aruz kalıpları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
aruz kalıpları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

BAŞLICA ARUZ KALIPLARI

Edebiyatımızda en çok kullanılan kalıplar şunlardır:

DÜZ KALIPLAR:

1 – a) Feilâtün   ( fâilatün ) feilâtün feilün  ( fâ’lün ) : kısa.
. . -  -        - . -  -       . . - -     . . -       -    -
      b) Feilâtün     feilatün   feilâtün feilün: uzun.
. . -  -        . . -  -       . . - -     . . -
2 – a) Fâilatün fâilatün    fâilün
- . - -         - . -  -       - . -
b) Fâilatün fâilatün    fâilatün  fâilün
- . - -         - . -  -       -  . -  -    - . -
3 – a) Mefâilün     mefâilün
.  -  .  -       .   -  .  -
      b) Mefâilün mefâilün  mefâilün     mefâilün
.  -  .  -       .   -  .  -     .  -  .  -       .   -  .  -
4 – a) Mefâilün mefâilün  feûlün
.  -  .  -       .   -  .  -    .  -  -
      b) Mefâilün     mefâilün  mefâilün     mefâilün
.  -  .  -       .   -  .  -     .  -  .  -       .   -  .  -
5 – a) Müfteilün    müfteilün   fâilün
-  .  .  -       -   .  .  -      - . -
      b) Müstef’ilün   müstef’ilün  müstef’ilün  müstef’ilün
-    -   . -          -   -  .  -        -   - . -       -    -   .  -
6 – a) Feûlün    feûlün   feûlün  feûl
.  -  -       . -  -      .  -  -     .  –
      b) …………………………………

7 – a) Müstef’ilâtün  müstef’ilün  müstef’ilün  müstef’ilün
-   -   . -  -        -    -  . -       -    -   . -       -   -   . -
      b) ………………………………………………………..
8 – a) Mütefâilün     mütefâilün
.   . - . -           .  . - . -

KARIŞIK KALIPLAR:

1 – a) Mef’ûlü   mefâilü   feûlün: kısa
-  -  .      .  - - .     . -  -
      b) Mef’ûlü   mefâilü  mefâilü   feûlün: uzun
-  -  .      .   - .-     .  -  . -     . -  -
2 – a) Mef’ûlü    mef’âilün   feûlün
-   -  .         . -  .   -     .  -   -
b) Mef’ûlü   mefâilün   mefûlü   mefâilün
-   -  .      .   - -  -      -  -  .      .   - -  -
Mefâilün   feûlün  mefâilün  feûlün
.  -  - -      . -   -     .  -  -  -     . -  -
3 – a) ………………………………………

b) Mef’ûlü  fâilâtü  mefâilü  fâilün
-    - .     - . - .   . -  -   .    - .  -
Mef’ûlü  fâilâtün  mefûlü  fâilâtün
-    - .     - . - -     -  -   .    - .  -  -
4 – a) Feilâtün mefâilün feilün
. . -  -          . - . -       . .  -
Fâilâtün mefâilün   fâ’lün
-  . - -           .  - .  -      -   -
b) Mefâilün     feilâtün    mefâilün  feilün   (fâ’lün)
.   -  .  -        . . -  -        . -  .  -     . .  -       -   -
5 – a) …………………………………………………..
b) Mütefâilün  feûlün  mütefâilün  feûlün
.    .  - .  -     . -  -      .   . - .  -     .  -  -

Aruz kalıpları yukarıya aldıklarımızdan ibaret değildir. Yukarıya aldıklarımız çok kullanılan ve bundan ötürü de herkesçe bilinen kalıplardır.

Şimdi duraklara ayrılmış bir mısranın kalıplarını bulmaya çalışalım:

Ey elâ göz/ lü güzeller / güzeli

Ey: Kısa bir ünlü-bir ünsüz
E: Kısa bir ünlü
Lâ: Bir ünsüz- uzun bir ünlü
Göz: Bir ünsüz-kısa bir ünlü-bir ünsüz

Şimdi bu heceleri (.) (—) lerle gösterelim:

Ey: — Kapalı hece : [ancak ulama yapıldığı için açık hece haline gelmiştir.] (.)
E: . Açık hece.
Lâ: — Hecenin sonunda ünlü bir harf varsa da uzatılan heceler ünsüzle bitmiş olarak kabul edilir. Yani kapalı hece sayılır.
Göz: — Kapalı hece

