GÜLECEK NE VARDI?

 

Benim babam hiç gülmezdi. Devamlı asabi bir hali vardı. Uzun yüzünde, birkaç günlük sakalı olurdu daima. Korkudan bakamadığım için rengini bile tam bilmediğim çukurda kalmış kahverengi veya siyah küçük gözleri vardı.

Boyu çok uzundu, odalara girerken eğilirdi. Sinirli olduğu zamanlarda, eğilmeyi unutur, alnını çarpardı kapı üstlerine. Bu nedenle alnındaki kabuk bağlamış yara hiç iyileşmezdi.

Mesleği tenekecilikti. O dönemlerde sanayi ilerlemediği için, her şey el emeği ile yapılırdı. Soba, mangal, gaz lambası gibi şeyler yapardı. Buğday, nohut gibi yiyeceklerle takas ederdi. Halk da para yoktu. Düşmanlar ülkeyi işgale başlamışlar, insanlar açlık ve sefalet içerisindeydi. Sık sık teneke parçalarından elleri kesilir, farkına varmazdı. Kim bilir belki de önemsemezdi.

Birinci dünya savaşında, birçok cephede savaşlara katılmış, dört kere yaralanmış; Savaşta yaralandığını komutanlarından gizlermiş. Cephe gerisine göndermesinler diye. Arkadaşları onun cesaretini ve mesleğini birleştirip, bir isim koymuşlar. Teneke yürekli demişler ona. Mermi delip geçse de, yıkılmazmış.

Bir sonbahar hastalandı, yatağından kalkamıyordu. Dükkânındaki yarım kalan işini getirmemi istedi. Konuşmaya gücü yoktu. Sinirlenmesin diye dükkâna gittim. Küçük bir odun sobası yarım kalmıştı. Üç gün boyunca uyumadan, ateşler içerisinde sobayı tamamladı. Ellerindeki kesikleri katlayarak.

Son nefesini toplayıp: Bu sobayı, çok fakir, üç küçük çocuk babası amele Mustafa’ya hayır olsun diye yapıyordum. Yetiştiremeden öleceğim diye korktum. Götür ver. Kışın üşümesin çocukları. Dedi ve nefes almayı bırakıp gitti.

Gözlerini kapatmak için uzandığımda, Babamın gözlerini ilk kez gördüm. Sinirli bakıyorlardı, çok sevdiği, kahverengiydi ve baba doluydu. Doğru ya. Gülecek ne vardı?

ALİ AKIN

0 Comments:

Yorum Gönder

Deneme