Mensur Şiir


Mensûr Şiir: Mensur şiir duygu, düşünce ve hayalleri şiirde görüldüğü incelikte anlatan, ancak ölçüye ve uyağa bağlanmayan bir düzyazı türüdür. Türk edebiyatında mensur şiire ‘’mensure’’ adı da verilmiştir. Bu tür yazılarda iç ahenge şiirde olduğu gibi önem verildiği için cümleler çokluk dilbilgisi kurallarına bağlı kalmaz.

Mensûr şiirler şekil bakımından, nazımda olduğu gibi alt alta sıralanan mısralardan meydana gelmiş, dolayısıyla herhangi bir nazım şekli ile yazılmış veya serbest nazımda görüldüğü gibi düzenlenmiş değildir; nesirde olduğu gibi, çoğu gramer kurallarına uygun, yan yana birbiri ardından meydana gelen cümleler şeklinde düzenlenilir.
Bu ifadedeki mensûr sıfatı, nesre ait bu özelliklerden dolayı yer almıştır. Öte yandan, bu türlü nesirler şiirde görülen özellikleri de içine alır. Bir şiir gibi ahenklidir; cümle ve ibarelerin yer yer vezinli olduğunu hissederiz; ahenk sağlamaya yarayan alliteration, assonance yanında, kafiye(seci’)lere de rastlarız. İşlenilen tema, şiir için elverişli konulardır; bunlar, şiir de olduğu gibi, çoğu, muhtelif, edebî san’atlar kullanılarak ifade edilir. Şiiri hatırlatan bir başka yönü, az cümleden ibaret, kısa oluşlarıdır; bu, şiirde olduğu gibi, fikir ve duyguların en ince, en derin noktalarına erişmiş olma, şiir dediğimiz o ilahî ışığın sıcaklık ve aydınlığını ruhlarımıza yansıtıp sindirme maksadından ileri gelen bir özelliktir. İşte bu sebeple, hem nesrin, hem şiirin kendine has taraflarını içine alan bu türlü eserler için mensur şiir tabiri kullanılmaktadır. Bu özelikleri gözden uzak tutmayarak mensur şiir ile ahenkli nesrin karıştırılmaması lazım geldiğini de söyleyelim.
Mensur şiir türü 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da doğmuş; bu terim ilk kez Baudelaire’in ‘’Küçük Mensur Şiirler’’ (1860) adlı eserinde kullanılmıştır. Mensûr şiir, sanıldığı, hatta kökleşmiş bir fikir halini aldığı gibi, hayatımızın ilk örneklerini Garp Edebiyatı tesiriyle, önce H.Ziya UŞAKLIGİL tarafından vermiş değildir. Divan edebiyatımızda da, aynı özelliği gösteren nesirler vardır; örnek olarak XV. Asırda Sinan Paşa’nın Tazarrunâmesinde yer yer rastladığımız mensur şiirleri de alabiliriz. Ancak, edebiyatımızda mensur şiirin gelişip yaygınlaşmasında, Halit Ziya’nın mühim etkisinin bulunduğu da inkâr edilemez. Mensur şiir türü, edebiyatımıza Halit Ziya Uşaklıgil’in ‘’Mensur Şiirler’’ adlı eseriyle girmiş; Servet-i Fünun, Fecr-i Ati ve Milli Edebiyat dönemlerinde bu alanda birçok eser verilmiştir.

Edebiyatımızda bu türün örneklerinin, Servet-i Fünun devrinden başlayarak yaygınlaştığı görülmüştür. Şimdilik, mensur şiirin kimler tarafından örneklerini verdiğini, bunların nerelerde bulunabileceğini kısaca bildirmekle yetineceğiz: Türk edebiyatında mensur şiir türünde eser veren önemli sanatçılar ve eserleri şunlardır:

v    Halit Ziya Uşaklıgil: Mensur Şiirler (1889) Mezardan Sesler (İzmir, 1307).
v    Recaizade Ekrem: Tefekkür (İstanbul,1303); Pejmürde (İstanbul, 1311); Şemsa (İstanbul, 1313), Nejat Ekrem (İstanbul, 1326),
v    Mehmet Rauf, Siyah İnciler (1901/1317,1341)
v    Celal Sahir: Siyah Kitap (İstanbul, 1328),
v    Süleyman Nazif: Firak-ı Irak (İstanbul, 1918).
v    Ahmet Haşim: Bize Göre ve Gurabahane-i Laklakan (İstanbul,1928); Frankfurt Seyahatnamesi (İstanbul, 1933; her üçü birlikte bsm, İstanbul 1969),
v    A.Hikmet Müftüoğlu: Çağlayanlar (İstanbul, 1338; yeni harflerle muhtelif basımları vardır; mesela, İstanbul, 1956,1971).
v    Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Erenlerin Bağından (1922), Okun Ucundan (1940)
v    Ruşen Eşref Ünaydın, Damla Damla (1929)
v    Ali Nihad Tarlan: Güneş Yaprak (İstanbul, 1952).

Bu kitaplardan bazıları, baştan sona mensur şiirleri içine alır; buna örnek olarak, Damla Damla’yı gösterebiliriz; birçoğunda ise, yer yer mensur şiirlere rastlarız. Bu türlü yazıların çoğu mecmua sayfalarında dağınık halde kalmıştır; Ömer Seyfettin’in günümüze kadar üzerinde çalışılmayan, gazete ve mecmua sütunlarında kalmış mensur şiirlerinin bir kitap meydana getirecek kadar çok olduğunu da söyleyelim.

0 Comments:

Yorum Gönder

Deneme