun heceler dilimize Arapça ve Farsçadan geçen kelimelerde bulunur ve daima uzun bir  ünlü ile sonuçlanırlar:
1 ― Uzun bir sesli :  (Ậşiyan)’ın (â)’sı.
2 ― Bir ünsüz uzun bir ünlü. (Kâmil) deki (kâ), (uftâde) deki (tâ) heceleri uzun hecelerdir. Gerek uzun heceleri ve gerekse tok heceleri (―) ile göstermek âdet olmuştur. Çünkü bu heceler  “kapalı” hece sayılırlar.

c) Bileşik Heceler:
Bu heceler de Arapça ve Farsça’dan geçen kelimelerimizde bulunur. Sesleri daha dolgundur. Ses değerleri bir buçuktur. Yani bir tam, bir yarım sesten oluşmuşlardır:
1 ― Bir uzun hece ile bir ünsüzden oluşanlar: ab, bâb.
2 ― Tok bir hece ile bir ünsüzden meydana gelenler: aşk, derd.
Ancak bu tip hecelerin sonumda (n) ünsüzünün bulunmaması gerekir. Sözgelişi can kelimesi bileşik bir hece sayılmaz. Çünkü (n) sessizi ile sona ermektedir. Bileşik heceler : ( - ∙) ile gösterilir. Aşağıdaki kelimelerin heceleri bileşiktir: mâhtâp, rûzgâr…
Mısra sonlarında, ister yarım, ister tam, ister bileşik hecelerden biri bulunsa da bu heceler bu heceler tam hece olarak sayılır:
Mef’û lü  fâ i    lâ  tün       mef’ûlü        fâ  i  lâ  tün
-   -  .         -   .   .    -             -   -    .         -  .   -     -
Eş’ â  rı       böyle  söyler       üstâd           söyleyince                                                                                                                                                Nailî
[ * ]  Tam hecelerin her çeşidi (―) ile gösterilir.
“Söyleyince” kelimesinin son hecesi yarım hece (.) olduğu halde mısra sonunda olduğu için tam hece sayılmıştır.
Aruzla yazılmış bir manzumenin ölçüsünü bulabilmek için yukardan beri anlatılan özelliklerle birlikte cüzülerden oluşan aruz kalıplarını muhakkak bilmek gerekir. Aruz vezni hecelerin niteliğine (keyfiyetine) göre oluşan bir vezindir. Bu bakımdan vezni oluşturan kalıpları bilmeden aruz konusunda konuşmak yersiz olur. Aruz kalıpları “düz kalıplar” ve “karışık kalıplar” olmak üzere ikiye ayrılır:
a)     Cüz, kalıpların bir parçasına denir. Mesalâ (fâilâtün) bir cüzdür. Düz kalıplar bir cüzün tekrarı ile yapılır:
Fâilâtün        fâilâtün         fâilâtün        fâilün
―  . ―- ―    ―- ― . ―-   ― . ―- ―    ―  . ―-
b)    Ayrı ayrı parçaların belli biçimlerde sıralanması yada aynı cinsten cüzülerin karışık bir       biçimde dizilmeleri ile meydana gelen kalıplara “karışık kalıplar” denir :

Mef’ û      lü       me  fâ –     î      lü       fe     û      lün
-      -       .          .     -         -       .       .        -      -
Akşam     yi-      ne   ak-  şam   yi-        ne    akşam
Ahmet Haşim

Mef’ û    lü         fâ  –  i   lâ    tü        mefâ-   î   lü       fâ   i    lün
-    -      .          -       .   -      .           .   -     -   .         -    .     –
Canlar   ve       rüp   senin   gi         bi  cânâ   ne      yetmişem
Fuzuli


