Edebiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Edebiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Nasreddin Hoca Fıkraları Hakkında Kısaca Bilgi Veriniz.

 

Nasreddin Hoca Fıkraları Hakkında Kısaca Bilgi Veriniz.

 

Ders vermek, herhangi bir düşünceyi örnekle güçlendirmek, bir dünya görüşünü savunmak, sohbetlere renk katmak, kanıt göstermek veya hoşça vakit geçirmek için söylenir. Nasreddin Hoca fıkralarında Nasreddin Hoca; her duruma çözüm yolu bulan, karşısındakinin niyetini hemen sezen, kül yutmaz, uyanık, yaşama sevinci dolu, sözünü çekinmeden ortaya koyan, kıvrak zekalı bir tiptir. Fıkralarda baş kahraman her zaman hocanın kendisidir. Nasreddin Hoca fıkralarında kişiler pek kalabalık değildir. Nasreddin Hoca fıkralarından bahsedilen en eski kaynak ise on beşinci yüzyılda yazılan Saltukname’dir.

Nasreddin Hoca fıkralarına bir örnek:

Allah’ın Rahmetinden Kaçılmaz

 

Günlerden bir gün bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaktadır. Yağmur çok şiddetli yağdığı için ya  koşulur, ya da bir yerlere sığınılmaya çalışılır. Nasreddin Hoca da yağmurun yağışını ve sokakların yalnızlığını pencereden seyrederken bir de bakar ki yağmurdan kaçan bir adam…  Hoca biraz dikkatli baktığında bunun bir komşusu olduğunu anlar ve pencereyi açarak konuşmaya başlar:

 

"Komşu, komşu, utanmıyor musun, niçin Allah'ın rahmetinden kaçıyorsun?" deyince adam koşmayı bırakır ve yavaş yavaş evine doğru gider. Bu arada adamın da ıslanmadık yeri kalmamıştır. Ertesi gün hava yine yağmurludur. Bu defa Hoca Efendi alışveriş için sokağa çıkmıştır. O, işini bitirip de hızlı adımlarla evine doğru giderken bir gün önceki komşusunun evinin önünden geçer. Bu sefer komşusu;

"Hoca Efendi, Hoca Efendi, sen dün bana Allah'ın rahmetinden kaçılmaz. ' demiştin; bak şimdi kendin kaçıyorsun." deyince, Hoca komşusuna doğru döner ve;

"Be adam! Ben Allah'ın rahmetinden kaçmıyorum, Allah'ın rahmetini çiğnememek için koşuyorum." der.

 

Türk Halk Edebiyatının Özellikleri Hakkında Bilgi Veriniz.

 

Türk Halk Edebiyatının Özellikleri Hakkında Bilgi Veriniz.


Türk edebiyatının başlangıcından günümüze kadar halk arasında gelişen, yabancı etkilerden kısmen uzak kalan edebiyattır. Şairler genelde okumamış kişilerden oluşur. Türk halk edebiyatının temelinde sözlü edebiyatımız yer alır. Dil ve anlatımda süslü bir anlatıma yer verilmez. Genelde anlaşılır bir dil kullanılmıştır. Yani yalın bir dil benimsenmiştir. Türk edebiyatında daha çok somut konulara ağırlık verilmiştir. Biçimden çok konuya ağırlık verilmiştir.. Nazım birimi dörtlük, ölçü olarak ise hece ölçüsü kullanılmıştır. Aşk, doğa, kahramanlık, hasret, ölüm, zamandan şikayet en çok işlenen konulardandır. Şiirlerin başlığı yoktur. Şiirle nazım şekilleri ile adlandırılmıştır. Hem düzyazı hem de şiir alanında eserler verilmiştir fakat şiirlere daha çok yer verilmiştir. Cinaslara çok yer verilmiştir. (Cinas; Sözlükte "iki şeyin birbirine benzemesi" anlamında masdar olan cinas, edebiyat terimi olarak anlamları farklı, yazılış veya söylenişleri (sesleri) aynı yahut benzer olan kelimelerin nazım ve nesirde bir arada kullanılması yoluyla yapılan söz sanatını ifade eder.) 


Güzel halk söyleşilerine ve halk deyimlerine yer verilmiştir. En çok yarım kafiye kullanılmış olunup rediflere de yer verilmiştir. Halk şairlerinin söyledikleri her şey gerçek yaşamdan alınmıştır. Benzetmelerde somut kavramlar kullanılmıştır. Örneğin; Yüz aya, diş inciye, boy serviye, kaş kaleme benzetilmiştir. Divan şairlerinden etkilenme sonucu bazı halk şairleri aruz ölçüsü kullanmıştır. Örnek; Gevheri, Yunus Emre, Aşık Ömer vb gibi.

Benim Dünyam İle İlgili Şiir Yazınız.


Benim Dünyam İle İlgili  Şiir Yazınız.

Kırlangıçların özgürce  uçtuğu
İnsanların temiz havayı içine çektiği
Kömürün,  , pis havanın olmadığı
Ne güzeldir benim dünyam


İnsanların bilinçli olduğu
Kardeşin kardeşi vurmadığı
Töre cinayetlerinin son bulduğu
Barışlar ülkesi olsun benim dünyam

Barışın, kardeşliğin ve güvenin daim olduğu
Vatan Sevgisinin  herkeste olduğu
İnsanların  hoşgörülü olduğu
Irkçılığı kabul etmeyen dünyadır benim dünyam

İnsana insan olduğu için değer verilen
Fakir , zengin ayrımı olmayan
Güçlü, zayıf  ayrımı  olmayan
İnsanlığın yaşandığı bir dünya olsun benim dünyam.



Savaşların  olmadığı
Masum bir yavrunun bombalar altında can vermediği
Katil , zalim yaratıkların olmadığı
Barışın  daim olduğu yer olsun benim dünyam

Ülkeler arasındaki  çıkarların son bulduğu
Bir insanın bile açlıktan ölmediği
Susuzluktan hayvanların ölmediği
Canlıların   güzelce yaşadığı yer olsun benim dünyam

Yüzüne gülüp arkadan dedikodunu yapan yalancı dostların olmadığı
Haysiyetli, onurlu insanların olduğu
Paranın  değer görmediği
İnsanlığın değer gördüğü yer olsun benim dünyam

Adamına göre muamelenin yapılmadığı
Cebine değil, yüreğine bakıldığı
Kibrine değil, güler yüzüne hürmet edildiği
Şefkat ve merhametin  olduğu yer olsun benim dünyam



Mehmet Akif Ersoy'un Kişiliği Maddeler Halinde

Mehmet Akif Ersoy'un Kişiliği Maddeler Halinde

* Mehmet Akif Ersoy milli şairimiz, istiklal şairimizdir.
* İstiklal Marşı'nın yazan değerli milli şairimizdir.
* Küçük yaşta din eğitimi almış ve bu alanda kendini geliştirmiş, Fransızca, Farsça ve Arapçayı iyi bir şekilde bilmekteydi .
* Şiirlerinde genellikle İslam'ı anlatma amacı yer alır .
* Milli, epik, lirik, dini  yönlerde yazmıştır şiirlerini .
* Realist (gerçekçi)  bir şairdir .

