EDEBİ ESERDE ÖZ VE BİÇİM SORUNU



Her edebi eserde bir biçim ve bir öz düşünülür. Ancak biçimden tamamen ayrı bir öz ve özden tamamen ayrı bir biçim olamaz. Çünkü edebi eserlerdeki bu iki unsur birbirini devamlı olarak tamamlayıcı bir roldedir. Eserlerin incelenmesi sırasında kolaylık sağlanabilmesi için böyle bir ayrılığın kabulü uygun görülmüştür.


BİÇİM(ŞEKİL):


“Sanat eserleri incelenirken bir öz ve biçim ayrılığı yapılır. Öz, eserdeki düşüncelerin, duyguların bütününü; biçim ise bu duygu ve düşüncelere sanatçının verdiği düzen, sanatına göre, eserin göze, ya da kulağa hitaben dış yapısıdır.” Eserin dış yapısına verilen önem, sanatçıdan sanatçıya değişir; sanatçı kah kendinden önce kullanılmış, gelenek olmuş biçimlere uyar, kah bunları düşüncesini anlatmağa yeter bulmayarak yeni kalıplar yaratmağa çalışır.

Edebiyatta biçim, dar ve geniş birçok anlamlarda kullanılabilir. Bir romanın uzunluğu, kısalığı bir biçim meselesi olduğu gibi yazarın dili ve anlatım özellikleri de biçim adı altında toplanabilir.

Bir şiirin biçimi dediğimiz zaman, biçim kavramının içine o şiirin kompozisyonu, mısralarının tertiplenişi, kafiye düzeni, vezin ( ölçüsü ), dil ve anlatım özellikleri girer.

ÖZ


      Öz bir edebi eserdeki düşünce ve duyguların bütünüdür. Edebi bir eserin düşüncelerinden ibaret tarafına “anlam”, duygu ve heyecanlardan oluşan tarafına “ruh” denir.

Bu terimleri daha somut hale sokabilmek için bir örnek vererek anlatalım:

Henrik İbsen’in ( 1828 -1906 ) Nora adlı piyesini “anlam” ve “ruh” bakımlarından kısaca inceleyelim:

Piyesteki tez: “kadınla kocanın aynı haklara sahip bulunması halinde ailenin mutlu olabileceği, aksi takdirde felaketin başlayacağıdır.” İşte bu tez, “anlamdır”.

Nora piyesi insanı yakından etkiler. Piyesi seyrederken duygulanırız. Bu duygularımızı bazen haz biçiminde bazen de elem halinde dile getiririz. İşte duyulan bu haz ve elem piyesin “ruhu”dur.

Duygu ve düşüncelerimizi anlatma işi ve biçimine “ANLATIM”denir. Bunun iki yolu vardır: 1- Nesir, 2- Nazım.



    Yorum: Türk Dili’nin tarihini ve tarih içinde gelişimi hakkında bize bilgi veren dönemin Abbasi hükümdarına takdim edilmek üzere Kaşgarlı Mahmut, tarafından yazılmıştır. Divan-ı Lügat al- Türk dönemi içinde Türkçe’nin zengin ve anlaşılır bir dil olduğunu ortaya koymuştur. Gerek bu eserin tekrar basılarak Türk Dili’ne kazandırılması, gerekse Fuat Köprü’lü başta olmak üzere İsmail Habip Sevük, Agah Sırrı Levent gibi Edebiyat Tarihçilerinin vermiş oldukları eserler Türk Dili’ni daha zengin kılmıştır. Yazının icadından önce var olan yuğ törenleri ve şölenler Türk toplumu içinde edebiyatın şifahi olarak var olduğunu ve geliştiğini göstermektedir. Verilen eserlerde biçim ve öz ayrı ayrı düşünülebileceği gibi bir bütün olarak da ele alınabilir. Bu şekilde biçim ve öz ruh-beden bütünlüğü gibi birbirine anlam katmakta  ve esere hayat vermektedir.



Yrd.Doç.Dr. Mehrali Calp...

0 Comments:

Yorum Gönder

Deneme