Sisler Bulvarı Şiirinin İncelenmesi

Bu yazımızda usta şair Attila İlhan ' ın " Sisler Bulvarı " şiirini tahlil etmeye çalışacağız. Şiirin incelenmesinde bölüm bölüm tahlil yapılmaya çalışılacaktır.

Giriş
     Attila İlhan bir röportajında Sisler Bulvarı şiirinde " Evazyon " yani kendinden kaçış temasının ağırlıklı olduğunu söylemiştir. Kendinden kaçış temasının şiirimize Sisler Bulvarı ile giren bir tema olduğunu da söylemiştir. Bu şiirinde ve Sisler Bulvarı kitabında yer alan diğer şiirlerinde de Attila İlhan "ben" kavramını ve bireyin kendinden, yaşadığı coğrafyadan kaçışını ön plana çıkarmıştır. Bu kaçış dönemin siyasi ve ideolojik ortamından da ileri gelmektedir.
    Şiirde sinematografik bir anlatım görülmektedir. Yani şair adeta bir film senaryosu havasında kurgulamıştır şiirini. Şiiri okurken adeta film gözlerimizin önünde canlanmaktadır.
    Attila İlhan kitabın sonunda "Meraklısı İçin Notlar" diye bir bölüm eklemiş ve bu bölümde kitaptaki şiirleri hangi duygularla yazdığını anlatmıştır. Sisler Bulvarı şiiri için de herkesin bu şiiri Paris'ta yazdığını sanmasına rağmen şiirin Laleli'de bir pansiyonda kaldığı zaman yazıldığını söylemiştir. Attila İlhan komitacılık yıllarında bıçak ağzında yaşadığını söyleyerek bu dönemin gerilimlerinin bu şiirlerde yansımalarının olduğunu belirtmiştir.

Sisler Bulvarı Şiirinin Tahlili
elinin arkasında güneş duruyordu
aylardan kasımdı üşüyorduk
ağacın biri bulvarda ölüyordu
şehrin camları kaygısız gülüyordu
her köşe başında öpüşüyorduk

Şiirin ilk bölümü mevsimin şair üzerindeki etkisi ve bu etkinin şairin çevresini algılayış biçimi ile başlamaktadır. Güneş olmasına rağmen üşüdüklerini hissetmektedir şair. Sonbaharın etkisi ile bulvardaki bir ağaç yapraklarını dökmekte ve kışa hazırlanmaktadır. Şair bu manzarayı ağacın ölmesi olarak düşünürken aynı zamanda ağacın ölmesi ile kendi ruhu arasında da bir bağlantı kurmuştur. Bu soğuğa rağmen şair sevgilisinin varlığı ile ısınmakta ve "her köşe başında öpüşüyorduk" sözü ile yaşadığı coşkunluğu ifade etmektedir. Şiirin bu bölümünde "camların kaygısızca gülmesi" güneş ışığının camdaki yansımasının bir tebessüm olarak algılanmasındandır.

sisler bulvarı'na akşam çökmüştü
omuzlarımıza çoktan çökmüştü
kesik birer kol gibi yalnızdık
dağlarda ateşler yanmıyordu
deniz fenerleri sönmüştü
birbirimizin gözlerini arıyorduk

güneşin batmas ile şair yalnızlık duygusunu derinlemesine hissetmektedir. Bu hissi sevgilisi yanında olmasına rağmen hissetmektedir. Şair karanlığın çöküşünü bir tehlike, bir yalnız kalma hali olarak algılamaktadır. Ancak kesik birer kol gibi yalnızdık demesi yalnızca kendini değil sevgilisini de yalnızlık duygusu içerisinde gördüğünün ifadesidir. Deniz fenerleri sönmüş, etrafta ateşler yok . bu ortamda şair bir ışık olarak sevgilisinin gözlerini görmektedir ve onu aramaktadır. Deiz feneri denizciler için bir rehber, bir kurtuluş müjdecisidir. Deniz fenerlerinin yanmadığını sözylemesi adeta şairin yalnızlığının çaresinin olmadığı anlamına gelmektedir.

sisler bulvarı'nda seni kaybettim
sokak lambaları öksürüyordu
yukarıda bulutlar yürüyordu
terkedilmiş bir çocuk gibiydim
dokunsanız ağlayacaktım
yenikapı'da bir tren vardı

şair yalnızlığın gitgide derinleşmesi ile sonunta sevgilisini tamamen kaybetmiştir. Bu ruh haline sokak lambalarını da ortak etmiş ve ayrılığın verdiği karamsarlıkla kesik kesik yanan sokak lambalarını öksüren hasta bir adama benzetmiştir. Şair bulutları da yürüyor olarak görerek adeta her şeyin kendini terk ettiğini düşünmektedir. Bu ruh hali o kadar derindir ki şair kendisini anne babası tarafından terkedilen bir çocuğun çaresizliği ve savunmasızlığı içerisinde görmektedir. Bu noktada "yenikapı'da bir tren vardı" sözü şairin bulunduğu yerden kaçma isteğinin ilk ışığı olarakkarşımıza çıkmaktadır.

sisler bulvarı'nda öleceğim
sol kasığımdan vuracaklar
bulvar durağında düşeceğim
gözlüklerim kırılacaklar
sen rüyasını göreceksin
çığlık çığlığa uyanacaksın
sabah kapını çalacaklar
elinden tutup getirecekler
beni görünce taş kesileceksin
ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!

