İkinci Yeni ve Hisar Toplulukları

İKİNCİ YENİ EDEBİYAT TOPLULUĞU


 

  • Garip akımın sıradan, renksiz, üç beş dizelik, fıkramsı şiirlerine tepki olarak doğdu.

  •   Şiirde önemli olan şey sözcüklerin anlamı değil, söylenişin özelliğidir.

  •   Sözcüklerin sözlük anlamı değil, şairlerin onlara kazandıracağı hayal ve buluşlar önemlidir.

  • Şiirde öyküleyici anlatıma yer verilmemeli; şiir öteki türlerden hem biçim hem de içerik yönünden kesin çizgilerle ayrılmalıdır.

  •  dürüstlük, Ahlak, olgunluk,etik,erdem, gerçek ve toplum” gibi konuların anlatımı için şiir araç olamaz.

  • Şiir dili konuşma dilinden ayrı olmalı; şiirin kendine özgü bir dili olmalı.



  • Kısaca;

  •  A. edebi sanatlara özgürlük, 

  • B. imgeye kapıları sonuna kadar açmak, 

  • C. aydınlara seslenmek, 

  • D. konuyu ve olayı şiirden atmak..


Sanatçıları


  •  Cemal Süreyya

  •  Edip Cansever

  •  Sezai Karakoç

  •  Ece Ayhan

  •  Turgut Uyar

  •  İlhan Berk

  •  Ülkü Tamer


HİSARCILAR



  •  1950’den sonra Şair ve Yazar Mehmet Çınarlı’nın çıkardığı Hisar dergisinin etrafında toplandılar.

  • Garipçilere tepki gösterdiler.

  • Milli ve manevi değerlere dayalı bir şiir anlayışını savundular.

  • Ölçü ve uyak gibi biçim öğelerini önemsediler.

  • Aşk, doğa ve yurt sevgisi gibi temaları işlediler.


Şairler:


  • Mehmet Çınarlı

  •  İlhan Geçer

  •  Munis Faik Ozansoy

  •  Mustafa Necati Karaer

  •  Yavuz Bülent Bakiler


 

Şiirde Gerçeklik ve Anlam

Şiirde Gerçeklik ve Anlam


 




  • Şiirdeki gerçeklik, genellikle somut bir anlayışla sınırlı değildir.

  • Bu Gerçeklik,kişinin   yalnızca yaşadıklarıyla değil; sezgileri,tasarıları , öngörüleri ve izlenimleriyle de alakalıdır.

  • Şair,şiirinin her okuyan tarafından  farklı farklı algılanmasını amaçlar. Her okuyan şiirden farklı farklı manalar kurar. Şair bu nedenledir ki kelimelere yeni yeni anlamlar yükleyerek şiir yazar

  • Şiirde varlığını hisseden okuyucu şiire yönelimi daha ayrı olur.


Modern şiirin özellikleri:



  • Daha çok toplumdan ziyade bireysel duyguların,sevgilerin, yalnızlıkların  ön plana çıkarıldığı bir şiir geleneğidir.

  • Şiirlerde  genellikle serbest nazım biçemi  kullanılmıştır.

  • Çağrışım yönünden sembollerle yüklü  zengin ifadeler vardır.

  • Genellikle somuttan çok soyuta, ruha  hitap eden şiirlerdir.

  • Şiirler,ölçü ve kafiye arayışı yoktur


 Şiirde Yorum



  • Okuyucun şiiri kendi geçmişine, birikimlerine,dünya algısına,özelliklerine,kültürüne,zevkine göre anlamlandırması ve yeni manalar çıkarılmasına yorum denir


  Güzel bir yorum için:




  • Öncelikle şiirin biçimsel özelliklerini,  şairin dil ve üslubunu, şiirin temasını belirlemek gerekir.

  • Şiirin hangi şartlarda  yazıldığı, dönemin genel özellikleri bilmek gerekir.

  • Şairin edebi kişiliğine ( zihniyetine) bakmalıyız.

  • Şairin hangi akımda, grupta olduğunu , Şiirin bağlı olduğu akımın  özelliklerini iyi bilmemiz gerekir.

  • Şiirin içinde tek bir mana aramak yerine şiirin birden çok anlam taşıdığını dizelerde farklı manalar olduğunu bilmemiz gerekir.

İlk Türk Beylikleri



 


İlk Türk beylikleri şunlardır.

a)      Saltuklular

b)      Danışmentler

c)       Artukoğulları

d)      Mengücekliler

e)      Çaka Beyliği

Saltuklular:


1)      Anadoluda kurulmuş olan ilk ürk beyliğidir.

2)      Bu beylik Erzurum, Kars,Bayburt ve çevresine hakim olmuştur.

Danışmenliler:


1)      Sivas, Amasya, Tokat ve Kayseri çevresine hakim olmuştur.

2)      İlk kurulan beyliklerden en güçlü olanıdır.

3)      Anadoluda inşa edilen İlk Türk islam medresesi olan Yağıbasan Medresesini  yamışlardır.

Artukoğulları:


1)      Mardin,Hasankef ve Diyarbakır çevresinde kurulmuş anadolu beyliğidir.

2)      Meşhur Malabadi köprüsü artukoğulları tarafından yapılmıştır.

Mengücekliler:


1)      Erzurum,Divriği ve Kemah çevresinde hakimiyet kurmuşlardır.

2)      Meşhur Divriği Külliyesi bu dönemde  yapılmıştır.

Çaka Beyliği:


1)      İzmir ve çevresinde hakim olan denizci bir beyliktir.

2)      Türk deniz kuvvetlerinin  temelini bu dönemde kullanılmıştır.

 

 

Ahmet Hikmet Müftüoğlu



Ahmet Hikmet Mütüoğlu:


1870’te İstanbul’da doğdu.1927 de yine İstanbulda vefaat etti.

Hikayeci mora müftüsü Abdülhalim Efendinin torunudur.Dışişlerinde,konsolosluklarda çalıştıLisede edebiyat öğretmenliği ve batı edebiyat profösörlüğü yaptı.

Ahmet Hikmet Müftüoğlu Yazı hayatına İktidam gazetesinde başladı.

Daha sonra serveti funun  dergisinde yazılar yazdı.

Edebiyat-ı Cedide topluluğuna katıldı.

Bu dönemlere kadar hikayeci kişiliği tam oturmasada esas hikayeci kişiliği 1911 yılında Türk Yurdu  dergisinde yayınladığı milli ve yerli konuları  işleyen hikayelerinde görülür..

Dil ve anlatımolarak şimdi bize ağır gibi görünsede dönemin diğer yazarlarına göre oldukça sade olduğunu söyleyebiliriz.

Ahmet Hikmet Müftüoğlu Türkçülük idealini benimsemiş, bu ideali inanç ekseninde dillendirmiştir.

Ahmet Hikmet Müftüoğlu  Türkçülüğün önemli yazarlarındandır.

Haristan Ve Gülistan eserinde Ahmet Hikmet Müftüpğlu bir çok didaktik konuya değinen hikayeler yazmıştır.

 

Başlıca Eserleri:


Haristan ve Gülistan, Çağlayanlar

 

 

Okuma Sırasında Düşüncenin Akışı

 

Okuma sırasında, aklın çevikliği gözleri uyarmalı; akıl, daima atılganlığı elde bulundurmalıdır. İyi bir ritim ve karşılıklı uyum sağlamış göz ve akıl, kelimelerle cümlelerin kalıplarının çabuklukla/çabukça yakalayarak satırların üzerinde hızlıca hareket etmelidir. Akıl bu aktif haliyle gözlerin en büyük yardımcısıdır.

Yavaş okuma sırasında akıl büyük bir tembellik içindedir; bütün yük gözler üzerindedir. Akıl gözlerin okumasını bekler. Göz okuyamazsa, geriye döner, durur, çabalar; akıl, çok sonra, gözün okuduğunu kavramaya çalışır. Bütün yük gözler üzerindedir. Hâlbuki hızlı okumada akıl, gözlerin okumadığı, henüz sırası gelmemiş kelimeleri metnin akışından tahmin etmeye, , bütüne göz gezdirmeye kavramaya çalışır.

