Dilin Kazanılmasıyla İlgili Bazı Görüşler

Çocuğun çok kısa bir sürede oldukça karmaşık cümleleri anlayabilmesi, bunları üretip geliştirebilmesi, anlaşılabilir cümleler kurabilmesi dil bilimcileri ve psikologlar için araştırma konusu olmuştur. Birçok eğitimci, dilbilimci filozof ve düşünür yaptıkları araştırmalar ışığında dilin kazanılmasıyla ilgili farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu bölümde dilin kazanılmasıyla ilgili bu görüş ve araştırmalara yer verilmiştir.
Dilin kazanılması hakkında ilk ayrıntılı inceleme Piaget tarafından yapılmıştır. Piaget’ye göre çocuğun dil gelişimi iki ana özelliği bünyesinde barındırır: Egosantrik dil ve sosyalleşmiş dil.
Bu gelişim dönemleri farklı kültür ortamlarında, farklı yaşlarda görülebilmektedir. Piaget, söz konusu bu gelişim dönemlerinin geçişli bir özelliğe sahip olduğunu belirtmektedir. Yani, çocuk, bir dönemden diğerine geçerken her iki dönemin özelliklerini de gösterebilir.

            a. Egosantrik dil

Egosantriklik, kişinin kendi bakış açısı ile başka bir bireyin bakış açısı arasında ayrım yapamamasıdır.
Piaget’ye göre dilin gelişmesi, çocukta düşünmenin gelişmesine bağlı olarak şekil kazanmaktadır. Ona göre, formal operasyon basamağına gelinceye kadar çocuğun düşünmesi, gittikçe azalan bir oranda egosantrik bir özellik gösterir.
Çocuk, önceleri gerçeği bulmak için değil, kendini tatmin etmek için düşünür, konuşur; bu aşamada çocuk, kim tarafından dinlendiğini umursamaz. Ya kendisi için ya da herhangi birini o andaki faaliyetine iştirak ettirme zevki için konuşur. (Piaget, 1972, s.50) Ancak konuşmalarına kendi dışındakilerin tepki vermesini veya katılıp katılmamasını umursamaz.
Çocuk, konuşma içgüdüsüyle hareket eder. Sağlıklı bir çocuğun suskun olması beklenemez. Çocuk kendi evreninde duygularını dışa vurma iç tepisine sahiptir. Bunu bir şekilde tatmin etme çabası içine girer.
Egosantrik dil, tekrarlamamonolog ve kollektif monolog şeklinde kendini gösterir.
Tekrarlama: Çocuk, kelimeleri yinelemekten zevk aldığı için tekrarlar.
Çocukların ben merkezli tavırları, özellikle konuşmalarında ortaya çıkmaktadır. Masada yemek yerken anne ve babasının konuşmalarını onlara tekrar aktaran bir çocuğun durumu, buna örnek gösterilebilir. (Selçuk, 2000, s. 91)
Baba: Hanım lütfen patatesleri verir misin?
Çocuk: Anne, babam patatesleri vermeni istiyor.
Anne: Al canım, tuz da istiyor musun?
Çocuk: Baba, annem tuz isteyip istemediğini soruyor.
Baba: Evet, lütfen
Çocuk: Anne, babam tuza ihtiyacı olduğunu söylüyor.
Oluşturulan bu mizansende ana baba aslında çocuklarının aracılığını istemeksizin doğrudan iletişim kurmaktadır. Ancak çocuk bu iletişim sırasında kendinin konuşma ihtiyaç ve zevkini tatmin etmek için ana-babanın konuşmalarını tekrarlamaktadır.
Monolog: Çocuk, dili başkalarına bir bilgi aktarma vasıtası olarak değil, kendi davranışlarını kuvvetlendirmek, onlara eşlik etmek için kullanır.
Oyuncak bebeğiyle oynayan bir çocuk duygularını şöyle dile getiriyor olabilir:
Şimdi sen şöyle karşımda otur. Ama sakın yaramazlık yapma, olur mu? Şimdi saçlarını tarayacağım. Hah, işte, şöyle sessizce otur. İşte tarak… Biraz da su lazım. Haydi, gel, saçlarını biraz ıslatalım. Bak! Ne güzel oldun…
Kollektif monolog: Çocukların bir grup içinde birbirlerine karşılık vermeden konuşmaları demek olan kollektif monolog, ben merkezliliğin bir başka biçimidir. Gruptaki her çocuk uğraştığı nesneyle ilgili olarak diğerlerine bir şey söyler, ama onlar tepki vermez. Böyleyken çocuk konuşmasını sürdürür. Bir başka ifadeyle, çocuk, oyun esnasında başka birisini de konuşmaya katmak ister. Fakat başkasının kendi konuşmasına katılıp katılmaması onu ilgilendirmez; bu durum, onun umurunda değildir.
Çocuklar zaman zaman sokakta taş, çakıl, çamur, çer-çöple oyun oynarlar. Bu sırada, aralarında bazı konuşmalar geçer.
Meselâ bir çocuk önündeki taş, çakıl, odun vb. malzemeyle ev yaparken, “Burası benim evim, şurası mutfak, şurası da yatak odası… Şu, benim yatağım… Şu da yastığım… Bu,  çalışma masam, burada bir de yemek masası var. Şurada raflar var. Şunlar da benim tabaklarım…” der. Öteki çocuk, “Biz bu akşam teyzemlere gideceğiz. Teyzem bana çikolatalı kek yapmış.” gibi sözler söyleyebilir. Bir üçüncü çocuk, “Benim arabam çok hızlı. Çekilin! Düüüt…” diyebilir.
Bu konuşmalar, âdeta bir iç konuşmanın grup içinde dışa vurulmuş halidir.
Oyun esnasında çocuğun gösterdiği dille ilgili özelliklerden hareket eden Piaget, çocukta dilin bir bilgi aktarma vasıtası olmadığını, çocuğun onu; davranışlarını takviye etmek amacıyla kullandığını, bu yüzden de bu dilin egosantrik bir özellik taşıdığını ileri sürmektedir. Ona göre, çocuğun bu egosantrik dili; çocuğun yaşı ilerledikçe sosyalleşmekte, yani dil yavaş yavaş bir bilgi aktarma vasıtası hâline dönüşmektedir. Bu sosyalleşme süreci çocuğun on ikinci yaşından sonra tamamlanmaktadır.
Yukarıda da ifade olunduğu üzere, Piaget’ye göre dilin gelişmesi, çocukta düşünmenin gelişmesine bağlı olarak şekil kazanmaktadır. Ona göre, çocukta düşünmenin gelişmesi şu basamaklardan geçerek tamamlanır.
Kavram öncesi düşünmeBu basamak 2-4 yaşlar arasında ortaya çıkar. Çocuk bu aşamada tamamen somut bir şekilde düşünür.
Bu dönemde çocuk nesnelerle ilgili semboller geliştirmektedir. Örneğin, çocuk bir tahta parçasını bebek ya da kamyon olarak düşünebilir. Bu tür sembolleştirme taklide dayalıdır ve sembolik temsil olarak adlandırılır. En önemli sembol sistemlerinden biri de dildir ve bu yaşlarda dil gelişimi son derece hızlıdır. (Selçuk, 2000, s. 91)
Sezgisel düşünme: 4-7 yaşlar arasında ortaya çıkan bu gelişme basamağında çocuk, bir önceki basamağa oranla, daha ileri bir düşünme düzeyine ulaşmış olup basit ve tek olan şeyleri düşünmeyi aşmış bulunmaktadır.
Konkret operasyon: Bu gelişme basamağı, Piaget’ye göre 7–12 yaşlar arasında ortaya çıkar. Çocuklar, bu aşamada nesneleri sınıflandırabilme yeteneğine sahip olurlar.
Bu basamakta çocuklar, bilyeleri sarı, yeşil, kırmızı diye ayırabilir; nesneleri yuvarlak, köşeli, değirmi gibi gruplandırabilir. Bu aşamada sayısal ilişkiler hızla gelişir. Odaklaşma ve korunumla  ilgili sınırlılıklar giderilebilir. Ben merkezliliğin yerini yavaş yavaş sosyal davranış almaya başlar. Bu dönemde sembolik zihinsel faaliyetlerden gerçek zihinsel işlemlere geçilir. Mantığa dayalı şemalar oluşturulur.
 Formal operasyon: Bu basamak, düşünmenin artık tamamen sosyalleşmiş olduğu basamaktır. On ikinci yaştan sonra ortaya çıkar. Çocuk artık dedüktif-hipotetik  düşünme özelliği gösterebilmektedir. Bu dönemdeki çocuk, tüme varım ve tümden gelim yöntemleriyle düşünce üretebilir; hipotezler vasıtasıyla düşünebilir. Çocuk, nesne ve olaylar göz önünde olmadığı halde soyut düşünebilir. Analiz, sentez ve değerlendirme düzeyinde soyutlamalara ulaşır. Ulaşılan sonuçlar hakkında genellemeler yapabilir.