* Şiirleri genellikle öğretici bir özellik gösterir .
* Konuşma dilini çok iyi kullanmış olan bir şairdir.
* Eserlerinde genellikle vatan, din ve ahlak ön plandadır.
* Şiirlerinin hepsini aruz ölçüsü ile yazmıştır.
* Birçok şiirleri manzum öykü özelliği gösterir.
* İslam dininin doğru bir şekilde anlaşılmasını amaç edinmiş, ancak İslam dini doğru bir şekilde anlaşılır ve hayata geçirilirse toplumların daha çok ilerleyeceğini ve gelişeceğini savunmuştur.
* Şiirlerinde sosyal problemlere de yer vermiştir. Örneğin Mahalle Kahvesi adlı esrinde boş insanların, tembel insanların zamanlarının çoğunu kahvelerde geçirdiğini anlatmıştır.
* İslam dinine bağlı, vatanını ve milletini çok seven bir insandı.
* Asım adlı şiirinde özlem duyduğu gençliğini belirtmiştir. Mehmet Akif Ersoy'a göre gençlik İslam dinini doğru bir şekilde anlayıp ve yaşamına aktarmasını bilir Batının da bilimini de alırsa ancak ve ancak bu şekilde toplumda ilerleme olur ve gençlik de görevini yerine getirmiş olur.
* Naturalist bir sanatçıdır.
* İstiklal Marşı, Safahat, Süleymaniye Kürsüsü, Asım, Gölgeler, Hatıralar, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde gibi bir çok eserleri bulunan kıymetli bir şairimizdir.
* Edebiyatın ahlaka da hizmet etmesini savunmuştur.
* Realizmi savunur.

* Dilini çok güzel ve başarılı bir şekilde kullanmıştır. Halkın dilini kullanmış ve halk diline çok önem vermiş  bir yazardır.

Divan Edebiyatı ve Tanzimat Edebiyatı Arasındaki Benzerlikler ve Farklılıklar Nedir ?

Divan Edebiyatı ve Tanzimat Edebiyatı Arasındaki Farklılıklar ve Benzerlikler

Divan Edebiyatı ve Tanzimat Edebiyatı Arasındaki Benzerlikler :

- Her iki edebiyat türünde de ortak olarak kullanılan nazım şekilleri vardır . Gazel , müseddes , terkib-i bend , kaside örnek olarak gösterilebilir .

- He iki edebiyat türünde de ölçü aynıdır . Hem divan edebiyatında hem de tanzimat edebiyatında aruz ölçüsü kullanılmaktadır .

-  Her iki edebiyatta da kafiye düzeni aynıdır .

- Dili kullanma biçimi yönünden de her iki edebiyat türü benzer özellikler gösterir . Çünkü hem divan edebiyatında hem de Tanzimat edebiyatında Arapça ve Farsçadan alınan kelime ve tamlamalar sıkça kullanılır .

Divan Edebiyatı ve Tanzimat Edebiyatı Arasındaki Farklılıklar :

- Divan edebiyatı ve Tanzimat edebiyatı arasındaki farklılıklardan biri konu ile alakalıdır . Divan şiirinde aşk , tasavvuf, devlet büyüklerini övme , tabiat , ahlak gibi konular işlenir . Tanzimat edebiyatında ise halkı bilinçlendirmek ve aydınlatmak amacıyla yeni temalar işlenmeye başlamıştır .  Bu amaçla Tanzimat edebiyatında eşitlik , hürriyet , adalet , yönetimden şikayet vb. temalar işlenmeye başlanmıştır .

- Divan edebiyatında çoğunlukla beyit kullanılmıştır ve kullanılan kafiye çeşitleri nazım türünü belirlemiştir . Tanzimat edebiyatında beyit sayıları değiştirilmiştir , bazen mahlas kullanılmamış ve aruz ölçüsünün yanı sıra hece ölçüsünün kullanıldığı şiirler de yazılmaya başlanmıştır .

- Tanzimat edebiyatında şiirlerin adları yazılırken divan edebiyatından farklı olarak nazım türlerinin adının yanına konu da eklenmeye başlamıştır .

- Divan şiirinde kafiye göz için ilkesi benimsenmişken Tanzimat edebiyatında kafiye kulak içindir anlayışıyla hareket edilmiştir .


- Her iki edebiyat türünde de Arapça ve Farsça kelimeler , tamlamalar çokça kullanılmasına rağmen Tanzimat edebiyatı halkı aydınlatma amacı güttüğü için daha anlaşılır bir dil kullanmaya gayret göstermiştir .

Divan -ı Lügat'it-Türk Özellikleri Konulu Yazı

Divan - I Lügat'it-Türk Özellikleri Konulu Yazı

Divanı Lügat -it  Türk Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır . Yazılmasının amacı  Türkçenin Arapçadan daha üstün olduğunu göstermek içindir . Bu lügat 25 Ocak 1072 yılında yazılmaya başlanmış  olup 10 Şubat 1074 yılında ise bitirilmiştir . Türk Dilinin çok önemli bir yere sahip olduğunu göstermek amacı ile yazmıştır Kaşgarlı Mahmut . Divan-ı Lügat-it Türk  Arap alfabesi ile yazılmıştır ama içinde birçok Türkçe içeren bilgiler de yer almaktadır.

Divan-ı Lügat-ıt Türkün içinde bir sürü atasözleri , deyimler , koşuklar bulunmaktadır . Arap dili de çok güzel bir dildir ama Türk dilinin de geniş anlamlar içerdiğini kanıtlamak amacı ile yazılmıştır . Kaşgarlı Mahmut Karahanlılar döneminde yaşamış bir bilim adamıdır . Divan-ı Lügat-ıt Türkün en önemli özelliği  Türkçenin bilinen en eski sözlüğü olmasıdır .


En kapsamlı olan bir lügattır . Türk sözlüğün divanı anlamına gelir Divan-ı Lügat-ıt Türk . Bu lügatte Türklerin ilk haritasını da Kaşgarlı Mahmut çizmiştir . Bu lügatte 7500 kelime vardır . Kaşgarlı Mamut bu lügatte Türklerin özelliklerinden , yaşayış tarzlarından , gelenek ,  görenek ve örf ve adetlerinden   bahsetmiştir . Türklerin ne kadar güzel bir millet olduğu hakkında da bilgi vermiştir . Bu yüzden bu lügat çok önemli bir yere sahiptir .

