Latin ve İtalyan Edebiyatı

Latin Edebiyatı



CİCERO


Latin Edebiyatının ve Dünya Edebiyatının  ünlü yazar ve hatiplerindendir

 VİRGİLİUS


Latin Edebiyatının en büyük şairlerinden olup dünya edebiyatında pastoral(Köy, doğa) şiirin en büyük temsilcisidir.

ESERLERİ: Aineid(Ene)

SENECA


Latin Edebiyatının en büyük düşünürü ve  filozofudur.

Ayrıca Eski Yunan Edebiyatından etkilenerek   trajediler de kaleme almıştır.

ESERLERİ: Öfkeli Herkül, Troyalılar

İtalyan Edebiyatı


 DANTE


İtalyan hümanistlerinin(insan sevgisi) ilki olarak kabul edilen Dante italyan ve dünya edebiyatının büyük bir şairdir.

ESERLERİ: Monarşi, İlahi Komedya,

 

FRANCESCO PATRARCA


Hümanizmin(insancılık) temellerini atan sanatçılardandır.

Daha çok lirik(aşk, mutluluk,sevgi) şiirler yazmıştır.

 

BOCCACİO


Dünyada küçük hikaye türünün kurucusu olarak bilinir.

ESERLERİ: Decameron(ilk hikayedir)

 

 MAKHİAVELLİ(MAKYAVEL)


İtalya'da Rönesans(yeniden doğuş) döneminin ünlü düşünürlerindendir.

ESERLERİ: Hükümdar, Savaş Sanatı

 

Yunan Edebiyatı

HOMEROS


İlyada ve Odessa adlı destanlarının derleyicisidir.(Dünya edebiyatının en önemli destanlarıdır)
l

AİSOPOS(EZOP)


Biz onu Ezop olarak tanırız. Dünya edebiyatın en önemli fabl ve masal yazarıdır. La Fontaine masallarını fabllarını yazarken  bu masallardan   yararlanmıştır.




AİSKHYLOS


Dünyada Bilinen  ilk tiyatro yazarıdır.

Yunan Edebiyatının ve Dünya Edebiyatının en önemli trajedi yazarlarındandır

ESERLERİ: Persler Agamemnon

SOPHOKLES


Eski Yunan Edebiyatının ve Dünya Edebiyatının en önemli  trajedi yazarından biridir.

Tiyatroda Trajik kahraman kavramını ilk kullanan kişidir.

ESERLERİ: Kral Oidipus,  Elektra

 EURİPİDES


Eski Yunan Edebiyatının ve Dünya edebiyatının  en önemli   trajedi yazarındandır.

ESERLERİ: Fenikeli Kadınlar,    Elektra

SOKRATES


Felsefe bilimi içerisinde ahlak felsefesinin kurucusu olarak bilinir.

Dünyadaki ilk anlambilimcidir.


ARİSTOPHANES


Dünya ve Antik Yunan komedyasının en önemli yazarıdır.

ESERLERİ: Kuşlar,Eşekarıları,


PLATON(EFLATUN)


Çok önemli bir Antik Yunan filozofudur.

Biz onu eflatun olarak tanıyoruz.

Batı felsefesinin milatıdır.

ESERLERİ: Devlet


 ARİSTOTALES(ARİSTO)


Platon ile birlikte Batı felsefesinin önemli ikinci temsilcisidir.

Aynı zamanda Avrupa’nın ilk büyük biyologudur.
ESERLERİ: Politika

Karacaoğlan

Karacaoğlan, halk şiiri denilince akla gelen ilk isimlerden biridir.Fakat yapılan araştırmalarda tespit edilebilen VI,VIIve VII.yy’larda yaşamış Karacaoğlanlardır.
Bunların dışında çeşitli yer ve zamanlarda yaşamış Karacaoğlanlardan söz etmek mümkün. Karacaoğlan şiirleri tek bir Karacaoğlan’da bütünleşerek “karacaoğlan geleneği”ni meydana getirmiştir.  Bi z işleyeceğimiz metin açısından VII.yy’da yaşamış Çukurovalı Karacaoğlan üzerinde duracağız.

Karacaoğlan’ın nereli olduğu kesin olarak bilinmemektedir.Kilis,Kozan,Silifke,Mut vs.de doğduğu söylenmektedir. Karacaoğlan halk tarafından benimsenmiş bir şair olduğundan şiirlerı ağızdan ağıza dolaşmış ve bu sırada değiştirilmiştir. Ve bu sayede şiirlerinde adı geçen her yöre O’nu kendine mal etmeye çalışmıştır.
Kozan Dağı yakınındaki Varsak Köyü’nden olduğu bilgisi diğerlerine göre daha önemsenmektedir.
Şiirlerinde pekçok yer adı geçmektedir(Adana,Ankara,İçel,Kars vs.).Bu yer adları yüzünden tam olarak nerede yaşadını anlamak zordur. Fakat şiirlerinden hareketle ömrünü çoğunu Çukurova,Antep,Maraş dolaylarında,Toros Dağları’nda geçirdiğine kesin gözüyle bakılmaktadır.

Uzun yaşadığı bilinen Karacaoğlan’ın ölüm tarihi tam olarak bilinmemektedir. Seksen beşte bel kemiğim bozuldu Bin doksanda mezarımın başında  mısralarına göre1674’deiyice yaşlanmış,1679’da hastalanmış olmalıdır.
Başka bir şiirine göre ise de ölüm tarhi1100(1689)’dur. Karacaoğlan’ın doğduğu yer gibi öldüğü ve gömülü olduğu yer de belli değildir. Bir rivayete göre cezel Yaylası’nda vefat etmiş,sazı da çürüyünceye kadar başucundaki ağaçta asılı kalmıştır.bir söylentiye göre Ashab-ı Keyf mağrasına girmiş bir daha çıkmamıştır.Uzmanlara göre gerçeğe en yakın olanı Mut ilçesinde bir tepede yattığıdır.Bügün bu tepeye Karacaoğlan Tepesi denilmektedir.
Doğum,ölüm ve yaşadığı yerlerin fazlalığı açısından O, halkın benimseyip,yaşattığı bir gelenek durumundadır denilebilir.

Karacaoğlan,genellikle aşk,tabiat,sevgi gibi din dışı,insani duygu ve düşüncelerle şiirlerini söylemiştir.
Canlı doğa içindeki aşk teması O’nun şiirlerine hakim olmuştur.şiirlerinde gerçek,maddeci bir aşk vardır.Dizelerinde etli,canlı,yaşayan güzellerden bahseder.bu güzeller adsız sansız değildir.Adı Elif’dir,Esme’dir,Hürü’dür.
Şiirlerinde şikayet ve karamsarlıkdile getirmez.Hayatın güzelliğini ve mutluluğu açıkça dile getirmiştir.
Karacaoğlan insan sevgisini,sevincini,hüznünü anlatmak istemiştir,doğa bir çerçeve,bir dekordur.
VII.yy Türkmen boylarının yaşamlarını,kabullerini,beklentilerini kendine has bir üslupla vermiştir.
Şiirlerinde geleneğe bağlı kalarak hece ölçüsünün 11’li ve8’li kalıplarını kullanmıştır.kafiyede de geleneğe bağlı kalarak yarım uyakla yazmıştır.
Şiirine egemen olan dil yaşadığı devirde kullanılan günlük konuşma dilidir.Araştırmacılar şiirlerinde özellikle bölgesel sözcükler üzerinde durmaktadır.

Güzelleme


Ala gözlerini sevdiğim dilber
Şu gelip geçtiğin yollar öğünsün
Kadir Mevlam seni övmüş yaratmış
kısmeti olduğun kullar öğüsün

Hörü melek var mı senin soyunda
Kız nazarım kaldı usul boyunda
Kadir gecesinde bayram ayında
Üstünde gölg’olan dallar öğünsün

Hörü kızlar sürmelemiş gözünü
Elin aşiretin çeksin nazını
Kaldır perçemini görem yüzünü
Yüzüne dökülen teller öğünsün

Karac’oğlan der ki garip kalırsam
Ordular bozupta işler görürsem
Nazlı yari bir tenhada bulursam
Yar ile konuşan diller öğünsün

 

İşitmenin Fiziksel Yönü


İşitme temel duyularımızdan biridir. Konuştuğumuz dil, büyük ölçüde işitme duyumları üzerine kurulmuştur. İşitme kaybı olanların konuşma becerilerini geliştiremedikleri bilinmektedir.

İşitme ile dinleme arasındaki ilişkiyi açıklamadan önce, işitme sürecinde rol alan işitme organı kulağın yapısı ve işitmenin fiziksel yönü üzerinde duralım.

Ses dalgaları:“Ses duyusu, sıkışan ve gevşeyen hava moleküllerinin meydana getirdiği ses dalgalarının kulaktaki alıcı hücreleri etkilemesi ile oluşur. Durgun bir havuza taş attığınızda taşın düştüğü yer merkez olmak üzere, merkezden uzaklaşan ve uzaklaştıkça büyüyen halkalar görürsünüz. Halkalar merkezden uzaklaşarak büyüdükçe, kuvvetlerinden kaybederler ve belirli bir uzaklıktan sonra ortadan kaybolurlar. Su yüzeyinde gördüğümüz bu dalgaları, su moleküllerinin bir araya gelerek sıkışması ve daha sonra gevşemesi meydana getirir.

Ses dalgaları da aynı biçimde oluşur. Belirli bir ses kaynağı, örneğin bir davula vurulan tokmak, hava moleküllerinin bir araya sıkışıp daha sonra gevşemesine yol açar. Davula vurulan tokmaktaki mekanik enerji, davulun derisini tokmağın vuruluş şiddetine orantılı olarak titreştirir. Titreşen deri, kendisine temas eden hava moleküllerini harekete geçirir. Hava moleküllerinin titreşimi demek, moleküllerin sıkışması (compression) ve sıkışmayı takiben gevşemesi (rarefaction) demektir. Gevşeme ve sıkışma birbirini izleyerek hava titreşimini oluşturur. Hava titreşimlerinin hızı deniz düzeyinde saniyede340 metrecivarındadır.

Bir ses dalgasının önemli üç boyutu vardır: frekans, genlik ve karmaşıklık.

Frekans: Saniyedeki tekrar miktarı, o ses dalgasının frekansını (frequency) oluşturur. Sesin frekansı hertz (Hz) birimiyle ölçülür ve saniyedeki dalga sayısını ifade eder. Sesin frekans değişimini,  o sesin perdesinin (pitch)  yükselmesi ya da azalması olarak algılanır. Yüksek frekanslı (dolayısıyla kısa dalga boylu) sesler yüksek perdeden, alçak frekanslı (dolayısıyla uzun dalga boylu) sesler alçak perdeden ses çıkarırlar.

Kulağımız ses dalgalarının hepsini duyma yeteneğine sahip değildir. İnsan kulağı yaklaşık 20 ile 20.000 Hz arasındaki sesleri duyabilir.

Genlik: Bir ses dalgasının genliği (amplitude), o sesin şiddet derecesini belirler. Sesin şiddet derecesi yani genliği, desibel (dB) birimiyle ölçülür. Desibel (dB) ses şiddetini ölçmek için kullanılan bir birimdir.

Birisine, “Yüksek sesle konuşma!” denildiği zaman fizik bilimleri terimleri içinde “Sesin genliğini azalt.” diyoruz. Sesin şiddeti arttıkça kulağı rahatsız etmeye başlar ve 120 desibeli geçince işitene acı hissi verir.

Bir kimse 90 dB’lik bir sese sürekli maruz bırakılırsa, o kimsenin işitme yeteneğinde zamanla bozulma başlar ve kulak duyarlığını kaybeder. Bilim adamları, uzun süre şiddetli gürültüye maruz kalmanın bireyin işitme duyusuna bazen kalıcı olmak üzere zarar verebileceğini bildirmektedir.

Karmaşıklık: Günlük hayatta duyduğumuz sesler, tek sesli değildir, birçok ses aynı anda birbirini etkileyerek kulağımıza gelir. Sesin bir temel frekansı ve bir de bu frekansın katsayıları olan armonileri (overtones) vardır. Temel ses tonunun tepeleri ve vadileri karmaşık ses dalgasında da kendini gösterir.” (Cüceloğlu, 1996, s. 108-109)

kulak dış kulak, orta kulak ve iç kulak olmak üzere üç kısımdan oluşur.