Şimdi de bu hecelerin kalıplarını bulmaya çalışalım:

Ey: fâ: — [Ulama yapıldığı için (Fe): (.) açık hece haline gelmiştir.]
E: i: .
Lâ: lâ: —
Göz: tün: —
Bu çalışma bize kalıbın ilk cüzünüz feilâtün olduğunu meydana çıkarmış olmaktadır. Aynı çalışma ile diğer kalıpları da bulmaya çalışalım:

lü :  fe  .
gü: i: .
zel   lâ  -
ler    tün -
gü    fe  .
ze    i   .
li      lün  -


Mısraların sonlarına gelen heceler ünlü de olsa ünsüz sayılır. Onun için (li) hecesi açık olduğu halde (—) kapalı sayılmalıdır:

Ey Èelâ gözlü güzeller güzeli
.  .— — / .  .  — —/   .  . —
fe  i lâ tün fe  i  lâ tün fe i  lün

Aruzla yazılmış bir manzumenin kalıplarını zahmetsizce bulabilmek için aruz veznine ait önemli özellikleri sırayla tekrarlayalım:

1-            Aruz, hecelerin ses eşitliğine dayanan bir ölçü çeşididir.
2-            Ünlü harfle biten hecelere açık hece denir. (.) ile gösterilir. Ge-mi
(.)  (.)
3-            Ünsüz harfle biten hecelere kapalı hece denir. (—) ile gösterilir: Göz-ler
(—) (—)
4-            Uzun heceler yalızca Arapça ve Farsça’dan dilimize girmiş kelimelerde bulunur. Bu heceler de (—) kapalı birer hece sayılır: Sâ- bık
(—) (—)
5-            Mısra sonlarına gelen heceler ünlü de olsa ünsüz sayılır:
Ah eden kim / dir bu suâl / kuytuda
—  . —   —     —  .  — —   —  . —
6-            Aruz vezninde duraklar, hecede olduğu gibi kelimelerin sonunda değil, kalıpların dolduğu heceyi müteakip yapılır. Yani kalıp nerede biterse, kelime bitmese de oradan kesilir:


O zümrüt TAH / TA kondun bir / semavî SAL / TA nat kurdun
                                                                                    M. Akif
7-            Aruz vezninde kusurlar:

a- Zihaf,
b-Kusurlu imâle.