Yavaş okumada akıl, fren görevi yaparken hızlı okumada ise çekici lokomotiftir. “Leb demeden leblebiyi anlamak” deyimin anlattığı gibi, çoğu zaman sözün nasıl biteceği, hangi kelimeden sonra hangi kelimenin geleceğini bilir. Akıl girişkenliği elde tuttuğu sürece hep önde koşacak, gözler ona yetişmek için alabildiğine hızlanacaktır.

İşte hızlı okuma bu yönüyle yavaş okumadan daha büyük bir dikkat ve zihin uyanıklığı ister. Hızlı okuyan bu sebeple okuduğunu yavaş okuyana nispetle çok daha iyi anlar, kavrar.

Bu yargının tersi de doğrudur. Yani, hızlı anlama ve hızlı kavrama okuma hızını artırır. Araştırmalar, hızlı okuyan kişilerin zihinlerini daha fazla vererek okudukları ve her ‘’tespit duraksaması’’nda daha fazla kelime algıladıkları için iyi anladıklarını ortaya koymaktadır.

Yrd.Doç.Dr. Mehrali Calp....

 

Melih Cevdet Anday



 


-1915 yılında İstanbulda doğmuştur.

-Şair ve yazar kimliği ile karşımıza çıkar.

-Yurt dışına çıktıdaha sonra yurda geldiğinde memurluk yaptı ve gazetelerde çalıştı.

-Kanservatuvarda tiyatro edebiyatı öğretmenliği yaptı.

-Gazetelerde deneme yazarlığı yaptı.

-1936 yılında ilk şiirini Varlık dergisinde yayınladı.

-Şiir dilini konuşma diline yaklaştırarak romantik duyarlılıktan kaçınmıştır.

-Okta Rıfat ve Orhan Veli ile birlikte yeni şiir akımının öncülerindendir.

-Var olanla yetinmeyip sürekli yenilik aradı.

-Şiirlerinde sürrealist bir etki görmek mümkün.

-Akılcı şiirin temsilcilerindendir.

-Dili çok sade ve yalındır.

-Yazılarında nüktedan bir tavır sergilemektedir.

Başlıca Eserleri:


Şiirleri: Rahatı Kaçan Ağaç, Telgrafhane, Kolları Bağlı Odysseus,Göçebe Denizin Üstünde

Romanlar: Aylaklar,Gizli Emir

Deneme: Doğu Batı, Konuşarak,

Oyun: İçerdekiler,Mikadonun Çöpler

 

 

 

Atatürk’ün Temel İlkeleri



 



  • Cumhuriyetçilik

  • Milliyetçilik

  • Halkçılık

  • Laiklik

  • İnklapçılık

  • Devletçilik


 

Cumhuriyetçilik



  • Halkın yönetimde aktif olduğu demokratik bir sistemdir.

  • Millet iradesinin sandıkla yönetime yansımasıdır.

  • Milli egemenliğin beraberinde getirdiği zorunlu ihtiyaç

  • Saltanat ve monrşinin zıttıdır.

  • Siyasal bir nkilaptır.

  • Atatürrkün en büyük eserim diye belirttiği ilkedir.


 

Aşağıdaki inkılaplar Cumhuriyetçilik ilkesini güçlendirmek için yapılmış siyasi inklaplardır.

  • Tbmm’nin açılarak halkın yönetime katılması

  • 1921 Anayası ile 1924 anayasasının meclis tarafındankabul edilmesi.

  • Halkın yönetime katılımını sağlayan cumhuriyet rejiminin ilanı

  • Cumhuriyet rejiminin ve demokrasının gereği olan çok prtili hayata geçiş

  • Halifeliğin kaldırıması ile rejime karşı oluşacak tehditin kaldırılması.

  • Yurttaş olarak kadınlarında erkeklerle ayna haklara sahip olarak demokraside yerlrini almaları.

  • Semen yaşının düşürülmesi ( Katılımın artmasını sağlamıştır.)



Milliyetçilik



  • Kurtuluş savaşının omurgasını oluşturan bir ilkedir.

  • Milliyetçilik faşizmin aksine din, dil,ırk gözetmeksizin ortak geçmiş, ulusal menfaat noktasında birleşen herkesi kastetmiştir.

  • Vatan sevgisi milli birlik ve beraberlikle sağlanmıştır.


Aşağıdaki yapılan İnklaplar Milliyetçilik ilkesini güçlendirmek amacıyla yapılmıştır.

  • Sınırlarımızı belirlemek amacı ile savaşla kazandığımız yerler olan misak-ı Milli sınırları gösterilmiştir.

  • Türk tarihinin araştırılması amacıyla Türk TarİH Kurumu kurulmuştur.

  • Türk dilinin kökeni ve gelişiminin araştırılması için Türk Dil Kurumu kurulmuştur.

  • Denizlerde bağımsızlığımızı kazandıran kabotaj kanunu çıkarılmıştır.

  • Türk parasının değerini artırmak için türk parasını koruma önlemleri alınmıştır.

  • Reji idaresi tamamen millileştirilmiştir.



Devleçilik



  • Ekonomi ile ilgili olarak devletin büyümesini, gelişmesini  sağlayan her şey devletçilik ilkeleri arasındadır.

  • Eski gelenekte yer olan halk devlettir anlayışını silerek, devlet halk içindir anlayışını hakim kılılmaktır.

  • Mevcut durumdu ihtiyaca göre uygulanmıştır.


          Aşağıda yapılan inkılaplar devletçiliği güçlendirmek amacıyla yapılmıştır.

  • 1930’da Merkez Bankasının kurulması

  • MTA,  Etibank, Sümerbank gibi kuruluşların devlet tarafından kurulması.

  • 1. VE 2 . Beş yıllık sanayi planlarının yapılarak bir hedefin belirlenmesi.

  • Kamu İktisadi Teşkilatının kurulması.



Halkçılık



  • Toplumdaki her türlü sınıfsal, dinsel, ırksal farklılıkları kaldırarak herkesi eşit şartlarda yaşadığı  bir devlet kurmak


Aşağıda halkçılık ilkesi ile yapılan inklaplar bulunmaktadır.

  • Halkevlerininaçılarak kültürel hayatın güçlendirilmesi.

  • Soyadı kanunu kabul edilerek hakl arasındaki sınıflar kaldırılmış herkes Unvanı yerine ad soyadı ile hitap edilerek zümreler etkisini yitirmiş.

  • Halktan alınan aşar vergisinin kaldırılarak halkın üretime olan katkısı sağlanmış hem de halk üzerindeki büyük bir yük kaldırılmıştır.

  • Kılık kıyafet kanunu ile toplumda ayrıcalık oluşturacak her türlü sınıf kaldırılmaya çalışılmış.

  • Medeni kanun kabul edilmesi ile bir hukuk düzeni içerisinde yasalar çerçevesinde adi bir düzen gelmiş ( Özellikle evlenip boşanmalarda kadına güvenceler geirilmiştir.)

  • Kız okulları, erkek okulları gibi kurumların yerini karma eğitim veren kurumlar almıştır.



Laiklik



  • Din ve devlet işlerinin ayrılığı esasına dayanır.

  • Herkes vcdanen de dinen de özgürdür.

  • Akıl ve bilimi temele koyar


Aşağıda Laiklik ilkesi ile yapılan inklaplar bulunmaktadır.

  • Saltanatın kaldırılması

  • Halifeliğin kaldırılması

  • Eğitimin tek elden yürütülmesi için Tevhid-i Tedrisat kanunun kabulü

  • Tekke ve zaviyelerin amaçlarından uzaklaştığı için kapatılması

  • Medreselerin kapatılması

  • Şeriat mahkemelerinin kaldırılması

  • Anayasadan devletin dini islamdır maddesinin çıkarılması


 

 

 

Evliya Çelebi

Esas adı Hafız Mehmet Zılli’dir.

Kesin olmasa da 1611 de İstanbul’da doğdu, 1682 de ise nerede vefat ettiğ hakkında herhangi bir bilgi yoktur.

Şiir yazar, musiki, hattatlık gibi sanatlarla ilgilenen çok yönlü bir yazardı. Eserinden hareketle Macarca, Rumca, Latinceyi iyi bildiği varsayılır. Gezmek, dolaşmak, gezdiği yerleri anlatmak, kaleme almak onun en sevdiği işti.

Başlıca gezip gördüğü ülkele……………


İzmit, Trabzon, Girit, Bakü, Tebriz, İran, Bağdat, Yunanistan, Arnavutluk, Bosna, Dalmaçya, Almanya, Macaristan, Hollanda, Polonya, Moldova, Mısır Sudan Vb.

