Dil Ediniminde Aşamalar

Dil edinme, çocuğun gerek zihin gerekse konuşma organlarının olgunlaşma ve gelişmesine bağlıdır. Bu olgunlaşma ve gelişme her çocukta farklı bir seyir takip edebilir.
Çocuk dil öğrenirken -aslında edinirken- değişik aşamalardan geçer. Bu aşamalar:

            Cıvıldama devresi(babbling):Doğumundan sonraki ilk üç-dört ay içinde bebekler ağlama, “agu agu” sesi çıkarma, esneme ve geğirme dışında sözlü etkinliklerde bulunmazlar.
Bu dönem ağlamalarla başlar. Soluk alıp verme ve ses çıkarmanın bir sonucu olan bu etkinliğe, yükselen ve düşen perde değişimleri eşlik eder. Her çocuğun değişik biçimde ağlamaları olabilir. Anneler ve çevresindekiler için bu durum,  "acıkma", "temizlik isteği", "bedensel bir rahatsızlık" olarak algılanır.

Birinci aydan sonra bebek, “ağlama” eyleminden değişik sesletimlere geçer. Dudaklar ve dilin de kullanılmasıyla bu sesletimler çok daha değişik özellikler kazanır.
İkinci ay sonunda "cilveleşme" türünden sesletimler ortaya çıkar. Bunlar, art ünlülere, daha sonra dudakların da sesletime katılmasıyla yuvarlak ünlülere benzer. Bu dönem "agulama" olarak adlandırılabilir.

Altı ay civarında –bazı durumlarda daha öncesinden başlayarak- çocuğun çıkardığı sesler gittikçe “konuşma”yı andırmakta, ünlü ve ünsüz bileşimleri ortaya çıkmakta, yetişkinlerinkine benzer ritim ve ezgilemeler görülmektedir. Kısa bir zaman içinde, bebek çevresindeki insanların konuştuğu dilin fonemlerini andıran sesler çıkarmaya başlar. Seslerin herhangi bir yapısı ya da anlamı yoktur. Fakat çocuk ses çıkarma organlarını kullanmaktan büyük zevk alır ve her fırsatta tekrar tekrar bu sesleri çıkarmaya devam eder.
Dünyanın her yerinde, hangi ırktan, hangi dilden olursa olsun bebekler, hemen hemen altı ay civarında cıvıldamaya başlar. İlk başlarda bebekler birbirlerine son derece benzeyen evrensel sesler çıkarırlar; öyle ki, sesler yöre, ırk ve dil ayrımına göre kaydedilip sonradan bir grup kişiye, bu kayıtlar dinletilerek bu seslerin gruplandırılması istendiğinde, bebeklerin ses kayıtları arasında bir ayrım yapılamamıştır (Atkinson, Macwhinney ve Stoel, 1970).
Bebeklerin çıkardığı seslerin türü ve miktarı bölge, ırk ve dil faktörlerinden etkilenmez. Hatta sağır ana-babadan doğan ve onların çevresinde büyüyen bir sağır çocuk bile, diğer çocuklarınkine benzer sesler çıkarır (Lenneberg, 1967).

“Genel ses durumu” kısa sürer ve çocuklar birkaç ay içinde ana-babalarının dilinin seslerini daha çok çıkarır bir duruma ulaşır; genel nitelikteki sesleri çıkarmayı ise azaltırlar. Demek oluyor ki, çocuk değişik insan dillerini konuşabilecek bir ses hazinesiyle doğar, daha sonra hızla kendi toplumunun diline yatkınlık kazanmaya başlar.
Bu durum, dil ediniminde “etkileşim”in rolünü gösterir. Sosyal çevre, dil ediniminde önemli bir yere sahiptir.

