Okul Olmasaydı Neler Olurdu ? Açıklayınız .


Okul Olmasaydı Neler Olurdu ? Açıklayınız .

Eğitimin bir plan ve program doğrultusunda verildiği en önemli kurum okuldur . Okul olmasaydı  eğitim diye bir şey olmazdı . Belki kimileri kendilerine göre çocuklarına belli bir eğitim verebilirlerdi ama bu  daimi olamazdı . Çünkü okulda plan vardır , program vardır , disiplin vardır . Okul çocuklara sadece eğitimin verildiği, onları akademik açıdan çok iyi yetiştiren yerdir. Çünkü okulun olduğu yerde çocukların sevinci vardır, bağırış, çağırışları vardır. Öğretmen  ve öğrenci iş birliği  vardır.

Okul aynı zamanda orada bulunan nitelikli öğretmenlerdir . İşte bu nitelikli öğretmenler de çocuklara sosyal olmayı öğretir . Çünkü sosyal olmayan bir çocuk ne kadar zeki olursa olsun , insan ilişkilerinde ne yazık ki çok zayıf kalır . Düşünsenize çok bilgin var fakat bunları karşı tarafa aktarabilecek iki üç cümle bile kuramıyorsun . İşte okul bize bunu öğretiyor . Onun için okullar olmalıdır , eğitim okulda olmalıdır . Eğitim daimi olmalıdır . Okul olmadığı zaman  çocuklar kültürlü olmazdı . Farklı kültürler hakkında bilgi edinmezdi . Farklılıklara saygı olmazdı , hoşgörü olmazdı . İnsanlarda empati kurma becerisi olmazdı . Tüm bunları yapan okuldur , öğretmenlerdir ve orada bulunan tüm çalışan değerli insanlardır . Okul olmadığı zaman bilim ve teknoloji gelişmezdi . Batıl inançları olan bir toplum ortaya çıkardı . Toplumlar her geçen gün daha da kötüye gider ve toplum içinde kargaşa ve kaos ortamı olurdu . Çünkü okulda eğitim almayan bir çocuk eğer anne ve babası bilgisizse bu çocuk hayatının sonuna  hayattaki olan bitenden habersiz olabilirdi ve kalıplaşmış bir takım hurafeler ile yaşamaya devam ederdi .

Okul insanı var eder, insanlığı yaşatır . Yeter ki orada bulunan öğretmenler vicdanlı , sorumlu , çalışkan kimseler olsun . Bunun için eğitime ve öğretime   özellikle de bu çağda daha çok önem verilmelidir ve  en büyük yatırım eğitime yapılmalı , okullara yapılmalı , insanlığa yapılmalıdır .

Ben Neden Varım ? Konulu Kompozisyon Yazınız .


Ben Neden Varım ? Konulu Kompozisyon Yazınız .

Yüce Allah insanları bu dünyaya imtihan etmek amacı ile getirmiş ve hepimiz de topraktan yaratılmışızdır . İlk insan ise Hz. Adem'dir.  Ben neden mi  varım? Ben imtihan edinmek için varım . Ben insanlığa faydalı olmak için , sorumluluklarımı yerine getirmek için varım . Ben hem dünya için hem de ahiret için  çalışmak için varım . Ben insan haklarını , adaleti , eşitliği savunmak için varım . Ben  eğer gerçekten iyi bir insansam haksızlıklar karşısında susmamak için varım . Ben zalimin değil mazlumun yanında olmak için varım .

Ben  insan olduğum için , insanlığı , doğadaki tüm canlıları korumak için varım . Ben hoşgörüyü , sevgiyi , saygıyı benimsemek ve bunu insanlara göstermek için varım . Ben aileme faydalı olmak için , vatanıma , milletime faydalı olmak için varım .  Yani ben varım ki hayatın anlamı osun , ben varım ki yoksullar mutlu olsun , ben varım ki güçsüzler bana güvensin inansın .  Ben  Allah için, ibadetlerimi en iyi şekilde yerine getirmek için varım  fakat bunu ne yazık ki tam anlamı ile yapamıyorum . İnşallah yapmaya çalışacağım . Ben zorlukların üstesinden gelmek için varım .

 Ben sabırlı olmak için varım. Ben  insanı yaşatmak için, insana ön yargı ile yaklaşmamak için varım. Ben  mazlum, masum bir insana iftira atmamak için varım . Ben en yakın sevdiklerimizin arkadaşından kimseye laf söyletmemek için varım . Ben varım, içimdeki sevgiyi herkese yaymak için, mutluluğumu herkesle paylaşmak için… Yeter ki var oldukça güzel işler başaralım ve  arkamızda kötü izler bırakmayalım. İşte o zaman bu dünyaya  geliş amacımızı hakkıyla yerine getirmiş oluruz ve bu dünyadan ayrılırken huzur içinde ayrılırız.

İçinde Ağaç, Hizmet, Temizlik, İnanç , Kazanç, Köy, Kardeş, Yoksulluk, Seyahat Kelimeleri Geçen 3 Sayfalık Hikaye Yazınız .


İçinde Ağaç,  Hizmet, Temizlik,  İnanç ,  Kazanç,  Köy, Kardeş, Yoksulluk, Seyahat Kelimeleri Geçen  3 Sayfalık Hikaye Yazınız .

Hakkari’de artık kış gelmişti . Dışarıda tipi vardır , göz gözü görmüyordu . Kar,  ağaçların üzerini tıpkı bir battaniye gibi kaplamış , her yer kara bürünmüştü .  Kış geldiği için bizim için artık geçim daha da zorlaşacaktı . Çünkü babam inşaat işçisi olduğu için daha buralarda iş bulamazdı . Onun  için başka bir  İstanbul’a gidecek ve oradan  çalıştığı parayı da bize gönderecek  ve  bu zaman diliminde de   geçimimiz sağlanmış olacaktı .  Annem ise evlere temizlik görmeye gidecekti .  Çünkü buna mecburdu . Sekiz kardeştik ve hepimiz de  küçük olduğumuz için hem annemin  hem de babamın çalışması gerekiyordu , yoksa yoksulluk içinde  yaşayamazdık ve aç kalırdık .

Annem  gittiği yerde ev sahibine çok iyi hizmet eder, yaptığı işi de çok temiz yapardı . Onun için o köyün zengin  sakinleri annemi çok sever ve ona güvenip iş verirdi . Böylece annem  ve babam bizim için kazanç sağlayacak biz de okulumuza gitmeye devam edecektik . Zorlu kış koşullarında hayat devam ediyordu .  Babamın gitme zamanı gelmişti . 22 Kasım Salı  günü akşam sekiz buçukta yola gidecekti . Seyahat vakti  gelmişti . Canım babam  hepimize şöyle bir baktı ve gözleri doldu . Daha sonra hepimize candan sarılarak bizi öptü . Siz okuyun benim meleklerim , okuyun ki vatan millete faydalı evlatlar , ilim insanları olun , ben her zaman son nefesime kadar sizin için çalışmaya devam ederim dedi . Ablam, abim ve benim de gözlerim dolmuştu . Babam daha fazla üzülmesin diye ağlamamak için kendimizi zor  tuttuk . Babam dışarı çıkar çıkmaz hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştık . Çünkü babam bizim canımızdı, kalbimizdi . O bizim için evini , köyünü terk etmek zorunda kalıyordu . Biz de ilerde büyük adam olacağız  ve ona en iyi koşullarda bakacağız diye kendi kendimize söz veriyorduk .  Çünkü içimizde ilerde iyi bir insan olacağımıza ve iyi bir  meslek sahibi olacağımıza karşı müthiş bir inanç vardı . Çünkü inançtı bizi yaşama bağlı kılan , çünkü inançtı bize ümit veren ve bizi yaşatan . Daha sonra annem  hepimizi yemeğe çağırdı .


O  güzel tahta kaşıklarımız ile  canımın annemin güzel elleri ile  yaptığı mercimek çorbasını içtik , daha sonra annemin yaptığı tereyağlı , mercimekli bulgur pilavını bir güzel yedik, ayranımızı içtik . Daha sonra herkes köşesine çekildi . Kardeşlerim aralarında oynamaya başladı . Abim, ablam ikiz oldukları için birlikte  ders çalışmaya başladı . Ben de köşeye çekilerek dersime çalışmaya başladım Annem ise boş kalan zamanlarında el işleri yaptığı için o da onu yaptı. Böylece günler, aylar geçti. Derken bahar geldi ve babam evimize geldi. Artık yanımızda olacaktı . Onun için çok mutlu olduk ve böyle bir  güzel hayatı yaşamaya devam ettik.