 

Dış kulak, kulak kepçesiyle işitme kanalından oluşur ve dış çevredeki ses dalgalarını alıp kulak zarına yöneltme işini görür. Kulak zarı dış kulakla orta kulak arasında yer alan ince zara verilen isimdir.

Orta kulak kıkırdaktan oluşmuş bir boşluktur ve burada birbiriyle bağlantılı üç kemik parçası yer alır. Kulak zarıyla temas eden kemiğe, biçiminden dolayı çekiç (hammer) adı verilir. Çekice temas eden ikinci kemiğin adı örs (anvil) ve ona temas eden üçüncü kemiğin adı da üzengi (stirrup)dir. Üzengi, oval pencere denen ve orta kulakla iç kulak arasında yer alan bir zarla temas halindedir. Bu zara oval görünüşünden dolayı oval pencere adı verilir.

Ses, kulak kepçesi ve işitme kanalından kulak zarına gelince, ses dalgasının biraz önce incelediğimiz dalga boyu, frekansı ve şiddeti gibi özelliklerine bağlı olarak kulak zarını titreştirir. Kulak zarının titreşimi sırayla çekiç kemiği, örs kemiği, üzengi kemiği ve oval pencereyi titreştirir.

                Buraya kadar sesin iletimi tamamıyla fiziksel bir olay olarak gerçekleşir. Kulak zarının yüzeyi oval pencerenin yüzeyinden daha büyük olduğundan, kulak zarındaki titreşim şiddet kazanarak oval pencereye ulaşır. Ses kulak zarına gelinceye kadar gücünden kaybettiğinden, oval pencere azalan gücü telafi eder.

Kulağın iç yapısında salyangoz (köklea/cochlea) biçiminde içi sıvı dolu bir kısım vardır. Oval penceredeki titreşimler salyangoz içindeki sıvıyı titreştirir. Salyangozun iç duvarında baziler zar (basilar membranc) denen bir kısım vardır. Ses titreşimine uygun olarak baziler zar titreşim yapar. Bu hareket korti organı (organ of corti) denilen kısımda bulunan alıcı kirpiksi hücreleri uyarır. Salyangozdaki sıvı dışarıdaki sesin özelliklerine göre titreşmeye başlayınca, alıcı sinir hücreleri mekanik enerjiyi sinirsel enerjiye dönüştürürler ve sinirsel enerjiyi beyin, ses olarak algılar.

Yrd.Doç.Dr. Mehrali Calp

Gölge Oyununun Kişileri





ASLÎ TİPLER


KARAGÖZ



Oyunun hiç şüphesiz başrol oyuncusu Karagöz’dür. Okumamış bir halk adamıdır. Hacivat’ın kullandığı yabancı kelimeleri anlamaz ya da anlamaz görünüp, onlara yanlış anlamlar  yükleyerek ortaya çeşitli nükteler çıkarırken bir taraftan da yabancı dil kuralları ile yabancı kelimeler kullanan Hacivat ile alay eder. Her işe burnunu sokar,her işe karışır, sokakta olmadığı zaman da evinin penceresinden uzanarak, ya da içerden seslenerek işe karışır. Dobra, zaman zaman patavatsız yapısından dolayı ikide bir zor durumlarda kalırsa da bir yolunu bulup işin içinden sıyrılır. Çoğu zaman işsizdir. Hacivat’ın bulduğu işlere girip çalışır. Değişik oyunlarda rol icabı değişik kıyafetler içinde farklı Karagöz tasvirleri vardır. Kadın Karagöz, Gelin Karagöz, Eşek Karagöz, Çıplak Karagöz, Bekçi Karagöz, Çingene Karagöz, Tulumlu Karagöz, Davullu Karagöz, Ağa Karagöz v.s.

HACIVAT 



Tam bir düzen adamıdır.Nabza göre şerbet verir, eyyamcıdır.Kişisel çıkarlarını her zaman ön planda tutar.Az buçuk okumuşluğundan dolayı yabancı sözcüklerle konuşmayı sever.Perdeye gelen hemen herkesi tanır, onların işlerine aracılık eder.Alın teriyle çalışıp kazanmaktan çok Karagöz’ü çalıştırarak onun sırtından geçinmeye bakar.  Değişik oyunlarda rol icabı değişik kıyafetler içinde farklı Hacivat tasvirleri vardır. Keçi Hacivat, Çıplak Hacivat, Kadın Hacivat, Kahya Hacivat.



SIKLIKLA GÖRÜLEN KİŞİLER


ÇELEBİ

TİRYAKİ

BEBERUHİ

BABA HİMMET


ÇELEBİ


İstanbul ağzı ile kusursuz bir Türkçe konuşur.Bazı oyunlarda zengin bir bey, bazı oyunlarda bir mirasyedi, bazı oyunlarda ise zevk düşkünü bir çapkındır. Nazik ve çıtkırıldım bir tiptir. Elinde şemsiye,çiçek demeti ya da baston olan değişik Çelebi tasvirleri vardır


TİRYAKİ


Afyon yutup pineklemekle ömür geçiren, olayın en can alıcı yerinde uyuklayan bir tiptir

BEBE RUHİ


 Altıkulaç Beberuhi lakabıyla anılır.Yaşı büyük aklı küçük bir tiptir. İstanbul Türkçesiyle konuşur. Hastalıklı tiplerdendir.

ZENNE


Karagöz oyunundaki bütün kadınlara genel olarak Zenne denir. Salkım İnci, Şallı Natır, Nurıdil, Dimyat Pirinci, Şekernaz, Yedi Dağın Çiçeği, Hasırasıçtının Kızı Rabiş, Cemalifer, Hürmüz Hanım, Dürdane Hanım,Şetaret (Arap halayık), Dilber, Nâzikter.



TUZSUZ DELİ BEKİR


 Bir elinde içki şişesi,bir elinde tabanca ya da kama vardır.Olayların karmaşıklaştığı anda gelip, kaba kuvvetle olayı çözer.


MATİZ


Matiz çingenece sarhoş demektir. Matiz,zeybek,efe,sarhoş,külhanbeyi tiplerinin hepsi yaklaşık olarak aynı tiplerdir.(Bekri Mustafa, Bekri Veli, Sakallı Deli, Hımhım Ali, Hovarda Çakır, Kırmızı Suratlı Bakır, Burunsuz Mehmet, Çopur Hasan, Cingöz Mustafa



ANADOLULU VE RUMELİLİ TİPLER




Kastamonulu

Kayserili

Karadenizli- Trabzonlu

Bolulu

Rumelili

TÜRK OLMAYAN TİPLER


Arap

Acem

Arnavut


MÜSLÜMAN OLMAYAN TİPLER





Yahudi

Ermeni

Rum



DİĞER TİPLER




ÖZÜRLÜ TİPLER(Deliler, Hımhım, Sağır, Kütürüm, Esrarkeş)

EĞLENDİRİCİ TİPLER(Kavuklu, Pişekâr, Küçük Hacivat, Küçük Karagöz, Hayalî...)

OLAĞANÜSTÜ KİŞİLER VE YARATIKLAR(Büyücü, Cin, Câzû)

EDEBİYAT ÇEVRESİNDEN ADLAR VE YAKINLARI(Ferhad ile Şirin, Tahir ile Zühre, Kerem ile Aslı, Leylâ ile

Mecnun ve yakınları)

ALINTIDIRRRRRRRRRRRRRRR....



GÖLGE OYUNU VE ÖZELLİKLERİ İÇİN TIKLAYINNNNNNNNNNNNNN



GÖLGE OYUNU SLAYTI İÇİN TIKLAYINNNNNNNNNNNNNNNNNNNN


 


KARAGÖZ ANİMASYON 1 İNDİRRRRRRRRRRRRRRRRR



KARAGÖZ ANIMASYON 2 İNDİRRRRRRRRRRRRRRRRR



HACIVAT KARAGÖZ  HAMAM OYUNU İNDİRRRRRRR



HACIVAT KARAGÖZ KANLI NİGAR İNDİRRRRRRRRRR



HACIVAT KARAGÖZ  OYUN İNDİRRRRR



HACIVAT KARAGÖZ  KÜTAHYA ÇEŞMESİ İNDİRRRRRRRRRRRRRR



HACIVAT KARAGÖZ İNDİRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRR

Gölge Oyunu

Karagöz; deve veya manda derisinden yapılan ve tasvir adı verilen insan, hayvan veya eşya şekillerinin çubuklara takılıp arkadan verilen ışıkla beyaz perde üzerinde hareket ettirilmesi esasına dayanan gölge oyunudur. Oyun adını baş kişisi olan Karagöz’den almaktadır.

Gölge oyununun kaynağı Güneydoğu Asya ülkeleri olarak kabul edilir. Türkiye’ye gelişi hakkında ise değişik görüşler vardır. Bize göre Karagöz oyunu Asya’dan getirdiğimiz bir eğlence türüdür. Ayrıca Karagöz’le Hacivat’ın yaşayan kişiler olduğuna dair anlatılan hikâyeler de var. Bunlardan en bilineni Karagöz ve Hacivat’ın Sultan Orhan zamanında Bursa’daki Ulu Cami’nin yapılışında usta olarak çalıştıkları, sık sık işi bırakıp espriler yaptıkları, işçilerin bunları izlediği ve inşaatın ilerlemediği, durumu gören Sultan Orhan’ın Karagöz ve Hacivat astırdığı, sonra da pişman olduğu,bu kişileri sureten de olsa yaşatmak istediği söylenir. Şeyh Küşteri isminin Gölge Oyunu açısından önemi büyüktür. Gölge Oyunu’nundaki tasavvuf anlayışı Şeyh Küşteri’den gelir.

Kendi mizah anlayışımıza, sanat zevkimize ve estetik anlayışımıza göre biçimlendirilen ve geliştirilen gölge oyunu Karagöz 18.yy.’dan itibaren halkın en sevilen eğlence türlerinden biri olmuştur. Usta çırak ilişkisiyle yetişen Karagöz sanatçıları saraylardaki ve konaklardaki eğlencelerde, kahvelerde gösteriler yapmaya başlamışlardır. Bu durum 19.yy.’ın  ortalarına kadar sürmüştür. Avrupa tiyatrosunun ülkemize gelmesi, sosyal ve ekonomik değişiklikler nedeniyle 19.yy.’ın sonlarından itibaren Karagöz’e ilgi azalmaya başlamıştır. Bugün sayıları çok az da olsa Karagöz sanatçılarımız bu sanatı yaşatmaya çalışmaktadırlar. Karagöz tek sanatçının yeteneğine bağlı olarak oynatılır. Perdedeki tasvirlerin hareket ettirilmesi, değişik tiplerin seslendirilmesi, şive ve taklitlerin hepsi bir sanatçı tarafından yapılır. Sanatçının yanında kendisine yardım eden iki yardımcısı bulunur.

Karagöz’de komik öğeler öne çıkarılarak konular işlenir. Çifte anlamlar, abartmalar, söz oyunları, ağız taklitleri belli başlı güldürü öğeleridir.


GÖLGE OYUNUNUN BÖLÜMLERİ


A.GİRİŞ(Mukaddime,Başlangıç)

B.SÖYLEŞME(Muhavere)

C.ASIL OYUN(Fasıl)

D.BİTİŞ(Hitam)


A.GİRİŞ(Mukaddime,Öndeyiş)




Bu bölüm âdeta birkaç küçük alt bölümden oluşmaktadır.


Önce Karagöz perdesi aydınlanır. Bunun hemen ardından ‘göstermelik’ adı verilen bir suret perdeye düşürülür. Üflendiği zaman arı vızıltısına benzer bir ses çıkaran ‘nareke’ adlı çalgının çalınmasıyla göstermelik kaldırılır. Göstermeliğin kaldırılmasından sonra bir tef sesi eşliğinde Hacivat perdeye indirilir.


Hacivat, perdeye indirilişi sırasında bir semaî okur. Semaînin sona ermesini Hacivat’ın konuşması takip eder. ‘Of... Hây Hak!...’ ‘Hây Hak...’ sözlerinden birini söyledikten sonra perde gazeline başlar. Bu gazelden sonra yere kapanıp secde eder. Perde gazelinde Şeyh Küşteri’nin oyunun kurucusu olduğundan, dünyanın geçiciliğinden bahseder. Hacivat’ın seciyeli konuşmalarından sonra Karagöz de aşağıya (perdeye) indirilir. Karagöz’ün indirilmesiyle bir dövüş başlayacaktır.Sonuçta Hacivat kaçıp kurtulacak, Karagöz ise yerde boylu boyunca uzanacaktır. Karagöz’ün yerde yatarken söyledikleri birer tekerlemedir. Bazı araştırıcılara göre âdeta bir göstermelik gibi algılanan bu gösteriler Metin And’a göre bir ön-oyundur.



