EPİK ŞİİR
Konusu savaş, kahramanlık, yiğitlik ve yurt sevgisi olan ya da tarihsel bir olayı coşkulu bir anlatımla işleyen uzunca şiirlere denir. Aynı anlamda destanî şiir, hamâsî şiir ve kahramanlık şiiri terimleri de kullanılır. Örnekler :
Bizdik o hücumun bütün aşkiyle kanatlı;
Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,
Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle,
Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü,
Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü
Gül yüzlü bir âfetti ki her bûsesi lâle;
Girdik zaferin koynuna kandık o visâle.
Dünyaya vedâ ettik, atıldık dolu dizgin;
En son koşumuzdur bu, asırlarca bilinsin!...
Bir bir açılırken göğe son def’a yarıştık
Allah‘a giden yolda meleklerle karıştık
Geçtik hepimiz dörtnala cennet kapısından
Gördük ebedî cedleri bir anda yakından!
Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber
Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber.
Lâkin kalacak doğduğumuz toprağa bizden
Şimşek gibi bir hâtıra, nal seslerimizden!
(Yahya Kemal Beyatlı)
*Üç Şehitler Destanı’ndan
LİRİK ŞİİR
1. İçten gelen heyecanları coşkulu bir yapıtlarını saz eşliğinde söylerlerdi. Lir de telli bir çeşit saz olduğu için, sonraları içe doğan türlü duyguları anlatan şiirlere lirik denmiştir. Aynı anlamda tazimat döneminden sonra Türkçe’de rebâbi - (rebab: kemençeye benzer çeşitli telli saz) terimi de kullanılır. Dille anlatılan duygusal şiir türüdür. Her ulusun ilk şairleri.
Divan edebiyatında özellikle gazeller, murabbalar, şarkılar, halk edebiyatında koşmalar, semâiler lirik şiir türüne örnektir. Yeni Türk edebiyatında lirik şiirler türlü nazım biçimleriyle yazılmıştır.
2. Bugünkü halk şairlerimizin şiirleri saz eşliğinde söyledikleri gibi eski çağlarda da şairler şiirlerini saz eşliğinde söylerler. Eski Yunan edebiyatında da şairler şiirlerini “Lyra” denilen telli bir saz ile söylemelerinden dolayı, içten gelen duyguları, heyecanları coşkulu bir dille anlatan şiirlere Lirik şiir denmiştir.
Edebiyatımızın Batıya yönelmesinden sonra Lirik şiir karşılığında “REBÂBİ” terimi kullanılmıştır. “Ahenkli, kıvrak, coşkulu” anlamına gelen “Lirizm”in hakim olduğu gazel, semâî, ilahi, sone vs. gibi her tarzda yazlan şiirler lirik şiirlerdir.
Petrarca, Ronsard, Fuzûlî, Yunus Emre, Karacaoğlan, Yahya Kemal gibi şairler “Lirik şiir” türünde başarılı örnekler vermişlerdir.
Örnekler:
İnsan bu, su misâli, kıvrım kıvrım akar ya...
Bir yandan akan benim, öbür yandan Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak, basamak
Benimse alın yazım yokuşlarda susamak.
Her şey akar: su, tarih, yıldız, insan ve fikir...
Oluklar çift: birinden nur akar, birinden kir.
Akışta denetlenmiş büyük küçük kainat.
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?
Kurşundan bir yük binmiş köpükten gövdesine.
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur;
Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva zor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..
Ne ağır imtihandır başındaki Sakarya!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.
Yalnız acı bir lokma zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık anadan, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki kıyıda geziyordu?
Hani ardında çil çil kubbeler serpen oldu?
Nerede kardeşlerin cömert Nil, yeşil Tuna?
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâla çarpar mı tekbir
Bulur deli rüzgâr o sedâyı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler...
Sakarya, kandillere katran döktü geceler!
Vicdan azâbına eş, kayna, kayna Sakarya...
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su...
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kaf Dağı’nı assalar belki çekerde bir kıl,
Bu ifritten suâlin kılını çekmez akıl!
Sakarya, saf çocuğu masum Anadolu’nun...
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, göz yaşıyla ıslanmış hamurdayız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya...
Yüz üstü çok süründün, ayağa kalk, SAKARYA!
(Necip Fazıl KISAKÜREK)
PASTORAL ŞİİR
Köy ve köy hayatını, çobanların yaşamını kendine has uslubu ile anlatan şiirlere pastoral şiir denir. Eski yunan kaynaklıdır. Köy hayatının güzellikleri muhteşem doğa manzaraları bir çobanın dilinden yaşam bu şirlerin ana konusunu oluşturur.
Örnek:
Tityrus:
Ey Meliboeus, bize bu rahatı bir tanrı verdi.
Ağıllarımdaki körpe kuzuların kanı
Onun sunağını sık sık ıslatacak;
Onun izniyle, ineklerim serbestçe dolaşıyor, ben de
Kavalımla istediğim havayı çalıyorum, görüyorsun.