Edebiyatımızda gezi yazısı yazan ilk yazarımızdır. Yazılarında ince mizah unsurlarını şakaları ile süslemiştir.

Gezi yazılarında yörenin tarihi eserleri,doğal alanları,gölleri, vadileri,gelenek, görenekleri, nlatmıştır. Abartmalara sıkça başvurmuştur.

Örneğin Erzurum’un ne kadar soğuk olduğunu anlatırken

Bir kedi bir damdan diğer dama atlarken havada donuyordu gibi abartılara başvurmuştur.

17. Yy. Osmanlısını kültürel, tarihi ,coğrafi özellikleri ile ortaya koyan edebiyatımızın en önemli eserlerindendir.

Eserler:  5 Ciltten oluşmaktadır.Zuhuri Danışmanise eseri sadeleştirerek 15 ciltlik olarak hazırlamıştır.



Nedim

Hayatı



  • Esas adı Ahmet olan Divan şairimiz Nedim Mahlası kullanarak şiirler yazmıştır. 1681 de İstanbul’da doğan divan şairi nedim yine 1730 da İstanbul’da hayata gözlerini yumdu.

  • Merzifonlu Mehmet Efendinin oğludur.

  • İyi bir eğitim aldıktan sonra müderris oldu.

  • 1730 da Patrona Halil İsyanında vefat etti.

  • Divan şiirinde genel geçer temalar dini motif üzerinde şekillenirken Nedim klasik temaların dışına çıkarak zevk, eğlence, neşe üründe konular işleyerek Türk şiirine farklı bir pencere açmıştır.

  • Divan şirinde konunu dışında şekil olarak değişiklikler yaptı. Lale Devrinin O zevk sefa eğlence döneminin etkisi altında kalmıştır.

  • İstanbul Türkçesini çok iyi kullanmıştır. Günlük dille yazdığı şiirleri yaklaştırmaya çalıştı. Halka indi.

  • Halk edebiyatında yer alan benzetmelere, deyimlere, atasözlerine sık sık yer verdi.

  • Lale devri İstanbul’un zevk, eğlence dönemini en iyi yansıtan şiirlerinden biridir.

  • İstanbul’daki eğlence yerlerinin mesire yerlerini şiirlerinde işlemiştir.

  • Şarkı ve Gazel türünde saf örnekler verdi.

  • Dili sade ve herkesin anlayacağı saflıktaydı.

  • Türk edebiyatın en önemli şairlerindendir.


Başlıca Eserleri:


Divan, Nedim Divanı(Ahmet Gölpınarlı tarafından hazırlanmıştır.)




TAHAMMÜL MÜLKÜNÜ YIKTIN


Tahammül mülkünü yıktın Hulagu Han mısın kafir
Aman dünyayı yaktın ateş-i suzan mısın kafir

Kız oğlan nazı nazın şehlevend avazı avazın
Belasın ben de bilmem kız mısın oğlan mısın kafir

Ne ma´na gösterir duşundaki ol ateşin atlas
Ki ya´ni şule-i cansuz-ı hüsn ü an mısın kafir

Nedir bu gizli gizli ahlar çak-i giribanlar
Aceb bir şuha sende aşık-ı nalan mısın kafir

Sana kimisi canım kimi cananım deyü söyler
Nesin sen doğru söyle can mısın canan mısın kafir

Şarab-ı ateşinin keyfi rüyun şul´elendirmiş
Bu haletle çerağ-ı meclis-i mestan mısın kafir

Niçin sık sık bakarsın öyle mirat-ı mücellaya
Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kafir

Nedim-i zarı bir kafir esir etmiş işitmiştim
Sen ol cellad-ı din ol düşmeni iman mısın kafir

 

 

 

Bedri Rahmi Eyüboğlu



 


1911 de Göreli’de doğru. 1975’te İstanbul’da vefat etti.

Türk edebiyatının önemi yazar ve şairlerindendir. Ayrıca ressam kimliği ile de ön plana çıkar. 1926 da İstanbul güzel sanatlar Akademisi’nin de resim bölümünü tamamladı. Paris’te çalıştı resim üzerine. 1958’de Uluslar Arası Bruxelles Fuarında büyük ödül aldı. Resim yeteneğinin beraberinde getirdiği gözlem gücünü yazılarına yansıtan Bedri Rahmi kendine özgü bir dil oluşturdu.

1) Eserlerinde şekilde ziyade iç uyum ve söyleyişe önem verdi.

2) Anlatımı süslü olmadan ziyade doğal ve gösterişsizdir.

3) Aşk temalı Şiiler yazdı.

4) Halk edebiyatı ile modern edebiyatı sentezledi.

Yukarıda bahsettiğimiz özellikleri yazıları ve gezi notları içinde geçerlidir.

Başlıca Eserleri:

Şiir Kitapları: Yaradana Mektuplar(1941), Karadut(1948), Tuz(1952)

Nesirleri: Canım Anadolu, Teze( Gezi Yazısı),Delifişek

 

 

Hüseyin Rahmi Gürpınar



 


1864 te İstanbul'da doğdu, 1944'yine doğduğu yer olan İstanbul'da vefat etti.

Paşa oğludur,hayatının büyük bir kısmı konaklarda teyzesinin yanında kadınlarla geçmiştir.Meşrutiyet dönemine kadar memurluklarda çalıştı,meşrutiyetten sonra hayatını yazarlıkla kazanmaya başladı.

Yazılarındaki Temalar………………

Konaklar,yalılar, her tipten insanları bulundukları ortam ile veren sosyal bozukluklara değinen Hüseyin Rahmi Gürpınarbatıl inançları,yanlış batılılaşma,aile geçimsizlikleri,ruh hastalıklarını  konu aldı.

Şıpsvdi ----Meftun Bey-----Alfranga görgü kuralları

Gülyabani---Korkunç varlıklara ve batıl inaca düşenleri içinde bulundukları komik durumlar.

Mürebbiye----- Ansiklobedik bir kitaptır, bitkiler hakkında geniş bilgiler verir.

Ayrıca beyoğlunun safahat alemlei,geçimsizlikler kitaplarında yansıtmışır.

 

Yarattığı canlı tipler;

Metres------Sadi Efendi

Hakka Sığındık----Büyücü Nefise Hanım

Şık-----Şatırzade Şöhet Bey

Murabbiye----Dehri Ef

Şıpsevdi----Meftun Bey

 

Başlıca Eserleri

Romanları: Şık(1899),İffet (1896), Mürebbiye(1899), Metres(1899), Tesadüf(1900), Nimetşinas(1901), Şıpsevdi(1911), Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç(1912),Gulyabani(1812),vb

Hkayeleri: Katil Buse(1933), Gönül Ticareti (1939), Melek Sanmıştım Şeytanı(1943 vb.

Oyunları: Hazan Bülbülü(1916), Kadın Erkekleşince(1933)

İkinci Maarif Şûrası

 

Ana diliyle ilgili en önemli etkinliklerden biri de 1943 yılında gerçekleşti. 15-21 Şubat 1943 tarihleri arasında toplanan ikinci Maarif Şûrası, ana dili öğretimine önemli bir yer ayırdı. Şûra “Bütün öğretim kurumlarında Türkçe ve bilhassa yazma öğretiminin daha verimli hâle getirilmesi için gereken tedbirlerin alınması; okullarda, resmî ve özel yayın alanlarında imlâ birliğini kolaylaştırma yollarının tayini meseleleri” üzerinde duruldu, alınan kararlar yayımlandı. (15-21 Şubat 1943 MEB İkinci Maarif Şu’rası, 1991, s.39)

Şûranın Ana Dili Komisyonu, öğretimin vazgeçilmez materyali olan ders kitaplarıyla ilgili görüşlerini özet olarak şöyle dile getiriyordu:

Okuma kitapları, şimdiki hâllerinde kalmalarına razı olabileceğimiz durumda değildir. Kötü bir kitap iyi bir programla elde edilmesi beklenen verimi düşüreceği gibi, iyi bir kitap da yol göstermek, usûl telkin etmek suretiyle tecrübesi kıt ve öğretme başarısı eksik olan bir öğretmenin büyük ölçüde yardımcısı olur.