Türkülerin Yeri Ve Önemi İle İlgili Konuşma Yazınız .


Türkülerin Yeri Ve Önemi İle İlgili Konuşma Yazınız .

Türküler bizim hayatımızın vazgeçilmezi , en güzel dizeleridir . Çünkü biz sevdiğimize olan duygularımızı, düşüncelerimizi, memleketimize olan aşkımızı, babaya, anaya olan  bağlılığımızı vb. türküler sayesinde dile getiririz . Türkülerdir insana can veren, insanı coşturan ya da  hüzünlendiren.

Türkü dinleyen insanın mutlaka geçmişte yaşadığı  zor zamanları olmuştur. Sevgili üstat Neşet Ertaş türküler ile ilgili şunu söyler:  ''  Nerede bir türkü söyleyen görürsen korkmak yanına otur. Çünkü kötü insanların türküleri yoktur.''  der.  Türküye yaklaşımı , türkü söyleyene yaklaşımı bu kadar güzel olan rahmetli sanatçımızı da rahmetle anmadan geçmeyelim elbette. Türkü dinleyen, söyleyen kimse  farklı duygular içinde olur.  Bu da türkünün konusuna göre değişir. 

 Eğer  başka bir ülkede yaşıyorsak gurbet türküleri dinleriz ve gurbete olan özlemimizi de bu türküler sayesinde gidermeye çalışırız ve oturduğumuz yerde bir anda ağlamaya başlarız . Ağladığımız zaman da az da olsa rahatlarız ve sanki memlekete olan hasretimiz giderilmiş gibi olur. Kahramanlık marşları dinlediğimiz zaman geçmişimiz ile gurur duyarız ve vatanımız için daha çok çalışmaya ant içeriz.  Yoksulluk, ölüm ile ilgili türküler dinlediğimiz zaman  aç olmanın , sevdiğin birini kaybetmenin acısını yaşarız.  
Unutmayın ki türküler bir milletin kültürüdür, kimliğidir, gelenek ve görenekleridir. Ondan dolayı türküler ile bağımızı koparmamalıyız ve çocuklarımıza türkü öğretmeli ve söyletmeliyiz.

Tekerleme Örnekleri


Tekerleme Örnekleri

Büyük büyük büyülteçli, babacan Babaeskili bonboncu Bilal’le Bigalı bıngıldak Bahir’in bön bön bakışlarına, bomboş büyülü, büyük büyük laflarına kızıyordu. Bir berbere, bir bibere bre berber beri gel biber al, diyordu.
▪ Sazende Şazi ile Zifos Zihni zaman zaman sizin sokağın sağ köşesinde sinsi sinsi fiskoslaşarak sizi zibidi Suzi’ye sonsuz ve sorumsuz bir hayasızlıkla ikide bir şikayet ederler.
▪ Cüce Çinici celalli hoca Çebi, geceleri içki içince gizlice marpuççular içindeki züccaciyelere gidip, içi Çince yazılı cevizcikleri ciro için iç içe geçmiş cicili bicili üç çeşit biçimsiz civalı cam çubuğu cepceğizine indirdi.
▪ Cırcır böceği çeneli ciciannenin çıtır pıtır kızının çıtı pıtı çıtkırıldım çocuğu için çıtı pıtı hanım, ciciannesine çatmış, çıkışmış.
▪ Sason’un susuz sazlıklarında sadece soğanla sarımsak yetişebileceğini söyleyen Samsunlu sebzecilerin sözüne sizler de sessizce ve sezgilerinize sığınarak inanabilirsiniz.
▪ Ilım ılınan, ılıcalı ılıcalı akan ılık Iğdır Irmağı’nın kıyıları ıkır tıkır ığrıp ağaçlarıyla kaplıdır.
▪ Okmeydanı’nndan Oğuzeli’ne otostop yap; Oltu’da volta at, olta al; Orhangazi’de Orhanelili Orhan’a otostopçuluk öğret, sonra da Osmancıklı Osman’a otoydu, fotoydu lotoydu, say dök.
▪ Oluklu’dan Kozlu’ya, Kozlu’dan Oğuzeli’nin Otçuk Otogarı’na oba oba, ot toplaya toplaya Posoflu Osman’ın ocağına vardı.
▪ Ulubatlı utangaç Ulaş’a uğursuz Ulunay’ın uzun uzun uzattığı urganı uğraşa uğraşa aldı.
▪ Talihli Tahir’in titrek Tevfik’i ters türs söz ederek tir tir titretmesi tahin ve tahıl işini Turhallı tombul, tuhaf Turhan’a vermesi doğru mu?
▪ Tokmakçı tokmağını tokmaklattırıyor mu, tokmaklattıramayıp topuzcudan topuz yiyor mu?
▪ Topal Talip’le Tophane’li Tahsin, tahteravalli tahtasından tepetaklak tortop taşların ortasına düştüler de, ne tahteravalli tahtasını tazmin ettiler, ne de tahteravalli tahtasını tamir ettiler.
▪ Taşlı tarladaki terasta talaşlar tutuşunca başlayan telaş, talaşların tamamıyla ve büsbütün tutuşmasıyla artmış. Tutuşan talaşları görüp tellaklar telaş ettikçe talaşlar tutuşmuş, talaşlar tutuştukça tellaklar telaş etmiş ve terasın trabzanına tutunmuş bakan Trabzonlu teşrifatçı titiz Tahsin Tevfik, talaşlar tutuştukça telaş eden tellaklara boşuna telaş ediyorsunuz, demiş.
▪ Jurnâlci Jale ile jenaratör Müjgân, Japonya’dan jilet, jant, jet, jambon, jelatin, jartiyer, jeton, jarse, Japongülü getirdiler.
▪ Jale’nin jurnâlci Jilet Japon’u jambon, jeton, jarse istedi.
▪ Nobran Nadir’in Nallıhan’da naneruhu, nalın, narenciye, nergis alıp sattığı, namlı Nesrin’e de nazikâne nazım, nesir, nesep, nesiç, nemelâzımcılık, nezaket, nikelâj, nüans, nümayiş, nukut, noel, nöbet şekeri üzerine nutuk attığı söyleniyor.
▪ Namlı Nallıhanlı Nesrin’in nalınlarını nazikâne nergis satan nöbetşekeri alan Nezaket’e vermesine ne dersin?
▪ İbibiklerin ibibiklerini iyice iyileştirmek için İstinyeli istifçi İbiş’in istif istiridyeleri mi, yoksa, İskilipli İspinoz işportacı İshak’ın işliğindeki ibrişimler mi daha iyi, bilemiyorum.
▪ İbiş’le Memiş, mahkemeye gitmiş, mahkemeleşmiş mi, mahkemeleşmemiş mi?
▪ İnim inim inleyen ibiliklerin, ibibiklerin ibiklerini ibrişimli iplikle ipil ipil istifleyen İskilli İskilipli’nin işliğinde toplandık.
▪ Be birader buraya bak… Başı bereli, burma bıyıklı beti benzi bembeyaz, beberuhi boylu Bilal’in burnuna biber kaçırıp, bir bebek gibi bar bar bağırması, bir bakıma hoş, bir bakıma boş, berbat bir hal değil midir?
▪ İbrikleri icat eden içli idealist İffet, ihtiyar ikiz ilerici imparatoru, İncirlili ipekçi iri İspanyol’un işaretli iti ile iz sürüp iyice izledi.
▪ Eğer, Eleşkirtli eleştirmen Eşref ile Edremitli Bedri’yi Ege’nin en iyi eğercisi biliyorlarsa, ben de en iyi Ermenekli Erdem, Ergene’nin en iyi elektrikçisidir, derim.
▪ Ertenekli Örtenekli, Ergene’nin ecesi, Esentepe’nin eğlencesi, Erdenler erkete Erdem’le bize geldiler.
 ▪ Ezineli emin Emin’in kızı ellilik Emine, bir eli ile mendilini salladı, bir eli ile elli bine el eyleyip zengin oldu.
▪ Erzurumlu Efruz Efendi’nin evde kalmış, evlenmemiş ebesi, Edirne emini İskender Efendi’ye, “evet” deyip evlenmelide mi ev edinmeli, yoksa evlenmemelide mi ev edinmeli.
▪ Ebe Ecel, edepli Efe egemen eğitimde ejderli ehliyetini ekleyerek ellerini emeklinin entrikacı spekürcü erkek esmer eşine etejerli evinde eyvah diyerek ezberletti.
▪ Ecelerin Eceabat’taki evlerindeki tekir kedi, tenceredeki elli dirhem eti kendi kendine yedi.
▪ Özbeöz’ün özbeöz Ödemişli öngörülü öğretmeni Özgüraslan ile Özgülaslan özellikle özerk ön öğretimde öylesine özverili övünç verici ve övgüye değer kişiler ki, hani tüm öğretim örgütleri içinde en özgün örnek onlardır, diyebilirim.
▪ Özüne özgü özverili Özgür’ün özellikli özerk öğretiminde ödenekli örnek çalışmalarına ozan Özakman da ortak oldu.
▪ Ürdünlü ünlü üfürükçü Üryani, Ünye, Ürgüp üzerinden ülküdeşlerine, üstüpü, üstübez, üvez, üzüm, üzengitaşı ve üzünç götürürken, Üveyik’ten ürüyerek, üvendirlerini sürüyerek yürüyen üçkağıtçıların ürküntü üreten ünü batasıca ünlemleriyle ürküverdi…
▪ Üveçli Üvezli, Ürgüplü üzümcünün üzüm üzüm üzülen, süzüm süzüm süzülen Ünyeli üzengili güzelini üvendireyle ürüye sürüye götürdü.
▪ Farfaracı Fikriye ile favorili faso fiso Fahri, Fatsalı Fatma’yı görünce, fesleğenci feylesoy Feyyaz’ı fındıkçı Ferhunde’yi anımsatarak feveran ettiler.
▪ Hakime hakem, hakeme hakim gerek.
▪ Halam halhallarla halkaları, halatları hallaççıya verdi.
▪ Pohpohçu pinti profesör pofur pofur pofurdayarak hınçla tunç çanak içinde punç içip pülverizatör prospektüsünü papazbalığı biblosunun berisindeki papatya buketinin bu yanına bıraktıktan sonra palas pandıras Pülümür’le Pötürge’den getirdiği porsuk pötikare pöstekiyi Paluluların pıtırcık pazarında partenogenez pasaparolasıyla pervasız pervaz peyzajını ve peronospora pestenkerani pestilini posbıyıklı pisboğaz pedagoga Pınarbaşı’nda beş peşkirle peş peşe peşin peşin peşkeş çekti sonra da pılısını pırtısını topladı.
▪ Pingpong, pingpong, pingpong! Piyano pingpong! Piyano pingpong! Piyano pingpong! Piyano pingpong! Ping!… Pong!… Pong!… diyerek Posof’un pisipisi otundan yapılma piştovsu piposunu tüttüre tüttüre petalinise doğru paytak paytak yürüyüp gitti.
▪ Pötürgeli pompacı pimpirik Pusat’ın posbıyık mı pisbıyık mı oğlu Pulumurlu Pınar’la Pasin’e gitmiş.
▪ Marmara’daki Karmarişli mermerciler mermerciliği meslek edinmişler, ama Mamak’taki mamacılar manyetizmacılıkla marmelatçılığı meslek edinememişler.
 ▪ Marmaris’ten Marmara’ya maviş maviş menevişli mermerlerle mermerciler, mamacılar ve marmelâtçılar mırın kırın, mışıl mışıl gittiler.
▪ Cumaları cumadan cümbür cemaat cicili bicili, cücüklü cacıklı cingöz, candan ciltçi Cemal’in cumbalı evine koşardık.
▪ Cinlerin civcivleri çın çın sessizlikten çıkıp çinili köşkün camlarında cikciklediler.

