VEDALARIN MEVSİMİ

Yaz yorgun bir kalp bırakmıştı bu sonbahar. Nasıl bir yorgunluktu ki bu, kalbi sonbaharında son kez atmaya yemin etmişti.

Onu bu sondan geri çevirmek boynu bükük kelimelere kalmıştı; ama onlarda susmuşluklarla, boğazına düğümlenmiş mutluluklarla o kadar doluydular ki, sonbaharın sarı gözyaşlarına tutulmuş sonuna giden bir kalbi kolsuz tesellileriyle tutamazlardı.

Bu bitkin kalbin sahibi şimdi taş kalplisini hatırlayıp öfkesini taşlardan alıyor, onları canını acıtmayacak kadar uzağa fırlatmak istiyordu.

Neden, kalbine gelişiyle huzuru, gidişiyle sonbaharı getiren bu hayali hayatından silemiyordu ;  ve neden gözlerinde sonbaharı saklayan bu hayal, bu sonların baharını kalbine atmış; onu, sarı ölümlere, hareketsiz çırpınışları ve kuru yüzlerde ıslak bakışlara mahkûm etmişti.

Artık, nedenler takvim yapraklarında bir umut, cama tutunup sonra diğerleri gibi kayan yağmur taneciklerine soruluyordu.
Unutulmak bir alın yazısıydı; ama unutmamak bir lanet olmalıydı. Bir lanet onu yağmurlu günlere hapsetmiş, umut krallığını yıkıp orayı keşke bataklıklarına çevrilmişti. Şimdi avare avare dolaşmak, bitişlerin efendisi olan bir bahara sımsıkı tutunmak düşmüştü genç yalnıza.

Ve düşüyordu son yaprak ya ağaçtan ya da bir kan gibi gözlerden; bu düşüş yeni bir çıkış olmalıydı, bu sarı ölüm beyaz bir tebessüm uyandırmalıydı, inançları saklamalı huzuru aramaktan beklide vazgeçmeliydi.

Yapılacak tek şey kalmıştı; yırtılmaktan son anda kurtulan bir resme bakıp ona; elveda ilk ve sonbaharım demek.
ÖZGÜL BERKTAŞ

0 Comments:

Yorum Gönder

Deneme