Konusu savaş, kahramanlık, yiğitlik ve yurt sevgisi olan ya da tarihsel bir olayı coşkulu bir anlatımla işleyen uzunca şiirlere denir. Aynı anlamda destanî şiir, hamâsî şiir ve kahramanlık şiiri terimleri de kullanılır. Örnekler :
Mohaç Türküsü
Bizdik o hücumun bütün aşkiyle kanatlı;
Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,
Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle,
Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü,
Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü
Gül yüzlü bir âfetti ki her bûsesi lâle;
Girdik zaferin koynuna kandık o visâle.
Dünyaya vedâ ettik, atıldık dolu dizgin;
En son koşumuzdur bu, asırlarca bilinsin!...
Bir bir açılırken göğe son def’a yarıştık
Allah‘a giden yolda meleklerle karıştık
Geçtik hepimiz dörtnala cennet kapısından
Gördük ebedî cedleri bir anda yakından!
Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber
Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber.
Lâkin kalacak doğduğumuz toprağa bizden
Şimşek gibi bir hâtıra, nal seslerimizden!
(Yahya Kemal Beyatlı)
*Üç Şehitler Destanı’ndan
LİRİK ŞİİR
1. İçten gelen heyecanları coşkulu bir yapıtlarını saz eşliğinde söylerlerdi. Lir de telli bir çeşit saz olduğu için, sonraları içe doğan türlü duyguları anlatan şiirlere lirik denmiştir. Aynı anlamda tazimat döneminden sonra Türkçe’de rebâbi - (rebab: kemençeye benzer çeşitli telli saz) terimi de kullanılır. Dille anlatılan duygusal şiir türüdür. Her ulusun ilk şairleri.
Divan edebiyatında özellikle gazeller, murabbalar, şarkılar, halk edebiyatında koşmalar, semâiler lirik şiir türüne örnektir. Yeni Türk edebiyatında lirik şiirler türlü nazım biçimleriyle yazılmıştır.
2. Bugünkü halk şairlerimizin şiirleri saz eşliğinde söyledikleri gibi eski çağlarda da şairler şiirlerini saz eşliğinde söylerler. Eski Yunan edebiyatında da şairler şiirlerini “Lyra” denilen telli bir saz ile söylemelerinden dolayı, içten gelen duyguları, heyecanları coşkulu bir dille anlatan şiirlere Lirik şiir denmiştir.
Edebiyatımızın Batıya yönelmesinden sonra Lirik şiir karşılığında “REBÂBİ” terimi kullanılmıştır. “Ahenkli, kıvrak, coşkulu” anlamına gelen “Lirizm”in hakim olduğu gazel, semâî, ilahi, sone vs. gibi her tarzda yazlan şiirler lirik şiirlerdir.
Petrarca, Ronsard, Fuzûlî, Yunus Emre, Karacaoğlan, Yahya Kemal gibi şairler “Lirik şiir” türünde başarılı örnekler vermişlerdir.
Örnekler:
SAKARYA TÜRKÜSÜ
İnsan bu, su misâli, kıvrım kıvrım akar ya...
Bir yandan akan benim, öbür yandan Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak, basamak
Benimse alın yazım yokuşlarda susamak.
Her şey akar: su, tarih, yıldız, insan ve fikir...
Oluklar çift: birinden nur akar, birinden kir.
Akışta denetlenmiş büyük küçük kainat.
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?
Kurşundan bir yük binmiş köpükten gövdesine.
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur;
Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva zor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..
Ne ağır imtihandır başındaki Sakarya!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.
Yalnız acı bir lokma zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık anadan, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki kıyıda geziyordu?
Hani ardında çil çil kubbeler serpen oldu?
Nerede kardeşlerin cömert Nil, yeşil Tuna?
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâla çarpar mı tekbir
Bulur deli rüzgâr o sedâyı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler...
Sakarya, kandillere katran döktü geceler!
Vicdan azâbına eş, kayna, kayna Sakarya...
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su...
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kaf Dağı’nı assalar belki çekerde bir kıl,
Bu ifritten suâlin kılını çekmez akıl!
Sakarya, saf çocuğu masum Anadolu’nun...
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, göz yaşıyla ıslanmış hamurdayız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya...
Yüz üstü çok süründün, ayağa kalk, SAKARYA!
(Necip Fazıl KISAKÜREK)
PASTORAL ŞİİR
Köy ve köy hayatını, çobanların yaşamını kendine has uslubu ile anlatan şiirlere pastoral şiir denir. Eski yunan kaynaklıdır. Köy hayatının güzellikleri muhteşem doğa manzaraları bir çobanın dilinden yaşam bu şirlerin ana konusunu oluşturur.
Örnek:
Tityrus:
Ey Meliboeus, bize bu rahatı bir tanrı verdi.
Ağıllarımdaki körpe kuzuların kanı
Onun sunağını sık sık ıslatacak;
Onun izniyle, ineklerim serbestçe dolaşıyor, ben de
Kavalımla istediğim havayı çalıyorum, görüyorsun.
0 Comments:
Yorum Gönder
Deneme