ana dil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ana dil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ana Dili Eğitimi ve Öğretiminde İzlenecek Yol

Eğitim öğretim etkinliklerinin büyük ölçüde dile dayalı olarak sürdürüldüğü, okul başarısının ise ana dili kullanımındaki yeterliliğe bağlı olduğu bilinen bir husustur. Durum bu olunca, yetişmekte olan kuşakların her bakımıdan istenen düzeye ulaştırılmasında anadil eğitiminin önemli bir yere sahip olduğu herkesçe kabul edilir.

“Ana dili, başlangıçta anneden ve yakın aile çevresinden, daha sonra da ilişkili bulunan çevre/lerden öğrenilen, insanın bilinçaltına inen ve bireylerin toplumla en güçlü bağlarını oluşturan dildir.” (Aksan, 1987, s. 81)   

“Birey, ana dilini annesinden ve yakın çevresinden öğrenmekte ve konuştuğu dilin temel özelliklerini kazanmaktadır. Aile ve yakın çevrede başlayan ana dili öğrenme süreci, gelişigüzel kültürleme yoluyla olmakta; bunu, okullarda kasıtlı kültürleme yolu izlemektedir. Okullarda yer alan kasıtlı kültürleme yoluyla ana dili öğretimi dilin kurallarını ve doğru kullanımını bireylere kazandırmayı amaçlamaktadır.” (Demirel, 1999, s.12)

Türkçe dersinin kapsamına giren okuma, dinleme, anlama, konuşma, yazım ve dil bilgisi kurallarının temel hedefi, öğrencilerin dinlediklerini, okuduklarını, incelediklerini derinlikleriyle kavrama; bildiklerini, gördüklerini, duyup düşündüklerini ve öğrendiklerini maksada uygun olarak sözle ve yazıyla anlatabilme yeteneklerini geliştirmektir.
Yukarıdaki tanım ve açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, dilin yapı ve kuralları hakkında bilgi verilmesi kadar, öğretilmesi de büyük bir önem taşımaktadır. Kişiler arasında sağlıklı bir iletişimin kurulması, yeni yetişen nesillerin yararlı vatandaşlar olmaları, bireylerin kültür ve medeniyetten en üst düzeyde yararlanmaları, onlara ana dilin tam ve doğru olarak öğretilmesi ile mümkündür. Bu öğretim, sadece dil bilgisi öğretimi ile sınırlandırılamaz. Dil bilgisi yanında diğer ana dili etkinliklerinin de işe koşulması gerekir. Türk dilini öğretmek, öğrencilere dilin önemli kurallarını tanıtma yanında doğru olarak konuşma ve yazmayı öğretmek demektir.

Bu aşamada şüphesiz öğretmene büyük görev düşmektedir. Öğrenme süreci içerisine giren öğrencilerin öğrenme durumlarını bilmek, onları “öğrenme konusu”na karşı motive etmek, gerekli yerlerde ipuçları ve pekiştireç vermek, uygun öğrenme ortamını hazırlamak, araç ve gereçleri zamanında ve yerinde işe koşmak öğretmenin geliştirmesi gereken becerilerdir. Şüphesiz bunları yapmak zaman ve emek ister, ancak kalıcı ve etkin öğrenme çaba gerektirir.

Yetersiz ve aceleci olarak sürdürülen bir öğrenme kalıcı olamaz. Zihin, ancak iyice kavradığı bilgi, beceri ve alışkanlıkları yeni durumlarda kullanabilir. Bu yolla sürdürülen çalışmalar, öğrenciler açısından zevkli bir hâl alır.

Psikoloji bilimi haz duygusunun öğrenmedeki önemli rolünü ortaya koymaktadır. Bu bakımdan dil öğretiminde kuru ve yavan bilgileri öğrencinin zihnine zorla yerleştirmek yerine, onları düşünme ve incelemeye sevk etmek gerekir. Öğrenciler okur, düşünür, gözlem yapar, inceler, not alır, birbirleriyle etkileşim içerisine girer. Bu yolla zihin devamlı hareket hâlinde olur. Böyle bir ortam içerisinde kuralı sezip incelikleri fark eden öğrenciye öğretmen tarafından verilecek bir pekiştireç öğrencinin haz duymasına yol açacak, bu durum ise daha sonraki öğrenmelere karşı öğrencide istek oluşturacaktır.