Şu anda elimizde bulunan kitaplar ise sadece muhtelif metinlerin bir araya konulması suretiyle meydana getirilmiş olup okuma parçalarının altında ne kelime ne de fikir açıklamaları vardır. Ayrıca bunların pedagojik vasıfları da yoktur. Bu tarzda meydana getirilmiş olan okuma kitaplarından her öğretmen, öğrencisini ancak kendi tecrübe ve kabiliyeti derecesinde faydalandırmakta, bu da aşağı yukarı her okulda ana dili öğretiminin verimini istenilen seviyeye çıkaramamaktadır.

Kitap, hem şekli hem de muhtevası bakımından öğrenci için cazip; zevk ve fayda verici olmalıdır. Yazı, resim ve sayfa düzeni bakımından kitabın basılışı, muhtevası kadar önemlidir. Kitaptaki metinler itina ile seçilmiş olmalıdır. Bu seçimde halk edebiyatının bütün türlerinden sınıf seviyelerine göre değerli örneklere yer verilmelidir. Okuma kitabı, okulda çocuğun anlayış ve anlatış kabiliyetlerinin gelişmesine, kafasıyla karakterinin teşekkülüne birinci derecede yardım edeceği için, bu kitaplardaki parçalarda ifade ve imlâ yanlışlarından en küçüklerinin bile bulunmasına, bu parçalar arasında millî ve ahlâkî telkin kıymeti olmayanların bile yer almasına asla izin verilmemelidir. Çünkü çocuğa ana dilinin zevk ve sevgisini bu kitaplar kazandıracaktır.

Bütün bunlardan sonra da her parçanın altına gerekli kelime ve tabirlerle ana ve yardımcı fikirlere ait açıklamalar veya bu fikirleri bulduracak sorular konmalıdır. Öyle ki, öğrenci her okuduğu parçanın anlamına ve değerine varmayı düşünmeye alışmalıdır. Bu türlü açıklamalara dil bilgisine ait açıklama ve alıştırmalarla, yazma kurallarını, yolarını ve konularını da dahil etmek suretiyle Türkçe öğretiminde öğrenciye vermeyi düşündüklerimizi bir kitapta toplamak mümkün olabilecektir. Böylece okuma, yazma, dil bilgisi ve imlâ gibi bölümlere ayrılmış görülen Türkçe öğretimini tek amaca yöneltmek de sağlanmış olacaktır.

İkinci Maarif Şûrası yazma öğretimi için “Çocuklarımızda yazma kabiliyetinin gelişmesini evvelâ mümkün olduğu kadar çok yazmalarına bağlı görüyoruz. Bunun için muhtelif dereceli okulların her sınıfında ana dili öğretimi için yazılacak vazifelerin aya ve yıla göre hangi sayılardan aşağı düşmeyeceğinin ve ayrıca bir ana dili öğretmeninin haftada en az kaç vazife düzelteceğinin belirtilmesi gerekir. Bundan başka, diğer öğretmenlerin kendi dersleri için yılda en az kaç kompozisyon vazifesi vermelerinin uygun olacağının tayini ve bunların bilgi kadar ifade bakımından da değerlendirilmesi lâzımdır.” görüşünü benimsiyordu. Bunlar yazılı anlatım becerisini geliştirme açısından son derece önemli kararlardı.







[1] şûra: 1. Kurul, bir konuyu konuşup tartışmak, meselelere çare aramak amacıyla yapılan toplantı, danışma toplantısı. 2. Danışma Kurulu. 3. Danışma; istişare

 

Yrd.Doç.Dr. Mehrali Calp

 

 


Türklerin İslamiyeti Kabulü

-Türkler ve müslümanlar arasındaki ilişki ilk defa Hz Ömerin sasani devletini ortadan kaldırması sonucu komşu olduğumuzdan olmuştur.

-Hazarlarla Hz Osman zamanında Türkler ve müslümanlar arasında ilk savaş yapılmıştır.

-Emeviler zamanında Emevilerin milliyetçi ırkçı yaklaşımlarından dolayı islamiyet Türkler arasında yayılmamıştır.

-Abbasilerin ılımlı politikaları nedeni ile Abbasiler döneminde müslümanlık türkler arasında yayılmaya başlamıştır.

Türklerin İslamiyete Girmesini Kolaylaştıran Etmenler


-İslamiyetteki tek tanrı, allah inancı ile türklerdeki gök tanrı inancı arasındaki benzerlik,

-İslamiyetteki ahiret inancının eski türklerde ölümden sonra hayata inançla benzerlik göstermesi,

-İki dinde de kurban kesme adetinin olması,

-Türklerdeki cihan anlayışı ile islamiyetteki cihat anlayışının benzeşmesi,

-Cennet ve ehennem kavramlarının her iki toplumdada benzerlik göstermesi,

-Ahlak kurallarına her iki toplumdada verilen önem,

-Tüccarların karşılıklı etkileşimleri,

Türkler İslam Dünyasına Ne Katkılar Vermişlerdir?


-Gazneliler ve Selçuklular Abbasi halifesini korumuşlardır.

-Birçok bilim adamı yetiştirmişlerdir.

-Cami, medrese gibi mimari eserler vermişlerdir.

-Haçlılara karşı birleşilerek direnilmiştir.

-İslamiyeti Hindistan'a Asyaya yaydılar.

-İslam Dünyasındaki iç karışıklıkları önlediler.

-Talas savaşında yardımcı oldular

 

Talas Savaşı


Abbasiler ve Çinliler arasında yapılmıştır.

NEDENLERİ:

-Orta Asyada bulunan otorite  boşluğu,

-Çinin ipek yoluna hakim olma isteği,

-İslamiyeti yayma isteği.

SONUÇLARI:

-Türk kavimlerinin desteği ile savaşı Abbasiler kazandı,

-Türkistan çin egemenliğine girmekten kurtuldu,

-İslamiyete Türkler arasından katılım hızlandı,

-Çinlilerden öğrenilen kağıt yapma tekniğini öğrendiler,

-Türkler Abbasi yönetiminde görev almaya başladılar.

 

 

 

 

Türklerde Sosyal ve Ekonomik Hayat


Sosyal Hayat:


Türklerde sosyal sınıflara rastlanmaz.

Türk toplumlarında eşitlik esastır. Onun içindir ki özel bir sınıf, zümre yapısı oluşmamıştır.

Kölelik anlayışı eski türklerde yoktur.

Evlilikte tek kadın esastır.

Geçim kaynakları göçebelikten dolayı hayvancılıktır. Göktürklerde geçim hayvancılığın yanı sıra yerleşik hayata geçtiklerinden tarımda olmuştur.

Savaşçı toplumdur aynı zamanda teşkilatçı.

Sosyal hayat töreye göre düzenlenmiştir.

Türklerde Sosyal yapının oluşum basamakları:


Aile (oguş)

Sülale (urug)

Boy

Bodun (Millet)

devlet (İl)

Ekonomik Hayat:


Ekonominin temeli hayvancılığa dayanır.

İpek yolu en önemli gelir kapısıdır. Yapılan savaşların çoğu zaten ipek yolunu elde tutmak içindi.

Demircilik ve çadır hayatından dolayı dokumacılık gelişmiştir.

Pazırık, dünyanın ilk halısı Orta Asya'da dokunmuştur.

Yerleşik hayat dolayısı ile tarım en çok Uygurlular zamanında gelişmiştir.

Sulama kanalları yapılarak tarımda verimi artırmaya çalışmışlardır.

Yarmak adı verilen madeni paralar basılmıştır,

İpek ve bezden Kamdu adı verilen paralar basılmıştır.

Yazımı Karıştırılan Sözcükler

 

 

 

 

Günlük konuşma dilimiz, şivelerimiz veya yanlış öğrenmelerimiz Türkçede birçok kelimenin yanlış kullanılmasına sebep olmuştur. Öyle ki bazı kelimelerin doğrusu bazen bize acayip gelebilir yanlışlar o kadar işlemiş ki dilimize. Şimdi Bazı örneklere bakalım;

 

YANLIŞ-DOĞRU

Ardarda---Art arda

Hiç bir--Hiçbir

Entellektüel--Entelektüel

Bir kaç--Birkaç

Bir az--Biraz

Fiat--Fiyat

Ön görmek--Öngörmek

Dolanbaç--Dolambaç

His etti--Hissetti

Asvalt--asfalt

Atmış--altmış

Yatgın--Yatkın

Traş--Tıraş

Çalışgan--Çalışkan

Stajer--Stajyer

Kıravat--Kravat

Hayal perest--hayalperest

Süpriz--Sürpriz

Hal Olmak--Hallolmak

Önsöz--Ön söz

Karma karışık--karmakarışık

Sağnak--sağanak

Göz yaşı--gözyaşı

İnsiyatif--inisiyatif

Bıroşür--broşür

Van Kedisi--Van kedisi

Baş köşe--başköşe

Terketmek--terk etme

 

Ki ve De’nin Yazımı


 

 

Türk Devletlerinde Hukuk

-Gelenek ve göreneklerden oluşan yazısız hukuk kurallarına töre denir.