Tek kelime ve tümcel söz (holophrastich speech) devresi: Bir yaş civarında bebekler dildeki kelimeleri öğrenmeye ve büyük ölçüde aslına uygun söylemeye başlarlar. Bu kelimeler toplumsal dilin başlangıcını gösterir, fakat yetişkinlerin diline pek benzemez. Yetişkinin konuştuğu dille çocuğun konuştuğu dil, ancak zamanla birbirine benzemeye başlar.
Kelime sayısı en fazla iki ve beş yaşları arasında artar, daha sonra kelime hazinesi büyümeye devam eder, ancak artış o kadar hızlı değildir. İki yaşındaki çocuk ortalama 50 kadar kelime bilir. Bir sene sonra, üç yaşındayken çocuğun bildiği kelime sayısı 1 000 civarındadır. Beş yaşındaki bir çocuk 2 000 kadar kelime bilebilir.

Çocuk, önceleri, bir kelimeyi tüm anlamı ifade etmek için kullanır. Örneğin, çocuk  “Baba!” dediği zaman, “Ben babamın omzuna binip onunla parka gezmeye gitmek istiyorum!” düşüncesini belirtmek istemiş olabilir. “Hav hav” kelimesi, “Ben sıkıldım, komşunun köpeğini buraya getirin, oynamak istiyorum!” anlamına gelebilir.
Tümcel söz, böyle tek kelimeyle karmaşık düşünceleri ifade etmeye verilen isimdir ve bu devrede, çocuğun dili, anlama yeteneğinin konuşabilme becerisinden ileri olduğunu gösterir. Öyleyse çocuğun zihinsel gelişiminin, kassal gelişiminden hızlı olduğu sonucuna ulaşılabilir.
İki kelimeden oluşan cümleler devresi: On sekiz ay civarında çocuklar iki kelimelik kısa ve eksiltili cümleler kurmaya başlarlar. Bu cümleler ilk gramer yapısının belirtileridir. “Anne gel!”, “Baba al!”, “Atta git!” gibi cümleler, çocuğun dilin gramatik yapısıyla ilgili ilk çabalarını gösterir. Çocuk iki kelimelik cümlelerden üç kelimelik cümlelere geçmeden önce, iki kelimelik cümleleri sık sık kullanmayı sürdürür.

Braine (1963) bir çocuğu uzun zaman boyutu içinde gözlediğinde, 19 aylık bebeğin 5–10 civarındaki iki kelimelik cümle kullanımının, 20 aylıkken 25, 21 aylıkken 50, 22 aylıkken 75, 23 aylıkken 150, 24 aylıkken 1425, 25 aylıkken 2425 olduğunu bulmuştur. İlk başlarda yavaş yavaş artan iki kelimelik cümle sayısı 24. ve 25. aylarda birden bire fırlamıştır. Miller ve Elvin (1964) de buna benzer sonuçlar elde etmişlerdir.

Telegrafik söz devresi: Telegrafik cümlede genellikle isim ve fiil yer alır, diğer ayrıntılar bırakılır. İki-üç kelimelik cümleler telegrafik söz adı verilen bir yapı gösterirler. Çocuk “Baba seninle parka gidelim.” istediğini, “Baba parka git.” telegrafik cümlesiyle ifade eder. Bu nedenle çocuğun dilini anlamak için çocuğun hangi durumda ve hangi amaçla bu sözü söylediğini bilmek gerekir.

Bu tür konuşmaya, “context dependent” (bağlama/içeriğe bağımlı söz) adı verilir. Çocuğun sürekli çevresinde bulunan anne, baba ve kardeşler, onun zihnindeki bağlamı bildikleri için ne demek istediğini hemen anlar, ama bir yabancı, çocuğun ne demek istediğini anlamakta güçlük çeker.

Tümcel söz tek kelimeyle, telegrafik söz iki kelimeyle ifade edilen karmaşık düşünce yapılarını belirtir.