Bir Semaî Örneği



nHer güzel böyle nazlı mı olur

Sürmeli elâ gözlü mi olur

Dilberi sevmek gizli mi olur

Ömrümün varı gel sarıl bari



Dilberin dudağı âb-ı kevser mi

Dişleri inci lâ’li gevher mi

Rahmı yok zalim kalbi mermer mi

Ömrümün varı gel sarıl bari


B. SÖYLEŞME(Muhavere)


Giriş bölümünün bitmesiyle, oyunun ikinci bölümü olan Söyleşme bölümü başlamış olur. Söyleşme, tam anlamıyla bir çene yarıştırma bölümüdür. Bölüm oyunun iki önemli kahramanı olan Hacivat ve Karagöz arasında geçen konuşmalara dayanır. Ancak bazı ara söyleşmelerde konuşanların sayısı dördü beşi bulabilir.Genel olarak söyleşmedeki konular asıl oyunda sergilenecek olaylarla ilgili değildir.


ASIL OYUN(Fasıl)


Bu bölüm oyunun kendisidir. Asıl Oyun’da belli bir olay gösterilir, bir konu ele alınır. Oyunlar bu bölümdeki olaylara göre ad alırlar. Karagöz ve Hacivat’tan başka oyunun diğer kişileri de bu bölümde yer alırlar. Bu bölümün yeni oyuncuları çeşitli özelliklerine göre tanıtılırlar. Bazıları kılık kıyafetiyle dikkati çekerken, bazıları da ağız özellikleriyle bizi etkilemeye çalışırlar.

BİTİŞ(Hitam)



Bazı oyunlarda bu bölüm oldukça kısadır. Karagöz ile Hacivat’ın ikişer üçer konuşmasından sonra hayaller sırasıyla perdeden indirilir. Bu arada konuşmalar sırasında Karagöz Hacivat’ı döver. Sona eren oyundan alınması gereken ders de izleyicilere bildirilir. Bu bölümde ertesi gün oynanacak oyunun adı ve oynanacağı yer de duyurulur.


Genel olarak bir oyun şöyle bir karşılıklı konuşmayla sona erer.


Hacivat: Yıktın perdeyi  eyledin viran!

Varayım sahibine haber vereyim heman!

Karagöz: Her ne kadar sürc-i lisân ettikse affola



Alıntıdırrrrrrrrrrr......


 GÖLGE OYUNUNDA KİŞİLERRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRR



GÖLGE OYUNU SLAYTI İÇİN TIKLAYINNNNNNNNNNNNNNNNNNNN


 


KARAGÖZ ANİMASYON 1 İNDİRRRRRRRRRRRRRRRRR



KARAGÖZ ANIMASYON 2 İNDİRRRRRRRRRRRRRRRRR



HACIVAT KARAGÖZ  HAMAM OYUNU İNDİRRRRRRR



HACIVAT KARAGÖZ KANLI NİGAR İNDİRRRRRRRRRR



HACIVAT KARAGÖZ  OYUN İNDİRRRRR



HACIVAT KARAGÖZ  KÜTAHYA ÇEŞMESİ İNDİRRRRRRRRRRRRRR



HACIVAT KARAGÖZ İNDİRRRRRRRRRRRRRRRRRRRR



Ahmet Hamdi Tanpınar

1901 yılında İstanbul’da doğmuştur.Çeşitli liva ve vilayetlerde kadılık yapan Hüseyin Fikri Efendi ile Trabzonlu Nesibe Hanım’ın oğlu olarak Şehzadebaşı semtindeki evlerinde doğan Ahmet Hamdi’nin çocukluğu çok defa babasının kadılığı dolayısıyla onun bulunduğu yerlerde geçti.İstanbul’da ancak babasının yeni bir yere tayini sırasında kısa aralarla bulundu.



İlköğrenimini Anadolu’nun çeşitli yerlerinde tamamlayan A.Hamdi lise yıllarını Vefa , Kerkük ve Antalya Sultanilerinde tamamladı.Darülfünunun edebiyat şubesine kaydoldu.Fakülteden mezun olduktan sonra on yıl kadar lise öğretmenliği yaptı.Edebiyat Fakültesinde “19.Asır Türk Edebiyatı Kürsüsü” kurulmasıyla bu kürsünün başına getirildi.Güzel Sanatlar Akademisi ve Edebiyat Fakültelerinde “Yeni Türk Edebiyatı” profesörlüğü yaptı.




Şair , yazar , edebiyat tarihçisi.Öykü , roman , deneme türlerinde eserler vermiştir.





Doğu ve Batı kültürlerinden bir sentez yapmayı başaran yenilikçi bir yazardır.Tanpınar , öykücülüğünde ve romancılığında da şairlik tarafı ağır basan bir yazardır.
Tanpınar’ın eserlerinde yer tutan en önemli kavram ZAMAN dır.Bunda ustası olarak kabul ettiği Marcel Proust ‘un etkisi vardır.Zaman kavramı onda bir roman tekniği olarak önem kazanmıştır.Huzur adlı romanı olay olarak 24 saat içine sığdırılmış olduğu halde geriye dönüşlerle zamanın genişletildiği hacimli bir romandır.




Ölüm , tarih , felsefe üzerine düşünceleri hep zaman kavramının üzerinde şekillenir.Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanında da zaman temasını toplumsal bir hiciv malzemesi olarak kullanır.




Tanpınar’da “rüya ve geçmiş zaman” kavramlarının anahtar  kelimeler olduğu görülür.İlk öyküsü olan “Geçmiş Zaman Elbiseleri” nde , öykü , rüya gibi bir dekor içinde garip insanlar , olaylar ve mekan içinde geçer ki okuyucu kendini bir rüya atmosferinde bulur.Tanpınar’ da rüyanın asıl trajik havası “Abdullah Efendi’nin Rüyaları” ve “Rüyalar” öykülerindedir.




Uyuyan insanın uzak ve derin görünüşü ölümü hatırlatır ve ölüm herşeyin üstünde bir kavram olarak ortaya çıkar.




Şiir görüşünde ve eserlerinde musikimizin etkilerini bulmak mümkündür.




Zaman temasını işleyen şiirlerinden biri Bursa’da Zaman şiiridir.




Bursa’nın doğal güzelliklerini tarihi değerleriyle kaynaştırmıştır.





 BURSA’DA ZAMAN


Bursa’da bir eski cami avlusu

Küçük şadırvanda şakırdayan su;

Orhan zamanından kalma bir duvar…

Onunla bir yaşta ihtiyar çınar

Eliyor dört yana sakin bir günü.

Bir rüyadan arta kalmanın hüznü

İçinde gülüyor bana derinden.

Yüzlerce çeşmenin serinliğinden ,

Ovanın yeşili , göğün mavisi

Ve mimarilerin en ilahisi.

Bir zafer müjdesi burda her isim;

Yekpare bir anda gün , saat , mevsim

Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın

Hala bu taşlarda gülen rüyanın

Güvercin bakışlı sessizlik bile

Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.

Gümüşlü bir fecrin zafer aynası ,

Muradiye , sabrın acı meyvası.

Ömrünün timsali beyaz Nilüfer,

Türbeler , camiler , eski bahçeler ,

Şanlı menkıbesi binlerce erin ,

Sesi arşa çıkan hengamelerin.

Nakleder yadını gelen geçene

Bu hayalde uyur Bursa her gece;

Her sabah onunla uyanır , güler

Gümüş aydınlıkta serviler, güller

Serin hulyasıyla bahçelerinin.

Başındayım sanki bir mucizenin

Su sesi ve kanat şakırtısından

Billur bir avize Bursa’da Zaman

Yeşil türbesini gezdik dün akşam ,

Duyduk bir musiki gibi zamandan

Çinilere sinmiş Kur’an sesini

Fetih günlerinin saf neşesini

Aydınlanır gördüm tebessümünle

İsterdim bu eski yerde seninle

Başbaşa uyumak son uykumuzu ,

Bu hayal içinde...Ve ufkumuzu

Çepeçevre katlasın bu ziya , bu renk

Havayı dolduran uhrevi ahenk

Bir ilah uykusu olur elbette

Ölüm bu tılsımlı ebediyette;

Belki de rüyası eski cedlerin ,

Beyaz bahçesinde su seslerinin.


Eserleri




ESERLERİ 

ŞİİR:

  • Bütün Şiirleri (1976-1981)

ROMAN:

  • Mahur Beste (tefrika 1944 – basım 1975)

  • Huzur  (1949-1983)

  • Sahnenin Dışındakiler (tefrika 1950- basım 1973)

  • Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1961-1977)

  • Aydaki Kadın (ölümünden sonra 1987)

ÖYKÜ:

  • Abdullah Efendi’nin Rüyaları (1943-1983)

  • Yaz Yağmuru (1955-1983)

DENEME:

  • Beş Şehir (1946-2001)

  • Edebiyat Üzerine Makaleler (1969-1977)

  • Yaşadığım Gibi (1970-1977)

Tarık Buğra

1918’de Akşehir’de doğdu.Orta öğrenimini Konya Lisesi’nde tamamladı (1936). İstanbul Üniversitesi Tıp, Hukuk ve Edebiyat Fakültelerinde eğitim gördü. Eğitimini yarıda bırakarak Akşehirde Nasred’din Hoca adlı gazeteyi çıkardı.
Cumhuriyet gazetesinin düzenlemiş olduğu  ‘Öykü yarışması’nda ikincilik kazandı (1948). Daha sonra İstanbul’a geldi. Milliyet gazetesinde  başladığı köşe yazarlığını(1952-1956) Yeni İstanbul, Vatan,Haber,  Yol, Yeni gün ve Tercüman gazetelerinde muharrir olarak sürdürdü.İstanbul’da vafat etti.

Tarık Buğra'nın Bazı Kitapları


İBİŞİN RÜYASI
Tarık Buğra'nın İbişin Rüyası, onun uslup, dil ve teknik özelliklerini en iyi belirten romanlarındandır. Eser, konu bakımından da hem tiyatro hem de sinemanın ilgisini çekmiş, TRT tarafından da -yazarın söyleyişi ile dizi filmi yapılmıştır.

BU ÇAĞIN ADI
Tarık Buğra'nın makalelerinin bir kısmından oluşan bir bölümdür.Yöneticileri,Aydınları, idârecileri ve bütün akıl sâhiplerini doğruyu düşünmeye ileten konuları içerir. Kısaca onurlu insanlara yakışan bir tavır ve uslûpla millet ve ülke meselelerine bakmayı gündeme getiren bu makalelerin, okuyanlara çok şey verebilir.

DÖNEMEÇTE
Türkiye'de çok partili döneme geçişin olduğu yıllarını anlatır. Meseleye bir Anadolu kasabasından, o çevredeki halkın ve aydınların ilişkileri içerisinde bakar.Bu eser  "Dönemeç" adıyla TV'de dizi filmi yapılmıştır.
OSMANCIK
Osmancık'ın konusu Osman Gazi olarak tarih sahnesine çıkışını ve Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu anlatmaktadır. Osmanlı'yı cihan çapında büyük yapan bir devlet ve insan anlayışının ilk tohumlarının roman çerçevesinde ele alınışını okuyacağınız bu eser, TV'de "Kuruluş" adıyle dizi film olarak da defalarca yayınlanmıştır.

GENÇLİĞİM EYVAH
Türkiye'deki anarşinin gizli otopsisidir. Romanda,  boşa giden, eriyen gençliklerin hikâyesini değil, içine düşürüldüğümüz kaosun çarpıcı fotoğraflarını da bulacaksınız. Yıllardan beri Türkiye'de toplum hayatımızı paslandıran kalleş demagojileri sergilemektedir.

KÜÇÜK AĞA
Küçük Ağa, Tarık Buğra'nın en çok  tanınan eseridir. Kurtuluş Savaşı'nın, küçük bir Anadolu kasabasından nasıl göründüğünü yorumlarız. Konuya ilk defa resmî olmayan,halk  gözüyle bakılmıştır. Tanıdık kültür ve insan simalarıyla dolu bu eser, Millî Mücâdele'nin anlatıldığı gerçekten millî bir romanıdır.