Yorum: Türk şiirinde benimsenerek kullanılan aruz bahirleri ve bunların kalıpları İran aruzundan alınmıştır. İran aruzunun Muktazam, Karib, Cedid ve Müşakil bahilerinin kalıpları Türk şairlerince hiç kullanılmamış, bunlar dışında kalan on bahirden Mütedarik bahrinin “ fâ’ilün fâ’ilün” kalıbının bir örneği görülmüştür. İran aruzunun “Mef’ülü mefâ’ilün mefâ’ilün” Müfte’ilün müfte’ilün müfte’ilün müfte’ilün” ve “Müfte’ilün fâ’ilün mefâ’ilün fâlün” gibi birkaç kalıbı dışında bütün kalıpları dışında bütün kalıpları ufak tefek değişikliklerle Türk aruzunda da kullanılmıştır. Ayrıca İran şiirinde hiç görülmeyen Kamil bahri de Arap aruzundan alınarak iki kalıbı ile azda olsa şiir söylenmiştir. Böylece yüzyıllar boyu Türk şiirinde kullanılan ve Türk aruz sistemini oluşturan kalıplar on bahri otuz dokuz kalıbı olmuştur. Sururi’nin söz ettiği on dokuz aruz kalıbı Arap aruzunun İran bahirlerini aldıktan sonraki bahir sayısıdır. Türk aruzuyla ilgisi yoktur.
Türk Edebiyatında Arap ve İran Edebiyatı olduğu gibi aruz bilginlerinin çalışmaları ve düzenlemeleriyle değil şairlerin beğenileri ve benimsedikleri kalıpları kullanmalarıyla serbestçe ve kendiliğinden gelişmiştir.
Türk şairleri 11.yüzyıldan başlayarak İran şairlerinin kullandıkları aruz kalıplarını denemişler; beğendikleri ve Türkçe’nin dil özelliklerine uyan kalıpları benimsemişler; bir kısmını değiştirmişler, Türk zevkine uymayanları ise ya çok az kullanmışlar ya da büsbütün bir yana bırakmışlardır. Dört yüz yıl süren bu deneme ve olgunlaşma sürecinden sonra 15. yüzyılın başında yine bazı pürüzleri olmakla birlikte Türk aruzunun kalıpları kesin biçimde benimsenmiş ve ondan sonra büyük değişiklik görülmemiştir.
Türk Edebiyatı ile öteki edebiyatlar arasındaki bazı ayrılıklar aruzun uygulanmasında da görülmüştür. Türk şiirinde rubâi dışında bütün nazım şekillerinde baştan sona tek bir kalıbın kullanılması zorunludur. İran ve Arap aruzunun uygulanmasında görülen, aynı nazım içinde değişik kalıpların kullanılması Türk şiirinde hiç görülmemiştir. Yalnız birkaç kalıpta mısra başındaki “ feilâtün” yerine “fâilâtün” mısra sonunda “feilün” yerine “fâilün” getirilmesine ve yalnızca “mefülü mefâilün feülün”  biçiminde takti edilmesine göz yumulmuştur. Buna sekt-i melih denilmiştir. Belirlenmiş ve uyulması gereken zorunlu bir kural olmamakla birlikte Arap ve Acem aruzunda görüldüğü gibi Türk aruzunda da yüzyıllar boyu süre gelen bir uygulamanın sonucu bazı kalıpların belirli nazım şekillerinde kullanıldığı; hiç olmazsa daha çok kullanıldığı göze çarpmaktadır. Gazel ve kaside de hemen her kalıbın kullanılmasına karşılık,  kısa kalıplar genellikle uzun hikayelerin yazıldığı mesnevilerde kullanılmış, tuyuğlar “fâilatün fâilâtün fâilün” kalıbıyla, müstezat nazım şekli ise hemen hemen yalnızca “mef’ülü mefâ’ilü mefâ’ilü feûlün” kalıbıyla söylenmiştir. “Müstef’ilün Müstef’ilün mefâ’ilün mefâ’ilün” ve “müstef’ilâtün müstef’ilâtün” gibi bazı kısa ve ortalarındaki iki eşit parçaya bölünebilen kalıplar daha çok 17.yüzyıldan sonra söylenen şarkılarda kullanılmıştır.

Bunların dışında da kullanılan kalıplar vardır ; fakat genelde kullanılan kalıplar bunlardır. Kanaatim şudur:11. Yüzyıldan beri kullanılan bu kalıplara kulağımız o kadar alışmıştır ki , artık Türkçemize uygun yeni kalıplar bulunmalıdır. Geçmişten beri kullanılan bu kalıpları , Araplar ve Farslar bulmuşlardır ve bu kalıplar kendi dillerine göredir; bize göre değil. İşte bu yüzden, şiirle uğraşanlar, edebiyatçılar, akademisyenler , musikiyle uğraşanlar yeni kalıplar konusunda çalışmalar yapmalı ve şairlerimiz de farklı denemeler yapmalıdır. Benim bu konuda ki teklifim şudur: Aruzla yeni şiir yazanlar, yukarıdaki kalıplardan birini de kullanabilir; kendi bulduğu kalıbı da kullanabilir. Yeter ki, aruzla yazılan şiirlerinde, ilk mısradaki hecelerin açık ve kapalı oluşuyla, diğer mısralardaki hecelerin açık ve kapalı oluşu birbirine denk olsun. Yeni kalıplar isimlendirilene kadar, açık heceyi ( A ) harfiyle, kapalı heceyi de ( K ) harfiyle gösterebiliriz. Unutmayın ki, aruzu bilmek ve uygulamak , şairin Türkçeye hakimiyetini arttırır.
Yrd. Doç.Dr. Mehrali Calp

ARUZ VEZNİ (ÖLÇÜSÜ)