Sözlü Edebiyat Dönemi Türk Edebiyatı

     Henüz Türklerin yazıyı kullanmadıkları dönemlerde üretmiş oldukları edebi eserlere sözlü edebiyat ürünleri denir. Bu dönem eserlerinde Şamanizm, Budizm, Maniheizm dinlerinin etkisi görülür ve sözlü dönem eserleri kulaktan kulağa sonraki nesillere aktarılmıştır. İslamiyet'ten önceki Türk edebiyatı M.Ö. 4000'li yıllarda başlar ve Türklerin İslamiyet'i kabul ettiği 11. yüzyıl ortalarına kadar devam eder. İslamiyet öncesi dönem içerisindeki bu süreçte Göktürklere ait anıtların bulunduğu 6. yüzyıldan öncesi sözlü edebiyat olarak adlandırılmaktadır. Bütün milletlerde olduğu gibi Türklerde de sözlü edebiyat kaynağını dinden alır. Birçok sözlü edebiyat ürünü dini törenlerde üretilerek devam etmiştir. Şiir sözlü edebiyatın önemli bir parçasıdır.
 Sözlü Edebiyatın Özellikleri
- Bu dönem ile ilgili bilgiler veren elimizdeki en eski kaynak Kaşgarlı Mahmut'un Divan-ı Lügati't-Türk adlı eseridir.
- Bu dönem eserlerde hece ölçüsü ve dörtlükler kullanılmıştır.
- Genellikle yarım kafiye kullanılan eserlerde aşk, ölüm ve doğa konuları işlenmiştir.
 Sözlü Dönemin Ürünleri
1. Sav : Günümüzdeki atasözlerinin ilk biçimleridir.
2. Sagu : Ölülerin ardından söylenen ağıtlardır.
3. Destan : Halkı derinden etkileyen olayların nazım şeklinde anlatılmasıdır.
4. Koşuk : Doğa, aşk ve kahramanlık konularının işlendiği kopuzla söylenen şiirlerdir.
 Eski Türk Şiiri
Dörtlükler şeklinde yazılmış şiirlerde hecenin yedili, sekizli, on ikili biçimlerine çok rastlanmaktadır. Dil olarak çok sade bir Türkçe kullanılmıştır ve aşk, ayrılık, yiğitlik, kahramanlık, ölüm, cesaret ve at sevgisi gibi konular işlenmiştir. Bu dönem şairlerine kam, baksı, ozan gibi adlar verilmektedir.
 Destan (Epope)
Destan bir milletin yaşamış olduğu ve millet üzerinde derin izler oluşturmuş olan savaş, göç, kıtlık vb. olayların anlatıldığı türdür. Eski Türk destanları dönemin özelliğine uygun olarak uzun şiirler şeklindedir.Epik şiir türünün örnekleri olan destanlarda olağanüstü olaylar ve kahramanlara rastlamak mümkündür. İlk çağlarda bilimin henüz gelişmemiş olduğu dönemlerde tüm olaylar Allah'ın hiddeti vb. şekillerde anlaşılmış ve anlatılmıştır. Anlatırken de herkes duyduklarına eklemeler ve süslemeler yaparak başkalarına aktarmıştır. Bu şekilde destanlar manzum özellikleri sayesinde sonraki kuşaklara aktarılmıştır.
 Sözlü Edebiyat Dönemi Destanlarının Özellikleri
- Manzum olarak yazılmışlardır ve çok uzundurlar.
- Dil ve anlatım olarak milli özellik taşırlar.
- Savaş, deprem, yangın gibi toplum hayatında önemli yer tutan olaylar anlatılmıştır.
- Olağanüstü olaylar ve kahramanlar bulunmaktır.
 Sav
Bir duygu ya da düşünceyi öğüt biçiminde anlatan ve az sözle çok şey ifade eden günümüzde atasözü adı verdiğimiz sözlerin İslamiyet'ten önceki Türk edebiyatındaki adına sav denir. "Tag taga kavuşmas, kiş kişike kavuşur." sözü sözlü dönem atasözlerimizden biridir.
 Sagu
Eski Türklerde ölen kişinin kahramanlıklarını, ölümünden duyulan üzüntüyü ifade eden ağıtlara verilen addır. En meşhurları Alp Er Tunga sagusudur.
 Koşuk
Türklerde şölen adı verilen törenlerde söylenen aşk, kahramanlık vb. konularda söylenmiş şiirlere koşuk adı verilir. Sonraki dönemlerde koşma ve manilere kaynaklık etmişlerdir.

İslamiyetten Önceki Türk Edebiyatı Yazılı Dönem

İslamiyet kabul edilmeden önce, Türklerin yazıyı kullanmaya başlamış oldukları 5 ve 6. yüzyıllarda ilk örnekleri görülen eserlere İslamiyet öncesi yazılı edebiyat ürünleri denilmektedir. Bilinen ilk örnekleri Kırgızlara ait balbal adı verilen mezar taşlarıdır. Bu taşlarda yalnızca birkaç kelime kullanılmıştır ve kullanılan alfabe Göktürk yazıtlarına göre ilkel bir nitelik taşır. Bu döneme ait en önemli eserler Göktürk yazıtlarıdır. 8. yüzyılda yazılan anıtlar Moğolistan sınırları içerisinde bulunmaktadır. Göktürk anıtları Orhun Irmağının eski yatağında bulunduğu için Orhun Yazıtları olarak da adlandırılmaktadır. Bu yazıtlar taş üzerine Göktürk alfabesi ile yazılmıştır. Akıcı bir üslubu bulunan yazıtlarda Göktürklerin tarihi, yönetimi ve savaşlarından bahsedilmiştir. Yazılı dönem ile ilgili eserler ve özellikleri şu şekildedir:
 1. Orhun Yazıtları : Anıtlarda Çinliler karşısında bağımsızlık mücadelesi veren Göktürklerin mücadelesi anlatılmaktadır. Göktürk alfabesi ile yazılan anıtlardan üç tanesi çok önemlidir.
- Bilge Tonyukuk Yazıtı : Vezir Tonyukuk adına yazılmıştır ve Çinlilerle olan mücadele anlatılmıştır.
- Kül Tigin Yazıtı : Bilge Kağan tarafından kardeşi Kül Tigin'in ölümü üzerine dikilmiştir.
- Bilge Kağan Yazıtı : Bilge Kağanın ölümünden sonra dikilmiştir ve Bilge kağanın halkına olan iyi dileklerinden bahsedilmektedir.
      Thomsen ve Radloff tarafından okunan Orhun anıtları İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatının yazılı kaynakları içerisinde en önemli yeri tutmaktadır.
 2. Uygur  Metinleri : Göktürklerin yıkılması ile tarih sahnesine çıkan Uygur Türklerinden kalma yazılı metinlerdir. Uygurların inançları olan Maniheizm ve Budizmi anlatan metinlerdir. Turfan yöresinde yapılan kazılar sonucu ortaya çıkarılan bu metinlerden Uygurların kitap basma teknikleri hakkında bilgi sahibi oldukları anlaşılmaktadır. Uygurlar döneminde kalma bu eserler 14 harfli Uygur alfabesi ile yazılmıştır. 