ESERLERİ


ROMANLARI
Siyah kehribar (1955), Küçük Ağa(1964), Küçük Ağa Ankara’da (1966), Firavun İmanı (1976), Osmancık (1983),İbiş’in Rüyası (1970), Dönemeçte (1978),Gençliğim eyvah (1979),Yağmur Beklerken (1983), Yalnızlar (1981), Dünyanın pis Sokağı (1989)

HİKAYELERİ
Oğlumuz(1949),Yarın Diye Bir şey Yoktur( 1952),
İki Uyku Arasında (1954), Hikayeler (1964).

OYUNLARI
Dört Yumruk ,Peşte Elli altı,Ayakta Durmak İstiyorum (1966), İbişin Rüyası,Akümülatörlü Radyo, Yüzlerce Çiçek Birden Açtı

SANATI


“Sanatta güzellik, estetik değil insana olan fayda esastır,Sanatçı ferdi değil, toplumu,toplumun sorunlarını,adetlerini mutluluklarını acılarını... anlatmalıdır,Kişi bayağı ihtiyaçlarının esiridir.” gibi görüşlerin tekrarlana
tekrarlana bıkkınlık,sıkıntı verdiğini düşünür.

Tarık Buğra’nın sanat anlayışı sosyal gerçekçi denilen öykü ve roman yazıcılarının tutumlarına zıt olduğu için sanatçıları :”Alın teri ve sefalet komisyoncuları , Foto şipşakçılar diye yermektedir.

 

Baki (1521-1600)

*İyi bir Medrese eğitimi görmüş ve çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır.
*Aşk,tabiat ve devrinin ien önemli ,tanınmış şairlerindendir
*Dili kullanmada başarılıdır. *Ahenkli,akıcı,zevkli bir dili vardır.
*Söz sanatlarını başarıyla kullanır.
*Türkçe Divanı ve nesir türünde Fezail Mekke, Fezail-i Cihat adlı eseri vardır.
*Divandaki kanuni mersiyesi önemlidir.
Baki'nin gazellerinden;

"Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş." sözü dilimize yerleşmiştir.

             Dikkatler ile seyrederiz yari serapa

             Görmez mi idik biz de eğer olsa vefası.(Baki)

 

Gül gülse daim, ağlasa bülbül aceb değil,

Zira kimine ağla demişler, kimine gül.
Asrın büyük şairlerindendir. Devrinde “Sultânü’ş-Şüarâ” lâkabıyla anılan, şöhreti daha sonraki asırlarda da devam eden ve bugün divan şiirinin en büyük 5-6 üstadından biri olarak kabul edilenFuzûlî’nin Bağdat civarında yaşaması ve Azeri Türkçesiyle yazması dolayısıyla XVI. asır Türkiyesinin ve Osmanlı Türkçesinin en büyük şairi vasfını ve şöhretini kazanmış olan Bâkî, divan şiirine yeni bir ses getirmiştir.

Okuma Hızının Ölçülmesi

 

Hızlı okumanın temelini “çabukluk, kavrama ve bellek arasında sağlam bir bağ kurma” oluşturur. Çalışmalar sırasında bu ilke akıldan çıkarılmamalıdır.

Hızlı okuma çalışmalarının başlangıcında hızı artırmak esastır. Anlama, daha sonra kendiliğinden gelecektir. Bu bakımdan başlangıçta anlama ikinci plana bırakılır.

Hızlı okumayla ilgili bir çalışmaya başlamadan önce, hali hazırdaki okuma hızımızı, kavrama ve bellek gücümüzü belirlemek gerekir.

Okuma hızının belirlenmesinde değişik uygulamalar vardır. Bunlar arasında en sağlıklısı, belli bir zaman dilimi içinde okunan işaret sayısına dayalı olanıdır. Bu yöntemle okunan metinde rakam, harf ve noktalama işareti olarak kaç işaret bulunduğu belirlenir. Bunlar, birim zamana bölünerek dakikada okunan işaret sayısı elde edilir.

Daha kolay olan ve bu yüzden daha yaygın olarak kullanılan bir diğer yol, dakikada okunan kelime sayısının belirlenmesidir. Ancak bu takdirde okuma hızının belirlenmesinde okunan metne göre küçük farklılıklar olabilir. Kimi metinlerde kelimeler hep kısadır. Kimilerinde ise, sekizer, onar harfli kelimeler çoğunluktadır. Bu durumda kısa kelimelerden oluşan metinde okuma hızımız, gerçekte olduğundan daha yüksek, ötekinde ise daha düşük görünür.

Etkili ve hızlı okuma becerilerini geliştirme etkinliklerinin ilk adımını öğrencilerin başlangıçtaki okuma düzeyini belirlemek oluşturur. Bunun için ilk zamanlarda, bu alanda yazılmış kitaplardaki okuma metinleri kullanılabilir ya da öğretmenler uygun metinler hazırlayabilir.

            Hızlı okuma düzeyini belirlemede izlenecek aşamalar:



  1. 1.  “Öğrencilere, okuma düzeyinin belirlenme gerekçesi ve yararı açıklanır. Okuma düzeyinin belirlenmesi, öğrencilerin bir metni ne kadar hız ve kavrama ile okuduklarının belirlenmesi demektir.

  2. 2.  Öğrencilere, hız ve kavramanın birlikte değerlendirileceği açıklanır.

  3. 3.  Hız ve kavramanın nasıl hesaplanacağı açıklanır. Her öğrenci okuduğu metne ilişkin hız ve kavramayı okumanın sonunda kendisi hesaplar. Bunun için atılacak adımlar örneklendirilerek gösterilir.

  4. 4.  Hızın hesaplanması için metinlerin sağ üst köşesinde yer alan toplam sözcük sayısı (TSS) esas alınır.

  5. 5.  Öğrencilere okuma süresi kaydettirilir ya da öğretmen başlama zamanını tahtaya yazar. Okumanın ilk değerlendirmesi için şöyle bir açıklama yapılabilir: “Şimdi sizden bir metni sessiz okumanızı isteyeceğim. Onu her zaman okuduğunuz şekilde okuyacaksınız. ‘Başla!’ komutunu verince okumaya başlayacaksınız. Okumaya başlama zamanınız 09.00’dur. Saat 09.00 olunca başlama komutunu vereceğim. Herkes okuma parçasını okuyup bitirdikten sonra, hemen kendi saatine veya sınıftaki duvar/masa saatine bakarak bitirme süresini dakika ve saniyesiyle parçanın sonunda ayrılan yere kaydedecektir. Şimdi başlayın.”

  6. 6.  Öğrenciler bu ilk okumayı yaparken öğretmen de öğrencilerin tamamını görebileceği bir yerde durup aşağıdaki tabloda yer alan davranışları yapıp yapmadıklarını gözler ve söz konusu tabloya işaretler.


Tablo: Hızlı okuma sırasında öğrenci davranışlarının gözlenmesi
























































            Davranışlar


Öğrenciler



Dudaklarını kıpırdatarak okuyor.



Satırları parmak ya da kalemle izliyor.



Başını satırları izlemek için satır boyunca ilerletiyor.



Okurken sayfayı yavaş çeviriyor.



Ali KOÇ





Mehmet AS





Şeyda ÖNEN







Cem KARA









       …



       …



 

  1. 7.  Okuma işini bitirenler kontrol edilir, süreyi kaydetmemişse hemen uyarılır. Kaydettikten sonra beklemeleri istenir.

  2. 8.  Sınıfın tümünden metni okuyup bitirdikten sonra sürelerini saniye olarak belirlemeleri istenir. Mesela 09.00’da başladığı bir metni 09.05’20” de bitirmişse okuma süresi 5 dakika 20 saniyedir. Yani toplam süre 320 saniyedir.

  3. 9.  Aşağıdaki formül/ler tahtaya yazılır ve her öğrenciye kendi okuma hızı hesaplattırılır. İşlemin çabuk yapılabilmesi için hesap makinesi kullanılabilir.


 

Harf/karakter sayısına göre

Okuma hızı=(toplam harf sayısı/okuma süresi )x60=dakikada okunan harf sayısı

 

Sözcük sayısına göre

Okuma hızı=(toplam sözcüksayısı/okuma süresi)x60=dakikada okunan sözcük sayısı

Öğrenci toplam sözcük/karakter sayısını kendi okuduğu süreye böler, sonucu 60 ile çarparsa, bir dakikada okuduğu sözcük/karakter sayısını elde eder; bu öğrencinin o andaki mevcut okuma hızıdır.

Genel olarak başlangıçta okuma hızlarının 100-200 sözcük arasında olduğu görülür.

Halkla İlişkiler

 

 

Soluk alıp vermek kadar doğal bir insan davranışı olan iletişim, yaşantımızın ayrılmaz bir parçasıdır. Soluk almamak ölüme yol açtığına göre, ya “iletişimsizlik” ne yapar? Her gün soluk alır gibi mesajlar alıp veriyoruz. İletişim bir gereksinmedir. Bu gereksinim insanın yaşamı boyunca sürer. İnsanın bir gün içinde iletişime ayırdığı saat 10 - 11 saattir.

İnsan toplumsal bir varlıktır ve doğası gereği bir toplum içinde yaşar. Toplumsal bir varlık olan insan diğer insanları anlamak, onlara kendini anlatmak, kısaca diğerleri ile anlaşmak durumundadır.

İnsanın kendini gerçekleştirmesinin, mutlu ve başarılı olmasının yolu anlaması, anlatması ve anlaşmasıdır. Kamu kuruluşları halk yararına çalışmak, halka hizmet etmek amacıyla kurulmuşlardır. Halkla ilişkiler, kamu hizmetleri arttıkça ve çeşitlendikçe daha büyük önem kazanırlar.

Halkla İlişkiler Tanımlar


-Özel veya kamu kesimlerinde faaliyet gösteren bir kuruluş veya kurumun, ilişkide bulundukları kimselerin anlayış, sempati ve desteğini elde etmek üzere sürekli olarak yapmış oldukları bir yönetme görevidir.



-Kamu ile bir kurum, firma veya kişi arasındaki iyi niyeti, karşılıklı anlaşmayı geliştiren bilim ve sanattır.




- Halkın ve kamunun ilgisini çekmek, onu harekete geçirmek ve istenilen yola yöneltmektir.




- Kamuoyunu etkileme ve ondan etkilenme sürecidir.





Sosyologlara göre halka bir şey yaptırmanın üç yolu:


1. Zor kullanmak

2. Para ile satın almak

3. İnandırmaktır.

Halkla ilişkilerin amaçları:


-Halkı aydınlatmak ve onlara çalışmaları benimsetmek.

- Halkta yönetime karşı olumlu davranışlar yaratmak.

- Halkın yönetimle olan ilişkilerinde işlerini kolaylaştırmak (müracaatı kolaylaştırma, bilgi verme).

- Kararların isabet derecesini arttırmak için halktan bilgi almak.

- Kanun ve nizamlara uyulmasını sağlamak için bunlar hakkında halka bilgi vermek (trafik kuralları, yasaklar, vs.).

- Halkla işbirliği sağlayarak hizmetlerin daha çabuk ve kolay götürülmesini sağlamak.

- Halkın dilek, istek, tavsiye, telkin ve şikayetlerinden yapılan çalışmalarda hazırlanan yas, tüzük ve diğer tasarılardan yararlanmak, aksaklıkların giderilmesi için yapılan çalışmalarda bunları değerlendirmek.




Türkiye’de Halkla İlişkilerin Gelişmesi


Halkla ilişkiler Türkiye’de gün geçtikçe daha çok önem kazanmaktadır. Çeşitli kamu kuruluşlarında halkla ilişkiler görevini yapan bürolar değişik adlar almaktadır.

Basın bürosu, basın müşavirliği, yayın temsil şubesi, propaganda, basın yayın ve halkla ilişkiler, tanıtma şubesi, enformasyon şubesi, basın ve halkla ilişkiler dairesi, yayın müdürlüğü, basın temsilciliği, halkla ilişkiler şubesi, halkla ilişkiler müdürlüğü.

