Okuma Güçlüklerinin Sebepleri

 

            Okuma sırasında karşılaşılan güçlükler, fizyolojik, psikolojik, sosyo-kültürel ve eğitimle ilgili faktörlerdir. 

Fizyolojik sebepler: Okumayı engelleyen fizyolojik sebepler şaşılık, renk körlüğü, yakını görememe (hipermetropi) veya uzağı görememe (miyopi) ve göz kaslarındaki bazı bozukluklardır.

Psikolojik sebepler: Çocuğun okumaya hazır olmayışı, utangaçlığı, isteksizliği, kendine güvensizliği, yeterli zihnî donanıma sahip olmaması; aile içindeki huzursuzluk; öğretmen ile öğrenci arasındaki iletişim yetersizliği ve öğretmenin sınıf etkinliklerini katı bir tutumla düzenlemesi okumayı psikolojik olarak olumsuz yönde etkiler. Okuma sırasında ortaya çıkan kekeleme veya okuduğu kelime ve kelime gruplarını tekrar etme, okurken başa dönme, ıkınıp sıkılma, hımmm... ııı...ııı… eee...eee… gibi sesler çıkarma, düzensiz soluk alıp verme gibi davranışların kaynağında büyük ölçüde psikolojik bozukluklar rol oynamaktadır.

            Çocukların bedensel gelişiminde ortaya çıkan duraksama ve yetersizlikler, çocuğun sürekli olarak hastalanması gibi faktörler okuma becerisinin gelişmesine engel olabilir.

 Eğitim ortamında var olan olumsuzluklar: Çocuğun içinde bulunduğu okul ortamı ve çevre şartlarının elverişsiz olması da okumada istenilen düzeye ulaşmasını engelleyebilir. 

 

            Evde ve çevrede Türkçe’nin doğru konuşulmaması, aile içindeki çatışma, ekonomik sıkıntı, aile ve çevrenin kültür seviyesinin istenen düzeyde olmaması okuma becerisinin gelişmemesine yol açan sosyal ve kültürel nedenlerdir.

            Sosyal yapıdaki bozukluklar: Sınıfların kalabalık olması; metinlerin pedagojik bakımdan ilgi çekici, dil ve anlatım bakımından sağlam olmaması; uygulanan yöntem ve tekniklerin öğrencilerin öğrenme yeteneklerine ve düzeylerine uygun olmayışı; öğretmenlerin etkinlikleri plânlı ve programlı bir şekilde sürdürmemesi gibi faktörler, okuma becerisinin gelişmemesinin eğitimle ilgili sebepleri arasında yer alır. (Karakuş, 2002, s. 78)    

Öğretmen kendi görev ve sorumluluğu çerçevesinde okul yönetimi, ana babalar, okul aile birliği ve yakın çevredeki eğitimle ilgili şahıs, kurum ve kuruluşlarla iş birliği içinde hareket ederek okumaya engel olan etmenleri ortadan kaldırmaya çalışmalıdır.

 

Yrd.Doç.Dr. Mehrali Calp

Şiir Türleri

EPİK ŞİİR

 

Konusu savaş, kahramanlık, yiğitlik ve yurt sevgisi olan ya da tarihsel bir olayı coşkulu bir anlatımla işleyen uzunca şiirlere denir. Aynı anlamda destanî şiir, hamâsî şiir ve kahramanlık şiiri terimleri de kullanılır. Örnekler :

 

Mohaç Türküsü


 

Bizdik o hücumun bütün aşkiyle kanatlı;

Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.

Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,

Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle,

Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü,

Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü

Gül yüzlü bir âfetti ki her bûsesi lâle;

Girdik zaferin koynuna kandık o visâle.

Dünyaya vedâ ettik, atıldık dolu dizgin;

En son koşumuzdur bu, asırlarca bilinsin!...

Bir bir açılırken göğe son def’a yarıştık

Allah‘a giden yolda meleklerle karıştık

Geçtik hepimiz dörtnala cennet kapısından

Gördük ebedî cedleri bir anda yakından!

Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber

Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber.

Lâkin kalacak doğduğumuz toprağa bizden

Şimşek gibi bir hâtıra, nal seslerimizden!

