Servet-i Fünun Dönemi Gelişmeler

Edebiyat-ı Cedide ya da en çok bilinen ve duyulan adıyla Servet-i Fünun edebiyatı Servet-i Fünun dergisi etrafında toplanan aydınların ve sanatçıların batı etkisi ile geliştirmiş oldukları bir edebi akımdır. Bu akım 1896 ve 1901 yılları arasında Sultan Abdülhamit döneminde ortaya çıkmış ve gelişmiş bir edebi devirdir. Hüseyin Cahit Yalçın tarafından Fransızcadan çevirisi yapılan "Edebiyat ve Hukuk" adlı makalenin dergide yayınlanması derginin kapatılması ve dolayısıyla da Servet-i Fünun edebiyatının dağılmasına neden olmuştur.
 1860'lı yıllarla birlikte edebiyatımızda başlamış olan doğu-batı çekişmesi Servet-i Fünun edebiyatının doğuşu ile birlikte batılı anlayış lehine bir galibiyete dönüşmüştür. Bu dönemde Türk edebiyatı konu, içerik ve felsefe bakımından batılı bir anlayışa bürünmüştür. Başlangıçta adının manasından da anlaşılacağı üzere fen ve bilimle ilgili olan bu dergi 7 Şubat 1896 yılında başına Tevfik Fikret'in geçmesi ile birlikte tamamen bir edebiyat dergisi haline gelmiştir. Bu edebiyata Edebiyat-ı Cedide denmesinin sebebine gelecek olursak, batılı anlayışla hareket eden dönemin sanatçıları divan edebiyatını bir yana bırakarak batı tarzı bir yeniliği savunmuş ve  bu edebiyatı başlattıkları için kendilerine Edebiyat-ı Cedide (Yenilikçi Edebiyatçılar) adını vermişlerdir. Bu dönemin faaliyetleri Hüseyin Cahit'in yazdığı "Edebiyat ve Hukuk" makalesi ile sona ermiştir.
 Bu dönemi Tevfik Fikret, Ali Ekrem, Hüseyin Suat, Cenap Şahabettin, Ahmet Hikmet, Süleyman Nazif, Hüseyin Cahit, Mehmet Rauf, Celâl Sahir, Faik Ali oluşturur. Bu gruba daha sonradan Halit Ziya Uşaklıgil'de katılmıştır. Bu dönem edebiyatı II. Abdülhamit devrinde ortaya çıkmıştır ve genel olarak içe dönük, aşk, karamsarlık, tabiat, hayal kırıklığı gibi kişisel duyguları yansıtan konulara ağırlık verilmiştir. Toplumsal konulardan uzak sanatlı bir dil ile yüksek zümre edebiyatı olarak gelişmiştir ve bu durumun oluşmasında Recaizade'nin önemli bir etkisi vardır.
 Bu dönem edebiyatında Fransız edebiyatının şekil özellikleri alınmış ve Fransız realizmi benimsenmiştir. Tanzimat edebiyatı ile başlayan halka yöneliş ve dilde sadeleşme fikri bu dönemde azalmış ve yeniden Arapça, Farsça kelimelerle dil ağırlaşmaya başlamıştır. Tanzimat'ın 2. döneminde olduğu gibi sanat sanat içindir anlayışı ile hareket edilmiştir ve süslü bir anlatım üslubu olmuştur, ruh hali ise Avrupai'dir. Nazım biçimi olarak aruzun kullanıldığı bu dönemde nazım türleri Avrupa'dan alınmış ve divan edebiyatından alınanlar ise tamamen değiştirilmiştir. Nazım nesre yaklaştırılmış ve cümlenin beyitte bitmesi anlayışı yıkılarak cümleye tabiri caizse özgürlük getirilmiştir.
 Divan edebiyatından alınıp değiştirilen serbest müstezat ve Fransız edebiyatından alınan sone ile terza-rima nazım türü olarak en çok kullanılanlar olmuştur. Kafiyenin kulak için olduğu fikri benimsenirken roman ve hikaye türlerinde batılı tekniğin başarılı örnekleri verilmiştir. Roman ve hikayelerde kahramanlar ve mekanlar İstanbulludur ve genellikle seçkin zümredendir. Romanlarda realizmin etkisi hissedilirken şiirde parnasizm ve sembolizm akımlarının etkisi görülmektedir.
 Batılı anlayış ile eserler vermesine rağmen bu topluluğa katılmayan Hüseyin Rahmi İstanbul'u anlatan romanları ile Ahmet Rasim ise Hatırat türünde başarılı olmuştur. Dönem derginin kapatılması ile sona ermiştir. 

0 Comments:

Yorum Gönder

Deneme