Sanat ile Taklit

Sanat ile taklit arasında sıkı bir ilişki vardır. Hatta eskiler sanatı: “Sanat, hayatın çeşitli görünüşlerini taklit etmekten ibarettir.” diye de tarif etmişlerdir. Sanatın taklit ile ne derecede ilişkili olduğunu anlamak için biraz düşünelim:

Mesela bir ressam bir tablo vücuda getirir. Bu tabloda hiçbir şey yoktur ki görünen kâinatın taklidi olmasın. Ağaçlar, dağlar, çiçekler, hayvanlar, insanlar hatta ağaçların tazeliği, ihtiyarlığı insanların simalarındaki şevk ve hüzün belirtileri, her şey ressam tarafından ya mümkün olduğu kadar derin bir maharetle aynen yahut ona uygun bir düşünce eklemek için o düşünceyi en güzel şekilde ifade edecek derecede bir değişiklik ile taklit edilmiş olmalıdır ki biz bu tablodan bir haz duyalım. Eğer bunlar gayri tabiî bir şekilde taklit edilecek olursa, bu tabloda hiçbir güzellik olmaz.

Bir insan resmi yaparken insanın rengi; ayakların, kolların, başın, vücudun birbirleriyle olan doğal uygunluğu büyük bir dikkatle taklit edilmektedir. Sonra bir heykeli inceleyelim: Tablo için hatıra gelen bütün şartları, bunun için de uygulamak mümkündür. Görülüyor ki sanat ile taklit arasında sıkı bir ilişki vardır.

Acaba, “Sanat kesin olarak taklitten mi ibarettir?” Şüphesiz, değildir. Çünkü resim, heykeltıraşlık sanat ise, musiki değil midir? Güzel bir musikî bizde bir bediî haz meydana getirir. Acaba, güzel bir musikî eseri meydana getirmek için ne taklit edilebilir? Öte yandan ”mimarlık” da bir sanattır. Mimarlıkta taklit edilen nedir? İşte bu sorulara verilecek cevap gösteriyor ki sanat, tamamen, taklit değildir. Fakat sanatın taklit ile büyük bir bağı vardır.
Sanatın taklit olmadığını göstermek için başka bir örneği ele alalım: Mesela bir fotoğrafa bakınız. Bu fotoğraf neyi gösterirse göstersin, herhalde gösterdiği şeyin tam bir kopyasıdır. Mesela fotoğraf makinesi önünde durdunuz, sizin resminiz çıkarıldı. İşte çıkan bu resim sizin tamamen taklidinizdir. Acaba bu bir sanat eseri midir? Elbette değildir. Çünkü bir fotoğrafa baktığınız zaman ruhunuzda bir “bediî haz” meydana geldiğini hissetmezsiniz. Hâlbuki mahir bir ressam eline bir kurşun kalem, bir de kâğıt parçası alır; dört beş çizgi çizer; o anda sizin resminiz ortaya çıkar. Bu dört beş çizgi ile meydana gelmiş olan resim, bazen size fotoğrafınızdan daha munis gelir/daha çok benzer. Ve o resimde gerçekten siz, bütün çehreniz ve tavırlarınızın anlatımı ile yaşarsınız. Demek oluyor ki sanat herhangi bir varlığı kesin olarak aynen taklit etmekten ibaret değildir.

Bu kez de mimarî sanatını ele alalım: Bir ev yapmak için mimar, yapılacak eve istediği şekli verebilir. Dört duvarla bir çatıdan ibaret bir bina da yapabilir; girintili, çıkıntılı bir ev de meydana getirebilir. İnşa edilecek binanın yerine göre alacağı bir şekil vardır. Bu şeklin esasını belirledikten sonra, mimar, bütün sanatını onu süslemeye hasreder. Evin çeşitli tarzdaki boyutlarını dikkate alarak bu boyutların uyumlu bir biçimini, birleşme şeklini düşünür ve bütün çabasıyla sanatına ait birçok araçlar ile sonuçta “zarif ve ahenkli bir bütünlük” meydana getirmeye çalışır. Görülüyor ki mimar bunda doğrudan doğruya hiçbir şeyi taklit etmiş değildir.

Burada şunu da söyleyelim: Şüphesiz, sanatın bir de taklit devresi vardır. Fakat çoğunlukla her sanatkârın geçireceği bu taklit devresini sanat ile karıştırmamak gerekir. Öyle edebiyatçılar vardır ki her zaman büyük edebiyatçıların meydana getirdiği eserleri başka bir şekle sokarak kopya etmekten başka bir şey yapamazlar; hatta bu hususta kelimeleri cümlecikleri, cümleleri bile hemen aynı şekilde aktarır veya taklit ederler. Böyle edebiyatçılara “sanatkâr” değil, “mukallit=taklitçi” adı verilir.

Öyle ressamlar vardır ki meydana getirdikleri tablolar için hiçbir zaman doğayı model olarak alamazlar. Onların yapacakları şey, ancak başka bir ressamın yaptığı bir tabloyu iyi kötü bir fark ile taklit etmekten ibarettir ki hiçbir zaman onlara sanatkâr denemez. Bu hal, yeni yazı yazmaya başlayan çocuğun alıştırma defterlerini doldurmasına benzer. O zaman çocuk yazı yazmayı anlamamıştır, işi gücü defterdeki çizgilerin üzerinden kalemini yürütmektir. Böyle edipler ve ressamlar güzel yazı yazmak için uğraşan bir çocuğa benzerler. Taklit ile başladıkları bu sanatta bir zaman gelir ki ihtimal pek büyük bir sanatkâr olurlar; fakat eğer kendilerinde özel bir yetenek yoksa hiçbir zaman bu mukallitlik (taklitçilik) derecesinden yukarı çıkamazlar. Çünkü sanatta her şeyden ziyade yetenek lazımdır.-
Bu açıklamalardan, sanatın taklit etmek olmadığı anlamını çıkarabiliriz.

Yrd.Doç.Dr. Mehrali Calp

0 Comments:

Yorum Gönder

Deneme