yazı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yazı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yazı, Bir Türlü Ölümü Ortadan Kaldıramayan İnsanoğlunun Ölüme Karşı Bulabildiği Tek Çaredir Sözü İle İlgili Kompzosiyon Yazınız .

Yazı, Bir Türlü Ölümü Ortadan Kaldıramayan  İnsanoğlunun Ölüme Karşı Bulabildiği Tek Çaredir  Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız .

Yazının bulunması ile hayatta  çok fazla değişiklik yaşanmıştır . İnsaoğlu yazıyı bularak büyük bir başarıya imza atmıştır . Yazı ölümsüzlüğü tatmamızı sağlamıştır  . Çünkü kağıdı kalemi eline alan kişiler  , bu dünyada çeşitli kitaplar yazarak insanlığa  büyük bir miras bırakan yazarlar gerçek hayatta ölse bile manevi anlamda ölmezler .

 Çünkü onların yazdıkları eserler  ölmez . Yazının bulunması ile  tarihte birçok antlaşmalar yapılmıştır . Bu antlaşmaların kimisi günümüze kadar geçerliliğini korumuş , kimisi ise zamanı gelene kadar  geçerliliğini korumuştur . İşte yazının bulunması bunun için çok önemlidir . Fikirler , düşünceler , duygular, yaşanmış olaylar yazıya aktarıldığı için bunlar insanlar tarafından her zaman okunmaya devam edecek bunları yazan kişiler de her zaman anılacak ve kalplerde yaşayacaktır . Bundan dolayıdır ki yazı ölümü ortadan kaldıramayan insanoğlunun  ölüme karşı bulabildiği tek çaredir sözü söylenmiştir. Örneğin ; Mustafa Kemal Atatürk'ün yazdığı eserleri okuduğumuzda bu eserlerden çok şey öğreniriz ve gelişiriz . Nutuk'u okuyarak geçmişimiz hakkında bilgi sahibi olur , geleceğe nasıl yön vereceğimizi biliriz .


İşte tüm bunlar da yazı sayesinde olmuştur . Bu eseri yazan Mustafa Kemal ise hiç ölmemiştir aslında . Çünkü onun eserleri okunmaya devam etmektedir . Yine Ömer Seyfettin de bir yazardır . Yazdığı eserler günümüzde hala okunmaya devam etmekte ve bizlere fayda sağlamaktadır . Yazarlara  değer vermek için , eserlerini okumalı ve onları bu dünyada yaşatmaya devam etmeliyiz.

Yazının Kısa Tarihi

 

Yazı, insan aklının en önemli buluşlarından birisidir. Bu sayede binlerce yıllık kültür, sanat ve bilim alanında elde edilen bilgi ve bulgular sonraki kuşaklara iletilebilmiştir.

Yazıyı M.Ö. 5000–4500 yılları arasında Mezopotamya’da, ilk Türklerin bir kolu olan Ön-Sümerler (Subarlar), M.Ö.3200’lerde de aynı soydan Sümerler icat etti. Önceleri bu yazı, logograf, piktograf denilen resimden sembolleşen bir yazı şekliydi.

Sümerler bunu daha sonra kil tabletlerde çivi yazısı şekline dönüştürdüler. Sümerlerin bir kolu olan “Güneşin Oğulları” Mısır’a göçtü. Orada önceleri (M.Ö.3100) çivi yazısı türünde yazı kullanıldı, daha sonra da Mısırlılar, resim tarzında hiyeroglifi oluşturdular.

İlk yazılar nesneyi görsel olarak yansıtan bir özelliğe sahipti. Geliştikçe, gene Sümerlerde, az çok fonografik[1]  okunan bir sistem gelişti.

Akad, Asur ve Fenike dönemlerinden geçtikten sonra Girit’te “Linear B” denilen bir alfabeyle tamamen fonografik yazıya ulaşıldı. Çin’de M.Ö.1800–1400 tarihleri arasında, tamamıyla farklı, çok karakterli, resme benzer Çin yazısı çıktı.

Çinliler ve Japonların hızlı okuduğu söylenir. Bu durum, alfabeleri sayesindedir. Bir kere yazı, piktograftır, yani “resimden bozma”dır; ikincisi yukardan aşağı okunur.

Columbia Üniversitesinden hızlı okuma uzmanı Dr. Gerard P. O. Shea’nın hazırladığı şu üç karşılaştırmayı inceleyelim.


Bildiğimiz alfabe şeklindeki yazılış M.Ö. 1500’lerde görülür. 2000 yıl kadar önce eski Yunan-Roma uygarlığında, sonra da Orta Çağda yazı parşömen üzerine, hiç noktalanmamış kelimelerle, Batı’da soldan sağa, İslâm âleminde sağdan sola aralıksız yazılırdı. O çağlarda okuma işi gerçekten zordu. Hece hece yüksek sesle okunurdu. Günümüzdeki yazı anlayışına ulaşmak için uzun bir süre geçti.
Yrd.Doç.Dr. Mehrali Calp