-Halk, kurultay, hükümdar,boy beyleri töre kurallarını belirlemede öncüdür.

-Töre kuralları ihtiyaçlar nezdinde değişebilir.

-Hakanda Töreye uymak zorundadır. Hakan töre ile zıt düşemez.

Hukuk sisteminin temel ilkeleri;

Eşitlik,Adalet,İyilik,İnsanlık

-Töre Osmanlılar zamanında yazılı hale getirilmiştir.

-Devlet her şeyden üstündür devlete ihanetin cezası ölümdür.

-Cinayetin cezası idamdır.

-Göçebe olduklarından hapis cezası yoktur olsa da 10 günü geçmez

Türkçe Dersinde Program İçeriğinin Düzenlenmesi


Türkçe ders programının içerik düzenlenmesinde, genel olarak, dilin yapısı ile dilin anlamını vurgulama olmak üzere iki yaklaşımdan söz edebiliriz. Dilin yapısını vurgulayanlar dilde fonem, morfem, kelime, cümlecik ve cümle gibi biçimler/dil birlikleri bulunduğunu, bunların temelinin insan sesi olduğunu; dilin anlamını vurgulayanlar ise, dilin bir işlevi yerine getirmeye hizmet ettiğini ileri sürmektedir.

İçerik düzenlemesinde hangi yaklaşım benimsenirse benimsensin somuttan soyuta, basitten karmaşığa, kolaydan zora, yakından uzağa doğru ve öğrenciye görelik gibi öğretim ilkelerini dikkate alınması gerekir. Bu ilkeler her ders programı için geçerli olmakla beraber, dil öğretim programlarında çok daha önemlidir. Bir program tasarlanırken içeriğin düzenlenmesinde “en çok kullanılan ve başvurulan bilgi, beceri ve alışkanlıklarla ilgili davranışlara programda en çok yer verilmesi” ilkesine özen gösterilmelidir.

        İçerik düzenlemesi ile ilgili belli başlı yaklaşımlar şunlardır:

1. Yapısalcı yaklaşım

2. Durumsal yaklaşım

3. Kavramsal/işlevsel yaklaşım

4. Dil beceri merkezli yaklaşım

5. Konu merkezli yaklaşım

6. Belirli alan merkezli yaklaşım

7. Doğrusal yaklaşım

8. Sarmal yaklaşım

9. Modüler yaklaşım (Demirel, 1999, s. 29)

Yapısalcı yaklaşım: Bu yaklaşıma göre daha çok dil bilgisi kurallarına ağırlık verilmekte ve bu kurallar belirli bir sıraya göre öğretilmektedir. Okuma parçaları bu dil kurallarını kavratmaya yönelik olarak seçilmekte; dil bilgisi kuralları da basitten karmaşığa doğru sıralanmaktadır.

Durumsal yaklaşım: Bu yaklaşıma göre içerik düzenlenmesinde, günlük hayatta yer alan gerçek durumlar dikkate alınmaktadır. Dil bilgisi konularının seçiminde basitten karmaşığa bir yol izlenmesi zorunlu değildir. Program, araç olarak seçilen metinlerin duruma uygun olmasını ön görmektedir. Dil bilgisi konuları zaman zaman tekrarlanmaktadır.

Kavramsal-İşlevsel yaklaşım: Bu yaklaşımda önemli olan dili bir iletişim aracı olarak etkili bir biçimde kullanmak ve iletişim kurarken dilin belirli işlevlerini yerine getirmede uygun dil yapılarını kullanmayı bilmektir.

Günümüzde yaygın olarak kullanılan bu yaklaşıma göre dilin belirli işlevleri vardır. İçerik düzenlenmesi dilin işlevsel yapısına göre oluşturulmaktadır ve bu işlevleri yerine getirmek için farklı dil yapıları ya da cümle kalıpları kullanılır. Bu yapılar şunlardır:

  • Duyguları aktarma

  • Bilgi aktarma ya da bilgi alıp verme

  • Betimleme

  • Öyküleme

  • Teşekkür etme

  • Kabul etme/Reddetme

  • Davet etme

  • Taziyede bulunma

  • Düşleme (Hayal etme)

  • İnandırma

  • Sorgulama

  • Çağrı ya da yönlendirme


Bu yaklaşıma göre dil öğretiminde dil bilgisi kurallarını öğretmekten çok, dilin işlevsel yapılarını öğreterek dilin kullanımı önem kazanmaktadır. Dilin çeşitli işlevlerini gerçekleştirmenin bir başka ifadeyle dilin kullanımının farklı yolları vardır. Sözgelimi ²Saat kaç?” sorusuna değişik cümle kalıpları kullanılarak cevap verilebilir. On otuz beş, on buçuğu beş geçiyor, on bire yirmi beş var, yirmi iki otuz beş gibi

Dil becerisi merkezli yaklaşım: Bu yaklaşıma göre programların hazırlanmasında dil öğretiminde temel dil becerileri olan dinleme, konuşma, okuma ve yazmanın öğretilmesi ve bu becerileri geliştirici bir içeriğin düzenlemesi esas olmaktadır. Bu yaklaşım iki şekilde işe koşulmaktadır: Temel dil becerileri olan dinleme, konuşma, okuma ve yazma ya birbirlerini bütünleştirecek bir tarzda ya da ayrı ayrı ayrı birer ders olarak ele alınmaktadır. Ancak dil öğretiminde, dört temel becerinin ayrı ayrı değil, birlikte geliştirilmesinin daha doğru olduğu görüşü kabul görmektedir.

Konu merkezli yaklaşım: Bu yaklaşım tematik yaklaşım anlayışına uygun düşmekte ve dil derslerinin içeriği belirlenirken öğrencinin ilgi ve eğilimlerinden yola çıkılması esas alınmaktadır. Sınıf içi uygulamalarda her öğrenciye belirli konular verilmektedir. Konuların düzenlenmesinde öğrencilerin ilgi ve yetenekleri önceden belirlenmektedir. Bu yaklaşımla Sosyal Bilgiler, Fen ve Teknoloji gibi derslerin konularından da seçmeler yapılarak ve bu konular arasında yatay ilişki kurularak içerik düzenlemesine gidilmektedir.

Belirli alan merkezli yaklaşım: Bu yaklaşımda dil öğretiminin Sosyal Bilgiler, Fen ve Teknoloji, Matematik gibi dersleri öğretirken yapılması önerilmektedir. Diğer bir anlatımla meslekî dil öğretimine ağırlık verilmektedir. Ancak bu yaklaşımın ana dil öğretiminde etkili olmaktan çok, yabancı bir dilin öğretiminde etkili olacağı düşünülmektedir. Tıp,  ekonomi, eğitim .bilgisayar dili gibi…

Doğrusal yaklaşım: Ana dilde okutulacak okuma metinlerinin ve bunlara bağlı dil bilgisi konularının basitten birleşiğe göre sıralanması yaklaşımıdır.

Sarmal yaklaşım: Özellikle dil bilgisi kurallarının yeri ve zamanı geldikçe öğretilmesini ortaya koyan bir yaklaşımdır. Mesela ilk önce sıfat kavramının ,sonra sıfat türlerinin ,daha sonra sıfatların cümledeki görevlerinin ,en sonunda sıfatların ad/isim olarak kullanımı ;hikayenin tanımı ,yapısı ,hikayenin öğeleri ,hikaye ile roman arasındaki ilişki…

Modüler yaklaşım: Her okuma parçası ya da üniteye uygun seçilen okuma parçaları bir modülü oluşturmaktadır ve o modüliçinde öğrenilmesi gerekli görülen dil bilgisi kuralları belli sıraya bağlı kalmadan verilmektedir. Her modülün konusu kendi başına düzenlenmiştir. Bu anlamda modüler yaklaşım tematik yaklaşıma benzemektedir.

