SON MEKTUP



Her zamanki sıradanlığıyla yaptığım sabahı, cennette geçen bir güne çeviren mektubu aldım. İsmi lazım değilden gelen tertemiz bir kâğıttı o. Yüreğinden düşen sevinç gözyaşlarını akıttığı ve beni ısıtan muhteşem eser. Onunla iken bazen beni sevmediğini, anlamadığını düşündüğüm için umutsuzluk kuyularına düştüm; bazen beni seviyor diye gökyüzüne tırmandığım oldu. Şimdi ise gökyüzünün ne kadar kısa kaldığını anladım. Onu hiç görmedim, ama kendimden bile daha iyi tanıyorum. Boyunu, kilosunu, ayakkabı numarasını, arkadaşlarını, ailesini mıh gibi kazıdım aklımın bir köşesine. İçimden Attila İlhan, Orhan Veli olmak geliyor; en güzel şiirleri yazmak ve en güzel kelimeleri seçerek bir araya getirmek için. Sonra onların bile yetersiz kalacağını görüyorum. Onlar bile yetersiz kalıyor içimdeki kasırgaları anlatmak için.

Uyuyamadığım gecelerin, onsuzluğun kalbime vurduğu yumrukların suçlusu ismi lazım değildi. Resimleri dışında bir kere bile görmediğim, onsuzluğun hüzün tepelerinde bir akşam olduğunu düşündüğüm kişiydi. Saçlarından, sözlerinden, esprilerinden, anlayıp da anlamamazlıktan gelmelerinden suçluydu. Rüyalarımı esir almaktan suçluydu. Daha önce görüşmememizden suçluydu. Suçunun cezasının müebbet  olmasını istediğim kişiydi o.
Onunla tanıştığım gün (22 Şubat) ikinci doğum günümdü. Bugün (17 Mayıs) ise üçüncü doğum günüm oldu. Seninle, hayatımın tüm 22 Şubat ve 17 Mayıslarını kutlamak istiyorum.
Bir kuyu, bir çıkmaz sokak arıyorum; sadece “seni seviyorum” diye haykırmak, tüm Dünyaya ilan etmek için.
Lütfen bu mektup bir rüya olmasın, ismi lazım değil. Lütfen gerçeğin ta kendisi olsun. Lütfen mektubundaki sevgi sözcükleri, benim sana duyduğum aşk kadar gerçek olsun. Lütfen beni rüyalarımda yalnız bırakma, lütfen beni sevdiğini bir kere daha söyle.

SERKAN   DİLEK

0 Comments:

Yorum Gönder

Deneme