▪ Issız Sivrihisar’ın sarsıntısız şosesi üstünde zırıltısız sızıltısız bir yaz köşesi seçip sazsız, cazsız ve susuz, içkisiz sırf sosisonla işsiz bir yaz sürmek isteyişimizin sırrını sezişinize serzenişsizce sustum. ▪ Şu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi, ortada boş su şişesi. ▪ Kikirik kuşçubaşının kilimci kirlozu kuşbaz Kurut Kuşadası’na kukumav kuşu götürüp kişiliksiz kuskusluya vermiş. ▪ Ocak kıvılcımlandırıcılarından mısın, kapı gıcırdatıcılarından mısın? Ne ocak kıvılcımlandırıcılarındanım, ne kapı gıcırdatıcılarındanım. ▪ Çapakçurlu çapaçul çarkçıbaşı çaylak Zülküf, Çatalcalı çakmakçı çivit Cahit’e: - Behey çaçabalığı çepiç, çerçi, çakaloz, çayırhorozu, çöpçatan, çurçur, çirişotu demiş. ▪ Kınıklı, kılıbık kırpıntı Kıyasettin, Kırımlı kılkuyruk kıtmiri kıkır kıkır kıkırdatarak küskütük küçümen küfeci külhaniyle külüstür Kürşat’ı külünklü küngür üstüne küttedek devirdi. ▪ Kırıkhan’daki kırıkçı kırçıl Kıvanç’ın kırgın kırıkçısı, kırmızı kırda kıkır kıkır kıkırdayarak Kırımlı kıkırdakçının kızıl kırlangıçlarını besliyormuş. ▪ Kürkü kürke kürkçü ular; kürekçi kürekle kürür karır; kürsü ile kürdan, kürkas, kürit ile küskün, küskütük, kürtün, küriyumla kürevi apayrı. ▪ Kıkır kıkır kıkırdayan küfeci, külüstür Kürşat’a küfür etti. ▪ Kırk kırık küp kırkının da kulbu kırık kara küp. ▪ Paşa tası ile beş tas has kayısı hoşafı ▪ Şemsi Paşa Pasajı’nda üç tas has kayısı hoşafı… ▪ Şu şosenin, serili serseri resimleri şasisinin şoşonsuz taşımasına şaşarsınız da, şosenin sansarlaşmış suratlı dişsiz şaşı anası onun şu son şansına şaşmaz mı sanırsınız?… ▪ Şu dağda beş boş eşek, beşi de bez yüklü besili beş boz eşek. ▪ Cemil, Cemile, Cemal cumaları cilacı cüce Canip’in cicili bicili cumbalı ciltevinde cümbür cemaat cacıklı civcivle cücüklü cacık yerler, sonra da Cebecili cingöz coğrafyacının cinci ciciannesinin cırcırböceğini dinlerler. ▪ Felemenkte Felemenklerin Felemenkçe mi konuştuklarını düşüne düşüne fertliği çektiler. ▪ Fermanlı fabrikatör farmason Fuat, filden, fiilden, fısıltıdan, fosildan, flütten, filitten, fötrden fellik fellik kaçar. ▪ Fasa fisocu Fikret, Fatsalı ile fesleğenci Feyyaz’ın fındıkçı Ferhunde’si Felemenk’e fink atmaya gittiler. ▪ Çal çene çalgıcı çingene çarşıda çerçi cincinin çaldığı üç çift çerçeveyi camcı Celalettin’e önce çıtalattı da mı çiviletti, önce çivilettide mi çıtalattı? ▪ Kara kazın kısa kayışını kasışına kızmayışına şaşmışsın da, kuru kazın kazışıp kayışı kazısına şaşmış kalmışsın. ▪ Kilisli kikirik kilimci, Kilizman’daki kilitli kilisede kimliğini kimseye sezdirmeden, kucak kucak kuskuslu kuşkonmazı kukumav kuşuna, kişiliksiz kulağakaçan kirli kirloz kirpiye de, Kuşadası’nın kuşhanesindeki kuşbaşlı kuşbazla birlikte önce kişnişli kuşüzümünü, sonra da Kumla’nın kumlu kumlu kuşkirazını yutturmuş. ▪ Çatalağzı’nda çatalsız Çatalcalı çatalcının çarpık çurpuk çançiçeğine çalçene Çoruhluya çarptırmasına, ne dersin? ▪ Çarık çorap dolak, ben sana çarık çorap dolak mı dedim? ▪ Çatalca’da topal çoban çatal yapar, çatal satar. Nesi için Çatalca’da topal çoban çatal yapar çatal satar? Kârı için Çatalca’da topal çoban çatal yapar çatal satar. ▪ Çapakçurlu çipil Çatal’ın çar çur ettiği çil çil liraları çöpçatan çakmakçının çivitçi kızı iç etmiş. ▪ Hayrabolulu hamamzade Hamitle, Hayrettin’in hanımı Halide Harputlu, has undan hamur açıp Halâskârgazi’de hassa alayından müteakit hamurkâr Hüsnü Hayrettin ile halası Hayrünisa Hanım’ın hem hayretine sebep oldu, hem de hayranlığını kazanıp hayır duasını aldı. ▪ Batı tepede tahta depo dibinde beytufet eden putlu dede tekkesinden matrut bitli Vedat, dar derede tatlı duttan dürülü pide yutup pösteki dide dide dört ayda dört türlü derde tutuldu. ▪ Bir pirinci birinci buluşta bir inci gibi birbirlerine bağlayıp, Perlepe berberi bastıbacak Bedri ile beraber Bursa barına parasız giden bu paytak budala, babası topal Badi’den biberli bir papara yedi. ▪ Baldıran dalları ballandırılmalı mı, ballandırılmamalı mı? Sonra o bala daldırılan baldıran dalları dallandırılmalı mı, ballı dalla dallandırılmamalı mı? ▪ Tahrilli ve talihli tentürdiyotçu tetik Tahir’le tahterevallici tekinsiz Tevfik’in talimhanede ters türs konuşarak terter tepinip tir tir titremeleri Turhallı tombul Turgut’u tıpış tıpış tosbağa sokaktaki tömbekçiye doğru yürüttü. ▪ Nargileli Nuri, nameci Nilüfer’e nargilesinden ne nameler dinletmiş. ▪ Lehistanlı lûngur lânfır likorinoz lâfebesi, lôstromo, Lüleburgazlı Leylâ ile Lâlelili Lâle’ye leblebi ile likör ikram etmiş. ▪ Cahit Halep’e gidecekti, bir deste kaşık alacaktı, ucunu alacalatacaktı. bilmem aldı alacalattı, bilmem aldı alacalatacak. ▪ Mehmet’in mercan tesbihini imamelemeli mi, imamelememeli mi? ▪ İbiş’le Memiş, iş miş dememiş, itişmiş, kavga etmiş, mahkemeye