Öğretmenin görevi, öğrenciye bilmediği bir konuyu şöyle böyle öğretmek değil; onu uygulama seviyesinde bir üst öğrenmeye ulaştırmak olmalıdır. Bunun için sadece Türkçe derslerindeki çalışmalarla yetinmeyip diğer dersler ve ders dışı etkinliklerde de fırsatlar oluşturulmaya çalışılmalıdır. Zaman zaman ortaya çıkan dil yanlışları aşamalı olarak düzeltilmekle birlikte, dilin yapısının kavranması ve daha da önemlisi fonksiyonel bir şekilde kullanılması tesadüflere bırakılamayacak kadar ciddî ve önemlidir. Bunun için düzenli ve metotlu bir dil öğretim programı uygulanmalıdır.

Dil becerilerinin kavratılmasında ödevlerin önemli bir rolü vardır. Bir kural öğretmen açısından öğretildikten, öğrenci açısından öğrenildikten sonra öğretim tamamlanmış sayılmaz. Çünkü bu aşamada bazı öğrenciler için öğrenme konusu henüz belli belirsizdir. Bu belirsizliği yani yetersiz öğrenmeyi, yeterli öğrenmeye dönüştürmek gerekir. Psikoloji biliminin verileri ışığında yeterli öğrenmeyi sağlamak için ele alınan konuların tekrarlanması ve pekiştirilmesi gerekir.

Ana dili etkinlikleri (dinleme, okuma, anlama, anlatma, yazı, imlâ ve noktalama, dil bilgisi) arasında bağlantı kurma yanında her ana dili etkinliğinde öğrencilere kazandırılacak davranışlar arasında da aşamalılığa özen gösterilmeli; öğrencilere mal edilmeye çalışılan özellikler basitten karmaşığa, bilinenden bilinmeyene ve öğrenciye görelik ilkelerine uygun bir tarzda ele alınmalıdır.
            
Yrd. Doç.Dr. Mehrali Calp (Alıntıdır)

Dil Becerisinin Çocuğun Sosyalleşmesindeki Rolü

                 


Çocuğun kişilik kazanmasında, sosyalleşmesinde dil eğitiminin büyük önemi vardır. Dili etkili, güzel ve doğru kullananlar, gerek öğrenim hayatlarında gerekse sosyal hayatlarında başarılı olur, toplum içinde hak ettikleri konuma gelirler.

İnsanların birbirlerine emir vermeleri sevgi ve kızgınlıklarını ifade etmeleri, dostlukları ve bu duyguları ifade ediş şekilleri, öğrenilen dilin gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Dil öğrenmek sadece kendi duygu ve düşüncelerini başkalarına aktarmak amacıyla konuşmak değildir. Gerçek sözlü iletişim, anlamlı sözcükleri cümle hâline getirebilme yanında başkalarının söylediklerini de anlayabilme yeteneğidir.

Çocuk, okula gitmeden önce dinlediği, düzeyine uygun bir öyküyü anlayabilecek, basit ve karmaşık sözcükleri ayırt edebilecek kadar anlayışa sahip olmalıdır.

Ana dili eğitiminde çocuğa her ne şekilde olursa olsun bir dil kazandırmak yerine, çocukların içine girecekleri yarınki toplum hayatında diğer insanlarla sağlıklı bir iletişim kurma imkânını sağlayacak bir dili kazandırma çabası içerisinde bulunulmalıdır, ancak bu yolla yetişmekte olan gençler toplum hayatına etkin bir şekilde katılma şansına sahip olabilirler. Eğitim yoluyla çocukların edindikleri dil, onları ya mutlu ve başarılı ya da mutsuz ve başarısız kılacaktır. Dil öğrenimi beraberinde yeni davranışlar da kazandırır.

Psikolojik etkenleri göz önünde tutmak, dil öğretiminde öğretmenlerin dikkat edeceği hususlardan biri olmalıdır. “Good ve Murphy, öğretmenlerin öğrencileri ile olan konuşmalarında olumlu dil kullanmalarının gerekliliğinden söz etmektedir. Aşağıda olumlu ve olumsuz dilin kullanışı ile ilgili bazı örneklere yer verilmiştir.

 

  • Ø Kapıyı çarpma! (Olumsuz dil)

  • Ø Kapıyı sessizce kapatalım. (Olumlu dil)                        


 

  • Ø Gürültü yapma! (Olumsuz dil)

  • Ø Sessiz olalım,  çok fazla gürültü oluyor. (Olumlu dil)         


 

  • Ø Sandalyeyle gürültü yapmayın. (Olumsuz dil)

  • Ø Sandalyeyi böyle taşıyın. (gösterir) (Olumlu dil)


 

  • Ø Arkadaşından kopya çekerek hile yapma. (Olumsuz dil)                                

  • Ø Bu işi yardım almadan kendi çabanla yapmaya çalış. (Olumlu dil)                          


 

 Yrd.Doç.Dr. Mehrali CALP