İlköğretim okullarında Türkçe ders kitapları incelendiğinde konu merkezli yaklaşımla dil bilgisi kurallarının da doğrusal ve yapısalcı yaklaşımla ele alındığı görülmektedir. Ancak yeni Türkçe Öğretim Programı konu merkezli (tematik)yaklaşım, Yapısalcı Yaklaşım ve Kavramsal-İşlevselci Yaklaşımın izlerine rastlanmaktadır. Bir başka ifade ile eklektik bir anlayış ön görülmektedir.

  Yrd.Doç.Dr. Mehrali Calp

 

 

Belirtkeler (Belirticiler)



Eğitim uygulamalarında ve/ya elde edilecek verileri şematize eden birçok tablo oluşturulabilir ve bunlardan yeri geldikçe yararlanılabilir. Bunlardan biri de belirtke (belirticiler) denilen iki boyutlu tablolardır.

“Uygun olarak belirlenmiş ve tanımlanmış olan hedefler, hem münasip öğrenme yaşantılarının işaretçileri hem de ilgili eğitim etkinliklerini değerlendirmede kullanılacak ölçütlerdir. Başka bir deyişle, hedeflerin iki maksada hizmet etmesi söz konusudur:

1. Öğrenme yaşantılarının seçimi,

2. Ölçme aletlerinin geliştirilmesi.

Belli bir disiplin için hazırlanacak ana belirtke şeması bütün konu alanını kapsayacak şekilde yapılmalı ve o alanla ilgili kılavuz-kaynak kitapta bulundurulmalıdır. Ayrıntılı bir şema, çeşitli öğrenme yaşantıları ile test durumlarının düşünülmesine imkân verir.

Aşağıda yazı öğretimi ile ilgili bir belirtke tablosu örneği sunulmuştur.





AlanlarBilişsel AlanPsiko-Motor AlanDuyuşsal Alan
Hedef Davranışlar (Etkinlikler)





Hedefler (Kazanımlar)













































KONULAR

Uygulama


Beceri

Haline

Getirme


Tepkide Bulunma

 Afiş hazırlayabilmeKesik uçlarla dekoratif yazı yazabilme becerisi Kesik uçları kullanarak dekoratif yazı ile blok yapma becerisiKesik uçlarla bitişik eğik yazı yazma becerisiRakamları dekoratif yazma becerisi Dekoratif yazı ile ilgili verilen ödevi yapmaya isteklilik
Kesik uçla bitişik eğik yazı çalışmaları*
Kesik uçla dekoratif yazı çalışmaları****
Afiş hazırlama     *
Dekoratif yazı ile rakamları yazma**
14    1
Toplam                                                                  6































































Yukarıda temel özelikleri açıklanmış olan hedeflerin kazandırılma düzeyi, eğitim-süreci içinde yer verilecek öğrenme yaşantılarının niteliğine bağlı olduğu için bu yaşantıların da ele alınması gerekir.

Eğitim Programının Unsurları

Belirlenmiş bir süre içerisinde belirli öğrencileri yetiştirmeyi amaçlayan plânlanmış eğitim durumlarının tümü olan eğitim programının üç ana unsuru var: Bunlar: (a) hedefler, (b) öğrenme yaşantıları, (c) değerlendirme etkinlikleridir.

a. Hedefler


Hedefler, bir eğitim kurumunun öğrencilerde gerçekleştireceği davranış standartlarını belirler. Bu bakımdan bütün eğitim kurumları kendine has amaçlara sahip olmak durumundadır. Öğrencilere kazandırılmak üzere seçilen hedefler, istenilir özellikler olmak durumundadır. Bu özellikler bilgi, beceri, alışkanlık, tutum ve çeşitli yeteneklerdir.

Yetiştirilecek nesillerde bulunmasını öngördüğümüz istenen davranışların kazandırılması, eğitim sürecinin en önemli unsurlarından biridir. Hedefler çok çeşitli ve geniş olmasına rağmen eğitim için ayrılan süre sınırlıdır. Bu bakımdan eğitimde kazandırılacak hedefleri belirlemek ve önem derecelerini tespit etmek gerekir.

b. Öğrenme yaşantıları, eğitim durumları


Hedefler belirlenip davranışlara dönüştürüldükten sonra bu davranışların hangi yolla gerçekleştirileceği kararlaştırılır. Belirli seviyedeki öğrencilerin belirli özellikleri kazanabilmesi için hangi tür yaşantılar içerisine sokulması, bu süreç içerisinde öğretici ve öğrenicinin rolleri ve karşılıklı etkileşimleri, eğitim durumlarını oluşturur.

“Öğrencilerin hedeflere ulaşmaları için geçirmeleri gereken öğrenme yaşantılarını sağlayacak dış koşulların düzenlenmesine eğitim durumları denir. Bu amaçla çeşitli öğretim yöntem ve tekniklerinden ve bunları destekleyen öğretim materyallerinden yararlanılır. Yöntem ve tekniklerin seçiminde hedefler, öğrencilerin ve öğretmenlerin özellikleri, kapsam ve eldeki imkânların göz önünde bulundurulması gerekir.” (Erden, 1998, s.3)

Eğitim durumlarını oluşturmanın amacı öğrencileri yeterli öğrenme düzeyine ulaştırmak yani onlara uygun bir yaşantı kazandırmaktır. Meselâ öğrenciler, güzel yazı çalışmaları çerçevesinde, bir güzel yazı çalışması sonunda istenilen özelikte (verilen forma uygun açık, okunaklı ve işlek) bir yazma düzeyine erişmişse, yaşantı eşiğini aşmıştır, denilebilir.

Öğretmen kendini öğrencinin yerine koymalıdır; öğrencinin zihnî formasyon durumunun, algılama yeteneğinin, seviyesinin ve öğrenme mekanizmasının nasıl işlediğini tahmin etmelidir. Her öğrenme yaşantısı, kendisinden daha önce gelene dayalı ve daha sonra geleni hazırlayıcı olmalıdır ki öğrencilerin istenen yönde gelişmelerine yardım edebilsin.

Öğrenme şartları kazandırılacak davranışa göre olduğu kadar öğrenen kişiye göre de ayarlı olmak zorundadır. Meselâ öğrencinin iyi bir okuyucu olması isteniyorsa, o öğrencinin yeteri kadar okuma materyalleriyle ilgilenmesini, okuma etkinlikleri içine girmesini ve yeteri kadar sınama ve yanılmalar yapmasını sağlayacak ortamın hazırlanması gerekir. 


 

Yrd.Doç.Dr. Mehrali Calp

 

 

Türklerde Devlet Yönetimi

Türklerdeki en büyük sosyal yapı hiç kuşkusuz ki Devlettir.

Kut yetkisi hakimdir. Kut Yetkisine göre hükümdarlık tanrı tarafından verilir.

Kut kan yolu ile babadan oğula ve diğer aile fertlerine geçer

Yorum: Kut yetkisinin zararlarından birisi de sık sık taht kavgalarına neden olarak devletler zayıflamış ve yıkılmışlardır.

Türklerde ülke hanedanın ortak malı kabul edilirdi.

Hanedan mensupları ülkeyi yönetmede eşit haklara sahipti. Bu da sık sık taht kavgalarına neden oldu.

Türk devletlerinde ülke federal bir yapıya sahipti.

Yabgu: Hakanın yardımcısı,( Yabgu iç işlerinde serbest dış işlerinde hükümdara bağlı)

Hatun (Katun): Hakanın eşi devlet işlerinde yardımcı olur.

Tigin (prens): Hakanın çocuklarına denir.

Hükümdarın Görevleri Nelerdir:


Halkının huzurunu,güvenliğini ve refahını sağlamak.

Ülkede adaleti sağlamak.

Yeni topraklar fethetmek.

Kuraltayda başkanlık etmek

Türk Hükümdarlarının Kullandığı Başlıca Ünvanlar:

Han,Hakan,Kağan,İlteber,İdikut,Şan-yu,Tanyu

Kurultay ve Görevleri:


Kurultay devlet işlerinin görüşüldüğü bir karara bağlandığı meclistir. Diğer bir ismi ise Toy dur.Kurultay üyeleri hanedan mensupları ve boy beylerinden oluşur. Alınan tüm kararlar danışma niteliğindedir çünkü son söz her zaman Hakan'ındır.