düşmüşler, mahkemeleşmişler. İş miş dememiş, itişmiş, kavga etmişlerde mi mahkemeye düşmüşler; iş miş demiş, itişmemiş, kavga etmemişlerde mi mahkemeye düşmüşler? ▪ Vırvırcı Vedia ile vıdıvıdıcı Veli, velinimeti vatman Vahit’e vilayette veda edip Vefa’ya doğru vaveylasız, velevasız velespitle volta vururlarken voleybolcu Vatran, virtüöz Vicdani ve Viranşehirli vatansever, viyolonselist Vecibe ile karşılaştılar. ▪ Vıdıvıdıcı ve vırvırcı Vanlı Veli’nin Vefalı vatandaşı Vahit vatanseverine veda edip vilayette vola vura vura, vayvaycı Vicdani ve Viranköylü Vahap’la karşılaştı. ▪ Vefasız Vahap, farfara fırıldayışlı vefalı fırıldağını vınlayan yele fırlatan Veli’nin de vaktiyle vefalısıymış. ▪ Babaeskili babacan Bahri Beberuhi Bedri ile bıyıksız bıçkıcı bıngıldak Bigalı bikes Bahri’nin Bigadiç’teki bonbon banmarşesine varmışlar, oradakilerin yüzlerine bön bön bakarak, büyülü büyük buhurdanlığı buğulu buğulu boşaltıp bomboş bırakmışlar, sonra da Bodrum’da gözden kaybolmuşlar. ▪ Bir berber bir berbere bre berber gel beri beraber bir berber dükkanı açalım, demiş. ▪ Şavşatlı Şaban, şarkışlalı şipşakçı Şekip, bir de şıp sevdi Şehime Şişhane’den şeytankuşu mu, şömine masası mı, masa şemsiyesi mi, şoşon mu, şezlong mu ne, bir şeyler almaya gittiler. ▪ Lüpçüler, lütfen lüzumlu lüzumsuz lâkırdıları bırakın da lüferlerinizi yiyin, lülelerinizi tüttürün. ▪ Lângır lûngur lâflamadan leblebiye lâfebeliği, lüpçülüğü lüplemeden Leylâ’dan Lâle’yi sorun. ▪ Ramazanda Rizeli Remzi rüküş Rümeyşa’ya rastlamış da: römorkör, riziko, rokoko, Ruhülkudüs, rüzgârgülü, rıhzır, rehabilitasyon, rızk, rot, rop, rint, ring, ray ve radyoaktivite nedir diye sormuş. ▪ Abana’dan Adana’ya abarta abarta apar topar ahlatla ağdalı avuntucu ahmak Ahmet’in avandanlıklarını aparanlardan Acar Abdullah ile Aptal Abdi akşam akşam bize geldi. ▪ Al bu takatukaları, takatukacıya takatukalatmaya götür. Takatukacı, takatukaları, takatukalamam derse takatukaları takatukacıdan takatukalatmadan al getir. ▪ Adalardan adalara adanan Adanalı Abroşun abarta abarta, Ahlatlı ağdacının avutucu, avuntucu, ahmak, aptal Abdurrahman’ın apraşı ağır ağır gidiyordu. ▪ Zonguldaklı Zaloğlu Zöhre’nin kızı Zuhâl, zibidi Zeki’yi ziyafette zil zurna görünce zıvanadan çıkmış. Beri bak zibidi zeki, demiş: Sen zevç değil, zahiren zahireci, zalim, zevzek, zikzaklı, züğürt, züppe, zırtapozun ve de zerzevatın, zırzopun tekisin! ▪ Zamanı gelsin diye, samanı saklayan Zihni, saatinin zemberiğinden saman sarısı seslerin serpildiğini hissedince zır zır ağladı. ▪ Sedat Tınaz’ın bütün tasası suratsız teyzesine rastlamadan önce set üstünde sırtını zerzevat sepetinin pis tepesine sürten sıska sülük tazısını tuz tortusu tütsüsüne tutmasıydı. ▪ Zerzevatçının sepetini sıska sülük, tatsız, tuzsuz, sert sırtlı biri zigzaglar çizen tazı gibi taşıyordu. ▪ Dadaylı dayımın Dodurgalı düdük deli dedesi, diline doladığı debdebeli dedim dedisiyle, dırdırını dilinden düşürüp de bir kez olsun doya doya düden diyemeden, düdenin dallara doldurduğu doyumlu yemişlerden doyasıya yiyemeden dar dünyadan göçüp gitti. ▪ Dilenci dalları dama düşürdüğü için mi dövüldü, dama düşen dalları diline doladığı için mi dövüldü? ▪ Düşkün düşündeş düşünselde düşçü düşünsellikle düşünceleme düşselliğini düşünden düşüremez. Düşürürse eğer düşüncelik düşüncesizlikle düşündürücü bir düşünsellik kazanır. ▪ Vedat’ı caddede durdurdum da dedim ki: Şu dar dünyada delilerle dertli dedeler içinde didindin durdun da kendi derdini döküp dereden tepeden dört çift lakırdı edecek bir hemderdi neden bulamadın? ▪ Damdan geldim, dedem dedim, demli çay istiyor. ▪ Keşmekeşli kekeme Kerim, Kendirlili ketenhelvacısına, kemik, kekik, kendir, kenevir sattı. ▪ Karaburunlu kabadayı Kadir, kafakâğıdını Kadirlili kadir bilmez kapkaççı Kasım’la, Kahire’deki Kalecikliler kahvehanesinde kalamarla kafuru satan kaparozcu Kuzguncuklu Kozmonot Kâzım’a kaptırmış. ▪ Didim didim dit dedim dedeme, dom dom konuşma. ▪ Dum dum kurşunu dum dum değil dom dom patlar. ▪ Dım dım da dım dım, dım dım da dım dım, dım dım da dım dım, ben bu dımdımdan bıktım. ▪ Dombaylı dümbül düdük dümbelekçi düdükçünün debdebe delisi dadaylı dedikoducu didaktik dedesi Dodurgalı didikçi dudu dadısı ile dudaksıllaştırmadıkları için durup dinlenmeden dadadididödödududüdüdododıdı dedi durdu. ▪ Dört deryanın deresini dört dergâhın derbendine devrederlerse, dört deryadan dört dert, dört dergâhtan dört dev çıkar. ▪ Dedemanda dayımın düdük delisi debdebeli deli dolu Doğan, doya doya doydum demeden, dedim dediye dırdıra düşmeden gitti. ▪ Kendirlili kemençeci kekeme Kerim, kentlerin keşmekeşliğine kesin kes karşı çıkıyor ve keşke Keşan’da keşkekçilikle kesmeşekercilik yaparak kereste, kerevet, kereviz, ketenhelva, kendir, kenevir, kemençe, kelem, kekik, keklik