1962 yılında gerçekleştirilen Merkezi Hükümet Teşkilatı Araştırma Projesinde kısaca Mehtap Projesi diye adlandırılan ve halen büyük bir değer taşıyan dökümanda “Devlet kuruluşlarının her kademesindeki çalışmalarda ve kararların alınmasında halkla yakın ilişki sağlamak zorunludur.” denilmektedir. Bu projede kamu kurumları ile ilişkide bulunan diğer kurum ve fertlerin alınacak kararlardan önce dinlenmesi, istek ve görüşlerinin alınması ve değerlendirilmesi için temas ve dinleme usulleri kurmak gerektiği belirtilmiştir.

1984 yılında çıkarılan 3046 sayılı kanunla Milli Savunma Bakanlığı hariç tüm bakanlıklarda basın ve halkla ilişkiler müşavirliği kurulabileceği belirtilmiştir. Milli Savunma Bakanlığı’nda “Basın, Halkla İlişkiler ve Protokol Şube Müdürlüğü” halkla ilişkiler görevini yürütmektedir.

Halkla İlişkilerin Nitelikleri


- Halkla ilişkiler sürekli ve sabırlı çalışma isteyen iki yönlü ilişkidir.

- Halkla ilişkiler haberleşmeye dayanır.

- Halkla ilişkilerde muhatap olunan halk değişik tipte insanlardan meydana gelir.

- Halkla ilişkilerde bulunan yöntemin yapısı birbirinden farklıdır.

- Eğitim halkla ilişkileri etkilemektedir.

- Halkla ilişkiler siyasal rejimle ilgilidir.

- Baskı gruplarının çokluğu ve çeşitliliği halkla ilişkileri etkiler.

- Halkla ilişkiler uzmanlığa dayanır.



Halkla İlişkiler Teknikleri


Halkla ilişkiler tekniği, daha çok basın ataşelerinin, basın görevlilerinin yaptıkları ve her düzeyde yararlandıkları halkla ilişkiler araçlarıdır (SCHNEİDER Christian)
 -Basın müşavirliği ve faaliyetleri.

- Açılış, kapanış, yıldönümü, anma ve kutlama törenleri.

- Sergi ve fuarlar.

- Kokteyl veya resepsiyonlar.



Halkla İlişkilerde Örgütlerin Yararlandığı Kaynaklar ve Olanaklar


 
- Gerekli haberleri basına iletmek.

- Basını izlemek, gerekli yazı ve resimleri kesip saklamak.

- Bülten yayınlamak.

- Halkı aydınlatıcı kitap ve broşürler yayınlamak.

- Halkın yakınmalarını izlemek.

- Meclis çalışmalarını ve kongreleri izlemek.

- Basın toplantıları düzenlemek.

- Radyo ve televizyonda özel programlar hazırlamak.

- Törenlere ve özel günlere basını çağırmak.

- Filmlerden yararlanmak.




Halkla İlişkilerde Uyulması Gereken Meslek Kuralları


- Halkla ilişkiler görevlileri gazete ve gazetecilere doküman olarak yararlı olacak bilgileri verirler. Bu bilgiler sadece olayların propaganda veya ticari reklama kaçmadan açıklanması niteliğinde olmalıdır.

- Haberler parasız verilmeli, karşılığında hiçbir şey beklenmemelidir.

- Haberler bir kuruluş veya teşebbüsün durumu, bütün çalışma şekilleri, üretimini yaptıkları hizmetler veya halka yararlı olabilecek teşebbüsler ile ilgili olabilir.

- Haberin menşei belirtilmeli ve ilgili olduğu kitleler her durumda açıklanmalıdır. Gerekirse halkla ilişkiler bürosunun ismi de zikredilmelidir.

- Haberler, gazetelerin müdürlerine veya yetkili kılınan arkadaşlarına verilmelidir.

- Gazeteciler kendilerine verilen haberi değerlendirmede tam egemendirler.

- Bu değerlendirmede başka unsurların karışmasına yönelen hiçbir baskı yapılmamalıdır.

- Halkla ilişkiler grubu haberlerin yayın yetkisini kendinde tutmak istiyorsa, yukarıda belirtilen haber hazırlama kurallarına uymak şartıyla normal yayın yolları ile, gazetelerden ihtiyacı olan sayfa veya sütunu satın alır ve yayınlanır.




Halkla İlişkiler Uzmanında Bulunması Gereken Nitelikler


 
- Etkili yazma ve ikna edici konuşma yeteneğinin olması

- Medyalar konusunda bilgi sahibi olması.

- İnisiyatif kullanabilme, problem çözme ve sorumluluk alabilme yeteneklerinin olması.

- İstikrarlı ve sağduyulu olması, insanlarla iyi geçinebilen hoşgörülü bir yapıda olması.

- İyi bir dinleyici ve kendine özgü bir üslup sahibi olması.




Halkla İlişkilerde Kullanılan İletişim Araçları


a) Yazılı Araçlar

Gazeteler: İşletme gazeteleri, ulusal ve yerel basında çıkan gazeteler.

Dergiler, broşür, el kitapçığı, afiş, ilan tahtası ve bültenler, pankart, el ilanları

b) Sözlü Araçlar

Yüz yüze görüşme; çift yönlü bir iletişim söz konusudur.

Telefonla görüşme; telefonla görüşmenin kuralları şöyle sıralanabilir:

1. Zil sesi üzerine telefonu açan kişi kendini tanıtmalıdır.

2. Telefonun uzun süre çalmasına izin verilmemelidir.

3. Ses tonu karşı tarafın duyabileceği şekilde olmalıdır.

4. Karşı tarafın istediği bilgiye göre, ilgili servisle görüşme olanağı yaratılmalıdır.

5. Çok beklenmesi gerekiyorsa karşıdaki kişinin numarası alınarak, sonra aranmalıdır.

6. Konuşurken kağıt-kalem bulunmasına dikkat edilmelidir.

7. Konuşma sırasında karşı tarafı dikkatle dinlediğimizi belirtmek için, konuşmayı pekiştirici sözler söylen-

melidir. Sözgelimi “evet efendim, sizi dinliyorum” gibi.

Toplantılar, konferans ve seminerler.

c) Görsel- işitsel araçlar: Radyo-televizyon, film ve video bant, sergi, yarışma ve festivaller, geziler, panel, konserler, yemek, eğlence, özel günler.

Halkın Yönetimden Yakınma Nedenleri

A) Halkın Yönetimin Çalışmalarından Habersizliği

Halk, dairelerde memurların kapalı odalar içinde neler yaptığından, halka yararlı ne gibi hizmet projeleri hazırlandığından çoğu kez habersizdir. Bunun için memurların dairelerde genellikle boş oturduğu halkın şikayetçi olduğu konulara çare bulmak için çalışılmadığı kanısına kapılır. Buna sebep yapılan çalışmalardan halkın haberdar edilmesidir. İyi bir yönetim yaptığı çalışmaları halka duyurmalıdır.

B) Yönetimin Halkın İsteklerine Önem Vermemesi

Yönetim, çeşitli kaynaklardan öğrenmiş olduğu halkın dilek ve ihtiyaçlarına karşı duyarsız olabilir. Halk bu duruma tepki gösterir. İyi bir yönetim, halkın isteklerini izlediğine ve halkın sorunlarına olumlu çözüm yolları bulmak için çalıştığına halkı inandırmalıdır.

Propaganda ve Halkla İlişkiler


 

Propaganda ve halkla ilişkiler arasındaki farklar şöyle sıralanabilir:
-Halkla ilişkilerde esas olan doğru bilgi, iyi niyet ve dürüstlüktür. Propaganda ise tek yönlüdür ve iyi niyete her zaman yer verilmez.

- Halkla ilişkiler fikir tartışmalarına açıktır. Propaganda ise tartışma kabul etmez, dogmatik ve otoriterdir.

- Halkla ilişkiler gerçekleri açıklama yoluyla ikna etmeye çalışır. Propaganda ise çok tekrar yoluyla ikna etmeye çalışır.

- Halkla ilişkiler yanıltıcı değildir. Propaganda yanıltıcı ve kandırıcı olabilir.

- Halkla ilişkiler yıkıcı olmaz. Propaganda ise yıkıcı olabilir.




Alıntıdır.......................................


Çekim Ekleri

Çekim ekleri iki grupta incelenir:

1.FİİL ÇEKİM EKLERİ


Eylemlere gelen çekim ekleridir.Eylemin anlamını değiştirmez.eyleme kişi kip zaman anlamı katar.

“Ben yedim.” cümlesindeki “yedim” fiilinde “-di” kip eki “-m” kişi ekidir.

a.Kip ekleri ve zaman ekleri


(Haber(Bildirme)kipleri)

Geniş Zaman Kipi:-(a)r,-(e)r,-(ı)r,-(i)r,-(u)r,-(ü)r.Olumsuzu “-maz ,-mez” ekleriyle yapılır.

Sonbaharda ağaçlar yapraklarını döker.

Şimdiki zaman kipi:”-yor”

Gel(i)yor, gör(ü)yorum, duy(u)yor,kal(ı)yorsun…

 

Görülen Geçmiş Zaman Kipi:”-dı,-di,-du,-dü;-tı,-ti,-tu,-tü.”

Geldim, görm, geçtim, okuduk, yazk…

Öğrenilen Geçmiş Zaman:-mış, -miş, -muş, -müş.

Atlamışlar, görmüşüz, temizlemiş…

Gelecek Zaman Kipi:-acak, -ecek.

Yollanacak, sevecek, uçacak, çatlayacak

 

Dilek(tasarlama) Kipleri

Emir Kipi:Eki yoktur.Fiile kişi ekleri getirilir.

Okusun, baksınlar…

Şart Kipi:-sa, -se.

Alsa, versem…

İstek Kipi: -e, -a

Göreler, yazasınız…

b.Kişi Ekleri


1.Grup Kişi Ekleri:Görülen geçmiş zaman ve şart kipinin dışında bu çekim kullanılır.

KİŞİ      EKLER

1.Tekil (Ben)      -m,-im,-um,-um.(Uçuyorum)

2.Tekil (Sen)       -Sın,-Sin,-Sun,-Sün.(Koşarsın)

3.Tekil (O)         Üçüncü tekil kişi daima eksizdir.(Uçar)

1.Çoğul (Biz)     -ız,-iz,-uz,-üz.(Koşarız)

2.Çoğul (Siz)      -sınız,-siniz,-sunuz,-sünüz.(Yaparsınız)

3.Çoğul (Onlar)    -lar,-ler. (Gelmeliler)

 

2.Grup Kişi Ekleri: Görülen geçmiş zaman ve şart kipinin çekiminde kullanılır.

KİŞİ                   EKLER

1.Tekil (Ben)         -m (Geldim)

2.Tekil (Sen)         -n (Geldin)

3.Tekil (O)           -   (Geldi)

1.Çoğul (Biz)        -k (Geldik)

2.Çoğul (Siz)        -nız,-niz,-nuz.-n

3.Çoğul (Onlar)      -lar,-ler (Geldiler)

 

c.Soru ekleri


Bu ek sözcük ve cümlelere soru anlamı verir.Gelir mi, bakacak mısınız, kaldılar mı…

Soru eki,-mı,-mi,-mu,-mü’dür.

2.İSİM ÇEKİM EKLERİ


a.Hal (Durum) Ekleri

Yalın Hal:Adın,ad durum eklerinden herhangi birini almamış halidir.

Kitap,çiçek,kuş…

İlgi Hali:Eklendiği adı tamlayan durumuna gelen ektir.Sözcüklere ünlü uyumuna göre –ın,-in,-un,-ün,-(n)ın,-(n)in,-(n)un,-(n)ün eklerinin getirilmesiyle yapılır.

Ayşe’nin elbisesi.

Geleceğin için çalışıyorum.

 

Yükleme (Belirtme) Hali:İsmin taşıdığı kavramıın etkilendiğini belirten ektir.Bu durum eki, ad görevinde kullanılın sözcüklere gelir.Belirtme durumu eki “-i” dir. Eklendiği sözcüğün ünlülerine uyar.Yani ünlü uyumuna göre –ı,-i,-u,-ü; -(y)ı,-(y)i,-(y)u,-(y)ü şeklinde kullanılır.

Ateşi düşünerek ısınamaz; suyu düşünerek susuzluğunu gideremezsin.

Yaklaşma Hali:Adın belirttiği kavrama yöneliş, dönüş, yaklaşma belirten ektir.Bu durum da “-e” ekinin getirilmesiyle olur.Bu ek ünlü uyumlarına göre –e,-a eklinde kullanılır.