-Kurultayda hakan asla töre ile zıt düşemezdi, aldığı kararlar töreye aykırı olmamalı,

-Kurultayda hükümdar çadırına Otağ adı verilir.

-Ülke iliye ayrılırdı devlet işleri kolay yürüsün diye. Batı her zaman dış işlerinde hakan'a bağlıdır.

Başlıca Devlet Görevlileri:


Şad: Vali

Buyruk: Bakan

Tamgacı: Dış İşleri

Tarkan: Askeri yönetici

Apa: Sivil yönetici

Bitikçi: Katip

Aygucı: Başbakan

Ağılığ: Haznedar

Tadun: Vergi memuru

 

 

İlk Türk Devletleri....................


 Türklerde sosyal ve ekonomik hayat


Türklerde hukuk


 

 

 

İlk Türk Devletleri

Sakalar(İskitler)


-Orta Asya kökenli atlı göçebe kültüre sahip ilk bilinen Türk topluluğudur.

-Hakimiyet kurdukları alan; Karadenizin kuzeyinden Tuna'ya kadar olan yer.

-İnanç olarak çok tanrılılığı seçmişlerdir. İçlerinde en büyük tanrı ise Gök Tanrı'dır.

-Altın, gümüş gibi maden işçiliğinde çok iyilerdir,

-En ünlü hükümdarı Alp Er Tunga'dır.

-İskit-İran savaşları Alp Er Tunga Destanına konu olmuştur.

-Falcılık ve büyücülük önemli özelliklerindendir,

-İlk kadın türk hükümdarı olan Tomris İskitlidir.

-Hayvan uslubunu sanat eserlerine yansıttılar.

 Asya Hunları (M.ö. 4. asır, M.s. 216)


-Tarihte kurulan ilk düzenli türk devleti,

-Devletin başkenti Ötügen'dir,

-Devletin kurucusu Teoman'dır.

-Çinle yapmış oldukları Kuzey Şansi anlaşmasında ilk adları geçer.

-Çin seddi Hunlulara karşı inşa edilmiştir.

-En parlak dönemleri Mete Han dönemidir,

-Tüm türk topluluklarını tek bayrak altında toplamışlardır.

-Orduda onluk sistemi kullanarak dünya askeri stratejesine önemli bir katkı yapmışlardır.

-Oğuz Kağan destanında Mete Hanın faaliyetleri anlatılır.

-Çinlilerle İpek Yolu için mücadele etmişlerdir.

 

Avrupa Hunlar (375-469)


-Kavimler göçü sonrasında Balamir tarafından Avrupa'da kurulmuştur.

-Dış siyasetinde lokomotif güç Uldız'dır.

-Devletin en parlak dönemi Atilla dönemidir.

-Bizansla Margos anlaşması imzalayarak üstünlüğünü tescilledi.

-Atillanın ölümü ile devlet dağılma dönemine girdi.

-Anadoluya gelen ilk Türk kavmidir.

 

 Göktürkler (552-630)


-Avarlar yıkılarak kurulmuştur.

-Devletin kurucusu Bumim Kağandır.

-Merkezleri Ötügen'dir.

-Doğu-Batı adı verilen ikili teşkilatla ülke yönetilmiştir.

-Türk adı ile kurulan ilk türk devletidir.

-Devletin en parlak dönemi Mukan Kağan dönemidir.

-Vesayetv sistemi ve Çin entrikaları nedeni ile yıkılmıştır.

 

 2.Göktürk (Kutluk) Devleti (682-742)


-Yazıyı kullanan ilk Türk devletidir.

-Tarihteki ilk türk alfabesi olan 38 harfli Göktürk Alfabesini hazırladılar.

-Türk tarihinin ilk yazılı kaynakları olan Göktürk Kitabelerini hazırladılar.

-Orhun yazıtları Bilge Kağan, Kültigin ve Vezir Tonyukuk adına dikilmiştir.

-Ergenekon destanında Göktürklerin kuruluşunu anlatır.

-Türkleri Hunlardan sonra tekrar bir bayrak altında toplamışlardır.

-Devlet Uygur, Karluk ve Basmiller tarafından yıkılmıştır.

Uygurlar (745-840)


-Kurucusu Bilge Kutluk Kağan'dır.

-Yerleşik hayata geçerek yerleşik hayatı benimseyen ilk türk devletidir.

-Yerleşik hayat neticesinde ilk türk şehri Ordu Balık'tır.

-Yerleşik hayat neticesinde mimari eser bırakan ilk Türk devletidir.

-Maniheizim dinini benimsemişler ve neticesinde savaşçılık özelliklerini kaybetmişlerdir.

-Yerleşik hayat nedeni ile tarım ve ticaret gelişmiştir.

-İlk kez kağıt ve matbayı kullanan, tahta kalıp tekniğini kullanan Türk devletidir.

-Göktürk alfabesinde sonra ikinci olarak 18 harfli Uygur alfabesini kullandılar.

-Karabalgasun yazıtlarını yazmışlardır. Bu yazıtlarda hoşgörüden bahseder.

-Devlet Kırgızlar ve Moğol istilaları sonucunda yıkılmıştır.

-Talas savaşında Araplarla işbirliği yaparak Çin'e saldırmışlardır.

-Moğolların Türkleşmesinde etkili olmuştur.

 

Türk Göçlerinin Sebepleri ve Sonuçları

Türk güçlerinin dünya  tarihinin akışını değiştirdiğine hiç kuşku yok ki katılmamak elde değil. Türk gözçleri sayesinde yeni devletler kuruldu, devletler yıkıldı, uygarlıklar etkileşime girdi ve daha bir sürü şey. Şimdi isterseniz türk göçlerinin nedenlerine bakalım.

Göçlerin Nedenleri,

-Orta Asya'da şiddetli karasal iklimin baş göstermesi,

-Nufus artışındaki hızla gelir giderlerin uyuşamaması sonucu kaynak yetersizliği,

-İkliminin tarım ve hayvancılığa uygun olmaması,

-Boylar arasında süren üstünlük kurma mücadeleleri,

-Çin, Moğol gibi devletlerin dış baskıları,

-Hayvan hastalıklarında görülen artışlar,

Göçlerin Sonuçları,

-Göç etmeyip de Orta Asya'da kalan Türkler Orta Asya'da Asya Hun devletinini kurdular,

-Göç eden türk devletleri Avrupa'da birçok Türk devleti kurdular,

-Orta Asya steplerinde sıkışan Türk kültür ve medeniyeti geniş alanlara yayıldı.

-11 Y.Y'da gelen Türkler Anadolunun türkleşmesini sağladı

 

 

Türk Kelimesinin Anlamı

Türk kelimesi köken olarak "Türemek"'ten gelmektedir. Diğer anlamları ise;

Olgunluk çağı,

Türeli,

Kanun sahibi,

düzen sahibi,

Güçlü,

Kuvvetli,

Kudretli, anlamlarıdır.

Türk kelimesine tarihte ilk olarak Orhun Yazıtlarında rastlanılmıştır. (Türük, diye)

Türk adını bir devlet adı olarak ilk defa Göktürkler devleti kullanmıştır.

Günümüzde türk adını kullanan devletler;


Türkiye Cumhuriyeti,

KKTC,

Türkmenistan,

 

Ümit Yaşar Oğuzcan

Tarsus'ta doğdu.


Eskişehir' de Eskişehir Ticaret Lisesi'ni bitirdi.


İş Bankası'na girerek Ankara, Adana ve İstanbul'da çeşitli  görevler  yaptı.


İlk şiirlerine baktığımızda  Yahya Kemal, Faruk Nafiz etkisi görülür.


Sonrakilerde Orhan Veli etkisi açıkça  görülür.


şiirlerinin başlıca konuları; Aşklar, ayrılıklar, özlemler, hatıralar, ölümdür.


Başarılı mısraları bulunmaktadır.


Çok şiir yazan şair  zaman zaman kendi içinde tekrara düşmüştür.


Derine inmeden yüzeyde kalan şeyler söylemiştir.


Rubailerinde şiire oranla daha başarılı olmuştur.


Mizahi(ironik) şiirler ve  siyasi taşlamalar da yazmıştır.


Oğlu galata kulesinden intihar etmiştir.


Kendiside birçok intihar girişiminde bulunmuştur.


