Kinaye

Gerçek ve mecazi anlamları olan bir sözü, onun mecazi anlamını kastederek kullanma sanatıdır. Başka bir deyişle gerçeği mecaz yoluyla dolaylı olarak anlatmaktır. Dilimiz kinayeli söyleyişe gayet elverişlidir. Kinaye sanatı pek çok atasözünde ve deyimlerde mevcuttur. Lügatte tasrîhin zıddıdır. İlm-i Beyânda ise :
”Hem hakikat, hem mecaz mânasını taşıyabilen lafız” dır.
Kinayenin, sözün başka bir anlama gelmesi olasılığı olmayan türüne kinaye-î karîbe, sözün anlamının gizlendiği türüne de kinaye-î baîde denir.
Kinaye sanatı ile mecaz-ı mürsel’i ve istihdâm sanatını karıştırmamak lâzımdır. Mecaz-ı mürsel ile farkı şudur:
1-Kinayeli söz (tamlama veya kelime grubu) gerçek anlamıyla da değerlendirilebilir; ama kastedilen o sözün mecâzî mânâsıdır.    
2-Mecâz-ı mürsel’ de ise söz gerçek mânâsıyla asla değerlendirilemez. 
İstihdâm sanatı ile farkına gelince:
Her iki sanatta da kelimenin hem gerçek hem de mecâzî mânâsı söz konusudur. İstihdamda mecâzî ve gerçek mana aynı ölçüde değerlidir. Yâni aynı ağırlığa sahiptirler. Cümle veya mısra mânâlandırılırken her iki mânâya da yer vermek zorundadır, zirâ iki mânâ için de ipucu vardır.
Kinayede ise ağırlık mecâzî mânâdadır. Kinaye sanatını yapan mecâzî mânâyı kastetmiştir. Gerçekle mânâ ise aralık bırakılmış bir kapı gibidir. Kinaye açıkça söylenmesi mahsurlu olan duyguları, alay ve hakaret gibi maksatları taşıyan sözleri söylemeye yarayan bir sanattır. Durduk yerde bu yola başvurulmaz. Fakat kinaye her zaman alay ve hakaret gibi duygular için kullanılmaz. Anlatıma genişlik vermek manasıyla da bu sanata başvurulur. Mecâzî mânânın yanında gerçek mânâda bir görüş ufku açar. Yani kelimenin iki ifade kudretini birden kullanmış oluruz ki bu da söze zenginlik verir.
“Taş bağırlı dağlar” sözü kinâyelidir. “ Hissiz, katı kalpli, merhametsiz” gibi mecâzî mânâlarda kullanılmıştır. Fakat sözü gerçek mânâsında aldığımız zaman da ifade kudreti vardır. Çünkü dağların yamaçları hakikaten kayalarla kaplı olabilir. İşte kinaye sanatı böyle bir mânâ genişliği ve ifade kudreti sağlar.
Şimdi, Yahya Kemâl’den seçtiğimiz kinaye örneklerini görelim:
Âhır ağardı tan yeri re’s-i cibâlden
Serhadde yol göründü Acem tahtgâhına
“yol göründü” ifadesi kinâyelidir. “Sefer vakti geldi.” şeklinde mecâzî mânâda kullanılmıştır. Ama tan yeli ağarınca hakikaten etraftaki yollarda görülür. Bu da sözün gerçek mânânasıdır.
Pâmâl-i rahşı kıldı Acem tâc ü tahtını
Tâ Arşa astı tîgıni Sultan Selim Han
“pâmâl-i rahşı”  kılmak (atının ayakları altına almak) sözü kinâyelidir. Düşmanı mağlup etmek gibi mecâzî bir mânânada kullanılmıştır. Fakat savaş sırasında Acem tahtı ve tacı Selim Han’ın atının ayakları altında kalabilir.

Birden serildi hâke Ridâniyye cephesi
Bed’etti feth-i Kaahire’den inhizâm-ı tâm
“hâke serilmek” (toprağa serilmek, yerle bir olmak) mağlûbiyet mânâsında kullanılmış. Gerçek mânâda da düşünülürse, vurulan askerler yelere serilirler.
Muhtâc isen füyûzuna eslaf pendinin
Diz çök önünde şimdi Emîrî Efendi’nin
“diz çökmek” ders almak, saygı görmek gibi mecâzî mânâlarda kullanılmış. Gerçek olarak da öğrenci hocanın önünde eğilerek diz çöker.
Eyyâm-ı devletinde el üstünde gezdi câm
Bir kerre dizden inmedi sîrâb olan sebû
“el üstünde gezmek” değer verilmek şeklinde mecâzî mânâda kullanılmış. Kadeh’in elde tutuluşu da gerçek mânâdır.

Makbûl isen hitâbına herkes kulak tutar.
“kulak tutmak” deyimi  değer vererek dinlemek anlamında (mecâzî mânâ).
Dinleyenler kulaklarını gerçekten tutabilirler (gerçek mânâ).
Kalanlar ortada genç, ihtiyâr, kadın, erkek,
Harâb olup yaşıyor tâliin azâbiyle

“Ortada kalmak” kimsesiz, sahipsiz olmak, esir olmak (mecâzî mânâ). Esir olanlar evsiz barksız sokakta kalabilirler (gerçek mânâ).
Yumdu dünyaya elâ gözlerini
“gözlerini yummak” ölmek. (mecâzî mânâ)
Ölen kişi gözlerini yumar (gerçek mânâ)

Ey benim sarı tanburum
Sen ne için inilersin
İçim oyuk derdim büyük
Ben anınçin inilerim
Pir Sultan Abdal
Sazın içi gerçekten oyuktur. Ancak söylenmek istenen dert ve ıstıraptır. Burada bu söze baktığımızda hem gerçek hem de mecâzi anlamda kullanılmış demektir.

Bu ne kudret ki elifbayı okur ezberden
Tutiname onun indinde debistan gibidir.
Eşref
Şair bu beyitte kişinin bilgisini över gibi görünüp onu kara cahil gösteriyor. Alfabenin ezbere okunmasını kudret sayacak kadar kimse gafil olamaz. Bu yüzdendir ki, beytin kinayeli bir anlamı bulunduğu anlaşılıyor.

0 Comments:

Yorum Gönder

Deneme