Divan Edebiyatının Genel Özellikleri

     Türklerin İslam'ı kabul etmesi ile birlikte Arap ve Fars etkisi ile gelişen yazılı edebiyatımıza divan edebiyatı adı verilmektedir. Arap ve Fars etkisi bu dillerden sözcük alma şeklinde olduğu gibi bu dillerin anlatım biçimlerini alma biçiminde de kendini göstermiştir. Şairlerin eserlerini toplamış oldukları kitaplara divan adını vermeleri bu edebiyatın adının doğuşunda etkili olmuştur. İslam dininin kabul edilmesi birçok alanda Türkleri etkilemiştir. Kuranın dilinin Arapça olması bu dile önem verilmesini sağlamış ve Anadolu'da kurulan Türk devletleri yazışma dili olarak Arapçayı kullanmıştır. Özellikle saray çevresinde çok kullanılan bu diller dönemin şairlerinin bu dillerde şiir yazmalarına sebep olmuştur. Bunun neticesinde de divan şiirinin ana dili Arapça ve Farsçanın etkisinde kalmış olan Osmanlıcadır.  Divan şiirinin özellikleri maddeler halinde şu şekildedir.
 1. Nazım ölçüsü aruzdur, nazım birimi olarak da genellikle beyit kullanılmıştır.
2. Arapça, Farsça ve Türkçe karışımı olan Osmanlıca kullanılmıştır.
3. Aydın kesimin kullandığı bir edebiyattır ve saray çevresinde hakim olmuştur.
4. Şiirlerde sanatlı söyleyişe çok önem verilmiştir adeta sanatlı söylemek amaç haline gelmiştir.
5. Nazım etrafında şekillenmiştir, nesire çok az yer verilmiştir.
6. Nesir olarak münşaatlar (mektuplar), tezkireler (biyografiler) aracılığı ile de sanatlı bir edebiyat yapılmıştır.
7. Milli bir edebiyat olmayıp Arap ve İran edebiyatı etkisi kendisini fazlasıyla göstermiştir.
8. Soyut bir edebiyattır ve varlıklar olduğundan farklı yönleri ile ele alınmıştır.
9. Anlatılan konu ya da varlığın özelliklerinden ziyade nasıl anlatıldığı yani anlatış şekli önemlidir.
10. Duygu ve düşünceler mazmun adı verilen kalıplaşmış ifadelerle ele alınır.
11. Şiirlerde başlık olarak nazım biçimlerinin adı seçilmiştir, konuya ait bir kelime başlık olarak seçilmemiştir.
12. Şiirlerde aşk, sevgi, mey ve din gibi konular ele alınmıştır.
13. XIII. Yüzyılda başlayan bu edebiyat en olgun zamanını XVI. ve XVII. Yüzyıllarda yaşamıştır ve XIX. Yüzyıl sonlarına kadar yaşamıştır. 

Divan Edebiyatının Önemli Temsilcileri

Mevlana : Birkaç beyitle sınırlı olmak üzere Türkçe yazan Mevlana neredeyse tüm şiirlerini Farsça ile yazmıştır. XIII. Yüzyılda yaşamış olan tasavvuf şairi Mevlana'nın Mesnevi, Mektubat ve Divan-ı Kebir tanınmış eserleridir.
 Hoca Dehhani : Din dışı konularda ilk şiir yazan olma özelliğine sahip olan Hoca Dehhani 13. yüzyılda yaşamıştır ve divanı vardır.
 Şeyhi : "Harname" adlı eseri ile tanınan şeyhi 15. yüzyılda yaşamıştır.  Mesnevi alanında başarılı olan Şeyhi'nin Harname adlı eseri edebiyatımızdaki ilk fabl örneği kabul edilmektedir.
 Ali Şir Nevai : 15. yüzyılda yaşamış olan şair Çağatay lehçesi ile çok başarılı eserler vermiştir.  Türkçenin Farsçadan daha zengin bir dil olduğunu ispat etmek amacıyla yazdığı Muhakemetü'l-Lugateyn adlı eseri çok önemlidir. Hamsesi olan şair Türkçe ile Anadolu dışında şiir yazan ilk şairdir.
 Fuzuli : Osmanlıcayı oluşturan Arapça, Farsça ve Türkçe dillerinde divanı olan tek şairdir. 16. Yüzyılda yaşamış olan şair Azeri lehçesini kullanmıştır. Din dışı konularda da şiirleri olan şair platonik aşkı ele almıştır. Şikayetname adlı eseri kendine bağlanan maaşı vermek istemeyen görevlilere karşı bir yergidir. Su Kasidesi, Leyla vü Mecnun Mesnevisi en tanınmış eserleri arasındadır.
 Süleyman Çelebi : "Vesiletü'n-Necat" adlı Mevlit olarak da bilinen eseri günümüzde de camilerimizde okutulmaktadır.Süleyman Çelebi 15. yüzyılda yaşamıştır.
 Nabi : 17. Yüzyıl şairi olan Nabi didaktik tarzda yazdığı şiirlerle divan edebiyatında yenilikçi bir yer edinmiştir. Divanının yanında didaktik tarzda yazdığı Hayriye Hayrabat adlı iki eseri, gezi yazısı tarzında kaleme aldığı Tuhfet-ül-Harameyn'i ve Münşeat adlı eseri vardır.
 Baki : Kanuni döneminin en meşhur şairidir ve divanının yanında Kanuni'nin ölümü üzerine yazdığı Mersiyesi çok meşhurdur. Şairlerin sultanı olarak tanınan Baki 16. yüzyılda yaşamıştır.
 Nedim : Lale devri şairi olarak bilinen Nedim 18. yy'da yaşamıştır. Şiirlerinde içki, aşk ve sefa ön plandadır. Halk söyleyişlerinden esinlenen Nedim edebiyatımızda "Mahallileşme Akımı"nın öncüsü olarak bilinmektedir. Divan'ı bulunan şair içten ve samimi söyleyişi ile divan şiirinin klasik mazmunlarını yıkmıştır.
 Nefi : Edebiyatımızın en önemli kaside şairi olan Nefi 17. yy'da yaşamıştır. Hicivlerinde de methiyelerinde de aşırıya kaçmıştır ve hicivlerindeki aşırılık boğdurulmasına sebep olmuştur. Hicivlerini topladığı siham-ı kaza adlı eserinin yanında Türkçe ve Farsça divanı da vardır.
 Şeyh Galip : 18. yy'da yaşamış olan şair divan şiirinin son büyük şairi sayılmaktadır. Hüsn-ü Aşk adlı meşhur mesnevisi ile tasavvuf konusundaki fikirlerini dile getirmiştir. Bu eserinde masalsı ögelere yer veren şair sembolik bir anlatım kullanmıştır.
 Evliya Çelebi : Asıl adı Mehmet Zılli efendi olan Evliya Çelebi edebiyatımızda gezi türünün ilk örneklerini vermiştir. 10 ciltlik Seyahatname adlı eseri ile tanınmaktadır.
 Divan Edebiyatının Meşhur Nesir Yazarları
 Mercimek Ahmet : 15. yy'da yaşamıştır ve Farsçadan "Kabusname" adlı bir eserin çevirisini yapmıştır.
 Katip Çelebi : Batılıların "Hacı Kalfa" dedikleri Katip Çelebi 17. yy'da yaşamıştır. Dört dil bilen yazar tarih, matematik, coğrafya alanlarında eserler vermiştir.
 Sinan Paşa : 15. yy'da yaşayan Sinan Paşa Tazarruname adlı eseri ile tanınmaktadır.
 Naima : Naima Tarihi adlı eserin yazarıdır ve 17. yy'da yaşamıştır.