Yorum: Divan şiirinde ahengi oluşturan vezne aruz denir. Aruz, çadırın ortasına dikilen direktir, bir çadırı nasıl direk ayakta tutarsa, divân şiirini de ayakta tutan en büyük unsur aruzdur. Araplar tarafından bulunmuş, İran edebiyatı ile edebiyatımıza girmiş ve Türklerde kendine özgü bir biçim almış olan ölçü biçimidir.
Bazı şeylerin değişmesi mümkün değildir. Buğdaya Hazreti Âdemden beri buğday diyoruz. Buğday çağ dışı diyebiliyor muyuz? Demek ki bazı şeylerin değişmesine imkân yoktur. Bunlar kültürdür, kültürler, birikimler değişmez. Şiir sanatı da böyledir. Binlerce yıldan beri meydana gelmiş inceliklerden birikimlerden oluşur.
Milletlerin birbirinden etkilenmesi doğaldır. Arap edebiyatından gazeli İran’dan rubaileri almışız. Tüm bunlardan milli bir zevk meydana getirmişiz. Bu değerleri inkâr edemeyiz, atamayız. Atmaya kalkışmak gericilik olur.
Mehrali CALP

ARUZ VEZNİNDE KUSURLAR

 1. Zihaf,(kısma) uzatılması gereken bir ünlü harfi kısa okumaktır. Mesala: «merhabâ ey âsi ümmet melcei.» bu mısrada geçen(âsi) kelimesi Arapçadır. Her iki hecesi de(â-si) uzunudur. Kelime mısrada(âsi) olarak kalacak olursa vezin bozulur. Yukarıdaki mısra Süleyman Çelebi’nin mevlid’inden alınmıştır. Mevlid [fâilâtün fâilatün fâilün] vezni ile yazılmıştır. Zihaf yapılmazsa mısranın vezni şöyle olur:

Mer – ha – bâ –ey  / â – sî – üm – met / mel – ce – i
__        .     __   __  __   __    __     __     __       .     __

(si) hecesindeki (i) yi kısa okursak vezin düzelir.

Mer – ha – bâ – ey  /  â– si – üm – met / mel – ce – i
__       .      __    __    __   .     __     __      __      .    __
Fâ        i      lâ   tün /   fâ    i     lâ     tün  / fâ       i   lün

Arapça ve Farsça’dan dilimize girmiş bulunan bazı kelimeler zamanla Türk söyleyişine uygun bir hale gelmiş bulunduğundan bazı uzun heceler yarım hece haline, bir hayli birleşik hece de tam hece haline gelmiştir. Bu yüzden Türkçeleşen bu tür kelimeler zihaflı sayılmamalıdır:

Vatan şehirleri karşımda, her saat, bir bir...
Yahya Kemal
Mısrasında geçen Arapça «saat» aslında« saât»tir. «Saât» kelimesi tamamen Türkçeleşmiştir. Kendi imlamıza göre «saat» olarak yazılmaktadır. Bundan ötürü mısrada geçen «saat» kelimesinde zihaf aramak yersiz olur. Mısranın vezni: [mefâilün – feilâtün –mefâilün- feilün(fa’lün)]dür.

Ancak gene vezin zorunluluğu yüzünden aynı kelimeyi «saât» olarak kullanan şairlerde vardır:
Ah eden kim / dir bu sâat / kuytuda
Faruk Nafiz Çamlıbel

«Sâat»kelimesi mısrada «saat»olarak kullanılsaydı, vezin bozulurdu:

Ah eden kim / dir bu sâat / kuytuda
__   ._      __     __  .   _ _    _     .  _
Fâ   ilâ     tün    fâ   i  lâ tün fâ    i  lün
Ah eden kim / dir bu sâat / kuytuda
__  . __   __     __   .   . __   __   .  __
Fâ i  lâ   tün    müf te i lün  fâ   i  lün

8. Aruz vezninde hecelerin sayısına önem verilmez. Ses değerlerine önem verildiği için mısraların hece sayıları birbirlerine eşit olmayabilir:

Kork – ma – sön – mez – bu – şa – fak – lar – da – yü – zen – al – san – cak
1        2       3         4       5      6      7       8      9     10     11    12   13      14
Sön – me – den – yur – du – mu – üs –tün – de – tü – ten – en – son – o – cak
1        2        3       4       5      6      7      8      9     10   11     12     13   14   15
O – be – nim – mil – le – ti – min – yıl – dı –zı – dır – par – la – ya – cak
1      2     3         4      5     6     7       8      9     10   11    12     13   14    15
(fâilâtün)             feilâtün                   feilâtün                     feilün(fa’lün)

9. İmale (çekme):

Vezin zorunluluğu ile bazen hece sonundaki kısa ünlünün uzun okunmasına denir.