satıp kelepircilik ederek rahatıma baksaydım, diyor. ▪ Kırk kırık küp, kırkının da kulbu kırık kara küp. ▪ A be kuru dayı, ne kuru sarı darı bu darı, a be kuru dayı! ▪ İbiş’le Memiş mahkemeye gitmiş, mahkemeleşmiş mi, mahkemeleşmemiş mi? ▪ Bir tarlaya kemeken ekmişler. İki kürkü yırtık, kel, kör kirpi dadanmış; biri erkek kürkü yırtık kel kör kirpi, öteki dişi kürkü yırtık, kel kör kirpi. Kürkü yırtık erkek kel, kör kirpinin yırtık kürkünü, kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin yırtık kürküne, kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin yırtık kürkünü, kürkü yırtık erkek kel kör kirpinin kürküne eklemişler. ▪ Kafakâğıdını kabadayı Kadir’e kaptıran kapkaççı Kasım’ın Kahire’deki kalecikli kaparozcusu geldi. ▪ Kasımda, Kâzım’la Kasım dayım, daima, sahi, Salih sen sabah sabah sahneden sahaya Hamit’i sahadan sahneye de Hamide’yi mi yolladın, diye sorar. ▪ Karakış karlıdağı karla kavururken, kaşı kırkık kırk kulaklı Kasım, kırk kırık küp ve kırkık kırk kuzu ile tokmaklı Kırkız Kalesi kapısında karkasının gerilerini kızgın kargılarla dağladı. ▪ Kıyma kıyamayan kırık kollu kasap Keramettin, karşıda körkütük kıyma kıyan kasap Kâmil’den kokmuş kokoreç aldı. ▪ Söyle kızım kızına, o da söylesin kızının kızına, ağlatmasın kızınızın kızı, kızımızın kızını. ▪ Koca kokoz kokainman kokorozlana kokorozlana Kazablankalı kozmonot Köstler’e: Kök, kok, köken, kokot, kök sökmek, kokoreç, kökmantar, köknar, köçekçe, körkandil, krematoryum, kösnüklük ne diye sormuş. ▪ Kâni’nin kafası Kâbil’i kabil değil kabûl etmez. ▪ Kokorozlanan koca köstek, kostak kostak kostaklanmış, kök sökmek, kösnül kösnül bakmak da ne oluyor, demiş. ▪ Yalancıoğlu yalıncık Yayla Dağı’nın yahnisini yağsız yiyebilirse de Yayla Dağı’nın yağlı yoğurdundan, Yüksekova’nın yusyumru yumurta yumurtlayan tavuklarından, bir de yörük ayranıyla yufkasından asla vazgeçemez. ▪ Yitik yerleri yollarda yorgunluktan uykusuzluktan yıkıla yıkıla yürüyerek yangın yörelerinden sonra yakalayabildiler. ▪ Bu yapıyı yıkıp yapsak da mı otursak, yoksa yapmadan otursak da mı yıkıp yapsak? ▪ Güneyli girgin gammaz Galip Gavurdağı’nda güpegündüz galeyana gelmiş de, Gülgiloğlu Gaziantepli Gazup gazinocuyu Gölköylü gitaristle birlikte Gümüşhane’ye göndermiş. ▪ Geçen gece Gemerek’ten Gediz’e gelen Gebzeli gezginci gizemcilerden gitarist general Genzel, gençlere gerçekdışılıkla gerçeklik dışı ilişkiler arasında ne gibi bir geçerlilik gerçekliliği olduğunu sordu. ▪ Gül dibi bülbül dili gibi, gül dibi bülbül dili… ▪ Galata Kulesi kapısı karşısındaki kuru kahvecinin gıgısı çıkık, dişi kırık kurbağa kafalı, karakoncoloz kalfası halkı karışıklığa getirip kahveye kavruk kakula kırığı kattı. ▪ Bu yoğurdu mayalamalı da mı saklamalı, mayalamamalı da mı saklamalı? ▪ Sizin damda var beş boz başlı beş boz ördek, bizim damda var beş boz başlı beş boz ördek. Sizin damdaki beş boz başlı beş boz ördek, bizim damdaki beş boz başlı beş boz ördeğe, “siz de bizcileyin beş boz başlı beş boz ördek misiniz”, demiş. ▪ Değirmene girdi köpek, değirmenci çaldı kötek; hem kepek yedi köpek, hem kötek yedi köpek. ▪ Hahamhanede hahambaşı hahamı homur homur homurdanır görünce, hemencecik heyecanlandı, hızlandı, hoşnutsuz, hırçın hırçın giderken birdenbire karşısında beliriveren Hôllândalı Helga’ya: Hah tamam! Haydi, hohla, hemen hoh de bakayım! dedi. ▪ Titiz, temiz, tendürüst dadım, tadını tattığı tere demedini dide dide dağıttı da, hiddetinden hem dut dalında takılı duran dirilti düdüğünü öttürdü, hem de didine didine dedim dedi, dedim dedi, dedi durdu. ▪ Üstü üç taşlı taç saplı üç tunç tası çaldıran mı çabuk çıldırır, yoksa iç içe yüz ton saç kaplı çanı kaldıran mı çabuk çıldırır? ▪ Safranbolulu Safinazla Salihlili Salih Sivrihisar’da soğuk almışlar, sinüzit olmuşlar, sonra sımsıkı sarınarak söylenmesiz Seyitgazi’ye varıp, sarımsaklı suteresini susarımsağı ile karıştırarak suyunu süzmüşler. ▪ Sen seni bil, sen seni, bil sen seni sen, seni bil, sen seni, bilmezsen sen seni, patlatırlar enseni. ▪ Şiş şişeşi şişlemiş, şişe, keşişe, şiş demiş. ▪ Iğdır’ın ığıl ığıl akan ılıman ırmağının kıyıları ıklım tıklım ılgın kaplıdır. ▪ Üç tunç tas has kayısı hoşafı. ▪ Al bu takatukaları, takatukacıya takatukalatmaya götür. Takatukacı takatukaları takatukalamam derse, takatukacıdan takatukaları takatukalatmadan al gel. ▪ Elalem bir ala dana aldı, ala danalandı da; biz bir ala dana alıp ala danalanamadık. ▪ Eller bazlamalandı da biz bazlamalanamadık. ▪ Şu karşıda bir dal, dalda bir kartal; dal sarkar, kartal kalkar; kartal kalkar, dal sarkar. Dal kalkar, kartal sarkar, kantar tartar. ▪ Şu karşıda kara kuru kavak, karardın mı ey kara kuru kavak, sarardın mı ey kara kuru kavak! ▪ Bu yoğurdu sarımsaklasak da mı saklasak, sarımsaklamasak da mı saklasak?