Divan Edebiyatında Nesir

     Divan edebiyatı temellerini şiir üzerine oturtmuş bir edebiyattır. Gezi türü, araştırma ve tarih gibi metinlerde düz yazı kullanılmıştır. Divan edebiyatında nesir yalın, süslü ve orta düz yazı olmak üzere üç biçimde kullanılmıştır. Yalın düz yazı halka yönelik bir biçimde kaleme alınmış ve süsten gösterişten arındırılmıştır.

     Yalın düz yazı halkın okuduğu kitaplarda kullanılmıştır. Kuran tefsirleri, halk öyküleri ve hadis kitapları gibi halka hitap eden eserlerde yalın düz yazı kullanılmıştır.

     Süslü düz yazı daha çok aydın kesime hitap eden eserlerde kullanılmıştır. Süslü düz yazıyı kullananlar iyi eğitim görmüş, medreseli aydınlar arasında revaç görmüştür. Osmanlıcaya hakim yazarlar çok uzun cümleler ve süslü, türlü anlam oyunlarını barındıran eserler vermiştir. Nergisi ve Veysi süslü nesir yazmakta usta isimler olarak dikkat çekmiştir. Süslü nesir ile yazılan en önemli tür günümüzdeki biyografilere karşılık gelen tezkirelerdir ve Aşık Çelebi tarafından örnekleri verilmiştir.

     Orta düz yazılar ise divan edebiyatının usta yazarlarının hemen hemen hepsinin kullandığı bir tür olmuştur. Bu tür yazılarda süs ve gösterişten ziyade anlam derinliği gözetilmiştir. Tarih, coğrafya gibi eğitim maksatlı yazılan kitaplarda bu tür tercih edilmiştir. 

Divan Edebiyatının Tarihi Gelişimi

     Türklerin İslamiyet'i kabul etmesinin ardından meydana gelen yazılı edebiyata divan edebiyatı adı verilmektedir. İslamiyet'in kabulünden sonra Kuranın dili olan Arapça ve güçlü bir İslam medeniyeti olan İran'ın dili Farsça divan edebiyatının şekillenmesinde önemli bir etki göstermiştir. Bu iki dilden kelimelerin çokça alınmasının yanında anlatım biçimleri de dilimize ve dolayısıyla divan edebiyatına yerleşmiştir. "Niçin divan edebiyatı denilmiştir?" sorusu aklımıza gelebilir bunun cevabı, dönemin şairlerinin yazdıkları şiirleri divan adı verilen el yazması kitaplarda toplamalarıdır.
     13. yy ile birlikte tanıdığımız divan edebiyatının ilk örneklerini Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin tamamı Farsça yazılmış şiirlerinde görüyoruz. Yine 13. yy'da divan şiirinin önemli temsilcilerinden biri Hoca Dehhani olmuştur. Dehhani Horasan'dan gelip Konya'ya yerleşmiş olması sebebiyle Firdevsi'nin etkisinde şiirler yazmıştır. 14. yy. Konya, Sivas, Bursa, Kırşehir gibi Anadolu'nun önemli kültür merkezlerinde divan şiirlerinin güzel örneklerinin verildiği bir asır olmuştur. Bu dönem eserlerinde yenilik ve konularda da çeşitlilik görülür. Dini, kahramanlık hikayeleri ve eğitici-öğretici tarzda şiirler yazılmıştır. 14. yy ile birlikte İran edebiyatının konularının etkisi altında şiirler de yazılmaya başlanmıştır. Örnek vermek gerekirse Süleyman Çelebi'nin Mevlid adı ile bilinen Vesiletü'n-Necat adlı eseri İran etkisi ile yazılmıştır. Hürşidname ve Süheyl ü Nevbahar da İran etkisi ile yazılan eserlere örnek olarak gösterilebilir. 16. yy Fuzuli ve Baki ile birlikte Divan şiirinin en güzel örneklerinin verildiği dönem olmuştur. 17. yy Türk divan şiiri, artık İran şiirini kıskandıracak düzeye ulaşmış durumdaydı. Bu dönemde divan şairleri "fahriye" adı verilen ve kendini övdükleri bölümlerde şiirde ustalığın zirvesine ulaşmışlardı. Bu dönemde Nef'i yergileri ile Nabi ise öğretici şiirleri ile meşhur olmuştur. Lale devri şairi Nedim ve divan şiirinin son büyük ustası olarak görülen Şeyh Galib'ten sonra divan şiiri hızını kaybetmeye başlamıştır. Sonraki dönem şairleri özgün yapıtlar veremediler ve çoğu bu iki şairin takliti olmaktan öteye gidemedi. Namık Kemal'le birlikte eleştirilmeye başlanan divan şiiri 19. yy'da iyice gözden düşmeye başlamış ve batılı türler yavaş yavaş divan şiirinin yerini almaya başlamıştır. Son dönemlerde Yahya Kemal, Mehmet Akif ve Tevfik Fikret divan edebiyatı etkisinde şiirler yazmıştır. 