Uzun cümleler devresi: İki ve üç yaş arasında çocuklar daha uzun cümleler kullanmaya başlarlar. Cümlelerde kullandıkları kelime sayısı artmaya başlar. Bu aşamadaki dil sürecinin, göz önüne alınması gereken üç yönü vardır:

1. Çocuklar arasında bu aşamada bireysel farklar belirgin hale gelmeye başlar. Her çocuk, göreceli olarak, süratle karmaşık cümleler kurmaya başlar, ama bazı çocuklar, diğerlerine göre daha yavaş bir gelişim sergiler.
2. Çocuklar arasında görülen bireysel farklılık, öğrenmekte oldukları gramer kurallarının birbirini izleyişindeki sırada değil, öğrenme hızındadır. Başka bir deyişle, her çocuk aynı tür gramatik gelişimi benzer bir sıra içinde yapar. Mesela, çocuklar önce somut varlıkları gösteren göstergeleri (kelimeleri), daha sonra bu kelimelerle ilgili nitelik ve eylemleri edinirler. Cümle yapısı bakımından ise, çocuklar tek kelimelik cümleden çok kelimeli cümleye doğru bir sıra izleyerek cümle kalıplarını kavrarlar.
3. Çocukların cümlelerinin altında yatan gramer kuralları değişik aşamalardan geçerek yetişkininkine benzer hale dönüşür. Çocuk, sınama yanılma yoluyla değişik “gramer” yapılarını dener ve yavaş yavaş yetişkinin kullanmakta olduğu gramer kalıplarını öğrenir. Meselâ, çocuk yetişkinlerin dilinde, ortaya konulan bir yargıdan sonra o yargının sebebini belirtmek üzere “çünkü, bu yüzden, bu sebeple” gibi bağlaçlar kullanılarak sebep bildiren cümlelerin oluşturulduğunu; keza bir yargıdan sonra yargının zıddını belirtmek üzere, “ama, fakat, gerçi” gibi bağlaçlar kullanılarak zıtlık cümlelerinin oluşturulduğunu gözlemler; zamanla kendi cümlelerini bu kalıplara uydurur.

   Şempanzeler ve dil

“Hayvanlar insana özgü bir dil öğrenebilir mi?” sorusu uzun süre psikologları düşündürmüştür. Şempanzeler üzerinde yapılan ilk denemeler (Hayes ve Hayes, 1952) olumsuz sonuç vermiş ve araştırmacılar, şempanzelerin dili öğrenemeyecekleri sonucuna varmışlar.

Daha sonraki araştırmacılar, dil yeteneğiyle dilin ifade mekanizmalarını birbirinden ayırt edince şu soru ortaya çıkmıştır: ‘’Şempanze gırtlağındaki ses mekanizmaları, insan dilinde kullanılan sesleri çıkarmak için yetersizdir. Ses mekanizmalarını kullanmadan hayvan işaret dili kullanarak iletişim kurabilir mi?” Gardner(1978)’ın yaptığı araştırmalar bu soruya olumlu cevap verir. Washoe adlı şempanze iki yüzden fazla işaret öğrenmiş ve işaretler aracılığıyla basit ifadeler kullanabilmiştir: “Sen ben hemen git!”,  “Hemen ver diş fırçası!” gibi.

Premack, (1975) yaptığı araştırmada işaret dili kullanma yerine, bazı şekilleri kelimelerin sembolleri olarak kullanmış ve sembol dizilerini belirli gramer kurallarına göre yapılandırmıştır. Sarah adlı şempanze plastikten yapılmış sembolleri kullanarak bazı basit cümleler kullanabilmiş ve sembollerle verilen cümleleri anlayarak kendisinden isteneni yerine getirmiştir.

Araştırmalar göstermektedir ki, şempanzelerin sözlü ifade mekanizmaları bizimkinden farklı olduğu için onlara sözlü dil öğretmek imkânı yoktur, ne var ki iletişim yetenekleri bizim önceden düşündüğümüz kadar alt seviyede değildir. İnsan dilinin karmaşıklığı, akıcılığı, hızı ve yaratıcılık derecesi hiçbir hayvan araştırmasında gözlenemeyecek kadar üst düzeydedir. Zekâca en düşük insan bile, Sarah ve Washoe gibi zekâ düzeyi yüksek şempanzelerden kat kat üstün bir dil kullanma yeteneğine sahiptir. Bu tür gözlemler, insanların “dil programı” ile doğduğu kuramını destekler.
Yrd.Doc.Dr Mehrali CALP
(Her hakkı mahfuzdur. Kopya edilemez. All rights reserved. It can not be copied.)

0 Comments:

Yorum Gönder

Deneme