 

Bulunma Hali:Ad yada ad görevinde kullanılan sözcüklere kalma, içinde olma anlamı verir.Sözcüklere “-de” durum ekinin getirilmesiyle yapılır.Bu ek, ünlü ve ünsüz uyumlarına göre –de,-da,-ta,-te şeklinde kullanılır.

Sokakta, çarşıda, evde…

Ayrılma Hali:Ad yada ad soylu sözcüklere genellikle çıkma ve ayrılma anlamı katar.Sözcüklere –den,-dan,-ten,-tan eklerinin getirilmesiyle yapılır.

Spordan,kütüphaneden,sevinçten

 

b.Soru eki


Adlara soru anlamı katan ektir. –mı,-mi,-mu,-mü.

Çalışkan ? , baban ?

c.Çoğul Eki


İsimlerin çoğul şeklini oluşturur. –lar,-ler eki.

Fındıklar,çiçekler,balıklar

 

ç.İyelik Ekleri


İsimlere gelen kişi ekleridir.Varlık yada kavramların kime ait olduğunu belirtir.

1.Tekil (Ben)        -m    kalem(i)m

2.Tekil (Sen)        -n     kalem(i)n

3.Tekil (O)          -(s)i,-(s)ı,-(s)u,-(s)ü    kalemi

1.Tekil (Biz)        -mız,-miz,-muz,-müz   kalemimiz

2.Tekil (Siz)         -nız,-niz,-nuz,-nüz    kalem(i)miz

3.Tekil (Onlar)      -ları,-leri     kalemleri

 

d.Aitlik Eki


Bu ek geldiği sözcüğe iyelik eklerinin kattığı anlama yakın bir anlam yükler, aitlik bildirir.

Seninki, benimki, kardeşiminki

“Seninki bütün gece ders çalıştı.”Bu cümledeki –ki “sana ait” anlamında aitlik ekedir.

 

 

 

Tiyatro

Yaşanmış ya da yaşanması muhtemel olan olayların sahnede seyirci karşısında dekor ve kostüm kullanarak canlandırıldığı, edebi ve sanatsal bir türdür.

Tiyatronun Özelikleri:


1) Hem kulağa hemde göze hitap eden bir türdür.

2)Dekor vardır

3)Role uygun kostümler seçilir

4) Bir topluluk önünde sergilenir.

5)Dünya edebiyatında seçkin bir türdür. Bizde ise meşrutiyet sonrasında yazılmaya başlanmış ileri ki dönemde ise sahneyle buluşmuş genç sayabileceğimiz bir türdür (Öncesinde geleneksel türk oyunları bulunmaktaydı karagöz ortaoyunu gibi)

6)Tiyatro 2 ye ayrılır;

a)Ana türler

b)yan türler

 

A)Ana Türler:


Komedi: Hayatın komik yanlarının sahnede canlandırıldığı türlerdir.(Fransız Edebiyatından Molieredir)

Trajedi: Hayatın acıklı yönlerinin sahnede canlandırıldığı türlerdir.(Yunan Edebiyatında Sopokles, Fransız Edebiyatında Corneille ve Racine )

Dram: Hayatın kendisidir. Yani hem acıklı hemde komik yanlarının birlikte sergilendiği eserlerdir.(Dram türünün en büyük ve en ünlü temsilcisi Victor Hugo’dur.)

 

B)Yan Türler:


Opera: Şiirsel yani manzum ve beste ile yapılan tiyatrolar

Varyete: Çeşitli numaraların sergilendiği eğlenceli oyunlar

Revü: Günübirlik olayların sergilendiğimüzikli danslı eğlenceli türdür.

Kabare: Günlük olayların hiciv yani eleştiri tarzında işlendiği eğlenceli ve düşündürücü türlerdir.

Pandomim: Müzik ve ses olmadan jest ve mimiklerde canlandırılan eserlerdir.

 

 

???????? 27 mart dünya tiyatrolar günüdür:


 

100 TANE ÖRNEK TİYATRO METNİ İNDİRRRRRRRRRRRRRRRRRR


 

 

 

 

Yazı Eğitiminde Öğretmenin Tutumu

 

Yazı yazma bir bakıma konuşmanın yazılı biçimidir. Ancak yazı yazmanın konuşmadan ayrılan ve kendine özgü teknikleri vardır.

“Yazılı konuşma (iletişim), sözlü konuşmadan hem yapısı hem işleyiş tarzı bakımından farklı olan bir dilsel işlevdir. Gelişmesinin en alt düzeyinde bile, yüksek bir soyutlama düzeyi gerektirir. Yazılı konuşma, sözlü konuşmanın müzikal anlatımlı ve sesçil özelliklerinden yoksun, yalnızca düşüncede ve imgelerle yürütülen bir konuşmadır. İmgelerdeki yetersizlik yazma hatalarına yol açmaktadır.” (Ferah, 2000, s.23 )

Harflerin birer sembol olduklarının farkına varılması, bu sembollerin oluşturduğu dil birliklerinin bir anlam taşıdığının düşünülmesi çocuk için oldukça zordur.

Bu durum karşısında öğretmen sabırlı ve anlayışlı olmak zorundadır. Yazma sırasında, çocuğun bir takım benzerlikler kurarak, farklılıkları keşfederek karşı karşıya bulunduğu dil unsurlarını tanımaya ve anlamlandırmaya çalıştığını, zihnî bakımdan büyük bir çaba içerisinde olduğunu, bu arada kendi sınırlı zihnî donanımı içinde güçlükler yaşadığını öğretmenler bilmelidir. Bunlar arasında, okula henüz gelmiş çocuklarda görülen “mekân algılama ve yön belirleme”deki yanılsamaları kayda değerdir.

“Yedi yaşlarında sağ-sol ve yukarı-aşağı istikametlerini gösterebilme yeteneği çocukların %90’nında gelişmiştir.” (Gumbell, 1989, s.85) Mekân ilişkilerinin bu yönüne ilkokul birinci sınıf öğretmenlerinin ilk günden itibaren önem vermesi gereklidir. Tahtaya yazılan cümle, kelime, hece ve harflerin sağ-sol,  yukarı-aşağı durumları sırada oturan çocukların sağ-sol, yukarı-aşağı durumlarından farklıdır. Tahtada dikey bir düzlemde yazılı olan cümle, kelime, hece ve harflerin yatay düzlemdeki deftere yazılması kolay değildir.” (Ferah, 2001, s.28.)

Öğretmen yazı öğretiminde görsel ipuçlarını (oklarla yön gösterme) kullanmalı, harfleri bellekten yazdırma çalışmaları yapmalıdır. Harflerin başlangıç ve bitiş noktaları, alt ve üst uzantıları gösterilerek, kâğıt üzerindeki çizgilerin takibi sağlanmalıdır. Öğrencilerin gayretleri olumlu olarak değerlendirilip yerinde ve uygun pekiştireçler verilmelidir. Öğrenciler cesaretlendirilmelidir. Böylece yazı yazma çalışmaları zevkli hale getirilmelidir.

Yrd.Doç.Dr Mehrali Calp

 

 YazmaEğitiminde Öğretmenin Tutumu

Yazma Ödevi ve Türleri

Yazılı Anlatımın Niteliği

Yazılı Anlatım Etkinliklerini Ölçme ve Değerlendirme

Yazılı Anlatım Çalışmalarında Yazma Aşamaları

Yazılı Anlatım Becerilerini Geliştirmede Başvurulacak Teknikler  

Fazıl Hüsnü Dağlarca

-1914 Yılında İstanbul’da doğdu.
-Konya’da başladığı öğrenimini, Adana’da devam ettirmiştir.
-1933’te Kuleli Lisesi’ni, 1935’te de Harp Okulunu bitirerek Ordu’ya katıldı
-Piyade Subayı olarak Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yaptı.
-1950 yılında önyüzbaşıyken kendi isteğiyle ordudan ayrıldı.
-1952-1960 arası İstanbul’da Çalışma Bakanlığı İş Müfettişi olarak görev yaptı.
-1960-1964 yılları arasında “Türkçe” adlı bir dergi çıkardı.

 
•12 Eylül 1980 müdahalesinden sonra kapatılan “Türk Dili” dergisinin yeniden yayımlanmasına katkıda bulundu.


•İlk şiiri 1933’te “İstanbul” dergisinde çıkmıştır.

•Harp Okulu öğrencisiyken, 1934’te “Varlık”ta yayımladığı şiirlerle adını duyurdu.





Şairin almış olduğu ödüller sırasıyla:



–1946 Cumhuriyet Halk Partisi Şiir Yarışması Üçüncülük

– 1956 Yeditepe Şiir Armağanı

– 1958 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü

–1966 Türkiye Milli Talebe Federasyonu Turhan Emeksiz Armağanı

–1967 International Poetry Forum Yaşayan En İyi Türk Şairi (A.B.D.)

–1973 Arkın Çocuk Edebiyatı Üstün Onur Ödülü

–1974 Struga XIII. Şiir Festivali Altın Çelenk Ödülü (Yugoslavya)

–1974 Milliyet Sanat Dergisi Yılın Sanatçısı

–1977 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü


Sanatı





•Şairin ulaşabildiğimiz en eski şiir kitabı 1935 yılında yayımlanmış olan “Havaya Çizilen Dünya”dır.

•Bu şiir kitabındaki şiirler yeni bir şaire göre oldukça iyi şiirlerdir.

•Bu da gösteriyor ki şair şiir yaşamına çok daha önceden başlamıştır.


•Bu şiir kitabından önce Divan Edebiyatı tarzında şiirler yazarak, şiirlerini “Zamani Divanı” adı altında toplamıştır.

•Şiirlerinde Zamani mahlasını kullanmıştır




İlk şiirlerinde NECİP FAZIL ve YAHYA KEMAL’den etkilenmiştir.
•Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın sanatı üç bölümde ele alınabilir.

a) Sezgi dönemi (1935-1945)              

b) Geçiş dönemi (1949-1953)              

c) Akıl dönemi (1955-?)



•Şiirlerine Felsefi bir yaklaşımla yaklaşır. Bunda da okumuş olduğu “Muhassar Yunan Felsefesi” etkili olmuştur.



•Fazıl Hüsnü toplumcu bir şairdir.

•Toplumla ilgili hemen hemen bütün konularda şiirler yazmıştır.




•Onun şiirinde yaşama değişik bakışlar, geçmişimiz, toplumumuz, yeryüzü, uzay, sevgi,



•Çocuklar ve her şey konu olmuştur.




•Şairin ilk şiirlerinde Arapça, Farsça kelimelere bolca rastlanmasına rağmen, daha sonraki şiirlerinde Arapça, Farsça kelimeler azalmıştır.




•Şairin bazı şiirlerinde destansı bir söyleyiş vardır.



Eserleri





Havaya Çizilen Dünya (1935)
Çocuk ve Allah (1940)
Daha (1943)
Çakırın Destanı (1945)
Taşdevri (1945)
Üç Şehitler Destanı (1949)
Toprak Ana (1950)
Aç Yazı (1951)
İstiklâl Savaşı-Samsun'dan Ankara'ya (1951)
İstiklâl Savaşı-İnönüler (1951)
Sivaslı Karınca (1951)
İstanbul- Fetih Destanı (1953)
Anıtkabir (1953)
Asû (1955)
Delice Böcek (1957)
Batı Acısı (1958)
Hoo'lar (1960)
Özgürlük Alanı (1960)
Cezayir Türküsü (1961)
Aylam (1962)
Türk Olmak (1963)
Yedi Memetler (1964)
Çanakkale Destanı (1965)




•Dışardan Gazel (1965)
Kazmalama (1965)
Yeryağ (1965)
Viyetnam Savaşımız (1966)
Açıl Susam Açıl (1967)
Kubilay Destanı (1968)
Haydi (1968)
19 Mayıs Destanı (1969)
Hiroşima (1970)
Malazgirt Ululaması (1971)
Kuş Ayak (1971)
Haliç (1972)
Kınalı Kuzu Ağıdı (1972)
Bağımsızlık Savaşı-Sakarya Kıyıları (1973)
Bağımsızlık Savaşı-30 Ağustos (1973)
Bağımsızlık Savaşı-İzmir Yollarında (1973)
Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1973)
Arka Üstü (1974)
Yeryüzü Çocukları (1974)
Yanık Çocuklar Koçaklaması (1976)




•Horoz (1977)
Hollandalı Dörtlükler (1977)
Balinayla Mandalina (1977)
Yazıları Seven ayı (1978)
Göz Masalı (1979)
Yaramaz Sözcükler (1979)
Çukurova Koçaklaması (1979)
Şeker Yiyen Resimler (1980)
Cinoğlan (19819
Hin ile Hincik (1981)
Güneş Doğduran (1981)
Çıplak (1981)
Yunus Emre'de Olmak (1981)
Nötron Bombası (1981)
Koşan Ayılar Ülkesi (1982)
Dişiboy (1985)
İlk Yapıtla 50 Yıl Sonrakiler (1985)
Takma Yaşamalar Çağı (1986)
Uzaklarla Giyinmek (1990)
Dildeki Bilgisayar (1992)




•ÇOCUK KUŞ


Bir kuştu,

Allı allı bir kuş.