Divan Şiirinin Konuları ve Kullanılan Söz Sanatları

     Divan şiirinde içinde yaşanılan dönemin hayat tarzını, yaşama bakış açısını, zevklerini ve sanat anlayışını görmek mümkündür. 
Sevgiliyi betimlemek divan şiirinde önemli bir özelliktir . Mazmun adı verilen benzetmeler sevgilinin betimlenmesinde çokça kullanılmaktadır . 
Sevgilinin kendi ve özellikle de yüzü aya benzetilmektedir . Sevgili aya benzetildiği gibi güneşe de benzetilmektedir . Sevgili boyunun uzunluğu ve ince oluşu ile serviye, yüzü laleye ve güle , kirpikleri oka, kaşları yaya , dudakları ab-ı hayata ( ölümsüzlük suyuna ) , dişleri ise inciye benzetilmektedir . Sevgiliye duyulan aşk bu mazmunlarla dile gelir, bu mazmunları ustalıkla kullanabilen şairlere iyi şair denilirdi . 
     Doğa divan şiirinde çokça işlenen konulardan biridir ve mesneviler ve kasidelerde işlenmiştir . Doğa yalnızca divan şairinin kendi gözünden değil ustalarının gözünden de anlatılmaktadır . Bahar ve kış divan şiirinde özel bir önem görmüş ve ayrı bir yere konulmuş, bu iki mevsime şairler şiirlerinde sıkça yer vermiştir . Baharı anlatan şiirlere "bahariye" kışı anlatılan şiirlere "şitaiye" adı verilerek bu iki mevsime verilen önem gösterilmiştir . Bahar divan şiirinde kışın hükümranlığına son veren bir hükümdar olarak düşünülmüştür . Bahar Kasidesi Baki tarafından yazılmıştır ve bahariye türünün en önemli örneklerinden biri olmuştur . Bahar divan şairlerince yaşam kaynağı olarak görülmüş ve baharı anlatan şiirlerde bülbül, gül, çimen, lale kelimelerine sıkça yer verilmiştir . Deniz, dağ vb. doğayı çağrıştırılan kelimelere divan şiirinde çok fazla yer verilmeden hayali bir alem kurulmuştur . 
  Divan edebiyatı Arap edebiyatının ölçüsü olan Aruz ile yazılmış nazım adı verilen şiirlerden oluşmuştur . Peygamberimizin sözleri, din büyükleri vb. İslamiyeti anlatan konulara da divan şiirinde yer verilmiştir . Beyit adı verilen iki mısralık bölümlerle bu konuların anlatıldığı şiirler yazılmıştır . 
 Divan şiirindeki söz sanatları
Halktan ziyade aydın kesime hitap eden divan edebiyatında bu özelliği sebebiye söz sanatlarına sıkça başvurulmuştur . Divan şiirini bir adım daha ileri giderek amacı sanat yapmak olan bir şiir akımı olarak bile adlandırabiliriz . Divan şiirinde en çok kullanılan sanatlar teşbih ve hüsn-i talil'dir . Teşbih ya da diğer adı ile benzetme bir varlık ya da kavramı başka bir varlık ya da kavram ile ilişkilendirerek anlatmadır . Hüsn-i talil , nedeni bilinen bir olayı güzel bir sebebe bağlamak olarak tanımlanabilir .
 Divan şiirinde kullanılan başlıca sanatlar şunlardır: Mecaz-ı Mürsel, Teşbih, Kinaye,  Mecaz, Leff Ü Neşr,Telmih, Tecahü’l-İ Arif, İstiare,   Hüsn-İ Ta’lil,  Teşhis, İntak, Tariz

Halk Edebiyatının Genel Özellikleri

      İslamiyet'ten önceki sözlü dönemin bir uzantısı şeklinde olan halk edebiyatı halkın yaşam biçimi ve dilinden, olaylara bakış açısından kaynağını almıştır. Türklerin Anadolu'ya gelmesi ile birlikte Anadolu'da iki gruba ayrılmış bir edebiyat yaşanmaya başladı. Bu gruplardan biri yüksek zümre edebiyatı olarak adlandırılabilecek olan Arapça ve Farsça etkisi altında kalmış, süslü, ağdalı, bol sanatlı, anlayabilmek için yüksek tahsil görmek gerektiren divan edebiyatı olmuştur. Diğer grup ise halkın günlük konuşma dili ile oluşmuş, yalın ve anlaşılması kolay halk edebiyatı olmuştur. Sözlü dönem geleneklerinin saz şairleri aracılığı ile devam ettirildiği halk edebiyatı Anadolu insanının duygu ve düşünce dünyasını yansıtmıştır.
       Türkler Anadolu'ya yerleşince Ortaasya'dan edebiyatını da getirmiş ve bu edebiyat köy köy gezen saz şairleri tarafından Anadolu'ya yayılmıştır. Halk edebiyatının genel özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz:
1. İslamiyet'ten önceki sözlü edebiyat döneminin özellikleri ile birlikte İslam dininin de edebiyata girmesi neticesinde daha gelişmiş bir edebiyat olmuştur.
2. Saz eşliğinde sözlü olarak ozanlar tarafından ileriki kuşaklara taşınmıştır.
3. Halk edebiyatında da divan edebiyatının genel özellikleri arasında yer alan şiir egemen yapı devam etmiştir.
4. Nazım biri dörtlük olan şiirler divan edebiyatında olduğu gibi içeriğe göre değil şiirin türüne göre adlandırılmıştır.
5. En fazla yedili, sekizli ve on birli türlerin kullanıldığı hece ölçüsü şiirlerde ölçü olarak kullanılmıştır.
6. Kafiye olarak genellikle yarım uyak tercih edilmiştir ve dil günlük konuşma dili şeklindedir.
7. Somut benzetmelerin kullanıldığı halk edebiyatı halk ozanının yüksek gözlem kabiliyetini yansıtır.
8. Şiirler çoğu zaman anlık hisler neticesinde dudaktan döküldüğü için biçimsel ve anlamsal bir kusursuzluktan söz edilemez.
9. Nazım birimi dörtlüktür, çok nadir de olsa aruz ölçüsü kullanılmakla birlikte esas ölçü hece ölçüsüdür.
10. Dil olarak içerisinde Arapçe ve Farsçadan alınmış kelimeler bulunmakla birlikte bu kelimeler halk tarafından benimsenmiş herkesin rahatlıkla anladığı kelimeler olmuştur.
11. Doğaçlama şiirlerin çok olması sebebiyle genel olarak yarım uyak ve redif kullanılmıştır. 
12. Halk edebiyatında nazım şekli olarak mani, ninni, koşma, destan, varsağı, semai gibi biçimler kullanılmıştır.  
13. Aşık edebiyatı olarak da adlandırılan halk edebiyatında konu olarak aşk, ölüm, ayrılık, doğa sevgisi, yiğitlik gibi temalar seçilmiştir.
14. Somut ögelerin ağır bastığı şiirler, ozanlar tarafından "cönk" adı verilen defterlerde toplanmıştır.
15. 18. yy'dan sonra divan şairleri tarafından yetersiz görülen halk şairleri aruzla ve divan şiirinin mazmunlarını kullanarak şiirler yazmayı denemişlerdir. 