Evsiz , Yoksulluk , Soğuk , Kış , Üşümek , Açlık , Yaşlılık , Yardım Etmek Sözcüklerden Yararlanarak Bir Hikaye Yazınız .


Evsiz , Yoksulluk , Soğuk , Kış , Üşümek , Açlık , Yaşlılık , Yardım Etmek Sözcüklerden Yararlanarak Bir Hikaye Yazınız .

Anadolu’nun küçük bir  şehri olan Niğde’de yaşayan Fatma Nine eşini de kaybedince bu hayatta yalnız kalmıştı . Eşi öldükten sonra çocukları onu kendi evinden  atmış ve evsiz de kalmıştı . Ne yapacağını bilemeyen  Fatma Nine  tek başına  yollara düşmüştü . Yaşlı olduğu için hızlı yürüyemiyor , soğuk kış gününde  elleri titriyor , üşüyor  ve belediyeye doğru yardım istemeye gidiyordu . Zorlu yollardan sonra  belediye başkanlığına giden Fatma Nine başkanın odasını çaldı .

Yaşlı nineyi karşısında gören Belediye Başkanı önce Fatma Nine’nin elini öptü ve  daha sonra Fatma Nine’ye hemen bir sıcak ıhlamur getirilmesini emreder . Sekreter Necati Bey, Fatma Nine’nin ıhlamurunu getirdikten sonra odadan çıktı .  Fatma Nine derdini belediye başkanına anlattı . Fatma Nine’nin anlattıkları karşısında gözleri dolan Belediye Başkanı Mahmut Bey duygulandı ve nineye her türlü maddi ve manevi desteği belediye olarak vereceğini söyledi . Ona yardım edecekti ve onu bu soğuk kışta evsiz bırakmayacaktı. Belediye Başkanı Fatma Nine onun evlatlarının nasıl bu kadar acımasız olduğunu düşünüyordu. Bunlar nasıl evlatlardı. Sen büyüt, besle, evlendir, en sonunda da onlar seni kapı dışarı etsin. Olacak iş miydi bu Allah aşkına ama ne yaparsın işte. Derler ya dost kazan dost, düşman anadan da doğar. İşte bu atasözü tam da bunu anlatıyordu. Belediye Başkanı bunları düşünürken  Fatma Nine’nin hala elleri titriyordu. Mahmut Bey hemen ninenin ellerine sarıldı ve ona hemen  bir örtü getirilmesini emretti  ve  onu hemen huzurevine götürecekti .

Fatma Nine’nin yüzü solmaya başladı. Başkan onun aç olduğunu anladı ve onu aracı ile sıcak  yemeklerin olduğu lokantaya götürdü. Ninenin karnı bir güzel doydu. Fatma Nine başkana çok teşekkür etti ve ona sarıldı. Allah senin gibi iyi insanları başımızdan eksik etmesin  yavrum dedi. Daha sonra Fatma Nine iki ay kadar huzurevinde  kaldı. İki ay sonra Belediye tarafından Fatma Nine’ye bir ev verildi ve  Fatma Nine mutlu oldu.

Engellilere Mektup Yazınız.


Engellilere Mektup Yazınız.

Benim bu dünyadaki en hassas , en değerli sevgili kardeşlerim , abilerim , ablalarım! Biliyorum ki   bu hayatın zor koşullarında  , zorlu dönemlerden geçmektesiniz . Çünkü  sizin  bu hayatta güçlükle ayakta kalmanız için  bizlerin size her türlü maddi ve manevi desteği vermesi gerekir . Eğer insanım diyorsa bir kişi bunu mutlaka yapması gerekir . Sizler de diğer insanlar gibi görmek istiyorsunuz , işitmek istiyorsunuz , kendinizi ifade etmek istiyorsunuz . Her birinizin farklı engel türü olabilir fakat hepiniz de engeli olmayanlar gibi normal duygulara sahipsiniz. Sevmek, sevilmek, ilgi duymak , çalışmak da sizin en doğal hakkınızdır. Çünkü sizler fiziksel olarak engelli olabilirsiniz fakat duygusal engel diye bir durumunuz yoktur. Asıl engelli olan insanlar duygularını, vicdanını kaybetmiş insanlardır.

Belki sizi tamamen iyileştiremeyiz fakat sizi topluma katmak için, sizi çok sevmek için elimizden gelen her  türlü fedakarlığı yapmaya hazırız . Çünkü siz toplum içinde yer alan en azimli , en duyarlı , en hassas insanlarsınız . Sizi çok seviyorum canım kardeşlerim .  Yaşamın bazı alanlarda zorluk çekiyorsunuz , bazen hak etmediğiniz  olaylara maruz kalıyorsunuz . Kimi kendini bilmez cahil insanların  bazı zorbalıklarına maruz kalıyorsunuz fakat bizler yaşadığımız sürece o cahillere her türlü ceza verilecektir ve bizler her zaman sizin yanınızda olmaya devam edeceğizdir. Size haksızlık eden , sizin canınızı acıtan her türlü  insan denen varlıkları  kınıyorum . Çünkü sizler bizim başımızın tacısınız , değerlimizsin . Lütfen size yapılan haksızlıklar karşısında üzülmeyin . Sizinle birlikte olup her türlü hakkınızı arayacağız . Çünkü bizler sizi çok seviyoruz . 

Umarım  hayatınızdaki zorlukları duyarlı insanların girişimi ile atlatırsınız. Sizi hayatımızın her alanında , aktif bir insan olarak görmek istiyoruz. Çünkü sizin gibi zeki insanlara, azimli insanlara çok ihtiyacımız var. O kadar çok alanda başarılı oluyorsunuz ki  sizinle ülke olarak onur duyuyoruz. Hepinizi en içten dileklerimle saygı ve sevgi ile selamlıyorum canım kardeşlerim .

Doğaya İyilik İle İlgili Kompozisyon Yazınız .


Doğaya İyilik İle İlgili Kompozisyon Yazınız .

Doğa bize verilmiş  olan en büyük nimettir . Çünkü bizler doğa varsa varız , doğa yoksa yokuz. Bunun için doğaya gereken önemi vermeliyiz . Ne yazık ki biz insanlar doğamızı gün geçtikçe daha da kötü hale getiriyoruz ve doğanın ekolojik dengesini bozuyoruz . Kullandığımız kalitesiz yakıtlar, kozmetik ürünler ,   zehirli atıklar vb. doğamızı yok etmeye başlamaktadır .

Bunları doğaya yapmaya hiç hakkımız yoktur . Çünkü doğa bize hep iyilik etmiş , insanoğlu ise doğaya durmadan kötülük etmeye ve onu yok etmeye devam etmektedir . Oysa doğa bunu hak ediyor mu, etmiyor elbette . O zaman doğamızı var edelim . Doğamıza zarar  vermeyelim. Kalitesiz yakıtlar kullanmayalım , yeşil alanları yok etmeyelim , ağaç dikelim , apartman katlarda oturmak yerine müstakil evlerde oturalım ve doğamızın doğal yapısına zarar vermeyelim .  Kozmetik ürünleri fazla kullanmayalım . Sularımızı, toprağımızı, havamızı kendi ellerimizle kirletmeyelim ve yok etmeyelim . İşte tüm bunları yaptığımız zaman doğamıza iyilik etmiş oluruz ve doğamızda insanca yaşamış oluruz .

Doğaya olan önem ile ilgili şu sözü de hatırlatmak isterim: ‘’ Doğa insan olmadan da yaşar; ama insan doğa yok olduktan sonra yaşayamaz.’’  Doğa ile ilgili bir diğer söz ise şudur: '' Doğa bekçi ile değil sevgi ile korunur.''   Bunun için doğamızı sevelim, ormanlarımıza zarar vermeyelim, doğamızı  doğal halinde bırakmaya özen gösterelim .

Misafirlik İle İlgili Atasözleri Yazınız.


Misafirlik İle İlgili Atasözleri Yazınız.

Anadolu kültüründe misafire çok önem verilir . Çünkü misafirin eve gelmesi eve bereket  getirir, eve huzur getirir ve ev ahalisi misafir geldiğinde çok mutlu olur .  Gelen misafirlerimize son derece nazik davranmalıyız . Evimizde olan yiyeceklerden onlara ikram etmeliyiz ve güler yüzlü  olmalıyız .  Misafirin arsızına ise gereken  mesafeyi koymalıyız.   Misafirliğin önemi ile  ilgili şu  sözü de unutmamalıyız :

* ‘’ Bir dost, misafir gelince öyle davranmalı ki hizmet ederken üzerine hiçbir ağırlık çökmemeli, gittiğinde de ferahlık gelmemeli’’ (Ebu Hafs)
* ‘’ Misafir istemeyen kimsede, hayır yoktur. ( Hz. Muhammed Mustafa)
* ‘’ Misafir on kısmetle gelir, birini yer dokuzunu bırakır.’’
*  ‘’ Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer.’’
* '' Misafirin yüzsüzü, sahibini ağırlar.''
* ‘’ Gel demesi kolay ama git demesi zordur.
* ‘’ Misafir misafiri istemez, ev sahibi ikisini de.’’
* ‘’  Misafir kısmeti ile gelir.’’
* ’ ‘’ Köylü, misafir kabul etmeyiz demez, konacak konak yoktur der.’’
* ‘’ Ahmak misafir ev sahibini ağırlar.’’
* ‘’ Misafir on kısmetle gelir, birini yer  dokuzunu bırakır.’’
* ‘’ Misafirin  umduğu ev sahibine iki öğün olur.’’
* ‘’  İç güveyi iç ağrısı.'' 
* ''  Misafir üç gün misafirdir.''



