kompozisyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kompozisyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Alaaddin’in Lambasından Çıkan Cin Sizi Paraya Boğacak . Ama Karşılığında Öyle Bir Şey İstedi Ki Siz Reddettiniz . Sizden Ne İstemiş Olabilir yahut Neyi Feda Etmezdiniz ?


Alaaddin’in Lambasından Çıkan  Cin Sizi Paraya Boğacak . Ama Karşılığında Öyle Bir Şey İstedi Ki  Siz Reddettiniz . Sizden Ne İstemiş Olabilir yahut Neyi Feda Etmezdiniz ?

Alaaddin’in lambasından çıkan cin beni paraya boğduğunda çok mutlu olurdum. Çünkü para ile  istediğim yiyecekleri alabilirdim, kıyafetleri alabilirdim ve daha zengin bir hayatım olurdu . Cin benden  insanlara yardım  etmemem gerektiğini ve hiç kimseyi asla ve asla sevmeyeceğimi söyleseydi bunu kesinlikle kabul etmezdim . Çünkü ben başkalarına yardım ederek, onların sorunlarına çözüm yolu bularak mutlu olan biriyim .

Bunu yapamadığım zaman benim için yaşamın pek bir anlamı olmazdı . Yine baktığımda benim için en büyük değer, en büyük zenginlik ve sevgidir .  Nasıl ki bir ağaç  susuz yaşayamazsa ben de başka insanlar da sevgisiz yaşayamaz . Çünkü sevmek, sevilmek  Allah'ımızın bize verdiği en özel ve en güzel duygulardan bir tanesidir .  Bir çiçeği koklayıp sevemesem, bir bebeğin yardım  isteyen gözlerine bakıp onu doyasıya öpemeden yaşasam sanırım  yaşam diye bir şey  de olmazdı benim için . Beni dünyaya getiren canım annem , canım babama sarılamamak , onların sevgisinden mahrum kalmak ve onları sevememek benim için büyük bir haya kırıklığı olurdu . Onun için cin benden sevgimi ve yardımseverliğimi isteseydi  bu değerleri ona asla ve asla vermezdim .

Çünkü ben yaşamanın anlamını bu değerler sayesinde anlıyorum ve hayata  bağlanıyorum . Sevgi ve yardımseverlik dünyadaki en büyük güç ve en  büyük zenginik kaynağıdır diye düşünüyorum .

Kıskançlık İle İlgili Kompozisyon

     Toplumsal hastalıklardan birisidir kıskançlık. Bazı insanların adeta yaşam biçimi haline getirdiği duygulardan biri haline gelir kıskançlık.

     Kıskançlığı başkasının sahip olduğu bir eşyayı hatta başkasında var olan iyi huyları bile istememek olarak nitelendirebiliriz. Bazı insanlar vardır ki kıskançlığı hastalık düzeyine getirmiştir. Başkalarının eşyalarını kıskanmak şöyle dursun başkalarının mutluluğunu bile kıskanan insanlar vardır. Kıskanmak hastalıklı bir ruh halidir. Tabi ki kıskanmaktan kastettiğimiz şey başkalarına ait olan bir şeye o kişinin sahip olmasını istememektir. Duygusal manada bir kıskançlık -kişinin eşini kıskanması gibi- ise belli bir dozu aşmadığı sürece normal olarak değerlendirilebilir.

      Kıskanmak insanın ruhunu kemiren bir hastalıktır. Sürekli başkalarını kıskanan bir insan ruhen sürekli bir sıkıntı içerisindedir. Kıskançlık kişinin toplum içerisinde sevilmemesine ve dışlanmasına neden olan bir duygudur. Böylesi insanlar arkadaşlık kurmakta zorlanır, kurduğu arkadaşlıkları da uzun süre devam ettiremez.

     İmrenmek de bazen kıskanmak ile aynı kefeye konabiliyor. Ama kıskanmakla imrenmek birbirinden çok farklıdır. İmrenmek başkasının sahip olduğu bir şeyin kendinde de olmasını istemektir. Ama kıskanmak da olduğu gibi sahip olan kişiye karşı bir istemezlik değildir. İmrenme duygusu kişiyi çalışmaya iten bir güç de olabilir. Bu sebeple kıskanmak yerine imrenerek biz de istediğimiz şeylere kavuşmak için çalışabiliriz.