Aşık Edebiyatı ve Özellikleri

İslamiyetin kabulünün ardından Türklerin sözlü geleneklerini Anadolu'da sürdürmesi ile oluşan edebiyata halk edebiyatı adı verilmektedir . Halk edebiyatını işlediği konular ve biçim yönünden incelediğimizde üç gruba ayrılır : 
------------------------------------------------------------ 
1) Aşık Edebiyatı : Kam, baksı gibi adlar verilen şairler tarafından İslamiyetten önce sürdürülen bu gelenek , İslamiyetin kabulünden sonra " aşık " adı verilen şairler tarafından devam ettirilmiştir . Aşık edebiyatı dörtlükler halinde hece ölçüsü kullanılarak yazılan şiirlerden oluşmuştur . Aşıkların yazdığı şiirler " cönk " adını verdikleri defterlere kaydedilmiştir .  SDili sade olan aşık edebiyatında şiirlerin son dörtlüğünde şairler mahlaslarını ( lakap , takma ad ) kullanmışlardır . Aşık edebiyatına ait şiirlerde aşk, ayrılık, özlem vb. lirik temalar ağır basmaktadır . Koşma, ninni, semai, mani, varsağı gibi nazım türlerinin kullanıldığı aşık edebiyatında 17. yy'dan sonra divan edebiyatının etkisi hissedilmeye başlamıştır . 

- Koşma : Çoğunlukla hecenin 11'li ölçüsüyle yazılan koşmalar aşık edebiyatının en çok tercih edilen nazım biçimi olmuştur . 3 ila 5 dörtlük halinde yazılan koşmaların son dörtlüğünde şair mahlasına yer vermektedir . Kafiye düzeni  ise abab, cccb, dddb… biçiminde  olmuştur.  Koşmalar işledikleri konular bakımından taşlama (yergi), güzelleme (insan ve doğa sevgisi), koçaklama (yiğitlik),  ağıt (ölenlerin arkasından) gibi isimler alır.
Koşma Örneği 
Vara vara vardım ol kara taşa,
Hasret ettin beni kavim kardaşa,
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa,
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm
Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm 
Karac'oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm  (Karacaoğlan)
 Varsağı : Güney bölgelerimizde yaşayan halkın kendine özgü bir ezgi ile söyledikleri türkülerin farklı bir formatına verilen addır . "semai" türüne dörtlük sayısı ve kafiye düzeni bakımından benzerlik göstermektedir . Varsağılarda " hey , bre " gibi kelimelerle yiğitçe bir üslup kullanılır . "Karacaoğlan " bu nazım biçimin edebiyatımızda en çok kullanan aşık olmuştur . 
Muamma : Bir olay ya da bilginin üstü kapalı bir biçimde anlatılarak okuyucu tarafından anlaşılması beklemek şeklinde yazılan manzum bilmecelere muamma denir . 
 Nasihat : İnsanlara bir şeyler öğretmek ve ya öğüt vermek amacıyla yazılan şiirlere nasihat adı verilmektedir .
 Semai : Hecenin 8'li ölçüsüyle (4+4 duraklı ve ya duraksız ) yazılan şiirlere verilen addır . Dörtlük sayısı 3 ila 5 arasında değişebilmektedir . Koşmalar ile aynı kafiye düzenine sahiptir . Güzellik, insana ve doğaya duyulan sevgi gibi konular semailerde ağırlıklı olarak işlenmiştir  Koşmalar ve semailer arasındaki fark koşmaların hecenin 11'li kalıbıyla semailerin ise hecenin 8'li kalıbıyla yazılmış olmalarıdır . Kendilerine has bir ezgi ile söylenmektedirler . 
Semai Örneği
Gönül gurbet ele çıkma
Ya gelinir ya gelinmez
Her dilbere meyil verme
Ya sevilir ya sevilmez
Yöğrüktür bizim atımız
Yardan atlattı zatımız
Gurbet ilde kıymatımız
Ya bilinir ya bilinmez
Bahçemizde nar ağacı
Kimi tatlı kimi acı
Gönüldeki dert ilacı
Ya bulunur ya bulunmaz (Erzurumlu Emrah)
 Destan :
Dört mısralı bentler şeklinde yazılan destanların dörtlük sayısı yüzün üzerinde olan örnekleri vardır . Hecenin 11'li kalıbı ile söylenen destanların kafiye düzeni koşmalarla aynı şekildedir . Deprem , savaş , hastalık vb. konularda söylenen destanların son dörtlüğünde şair mahlasını kullanmıştır . Dörtlük sayısında sınırlama olmadığı için halk edebiyatının en uzun nazım biçimi destanlardır . 