Bûy-i gül taktir olunmuş, nâzın,  işlenmiş ucu
Biri olmuş hoy, birisi destmâl olmuş sana
Nedim
     İmale, gerçektende vezin zorunluluğu ile yapılır. Nedim’in yukarıdaki beytini inceleyelim: beytin vezni, [fâilâtün – fâilâtün – fâilâtün – fâilün] cüzülerinden meydana gelmiştir. Ancak ikinci mısradaki (biri) kelimesinin ilk hecesi, (birisi) kelimesinin ise ikinci ve üçüncü hecelerini uzun okunması gerekmektedir. Uzun okunmadığı taktirde vezin bozulur. Deneyelim:
Biri olmuş / hoy, birisi / destmâl ol / muş sana
. .  _  _       __     . .  .     _  .  _    _     __    . _
İmale yapılınca:
Bİri olmuş / hoy, birİsİ / desT-mâl ol / muş sana
_   .  _   _      _       . _ _     _  .   _     _     _      . _

«imale»)  her zaman hata olmayabilir. Şair bazen duygu ve düşüncelerini imale yaparak daha kuvvetli anlatabilir. Meselâ Baki, Kanuni mersiyesinde:

Hurşide baksa gözleri halkın dolA gelür
Zira bakınca hâtıra ol mehlika gelür

Mef /ülü   fâilâtü     mefâilü      fâilün

«dola gelür» ün «la» sını uzatmakla ağlamayı âdeta şiddetlendirmektedir.
Nef’inin şu beytindeki imale de sanatlıdır.

Bu ne gerdiş bu ne cümbüş bu ne devran olsun
Böyle KAlursa felek hâk ile yeksan olsun.

Diye feleğe saldırırken “ka” hecesini uzatarak imale yapmıştır. Ancak bu amale ile şair sanki hiddetini arttırmış gibidir.
10- MED (uzatma):

Med bir ses sanatıdır. “iki heceyi bir yapmaktadır.” Mesela, yar, serv, sevk, şerm, Firidevs, Cemşid gibi kelimeler bir ses grubudur ve iki hece sayılır.
- r  : ( -. )
Ser- v  : ( - .)

Şer- m : ( -. )

Ancak mısra sonlarında bulunan heceler ister yarım, ister tam, ister bileşik yani bir buçuk ses  ( -. ) olsunlar daima tam ses sayılırlar. Şimdi iki hece nasıl bir yapılır onu görelim:

O şûh ağlar bugün kasr-ı Şeref’âbâde geldikçe
O nûşânûş demler hâtır-ı nâşâde geldikçe.
                                                                       Yahya KEMAL
Birinci mısra takdtiini yapalım:

O şuh ağlar / bugün kasr-ı / Şeref’âbâ / de geldikçe
.      -    -  -      .     -    -   -      .  -  -  -       .  -      -   -
Me fâ   î lun  me  fâ  î lün   me fâ î lün  mef â  î lün
İkinci mısraın normal taktiinda ise aynı dörtlü ( mefâîlün) kalıbını bulamıyoruz.
O nûşânûş demler hâtır-ı nâşâde geldikçe

Veznin ikinci cüzünün karşılığı “me” açık hece olması gerekirken karşımıza “dem” kapalı bir hece çıkıyor. Bundan ötürüde kalıp bozuluyor. Kendi kendimize soruyoruz: ikinci cüzün ilk açık hecesi nereye gitti? Diye! Bu açık ve yarım sesi “demler” kelimesinden evvelki “nû-ş” kelimesinde aramamız gerekecektir. (Nû-ş) bir buçuk sesli bir hece olduğu için(ş) yarım sesi karşılar. Böyle olunca da dörtlü “mefâiîlün” arızasız, mısraın sonuna kadar devam eder:

O nûşânû / ş demler hâ  / tır-ı nâşâ  /  da geldikçe.
.   -  -   -      .    -    -   -       . -   -  -        .   -    -    -
Yahya Kemal Beyatlı’dan aldığımız başka bir beyitteki meddi heceleri gösterelim:

Gördüm  ol  meh /  dûşûnA  bir  / şâl atup lâ /  hû r dan
-      .      -      -          - .  -      -        -  .   -   -     -    .   –
Fâ      i    lâ     tün      fâ i  lâ tün      fâ i  la  tün  fa  i  lün

Beytin ikinci mısraını da siz  taktie vurarak meldi heceyi bulunuz:

Gül yanaklar üstünE yaşmak tutunmuş nûrdan

11. VASL (Ulama):

Bir kelimenin sonu ünsüzle bir harfle biter, ondan sonra gelen kelimenin ilk harfi ünlü ile başlarsa birinci kelimenin son ünsüzü ikinci kelimenin baştaki ünlüsü ile birbirine bağlanır. Buna “vasl-ulama” denir.
“aslan asker – her gün olmaz”, bu sözleri söylerken kelimeleri ayrı ayrı değil, ulama yaparak okur yada söyleriz: Aslanasker – hergün , olmaz
Ulamanın aruz vezninde çok önemi vardır. Yukarıdaki (aslan asker) sözünü ulama yapmasan taktî edelim.
AS – LAN – AS – KER
-         -           -         -
Aynı sözü ulama yaparak okursak:
AS – LA – NAS – KER:
-       .          -           -
Fâ      i           lâ        tün cüzü elde edilmiş  olur.

(her gün olmaz ) sözünü ulama yapmadan okuduğumuzda hecelerin değerleri şöyledir: ( - - - -) ulama yaparsak hecelerin değeri derhal değişir.

Her   gü  nol  maz
-         .     -     -
Fâ      i     lâ    tün kalıbına uyar.
Bu örnekler bize, aruz vezni ile yazılmış bir manzumenin kalıplarını bulmada ulamanın önemini açık olarak gösterir.

Ulama ( __ ) işareti ile gösterilir.
Bahâr__olsun, bahâr__olsun da gönlüm
Biraz def’İ melâl__etsin, diyordum.
                                               Tevfik FİKRET
Mefâîlün       mefâîlün   feûlün
. -  -  -             .  -  -  -     .  -   -
Beyti ulama yapmadan okursanız vezin derhal bozulur. Deneyiniz.

12. SEKT-İ MELİH (güzel duraklama) :
Aruzun (mef’ûlü mefâilün feûlün) kalıbıyla yazılmış olan manzumelerde bazen; bu kalıbın (mef’ûlün fâilün feûlün) biçimi almasına (sekt-i melih)  adı verilir.

Yâd et be / ni gam lı gam / lı yad et
Mef  u lü    me  fâ  i   lün    fe û lün

Hay rân hay /  rân ge zer / di her  yan
Mef’ û   lün      fâ  i    lün   fe  û    lün

Eskiden bu duraklama makbul sayılırdı. Aşağıya alınan beyitte sekt-i melih varsa gösterin;
”Kaldım mı, demişti yolda yolda bir gün,
Hindistan’ın denizlerinde?”
                                   Abdülhak Hamit Tarhan




Yorum: Aruz vezninde önemli olan hecelerin sayısı değil de ses değerliliğidir. Yani uzunluğu ve kısalığıdır. Elbette ki  aruz vezninde şiir yazmak kolay değildir. Kalıpların bozulmaması için bazı uygulamalara başvurulması gerekir. Bu bir eksiklik değil o sanatın zorluğunun yani kalitesinin göstergesidir. Şiirin sadece yazıda kurallı değil söylemde de kurallı olması gerekir. Bunu da sözlerin uzunluğu ve kısalığı sağlar. Kuralların yerine getirilmemesi hece sayısında belki eksikliğe yol açmaz ama  şiirin anlamlı ve ahenkli bir şekilde okunmamasına sebep olur.
Bûy-i gül taktir olmuş. Nâzın işlenmiş ucu
Biri olmuş hoy, birisi destmâl olmuş sana
Nedim
Örneğin Nedim’in bu beytinde imalenin yapılması ses ahengini ve kalıba uygunluğunu sağlamıştır.
Beytin ikinci hecesinde ki biri sözcüğünün ilk hecesindeki “i” kısa ünlüsü uzun okutulmuş ve kalıba uygun hale getirilmiştir.
Yrd.Doç.Dr. Mehrali Calp