Her tüyüne bir çiçek bağladılar

Uçmadı o.


Bir kuştu,

Mavili mavili bir kuş.

Her tüyüne bir boncuk bağladılar

Uçmadı o.


Bir kuştu,

Yeşilli yeşilli bir kuş.

Her tüyüne bir çocuk kordelası bağladılar

Uçtu o.





 



Anlatım Bozuklukları

a) Eş anlamlı kelimelerin bir arada kullanılması


Bu konuda herkesin fikir ve görüşünü almalısınız.
Hava sıcaklığı sıfırın altında eksi sekiz derece imiş.
Yirmi dakika geçmesine rağmen program henüz, hâlâ başlamadı.
Güç ve müşkül zamanlarda üstüne düşeni yerine getirir.
Ben çok varlıklı, zengin biri değilim.
Neşeli, sağlıklı, şen bir görünüşü vardı.

b) Anlamı zaten diğer kelimelerde bulunan kelimelerin gereksiz yere kullanılması


Yaşanmış deneyimlerinden hareketle bu sonuca varıyor.
Millî maçın oynanacağı gün yaklaştıkça, ülkedeki heyecan gittikçe artıyor.
Yanına gidiniz, konuşarak derdinizi anlatınız.
Problemi çözmek için iki arkadaş üç saat süre ile uğraştılar.
Az kalsın merdivenlerden düşeyazdı.
Çocukların davranış biçimlerinde gariplikler görüldü.
Takımın, boyu en kısa oyuncusu bendim.

c) Bir kelimenin yerine yanlış anlam verecek şekilde başka bir kelime kullanılması.


Bu iki sınıf arasındaki ayrıcalık tespit edilemedi.
Yeni kaydolan öğrenciler bu kadar çekimser davranması normaldir.
Petrol fiyatlarının ucuzlamasına halk olumlu tepki gösterdi.
Olayların gerçek yüzü araştırmalar sonucunda ortaya çıkacak.
Küçük kızın saçları hayli büyümüş.
Ormanda yetişen bir çam fidanını salonunuzdaki saksıya ekemezsiniz.
Başarısızlığını düzensiz çalışmasına borçludur.
Böyle hareketler ülkede demokrasinin işlememesini sağlayacaktır.
Yarın İzmir’e gidecek; buna zorunlu.
Elindeki bıçağı vücuduna batırmış.
Bu, Türkiye’ye özel bir durumdur.
Buradan gidersek yakalanma şansımız nedir?Teslim Edilenler

 

d) Birbiriyle çelişen sözlerin bir arada kullanılması.


Kesinlikle yarın gelebilirler.
Şüphesiz bu sözleri bütün öğrenciler duymuş olmalı.
Aşağı yukarı bundan tam yirmi yıl önceydi.
Sözünü ettiğiniz şairin herhâlde on altıncı asırda yaşadığını zannediyorum.
Eminim bu saatlerde eve gelmiş olmalı
Mutlaka bir gün çocukluk arkadaşlarını belki yine arayacak.
Yanılmıyorsam, bu ikisinin aynı şey olduğunu tahmin ediyorum.

 

e) Eklerin yanlış kullanımı


Öğrencilerin başarısına ilgilenmek gerekir.
Bizi en çok sevindiren onun bu sınavı kazandığıdır.
Bazı yolcuların giriş işlemleri yapmaya başlandı.
Dünkü toplantıda Ali bize sınıf arkadaşlarını tanıştırdı.
Biricik arzumuz sınavı kazanmak ve iyi bir bölüme girmemizdir.
Bu çocuklar, fakir bir ülkenin, savaş nedeniyle kendileriyle ilgilenilmeyen, gerekli eğitimi alamayan çocuklardır.
Yazarlarımızın köy yaşantısına ilgilenmeleri toplumumuz açısından çok yararlıdır.

 

f) Özne-yüklem uyumsuzluğu: Farklı yüklemlerin aynı özneye bağlanması.


Herkes ondan nefret ediyor, yüzünü görmek istemiyordu.
İkinci cümlenin öznesi eksik. İlk özne yanlış anlam verecek şekilde ortak olarak kullanılmış.
Ben ve sen balığa çıktınız.
Hiçbiri anlatılanlara inanmıyor, kendi fikrinden ısrar ediyordu.
İkinci cümlenin öznesi eksik. İlk özne yanlış anlam verecek şekilde ortak olarak kullanılmış.

 

g) Nesne-yüklem uyumsuzluğu: Nesne eksikliği


Bu konuda öğrenciler aralarında anlaşıp karar verecekler ve uygulayacaklar.
Söylenenlere hemen inanıyor ve her yerde savunuyordu.
Kendisine bütün sınıf adına teşekkür eder ve tebrik ederim.
Onlara niçin bu kadar yardım ediyor ve destekliyorsun?
Büyüklere gereken saygıyı göstermeli, incitmemeliyiz.
Bize yardım edeceklerine inanıyor ve bekliyoruz.

 

h) Tümleç yanlışları


Kayaya yaklaşıyor muyuz, yoksa uzaklaşıyor muyuz?
Öğrencileri teşvik etmeli, yüreklendirmeli, destek olmalıyız.
Olanları böyle değerlendirmek, bu gözle bakmak gerekir.
Öğrencileri rahat edecekleri odalara yerleştirmiş, bütün imkânları sağlamıştı.
Duvarları kirletmek,yazı yazmak kesinlikle yasaktır.
Bu güçlüklere nasıl göğüs gerdi, nasıl başa çıktı?
Düşünme ve mantık hataları Problemleri karşılıklı anlayış ve birlik içinde çözeceğiz.
Yiyecek bir lokma ekmeğimiz hatta yemeğimiz bile yok.
Yarının mutlu günlerine özlem duyuyorum.

 

i) Fiilin veya yardımcı fiilin yanlış kullanılması


Ben ona ağabey ( .......... ), o da bana kardeşim derdi.
Bazı yiyecekler sağlı yerinde ve yaşlı olmayan kişilerce özellikle yenmelidir.
Kitap için kendisine verilen paranın eksik ( .......... ) ve yeterli olmadığını söyledi.
Gerekli yerlere başvuruda bulunmuş, ama bir sonuç almış değiliz.
Çorbaya biraz acı ( .......... ), biraz da tuz ve limon sıkılabilirdi.
Boyu kısa, bedeni de pek biçimli değildi.
Hangisinin başarılı, hangisinin başarılı olmadığını öğreneceğiz.
Çok az ( .......... ) veya hiç çalışmadan çok para kazananlar var.

 

j) Tamlama yanlışları


Bu ülkeye teknik ve bilgi yardımında bulunulacak.
Son derste belgisiz ve sayı sıfatlarını öğrendik.
Siyasî ve ekonomi ilişkileri çıkmaza girdi.
Bu bölge coğrafî ve iklim açısından ilgi çekici özelliklere sahiptir.
Kar yüzünden tüm özel ve devlet okulları tatil edildi.
Ülkemiz Bosna’ya askerî ve gıda yardımı yaptı.
Şehrimizde çeşitli kültürel ve sanat etkinlikleri gerçekleştirildi.

 

k) Kelimelerin yanlış yerde kullanılması


Yeni durağa gelmiştik ki otobüs de hemen geldi.
Bu toplantıda çekinmeden düşünceler dile getirilmeli.
Her yolda kalan insana yardım etmeliyiz.
İdare, henüz yarın ders yapılıp yapılmayacağını bildirmedi.
İzinsiz inşaata girilmez.

 

l) Birleşik cümlelerde yüklemler arasındaki uyumsuzluk


Her ne kadar iyi hazırlanılmışsa da istenilen sonucu alamadı.
Bir yıl boyunca devamlı çalışarak kazanıldı.
Her ne kadar şehir dışına taşınmışsa da beklenen huzur bulunamamıştı.

 

m) Deyim yanlışları


Ona ayak bağı oluyor, işini çabuk bitirmesini sağlıyordu.
Ona yardım et, elinden geleni ardına koyma.

 

 

 

 

 

Yaşar Kemal

 

Yaşar Kemal bütün romanlarında Çukurova’yı konu edinerek toplumsal çelişkileri ve çatışmaları, bunların insan dünyasına yansıyışlarını anlatır. Feodal ilişkilerin egemen olduğu bir düzeni, bu düzenle birlikte bütün değerlerin yıkılışını sergiler. Ayrıca insan-doğa ilişkilerini, insanı insan yapan tutkuları, korkuları, düşleri şiirsel bir anlatımla yansıtır. Toplumsal gerçekçilikle insan gerçeği arasındaki bağlantıyı kurabilmesi başarısını arttırır. Devingen, soluk alan bir doğa içinde doğayla varolan insanı vermeyi amaçlar. Doğa tutkusunun yanı sıra anlatımındaki destansılık da romanlarının başlıca özelliğidir.
Türk ve dünya edebiyatında söz sahibi yazarlarımızdan Yaşar Kemal 1923 yılında Osmaniye'nin Hemite köyünde doğdu. Asıl adı Kemal Sadık Göğceli olan Yaşar Kemal, ortaokulda okurken halk edebiyatına ilgisinden dolayı ilk folklör derlemelerini yaptı. Yine bu yıllarda ilk şiirleri Adana Halkevi'nin yayın organı olan "Görüşler Dergisi"nde yayımlanmaya başladı.

Yaşar Kemal ortaokulun son sınıfındayken okulu bırakmak zorunda kaldı. Okuldan ayrıldıktan sonra tarlalarda işçilik yaptı, amelebaşı oldu, pirinç tarlalarında su bekçisi oldu. Bir dönem arzuhalcilik, öğretmenlik, kütüphane memurluğu yaptı. Tüm bu işleri süresince şiir ve yazı yazmaya devam etti. Bu şiirlerinden bazıları "Ülke", "Kovan", "Millet", "Beşpınar" dergilerinde çıktı.

Yaşar Kemal, 1951 yılında İstanbul'a yerleşti ve Cumhuriyet Gazetesi'nde fıkra ve röportaj yazarı olarak çalışmaya başladı. "Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün" başlıklı bir röportajına Gazeteciler Cemiyeti tarafından "Özel Başarı Armağanı" verildi. Bu dönemde sadece şiirleriyle değil, öyküleriyle de dikkat çekmeye başladı. 1952 yılında "Sarı Sıcak" isimli öykü kitabı yayımlandı. "İnce Memed" adlı romanı 1955 yılında yayımlandı ve hayli ilgi gördü. Bu kitabı ile aynı yıl "Varlık Roman Armağanı"nı kazandı. Bu tarihten itibaren 1984 yılına kadar 33 kitabı yayımlandı. 1967–1971 yılları arasında arkadaşlarıyla birlikte haftalık 'Ant' dergisini çıkardı. 1974'te "Demirciler Çarşısı Cinayeti" isimli kitabı "Madaralı Roman Ödülü"nü kazandı. 1977 yılında "Yer Demir Gök Bakır" adlı yapıtı Fransa'da Edebiyat Eleştirmenleri Sendikası tarafından yılın en iyi yabancı romanı seçildi. Yaşar Kemal 1982 yılında uluslararası Del Duca Ödülüne layık görüldü. Ve 1984'te de Fransa' nın Légion D'Honneur nişanını aldı.

Eserlerinde Çukurova ve yöre halkının çileli yaşamını, zorluklarla mücadelesini, sömürülüşünü, uğradığı haksızlıkları, kan davası ve ağalık-toprak sorunlarına değindi, Toros'ları anlattı. Fabrika işçilerinin ezilişini dile getirdi ve Anadolu'dan derlediği efsaneleri romanlaştırdı, kitapları dünya çapında 29 dile çevrildi.