İslâm dininin kabulünden sonra, bize Acemler kanalı ile gelen ve aslında Arap vezni [ölçüsü] olan aruz, uzun yüzyıllar içinde şairlerimiz tarafından kullanıla kullanılan âdeta millileşmiş ve Arap, Acem aruzları yanında bir de Türk aruzu meydana gelmiştir. Türkçe`nin bu ölçü ile anlaşması ilkin kolay olmamıştır. Dilimizin, sadeliğini kaybetmesinde, yabancı kelime ve tamlamalarla dolmasında bu veznin de önemli rolü olmuştur. Türkçe kelimeleri aruz kalıplarına uyduramayan birçok şairler, Arapca’dan ve Acemce’den geniş ölçüde faydalanmışlar ve yabancı bir takım kelimelerin dilimize yerleşip kalmasına sebep olmuşlardır. Daha sonraları kuvvetli sanatkârlar yetişmiş ve büyük bir rahatlık içersinde aruzla şiirler söylemişlerdir. Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Yahya Kemal gibi şairler son devir şairleri içinde aruzu Türkçe’ye uydurmakta en fazla başarı göstermiş olanlardır.
Aruz mısralardaki hecelerin “açık ve kapalı” oluşları esasına dayanan bir ölçüdür.
Sonunda ünsüz [sessiz] harf bulunan hecelere kapalı, sonunda ünlü [sesli] harf bulunan hecelere de açık hece diyoruz. Yine şayet bir hecenin sonunda ünlü harf bulunmasına rağmen, o ünlü harfi normalden uzun söylüyorsak bu heceler de kapalı kabul edilmektedir.
Güzel kelimesi, iki heceli bir kelimedir. Birinci hece ünlü ile bittiği için açık, ikinci hece, son harfi ünsüz olduğu için kapalıdır. Sa-â-det kelimesinde, birinci hece, sonunda ünlü harf bulunduğundan açıktır. İkinci heceyi teşkil eden (â) sesi ünlü olmasına rağmen kapalı bir hece olur; çünkü buradaki (â),  Türkçemizde normal kısalıkta olan (a) değildir. Onu hiç bir zorlama göstermeden, kendiliğimizden uzun okuyoruz. Bu çeşit uzun ünlülere, yabancı kelimelerde sık sık rastlanır. Kelimenin üçüncü hecesi olan (det) ise sonunda ünsüz bulunduğu için kapalı hece oluyor. Dün-yâ kelimesinin birinci hecesi ünsüz bir harfle bittiğinden kapalıdır. İkinci hecenin sonundaki ünlü harf de yukardaki (â) gibi uzundur. O halde ikinci hece de kapalı bir hece oluyor.

ARUZDA HECELER : 

A . Yarım Heceler:

1 ― Kısa bir ünlü: a…
2 ― Bir ünsüz harfle başlayıp bir kısa ünlü ile biten heceler : Şu – su – bu …
Kısa heceler ki, yarım hece olarak sayılır, ünlü harfle bittiği için bu tür hecelere “açık” hece de
denir. ( . ) ile gösterilmek adet haline gelmiştir. Meselâ aşağıdaki kelimelerin heceleri hep yarımdır ve ( . ) ile gösterilmek gerekir:
A-NA-DO-LU     HA-Nİ   Yİ-NE   BU-RA-DA
.    .      .     .        .    .      .    .        .     .     .
B ― Tam Heceler:

Tam heceler, kulakta ses bakımından daha sert ve devamlı bir ses halinde kendilerini duyururlar. Bunları ikiye ayırmak mümkündür: a) Tok heceler, b)Uzun heceler.

a) Tok heceler:
Bu heceler kısa bir ünlü ile kurulur ve bir ünsüzle sona erer :
1 ― Bir kısa ünlü ve bir ünsüz: Al, ot
2 ― Bir ünsüz, bir kısa ünlü ve bir ünsüz: Kır, sal.

b) Uzun heceler:
Uzun heceler dilimize Arapça ve Farsçadan geçen kelimelerde bulunur ve daima uzun bir  ünlü ile sonuçlanırlar:
1 ― Uzun bir sesli :  (Ậşiyan)’ın (â)’sı.
2 ― Bir ünsüz uzun bir ünlü. (Kâmil) deki (kâ), (uftâde) deki (tâ) heceleri uzun hecelerdir. Gerek uzun heceleri ve gerekse tok heceleri (―) ile göstermek âdet olmuştur. Çünkü bu heceler  “kapalı” hece sayılırlar.