  b. Sosyal dil

  Piaget’ye göre formal operasyon basamağında düşünmenin sosyalleşmesi ile dil de sosyalleşmekte ve başkalarına bilgi aktarma vasıtası hâline gelmektedir.
Ancak, dilin gelişmesi hakkında daha sonra yapılan araştırmalarda, baştan itibaren çocuk dilinin egosantrik değil, sosyal bir karakter taşıdığı görüşü ileri sürüldü. Bu görüş sahiplerinden birisi Wygotski’dir.
Piaget’nin egosantrik düşünme ve dil hakkındaki görüşlerine Wygotski karşı çıkmış ve çocuğun egosantrik olma özelliğinin primer  bir özellik olmadığını, çocuğa doğuştan hazır olarak verilmediğini ileri sürmüştür. Ona göre egosantrik düşünme, çocukta ve yetişkinlerde tecrübelerin yetmediği, problem çözmede bir takım engellerin ortaya çıktığı yerde kendini gösterir. Fakat bu egosantrik düşünme, Piaget’de olduğu gibi irreele yönelen düşünme biçimi değildir.
Wygotski, “Egosantrik düşünme veya dil, ‘dış dil veya düşünme’den ‘iç dil veya düşünme’ye geçişte bir aşamadır. Dış dil  kazanılmış, sosyal çevrede öğrenilmiş bir dildir. Dolayısıyla bu dil baştan itibaren sosyal olan, kişilerin ürettiği ve dilsel interaksiyonda   kullanılan bir vasıtadır.” diyor. Wygotski’den sonra bu konuda yapılan araştırmalar, dilin sosyal karakterli olduğunu ortaya koymuştur.
Yazan: Yrd.Doç.Dr. Mehrali Calp
**Her hakkı mahfuzdur. Kopya edilemez. All rights reserved. It can not be copied.**

0 Comments:

Yorum Gönder

Deneme