 

BAŞLICA ESERLERİ;


ROMANLARI;
İnce Memed (1.Cilt; 1955, 2. Cilt; 1969, 3. Cilt; 1984) Teneke (1955), Orta Direk (1960), Yer Demir Gök Bakır (1963), Üç Anadolu Efsanesi (1967) Ölmez Otu (1969)
Ağrıdağı Efsanesi ( 1970), Binboğalar Efsanesi ( 1971)
Çakırcalı Efe (1972), Demirciler Çarşısı Cinayeti(1974)
Yusufçuk Yusuf (1975), Yılanı Öldürseler (1976)
Filler Sultanı İle Kırmızı Sakallı Topal Karınca (1977)
Kuşlar da Gitti ( 1978), Allah'ın Askerleri (1978)
Kimsecik (1980), Höyükteki Nar Ağacı (1982), Kimsecik II (1985), Kale Kapısı (1986), Kanın Sesi (1991), Ağıt (1992) Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana (1998) , Tanyeri Horozları

FOLKLOR DERLEMELERİ;
Çifte Çapa Manileri (1942, Görüşler Dergisi)
Ağıtlar (1943, 1992)

HİKAYELERİ;
Sarı Sıcak (1952)
Bütün Hikayeler (1967)

RÖPORTAJLARI;
Bu Diyar Baştan Başa (Bütün Röportajları, 1971)
Bir Bulut Kaynıyor (1974)

KONUŞMALARI; Ağacın Çürüğü (1980)

ANTOLOJİSİ; Gökyüzü Mavi kaldı (1978)

 

Alıntıdır...............................,

 

 

 

Türk Yazarları Tekrar Kağıdı 2

13-AHMAET  HAMDİ TANPINAR (1901-1962)




Hemen hemen bütün edebi türlerde eserler vermiş.Roman,hikaye ve şiirleriyle tanınmış bir yazarımızdır.”zaman” ve “rüya” onun şiirlerinde dikkati çekici kavramlardır.


Romanları:Huzur ,Mahur  Beste,Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Hikayeleri:Abdullah Efendinin Rüyaları,Yaz Yağmuru,



14-ZİYA GÖKALP (1876-1924)




Fikir ve sanat adamıdır.Milli edebiyatın kurulup gelişmesinde büyük katkıları olmuş,genç sanatçıları sade dile  milli konulara yönelmiştir.


Şiirleri:Yeni Hayat,Kızıl Elma, Altın Işık

Nesirleri:Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak,Türkçülüğün Esasları



15-CAHİT SITKI  TARANCI (1910-1956)




Şiirleriyle özelliklede “Otuzbeş Yaş” şiiriyle meşhurdur. Genellikle yaşam sevinci ve ölüm korkusu temalarını. işlemiştir.


Şiirleri:Ömrümde Sükut, Düşte Güzel,Otuzbeş Yaş



16-ORHAN VELİ KANIK (1914-1950)




Melih Cevdet ve Oktay Rıfat ile edebiyatımıza”Garip” adıyla yeni bir tarz getirmiştir.Edebiyatımızdaki bütün kurallara karşı çıkmış kuralsızlığı kural haline getirmiştir. Dili oldukça sadedir.


Şiirleri: Garip, Vazgeçemediğim,Destan Gibi.



17- FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA (1914- ?) 




Tanzimattan günümüze edebiyatımızın en üretken sanatçılarındandır. Şiir kitapları vardır.


Şiirleri: Çocuk ve Allah, Çakırın Destanı,Üç Şehitler, Toprak Ana...



18- AHMET MUHİP DRANAS (1909-1980)




Heceyi ustalıkla kullanan şairlerimizdendir. Ses ve şekil mükemmelliğine dayanan şiirler yazdı. Şiirin yanında tiyatro eserleri de yazmıştır.


Şiirleri: Gölgeler,Şiirler...

Tiyatroları: O Böyle İstemezdi, Çıkmaz Sokak...



19- YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958)




Şiirlerinde aruzu kullanmış,eski şiirle yeni şiiri kaynaştırarak yeni bir öze ermiş,şiirde şekle ve musikiye önem vermiş bir şairimizdir.


Şiirleri: Kendi Gök Kubbemiz,Eski Şiirin Rüzgarıyla...

Nesirleri:Aziz İstanbul,Eğil Dağlar,  Edebiyata Dair.



20-FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (1838-1969)




Şiire aruzla başlayıp heceye dönmüş ‘Beş Hececiler’ adıyla bilinen şairlerimizin en başarılısıdır.

Şiirlerinde memleket gerçeklerini anlatmıştır. Şiir ve tiyatro türündeki eserleriyle tanınmıştır.


Şiirleri: Han Duvarları ,Çoban Çeşmesi..



21- MEHMET AKİF ERSOY (1873-1936)




İstiklal Marşımızın şairidir.

Şiirlerini aruzla yazmıştır. Manzum hikayeleri ile tanınır.

Şiirlerinde toplum gerçeklerini başarıyla anlatmıştır.

Gözleme büyük önem vermiş,realist yani (gerçekçi) bir sanatçıdır.

Kurtuluş savaşı yıllarında  Anadolu’ya geçmiş halkımızı İstiklal Mücadelesi için şuurlandırmaya çalışmıştır “Safahat” adlı şiir kitabıyla tanınır. “Safahat” yedi ayrı kitaptan oluşur.


23-  MEHMET RAUF         (1875-1931)





Roman yazarıdır romanlarında esas muhtevayı ferdin iç hayatına ilişkin çözümlemelerin oluşturmasına karşın ancak Eylülün pisikolojik  roman türüne girdiği kabul edilmiştir.


Romanları:Eylül,Genç Kız Kalbi,Define, Kan  Damlası



24-MEHMET EMİN YURDAKUL (1869-1944)




Milli edebiyat hareketinin öncü kalemlerindendir.Şiirlerinde toplumsal sorumları işleyerek kendisinden sonra gelenlere öncülük etmiştir.Atatürk tarafından  milli şair olarak onurlandırılmıştır.


Eserleri:Türk Sazı, Ordunun Destanı,Zafer Yolunda



25-ARİF NİHAT ASYA      (1904-1975)




Milli ruh ve geleneksel kahramanlığımızı düşünce yönünden zenginleştirerek duygulu bir dille işlemiştir.


Eserleri:Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor,Kökler ve Dallar



ÖNCESİ İÇİN TIKLAYIN


Yazarlar ve Eserleri Slaytı İNDİRRRRRRRRRRRRR



alıntıdır....


Türk Yazarları Tekrar Kağıdı 1

1-NAMIK  KEMAL(1840-1888)



Şiirlerinde ve nesirlerinde (roman -tiyatro) vatan,millet,hürriyet gibi kavramları,toplumsal konuları işlemiş olan Tanzimat dönemi sanatçısıdır.


Romanları : İntibah ,Cezmi

Tiyatroları:Vatan Yahut Silistre,Zavallı Çocuk,Gülnihal, Akif Bey, Celaleddin Hrzemşah, Kara  Bela


2-HALİT ZİYA  UŞAKLIGİL(1866-1945)




Batı tesirindeki Serveti  Fünun edebiyatının ve edebiyatımızın önemli yazarlarındandır. Tnzimatla birlikte edebiyatımıza giren romanı geliştiren yazarımızdır.


Edebiyatımızda batılı anlamdaki ilk romanı Halit Ziya yazmıştır.

Roman ,Hikaye,Anı türünde eserleri vardır.


Romanları:Mai ve Siyah,Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar...



3-TEVFİK FİKRET (1867-1915)


 
4Serveti  Fünun döneminin büyük şairi olup, edebiyatımıza yenilikler getirmiştir.Şiirlerinde  hürriyet, yurtseverlik ,Batılılaşma konularını işlemiştir . Türk şiirinde bir takım yenilikler yapmıştır. Şiiri düz yazıya yaklaştırmış, şiirlerinde toplumsal konulara yer vermiştir.

4Şiirleri:Şermin,Halukun Defteri,Rübab-ı Şikeste


4-AHMET HAŞİM (1884-1933)




Fecr-i Ati topluluğunda yer almış,bu topluluk dağıldıktan sonra hiçbir topluluğa dahil olmamıştır. Süslü ve sanatlı bir dil kullanmış,şiirin yanında düz yazıyı da yazmıştır.


Şiirleri:Göl Saatleri, Piyale

Nesirleri:Bize Göre. Frankfurt Seyahatnamesi



5-ÖMER SEYFETTİN          (1864-1920)




Milli edebiyatın önemli temsilcilerindendir.

Türkçe’nin sadeleşmesi,yabancı kelimelerin,tamlamaların,kuralların Türkçe’den atılması için vermiş , edebiyatımızda hikayeleri ile tanınmış bir yazarımızdır.


Hikayeleri:Bomba, Kaşağı,Beyaz Lale,Gizli Mabet,Yalnız Efe,Yüksek Ökçeler,Forsa...




6-YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU (1885-1974)




Milli edebiyatın önemli yazarlarından olup özellikle romanlarıyla tanınmaktadır.Roman,hikaye anı ve makale türünde eserleri vardır.

Romanlarında Türk toplumundaki değişiklikleri ve bu değişikliklerin toplumda oluşturduğu kargaşayı işlemiştir.


Romanları:Yaban ,Kiralık Konak,Nurbaba

Hikayeleri:Bir Serencam,Milli Savaş Hikayeleri.



7-REŞAT NURİ GÜNTEKİN (1886-1956)





Kurtuluş savaşından sonra bir çok yazar gibi eserlerinde Anadolu’yu işleyen bir yazardır. Müfettiş olması nedeniyle yurdumuzun birçok yerini gezmiş ve gördüklerini eserlerinde işlemiştir. Özellikle ‘Çalıkuşu’ bu sahada meşhur bir romandır. Roman,tiyatro ve gezi yazısı türlerinde eserleri vardır.


Romanları: Çalıkuşu,Yaprak Dökümü,Yeşil Gece...




8- HALİDE EDİP ADIVAR (1884-1964)




Kurtuluş savaşı yıllarındaki çalışmalarıyla ve bu dönemi yansıtan roman ve hikayeleriyle tanınmış,kurtuluş savaşı sırasında mitingler düzenlemiş,Anadolu’ya geçerek istiklal mücadelesine destek olmuştur.Sultanahmet meydanındaki mitingle dikkati çekmiştir.


Romanları:Sinekli Bakkal,Ateşten Gömlek,Handan,Vurun Kahpeye

Hikayeleri:Dağa Çıkan Kurt,Harap  Mabetler.

ANI:Mor Salkımlı Ev



9-SAİT  FAİK  ABASIYANIK (1906-1954)




Genellikle balıkçıların, kenar semtlerde yaşayanların,sarhoşların,avare insanların günlük hayatlarını anlatmıştır. Onun hikayelerinde sıradan insanlar vardır.Edebiyatımızın en büyük hikayecilerindendir.


Hikayeleri:Semaver,Sarnıç,Mahalle Kahvesi ,Havada Bulut,Son Kuşlar.



10-MEMDUH  ŞEVKET ESENDAL (1885-1952)




Olayları arka plana atan ve günlük hayattan bir kesiti anlatan hikayeleriyle meşhurdur.Edebiyatımıza yeni bir hikaye tarzı getirmiştir.


Hikayeleri:Otlakçı, Mendil Altında, Temiz  Sevgiler,Ev Ona Yakıştı,Veysel Çavuş,İhtiyar Çilingir..

Romanları: Ayaşlı ve Kiracıları,Miras, Vassaf Bey



11-  PEYAMİ  SAFA            (1899-1961)




Romanlarında Doğu-Batı  karşılaştırmasını, madde-ruh çatışmasını, insan pisikolojisini incelemiş olan yazarımızdır.

Romanları:Dokuzuncu Hariciye Koğuşu,Fatih Harbiye,Yalnızız ,Sözde Kızlar ,Matmazel Noralyan’ın Koltuğu...




12-TARIK BUĞRA (1918- ...)




Özellikle ’Küçük Ağa’ romanıyla meşhur olan hikaye ve roman sahasında eser vermiş yazarımızdır.


Romanları:Küçük Ağa,İbişin Rüyası,Ankara, Firavun İmanı..

Hikayeleri:Oğlumuz, Yarın Diye Bir şey Yoktur,İki Uyku Arasında...




DEVAMIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIII


 KONUNUN SLAYTINI İNDİRMEK  İÇİN TIKLAYIN


Alıntıdır.....