c) Bileşik Heceler:
Bu heceler de Arapça ve Farsça’dan geçen kelimelerimizde bulunur. Sesleri daha dolgundur. Ses değerleri bir buçuktur. Yani bir tam, bir yarım sesten oluşmuşlardır:
1 ― Bir uzun hece ile bir ünsüzden oluşanlar: ab, bâb.
2 ― Tok bir hece ile bir ünsüzden meydana gelenler: aşk, derd.
Ancak bu tip hecelerin sonumda (n) ünsüzünün bulunmaması gerekir. Sözgelişi can kelimesi bileşik bir hece sayılmaz. Çünkü (n) sessizi ile sona ermektedir. Bileşik heceler : ( - ∙) ile gösterilir. Aşağıdaki kelimelerin heceleri bileşiktir: mâhtâp, rûzgâr…
Mısra sonlarında, ister yarım, ister tam, ister bileşik hecelerden biri bulunsa da bu heceler bu heceler tam hece olarak sayılır:
Mef’û lü  fâ i    lâ  tün       mef’ûlü        fâ  i  lâ  tün
-   -  .         -   .   .    -             -   -    .         -  .   -     -
Eş’ â  rı       böyle  söyler       üstâd           söyleyince                                                                                                                                                Nailî
[ * ]  Tam hecelerin her çeşidi (―) ile gösterilir.
“Söyleyince” kelimesinin son hecesi yarım hece (.) olduğu halde mısra sonunda olduğu için tam hece sayılmıştır.
Aruzla yazılmış bir manzumenin ölçüsünü bulabilmek için yukardan beri anlatılan özelliklerle birlikte cüzülerden oluşan aruz kalıplarını muhakkak bilmek gerekir. Aruz vezni hecelerin niteliğine (keyfiyetine) göre oluşan bir vezindir. Bu bakımdan vezni oluşturan kalıpları bilmeden aruz konusunda konuşmak yersiz olur. Aruz kalıpları “düz kalıplar” ve “karışık kalıplar” olmak üzere ikiye ayrılır:
a)     Cüz, kalıpların bir parçasına denir. Mesalâ (fâilâtün) bir cüzdür. Düz kalıplar bir cüzün tekrarı ile yapılır:
Fâilâtün        fâilâtün         fâilâtün        fâilün
―  . ―- ―    ―- ― . ―-   ― . ―- ―    ―  . ―-
b)    Ayrı ayrı parçaların belli biçimlerde sıralanması yada aynı cinsten cüzülerin karışık bir       biçimde dizilmeleri ile meydana gelen kalıplara “karışık kalıplar” denir :

Mef’ û      lü       me  fâ –     î      lü       fe     û      lün
-      -       .          .     -         -       .       .        -      -
Akşam     yi-      ne   ak-  şam   yi-        ne    akşam
Ahmet Haşim

Mef’ û    lü         fâ  –  i   lâ    tü        mefâ-   î   lü       fâ   i    lün
-    -      .          -       .   -      .           .   -     -   .         -    .     –
Canlar   ve       rüp   senin   gi         bi  cânâ   ne      yetmişem
Fuzuli


Yorum: Divan şiirinde ahengi oluşturan vezne aruz denir. Aruz, çadırın ortasına dikilen direktir, bir çadırı nasıl direk ayakta tutarsa, divân şiirini de ayakta tutan en büyük unsur aruzdur. Araplar tarafından bulunmuş, İran edebiyatı ile edebiyatımıza girmiş ve Türklerde kendine özgü bir biçim almış olan ölçü biçimidir.
Bazı şeylerin değişmesi mümkün değildir. Buğdaya Hazreti Âdemden beri buğday diyoruz. Buğday çağ dışı diyebiliyor muyuz? Demek ki bazı şeylerin değişmesine imkân yoktur. Bunlar kültürdür, kültürler, birikimler değişmez. Şiir sanatı da böyledir. Binlerce yıldan beri meydana gelmiş inceliklerden birikimlerden oluşur.
Milletlerin birbirinden etkilenmesi doğaldır. Arap edebiyatından gazeli İran’dan rubaileri almışız. Tüm bunlardan milli bir zevk meydana getirmişiz. Bu değerleri inkâr edemeyiz, atamayız. Atmaya kalkışmak gericilik olur.
Mehrali CALP