                          (Yahya Kemal Beyatlı)

                 

*Üç Şehitler Destanı’ndan

LİRİK ŞİİR

 

1. İçten gelen heyecanları coşkulu bir yapıtlarını saz eşliğinde söylerlerdi. Lir de   telli bir çeşit  saz  olduğu   için,   sonraları  içe doğan  türlü  duyguları anlatan  şiirlere  lirik  denmiştir.  Aynı  anlamda tazimat  döneminden  sonra  Türkçe’de rebâbi - (rebab: kemençeye benzer   çeşitli telli saz)  terimi  de  kullanılır. Dille anlatılan  duygusal   şiir türüdür. Her ulusun   ilk şairleri.

Divan   edebiyatında  özellikle  gazeller, murabbalar, şarkılar, halk  edebiyatında koşmalar, semâiler lirik şiir türüne örnektir. Yeni Türk  edebiyatında lirik şiirler türlü nazım biçimleriyle yazılmıştır.

2. Bugünkü halk şairlerimizin şiirleri saz eşliğinde söyledikleri  gibi eski çağlarda da şairler şiirlerini saz eşliğinde söylerler. Eski Yunan  edebiyatında da şairler şiirlerini “Lyra” denilen telli bir saz ile  söylemelerinden dolayı, içten gelen duyguları, heyecanları coşkulu bir  dille anlatan şiirlere Lirik şiir denmiştir.

Edebiyatımızın Batıya yönelmesinden sonra Lirik şiir karşılığında  “REBÂBİ” terimi kullanılmıştır. “Ahenkli, kıvrak, coşkulu” anlamına gelen “Lirizm”in hakim olduğu gazel, semâî, ilahi, sone vs. gibi her tarzda yazlan şiirler lirik şiirlerdir.

Petrarca, Ronsard, Fuzûlî, Yunus Emre, Karacaoğlan, Yahya Kemal gibi şairler “Lirik şiir” türünde başarılı örnekler vermişlerdir.

Örnekler:

 
            SAKARYA   TÜRKÜSÜ

 

İnsan   bu,   su  misâli,  kıvrım  kıvrım  akar  ya...

Bir  yandan  akan  benim,  öbür  yandan  Sakarya.

 

Su  iner  yokuşlardan, hep  basamak,  basamak

Benimse  alın  yazım  yokuşlarda  susamak.

 

Her  şey  akar: su, tarih, yıldız, insan ve fikir...

Oluklar çift: birinden nur akar, birinden kir.

 

Akışta denetlenmiş büyük küçük kainat.

Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat

 

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?

Kurşundan bir yük binmiş köpükten gövdesine.

 

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.

Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

 

Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur;

Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?

Bu dâva zor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..

 

Ne ağır imtihandır başındaki Sakarya!

Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

 

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;

Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.

 

Yalnız acı bir lokma zehirle pişmiş aştan;

Ve ayrılık anadan, vatandan, arkadaştan.

 

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;

Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

 

Hani Yunus Emre ki kıyıda geziyordu?

Hani ardında çil çil kubbeler serpen oldu?

 

Nerede kardeşlerin cömert Nil, yeşil Tuna?

Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

 

Mermerlerin nabzında hâla çarpar mı tekbir

Bulur deli rüzgâr o sedâyı: Allah bir!

 

Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler...

Sakarya, kandillere katran döktü geceler!

 

Vicdan azâbına eş, kayna, kayna Sakarya...

Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

 

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su...

Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

 

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;

Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

 

Kaf Dağı’nı assalar belki çekerde bir kıl,

Bu ifritten suâlin kılını çekmez akıl!

 

Sakarya, saf çocuğu masum Anadolu’nun...

Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

 

Sen ve  ben, göz yaşıyla ıslanmış hamurdayız;

Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız

 

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;

Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

 

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;

Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!

 

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya...

Yüz üstü çok süründün, ayağa kalk, SAKARYA!

(Necip  Fazıl  KISAKÜREK)

PASTORAL ŞİİR

Köy ve köy hayatını, çobanların yaşamını kendine has uslubu ile anlatan şiirlere pastoral şiir denir. Eski yunan kaynaklıdır. Köy hayatının güzellikleri muhteşem doğa manzaraları bir çobanın dilinden yaşam bu şirlerin ana konusunu oluşturur.

Örnek:

Tityrus:

 

Ey Meliboeus, bize bu rahatı bir tanrı verdi.

Ağıllarımdaki körpe kuzuların kanı

Onun sunağını sık sık ıslatacak;

Onun izniyle, ineklerim serbestçe dolaşıyor, ben de

Kavalımla istediğim havayı çalıyorum, görüyorsun.