Engelli İnsanlar Günlük Yaşamlarında Ne Gibi Sorunlar Yaşıyorlar? Çözüm Önerileriniz Nelerdir? Yazınız.


Engelli İnsanlar Günlük Yaşamlarında Ne Gibi  Sorunlar Yaşıyorlar? Çözüm Önerileriniz Nelerdir? Yazınız.

Engelli  insanlar toplumda sevgiye, saygıya en çok layık olan değerlerdir. Onlar bizim  göz bebeğimizdir. Onun için engelli kardeşlerimize sahip çıkmalıyız ve onlara destek çıkmalıyız. Bilindiği üzere ülkemizde yaklaşık iki milyona yakın  kardeşlerimiz engellidir .  Engellilerin yaşadığı sorunlara baktığımızda ilk olarak engelli olmayan kimi insanların kendilerini onların yerine koyamamalarıdır . Bu durumda engelli kardeşlerimiz çok üzülmekte ve bu üzüntülerini de içlerine atmaktadırlar . Bunun için ilk olarak bilinçli , vicdanlı bir insan olmalıyız ve onları her zaman düşünmeliyiz . Onların sorunlarına baktığımızda; mesela görme engelli kardeşlerimiz yolda yürürken  belediye tarafından kaldırım taşlarının sonuna konulan beton saksı onların ciddi şekilde  düşmelerine, yaralanmalarına neden olmaktır . Bu beton saksılar orada olmamalıdır. Onların rahatça yürüyebileceği alanlar çoğaltılmalıdır.

Kimi engelli vatandaşlarımız aileleri tarafından  dışlanmakta , kimi kendini bilmezler tarafından dışlanmakta ve engelli olmak sanki utanılacak bir şeymiş gibi onları üzmektedir . Bu son derece çirkin bir davranıştır ve insan olan , vicdanı olan  engellilere karşı asla böyle bir tutum içine girmez . Onlar toplumsal yaşantıdan uzaklaştırılmamalı , onlar bizim canımızdır. Onun için onları koşulsuz sevmeliyiz ve onları asla üzmemeliyiz . Ulaşım konusunda, haberleşme konusunda devlet onlara daha çok kolaylık sağlamalıdır . Mesela engelli bir kardeşimize zarar veren birine devlet gereken cezayı vermelidir . Dünyamız onların varlığı üzerine inşa edilmelidir . Yani dünya sadece engelli olmayan insanlar yaşıyor gibi inşa edilmemelidir . Örneğin; yürüme engelli biri için bankamatikler onların  seviyesine uygun olmalı ve onlara göre de bir bankamatik yapılmalıdır . Bütün kanallar işitme engelli olan kişiler için ekranın  alt tarafına mutlaka bir sunucu koymalıdır .  

Toplum olarak onlara karşı her zaman duyarlı ve hassas olmalıyız . Benliğimizi, vicdanımızı kaybetmemeliyiz . Kendi rahatımızdan önce onların rahatını , konforunu düşünmeliyiz . Arabalarımızı onların geçeceği yerlere park etmemeliyiz . Onları her zaman düşünmeli ve çok sevmeliyiz .  Onlara acır gibi bakıp onun kendisini kötü hissetmesine neden olmamalıyız . Toplum ve devlet olarak duyarlı olmalıyız. Onların sorunlarını el birliği ile çözmeliyiz ve onları hayattan soğutmamalıyız. İnsan olmalıyız, insanlığı  yaşamalı ve yaşatmalıyız.

Turist, Sirk, Yangın, Korkak Kelimelerinin İçinde Geçtiği Bir Hikaye Yazınız .


Turist, Sirk, Yangın, Korkak Kelimelerinin İçinde Geçtiği Bir  Hikaye Yazınız .

Bugün günlerden pazardı . Çünkü bugün  benim en güzel günüm olacaktı , babam beni sirke götürecek ve orada harika bir vakit geçirecektim . Eğitilmiş hayvanların yaptığı o muhteşem hareketleri , palyaçoların  akrobasi hareketlerini izleyecektim .  Hemen kahvaltımızı yapıp yola koyulduk . Daha sonra  babamla yürümeye başladık ve  durağa geldik .

Otobüs durağında bekleyen bir turist bize Kadıköy’e nereden gidilir diye sordu . Babam da ona  Kadıköy’e gitmek için hangi  tramvaya binmesi gerektiğini anlattı . Turist bize teşekkür ettikten sonra oradan ayrıldı .  Daha sonra tramvay geldi ve gideceğimiz yere vardık . Sirkte gösteri biraz sonra başlayacaktı .  Biz daha içeri girmiştik ki bir genç adam yanımızdan sigara içerek geçti . Saçları çok uzundu . İçtiği sigaranın ateşi bir anda saçına  sıçradı . Adam çok korkmuştu ve hemen bağırmaya başladı . Orada bulunan kişiler en yakın yerden kovalar ile su alıp adamın saçındaki ateşi söndürdüler. Adamın saçı yanmıştı ve adam acı çekiyordu. Hemen hastaneye kaldırıldı .  Çok üzülmüştük  babamla adama . Daha sonra sirkteki gösteri başladı, gösteriyi izleyip babamla eve geldik . O gün çok ilginç ve korkutucu bir gün olmuştu benim için . Acaba o saçları yanan adam nasıl diye düşündüm içimden .

Keşke adamın saçları yanmasaydı,  keşke o sağlığa çok ama çok zararlı olan sigarayı hiç içmeseydi belki de saçları yanmayacak ve kel kalmayacaktı . Bunları düşünürken uykum geldi  ve bir uyanmışım ki sabah olmuş .

Eğitim Sistemi İle İlgili Konuşma Hazırlayınız .


Eğitim Sistemi İle İlgili Konuşma Hazırlayınız .

Ülkemizdeki en  önemli problemlerden biri de eğitimdir . Çünkü eğitim diğer alanları içine alan kapsayıcı bir  özelliğe sahip olan kavramdır . Bundan dolayı bu alana ne kadar fazla önem verilirse ülkemizdeki gelişme ve ilerleme de o denli olur . Ülkemizdeki eğitim sitemi ne yazık ki istenilen seviyeye gelmemiştir . Çünkü  her yıl yeni sınav sistemleri gelmekte , sınavların içeriği değişmekte , bu da öğrencilerin psikolojilerini olumsuz yönde etkilemektedir . Ne yazık ki eğitim sistemimiz yapboz tahtasına dönüşmüştür . Çünkü sürekli değişen bir şeyler vardır fakat gelişen  , ilerleyen yeni bir şeyler olmadığını görmekteyiz . Bunun için bu duruma artık bir son verilmeli eğitimde sitemli, köklü değişikliklere gidilmelidir .

Ülke olarak eğitime ve eğitimin niteliğine çok önem vermeliyiz . Çocuklarımıza eğitim görmeyi bir zorunluluk gibi değil de  onlara bunu bir eğlence , onların mutlu olacağı , ilgi duyabileceği , yeteneğini geliştireceği bir etkinlik olarak yaşatmalıyız .  Öğretmenler öğrencileri yeteneklerine göre  ilgili alanlara yönlendirmelidir . Böylece herkes yeteneği doğrultusuna bir iş yapmış olur ve böylece yaptığı işten de zevk almış olur . Devlet yöneticileri gelişmiş ülkelerin eğitim modelini ülkemizde uygulatmak için var gücü ile çalışmalıdır . Bu eğitim modelini de ülke olarak kendimize uyarlamalıyız . Yani her şeyi batıdan almamalıyız  ‘’ Batı bulur, Türkler ezberler.’’ anlayışı ile hareket edilmemelidir . Kendi modellerimizi yaratmalıyız . Eğitimin önemi ile ilgili şu sözü de unutmamalıyız: '' Eğitimin asıl büyük amacı  bilgilenmek değil, amaca geçmektir.'' 