Anonim Halk Edebiyatı

İslamiyetin kabulünün ardından Türklerin sözlü geleneklerini Anadolu'da sürdürmesi ile oluşan edebiyata halk edebiyatı adı verilmektedir . Halk edebiyatını işlediği konular ve biçim yönünden incelediğimizde üç gruba ayrılır : 
-------------------------------------------------------------------------
2) Anonim Tarzı Halk Edebiyatı
Sözlü halk edebiyatı ürünleri olan anonim halk edebiyatına ait ürünlerin ilk defa kim tarafından söylendiği belli değildir . Halk arasında sözlü edebiyat şeklinde kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar varlığını sürdürmüştür . 
 ANONİM HALK EDEBİYATI DÜZ YAZI ÜRÜNLERİ
- Atasözleri : Uzun tecrübeler sonucu ortaya çıkan kalıplaşmış sözler olan atasözlerinin kelimelerinin yerleri değiştirilemez . Kelimelerin yerleri değiştirilemediği gibi kelimelerin yerine eş anlamlıları ve ya yakın anlamlıları da getirilemez . Birbiri ile çelişen atasözleri olduğu gibi aynı fikri ifade eden atasözleri de bulunabilmektedir . Çoğu atasözünün öğüt verici bir yönü de vardır . 
- Deyimler : Anlık duyguları ve belirli olaylar karşısındaki tepkileri ifade etmek için kullanılan kalıplaşmış sözlerdir 
.Deyimi oluşturan sözcükler çoğu zaman mecazi bir anlam kazanır . "Kafası bozulmak" gibi. 
- Tekerlemeler : 
"Saçma sapan laf, tekrarlanan sözler, benzer kelimelerle kurulan cümleler" gibi manalara gelen tekerlemeler halk edebiyatı içerisinde farklı  bir yere sahip olan kafiyesi ve ölçüsü bulunan sözlerdir.Tekerlemeler çocuklar arasındaki oyunlarda ebe seçmek, güzel  vakit geçirmek, konuşma becerisini ilerletmek gibi maksatlarla  kullanılmıştır. İlk örneklerine XI. yy'da rastladığımız tekerlemeler Divan-ı Lügati't Türk'te bulunmaktadır .
Tekerleme Örnekleri
SAKSAĞAN
Saksağan sek sek,kuyruğu tümsek
Kuyruğuna binelim bizim köye gidelim.
 DEVE 
Eveleme develeme
Evvel altı elma yedi
Seren sekiz serçe dokuz
Tarmanın topu kara
A devenin çatı kara. 
- Bilmeceler : Güzel  vakit geçirmek veya  insanların düşünmesini sağlamak gibi amaçlarla ortaya çıktığı tahmin edilen  bilmeceler manzum ya da mensur biçimlerde olabilmektedir. Bilmecelerin bir bölümü anonim halk edebiyatı ürünüyken bazıları da daha sonradan yazar ve şairler tarafından oluşturulmuştur .Bilmeceler eskiden teknolojinin bugünki kadar olmaması sebebiyle köy odalarının özellikle kış aylarındaki başlıca eğlence kaynağıydı . Eskisi gibi olmasa da günümüzde de bilmeceler eğlence amaçlı olarak çocuklar arasında sorulmaktadır .  
- Fıkralar 
: Ders vermek ya da bir düşünceyi insanlara aktarmak amacıyla mizahi ögeler kullanarak anlatılan kısa anlatılara fıkra denilmektedir . Nasrettin Hoca fıkraları Türk halk edebiyatında önemli bir yer tutmaktadır . Bektaşi fıkraları ve Karadeniz fıkraları da halk arasında çokça anlatılmaktadır . 

- Halk Hikâyeleri : Köy odalarında halk ozanları tarafından saz eşliğinde anlatılan hikayelere halk hikayeleri adı verilmektedir .Destanlara benzemekle birlikte olağanüstü olaylara daha az yer vermesi ve daha gerçekçi olması yönüyle ayrılmaktadır . Nazım ve nesir halk hikayelerinde iç içe geçmiştir . Kahramanlık ve sevgi konularına halk hikayelerinde çokça yer verilmiştir . 
- Ortaoyunu : Herhangi bir metne bağlı olmadan ve ezber olmadan, halkın köy meydanında oyuncuların etrafında toplanması ile oynanan tiyatro oyunlarına ortaoyunu denilmektedir . Kavuklu ve Pişekar ortaoyunun ana kahramanlarıdır . Karagöz oyunundaki Karagöz ve Hacivat ile ortaoyunundaki Kavuklu ve Pişekar karakter olarak birbirlerinin aynısıdır . Karagöz ve Hacivat'ın perdeye yansıyan tasvirler olması, Kavuklu ve Pişekar'ın gerçek oyuncular olması yönüyle birbirinden ayrılırlar . 
- Meddah : Tek kişinin zaman zaman mizahi zaman zaman düşündürücü konular anlattığı günümüzde "stand-up" adı verilen sahne sanatıdır 
. Meddah elinde mendili ve bastonu ile taklitler yaparak şive kullanarak izleyenlere hikayeler anlatır . Meddahın mendili bazen bir dilencinin mendili bazen de bir kadının eşarbı olur . Baston ise kahramanın bazen atı bazen de arabası olur . 
- Karagöz : Ana karakterler Karagöz ve Hacivat'ın perdeye yansıtılması ve bu karakterler aracılığıyla mizahi ve düşündürücü olayların anlatıldığı oyunlardır 
. Karagöz okul görmemiş yabancı kelimeleri yanlış telaffuz eden ve Hacivat'ın yabancı kelimeler kullanması ile alay eden bir tiptir . Hacivat ise okumuşluğu olan her fırsatta bilgili olması sebebiyle Karagözle alay etmeye çalışan bir tiptir . 

ANONİM HALK EDEBİYATI ŞİİR ÜRÜNLERİ
- Türkü : İlk olarak kim tarafından söylendiği bilinmeyen hecenin 11'li kalıbı ile söylenmiş bestelenen halk şiirlerine türkü adı verilmektedir . Çoğunluğu anonim olmakla beraber kim tarafından yazıldığı bilinen türkülerimiz de bulunmaktadır . Günümüzde de halk arasında canlılığını koruyan türküler halkın acılarını, sevinçlerini, hasretlerini dile getiren halk edebiyatı ürünleri olmuştur . Türkülerde bentler ve bentlerin ardından gelen tekrarlanan nakaratlar bulunmaktadır . Halk edebiyatında bu nakaratlara "kavuştak" ya da "bağlama" denilmektedir . Türküler çok çeşitli konularda söylenmiştir . Ağıtlar ve ninniler farklı nazım türleri değil türkülerin ayrı bir formu olarak değerlendirilmektedir . 
- Mani : Halk edebiyatının en küçük nazım biçimi olan türküler tek dörtlükten oluşmaktadır . Çoğunluka aaxa biçiminde kafiyelendirilen maniler 7'li hece ölçüsüyle yazılmıştır .Aşk ile ilgili maniler çok fazla olmasına rağmen her konuda maniler yazılmıştır . İlk dizesi yedi heceden daha az olan maniler de bulunmaktadır .Bu manilere kesik mani ya da cinaslı maniler denilmektedir . Manilerin sonuna aynı kafiyede iki daha dize eklenmesi ile meydana gelen manilere yedekli maniler denilmektedir .
- Ninni : Bebekleri uyutmak için anneler tarafından söylenen ezgili şiirlere ninni denir . Dörtlükler ve nakaratlardan oluşan ninniler kendine has bir ezgiyle seslendirilir . Ninniler türkülerin bir formudur ve bebeğin psikolojisi üzerinde olumlu etkiye sahiptir . 
- Ağıt : Türkülerin bir formu olan ağıtlar bir kişinin ölümü üzerine duyulan acı ile söylenmektedir .Kafiye düzeni ve ölçüsü türkülerle aynıdır .  Divan edebiyatında "mersiye" , İslamiyetten önceki Türk edebiyatında ise "sagu" adı verilmekteydi .