BİR AKŞAM GETİR BANA


Bir akşam getir bana,
Bütün akşamlardan farklı
Hançerle güneşi batır deniz kan rengi olsun
En güzel yerinde değişen ufkumuzun
Yaşayalım, eskiden duyduğumuz masalı


Zamanlar kalleş şimdi, herşey artık bir oyun
Manzaralar hüzünlü insanlar ağlamaklı
Bir akşam getir bana, gizlice ve en saklı
Saatleri birer birer dudaklarında sun

Günler; şimdi kırık bir cam parçası, boyalı
Gel dinle, telleri ses vermiyor ruhumuzun
Biz bu şehirin gürültüsünde kaybolalı

Bir akşam getir bana, yaklaş, sessizce soyun
Baksana perdeler inik, kapılar kapalı
Sus! Akşamla gelişini kimseler duymamalı

Şiir kitapları: İnsanoğlu (1947), Deniz Musikisi (1949), Dillere Destan (1954), Dolmuş (1955), Aşkımızın Son Çarşambası (1955), Bir Daha Ölmek (1966), Kör Ayna (1957)...


(İ. Geçer)

Dilin iletişimdeki rolü

 

            İnsanoğlunun var oluşundan bu yana bütün çabası, kendini mutlu ve başarılı kılmaya yönelmiştir. İnsanı mutlu ve başarılı kılma çabaları içinde en çok dikkati çeken sürekli ve semereli çalışma ise eğitimdir. Eğitim, insanı beden, zihin, ruh ve sosyal bakımdan olgunlaştırma sürecidir

Eğitim, insanın doğuştan getirdiği potansiyel güçlerini işe koşarak onu her bakımdan daha olumlu yaşama seviyesine kavuşturur. Sürdürülen bütün eğitim çabaları insan eliyle ve insana yönelik bir özellik sergiler.

Eğitim insanî, millî ve evrensel hedefleri gerçekleştirmek için birçok yola başvurur. Bu yolların en önemlilerinden birisi dildir. İnsanın her bakımdan olgunlaşmasını amaçlayan eğitimin birinci derecede kullandığı araç dildir.

Dil, insanı insan yapan niteliklerin başında gelir. Dilsiz insan köksüz ve susuz bir ağaca benzetilebilir. Çünkü insanoğlu bir iletişim aracı olan dile sahip olmasaydı bilgi ve kültür bakımından cılız ve bodur kalırdı. Dil geçmiş ile içinde bulunulan hal ve gelecek arasında bir köprüdür. Geçmişin bilgi ve birikimi geleceğe dille taşınır. İnsanoğlu bilgi ve kültür hazinesini dille korur ve yaşatır .

Her türlü yeni ve orijinal düşünce, kendini dille ifade etme imkânına kavuşur. Dil düşüncenin kalıbı olma yanında anlaşma, iletişim ve bildirişim sistemidir.

Dil, her türlü anlaşma, iletişim ve bildirişimde sıcak ve canlı ilişkilerin kurulmasına hizmet eder. Durum böyle olunca milletler, diğer bütün alanlardaki çabalarına ilâve olarak ana dili öğretimine de büyük önem vermiştir.

İnsanoğlunun ortak çabasının bir ürünü olan bugünkü medeniyetin temelinde dil vardır. Çünkü dil, tarihin akışı içinde ortaya çıkan çeşitli görüş, düşünüş ve kanaatlerin bir çağdan ötekine aktarılmasına, taşınmasına, böylece olay, eşya ve durumlar arasındaki ilişkiler manzumesinin meydana getirdiği sistemlerin fark edilmesine hizmet etmiştir.

Bilgi çağında bulunduğumuz bu aşamada, dilin bilgi edinme vasıtalarının en önemlisi olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Bilim, kültür ve sanatın gelişmesi insanın düşünme, düşündüklerini söz ve yazıyla ifade etme yeteneğine bağlıdır.

Dil ile düşünme arasında çok sıkı bir ilişki olduğu genel olarak kabul edilmektedir. İnsanların sağlıklı ve etkin düşünebilmesi dil yoluyla gelişip olgunlaşmaktadır. Hem düşünce dili, hem de dil düşünceyi etkilemekte ve birbirinin gelişmesine hizmet etmektedir.

Denilebilir ki dil düşüncenin elbisesidir. İnsanoğlu zihninde ham hâlde bulunan düşünceyi, dil sayesinde kalıba döker. Böylece düşünce, söz yahut yazıyla ifade edilme imkânına kavuşur.

Toplumların kalkınıp gelişmesi, teknolojide ilerlemesi, istenen refah seviyesine ulaşması bilim ve bilimsel araştırmalara bağlıdır. Bilimsel gelişme de sistemli ve etkili düşünmeye; etkili düşünme ise büyük ölçüde kavram bilgisine ve kavramlar arasındaki ilişkiyi sezmeye bağlıdır. Kavram edinmenin en etkili yolu da dil ile mümkün olmaktadır.

Dil, çeşitli düşünceleri, duyguları, inançları, tutumları, değer yargılarını ifade etmede ve öğretmede; görüp algılanan, yaşanan olaylarla ilgili kültür birikimini nakletmede; soru sormada, emir vermede, istekte bulunmada vb. kullandığımız çok önemli ve vazgeçemeyeceğimiz bir iletişim aracıdır. Bir dilin yapısı ve işleyiş kuralları yeterince bilinmeden o dille etkili ve sağlıklı iletişim kurulamaz. Bu yapı ve işleyiş kuralları dilin bütün unsurlarını kapsar. Yani; hem ses, hem şekil hem de cümle mimarîsinde bu işleyiş sistemi mevcuttur.

Bir an için  “iletişim”  aracı olan dilin mevcut olmadığını düşünelim. O takdirde aşamalı olarak ulaşılan bugünkü teknolojik birikim olabilir miydi? Günümüzde her yeni buluşun bir önceki keşfe dayalı olduğunu kim inkâr edebilir? Daha önceki buluşların, sonra gelen nesillere naklini sağlayan “dil” değil midir? O hâlde, ulaşılan bugünkü medeniyetin temelinde “dil”  vardır, görüşü kuru bir iddia değil bir geçeğin ifadesidir.

Yetişen nesillerin içinde bulunduğu toplumla kaynaşmaları, toplumun yapıcı ve seçkin bir üyesi olmaları, insanlarla doğru ve sağlıklı bir iletişim kurmalarına bağlıdır. Şayet birey, toplumla böyle bir ilişki kuramazsa; içinde yaşadığı toplumda kendisini mutlu kılacak bir yer elde edemez.

İnsanlar arasındaki duygu ve düşünce alış verişi dille mümkün olmaktadır. O hâlde insanlar arasında sağlıklı ve olumlu bir ilişkinin kurulabilmesi, yanlış anlama ve anlaşılmaların önüne geçilebilmesi; dilin açık, doğru ve kurallarına bağlı kalarak kullanılmasıyla mümkündür.

İnsan, sözel ve sözel olmayan iletişim şekilleri kullanır. Sözel iletişim konuşma ile gerçekleşir. Konuşmayı destekleyici olarak kullanılan jest ve mimikler yanında yazı ve resim gibi araçlar da sözel olmayan iletişim şekilleridir.

Eğitim görmüş kişilerden sade vatandaşlara, bu arada her kademedeki öğrencilere kadar birçok insanın yazma ve konuşmasında, Türk dilinin yapısına aykırı pek çok hataya rastlanmaktadır. Bu durum, iletişim açısından kişilerin anlama ve anlatımlarında bazı problemlerin varlığına işaret etmektedir.      

Bir temel eğitim kurumu olan ilköğretim okullarının amaçlarının gerçekleşmesi uğrunda büyük çabalar gösterilmektedir. Eğitimin amaçlarını gerçekleştirmek üzere devlet, bütçesine büyük kaynaklar aktarmakta, ana ve babalar da aile bütçesinden önemli harcamalar yapmaktadır. Bu çaba ve masraflar, yetişmekte olan çocuklarımızın yarınlara hazırlanması, yararlı bir yurttaş olması, kendileri ve içinde bulundukları toplumla uyumlu ve barışık yaşaması içindir. Her bakımdan yeterli ve nitelikli insan yetiştirmeyi hedefleyen eğitim ve öğretim çabalarının amacına ulaşması zorunludur.

Anadil eğitimi ve öğretiminde izlenecek yol


Ana dil eğitiminde kullanılan yöntem ve teknikler