Ülkemizin ekonomisinin gelişmesi için , muasır medeniyetler seviyesine ulaşabilmek için , sanayileşmiş , çok gelişmiş bir ülke olmak için eğitim sorununu kökten halletmeliyiz ve bir an önce bunu gerçekleştirmek için de elimizden  gelen her türlü fedakarlığı yapmalıyız . Unutmayın ki eğitim sistemimiz gelişmezse  ülkemiz de gelişmez ve kaybeden Türkiye Cumhuriyeti olur .

Kirpi, Hasat, Traktör, Harman, Keçi, Balık, Olta, Nehir, Anne, Dede Ve Kaplumbağa Kelimelerinin İçinde Geçtiği Bir Hikaye Yazınız.


Kirpi, Hasat, Traktör, Harman, Keçi, Balık, Olta, Nehir, Anne, Dede Ve Kaplumbağa Kelimelerinin  İçinde  Geçtiği Bir Hikaye Yazınız.

Adana’da  sıcak bir Ağustos sabahıydı . Annem erkenden kalkmış , kahvaltımızı hazırlamış ve hepimizi de uyandırmıştı .  Dedem zaten sabah ezanından sonra uyumadığı için  hali hazırda kahvaltının başında bekliyordu . Babam , kardeşlerim ve ben  kahvaltıyı yaptık . Dedem bugün harmanda çok iş olduğunu , artık buğdayların hasat edilmesine az kaldığını söyledi . Onun için buğdayların arasında çıkan kötü otları temizlemek için hemen  işe başlamamız gerekiyordu . Babam traktörü çalıştırmak için aşağıya indi .

 Biz de babamın arkasından  indik ve traktöre bindik. Babam traktörü çalıştırdı ve yola koyulduk . Harmana varmak üzereyken önümüzden küçük bir kirpi geçti , babam ise onu ezmemek için  traktörü yavaşlattı ve daha sonra yoluna devam etti . Az ileride ise sıcaktan bunalmış olan kaplumbağa kafasını içine çekmiş uyumaya başlamıştı . Daha sonra harman yerine vardık ve hemen işe koyulduk . Önce buğdayların arasında çıkan  gereksiz otları yolduk ve  tarlamızı tertemiz yaptık . Daha sonra terledik ve acıktık . Annem evden getirdiği  soğuk ayran aşını , akşamdan kalan etli ekmeği   bohçasından çıkardı . Hepimiz yemeğimizi yedik. Daha sonra harmana yakın bir yerde  ben ve babam  balık tutulan Seyhan  Nehri’ne  gittik.   Hemen babamla birlikte oltayı hazırladık ve  balıkları tutmaya başladık . Babam bir tane koca bir balık tuttu  ben ise hiç tutamadım . Babam üzülme dedi, büyüyünce daha iyi yaparsın bu balık tutma işini . Daha sonra balıkları alıp harman yerine vardık. Annem o balıkları orada bir güzel temizledi ve mangalda  o koca balığı kızartıp doya doya yedik . Ne güzel tadı vardı, balığın taze olduğu için tadına doyum olmuyordu .

 Akşama doğru işlerimiz bitti ve  geri yola koyulduk .  Çobanlar keçilerini  de sahiplerine teslim etmek için yola koyulmuştu . Evimize geldik  , Bugün çok güzel geçmişti benim için . Çünkü ailem ile  çalışmıştık ve  çalışmanın verdiği yorgunluk sonrası herkes bir köşeye kendini zor atmıştı . Ne güzeldi dinlenmenin bile tadı, ucunda çalışmak olunca, ucunda birlik, beraberlik  ve ailen olunca .

Gökyüzü, Düşün, Deniz, Yüz, Gerçek, Gör, Bir, Söyle, Gün Kelimelerinin İçinde Geçtiği Bir Hikaye Yazınız.


Gökyüzü,  Düşün,  Deniz, Yüz, Gerçek,  Gör, Bir, Söyle,  Gün Kelimelerinin İçinde Geçtiği Bir Hikaye Yazınız.

Yaz tatili yaklaşmıştı . Annem hayatında hiç deniz görmediği için bu yıl tatile gitmek istiyor , kenardan da olsa denizin suyuna dokunmak istiyordu . Malum Sivas’ın o sert soğuklarının ardından iyi bir tatil yapmak annemin de  hakkıydı . Çünkü bu zamana kadar hiç tatile gitmemiş, buna maddi imkanlarımız yetmemişti .  Bu yıl gitmek istiyordu  fakat bu düşüncesini babama  nasıl söyleyeceğini kara kara düşünmeye başladı . Acaba babam kızar mıydı, ya da kesinlikle olmaz mı derdi .   

Ben anneme şunu dedim: Annecim git babama söyle, o kızmaz emin ol dedim . O  da benim yüzüme bakarak inşallah oğlum diyerek sevindi . Akşam oldu ve annem babamın arabasının geldiğini görür görmez heyecanlanmaya başladı . Daha sonra babam kapıyı çaldı , eve girdi ve hepimize selam vardı . Daha sonra yemekler yendi . Annem ben bir kahve yapayım diyerek mutfağa geçti . Annem kahveyi yaptı ve tüm cesareti ile babama bu yıl tatile gidelim mi dedi: Babam durakladı ve anneme gülümseyerek elbette canım, bu senin en doğal hakkın, çünkü yıllardır kendine zaman ayırmadın, hep çocuklara baktın dedi . Annem  gerçekten çok mutlu olmuştu . Derken tatil günü geldi ve hepimiz  Bodrum’a tatile gitti. O gün gökyüzü masmaviydi . Annem yüzme bilmiyordu ama yine de denizin kıyı bölgelerine giriyordu .  Daha sonra hepimiz denizde eğlendik ve annem  hepimize birer tane  şapka verdi . Çünkü kafamıza güneş çarpar diye korkuyordu .

Bodrum harika bir tatil beldesiydi . Daha sonra akşam oldu ve otelimizde yemek yedik.  Sabahın ilk ışıkları ile günün  muhteşem güzelliklerini yaşadık ve çok mutlu olduk .

Arkadaşlık Kavramının Hayatımızdaki Yeri Nedir ?


Arkadaşlık Kavramının Hayatımızdaki Yeri Nedir ?

Arkadaş  insana yeri geldiği zaman yol gösteren , yeri geldiği  zaman yardım eden ,  hayatımıza  neşe katan  can yoldaşıdır . İnsanın  güzel bir arkadaş ortamı olduğu zaman hayatı daha mutlu yaşar . Çünkü bizi bu dünyada  güzel kılan şey güzel bir çevreye sahip olmak, güzel ahlaklı arkadaşlara sahip olmaktır 

Gerçek arkadaşların  insan hayatındaki önemi çok ayrıdır . Çünkü gerçek arkadaşlar sizi yarı yolda bırakmayan , zor günlerinizde size sırt çevirmeyen  aileniz gibidirler . İşte bunun içindir ki insan arkadaşını çok iyi seçmelidir . İyi bir arkadaş hayatımıza güzel   anılar katar . Onunla her zaman irtibat halinde oluruz ve  onu asla unutmayız . Kötü günümüzde yanımızda olurlar , iyi günümüzde neşemizi, mutluluğumuzu paylaşırlar .  İşte bundan dolayıdır ki arkadaşlık kavramının hayatımızdaki yeri bambaşkadır diyebiliriz .  Kötü arkadaşsa insanı kötü yola götürür ve kişi kötü arkadaşla tanıştığına bin pişman olur fakat iş işten geçmiş olur. Bunun için arkadaş seçiminde dikkatli olunmalıdır. Arkadaşlığın önemi ve hayatımızdaki yeri ile ilgili şu sözü de unutmamalıyız :

‘’ En büyük servetin nedir bilir misin? Gülen bir arkadaş, iyi hissettiren bir dost ve vücudundaki sıhhat…’’. Arkadaş ile ilgili diğer bir güzel söz de şudur:  '' Dost acı söyleyebilen değildir, acıyı tatlı söyleyebilendir.''  Bundan dolayı bizi mutlu eden kimseler ile arkadaşlık kurmalıyız. Sadece menfaat sahibi olan kişiler ile zaten   gerçek arkadaşlık ilişkileri kurulmamıştır.