Şair bir önceki bölümde şehirden kaçmayı düşünmeye başlamıştır ancak bunun mümkün olmadığını kabullenmiştir. Bu yüzden o bulvarda ölmeyi istemektedir ve bu ölümün nasıl olacağının hayalini kurmaktadır. Ve sinematografik bir biçimde o an canlandırılmıştır. Şair aralarındaki aşka bağlı olarak ölümünün sevgili tarafından rüyasına gireceğini söylemiştir. Sevgilisinin haber edilip de kendisinin cansız bedenini görünce yaşadığı acının büyüklüğü sebebiyle ağlamaya bile güç bulamayacağını düşünmektedir.

sisler bulvarı'ndan geçtim sırılsıklamdı
ıslak kaldırımlar parlıyordu
durup dururken gözlerim dalıyordu
bir bardak şarabda kayboluyordum
gece bekçilerine saati soruyordum
evime gitmekten korkuyordum
sisler boğazıma sarılmışlardı

şair bir önceki bölümde ölümünü hayal etmişti. Ancak tekrar gerçek hayata dönen şair yaşadığı bunalımdan dolayı bir an  önce evine gitmek istemektedir. Ancak " sisler boğazıma sarılmıştı " sözü ile tehlikelerden korktuğunu anlatmaktadır. Sis bu şiirde belirsizliğin tehlikenin simgesi olmuştur. Belki takip edilme korkusu şairi aslında en güvenli yer olan evine gitmekten bile korkutmaktadır. Böylesi bir ruh hali içerisinde şair bir bardak şarabın her şeyi unutturacağını düşünmektedir.

bir gemi beni afrika'ya götürecek
ismi bilmiyorum ne olacak
kazablanka'da bir gün kalacağım
sisler bulvarını hatırlayacağım
kırmızı melek şarkısından bir satır
lodos'tan bir satır yağmur'dan iki
senin kirpiklerinden bir satır
simsiyah bir satır hatırlayacağım
seni hatırlatanın çenesini kıracağım
limanda vapur uğuldayacak

Bu bölümde şairin coğrafyadan kaçış isteği kendini iyiden iyiye belli etmektedir. Daha önce Yenikapı'daki bir tren kaçışın hayali olurken bu bölümde Afrika'ya giden bir vapur kaçışın hayali olmuştur. Şair her ne kadar kaçsa da bu kaçış sadece bedensel bir uzaklaşma olacaktır. Sisler Bulvarı ve sevgili şairin hayalinden bir türlü gitmeyecektir. Şair sevgilisini hatırlatan anılarla o kadar çevrelenmiştir ki bu sinirini "seni hatırlatanın çenesini kıracağım" sözüyle açığa vurmuştur.

sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
ağaçları yatıyordu yoksuldu
bütün yaprakları sararmıştı
bütün bir sonbahar ağlamıştı
ağlayan sanki istanbul'du
öl desen belki ölecektim
içimde biber gibi bir kahır
bütün şiirlerimi yakacaktım
yalnızlık bana dokunuyordu

Bu bölümde şair yeniden gerçek hayata dönüş yaşamaktadır. Şair Sisler Bulvarı bir gece haykırmıştı derken aslında kendi haykırışını ifade etmektedir.  "Bütün bir sonbahar ağlamıştı / ağlayan sanki İstanbul ' du " derken şairin yalnızlığına ve üzüntüsüne yaşadığı şehirdeyi her şeyin ortak olduğunu belki de ona acıdıklarını ifade etmektedir.

eğer sisler bulvarı olmasa
eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
sabah ezanında yağmur yağmasa
şüphesiz bir delilik yapardım
hiç kimse beni anlayamazdı
on beş sene hüküm giyerdim
dördüncü yılında kaçardım
belki kaçarken vururlardı

sisler Bulvarı şairin sevgilisini hatırlatan, her köşesi sevgilisi ile ilgili anılar barındıran çok önemli ve değerli bir yerdir. İşte bu sebeple şairin canını kıymasını engelleyen, onu kafasından türlü düşünceler geçtiği zaman bir liman gibi bağrına basan bir yerdir Sisler Bulvarı. Şairi bir delilik yapmaktan alıkoyan bir  husus da sabah ezanı ve yağan yağmurdur. Hem ezanın musikisi hem de yağmurun sesindeki dinginlik şairin ruhunu rahatlatmaktadır.

sisler bulvarı'ndan geçmediğim gün
sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
yağmurun altında yalnızım
ağzım elim yüzüm ıslanıyor
tren düdükleri iç içe giriyorlar
aklımı fikrimi çeliyorlar
aksaray'da ışıklar yanıyor
sisler bulvarı ayaklanıyor
artık kalbimi susturamıyorum

Şair son bölümde yine gerçek hayata dönüyor. Bu bölümde şiir boyunca neresi olduğu belli olmayan Sisler Bulvarı'nın Aksaray taraflarında bir yer olduğu hissedilmektedir. Sisler Bulvarı kaçışın, yalnızlığın, ölümün kısacası şairin yaşadığı tüm karmaşık duyguların birleşimi oluyor. Şair Sisler Bulvarı ile o kadar özdeşleşiyor ki oradan geçmediği günleri sisler bulvarı öksüz ben öksüz diye anlatıyor. Şiirin sonunda artık şair kalbimi susturamıyorum diyerek kavuşma isteğini adeta haykırıyor.

2 yorum:

Deneme