DELİLİĞE ÖVGÜ

 

Bir gün yolda bir kız çocuğuna rastladım, bana bir mendil verdi. Al lütfen, ilerde ihtiyacın olacak, dedi. Gülümseyerek kabul ettim. Sonra birden yağmur yağmaya başladı. Yine böyle bir yaz günüydü, ıslandıkça ferahladım. Başımı gökyüzüne uzattım, şefkatle okşadı saçlarımı yağmur. Bir yağmur damlacığı kulağıma; senin için geldik dedi, şımardım. İçimden bir ses, haydi eve gidelim, dediğinde geldim kendime...

Evde annem en sevdiğim çorbayı yapmıştı. Sevinçle kaptım kaşığımı, şişman ve yorgun bir balıkçı çıkageldi, kaşığı elimden kapıp bir solukta içiverdi çorbamı. Tabi ki aç kaldım. Her şeye kızıp terk ettim evi. Deniz kenarında ki banka çöküverdim. Martının biri başıma pisledi. Biraz daha kızgınca koyuldum sonu görünmeyen bir yola...

Hala o yoldayım. Sonuna bir türlü varamadım. Hala martılar kafama pisliyor, annem ardımdan ağlıyor. Küçük kızın verdiği mendil çok işime yaradı. Bense kulağıma fısıldayan yağmur damlasını arıyorum. Ona bende bıraktığı ıslaklıkların hepsini geri vermek için.

 

AHU  ÖNER

SON MEKTUP



Her zamanki sıradanlığıyla yaptığım sabahı, cennette geçen bir güne çeviren mektubu aldım. İsmi lazım değilden gelen tertemiz bir kâğıttı o. Yüreğinden düşen sevinç gözyaşlarını akıttığı ve beni ısıtan muhteşem eser. Onunla iken bazen beni sevmediğini, anlamadığını düşündüğüm için umutsuzluk kuyularına düştüm; bazen beni seviyor diye gökyüzüne tırmandığım oldu. Şimdi ise gökyüzünün ne kadar kısa kaldığını anladım. Onu hiç görmedim, ama kendimden bile daha iyi tanıyorum. Boyunu, kilosunu, ayakkabı numarasını, arkadaşlarını, ailesini mıh gibi kazıdım aklımın bir köşesine. İçimden Attila İlhan, Orhan Veli olmak geliyor; en güzel şiirleri yazmak ve en güzel kelimeleri seçerek bir araya getirmek için. Sonra onların bile yetersiz kalacağını görüyorum. Onlar bile yetersiz kalıyor içimdeki kasırgaları anlatmak için.

Uyuyamadığım gecelerin, onsuzluğun kalbime vurduğu yumrukların suçlusu ismi lazım değildi. Resimleri dışında bir kere bile görmediğim, onsuzluğun hüzün tepelerinde bir akşam olduğunu düşündüğüm kişiydi. Saçlarından, sözlerinden, esprilerinden, anlayıp da anlamamazlıktan gelmelerinden suçluydu. Rüyalarımı esir almaktan suçluydu. Daha önce görüşmememizden suçluydu. Suçunun cezasının müebbet  olmasını istediğim kişiydi o.
Onunla tanıştığım gün (22 Şubat) ikinci doğum günümdü. Bugün (17 Mayıs) ise üçüncü doğum günüm oldu. Seninle, hayatımın tüm 22 Şubat ve 17 Mayıslarını kutlamak istiyorum.
Bir kuyu, bir çıkmaz sokak arıyorum; sadece “seni seviyorum” diye haykırmak, tüm Dünyaya ilan etmek için.
Lütfen bu mektup bir rüya olmasın, ismi lazım değil. Lütfen gerçeğin ta kendisi olsun. Lütfen mektubundaki sevgi sözcükleri, benim sana duyduğum aşk kadar gerçek olsun. Lütfen beni rüyalarımda yalnız bırakma, lütfen beni sevdiğini bir kere daha söyle.

SERKAN   DİLEK